logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Kaya Şen [1.B.], B. No: 2013/7194, 20/1/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KAYA ŞEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7194)

 

Karar Tarihi: 20/1/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucu

:

Kaya ŞEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; müdahalenin meni ve tapu iptali tescil davasında delillerinin toplanmaması ve tanıkların dinlenmemesi nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin, dava sonucunu etkileyecek nitelikteki iddiaların Yargıtay tarafından karşılanmaması nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/9/2013 tarihinde Balıkesir İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 10/7/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 10/7/2015 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) bildirilmiştir. Bakanlığın 11/8/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Balıkesir ili Sındırgı ilçesi Çamalanı köyü içinde bulunan 203 ada, 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazların arasında bulunan bir kısım yerin kendisine ait olduğunu ancak kadastro tespiti sırasında başkası adına tescil edildiğini, bu yere davalının inşaat yapmak suretiyle el attığını belirterek Sındırgı Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2010/360 sayılı dosyasında müdahalenin meni, tapu iptali tescil ve kâl davası açmıştır.

8. Bu arada davalı A.Y. tarafından, Sındırgı Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2010/367 sayılı dosyasında başvurucunun davalıya ait taşınmazın 9 m²lik kısmına müdahalede bulunduğu iddiasıyla el atmanın önlenmesi davası açılmış, dosya E.2010/360 sayılı dosyayla birleştirilmiştir.

9. Başvurucu 8/10/2010 tarihli dilekçesiyle altı kişiden oluşan tanık listesini dava dosyasına sunmuştur.

10. Mahkeme 16/12/2010 tarihli ara kararında mahallinde keşif yapılmasına, mahallî bilirkişi ve tanıkların keşif mahallinde hazır edilmelerine karar vermiştir.

11. Keşif ara kararı doğrultusunda 3/5/2011 tarihinde mahallî bilirkişilerin beyanları alınarak keşif icra edilmiş, keşif sırasında başvurucunun dosyaya bildirdiği tanıklardan M.K, “Dava konusu olan tarafların aralarında ihtilafa düştüğü yerde ben daha önce Kaya Şen adına hayvan gübresi taşımıştım. Ancak bu yerlerin kime ait olduğunu bilmiyorum.” şeklinde beyanda bulunmuş, tanık H.Ş.nin sorulan soruları anlayamadığı, kulağının duymadığı, anlamsız sorular sorduğu gerekçesiyle dinlenilmesinden vazgeçilmesine karar verilmiş; diğer tanıklar hazır olmadığı için beyanları alınamamış ve keşif işlemi tamamlanmıştır.

12. Başvurucu vekili; keşif tutanağında yapılan keşfe, dinlenen mahallî bilirkişi, teknik bilirkişiler ve tanık beyanlarına bir diyeceklerinin olmadığını beyan etmiştir.

13. Başvurucu 20/10/2011 ve 28/12/2011 tarihli dilekçeler ile 7/3/2012, 18/7/2012 ve 7/11/2012 tarihli duruşmalardaki beyanlarında tanıklarından F.A.nın yatalak hasta olması nedeniyle bulunduğu yerde, diğer tanıkların da yapılacak yeni keşifle taşınmaz mahallinde dinlenilmesini talep etmiştir.

14. Mahkeme 7/11/2012 tarihli karar oturumunda “G.D; Davacı vekilinin taleplerinin reddine” şeklinde ara kararı tesis ederek başvurucunun yeniden keşif yapılması ve tanık dinlenilmesine ilişkin taleplerini reddetmiştir.

15. Mahkeme 7/11/2012 tarihli ve E.2010/360, K.2012/555 sayılı kararıyla, asıl davada başvurucunun davasını reddetmiş; birleşen dosyada birleşik davacının davasını kabul etmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

