TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DENİZ ÖZFIRAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7929)
|
|
Karar Tarihi: 1/12/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Deniz ÖZFIRAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet Sinan SÜRÜCÜ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yakalandıktan sonra yakalama nedenlerinin
bildirilmemesi, gerekçesiz kararlarla devam ettirilen tutukluluğun makul süreyi
aşması, kısıtlama kararından dolayı delillere erişememe nedeniyle Anayasa’nın
19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru 21/10/2013 tarihinde İzmir 19. Asliye Ceza Mahkemesi aracılığıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
1. Başvurucunun Tutuklanması Süreci
5.
Başvurucu, olay tarihi itibarıyla Dokuz Eylül Üniversitesi Öğrenci İşleri Daire
Başkanlığında şube müdür vekili olarak görev yapmaktadır.
6.
Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/50 Soruşturma sayılı dosyası ile
yürütülen soruşturma kapsamında başvurucu 14/5/2013 tarihinde gözaltına
alınmıştır.
7.
Başvurucu 15/5/2013 tarihinde kollukta müdafii ile
birlikte ifade vermiştir. Başvurucuya ifade alma işlemi sırasında suçlandığı
olaylar açıklanmış, diğer şüphelilerin ifadeleri okunmuş, suçlamaya ilişkin
banka hesap hareketleri ve para transferleri ile suçlamaya dayanak iletişimin
tespiti tutanaklarının içerikleri ve konuşma detayları bildirilmiştir.
Başvurucunun kolluk görevlilerince alınan ifadesi 104 sayfalık bir ifade
tutanağı ile kayıt altına alınmıştır.
8.
Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığı 16/5/2013 tarihinde başvurucunun ifadesini
aldıktan sonra başvurucuyu,, tutuklanması istemiyle
Bolvadin Sulh Ceza Mahkemesine sevk etmiştir.
9.
Bolvadin Sulh Ceza Mahkemesinin 16/5/2013 tarihli ve 2013/8 Sorgu sayılı kararı
ile başvurucunun “suç işleme amacıyla örgüt kurma ve kamu kurumu zararına
dolandırıcılık” suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir. Mahkemenin
tutuklama gerekçesi şöyledir:
“Dosya içerisinde mevcut Bolvadin Sulh Ceza
Mahkemesinin 15/02/2013 tarih ve 2013/35 sayılı iletişimin dinlenilmesi
kararına istinaden alınan tape kayıtları, suça konu
hesaplardan para yatırma ve çekme işlemlerine ilişkin banka ATM'lerinden alınan
fotoğraflar, şüphelilerin beyanları ve tüm soruşturma evrakı bir arada
değerlendirildiğinde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların
bulunması, müsnet eylemlerin kapsamı ve meydana gelen
kamu zararının miktarı atılı suçların hapis ve para cezası olarak kanundaki
yaptırımının alt ve üst hadleriyle delillerin henüz tam olarak toplanmamış
olması hususları bir arada değerlendirildiğinde şüphelilerin kaçma, delilleri
karartma ve tanıklar üzerinde baskı yapacaklarına dair kuvvetli şüphenin
varlığı, eylemi kapsamı ve mahiyeti itibariyle işinin öneminin verilmesi
beklenen ceza ile orantılı olması,ayrıca müsnet suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun CMK'nın 100/3-a,9. maddesinde yer alan katalog suçlardan
olması, eylemi kapsamı ve mahiyeti ile meydana gelen zararın miktarı nazara
alındığında şüphelilerin bırakılmasının toplumda infial oluşturabileceği, CMK'nın 100. ve devamı maddelerindeki tutukluluk için
aranan şartların bu olayda oluştuğu oluş ve kanaatine varılmakla...”
10.
Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığının 26/6/2013 tarihli ve K.2013/70 sayılı
kararında soruşturmaya ilişkin olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının yetkili
olduğundan bahisle yetkisizlik kararı verilmiştir.
11.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 4/9/2013 tarihinde 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108. maddesi uyarınca başvurucu ile birlikte
tutuklu bulunan tüm şüphelilerin tutukluluğunun devamına karar verilmesini
talep etmiştir. Talebi değerlendiren İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesi 4/9/2013
tarihli ve 2013/539 Değişik İş sayılı kararı ile “üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyetleri, mevcut delil durumu,
tutuklanma tarihleri ve delillerinin henüz tam olarak toplanmamış olması”
gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
12.
Başvurucu 19/9/2013 tarihinde karara itiraz etmiş ancak İzmir 14. Asliye Ceza
Mahkemesinin 19/9/2013 tarihli ve 2013/260 Değişik İş sayılı kararı ile bu
itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
13.
Başvurucu ret kararını 10/10/2013 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
2. Kısıtlama Kararı Verilmesi Süreci
14.
