TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
YASEMİN ÇONGAR VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7054)
|
|
Karar Tarihi: 6/1/2015
|
R.G. Tarih-Sayı : 9/5/2015-29350
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucular
|
:
|
Yasemin ÇONGAR
|
|
|
Markar
ESEYAN
|
|
|
Mehmet BARANSU
|
|
|
Ahmet Hüsrev ALTAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Veysel OK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, haklarında uygulanan telekomünikasyon
yoluyla iletişimin dinlenmesi ve kayıt altına alınması tedbiri sonucunda özel
yaşamın gizliliği hakkı, haberleşme ve ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuşlardır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/8/2013 tarihinde İstanbul 17. Ağır Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 20/12/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından 7/1/2014 tarihinde yapılan
toplantıda, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 7/1/2014 tarihinde
Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 10/3/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunulmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvuruculara 24/3/2014 tarihinde
bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 27/3/2014
tarihinde sunmuşlardır.
7. Bölüm tarafından 30/12/2014 tarihinde yapılan toplantıda,
başvurunun Genel Kurula sevk edilmesine karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
9. Taraf Gazetesi (Gazete), merkezi İstanbul’da olan, günlük
ulusal bir gazetedir. Olay tarihi itibariyle başvuruculardan Ahmet Hüsrev ALTAN
bu Gazetenin genel yayın yönetmeni, Yasemin ÇONGAR genel yayın yönetmen
yardımcısı, Markar ESEYAN ve Mehmet BARANSU ise
yazarlarıdır.
10. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)
İstanbul Bölge Başkanlığının (Bölge Başkanlığı) talepleri ve İstanbul 9., 11.
ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerinin değişik tarihlerde verdikleri kararlar ile
başvurucuların telekomünikasyon yoluyla iletişimleri birtakım kod isimler
kullanılarak dinlenmiştir.
11. Başvurucular, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
sundukları 10/2/2012 tarihli dilekçe ile sözü edilen dinleme faaliyetinde görev
alan MİT görevlileri hakkında resmi belgede
sahtecilik, haberleşmenin gizliliğini ihlal ve görevi kötüye kullanma suçlarını
işledikleri iddiası ile şikâyetçi olmuşlardır. Başvurucuların bu şikâyetleri,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 10/2/2012 tarihinde kabul edilmiş
ve 2012/24021 soruşturma numarası verilmiştir.
12. Soruşturma kapsamında, ilgili Mahkemelerden, şikâyete
konu telefon dinleme tedbirlerine ilişkin bilgi ve belgeler toplanmıştır.
13. Buna göre;
i. Bölge Başkanlığının 30/10/2008 tarihli yazısıyla,
başvurucular tarafından kullanılan telefon numaralarından Yasemin ÇONGAR’a ait olanın “Elizabeth”
ve “Arashi Quarzad”; Ahmet
Hüsrev ALTAN’a ait olanın “Çaşit”; Markar
ESEYAN’a ait olanın ise “Hossain Seyfullah” ve “Vahan”
kod adlı kişiler tarafından casusluk faaliyetlerinde kullanıldıkları
belirtilerek İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinden dinleme kararı talep edilmiş
olup, aynı tarih ve 2008/109 teknik takip numaralı kararla talep doğrultusunda
dinleme kararı verilmiştir. Aynı numaralar için 9/2/2009 tarihinde yeniden
dinleme talep edilmiş ve İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince aynı tarih ve
2009/53 teknik takip numaralı kararla, dinleme kararı verilmiştir. Aynı
numaralar için 8/5/2009 tarihinde yeniden dinleme talep edilmiş ve İstanbul 11.
Ağır Ceza Mahkemesince aynı tarih ve 2009/648 teknik takip numaralı kararla, dinleme
kararı verilmiştir. Aynı numaralar için 4/11/2009 tarihinde yeniden dinleme
talep edilmiş ve İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince aynı tarih ve 2009/1776
teknik takip numaralı kararla, dinleme kararı verilmiştir.
ii. Bölge Başkanlığının 17/6/2009 tarihli yazısıyla, başvurucu
Mehmet BARANSU tarafından kullanılan telefon numarasının “Malik Hussein Feyda” kod adlı kişi tarafından casusluk
faaliyetlerinde kullanıldığı belirtilerek İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinden
dinleme kararı talep edilmiş olup, aynı tarih ve 2009/674 teknik takip numaralı
kararla talep doğrultusunda dinleme kararı verilmiştir. Aynı numara için
18/9/2009 tarihinde yeniden dinleme talep edilmiş ve İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesince aynı tarih ve 2009/718 teknik takip numaralı kararla, dinleme
kararı verilmiştir.