 “…

Tüm dosya kapsamı, taraf beyanları, keşif, keşifte taşınmaz başında dinlenilen mahalli bilirkişi ve tanık beyanları, keşif sonucunda mahkememize sunulan gerekçeli ve denetime açık bilirkişi raporlarından anlaşıldığı üzere özellikle mahalli bilirkişilerin itibar edilir ve birbirini doğrular beyanları nazara alınarak davalı- karşı davacı A.Y’nin davasının kabulüne, Teknik bilirkişilerin 16/05/2010 tarihli raporlarında ( C ) harfi ile gösterilen 4.24.m². yüzölçümündeki kısmın tapusunun iptali ile davalı - karşı davacı A.Y’nin adına kayıtlı 203 ada 3 parsel sayılı taşınmaza eklenilmek suretiyle tesciline, bu nedenle davacı - karşı davalı Kaya ŞEN'in müdahalenin men'i taşınmaz üzerindeki şeylerin kal'i ve eski hale getirilmesi yönündeki taleplerin reddine karar vermek gerekmiştir. Ayrıca davacı-karşı davalının tapu iptal ve tescil yönünden açmış olduğu davanın iddiasını ispata yönelik yeterli delil ve olgulara dayanmadığı nazara alındığında davacı-karşı davalının tapu iptal ve tescil yönünden açmış olduğu davasının reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”

16. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 1/7/2013 tarihli ve E.2013/7553, K.2013/7554 sayılı ilamıyla onanmıştır. Onama ilamının gerekçesi şöyledir:

“Kadastro sonucunda Çamalanı Köyü 203 ada 3, 4 parsel sayılı 85.37 ve 175.26 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle 203 ada 3 parsel sayılı taşınmaz Ayşe Günaydın, 203 ada 4 parsel sayılı taşınmaz ise Kaya Şen adına tespit ve tescil edilmiştir. 203 ada 3 parsel sayılı taşınmaz, 15.06.2010 tarihinde satın alma nedeniyle A. Y’ ye intikal etmiştir. Davacı-davalı Kaya Şen, 203 ada 3 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kendisine ait olduğunu, bir bölümünün ise kadim yol olarak kullanıldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil ile meni müdahale istemiyle dava açmıştır. Davacı-davalı A. Y, 203 ada 3 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün 203 ada 4 parsel sayılı taşınmaz içinde kaldığını ileri sürerek tapu iptal ve tescil davası açmıştır. Mahkemece dava dosyalarının birleştirilmesi suretiyle yapılan yargılama sonunda davacı Kaya Şen'in davasının reddine, birleşen dosya davacısı A.Y’nin davasının kabulüne ve 203 ada 4 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişi rapor ve krokisinde (C) harfi ile gösterilen 4.24 metrekare yüzölçümündeki bölümün tapusunun iptali ile davacı A.Y adına tapuda kayıtlı 203 ada 3 parsel sayılı taşınmaza eklenmek suretiyle tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı-davalı Kaya Şen vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,”

17. Karar, başvurucuya 23/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiş; 19/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. İlgili Hukuk

18. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”

19. 4721 sayılı Kanun’un 683. maddesi şöyledir:

“Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir.”

20. 4721 sayılı Kanun’un 6. maddesi şöyledir:

Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.”

21. 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 20/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 19/9/2013 tarihli ve 2013/7194 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu; davacı birleşik davalı sıfatıyla yer aldığı Sındırgı Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2010/360 sayılı dosyasında Mahkemenin keşif sırasında delillerini toplamadığını, dosyaya bildirdiği tanıkların biri dışında diğerlerinin dinlenmediğini, dinlenmeyen tanıklarının beyanlarının davanın sonucunu etkileyecek ölçüde önemli olmasına rağmen Mahkeme ve Yargıtayın gerekçesiz olarak tanık dinletme talebini reddettiğini, öncelikle keşifte tanıklara davetiye çıkarılmadığını, keşif sırasında tanığı H.Ş.nin konuşmalarının anlaşılmadığı gerekçesiyle beyanının alınmadığını, keşifte hazır olan bir diğer tanığının da karşı tarafın akıl hastası olduğunu iddia etmesi üzerine dinlenmediğini ancak bu hususun tutanağa yansıtılmadığını, olaylar hakkında bilgisi olan tanık F.A.nın yatalak olması nedeniyle bulunduğu yerde dinlenmesini talep ettiğini ancak Mahkemenin bu yöndeki talebini de reddettiğini; Yargıtayın, Mahkemenin kararını gerekçesiz onadığını, kararla birlikte maddi yönden zarara uğradığını belirterek Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti ile sonuçlarının ortadan kaldırılması talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

24. Başvuru formunda Derece Mahkemesinin verdiği karar nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesindeki hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun kendisine ait olduğunu belirttiği yerin elinden çıkmasıyla zarara uğradığı ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası, doğrudan doğruya Mahkemenin karar sonucuna yönelik olup iddiaların özü söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir. Bu nedenle başvuru adil yargılanma hakkı kapsamında ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği iddiası ile gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği başlıkları altında incelenmiştir.

