TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET HAKAN AKFIRAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7239
|
|
Karar Tarihi: 1/12/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet Hakan AKFIRAT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve ceza infaz kurumundan nakil
talebinin kabul edilmemesi şikâyetlerine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru 4/9/2013 tarihinde Silifke Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlanmış ve başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının
bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu,
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/31871 sayılı dosyası ile yürütülen
soruşturma kapsamında, Gaziantep 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 22/6/2012 tarihli ve
2012/119 sorgu sayılı kararı ile “terör örgütü adına suç işleme ve nitelikli
yağma” suçlarından tutuklanmıştır.
7.
Başvurucu hakkındaki soruşturma dosyası, Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının
2012/370 sayılı fezlekesi ile Adana Cumhuriyet Başsavcılığına (12/4/1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) mülga 10. maddesi ile
görevli bölümü) gönderilmiştir.
8.
Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 19/11/2012 tarihli ve E.2012/507 sayılı
iddianamesi ile başvurucunun “var olan suç örgütlerinin oluşturdukları
korkutucu güçten yararlanarak yağma, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü
bozma” suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır
Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
9.
Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (TMK 10. madde ile görevli) 22/11/2012 tarihli
ve E.2012/88, K.2012/27 sayılı kararı ile davaya bakmakla Diyarbakır ağır ceza
mahkemelerinin yetkili olduğundan bahisle yetkisizlik kararı verilmiştir.
Mahkeme aynı kararda, başvurucunun tutukluluğunun devamına da karar vermiştir.
10.
Öte yandan başvurucu, tutuklandıktan sonra konulduğu Gaziantep H Tipi Kapalı
Ceza İnfaz Kurumundan 28/1/2013 tarihinde, Silifke M Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumuna sevk edilmiştir.
11.
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (TMK 10. madde ile görevli) 4/4/2013
tarihli ve E.2013/46, K.2013/88 sayılı kararı ile davaya bakmakla Adana ağır
ceza mahkemelerinin yetkili olduğundan bahisle (karşı) yetkisizlik kararı ile
birlikte yetki uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın Yargıtay 5. Ceza
Dairesine gönderilmesine ve başvurucunun tutukluluğunun devamına karar
verilmiştir.
12.
Başvurucu, tutukluluğun devamı kararına itiraz etmiş; Diyarbakır 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin 26/4/2013 tarihli ve 2013/98 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın
kesin olarak reddine karar verilmiştir.
13.
Anılan karar başvurucuya 29/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14.
Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 8/7/2013 tarihli ve E.2013/10629, K.2013/7886
sayılı ilamı ile Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesinin yetkisizlik kararının
kaldırılmasına karar verilmiştir.
15.
Başvurucu 31/7/2013 tarihinde nakil talebinde bulunmuş, Adana Cumhuriyet
Başsavcılığının 14/8/2013 tarihli ve 2013/9998 sayılı yazısı ile “henüz yargılanacağı mahkemenin belli olmaması
nedeniyle” başvurucunun talebinin reddine karar verilmiştir.
16.
Yargıtay 5. Ceza Dairesinin kararı üzerine dosyanın gönderildiği Adana 10. Ağır
Ceza Mahkemesinde dava E.2013/159 sayısını almış ve Mahkemece 19/9/2013
tarihinde davaya ilişkin tensip incelemesi yapılmıştır.
17.
Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesi 9/12/2013 tarihli celsede başvurucunun
tahliyesine karar vermiştir.
18.
Başvurucu 4/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19.
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Nitelikli yağma” kenar başlıklı 149.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yağma suçunun;
a) Silahla,
...
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
...
f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları
korkutucu güçten yararlanılarak,
g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla
...
İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
20. 5237 sayılı Kanun’un “Devletin
birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” kenar başlıklı 302. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(Değişik: 29/6/2005 – 5377/36 md.)
Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği
altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya
veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet
idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezası ile cezalandırılır.”
21.
16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun “Amaç ve kapsam” kenar başlıklı 1.
maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun, ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla
ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve
kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz
hakimliklerine ilişkin hükümleri kapsar.”
22.
4675 sayılı Kanun’un “İnfaz hakimliklerinin
görevleri” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“İnfaz hakimliklerinin görevleri şunlardır :
...
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye
tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve
tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere
ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
...”
23.
4675 sayılı Kanun’un “İnfaz hakimliğine
şikâyet ve usulü” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü ve
tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin kanun,
tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle bu
işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren onbeş
gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet yoluyla infaz
hakimliğine başvurulabilir.
Şikâyet, dilekçe ile
doğrudan doğruya infaz hakimliğine yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı
veya ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz
hakimliği dışında yapılan başvurular hemen ve en geç üç gün içinde infaz
hakimliğine gönderilir. Sözlü yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti
başvurana verilir.
...”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24.
Mahkemenin 1/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 4/9/2013
tarihli ve 2013/7239 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25.
Başvurucu; hakkında yeterli inceleme yapılmadan tutuklama kararı verilmesi ve
yargılamaya ilişkin derece mahkemelerince yetkisizlik kararları verilmesi
nedenleriyle mahkeme önüne çıkarılmadan uzun bir süre tutuklu kaldığını,
tutuklandıktan sonra isteği dışında bir başka ceza infaz kurumuna nakledilmesi
ve sonrasında yaptığı nakil talebinin kabul edilmemesi nedeniyle ailesi ve
avukatı ile yeterince görüşemediğini belirterek tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
26.
