TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NECMETTİN KAÇAR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7098)
|
|
Karar Tarihi: 7/4/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mahir
BİRGÜL
|
|
|
2. Necmettin
KAÇAR
|
|
|
3. Zafer
YILDIZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet
ODABAŞI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru "terör örgütüne silah temin etmek" suçundan yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanılması, yargılamanın adil olmaması, ana dilde
savunma yapılmasına izin verilmemesi, açılan kamu davasının makul sürede sonuçlandırılamaması
nedenleriyle adil yargılama hakkı ile kişi özgürlüğü
ve güvenliği haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/9/2013 tarihinde Ergani Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilir olduğuna ve esas incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. İkinci Bölüm tarafından başvuru belgelerinin bir örneğinin
bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 71. maddesinin(2)
numaralı fıkrası uyarınca başvurununiçtihadın
oluştuğu alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden
incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular 8/10/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve
9/10/2009 tarihinde tutuklanmışlardır.
8. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 8/12/2009 tarihli ve
E.2009/1598 sayılı iddianamesiyle başvurucular hakkında "terör örgütüne
silah temin etmek" suçundan kamu davası açılmıştır.
9. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/8/2012 tarihli ve
E.2009/697, K.2012/490 sayılı kararı ile başvurucuların her birinin 12 yıl 6 ay
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1/7/2013
tarihli ve E.2013/3831, K.2013/9962 sayılı ilamı ile onanmıştır.
11. Onama kararı 21/8/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
12. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 315.
maddesinin birinci fıkrası.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 7/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
14. Başvurucular lehlerine olan delillerin toplanmadığını, atılı
suç ile kendileri arasında irtibat kurulmaksızın mahkûm edildiklerini, son
savunmalarını ana dilde yapma taleplerinin karşılanmadığını, kanuni hâkim
güvencesinin ihlal edildiğini, yargılanmalarının uzun sürdüğünü belirterek
Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
15. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
16. Başvurucular tutuklanmaları nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
17. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme,
23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine
yapılacak bireysel başvuruları inceler."
18. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde
Mahkemenin yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
19. Başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak
teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel
kesinleşmemiş olması da gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan
tarihten önce kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler
bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin
her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 32).
20. Somut olayda isnat edilen suçlar nedeniyle 9/10/2009 tarihinde
tutuklanan başvurucuların, 7/8/2012 tarihinde İlk Derece Mahkemesince
mahkûmiyetlerine karar verilmiştir. Dolayısıyla başvurucuların Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrası kapsamında, tutuklu kaldıkları dönemAnayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce
sona ermiştir.
21. Açıklanan nedenlerle başvurucuların kişiözgürlüğü
ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
i. Savunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
22. Başvurucular, son savunmalarında ana dilde savunma hakkının
kendilerine tanınmadığını belirterek savunma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
23. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(3) numaralı fıkrasının (e) bendindeki konuya ilişkin düzenleme şu şekildedir:
“3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki
asgarî haklara sahiptir:
…
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya
konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.”
25. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e)
bendi, hakkında suç isnadı bulunan kişinin -mahkemede kullanılan dili anlamadığı
veya konuşamadığı takdirde- bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak
yararlanma hakkını güvence altına alır. Bu hak yalnızca hakkında suç isnadında
bulunulan kişilere tanınmış bir haktır ve bu haktan faydalanabilmek için
sanığın ödeme gücü olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır (Ali İlhan Bayar, B. No: 2013/725,
19/11/2014, § 48).
26. Tercüman hakkı, hem belgelerin
çevirisine hem de sözlü ifadelere uygulanır; her iki durumda da adil bir
yargılama yapılabilmesi için gerekli olan çevirinin yapılması gerekmektedir. Bu
hak, duruşmada söylenen her sözcüğün ya da tüm belgelerin çevrilmesini
gerektirmez; değerlendirilecek husus, sanığın hakkındaki suçlamaları tümüyle
anlayıp yanıt verebilecek düzeyde olup olmadığıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Kamasinski/Avusturya, B. No: 9783/82, 19/12/1989, §§
74, 83).