 1. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucu; Mahkemenin keşif sırasında delillerini toplamadığını, dosyaya bildirdiği tanıklarını dinlemediğini ve bu yöndeki taleplerini gerekçesiz reddettiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

27. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

28. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme ve bilirkişi görüşüne başvurulması hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu ilke ve yargılamaya etkin katılım hakkı ile çelişmeli yargılama ilkesi, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen bu ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

29. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği ilkesi, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında eşitliğin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte olup bu usule ilişkin güvence gereği uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 37; Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 21). Silahların eşitliği ilkesi kapsamında aranan usule ilişkin imkânlar noktasındaki denge, tarafların tanıkları arasında da farklı muamele yapılmamayı gerektirir. Ancak yargılama sırasında bir tarafın tanığına özel bir ağırlık verilmemişse ve mahkeme hükmü başka delillerle desteklenerek oluşturulmuşsa silahların eşitliği ilkesine aykırı ve sonucu itibarıyla bir tarafı diğer taraf karşısında önemli bir dezavantaj içine sokan bir uygulamanın varlığından söz etmek mümkün değildir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ankerl/Switzerland, B. No: 17748/91, 23/10/1996, § 38).

30. Bunun yanı sıra adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi, taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece tarafların dinlenilmemesi, tanıklara delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ruiz-Mateos/Spain, B. No: 12952/87, 23/06/1993, § 63; Feldbrugge/Netherlands, B. No: 8562/79, 29/05/1986, § 44). Çelişmeli yargılama ilkesi silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke, birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması; medeni bir hakka ilişkin yargılamada da tarafların duruşmada hazır bulunmasını, daha genel bir ifade ile yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını ifade etmektedir.

31. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara, tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur (Yüksel Hançer, § 22). Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dâhil ortaya koydukları delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Vidal/Belgium, B. No: 12351/86, 22/04/1992, § 34; Tamminen/Finland, B. No: 40847/98,15/06/2004, §§ 40-42).

32. Somut olayda Sındırgı Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2010/360 sayılı dosyasında, başvurucu 8/10/2010 tarihli dilekçesinde delillerinin tedavüllü tapu kayıtları, aplikasyon krokisi, keşif ve tanık beyanları olduğunu belirttiği, buna mukabil davalı birleşik davacı A.Y ve asıl dosyanın davalısı A.G.nin de aynı isimlerden oluşan tanık listelerini 11/10/2010 ve 12/10/2010 tarihli dilekçeleriyle Mahkemeye sundukları, Mahkemenin 16/12/2010 tarihli ara kararıyla mahallinde keşif yapılmasına, mahallî bilirkişiler ve tanıkların keşif mahallinde hazır edilmesine karar verdiği, keşif gününde karşı tarafın beş tanığı ile başvurucunun hazır olan bir tanığının beyanının alındığı, başvurucunun diğer tanığı H.Ş.nin sorulan soruları algılayamaması nedeniyle beyanına başvurmaktan vazgeçildiği anlaşılmıştır.

33. Başvurucunun keşif sırasında hazır edemediği ve Mahkemece dinlenilmesinden vazgeçilen tanıkları için 20/10/2011 ve 28/12/2011 tarihli dilekçelerinde ve 7/3/2012, 18/7/2012 ve 7/11/2012 tarihli duruşmalarda tanık F.A.nın yatalak hasta olması nedeniyle bulunduğu yerde, diğer tanıkların da yapılacak yeni keşifle taşınmaz mahallinde dinlenilmelerini talep ettiği, özellikle 28/12/2011 tarihli dilekçesinde tanıklarını hangi konuda dinletmek istediğini belirttiği, Mahkemenin 7/11/2012 tarihli duruşmadaki ara kararıyla başvurucunun bu yöndeki taleplerini reddettiği anlaşılmıştır.