Başvurucunun tutuklu olduğu soruşturma dosyasına ilişkin olarak Bolvadin Sulh
Ceza Mahkemesinin 10/1/2013 tarihli ve 2013/8 Değişik İş sayılı kararı ile 5271
sayılı Kanun’un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca “müdafilerin dosya içeriğini incelemesi veya
belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceğinden
müdafilerin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması
yetkilerinin soruşturma aşamasında KISITLANMASINA” karar
verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Şüpheliler hakkında
yürütülmekte olan hazırlık soruşturmasında eylemin vasfından kaynaklanan zorluk
ile beraber kovuşturmada süratle ve de sağlıklı neticeye ulaşılabilmesi için
“soruşturmanın genel gizliliği” ilkesi dışında, 5271 sayılı CMK"nun
153 maddesinde ve yine yasanın uygulanmasına ilişkin olan Yakalama, Gözaltına
Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’ nin 22. maddesinde
açıkça düzenlendiği üzere soruşturmanın amacının tehlikeye düşürülmesine engel
olunması amacına matuf olmak üzere şüpheliler ve müdafilerinin dosya içeriğini
incelemesi ve belgelerden örnek almasının, yakalanan kişi ya da kişilerin veyahutta şüphelilerin ifadesini içeren tutanak ile
bilirkişi raporları ve adı geçen kimselerin hazır bulunmaya yetkili oldukları
diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hariç olmak üzere kısıtlanmasına dair
karar verilmesinin gerekli olduğu, Cumhuriyet Savcısının bu husustaki talebinin
hukuki ve de fiilsel yerindelik taşıdığı saptanılmakla birlikte verilen kısıtlama kararının yükümlülükleri
ve de haklarıyla beraber suçtan zarar görenin vekili açısından da geçerli
olduğu hususunda hüküm fıkrası oluşturulmasına ilişkin karar verilmesi
gerektiği anlaşılmıştır.”
15.
Başvurucu 6/8/2013 tarihinde kısıtlama kararının kaldırılması için İzmir 4.
Sulh Ceza Mahkemesine başvurmuş, Mahkemenin 14/8/2013 tarihli ve 2013/528
Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun talebi reddedilmiştir.
16.
Başvurucu 28/8/2013 tarihinde ret kararına itiraz etmiş, İzmir 12. Asliye Ceza
Mahkemesinin 5/9/2013 tarihli ve 2013/254 Değişik İş sayılı kararında “iletişimin tespitine ilişkin kayıtların kanıt
toplama niteliğinde olduğu, bu kayıtlar aracılığıyla yeni kanıtlara
ulaşılabileceği, kısıtlama kararının kaldırılmasının soruşturmaya ve kanıtların
toplanmasına engel oluşturabileceği, bu tür kayıtların bilirkişi raporu
kapsamında kabul edilemeyeceği, ayrıca soruşturma konusu suçun örgütlü suç
kapsamında yürütülmesi, suçların niteliği, şüpheli sayısı, suçta kullanılan
yöntemlerin açığa çıkarılması ile kanıtların sağlıklı şekilde toplanabilmesi
amacıyla kısıtlama kararı verildiği” gerekçesiyle itirazın kesin
olarak reddine karar verilmiştir.
17.
Öte yandan başvurucu 6/8/2013 tarihinde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına
başvurarak soruşturma dosyasının kısıtlama kararı kapsamında olmadığını ileri
sürdüğü bir kısım belge, rapor ve delillerin kendisine verilmesini talep
etmiştir. Başsavcılık “yakalama,
arama, el koyma ve ifade tutanakları” yönünden talebi kabul ederken diğer
belgeler yönünden talebin reddine karar vermiştir.
18.
Başvurucu, Başsavcılık tarafından verilen karara karşı 28/8/2013 tarihinde
İzmir 20. Sulh Ceza Mahkemesine itirazda bulunmuş ve teknik araçlarla izleme
yapıldıysa teknik araçla izleme tutanaklarının, ayrıca soruşturma kapsamında
bulunan tüm delillerin ve iletişimin tespitine dair tape
kayıtlarının kendisine verilmesini talep etmiştir. Mahkemenin 29/8/2013 tarihli
ve 2013/544 Değişik İş sayılı kararında “şüphelinin
talep ettiği belgelerin gizlilik (kısıtlama) kararı çerçevesinde verilmesinin
mümkün bulunmadığı” gerekçesiyle bu itirazın ve talebin reddine
karar verilmiştir.
19.
Başvurucu 10/9/2013 tarihinde anılan karara itiraz etmiş ancak İzmir 13. Asliye
Ceza Mahkemesinin 13/9/2013 tarihli ve 2013/521 Değişik İş sayılı kararı ile bu
itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
3. Bireysel Başvuru Süreci
20.