14. Dosyada görevli İstanbul Cumhuriyet Savcısı tarafından,
18/10/2012 tarih ve 2012/24021 sayılı yazı ile 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanunu’nun (17/2/2012 tarihli ve 6278 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile
değişik) 26. maddesi gereğince Başbakanlıktan soruşturma izni talep edilmiştir.
15. Başvurucular, 26/2/2013 tarihi itibariyle Cumhuriyet
Savcısının soruşturma izni talebine ilişkin olarak Başbakanlık tarafından
olumlu veya olumsuz herhangi bir cevap verilmemiş olması nedeniyle, soruşturma
izni verilmediğini kabul ederek, bu olumsuz işleme karşı aynı tarihte Danıştaya itirazda bulunmuşlardır.
16. İzin talebi üzerine, MİT Teftiş Kurulu tarafından inceleme
yapılmış olup, 10/1/2013 tarih ve 32 sayılı inceleme raporu düzenlenmiş ve
soruşturma izni verilmemesi yönünde görüş bildirilmiştir. Soruşturma dosyası ve
belirtilen rapor çerçevesinde MİT Müsteşarlığının 7/5/2013 tarih ve
10.2.001.01.000.320.201-572 sayılı yazısı ile ilgili görevliler hakkında
soruşturma izni verilmemesi yönündeki görüş Başbakanlık Makamına sunulmuş olup,
Başbakan tarafından aynı tarihte soruşturma izni verilmemesine karar
verilmiştir.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 23/5/2013 tarih ve
S.2012/24021, K.2013/30041 sayılı kararı ile Başbakan tarafından soruşturma
izni verilmediği gerekçesiyle, şüpheliler hakkında soruşturma yapılmasına yer
olmadığına karar verilmiştir.
18. Başvurucular, anılan karara karşı itiraz yoluna başvurmuşlardır.
İtirazı inceleyen Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/7/2013 tarih ve 2013/546
D.İş sayılı kararı ile
Cumhuriyet Başsavcılığı kararının “usul ve
yasaya uygun” olduğu gerekçesiyle, itirazın reddine karar
verilmiştir.
19. Bu karar başvurucular vekiline 25/7/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucular, 26/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
21. Başvurucuların 26/2/2013 tarihinde yaptıkları itiraz ile
ilgili olarak Danıştay Birinci Dairesinin 9/10/2013 tarih ve E.2013/910,
K.2013/1254 sayılı kararı ile, Başbakanlık Makamının 7/5/2013 tarihli
soruşturma izni verilmemesine dair kararına karşı itirazların incelenmeksizin
reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“… 2937 sayılı Kanun ile Milli İstihbarat
Teşkilatına verilen görevi niteliği gereği bu kurumda görev yapanlara özel
soruşturma ve kovuşturma usulü belirlendiği, MİT mensuplarının veya belirli bir
görevi ifa etmek üzere kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından
görevlendirilenlerin 4483 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığı, Başbakanın
soruşturma izni verilmemesine ilişkin 7.5.2013 tarih ve 572 sayılı kararının, …
Anayasanın 129 uncu maddesinin altıncı fıkrası ile 2937 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi çerçevesinde verilmiş bir karar olduğu
anlaşıldığından, Başbakanın 7.5.2013 tarih ve 572 sayılı kararına yapılan
itirazların incelenmeksizin reddine, … oybirliğiyle karar verildi.”
B. İlgili Hukuk
22. 2937 sayılı Kanun’un “Milli
İstihbarat Teşkilatının görevleri” kenar başlıklı 4. maddesi
şöyledir:
“Milli İstihbarat Teşkilatının görevleri
şunlardır;
a) Türkiye Cumhuriyetinin
ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine,
Anayasal düzenine ve milli gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten
ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında milli güvenlik
istihbaratını Devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı,
Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile
gerekli kuruluşlara ulaştırmak.
