TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
GENEL KURUL
KARAR
YASEMİN ÇONGAR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7054)
Karar Tarihi: 6/1/2015
R.G. Tarih-Sayı : 9/5/2015-29350
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Alparslan ALTAN
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
Zühtü ARSLAN
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Recep ÜNAL
Başvurucular
Yasemin ÇONGAR
Markar ESEYAN
Mehmet BARANSU
Ahmet Hüsrev ALTAN
Vekili
Av. Veysel OK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, haklarında uygulanan telekomünikasyon yoluyla iletişimin dinlenmesi ve kayıt altına alınması tedbiri sonucunda özel yaşamın gizliliği hakkı, haberleşme ve ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuşlardır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/8/2013 tarihinde İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 20/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından 7/1/2014 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 7/1/2014 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 10/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvuruculara 24/3/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 27/3/2014 tarihinde sunmuşlardır.
7. Bölüm tarafından 30/12/2014 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun Genel Kurula sevk edilmesine karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Taraf Gazetesi (Gazete), merkezi İstanbul’da olan, günlük ulusal bir gazetedir. Olay tarihi itibariyle başvuruculardan Ahmet Hüsrev ALTAN bu Gazetenin genel yayın yönetmeni, Yasemin ÇONGAR genel yayın yönetmen yardımcısı, Markar ESEYAN ve Mehmet BARANSU ise yazarlarıdır.
10. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) İstanbul Bölge Başkanlığının (Bölge Başkanlığı) talepleri ve İstanbul 9., 11. ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerinin değişik tarihlerde verdikleri kararlar ile başvurucuların telekomünikasyon yoluyla iletişimleri birtakım kod isimler kullanılarak dinlenmiştir.
11. Başvurucular, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına sundukları 10/2/2012 tarihli dilekçe ile sözü edilen dinleme faaliyetinde görev alan MİT görevlileri hakkında resmi belgede sahtecilik, haberleşmenin gizliliğini ihlal ve görevi kötüye kullanma suçlarını işledikleri iddiası ile şikâyetçi olmuşlardır. Başvurucuların bu şikâyetleri, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 10/2/2012 tarihinde kabul edilmiş ve 2012/24021 soruşturma numarası verilmiştir.
12. Soruşturma kapsamında, ilgili Mahkemelerden, şikâyete konu telefon dinleme tedbirlerine ilişkin bilgi ve belgeler toplanmıştır.
13. Buna göre;
i. Bölge Başkanlığının 30/10/2008 tarihli yazısıyla, başvurucular tarafından kullanılan telefon numaralarından Yasemin ÇONGAR’a ait olanın “Elizabeth” ve “Arashi Quarzad”; Ahmet Hüsrev ALTAN’a ait olanın “Çaşit”; Markar ESEYAN’a ait olanın ise “Hossain Seyfullah” ve “Vahan” kod adlı kişiler tarafından casusluk faaliyetlerinde kullanıldıkları belirtilerek İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinden dinleme kararı talep edilmiş olup, aynı tarih ve 2008/109 teknik takip numaralı kararla talep doğrultusunda dinleme kararı verilmiştir. Aynı numaralar için 9/2/2009 tarihinde yeniden dinleme talep edilmiş ve İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince aynı tarih ve 2009/53 teknik takip numaralı kararla, dinleme kararı verilmiştir. Aynı numaralar için 8/5/2009 tarihinde yeniden dinleme talep edilmiş ve İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince aynı tarih ve 2009/648 teknik takip numaralı kararla, dinleme kararı verilmiştir. Aynı numaralar için 4/11/2009 tarihinde yeniden dinleme talep edilmiş ve İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince aynı tarih ve 2009/1776 teknik takip numaralı kararla, dinleme kararı verilmiştir.
ii. Bölge Başkanlığının 17/6/2009 tarihli yazısıyla, başvurucu Mehmet BARANSU tarafından kullanılan telefon numarasının “Malik Hussein Feyda” kod adlı kişi tarafından casusluk faaliyetlerinde kullanıldığı belirtilerek İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinden dinleme kararı talep edilmiş olup, aynı tarih ve 2009/674 teknik takip numaralı kararla talep doğrultusunda dinleme kararı verilmiştir. Aynı numara için 18/9/2009 tarihinde yeniden dinleme talep edilmiş ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince aynı tarih ve 2009/718 teknik takip numaralı kararla, dinleme kararı verilmiştir.