Başvurucu 21/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
4. Bireysel Başvuru Sonrası Süreç
21.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 23/10/2013 tarihli ve K.2013/5016 sayılı
kararı ile soruşturmaya ilişkin olarak Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığının
yetkili olduğundan bahisle yetkisizlik kararı verilmiştir.
22.
Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/10/2013 tarihli ve 2013/2860 Değişik İş
sayılı kararı ile Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığının 26/6/2013 tarihli
yetkisizlik kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
23.
Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığının 8/11/2013 tarihli ve E.2013/610 sayılı
iddianamesi ile başvurucu hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurma, zimmet ve
resmî belgede sahtecilik” suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması
istemiyle Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. İddianamede
başvurucu ile birlikte toplam 132 sanık hakkında cezalandırma talep edilmiştir.
24.
Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesi 12/11/2013 tarihinde, iddianameyi kabul etmiş
ancak 12/11/2013 tarihli ve E.2013/201, K.2013/210 sayılı kararı ile davaya
bakma hususunda İzmir ağır ceza mahkemelerinin yetkili oluğundan bahisle
yetkisizlik kararı vermiştir. Mahkeme aynı kararda başvurucunun tutukluluğunun devamına
da karar vermiştir.
25.
Dava dosyasının gönderildiği İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi 13/3/2014 tarihli ve
E.2014/103, K.2014/75 sayılı kararı ile davaya bakma hususunda Bolvadin Ağır
Ceza Mahkemesinin yetkili oluğundan bahisle (karşı) yetkisizlik kararı
vermiştir. Mahkeme aynı kararda başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
26.
Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesi ile İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi arasındaki yetki
uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin olarak Yargıtay 5. Ceza Dairesinin
16/10/2014 tarihli ve E.2014/8728, K.2014/9797 sayılı ilamı ile İzmir 5. Ağır
Ceza Mahkemesinin yetkisizlik kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
27.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi ilamı sonrasında dava, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2014/188 sayısını almış olup inceleme tarihi itibarıyla İlk Derece
Mahkemesinde derdesttir.
B. İlgili Hukuk
28.
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Resmi belgede sahtecilik” kenar
başlıklı 204. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi
sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde
değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”.
29.
5237 sayılı Kanun'un “Suç işlemek amacıyla
örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt
kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç
ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan
altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için
üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.”
30.
5237 sayılı Kanun'un “Zimmet” kenar
başlıklı 247. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Görevi nedeniyle zilyedliği
kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı
kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik
hileli davranışlarla işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında
artırılır.”
31.
5271 sayılı Kanun’un “Yakalama ve yakalanan
kişi hakkında yapılacak işlemler” kenar başlıklı 90.
maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya
başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan
kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.”
32.
5271 sayılı Kanun’un “Yakalama tutanağı” kenar başlıklı 97. maddesi
şöyledir:
“Yakalama işlemi bir tutanağa bağlanır. Bu tutanağa
yakalananın, hangi suç nedeniyle, hangi koşullarda, hangi yer ve zamanda
yakalandığı, yakalamayı kimlerin yaptığı, hangi kolluk mensubunca tespit
edildiği, haklarının tam olarak anlatıldığı açıkça yazılır.”
33.
5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama nedenleri”
kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki
hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya
sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular
varsa.
b) Şüpheli veya
sanığın davranışları;
1. Delilleri yok
etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki
suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde,
tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
...”
34.
5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararı”
kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe
gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve
fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir.”
35.
5271 sayılı Kanun’un “Şüpheli veya sanığın
salıverilme istemleri” kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.”
36.
5271 sayılı Kanun’un “Tutukluluğun
incelenmesi” kenar başlıklı 108. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre
içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının
gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza
hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde
bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek
suretiyle karar verilir.”
37.
5271 sayılı Kanun’un “Tazminat istemi” kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki
suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde
sözle açıklanmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler.”
38.
5271 sayılı Kanun’un “Müdafiin
dosyayı inceleme yetkisi” kenar başlıklı 153. maddesinin (2), (3) ve
(4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(2) Müdafiin dosya içeriğini
inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla
kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen
soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
...
5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220),
...
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren
tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili
oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü
uygulanmaz.
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği
tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir;
bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
39.
Mahkemenin 1/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 21/10/2013
tarihli ve 2013/7929 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
40.