34. Somut başvuru açısından Mahkemenin, taraflarca itiraz edilmeyen dava konusu yeri iyi bilen yaşlı, yansız üç kişilik mahallî bilirkişi ve teknik bilirkişi heyeti refakatinde mahallinde keşif yaptığı; mahallî bilirkişilerin ve davalı tanıklarının nizalı yerin davalı birleşik davacıya ait olduğunu, başvurucu tanığının ise mülkiyetin kime ait olduğunu bilmediğini ifade ettiği, teknik bilirkişi ve mahallî bilirkişilerin beyanlar doğrultusunda tapu kayıtlarını zemine uygulayarak raporlarını ibraz ettikleri, başvurucunun mahallî bilirkişi ve tanık beyanlarına bir itirazda bulunmadığı anlaşılmıştır.

35. Mahkeme 7/11/2012 tarihli ara kararında yeniden keşif ile başvurucunun tanıklarının dinlenilmesi taleplerini gerekçe belirtmeden reddetmiş ise de başvurucunun 28/12/2011 tarihli dilekçesinde belirttiği tanıklara sorulacak soruların nitelik olarak davanın esasına etki etmeyeceği yönündeki kanaatini, gerekçeli kararda geçen “özellikle mahalli bilirkişilerin itibar edilir ve birbirini doğrular beyanları nazara alınarak” ifadesiyle açıkladığı ve yansız mahallî bilirkişilerin birbirlerini teyit eden beyanlarına itibar ederek sonuca ulaştığını belirttiği anlaşılmıştır. Bunun yanında Mahkemenin tanık dinlememe konusundaki bu görüşüne Yargıtayın da karar gerekçesine atıf yapmak suretiyle iştirak ettiği belirlenmiştir.

36. Başvurucunun dinlenilmesini talep ettiği tanıklara sorulacak soruların niteliği ile yeniden keşif yapılmasının davanın çözümüne yararlı olup olmayacağı ve sonuca etki edip etmeyeceği hususlarında değerlendirme görevinin yerel Mahkemeye ait olduğu; Mahkemenin, gerekçeli kararında mahallî bilirkişilerin beyanlarına itibar ederek sonuca ulaştığını açıkça ifade ederek ne karşı tarafın ne de başvurucunun tanık beyanlarının kanaatine esas teşkil ettiğini belirttiği, bu açıdan Mahkemenin bir tarafın tanığına veya herhangi bir deliline üstünlük tanıyarak taraflar arasında eşitsizlik meydana getirdiğinden bahsedilemeyeceği; bunun yanında başvurucunun, delil listesinde yahut yargılama aşamasında toplanmasını istediği hâlde reddedilen yeniden keşif ve dinlenilmesini istediği tanıklar dışında başka hangi delilinin bulunduğuna ilişkin somut bir açıklamada da bulunmadığı, yargılamanın bütününe göre Mahkemece yapılan uygulamanın tüm süreci adaletten yoksun kılacak şekilde etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır.

37. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ilkesine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

 2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

38. Başvurucu, Yargıtay onama ilamının ileri sürdüğü iddia ve dosyadaki maddi olguları karşılayacak nitelikte olmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

39. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 66).

40. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).

41. Somut başvuru açısından İlk Derece Mahkemesinin, keşif sırasında yapılan gözlem, dinlenen mahallî bilirkişi ve tanık beyanları ile bilirkişi raporlarını nazara aldığını belirterek davalı birleşik davacının davasının kabulüne, davacı birleşik davalının davasının reddine karar verdiği; Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin ise yargılama sürecini özetleyerek Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yaptığı ve bu gerekçeyi kabul ederek hükmü onadığı anlaşılmıştır. Bu açıdan Yargıtay kararının gerekçesiz olduğu iddialarının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

42. Başvurucunun gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA

20/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Kaya Şen [1.B.], B. No: 2013/7194, 20/1/2016, § …)
   
Başvuru Adı KAYA ŞEN
Başvuru No 2013/7194
Başvuru Tarihi 19/9/2013
Karar Tarihi 20/1/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, müdahalenin meni ve tapu iptali tescil davasında delillerinin toplanmaması ve tanıkların dinlenmemesi nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin, dava sonucunu etkileyecek nitelikteki iddiaların Yargıtay tarafından karşılanmaması nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Tanık dinletme ve sorgulama hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Silahların eşitliği ilkesi / çelişmeli yargılama ilkesi (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4721 Türk Medeni Kanunu 713
683
6
3402 Kadastro Kanunu 12
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi