TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DÜZGİT YALOVA GEMİ İNŞA SANAYİ A.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8756)
|
|
Karar Tarihi: 15/4/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 20/6/2015-29392
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Okan TAŞDELEN
|
Başvurucu
|
:
|
Düzgit Yalova Gemi İnşa Sanayi
A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin KAYAÇAĞLAYAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, idari para cezası
verilmesine karşı yaptığı itirazın dosya üzerinden karara bağlandığını, keşif
ve bilirkişi incelemesi yaptırılması yönündeki taleplerinin karşılanmadığını,
idarenin cevabının kendisine tebliğ edilmediğini, Mahkeme kararlarının yeterli
gerekçe içermediğini belirterek, adil yargılanma hakkının, çelişmeli yargılama
ve silahların eşitliği ilkeleri ile gerekçeli karar hakkını da içerecek biçimde
ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 4/12/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 14/10/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
12/12/2014 tarihinde edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına
ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı tarafından
11/2/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 23/2/2015
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını
25/2/2015 tarihlerinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Altınova Belediye
Başkanlığınca, başvurucunun sahibi olduğu tersanedeki iki adet boya deposunun
kaçak yapı olduğu gerekçesiyle mühürlendiğine ilişkin 22/4/2013 tarihli yapı
durdurma tutanağı hazırlanmıştır.
8. Belediye Başkanlığının
24/4/2013 tarihli kararıyla da söz konusu kaçak yapılar (boya deposu/hangar) nedeniyle, 3/5/1985
tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. ile 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı
Kıyı Kanunu’nun 15. maddelerine göre, başvurucuya 15.276,80 TL idari para
cezası uygulamıştır.
9. Başvurucu 9/7/2013
tarihinde, söz konusu yapıların (sundurma)
onaylı yerleşme planında yer aldıkları ve boya holleri olarak
adlandırıldıkları, her halükarda 3194 sayılı Kanun’un
21. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca ayrı bir yapı ruhsatı gerektirmedikleri
gerekçesiyle para cezasına itiraz etmiştir. Başvurucu itirazını, sunmuş olduğu
evrak ile yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesine dayandırmıştır.
10. Yalova 1. Sulh Ceza
Mahkemesi, başvurucunun itirazına karşı ilgili idarenin yazılı görüşünü
almıştır. İdarenin görüşünün başvurucuya tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.
11. Sulh Ceza Mahkemesi,
6/9/2013 tarihli ve 2013/678 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun
itirazını reddetmiştir. Mahkeme kararının ilgili bölümleri aşağıdaki gibidir:
“İtiraz eden itiraz dilekçesinde özetle ve sonuç olarak: kendisi
hakkında haksız şekilde uygulanmış bulunan idari yaptırım kararının hukuka
uygun olmadığı iddiası ile kaldırılmasını talep etmiştir.
İdari yaptırımı uygulamış olan idare birimine itiraz dilekçesi tebliğ
edilmiş, itiraza konu olan tüm kayıt, tutanak ve evrak örneği ilgili kurumdan
getirilerek dosya içerisine konulmuştur.
İdari yaptırımı uygulamış olan idare birimi cevap yazısında özetle ve
sonuç olarak: İtiraz eden hakkında verilmiş bulunan idari yaptırım kararının
hukuka uygun olması nedeniyle itirazın reddine karar verilmesi gerektiğini
bildirmiştir.
Dosya kapsamına göre: İtiraz edenin itiraz dilekçesi ve ekleri, idari
yaptırım kararını uygulayan idari birimin cevap yazası ve ekleri, idari
yaptırıma ilişkin düzenlenen tutanak, kayıt ve evrak örnekleri, dosya kapsamı
ile birlikte değerlendirildiğinde; itiraz eden hakkında verilmiş bulunan idari
yaptırım kararında herhangi bir hukuka aykırılık durumu tespit edilememiş
olması nedeniyle yerinde görülmeyen itiraz başvurusunun reddi yönünde karar
vermek gerekmiştir.”
12. Başvurucu, uyuşmazlık
konusunun karara bağlanabilmesi için keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması
gerekirken, sadece davalı Belediye tarafından sunulan evraka bakarak ve dosya
üzerinden karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu, söz konusu sundurmaların “boya deposu” veya “hangar” şeklinde nitelendirilemeyeceği,
onaylı yerleşim planında mevcut oldukları ve boya holü olarak belirtildikleri,
idarenin denetiminden birkaç gün sonra da söküldükleri ve sundurmaların 3194
sayılı İmar Kanunu uyarınca ayrı bir yapı ruhsatı gerektirmediği gerekçesiyle
karara itiraz etmiştir. Başvurucu, resen bulunacak nedenlerin de gözetilmesini
talep etmiştir.
13. Yalova 1. Asliye Ceza
Mahkemesi 25/10/2013 tarihli ve 2013/345 Değişik İş sayılı kararı ile İlk
Derece Mahkemesinin kararında ve hâkimin takdirinde usul ve kanuna bir
aykırılık bulunmadığını ve başvurucunun itirazının hukuki dayanaktan uzak olduğunu
belirterek itirazı reddetmiştir.
14. Nihaî karar, başvurucuya
7/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 4/12/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 3194 sayılı Kanun’un “Yapı ruhsatiyesi” kenar başlıklı 21.
maddesinin (1) – (3) numaralı fıkraları şöyledir
“Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı
maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden (....) yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir.
Ruhsat alınmış yapılarda herhangi bir değişiklik yapılması da yeniden
ruhsat alınmasına bağlıdır. Bu durumda; bağımsız bölümlerin brüt alanı
artmıyorsa ve nitelik değişmiyorsa ruhsat, hiçbir vergi, resim ve harca tabi
olmaz.
Ancak; derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk, dere, doğrama, döşeme
ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile çatı onarımı ve
kiremit aktarılması ve yönetmeliğe uygun olarak mahallin hususiyetine göre
belediyelerce hazırlanacak imar yönetmeliklerinde belirtilecek taşıyıcı unsuru
etkilemeyen diğer tadilatlar ve tamiratlar ruhsata tabi değildir.”
17. 30/3/2005 tarihli ve 5326
sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Başvuru yolu”
kenar başlıklı 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları
şöyledir:
“(1) İdari para cezası … ilişkin idari yaptırım
kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. ...”
18. 5326 sayılı Kanun’un “Başvurunun incelenmesi” kenar başlıklı 28.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Başvuru üzerine mahkemece yapılan ön inceleme sonucunda;
a) Yetkili olmadığının
anlaşılması halinde dosyanın yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilmesine,
b) Başvurunun süresi içinde
yapılmadığının, başvuru konusu idari yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde
incelenebilecek kararlardan olmadığının veya başvuranın buna hakkı
bulunmadığının anlaşılması halinde, bu nedenlerle başvurunun reddine,
c) (a) ve (b) bentlerinde
sayılan nedenlerin bulunmaması halinde başvurunun usulden kabulüne,
Karar verilir.
...
(3) İlgili kamu kurum ve
kuruluşu, başvuru dilekçesinin tebliği tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde mahkemeye cevap verir. Başvuru konusu
idari yaptırıma ilişkin işlem dosyasının tamamının bir örneği, cevap dilekçesi
ile birlikte mahkemeye verilir. Mahkeme, işlem dosyasının aslını da ilgili kamu
kurum ve kuruluşundan isteyebilir. Cevap dilekçesi, idari yaptırım kararına
karşı başvuruda bulunan kişi sayısından bir fazla nüsha olarak verilir.
(4) Mahkeme, başvuruda bulunan
kişilere cevap dilekçesinin bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re'sen tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte
dinleyebilir. Dinleme için belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında
en az bir haftalık zaman olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar
veya avukatları hazır bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında
karar verilmesine engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça
belirtilir.
(5) Ceza Muhakemesi Kanununun
tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin hükümleri, bu başvuru ile
ilgili olarak da uygulanır.”
19. 5326 sayılı Kanun’un “İtiraz yolu” kenar başlıklı 29. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Mahkemenin verdiği son karara karşı, Ceza Muhakemesi Kanununa göre
itiraz edilebilir. Bu itiraz, kararın tebliği tarihten itibaren en geç yedi gün
içinde yapılır.
(2) İtirazla ilgili karar, dosya üzerinden inceleme yapılarak verilir.”
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Keşifte, tanık
veya bilirkişinin dinlenmesinde bulunabilecekler” kenar başlıklı 84.
maddesinin (1) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Keşif yapılması sırasında şüpheli, sanık, mağdur ve bunların müdafii ve vekili hazır bulunabilirler.
…
4) Bu işlerde hazır bulunmaya hakkı olanlar, işin geri bırakılmasına
neden olmamak koşuluyla, işlerin yapılması gününden önce haberdar edilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 15/4/2015 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda, başvurucunun 4/12/2013 tarihli ve 2013/8756 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, idari para
cezasının suç isnadı niteliğinde olduğunu, itirazının duruşma açılmaksızın
karara bağlandığını, idarenin sunmuş olduğu görüşün kendisine tebliğ edilmediğini,
Derece Mahkemelerinin kararlarının tatmin edici olmadığını, kararlarda yasal
hükümlerin somut olayla bağlantısının kurulmadığını ve iddialarının
karşılanmadığını, keşif yapılmasına ve bilirkişi dinlenmesine yönelik
taleplerinin cevapsız bırakıldığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan adil yargılanma hakkının, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerini de içerecek biçimde ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden
yargılanma talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucu, idari para
cezasına ilişkin yargılamanın cezai bir karakter taşıdığını ve bu kapsamda adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmektedir.
a. Adil Yargılanma Hakkının Uygulanabilirliliği
24. Anayasa’nın 148. maddesinin
(3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir…”
25. 30/11/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
26. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) veya Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Bkz. Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
27. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. ….”
29. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma
hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı”
kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Bkz. Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
30. Sözleşme’nin 6. maddesindeki
“cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan … bir mahkeme tarafından davasının …
görülmesini istemek hakkına sahiptir” ifadesi ışığında değerlendirildiğinde, kabahat eylemleri
nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin uyuşmazlıkların da adil
yargılanma hakkının koruma alanı içerisinde yer aldığı anlaşılmaktadır (Bkz. Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013,
§ 26; aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Hüseyin
Turan/Türkiye, B. No: 11529/02, 04/03/2008, §§ 17-21).
b. Kabul Edilebilirlik
31. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvurucunun “mahkeme
kararlarının gerekçelendirilmesini” ve “delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının uygulanması ve derece
mahkemelerinin uyuşmazlığa getirdiği çözümün adil olmamasına”
yönelik şikâyetlerine ilişkin olarak görüş sunulmasına gerek duyulmadığı
bildirilmiştir. Bu kapsamda, başvurucuların iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğu, 13/6/2013 tarihli ve
2013/1235 başvuru numaralı (İbrahim Ataş)
ile 21/11/2013 tarihli ve 2013/723 başvuru numaralı (Lokman Sapan) kararlara atıf yapılmıştır.
32. Bakanlık görüşünde duruşmalı yargılama hakkıyla ilgili olarak,
AİHM’in ilgili içtihatlarına değinilmiş ve Jussila/Finlandiya davasında, geleneksel anlamda
ceza hukuku kategorisinde değerlendirilemeyecek mahiyette olan idari para
cezaları, gümrük veya rekabet hukukuyla ilgili yapılan yargılamalarda duruşma
yapılmasına gerek olmayabileceğinin hatırlatıldığı belirtilmiştir. Bakanlık
görüşünde ayrıca, başvurucunun 9/7/2013 tarihli itiraz dilekçesinde duruşma
talebinde bulunmadığının altı çizilmiştir.
33. İdarenin görüşünün tebliğ edilmemesine ilişkin olarak, bu
belgelerden hangisine ulaşılmış olsaydı Mahkeme önünde dile getirilemeyen hangi
ilave tezleri ileri süreceği hususunda başvurucunun bir açıklamada bulunmadığı,
bazı belgeleri başvurucunun bilmeme imkânının olmadığı ve diğer belgelerin ise
cezai işlemin esasını etkiler nitelik taşımadığı ileri sürülmüştür.
34. Başvurucu, Bakanlık görüşünde ileri sürülen hususlara
karşı çıkmıştır.
35. Açıkça dayanaktan yoksun
olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
36. Anayasa Mahkemesi, başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirme ile bağlı olmaksızın, olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Buna göre, başvurucunun iddialarının
tümünün hakkaniyete uygun yargılanma hakkını ilgilendirdiği değerlendirilmiş ve
bu çerçevede incelenmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne (Bkz. § 31 ve 32) karşı
beyan dilekçesinde duruşmalı inceleme ve kararların gerekçeli olmasının da adil
yargılanma hakkının unsurları arasında yer aldığını, yaptırıma konu
sundurmaların taşınabilir olup olmadığının ve niteliklerinin 3194 sayılı Kanun‘a
aykırılık taşıyıp taşımadıklarının bilirkişi ve keşif incelemesi yapılarak
değerlendirilmesi gerekirken, sadece dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini bildirmiştir. Başvurucu, itiraz dilekçesinde
duruşma talebinin bulunmadığı yönündeki Bakanlık görüşüyle ilgili olarak ise
Kabahatler Kanunu uyarınca hâkimin de resen tarafları duruşmaya
çağırabileceğini belirtmiştir.
35. Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır.
Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın
veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir."