Başvurucu; kolluk görevlilerince yakalandıktan sonra yakalama nedenlerinin
kendisine bildirilmediğini ve kendisine yalnızca suç isminin yazılı olduğu bir
tutanağın imzalatıldığını, tutukluluğa ilişkin kararların somut ve hukuki
gerekçelerden yoksun olduğunu ve kararlarda adli kontrolün yetersiz kalma
nedenlerinin belirtilmediğini, suçun vasıf ve mahiyetine dayanılarak
tutukluluğa karar verilmesinin masumiyet karinesine aykırı olduğunu, delillerin
toplanması görevinin Cumhuriyet savcısına ait olması nedeniyle delillerin
toplanmadığından bahisle tutukluluğun sürdürülemeyeceğini, tutukluluğa yönelik
itirazlarının soyut ve matbu gerekçelerle reddedildiğini, kararlarda
kişiselleştirme yapılmadığını; delilleri etkilemeye, tanık veya mağdurlar
üzerinde baskı oluşturmaya yönelik bir girişiminin ve kaçma şüphesinin
bulunmadığını, tutukluluğun makul süreyi aştığını, tutuklu bulunduğu sürede
soruşturmanın ilerletilmediğini, hazır bulunmaya yetkili olduğu işlemlere
ilişkin tutanakların kendisine verilmesi taleplerinin kabul edilmediğini,
kısıtlama kararı nedeniyle tutuklanmasına dayanak yapılan delillere
erişemediğini ve bu durumun silahların eşitliği ilkesi ile bağdaşmadığını
belirterek Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinin ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5., 6., 13. ve 14. maddelerinin ihlal edildiğini
ileri sürmüş; tedbiren tahliyesine karar verilmesi ve
tazminat taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
41.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü; yakalandığı sırada yakalama nedenlerinin
kendisine bildirilmediğine, tutukluluğun makul süreyi aştığına ve kısıtlama
kararı nedeniyle delillere erişemediğine yöneliktir. Bu nedenle başvurunun
Anayasa’nın 19. maddesi ile koruma altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Yakalama Nedenlerinin Bildirilmediği İddiası
42.
Başvurucu, kolluk görevlilerince yakalandığında yakalama nedenlerinin kendisine
bildirilmediğini ve yalnızca isnat edilen suçun yazılı olduğu bir tutanağın
imzalatıldığını ileri sürmüştür.
43.
Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya tutuklanan kişilere
yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların hemen yazılı
olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak
derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar
bildirilmesini öngörmektedir.
44.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
45.
30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru
hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
46.
Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal
ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin
düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
47.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin
derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte
bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini, öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
48.
Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında,
telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede
makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer
verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun
gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §
29).
49.
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 17/9/2012 tarihli ve E.2012/20227, K.2012/18818
sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“... 5271 sayılı CMK’nın;
“Tazminat istemi” başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat
nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın
verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu nedenlere dayalı
istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça
anlaşılmaktadır.
Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup,
yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp,
çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı
gibi bu konudaki talep konusunda karar verilmesi için davanın esası hakkında
karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî hakları
hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine
getirilmeden tutuklanan, Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı
bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları
yakınlarına bildirilmeyen, ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde
gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm
verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır.
Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna
bağlı talepler değildir.
...”
50.
Buna göre yakalandığında yakalama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar
kendilerine, yazıyla veya bunun hemen mümkün bulunmadığı hâllerde sözle
açıklanmayan kişilerin tazminat istemleri konusunda karar vermek için asıl
davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek
bulunmamaktadır. Dolayısıyla yakalanan bir kişinin, yakalama nedenlerinin ve
hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmemesi hâlinde asıl davanın
sonuçlanması beklenmeden 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi hükümlerine göre
tazminat talep etmesi mümkündür.
51.
Somut olayda başvurucu 14/5/2013 tarihinde saat 11.45’te yakalanmıştır.
Başvurucunun yakalanması işlemine ilişkin olarak aynı gün saat 13.10’da
düzenlenen “yakalama tutanağı” içeriğinde, başvurucuya “konu” hakkında bilgi
verildiği ve 5271 sayılı Kanun’un 147. maddesindeki hakların başvurucuya
okunduğu belirtilmiştir. Başvurucu, anılan tutanağı imzalamıştır. Yine
başvurucuya kanuni haklarının yazılı olduğu “Şüpheli ve Sanık Hakları Formu”
başlıklı bir belge imzalatılmıştır.
52.
Bir suç isnadıyla yakalanan başvurucunun yakalanması sırasında yakalama
nedenleri ve hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmemesinin, başvurucunun
hürriyetinden yoksun kalması üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır.
Yakalandığında başvurucuya yakalama nedenleri ve hakkındaki suçlamaların
bildirilmediği yönünde Anayasa Mahkemesince yapılacak bir tespit ve ihlal kararının
tazminat dışında bir sonucu olmayacaktır. Dolayısıyla bireysel başvuru
kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak başvurucu lehine
tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir.
53.