14. Dosyada görevli İstanbul Cumhuriyet Savcısı tarafından, 18/10/2012 tarih ve 2012/24021 sayılı yazı ile 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun (17/2/2012 tarihli ve 6278 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile değişik) 26. maddesi gereğince Başbakanlıktan soruşturma izni talep edilmiştir.
15. Başvurucular, 26/2/2013 tarihi itibariyle Cumhuriyet Savcısının soruşturma izni talebine ilişkin olarak Başbakanlık tarafından olumlu veya olumsuz herhangi bir cevap verilmemiş olması nedeniyle, soruşturma izni verilmediğini kabul ederek, bu olumsuz işleme karşı aynı tarihte Danıştaya itirazda bulunmuşlardır.
16. İzin talebi üzerine, MİT Teftiş Kurulu tarafından inceleme yapılmış olup, 10/1/2013 tarih ve 32 sayılı inceleme raporu düzenlenmiş ve soruşturma izni verilmemesi yönünde görüş bildirilmiştir. Soruşturma dosyası ve belirtilen rapor çerçevesinde MİT Müsteşarlığının 7/5/2013 tarih ve 10.2.001.01.000.320.201-572 sayılı yazısı ile ilgili görevliler hakkında soruşturma izni verilmemesi yönündeki görüş Başbakanlık Makamına sunulmuş olup, Başbakan tarafından aynı tarihte soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 23/5/2013 tarih ve S.2012/24021, K.2013/30041 sayılı kararı ile Başbakan tarafından soruşturma izni verilmediği gerekçesiyle, şüpheliler hakkında soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
18. Başvurucular, anılan karara karşı itiraz yoluna başvurmuşlardır. İtirazı inceleyen Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/7/2013 tarih ve 2013/546 D.İş sayılı kararı ile Cumhuriyet Başsavcılığı kararının “usul ve yasaya uygun” olduğu gerekçesiyle, itirazın reddine karar verilmiştir.
19. Bu karar başvurucular vekiline 25/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucular, 26/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
21. Başvurucuların 26/2/2013 tarihinde yaptıkları itiraz ile ilgili olarak Danıştay Birinci Dairesinin 9/10/2013 tarih ve E.2013/910, K.2013/1254 sayılı kararı ile, Başbakanlık Makamının 7/5/2013 tarihli soruşturma izni verilmemesine dair kararına karşı itirazların incelenmeksizin reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“… 2937 sayılı Kanun ile Milli İstihbarat Teşkilatına verilen görevi niteliği gereği bu kurumda görev yapanlara özel soruşturma ve kovuşturma usulü belirlendiği, MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin 4483 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığı, Başbakanın soruşturma izni verilmemesine ilişkin 7.5.2013 tarih ve 572 sayılı kararının, … Anayasanın 129 uncu maddesinin altıncı fıkrası ile 2937 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi çerçevesinde verilmiş bir karar olduğu anlaşıldığından, Başbakanın 7.5.2013 tarih ve 572 sayılı kararına yapılan itirazların incelenmeksizin reddine, … oybirliğiyle karar verildi.”
B. İlgili Hukuk
22. 2937 sayılı Kanun’un “Milli İstihbarat Teşkilatının görevleri” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Milli İstihbarat Teşkilatının görevleri şunlardır;
a) Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine, Anayasal düzenine ve milli gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında milli güvenlik istihbaratını Devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli kuruluşlara ulaştırmak.
…
g) İstihbarata karşı koymak.
…”
23. 2937 sayılı Kanun’un “Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve yükümlülükleri” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının Devlet istihbaratına ilişkin görevleri şunlardır:
MİT mensuplarına hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruşları gereken her türlü yardım ve kolaylığı göstermekle yükümlüdürler.