…
g) İstihbarata karşı koymak.
…”
23. 2937 sayılı Kanun’un “Bakanlıklar
ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve yükümlülükleri” kenar
başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının Devlet istihbaratına ilişkin görevleri şunlardır:
…
MİT mensuplarına hizmetlerinin yerine
getirilmesi sırasında bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruşları gereken her
türlü yardım ve kolaylığı göstermekle yükümlüdürler.
…”
24. 2937 sayılı Kanun’un “Yetkiler”
kenar başlıklı 6. maddesi -olay tarihi itibariyle yürürlükte bulunan haliyle-
şöyledir:
“Millî İstihbarat Teşkilatı;
a) Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve
kuruluşları ile kamu hizmeti veren kuruluşların yöneticileri ve istihbarat
hizmetlerinden sorumlu kişileri ile istihbaratın tevcihi, istihsali ve
istihbarata karşı koyma konularında doğrudan ilişki kurabilir, uygun
koordinasyon yöntemlerini uygulayabilir.
b) Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve
kuruluşları ile kamu hizmeti veren kuruluşlara ait arşivlerden, elektronik
bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim alt yapısından kendi görev sahasına
giren konularda yararlanabilmek, bunlarla irtibat kurabilmek, bilgi ve belge
almak için gerekçesini de göstermek suretiyle yazılı talepte bulunabilir.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde sayılan görevlerin yerine
getirilmesi amacıyla Anayasanın 2 nci maddesinde
belirtilen temel niteliklere ve demokratik hukuk devletine yönelik ciddi bir
tehlikenin varlığı halinde Devlet güvenliğinin sağlanması, casusluk
faaliyetlerinin ortaya çıkarılması, Devlet sırrının ifşasının tespiti ve
terörist faaliyetlerin önlenmesine ilişkin olarak, hâkim kararı veya
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde MİT Müsteşarı veya yardımcısının yazılı
emriyle telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim tespit edilebilir,
dinlenebilir, sinyal bilgileri değerlendirilebilir, kayda alınabilir.
Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde verilen yazılı emir, yirmidört
saat içinde yetkili ve görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim
tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir derhal kaldırılır. Bu halde
dinlemenin içeriğine ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir; durum
bir tutanakla tespit olunur ve bu tutanak denetimde ibraz edilmek üzere
muhafaza edilir. Bu işlemler, 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun ek 7 nci maddesinin onuncu fıkrası hükmüne göre kurulan
merkez tarafından yürütülür. (Değişik son cümle: 4/5/2007-5651/12 md.) 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 135 inci maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinin (14) numaralı
alt bendi kapsamında yapılacak dinlemeler de bu merkez üzerinden yapılır.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Yetkili ve görevli hâkim, talepte bulunan birimin
bulunduğu yer itibariyle yetkili olan ve 5271 sayılı Kanunun 250
nci maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan
ağır ceza mahkemesinin üyesidir.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Kararda ve yazılı emirde, hakkında tedbir uygulanacak
kişinin kimliği, iletişim aracının türü, kullandığı telefon numaraları veya
iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodundan belirlenebilenler ile
tedbirin türü, kapsamı ve süresi ile tedbire başvurulmasını gerektiren nedenler
belirtilir. Kararlar, en fazla üç ay için verilebilir; bu süre aynı usûlle üçer ayı geçmeyecek şekilde en fazla üç defa
uzatılabilir. Ancak, casusluk faaliyetlerinin tespiti ve terör örgütünün
faaliyeti çerçevesinde devam eden tehlikelere ilişkin olarak gerekli görülmesi
halinde, hâkim üç aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar
uzatılmasına karar verebilir.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Uygulanan tedbirin sona ermesi halinde, dinlemenin
içeriğine ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir; durum bir tutanakla
tespit olunur ve bu tutanak denetimde ibraz edilmek üzere muhafaza edilir.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Bu fıkra hükümlerine göre yürütülen faaliyetler
çerçevesinde elde edilen kayıtlar, bu Kanunda belirtilen amaçlar dışında
kullanılamaz. Elde edilen bilgi ve kayıtların saklanmasında ve korunmasında
gizlilik ilkesi geçerlidir. Bu madde hükümlerine aykırı hareket edenler
hakkında, görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet
savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Hâkim kararları ve yazılı emirler, MİT Müsteşarlığı
görevlilerince yerine getirilir. İşlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve saat
ile işlemi yapanın kimliği bir tutanakla saptanır.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Bu maddede yer alan faaliyetlerin denetimi, sıralı
kurum amirleri, Başbakanlık teftiş elemanları tarafından yapılır.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Bu maddede belirlenen usûl
ve esaslara aykırı dinlemeler hukuken geçerli sayılmaz ve bu şekilde dinleme yapanlar
hakkında 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre
işlem yapılır.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usûller Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanlıkları ile MİT
Müsteşarlığının görüşü alınmak suretiyle Başbakanlık tarafından üç ay içinde
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
Bu Kanunda yazılı görevlerin yerine
getirilmesi sırasında genel zabıtaya tanınmış olan hak ve yetkilerin, MİT
mensuplarından kimlere tanınacağı, yönetmelikte belirtilir.”