Başvurucunun yakalandıktan sonra yakalama nedenlerinin kendisine bildirilmediği
iddiası, 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamında açılacak davada da
incelenebilir. Nitekim Yargıtay içtihadı, bu kapsamdaki taleplerle ilgili
olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun yakalanmasından sonra
yakalama nedenlerinin kendisine bildirilmediğinin tespiti hâlinde görevli
mahkemece tazminata da hükmedilebilecektir.
54.
Somut olayda 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun
başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu
olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun
incelenmesinin bireysel başvurunun “ikincil niteliği” ile bağdaşmadığı sonucuna
varılmıştır.
55.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun yakalandıktan sonra yakalama nedenlerinin
kendisine bildirilmediği iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığı İddiası
56.
Başvurucu; tutukluluğa ilişkin kararların somut ve hukuki gerekçelerden yoksun
olduğunu ve kararlarda adli kontrolün yetersiz kalma nedenlerinin
belirtilmediğini, tutukluluğa yönelik itirazlarının soyut ve matbu gerekçelerle
reddedildiğini, kararlarda kişiselleştirme yapılmadığını; delilleri etkilemeye,
tanık veya mağdurlar üzerinde baskı oluşturmaya yönelik bir girişiminin ve
kaçma şüphesinin bulunmadığını, tutukluluğun makul süreyi aştığını, tutuklu
bulunduğu süre içerisinde soruşturmanın ilerletilmediğini ileri sürmüştür.
57.
Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü
fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak
Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
58.
Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunan kişilerin; ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya
değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme
bağlanmıştır (Mustafa Ali Balbay,
B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
59.
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
60.
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında
tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma
veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu
güvence altına alınmıştır (Murat Narman, §
60).
61.
Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde
değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu
sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre
değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen
Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması durumunda
haklı bulunabilir (Murat Narman, §
61).
62.
Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece
mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini
etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest
bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konması
gerekir (Murat Narman, § 62).
63.
Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının
yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya
değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama
nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse
de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin
devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili”
ve “yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp
yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair
olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler, sürecin işleyişinde gösterilen
özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte
değerlendirilmesinden sonra sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (Murat Narman, §
63).
64.
Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip
edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine
ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler
tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler
çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate
alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin suç işlediği
yönünde kuvvetli bir belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece
ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi
gerekir (Murat Narman, §§ 64,
65).
65.
Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez
yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı
durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin
serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
66.
Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve
tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan
gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfî olduğunu
söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir
yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam
ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir (Hanefi
Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
67.
İtiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme
kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda buna ilişkin kararını
ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak gerekçeli karar hakkına
aykırılık teşkil etmez (Hanefi Avcı,
§ 71).
68.
Somut olayda, Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığının 8/11/2013 tarihli
iddianamesinde İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı kayıt
kabul bölümünde şube müdür vekili olarak görev yapan başvurucunun dava konusu
edilen çıkar amaçlı suç örgütünün lideri olduğu, üniversitenin bir kısım banka
hesaplarına örgün öğretim, ikinci öğretim ve tezsiz yüksek lisans öğrenci
harçları şeklinde paraların yatırıldığı, yatırılan paraların hesaplarda
yaklaşık on beş gün bekletildikten sonra Üniversite yönetiminden gelen talimat
doğrultusunda Üniversitenin bir başka bankadaki kurumsal hesabına aktarıldığı,
bu aktarım işleminden önce ve on beşer günlük periyotlar arasında liderliğini
başvurucunun yaptığı suç örgütünün faaliyetleri kapsamında başvurucunun bankaya
hitaben harç iadesi konulu yazıları ve eklerini hazırladığı, yüksek rakamlı
harç iadelerinin aslında gerçek harç iadesi işlemi olmadığı, suç örgütünün
faaliyeti kapsamında bir zamanlar Üniversitede öğrenim görmüş öğrenci isim ve
numaralarının farazi şekilde kullanılması suretiyle sanki harç iade hakları
bulunuyormuşçasına belirtilen rakamların usulen hak sahibi öğrenci ismine
yatırılmak yerine temin edilen üçüncü kişilere ait banka kartları ve
hesaplarına aktarıldığı, aktarılan paraların şüphelilerce paylaşıldığı, bu
şekilde zimmete geçirilen paranın 7 milyon TL’yi geçtiği iddialarıyla
başvurucunun cezalandırılmasının talep edildiği görülmektedir.
69.
Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece
mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara
dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk
konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece
mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz
şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık keyfîlik
hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel
başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah
Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014,
§ 39).
70.
Somut olayda, soruşturma aşamasında İzmir 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 12/7/2013
tarihli ve 2013/486 Değişik İş sayılı kararı ile “üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu tutuklama
tarihi evrak kapsamına göre delillerin henüz toplanmamış olması dikkate
alınarak” başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
71.