24. 2937 sayılı Kanun’un “Yetkiler” kenar başlıklı 6. maddesi -olay tarihi itibariyle yürürlükte bulunan haliyle- şöyledir:
“Millî İstihbarat Teşkilatı;
a) Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu hizmeti veren kuruluşların yöneticileri ve istihbarat hizmetlerinden sorumlu kişileri ile istihbaratın tevcihi, istihsali ve istihbarata karşı koyma konularında doğrudan ilişki kurabilir, uygun koordinasyon yöntemlerini uygulayabilir.
b) Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu hizmeti veren kuruluşlara ait arşivlerden, elektronik bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim alt yapısından kendi görev sahasına giren konularda yararlanabilmek, bunlarla irtibat kurabilmek, bilgi ve belge almak için gerekçesini de göstermek suretiyle yazılı talepte bulunabilir.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde sayılan görevlerin yerine getirilmesi amacıyla Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen temel niteliklere ve demokratik hukuk devletine yönelik ciddi bir tehlikenin varlığı halinde Devlet güvenliğinin sağlanması, casusluk faaliyetlerinin ortaya çıkarılması, Devlet sırrının ifşasının tespiti ve terörist faaliyetlerin önlenmesine ilişkin olarak, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde MİT Müsteşarı veya yardımcısının yazılı emriyle telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim tespit edilebilir, dinlenebilir, sinyal bilgileri değerlendirilebilir, kayda alınabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde verilen yazılı emir, yirmidört saat içinde yetkili ve görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir derhal kaldırılır. Bu halde dinlemenin içeriğine ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir; durum bir tutanakla tespit olunur ve bu tutanak denetimde ibraz edilmek üzere muhafaza edilir. Bu işlemler, 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun ek 7 nci maddesinin onuncu fıkrası hükmüne göre kurulan merkez tarafından yürütülür. (Değişik son cümle: 4/5/2007-5651/12 md.) 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135 inci maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinin (14) numaralı alt bendi kapsamında yapılacak dinlemeler de bu merkez üzerinden yapılır.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Yetkili ve görevli hâkim, talepte bulunan birimin bulunduğu yer itibariyle yetkili olan ve 5271 sayılı Kanunun 250 nci maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemesinin üyesidir.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Kararda ve yazılı emirde, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, kullandığı telefon numaraları veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodundan belirlenebilenler ile tedbirin türü, kapsamı ve süresi ile tedbire başvurulmasını gerektiren nedenler belirtilir. Kararlar, en fazla üç ay için verilebilir; bu süre aynı usûlle üçer ayı geçmeyecek şekilde en fazla üç defa uzatılabilir. Ancak, casusluk faaliyetlerinin tespiti ve terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde devam eden tehlikelere ilişkin olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim üç aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Uygulanan tedbirin sona ermesi halinde, dinlemenin içeriğine ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir; durum bir tutanakla tespit olunur ve bu tutanak denetimde ibraz edilmek üzere muhafaza edilir.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Bu fıkra hükümlerine göre yürütülen faaliyetler çerçevesinde elde edilen kayıtlar, bu Kanunda belirtilen amaçlar dışında kullanılamaz. Elde edilen bilgi ve kayıtların saklanmasında ve korunmasında gizlilik ilkesi geçerlidir. Bu madde hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında, görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Hâkim kararları ve yazılı emirler, MİT Müsteşarlığı görevlilerince yerine getirilir. İşlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve saat ile işlemi yapanın kimliği bir tutanakla saptanır.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Bu maddede yer alan faaliyetlerin denetimi, sıralı kurum amirleri, Başbakanlık teftiş elemanları tarafından yapılır.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Bu maddede belirlenen usûl ve esaslara aykırı dinlemeler hukuken geçerli sayılmaz ve bu şekilde dinleme yapanlar hakkında 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre işlem yapılır.
(Ek fıkra: 3/7/2005 – 5397/3 md.) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usûller Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanlıkları ile MİT Müsteşarlığının görüşü alınmak suretiyle Başbakanlık tarafından üç ay içinde çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
Bu Kanunda yazılı görevlerin yerine getirilmesi sırasında genel zabıtaya tanınmış olan hak ve yetkilerin, MİT mensuplarından kimlere tanınacağı, yönetmelikte belirtilir.”
25. 2937 sayılı Kanun’un “Soruşturma izni ve yargılama” kenar başlıklı 26. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin; görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı ya da 5271 sayılı Kanunun 250 nci maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla haklarında soruşturma yapılması Başbakanın iznine bağlıdır.”