Ayrıntıları Anayasa Mahkemesinin 17/9/2013 tarihli ve 2012/1181 sayılı Mehmet Şerif Ay kararında belirtilen adli
yardım talebinin değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde somut olayda,
başvuru tarihinde ceza infaz kurumunda tutuklu olan başvurucunun, sosyal
güvenlik kapsamında bir geliri olduğuna ve adına kayıtlı aracı veya taşınmaz
malı olduğuna yönelik bir belgeye rastlanmamış olup geçimini önemli ölçüde zor
duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu, dosya
arasına alınan Sosyal Güvenlik Kurumu sorgu kaydından anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla başvurucunun talepleri bu aşamada açıkça dayanaktan yoksun
olmadığından adli yardım talebinin kabulü gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Tutukluluğa İlişkin İddialar
27.
Başvurucu, mahkeme önüne çıkarılmadan uzun bir süre tutuklu kaldığını ileri
sürmüştür. Başvurucunun anılan şikâyetinin, tutukluluk süresinin makul olup
olmadığı yönünden incelenmesi gerekmektedir.
28.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru
usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlâlin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir...”
29.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) “Başvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlâlin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.”
30.
Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de başvuru süresidir. Süre, başvurunun
her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013,
§ 18).
31.
Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
ile İçtüzük’ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise
ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
32. Bireysel
başvurunun, başvuru yolu öngörülmüş olması hâlinde bu yolun tüketildiği ve buna
ilişkin kararın kesinleştiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması
gerektiği belirtilmekle beraber başvuru süresinin başlangıç tarihinin
belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan yeterince bilgi sahibi
olması şartı aranacaktır. Bu noktada nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü
hâllerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen hâllerde ise başvurucunun
kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013,
§ 21).
33. Devam
eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda
şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını
haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit
yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına
gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece
kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir
başvuruda, itiraz kanun yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği
gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate
alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin
edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan
kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hâli devam ettiği sürece
yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
34. Somut
olayda başvurucu, isnat edilen suçlar nedeniyle 22/6/2012 tarihinde tutuklanmıştır.
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/4/2013 tarihli yetkisizlik kararı ile
başvurucunun tutukluluğunun devamına da karar verilmiştir. Başvurucunun bu
karara karşı yaptığı itiraz, Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/4/2013
tarihli kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Ret kararı, başvurucuya
29/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
35. Bu
belirlemeler karşısında, tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin şikâyeti
içeren bireysel başvurunun, Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/4/2013
tarihli itirazın reddi kararının başvurucuya tebliğ edildiği 29/4/2013
tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 4/9/2013 tarihinde
yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
36. Açıklanan
nedenlerle başvurunun, tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiasına ilişkin
kısmının süre aşımı nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Diğer İddialar
37. Başvurucu,
isteği dışında bir başka ceza infaz kurumuna nakledilmesi ve sonrasında yaptığı
nakil talebinin kabul edilmemesi nedeniyle ailesi ve avukatı ile yeterince
görüşemediğini ileri sürmüştür.
38.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
39.
6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru
hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
”İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
40.
Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal
ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin
düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
41.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin
derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte
bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
42.
Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında
telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini
gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu
yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili
olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
43. Somut
olayda başvurucu, tutuklandıktan sonra konulduğu Gaziantep H Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumundan isteği dışında 28/1/2013 tarihinde Silifke M Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumuna sevk edilmiştir. Başvurucunun tutulduğu ceza infaz kurumundan
nakil edilmesine ilişkin 31/7/2013 tarihli talebi Adana Cumhuriyet
Başsavcılığının 14/8/2013 tarihli ve 2013/9998 sayılı yazısı ile
reddedilmiştir. Başvurucunun isteği dışında bir başka ceza infaz kurumuna
nakledilmesi işlemine ve sonrasında bulunduğu ceza infaz kurumundan bir başka
ceza infaz kurumuna nakil talebinin reddine ilişkin Cumhuriyet Başsavcılığı
kararına karşı 4675 sayılı Kanun’un 4. ve 5. maddeleri uyarınca İnfaz
Hâkimliğine başvuruda bulunması mümkündür.
44.
Başvurucu; başvuru formunda, anılan şikâyetlerine ilişkin bir müracaat yeri
bulunmadığı iddiası ile herhangi bir idari ya da yargısal mercie başvurmadığını
bildirmiştir. Başvurucunun, şikâyetlerine konu olay ve kararlara ilişkin
yargısal başvuru yollarını ve yargı mercilerince verilecek kararlara karşı da
olağan kanun yollarını tüketmeksizin doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunması, bireysel başvurunun “ikincil
nitelikte” bir başvuru yolu olması ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
45.
Açıklanan nedenlerle başvurunun, başvurucunun isteği dışında bir başka ceza
infaz kurumuna nakledilmesi ve sonrasında yaptığı nakil talebinin kabul
edilmemesi nedenleriyle ailesi ve avukatı ile yeterince görüşemediği iddiasına
ilişkin kısmının başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B.
1. Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddianın süre aşımı,
2.
İsteği dışında bir başka ceza infaz kurumuna nakledilme ve sonrasında yapılan
nakil talebinin kabul edilmemesi nedeniyle aile ve avukat ile yeterince
görüştürülmemeye ilişkin iddialarının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Başvurucunun
mağduriyetine neden olacağı anlaşılmakla, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
yargılama giderlerini ödemekten tamamen muaf tutulmasına
1/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.