Yargılama aşamasında Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesinin 12/11/2013 tarihli yetkisizlik
kararında “üzerlerine atılı suçların vasıf
ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığı, mevcut delil durumu, bir takım delillerin toplanmamış olması nedeniyle delillerin
karartılması ihtimalinin bulunması ve kaçma şüphelerinin bulunması” gerekçesiyle
başvurucunun tutukluluğu devam ettirilmiştir.
72.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler; ancak kaçmalarını,
delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar
gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde
tutulabilir. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması,
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz
bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli
gerekçelerle ortaya konulması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin
gösterilmesi gerekir (Burhan İsmailoğlu,
B. No: 2012/349, 25/6/2014, § 37)
73.
Somut olayda başvurucu 14/5/2013 tarihinde gözaltına alınmış, Bolvadin Sulh
Ceza Mahkemesinin 16/5/2013 tarihli kararı ile tutuklanmış, İzmir 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin 13/3/2014 tarihli kararı ile tahliye edilmiştir. Buna göre
başvurucunun özgürlüğünden yoksun kaldığı süre, yaklaşık 10 aydır.
74.
Dava dosyasının incelenmesinde iletişimin tespiti tutanakları, suça konu
hesaplardan para yatırma ve çekme işlemlerine ilişkin banka ATM’lerinden alınan
fotoğraflar ve şüpheli beyanları gibi delillere dayanılarak kuvvetli suç
şüphesi altında olduğu kabul edilen ve suçun niteliği; kaçma, delilleri
karartma ve tanıklar üzerinde baskı yapma ihtimali nedeniyle tutuklanmasına
karar verilen başvurucunun (bkz. § 9) tutukluluğunun devamına ilişkin derece
mahkemelerinin gerekçelerinde genel olarak suçun niteliğine, kuvvetli suç
şüphesinin varlığına, delillerin karartılması ihtimalinin ve kaçma şüphesinin
bulunmasına değinildiği görülmektedir. Mahkemelerce kuvvetli suç şüphesi
altında bulunduğu kabul edilen başvurucu hakkında verilen tutukluğun devamına
ilişkin kararların gerekçeleri, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve
tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Öte yandan
başvurucunun tutuklu olduğu soruşturma, örgütlü olarak işlendiği iddia edilen
suçlara ilişkin olup soruşturma sonucunda Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından düzenlenen 8/11/2013 tarihli iddianame ile toplam 132 sanık hakkında
cezalandırma talebinde bulunulmuştur. Dolayısıyla dava, organize suçlara
ilişkin olup karmaşık bir niteliğe sahiptir.
75.
Başvurucunun tutuklu olduğu süre içinde Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığınca 26/6/2013
tarihinde yetkisizlik, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ise 23/10/2013
tarihinde karşı yetkisizlik kararı verilmiştir. Yetki uyuşmazlığının Karşıyaka
2. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/10/2013 tarihli kararı ile giderilmesi üzerine
yetkili kılınan Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 8/11/2013 tarihli
iddianame ile kamu davası açılmıştır. Açılan davada Bolvadin Ağır Ceza
Mahkemesi 12/11/2013 tarihinde yetkisizlik kararı vermiştir. Dava dosyasının
gönderildiği İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi ise 13/3/2014 tarihinde verdiği karşı
yetkisizlik kararı ile birlikte başvurucunun tahliyesine de karar vermiştir.
Soruşturma sürecinde Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığı ile İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığı arasında yetki uyuşmazlığı yaşanmasına rağmen başvurucu hürriyetinden
yoksun kaldıktan yaklaşık 6 ay sonra iddianame düzenlenerek kamu davası
açılmıştır. Yargılama sürecinde ise bu kez Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesi ile
İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi arasında yetki uyuşmazlığı yaşanmış, İzmir 5. Ağır
Ceza Mahkemesi yetki uyuşmazlığının giderilmesini beklemeden başvurucuyu
tahliye etmiştir.
76.
Soruşturma sürecinde Cumhuriyet başsavcılıkları veya yargılama sürecinde
mahkemeler arasında görev ya da yetki hususunda uyuşmazlık yaşanması, tek
başına soruşturma veya yargılama süreçlerinin özensizce yürütüldüğünün kabulünü
gerektirmemektedir. Bu itibarla başvurucunun tutuklu olduğu dönemde soruşturma
ve yargılama mercilerinin işlemlerinde bir özensizlik gösterildiği tespit
edilmemiştir. Somut olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin derece
mahkemelerince açıklanan gerekçeler, davanın karmaşık niteliği ve sanık sayısı
dikkate alındığında yaklaşık 10 aylık tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterlidir.