25. 2937 sayılı Kanun’un “Soruşturma
izni ve yargılama” kenar başlıklı 26. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa
etmek üzere kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından
görevlendirilenlerin; görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan
veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı ya da
5271 sayılı Kanunun 250 nci
maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev
alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla haklarında soruşturma yapılması
Başbakanın iznine bağlıdır.”
26. 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun “Haber kaynağı” kenar başlıklı 12. maddesi
şöyledir:
“Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser
sahibi, bilgi ve belge dâhil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu
konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
27. Mahkemenin 6/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 26/8/2013 tarih ve 2013/7054 numaralı bireysel başvuruları
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
28. Başvurucular, Bölge Başkanlığı görevlileri tarafından,
Mahkemeler yanıltılarak sahte isimlerle dinleme kararı verilmesinin
sağlandığını ve iletişimlerinin uzun süre hukuka aykırı olarak dinlendiğini, bu
şekilde Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği haklarının
ve 22. maddesinde düzenlenen haberleşme özgürlüklerinin ihlal edildiğini,
ayrıca gazeteci olmaları ve telefonlarını iş yaşamlarında kullanmaları
nedeniyle, dinleme faaliyeti sonucunda haber kaynaklarının deşifre olduğunu, bu
şekilde 5187 sayılı Kanun’un 12. maddesindeki gazetecilerin haber kaynaklarını
açıklamaya zorlanamayacağına ilişkin kuralın çiğnenerek Anayasa’nın 26.
maddesinde düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüklerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Haberleşme Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası
29. Bakanlık görüş yazısında, haberleşme özgürlüğünün ihlal
edildiği iddiasının kabul edilebilirliği yönünden görüş bildirilmemiştir.
30. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No:
2012/1049, 26/3/2013, § 18).
31. Anayasa’nın “Haberleşme
hürriyeti” kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz
saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
32. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
33. Görüldüğü üzere haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliğine saygı hakkı, gerek Anayasa’da gerekse Sözleşme’de güvence altına alınmaktadır. Anılan
düzenlemelerde ifade edilen haberleşme kavramının, telefon vasıtasıyla yapılan
iletişimi de içine aldığı ve dolayısıyla başvurucuların, telefonlarının hukuka
aykırı olarak dinlendiği ve haberleşme özgürlüklerinin ihlal edildiği
iddialarının, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında yer aldığı
konusunda tereddüt yoktur.
34. Başvurucuların, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan
haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurularının, kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Basın Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası
35. Bakanlık görüş yazısında, basın özgürlüğünün ihlali
iddiasının kabul edilebilirliği konusunda görüş bildirilmemiştir.
36. Bireysel başvuru kapsamındaki hakların tespitinde Anayasa
ve Sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi ve ortak koruma alanının
esas alınması gerekmektedir (§ 30).
37. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,
resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. …
Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik,
kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi
ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının
kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek
kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
38. Anayasa’nın “Basın
hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez. …
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27’nci maddeleri hükümleri uygulanır.
...”
39. Sözleşme’nin “İfade
özgürlüğü” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir.
Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları
gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme
özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema
işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu
özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal
güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu
düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın,
başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının
önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması
için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara
tabi tutulabilir.”
40. Görüldüğü üzere basın özgürlüğü,
gerek Anayasa ve gerekse Sözleşme’de güvence altına
alınan bir özgürlüktür. Basının haber kaynaklarının korunması da bu özgürlüğün
önemli bir unsurudur (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Roemen ve Schmit/Lüksemburg, B. No:
51772/99, 25/2/2003, § 46). Dolayısıyla uygulanan telefon dinleme tedbiri
sonucunda başvurucuların haber kaynaklarının deşifre olduğu ve bu şekilde basın
özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiaları, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanı kapsamında yer almaktadır.
41. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
gereğince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar
verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı başvurular açıkça
dayanaktan yoksun kabul edilebilir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 20). Buna
paralel olarak, başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya
ilişkin iddialarını kanıtlama ve hangi Anayasa hükmünün hangi nedenlerle ihlal
edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki gerekçelerini sunma
yükümlülüğü başvurucuya aittir (B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38).
42. Haber kaynaklarının korunması, basın özgürlüğünün önemli
koşullarından biridir. Bu güvencenin dayanakları, Anayasa’nın 26. maddesindeki
“resmi makamların müdahalesi olmaksızın
haber veya fikir almak ya da vermek” ve Sözleşme’nin 10.
maddesindeki “kamu makamlarının müdahalesi
olmaksızın haber ve görüş alma ve de verme” ifadeleridir. Haber
kaynaklarının korunmaması halinde basın, kamuoyuna doğru ve güvenilir bilgi
sunma ve dolayısıyla demokratik toplum bakımından hayati önemi haiz olan halkın
gözcülüğü (“public watchdog”)
görevini gerektiği gibi ifa edemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Roemen ve Schmit/Lüksemburg,
B. No: 51772/99, 25/2/2003, § 46).
43. Hiç şüphesiz, gazetecilerin telefonlarının dinlenmesi
sonucunda haber kaynaklarının deşifre olması, basın özgürlüğüne yönelik bir
müdahale oluşturur. Ancak gazetecilerin telefonlarının dinlendiği her durumda,
haber kaynaklarının deşifre olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Bu
kapsamındaki bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için,
başvurucunun telefon dinleme tedbiri nedeniyle deşifre olan haber kaynakları
konusunda yeterli açıklamada bulunarak, basın özgürlüğüne yönelen somut
müdahaleyi ispatlaması gereklidir.
44. Somut başvuruda ise başvurucular, soyut olarak
telefonlarının dinlenmesinin haber kaynaklarına müdahale oluşturduğunu ileri
sürmekle yetinerek, bu iddialarını ispata yetecek derecede somutlaştırıcı
açıklamada bulunmamışlardır. Bu nedenle, telefon dinleme tedbiri neticesinde
haber kaynaklarının deşifre olduğu ve bu şekilde basın özgürlüklerinin ihlal
edildiği iddiaları ile ilgili olarak yeterli açıklamalarda bulunmayan
başvurucuların, iddialarını kanıtlayamadıkları sonucuna ulaşılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
46. Başvurucular, yaptıkları tek işin topluma doğru haber
ulaştırmak ve habercilik faaliyetleri ile toplumu aydınlatmak olduğunu,
devletin güvenliğini tehlikeye düşürecek hangi faaliyetler içinde oldukları ve
bu anlamda hangi kişilerle telefonla görüştükleri sorularının cevapsız
bırakıldığını, bu nedenle kanuna aykırı biçimde dinlendiklerini, MİT’in dinlemeleri
devletin güvenliğini koruma amacıyla yapmadığını, aksine kanunda açık
kimlikleri yazması gerektiği belirtildiği halde kod isimlerle iletilen
taleplerin, mahkemeleri yanıltma amaçlı olduğunu, hiçbir hâkimin gerçekçi ve
somut bir neden olmaksızın gazeteciler hakkında dinleme kararı vermeyeceğini,
Anayasa’nın 2., 20. ve 22. maddelerinde öngörülen güvenceler sağlanmadığı gibi,
haklarını ihlal ettiği şüphesi altına olan görevlilerin yargılanmalarının
engellendiğini ifade etmişlerdir.
47. Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarına atıfta
bulunularak, gizli izleme sisteminin doğasında istismar riskinin bulunduğu, bu
nedenle uygulanacak tedbirlerin çok açık kanun hükümlerine dayanması gerektiği,
iletişimin tespitine izin veren mevzuat hükümlerinin izleme kararı verilmesine
yol açabilecek suçun niteliği, iletişimi izlenecek kişilerin kategorik olarak
tanımları, izleme süresinin sınırı, elde edilen verilerin incelenme, kullanım
ve depolanmasında izlenecek usul, verilerin başka kişilere iletilmesi halinde
alınacak önlemler ve elde edilen verilerin silineceği veya kayıtların ortadan
kaldırılacağı koşulları içermesi gerektiği, 2937 sayılı Kanun’un 6. maddesinde
telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesi ve kayda alınmasının düzenlendiği, somut olay bakımından
önemli olanın, başvurucular hakkında verilen iletişimin tespitine ilişkin
mahkeme kararlarının kanuna uygun olup olmadığı, uygulanacak tedbirin zorunlu
bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve bu itibarla tedbirin
demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı hususları olduğu, sonuç olarak
başvurucuların şikâyetlerinin, kod adı kullanılarak dinleme yapılmasının kanuni
olup olmadığı ve dinlemenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanıp
kaynaklanmadığının değerlendirilmesini gerektirdiği bildirilmiştir.
48. Anayasa’nın “Haberleşme
hürriyeti” kenar başlıklı 22. maddesinde, herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine (“correspondence”)
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir.
49. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme
özgürlüğünün yanı sıra, içeriği ve biçimi ne olursa olsun, haberleşmenin
gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin
karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan
ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir.
50. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet
aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve
haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Kamu
makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmesinin gizliliğine keyfi
bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan
güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi,
haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır
bir müdahale oluşturur. Telekomünikasyon yoluyla iletişimin dinlenmesi ve kayda
alınması da bu kapsamdaki müdahalelerdir.
51. Somut olayda, başvurucuların kullandıkları telefonlar,
2937 sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince hâkim kararına istinaden MİT
görevlileri tarafından dinlenmiştir. Buna göre, başvurucular hakkında uygulanan
bu tedbirlerin, haberleşme özgürlüklerine yönelik birer müdahale oluşturduğu
açıktır.
52. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru bir takım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel
sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 8.
maddesinin (2) numaralı fıkralarında sıralanmaktadır.
53. Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasına göre, millî
güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel
ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak ve usulüne göre verilmiş hâkim
kararı ile veya aynı sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri ile haberleşme
özgürlüğüne ve haberleşmenin gizliliğine müdahale edilebilir. Yetkili merciin
kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını
kırk sekiz saat içinde açıklar, aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
54. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da
haberleşme özgürlüğüne yönelik müdahalenin hukuka uygun ve demokratik toplumda
gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı,
suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması,
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması
gerekli olup, bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
55. Anayasa’nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
56. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama
ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup, Anayasa’da yer alan bütün
hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde
bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun
genel kuralları göz önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan, belirtilen
düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence
ölçütlerinin, Anayasa’nın 22. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının
belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/2187, 19/12/2013,
§ 35).
57. Hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlanması ölçütü anayasa
yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz
konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir
kanun hükmünün, yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır
(B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36).
58. Somut başvuru açısından, haberleşme özgürlüğünün ihlali
iddiası, telefonlarının dinlenmesine dayanak teşkil eden talep yazıları ve
hâkim kararlarında, başvurucuların gerçek kimlik bilgilerine yer verilmemesi ve
birtakım kod isimler gösterilmiş olmasının, kanuni bir uygulama olup olmadığı
sorununda odaklanmaktadır.
59. Gizli uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski
barındıran, haberleşmenin gizliliğine yönelen tedbirlerin, uygulama alanı ve
prosedürünün çok açık kanun hükümleri ile düzenlenmesi şarttır (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Amann/İsviçre, B. No: 27798/95, 16/2/2000, §
56).
60. AİHM kararlarında da gizli tedbirlere ilişkin kanun
hükümlerinin barındırması gereken asgari hükümler sıralanmıştır. Bu kapsamda
izleme kararı verilmesine yol açabilecek suçların niteliği, iletişimleri
izlenecek kişi kategorisi, izleme sürelerinin sınırları, elde edilen verilerin
inceleme, değerlendirme ve saklanmalarına ilişkin esaslar, verilerin
başkalarıyla paylaşılmasına ilişkin önlemler ve elde edilen verilerin ortadan
kaldırılmasına ilişkin koşulların kanunda açık bir şekilde düzenlenmesi
gereklidir (The Association For European Integration And Human Rights ve Ekimdzhiev/Bulgaristan, B.