26. 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun “Haber kaynağı” kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
“Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dâhil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 6/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 26/8/2013 tarih ve 2013/7054 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
28. Başvurucular, Bölge Başkanlığı görevlileri tarafından, Mahkemeler yanıltılarak sahte isimlerle dinleme kararı verilmesinin sağlandığını ve iletişimlerinin uzun süre hukuka aykırı olarak dinlendiğini, bu şekilde Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği haklarının ve 22. maddesinde düzenlenen haberleşme özgürlüklerinin ihlal edildiğini, ayrıca gazeteci olmaları ve telefonlarını iş yaşamlarında kullanmaları nedeniyle, dinleme faaliyeti sonucunda haber kaynaklarının deşifre olduğunu, bu şekilde 5187 sayılı Kanun’un 12. maddesindeki gazetecilerin haber kaynaklarını açıklamaya zorlanamayacağına ilişkin kuralın çiğnenerek Anayasa’nın 26. maddesinde düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Haberleşme Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası
29. Bakanlık görüş yazısında, haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının kabul edilebilirliği yönünden görüş bildirilmemiştir.
30. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
31. Anayasa’nın “Haberleşme hürriyeti” kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.”
32. Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale yapılamaz.”
33. Görüldüğü üzere haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliğine saygı hakkı, gerek Anayasa’da gerekse Sözleşme’de güvence altına alınmaktadır. Anılan düzenlemelerde ifade edilen haberleşme kavramının, telefon vasıtasıyla yapılan iletişimi de içine aldığı ve dolayısıyla başvurucuların, telefonlarının hukuka aykırı olarak dinlendiği ve haberleşme özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarının, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt yoktur.
34. Başvurucuların, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurularının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Basın Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası
35. Bakanlık görüş yazısında, basın özgürlüğünün ihlali iddiasının kabul edilebilirliği konusunda görüş bildirilmemiştir.
36. Bireysel başvuru kapsamındaki hakların tespitinde Anayasa ve Sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi ve ortak koruma alanının esas alınması gerekmektedir (§ 30).
37. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. …
Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
38. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez. …
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27’nci maddeleri hükümleri uygulanır.
...”
39. Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
40. Görüldüğü üzere basın özgürlüğü, gerek Anayasa ve gerekse Sözleşme’de güvence altına alınan bir özgürlüktür. Basının haber kaynaklarının korunması da bu özgürlüğün önemli bir unsurudur (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Roemen ve Schmit/Lüksemburg, B. No: 51772/99, 25/2/2003, § 46). Dolayısıyla uygulanan telefon dinleme tedbiri sonucunda başvurucuların haber kaynaklarının deşifre olduğu ve bu şekilde basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiaları, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında yer almaktadır.
41. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 20). Buna paralel olarak, başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını kanıtlama ve hangi Anayasa hükmünün hangi nedenlerle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki gerekçelerini sunma yükümlülüğü başvurucuya aittir (B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38).
42. Haber kaynaklarının korunması, basın özgürlüğünün önemli koşullarından biridir. Bu güvencenin dayanakları, Anayasa’nın 26. maddesindeki “resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek” ve Sözleşme’nin 10. maddesindeki “kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın haber ve görüş alma ve de verme” ifadeleridir. Haber kaynaklarının korunmaması halinde basın, kamuoyuna doğru ve güvenilir bilgi sunma ve dolayısıyla demokratik toplum bakımından hayati önemi haiz olan halkın gözcülüğü (“public watchdog”) görevini gerektiği gibi ifa edemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Roemen ve Schmit/Lüksemburg, B. No: 51772/99, 25/2/2003, § 46).
43. Hiç şüphesiz, gazetecilerin telefonlarının dinlenmesi sonucunda haber kaynaklarının deşifre olması, basın özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturur. Ancak gazetecilerin telefonlarının dinlendiği her durumda, haber kaynaklarının deşifre olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Bu kapsamındaki bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, başvurucunun telefon dinleme tedbiri nedeniyle deşifre olan haber kaynakları konusunda yeterli açıklamada bulunarak, basın özgürlüğüne yönelen somut müdahaleyi ispatlaması gereklidir.