27. Tercüman isteyen herkese değil, adil bir yargılamadan umulan
yararın sağlanması amacıyla ve yalnızca yargılamada kullanılan dili bilmeyen,
anlamayan ve konuşamayan kişilere tercüman atanması bir zorunluluktur.
Yargılamada kullanılan dili bilmeyen, anlamayan ve konuşamayan kişilerin bir
tercümanın yardımına ihtiyaç duyması hâlinde devletin çeviri sağlama
yükümlülüğü doğar. Ancak somut başvuru açısından çözümlenmesi gereken asıl
mesele, devletin yükümlülüğünün tercüman isteyen tüm sanıklar bakımından
geçerli olup olmadığıdır. Bu noktada tercüman hakkının sınırlı bir hak olduğunu
kabul etmek gerekmektedir (İlhan Bayar,
B. No: 2013/4458, 25/6/2015, § 19).
28. Bu kişilerin böyle bir ihtiyacının bulunup bulunmadığını
belirlemek davaya bakan hâkimin görevidir; hâkim, sanıkla görüştükten sonra
yargılamada tercüman bulunmamasından sanığın zarar görmeyeceğinden emin olmadır
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Cuscani/Birleşik Krallık, B. No: 32771/96, 24/9/2002, § 38)
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendinin ancak mahkemede konuşulan dili
bilmeyenlerin kullanabileceği bir hakkı doğurduğunu, mahkemenin dilini "anlayan" ve "konuşan" bir sanığın başka bir dilde
-örneğin mensubu olduğu etnik dilde- savunma yapabilmesi için tercümandan
yararlanma talebinde ısrar edemeyeceğini belirtmektedir(Lagerblom/İsveç, B. No: 26891/95, 14/1/2003, §§
61-64).
30. Somut olayda ise başvurucular, 17/2/2011 tarihli duruşmada
Kürtçe savunma yapmayı talep etmişler ancak tercümandan yararlanma istekleri
reddedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi, dosya kapsamına göre tüm sanıkların
aşamalardaki savunmalarını Türkçe olarak yaptıkları, ayrıca eğitim ve sosyal
konumları itibarıyla da Türkçeyi bildikleri, dolayısıyla sanıkların
taleplerinin Sözleşme'nin 6. maddesi ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 202. maddesindeki düzenlemelerin amaçladığı koşulları
taşımadığı, ceza yargılamasının temel ilkelerinden birisinin yüz yüzelik ilkesi olduğu, sanıkların savunmalarının tercüman
aracılığı ile alınması durumunda bu ilkeye aykırı davranılmış olacağı, ayrıca
ceza yargılamasının başka bir temel amacının da yargılamanın hızlı yapılması
olduğu, sanıkların savunmalarının tercüman aracılığı ile alınması durumunda
yargılamanın uzamasına neden olunacağı gerekçeleriyle Kürtçe savunma yapma ve
dolayısıyla kendilerine tercüman atanması yönündeki taleplerini reddetmiştir.
Dolayısıyla Mahkeme, başvurucuların böyle bir ihtiyacının bulunmadığını
belirleyerek yargılamada tercüman bulunmamasından zarar görmeyeceklerinden emin
olmuştur. Nihai kararın verildiği duruşmada ise başvuruculara son sözü
sorulduğunda Türkçe dışında başka bir dilde cevap verdikleri, bunun üzerine araştırılması
gereken bir başka husus kalmadığı tespit edilerek Mahkemece esas hakkında karar
verildiği görülmektedir. Başvurucuların savunma hakkının kullandırılması
yönünde gerekli zaman ve kolaylıklardan faydalandırıldıkları ve avukatlarının
son duruşmada savunma yaptıkları da dikkate alındığında başvurucuların bu
iddiası açıkça dayanaktan yoksundur. Başvurucuların ana dilde savunma yapma
taleplerinin önceki duruşmalarda reddedildiği hâlde ana dillerinde savunma
yapmak istedikleri anlaşıldığından savunma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı
açıktır.
31. Açıklanan nedenlerle, savunma hakkın yönelik bir ihlalin
olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
32. Başvurucular 5271 sayılı Kanun'un mülga 250. maddesi ile
görevli mahkemenin özel statülü olarak kurulmasının ve bu mahkemede
yargılanmalarının kanuni hâkim güvencesine aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir.
33. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da
ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan
Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru
dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem
veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin
eklenmesi şarttır.”
34. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul
edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması
gerekir.
(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
35. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
(İçtüzük) bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” kenar
başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer
alır:
…
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere
ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel
hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…”
36. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük'ün
59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun başvuru konusu olaylara
ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair
hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri
sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
37. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle başvurunun kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
38. Başvurucular, ihlal iddiasını salt özel yetkili mahkemede
yargılanmalarına dayandırmış bu durumun neden kanuni hâkim ilkesine aykırı
olduğunu temellendirmemişlerdir. Bir başka ifadeyle Mahkemenin hangi somut
özelliğinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği konusunda bir açıklamada
bulunmamışlardır. Bu nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların
ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucuların iddialarını
kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
40. Başvurucular lehlerine
olan delillerin toplanmadığını, savunmaları doğrultusunda yeterli araştırma
yapılmadığını, atılı suç ile kendileri arasında irtibat kurulmaksızın mahkûm
edildiklerini belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
41. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
42. 6216 sayılıKanun’un 48. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
43. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
44. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi
kararları açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince incelenemez (Erdinç Engin,
B. No: 2012/695,12/2/2013, § 22).
45. Başvuru konusu olayda başvurucular, lehlerine olan
delillerin toplanmadan, savunmaları doğrultusunda yeterli araştırma yapılmadan,
atılı suç ile kendileri arasında irtibat kurulmadan Mahkemece mahkûmiyetlerine
karar verilmek suretiyle anayasal haklarının ihlal edildiğini belirtmişlerdir.
Dolayısıyla başvurucuların iddialarının özü; Derece Mahkemesinin delilleri
değerlendirme ve yorumlamada isabet edemediğine, delillerin eksik ve hatalı
değerlendirildiğine ve esas itibariyle yargılamanın sonucuna ilişkindir. Mevcut
yargılamada geçerli olandelilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir.
46. Başvurucular yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi
Mahkemenin kararında açık keyfîlik oluşturan herhangi
bir durum da tespit edilmemiştir.
47. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının açık keyfîlik de içermediği
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
iv. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucular,
haklarında açılan kamu davasının makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
49. Ceza davalarına ilişkin yargılamaların makul sürede
sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul
olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli
olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi
hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (B.E.
B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; Ersin
Ceyhan, B. No:2013/695, 9/1/2014, §§ 24-40) ve bu kapsamda yapılan
incelemeler sonucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik
kararlar verilmiştir (Mehmet Fatih Özdemir,
B. No:2013/1607, 17/11/2014; Ömer Çoygun, B. No:2013/3396, 22/6/2015; Osman Bayrak, B. No: 2013/3803,
25/2/2015).
50. Başvuru konusu olay, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde
"terör örgütüne silah temin etmek"
suçundan açılan ceza davasına ilişkindir. Ceza muhakemesinde
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı,
bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi
veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin
uygulanması anı ya da kamu davasının açıldığı tarihtir. Somut başvuru açısından
bu tarih, başvurucuların gözaltına alındığı 8/10/2009'dur. Ceza yargılamasında
sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarih
olup somut başvuru açısından bu tarih Yargıtay 9. Ceza Dairesince kararın
onandığı 1/7/2013'tür (Ersin Ceyhan,
§ 35).
51. Başvuruya konu ceza davasında başlangıçta başvurucular
haricinde dört sanığın daha bulunması, bu sanıklar yönünden tefrik kararı
verilmesi, yargılama sürecinde hareketsiz bir dönemin bulunmaması, duruşmaların
çoğunun sanıklar ve sanıklar müdafilerinin istemi üzerine esas hakkındaki
savunmalarını yapmak üzere gelecek celseye kadar süre verilmesi nedeniyle
ertelenmesi ve dolayısıyla yargılama makamlarına atfedilebilecek bir gecikme
olmadığı, yargılamaya konu suçlamaların kapsamı, yazışma yapılmasının gerekmesi
hususları dikkate alındığında iki dereceli bir yargılamada geçen3 yıl 8 ay 23
günlük yargılama süresinin makul olarak değerlendirilmesi gerekir.
52. Açıklanan nedenlerle bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
7/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.