İlgili ve yeterli gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum
bırakıldığı dikkate alındığında, tutukluluk süresinin makul olduğu
görülmektedir.
77.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Soruşturma
Dosyasına Erişimin Kısıtlandığı İddiası
78.
Başvurucu, kısıtlama kararı nedeniyle tutuklanmasına dayanak teşkil eden
delillere erişemediğini ileri sürmüştür.
79. Anayasa’nın
19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi,
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
80. Anayasa’nın
anılan hükmü uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında
karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını
sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada
öngörülen bu prosedürde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak
mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir
(Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 122, 123).
81.
Tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde
“silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargı” ilkelerine riayet edilmesi gerekir (Hikmet Yayğın,
B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
82.
Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar
bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre
daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde
mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir.
Taraflardan birine tanınıp diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir
sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal
edilmiş sayılır (Bülent Karataş, B.
No: 2013/6428, 26/6/2014, § 70).
83.
Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi
olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın
bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi,
silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini
tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi
durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge
bozulacaktır (Bülent Karataş, §
71).
84.
Somut olayda, başvurucunun tutuklu olduğu soruşturma dosyasına ilişkin olarak
Bolvadin Sulh Ceza Mahkemesinin 10/1/2013 tarihli kararı ile 5271 sayılı
Kanun’un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca müdafilerin dosya
içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması yetkilerinin kısıtlanmasına
karar verilmiştir. Başvurucunun, kısıtlama kararının kaldırılması talebi İzmir
4. Sulh Ceza Mahkemesinin 14/8/2013 tarihli kararı ile reddedilmiş ve bu karara
yönelik itiraz da İzmir 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 5/9/2013 tarihli kararında
ret ile sonuçlanmıştır (bkz. §§ 14-16). Soruşturma dosyasında verilen kısıtlama
kararı, 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca Bolvadin
Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 12/11/2013 tarihi itibarıyla
kanun gereği kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
85.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), müdafiin dosya
içeriğini incelemekten mahrum bırakılmasını silahların eşitliği ilkesinin
ihlali olarak değerlendirmektedir (Ceviz/Türkiye,
B. No: 8140/08, 17/7/2012, § 41). Ancak AİHM’e göre
millî güvenlik, suçların araştırılmasına ilişkin polisiye yöntemlerin gizli
kalma gerekliliği ya da üçüncü bir kişinin temel haklarının ve kamu düzeninin
korunması için gerektiği ölçüde çelişmeli dava hakkı kısıtlanabilir. Bununla
birlikte savunmanın haklarının kısıtlanmasıyla sebep olunan zorlukların
yargılama sırasında yeteri kadar giderilmesi gerekir (A. ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No:
3455/05, 19/2/2009, § 205).
86. AİHM’e göre yakalanan bir kimseye, yakalanmasının temel
maddi ve hukuki sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde
açıklanmalı ve böylece kişi, eğer uygun görürse yakalanmasının Sözleşme’nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek
üzere mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Sözleşme’nin 5.
maddesinin (2) numaralı fıkrası, verilen bilgilerin yakalanan kişiye isnat
edilen suçların tam bir listesini içermesini gerektirmemektedir (Bordovskiy/Rusya, B. No: 49491/99, 8/2/2005, § 56; Nowak/Ukrayna, B. No: 60846/10, 31/3/2011, §
63).
87.
AİHM, ifadesi alınırken başvurucuya erişimi kısıtlanan belgelerin içeriğine
ilişkin sorular sorulmuş ve başvurucunun tutukluluk kararına yönelik itirazında
bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması durumunda başvurucunun,
tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin olduğuna, içerikleri
hakkında yeterli bilgiye sahip olduğuna ve bu nedenle de tutukluluk hâlinin
gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde ettiğine karar
vermektedir (Ceviz/Türkiye, § 43;
Hebat Aslan ve Firas
Aslan/Türkiye, B. No: 15048/09, 28/10/2014, § 62). Böyle bir durumda
kişi, tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye
sahiptir (Hidayet Karaca, B. No:
2015/144, 14/7/2015, § 107).
88.
Somut olayda, başvurucunun kolluk görevlilerince alınan 15/5/2013 tarihli
ifadesine ilişkin 104 sayfalık şüpheli
ifade verme tutanağının içeriği incelendiğinde başvurucunun ifadesinin müdafii ile birlikte alındığı, başvurucuya suçlandığı
olayların detaylı bir şekilde açıklandığı, diğer şüphelilerin ifadelerindeki
başvurucuyla ilgili kısımların okunduğu, suçlamaya ilişkin banka hesap
hareketleri ve para transferleriyle ilgili bilgi verilerek sorular sorulduğu,
suçlamaya dayanak iletişimin tespit tutanaklarının içeriklerinin ve konuşma
detaylarının başvurucuya bildirildiği görülmektedir. Bolvadin Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından 16/5/2013 tarihinde başvurucunun ifadesinin müdafiinin refakatinde alınması sırasında da başvurucuya,
suçlamaya dayanak olan ve bankaca gönderilen “harç ödeme emri” ve ekindeki
belgelerin okunup bu belgelere ilişkin savunmasının sorulduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca Bolvadin Sulh Ceza Mahkemesinin 17/5/2013 tarihli ve 2013/106 Değişik İş
sayılı el koyma kararında başvurucunun suçlandığı olaylara ilişkin açıklamalara
yer verilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
89.