No: 62540/00, 28/6/2007, §§ 76-77).
61. Başvurucuların haberleşmelerinin gizliliğine yönelik
müdahalenin dayanağı, 2937 sayılı Kanun’un 6. maddesidir. Müdahale tarihi
itibariyle yürürlükteki haliyle 2937 sayılı Kanun’un 6. maddesinin ikinci
fıkrası gereğince, aynı Kanun’un 4. maddesinde sayılan görevlerin yerine
getirilmesi amacıyla Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen temel niteliklere ve
demokratik hukuk devletine yönelik ciddi bir tehlikenin varlığı halinde Devlet
güvenliğinin sağlanması, casusluk faaliyetlerinin ortaya çıkarılması, Devlet
sırrının ifşasının tespiti ve terörist faaliyetlerin önlenmesine ilişkin
olarak, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde MİT Müsteşarı
veya yardımcısının yazılı emriyle telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim
tespit edilebilir, dinlenebilir, sinyal bilgileri değerlendirilebilir, kayda
alınabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde verilen yazılı emir, yirmi
dört saat içinde yetkili ve görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını en
geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine
karar verilmesi halinde tedbir derhal kaldırılır. Bu halde dinlemenin içeriğine
ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir; durum bir tutanakla tespit
olunur ve bu tutanak denetimde ibraz edilmek üzere muhafaza edilir. Bu
işlemler, 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun
ek 7. maddesinin onuncu fıkrası hükmüne göre kurulan merkez tarafından
yürütülür. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesinin altıncı
fıkrasının (a) bendinin (14) numaralı alt bendi kapsamında yapılacak dinlemeler
de bu merkez üzerinden yapılır.
62. Görüldüğü üzere, müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü,
hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya
koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir.
63. Ancak 2937 sayılı Kanun’un 6. maddesinin dördüncü
fıkrasında, kararda veya yazılı emirde, hakkında tedbir uygulanacak kişinin
kimliğinin, iletişim aracının türünün, kullandığı telefon numaraları veya
iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodundan belirlenebilenler ile
tedbirin türünün, kapsam ve süresi ile tedbire başvurulmasını gerektiren
nedenlerin belirtilmesinin gerekli olduğu hükme bağlanmıştır. Bu hükme göre,
2937 sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince verilen telekomünikasyon yoluyla
iletişimin dinlenmesine dair kararlarda, tedbir uygulanacak kişinin kimliğinin
belirtilmesi kanunen zorunludur.
64. Somut olayda ise, başvurucular hakkında uygulanan dinleme
tedbirlerine dayanak teşkil eden talep yazıları ve mahkeme kararlarında,
başvurucuların kimlik bilgileri yerine birtakım kod isimlere yer verildiği
görülmekte olup, bu hususun 2937 sayılı Kanun’un 6. maddesinin dördüncü fıkrasına
aykırı olduğu, dolayısıyla başvurucuların haberleşmelerinin gizliliğine yönelik
müdahalenin kanuni olmadığı açıktır.
65. Açıklanan nedenlerle başvurucuların, Anayasa’nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüklerinin ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
66. Başvurucular, ortaya çıkan ihlallerin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından, soruşturmanın devamına yönelik karar
verilmesini, ortaya çıkan hak ihlalleri nedeniyle her bir başvurucu için
50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
67. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
68. İncelenen başvuru kapsamında, başvurucuların haberleşme
özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmış olup, başvurucuların yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında,
başvurucuların her birine takdiren net 3.500,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve
1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucuların,
1. Anayasa’nın 22. maddesinde
güvence altına alınan haberleşme özgürlüklerinin ihlal edildiği yönündeki
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 28. maddesinde
güvence altına alınan basın özgürlüklerinin ihlal edildiği yönündeki
iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 22. maddesinde
güvence altına alınan haberleşme özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuların her birine net 3.500,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin tazminat taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
6/1/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.