44. Somut başvuruda ise başvurucular, soyut olarak telefonlarının dinlenmesinin haber kaynaklarına müdahale oluşturduğunu ileri sürmekle yetinerek, bu iddialarını ispata yetecek derecede somutlaştırıcı açıklamada bulunmamışlardır. Bu nedenle, telefon dinleme tedbiri neticesinde haber kaynaklarının deşifre olduğu ve bu şekilde basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiaları ile ilgili olarak yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucuların, iddialarını kanıtlayamadıkları sonucuna ulaşılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
46. Başvurucular, yaptıkları tek işin topluma doğru haber ulaştırmak ve habercilik faaliyetleri ile toplumu aydınlatmak olduğunu, devletin güvenliğini tehlikeye düşürecek hangi faaliyetler içinde oldukları ve bu anlamda hangi kişilerle telefonla görüştükleri sorularının cevapsız bırakıldığını, bu nedenle kanuna aykırı biçimde dinlendiklerini, MİT’in dinlemeleri devletin güvenliğini koruma amacıyla yapmadığını, aksine kanunda açık kimlikleri yazması gerektiği belirtildiği halde kod isimlerle iletilen taleplerin, mahkemeleri yanıltma amaçlı olduğunu, hiçbir hâkimin gerçekçi ve somut bir neden olmaksızın gazeteciler hakkında dinleme kararı vermeyeceğini, Anayasa’nın 2., 20. ve 22. maddelerinde öngörülen güvenceler sağlanmadığı gibi, haklarını ihlal ettiği şüphesi altına olan görevlilerin yargılanmalarının engellendiğini ifade etmişlerdir.
47. Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarına atıfta bulunularak, gizli izleme sisteminin doğasında istismar riskinin bulunduğu, bu nedenle uygulanacak tedbirlerin çok açık kanun hükümlerine dayanması gerektiği, iletişimin tespitine izin veren mevzuat hükümlerinin izleme kararı verilmesine yol açabilecek suçun niteliği, iletişimi izlenecek kişilerin kategorik olarak tanımları, izleme süresinin sınırı, elde edilen verilerin incelenme, kullanım ve depolanmasında izlenecek usul, verilerin başka kişilere iletilmesi halinde alınacak önlemler ve elde edilen verilerin silineceği veya kayıtların ortadan kaldırılacağı koşulları içermesi gerektiği, 2937 sayılı Kanun’un 6. maddesinde telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınmasının düzenlendiği, somut olay bakımından önemli olanın, başvurucular hakkında verilen iletişimin tespitine ilişkin mahkeme kararlarının kanuna uygun olup olmadığı, uygulanacak tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve bu itibarla tedbirin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı hususları olduğu, sonuç olarak başvurucuların şikâyetlerinin, kod adı kullanılarak dinleme yapılmasının kanuni olup olmadığı ve dinlemenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığının değerlendirilmesini gerektirdiği bildirilmiştir.
48. Anayasa’nın “Haberleşme hürriyeti” kenar başlıklı 22. maddesinde, herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine (“correspondence”) saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir.
49. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra, içeriği ve biçimi ne olursa olsun, haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir.
50. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmesinin gizliliğine keyfi bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Telekomünikasyon yoluyla iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması da bu kapsamdaki müdahalelerdir.
51. Somut olayda, başvurucuların kullandıkları telefonlar, 2937 sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince hâkim kararına istinaden MİT görevlileri tarafından dinlenmiştir. Buna göre, başvurucular hakkında uygulanan bu tedbirlerin, haberleşme özgürlüklerine yönelik birer müdahale oluşturduğu açıktır.
52. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru bir takım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkralarında sıralanmaktadır.
53. Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasına göre, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak ve usulüne göre verilmiş hâkim kararı ile veya aynı sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri ile haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmenin gizliliğine müdahale edilebilir. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar, aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
54. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik müdahalenin hukuka uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması gerekli olup, bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
55. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
56. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup, Anayasa’da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları göz önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan, belirtilen düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 22. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 35).
57. Hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlanması ölçütü anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün, yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36).
58. Somut başvuru açısından, haberleşme özgürlüğünün ihlali iddiası, telefonlarının dinlenmesine dayanak teşkil eden talep yazıları ve hâkim kararlarında, başvurucuların gerçek kimlik bilgilerine yer verilmemesi ve birtakım kod isimler gösterilmiş olmasının, kanuni bir uygulama olup olmadığı sorununda odaklanmaktadır.