Başvurucu, kısıtlama kararı verilen dosyada erişimleri kısıtlanamayan hazır
bulunmaya yetkili olduğu işlemlere ilişkin tutanakların kendisine verilmesi
taleplerinin kabul edilmediğini ileri sürmüştür. 5271 sayılı Kanun’un 153.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarına kısıtlama kararı “yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren
tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili
oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında” uygulanmayacaktır.
Başvurucunun bu yönde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğu talep
incelendiğinde soruşturma dosyasındaki yakalama, arama ve el koyma işlemlerine
ilişkin tutanaklar, varsa bilirkişi raporları, iletişimin tespiti tutanakları,
varsa teknik araçlarla izleme işlemine ilişkin tutanaklar, banka havalelerini
gösterir dekontlar, kamera kayıtları ile birlikte (müşteki ve tanık beyanlarına
ilişkin tutanaklar haricinde) tüm delillerin tarafına verilmesini istediği
görülmektedir. Başsavcılık, başvurucunun talebini “yakalama, arama, el koyma ve
ifade tutanakları” yönünden kabul ederken diğer belgeler yönünden reddetmiştir.
Başvurucunun, bu karara karşı İzmir 20. Sulh Ceza Mahkemesine yaptığı
itirazında dile getirdiği teknik araçlarla izleme yapıldıysa kendisine ilişkin
teknik araçlarla izleme tutanaklarının, soruşturma kapsamında bulunan tüm
delillerin ve kendisine ait iletişimin tespitine dair tape
kayıtlarının verilmesi talebi Mahkemece kabul edilmemiştir (bkz. §§ 17, 18).
Dolayısıyla başvurucuya ifadesini içeren tutanakların ve hazır bulunmaya yetkili
olduğu yakalama, arama ve el koyma işlemlerine dair tutanakların verilmemesi
söz konusu değildir. Başvurucunun şikâyetine konu ettiği iletişimin tespitine
ve varsa teknik araçlarla izleme işlemlerine ilişkin tutanaklar ile diğer
delillere erişme talebi ise bu delillerin 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin
(3) numaralı fıkrası kapsamında bulunmaması nedeniyle kabul edilmemiştir.
90.
Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece
mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara
dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz (bkz. § 68).
Soruşturma aşamasında verilen kısıtlama kararlarının uygulanmasına ilişkin
olarak hukuk kurallarının yorumu ve somut olaylara uygulanması soruşturma makamları
ile derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Somut olayda, derece
mahkemelerinin 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (3) numaralı fıkrasını
yorumlayıp uygulamalarında ve soruşturma dosyasındaki hangi belge veya
delillerin anılan kuralın kapsamında bulunduğuna yönelik değerlendirmelerinde
bariz bir takdir hatası ya da açık keyfîlik
bulunmadığı tespit edilmiştir. Diğer yandan iletişimin tespitine dair görüşme
içeriklerinden başvurucunun suçlanmasına dayanak kabul edilen bir kısım görüşme
içerikleri, kolluk görevlilerince alınan ifade işlemi sırasında başvurucuya
açıklanmıştır (bkz. § 7).
91.
Bu itibarla suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten yoksun
bırakılmanın soruşturma aşamasını kapsayan yaklaşık ilk 6 aylık aşamasında
yapılan yargısal denetimin kapsamı ile suçlamalara dayanak olan temel
unsurların ve delillerin başvurucuya ve müdafiine
bildirilmiş olması dikkate alındığında başvurucunun salt kısıtlılık kararına ve
kısıtlılık kapsamındaki bir kısım delillere erişememesi nedeniyle soruşturma
dosyasına erişim imkânından yoksun bırakıldığının ve bu itibarla silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğinin kabulü mümkün
görülmemiştir.
92. Açıklanan
nedenlerle başvurucunun hazır bulunmaya yetkili olduğu işlemlere ilişkin bir
kısım tutanakların kendisine verilmediği ve kısıtlama kararı nedeniyle
tutuklanmasına dayanak yapılan delillere erişemediği iddialarına ilişkin olarak
bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1.
Yakalama nedenlerinin bildirilmediğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın
hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B.
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
1/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.