59. Gizli uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski barındıran, haberleşmenin gizliliğine yönelen tedbirlerin, uygulama alanı ve prosedürünün çok açık kanun hükümleri ile düzenlenmesi şarttır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Amann/İsviçre, B. No: 27798/95, 16/2/2000, § 56).
60. AİHM kararlarında da gizli tedbirlere ilişkin kanun hükümlerinin barındırması gereken asgari hükümler sıralanmıştır. Bu kapsamda izleme kararı verilmesine yol açabilecek suçların niteliği, iletişimleri izlenecek kişi kategorisi, izleme sürelerinin sınırları, elde edilen verilerin inceleme, değerlendirme ve saklanmalarına ilişkin esaslar, verilerin başkalarıyla paylaşılmasına ilişkin önlemler ve elde edilen verilerin ortadan kaldırılmasına ilişkin koşulların kanunda açık bir şekilde düzenlenmesi gereklidir (The Association For European Integration And Human Rights ve Ekimdzhiev/Bulgaristan, B. No: 62540/00, 28/6/2007, §§ 76-77).
61. Başvurucuların haberleşmelerinin gizliliğine yönelik müdahalenin dayanağı, 2937 sayılı Kanun’un 6. maddesidir. Müdahale tarihi itibariyle yürürlükteki haliyle 2937 sayılı Kanun’un 6. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, aynı Kanun’un 4. maddesinde sayılan görevlerin yerine getirilmesi amacıyla Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen temel niteliklere ve demokratik hukuk devletine yönelik ciddi bir tehlikenin varlığı halinde Devlet güvenliğinin sağlanması, casusluk faaliyetlerinin ortaya çıkarılması, Devlet sırrının ifşasının tespiti ve terörist faaliyetlerin önlenmesine ilişkin olarak, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde MİT Müsteşarı veya yardımcısının yazılı emriyle telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim tespit edilebilir, dinlenebilir, sinyal bilgileri değerlendirilebilir, kayda alınabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde verilen yazılı emir, yirmi dört saat içinde yetkili ve görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir derhal kaldırılır. Bu halde dinlemenin içeriğine ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir; durum bir tutanakla tespit olunur ve bu tutanak denetimde ibraz edilmek üzere muhafaza edilir. Bu işlemler, 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun ek 7. maddesinin onuncu fıkrası hükmüne göre kurulan merkez tarafından yürütülür. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinin (14) numaralı alt bendi kapsamında yapılacak dinlemeler de bu merkez üzerinden yapılır.
62. Görüldüğü üzere, müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü, hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir.
63. Ancak 2937 sayılı Kanun’un 6. maddesinin dördüncü fıkrasında, kararda veya yazılı emirde, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliğinin, iletişim aracının türünün, kullandığı telefon numaraları veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodundan belirlenebilenler ile tedbirin türünün, kapsam ve süresi ile tedbire başvurulmasını gerektiren nedenlerin belirtilmesinin gerekli olduğu hükme bağlanmıştır. Bu hükme göre, 2937 sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince verilen telekomünikasyon yoluyla iletişimin dinlenmesine dair kararlarda, tedbir uygulanacak kişinin kimliğinin belirtilmesi kanunen zorunludur.
64. Somut olayda ise, başvurucular hakkında uygulanan dinleme tedbirlerine dayanak teşkil eden talep yazıları ve mahkeme kararlarında, başvurucuların kimlik bilgileri yerine birtakım kod isimlere yer verildiği görülmekte olup, bu hususun 2937 sayılı Kanun’un 6. maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı olduğu, dolayısıyla başvurucuların haberleşmelerinin gizliliğine yönelik müdahalenin kanuni olmadığı açıktır.
65. Açıklanan nedenlerle başvurucuların, Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
66. Başvurucular, ortaya çıkan ihlallerin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından, soruşturmanın devamına yönelik karar verilmesini, ortaya çıkan hak ihlalleri nedeniyle her bir başvurucu için 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
67. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
68. İncelenen başvuru kapsamında, başvurucuların haberleşme özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmış olup, başvurucuların yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında, başvurucuların her birine takdiren net 3.500,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurucuların,
1. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüklerinin ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüklerinin ihlal edildiği yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuların her birine net 3.500,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin tazminat taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
6/1/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.