38. Hakkaniyete uygun bir yargılama için yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri
sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue
ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada geçerli olan
delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesi'nin görevi kapsamında olmayıp,
Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup
olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir
yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların
sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini
sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu
anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Bkz. Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Ltd. Şti.,
B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
39. Diğer yandan, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de Anayasa'nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın
açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Özellikle ceza davalarında yargılamanın
duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve savunma
haklarının güvencesini oluşturur (Bkz. Nevruz
Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
40. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması,
zorunlu olarak “sözlü yargılama”
hakkını da içerir. Bununla birlikte, söz konusu yükümlülük, taraflara mutlak
bir hak tanımamaktadır. Dolayısıyla, taraflardan birinin şüpheye yer vermeyecek
şekilde bu hakkından feragat etmesi ve sözlü yargılama yapılmasında kamu
yararının bulunmadığı hallerde yargılama dosya üzerinden de sonuçlandırılabilir.
İkinci olarak, dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde çözüme
kavuşturulamayacak hukuki ve olgusal sorunların bulunmaması gibi istisnai
durumlarda da sözlü yargılamadan imtina edilebilir (Aynı yöndeki AİHM kararları
için bkz. Jussila/Finlandiya [BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006, § 41; Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti ve Diğer 7 Başvuru/Türkiye [k.k.], B. Nos: 40988/06 vd.,
2/7/2013; ve Hakansson ve Sturesson/İsveç, B.
No: 11855/85, 21/2/1990, § 66).
41. Başvurucu idari para cezasına ve İlk Derece Mahkemesinin
kararına karşı yaptığı itirazlarda ısrarlı biçimde, müeyyideye konu
sundurmaların onaylı yerleşim planında yer aldıklarını ve 3194 sayılı Kanun’un
21. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca da ayrı bir yapı ruhsatı
gerektirmediklerini ileri sürmüştür. Belediyenin ise yapıların müeyyideyi
gerektiren kaçak yapı olduğunda ısrar ettiği anlaşılmaktadır. Başvurucu, uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulması için duruşmalı yargılamanın yanı sıra keşif yapılmasını
ve bilirkişi raporu alınmasını da talep etmiştir. ‘
42. Anayasa Mahkemesi, idari para cezasının uygulandığı
yapıların onaylı yerleşim planında bulunup bulunmadıkları ve yapılmalarının her
hâlükârda izne tabi olup olmadığı
hususların taraflar arasındaki uyuşmazlığın esasını oluşturduğunu ve
başvurucuya buna ilişkin delillerini sunma ve iddialarını dile getirme imkânı
tanınması gerektiğini değerlendirmektedir.
43. Yalova 1. Sulh Ceza Mahkemesi, başvurucunun itirazını
muhatap Altınova Belediye Başkanlığına tebliğ etmiş, ancak Kanun’un amir
hükmüne aykırı biçimde, gelen görüş yazısını ve eklerini başvurucuya
iletmemiştir. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun Asliye Ceza Mahkemesine verdiği
itiraz dilekçesinde idarenin Sulh Ceza Mahkemesine sunduğu görüşün kendisine
tebliğ edilmediği hususunu dile getirmediğinin farkındadır. Ancak, tebliğ
eksikliği neticesinde, başvurucu karşı iddialarını en azından yazılı olarak
sunma hakkından mahrum kalmıştır. Bu nedenle, yargılamanın esasına etkili iddia
ve delillerin dile getirilmesine olanak tanıyacak diğer imkânların başvurucuya
tanınıp tanınmadığının daha dikkatli incelenmesi gerekmektedir.
44. Adalet Bakanlığının görüşünde atıfta bulunduğu, Jussila/Finlandiya kararında başvurucu, vergi
cezasını kesen görevlinin yazılı beyanının mahkemece alınmasını ve kendisine
tebliğini sağlamış, bu beyana karşı cevap vermiş ve kendi seçtiği bilirkişiye
hazırlattığı mütalaayı dosyaya sunabilmiştir (Bkz. yukarıda anılan Jussila/Finlandiya [BD], § 11).
Bununla birlikte, eldeki başvuruya konu davada başvurucuya, idarenin görüşüne
karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamıştır. Dolayısıyla, atıf yapılan AİHM
kararının koşulları somut olaydakinden farklılık arz etmektedir.
45. Diğer yandan Bakanlık görüşünde, başvurucunun dosya
üzerinden yargılama yapıldığı şikâyetine ilişkin olarak, para cezasına itiraz
dilekçesinde başvurucunun duruşma talebinde bulunmadığı belirtilmiştir.
46. Bununla birlikte başvurucu, uyuşmazlığın çözümünde etkili
bir delil olarak keşif yapılmasını talep etmiştir. Ayrıca, sözlü yargılama
hakkını, salt adliye binalarındaki duruşmalara hasretmek, bu hakkın kapsamının
ve anlamının sınırlandırılması sonucuna yol açacaktır. Tarafların, mahkemenin
huzurunda iddia ve savunmalarını dile getirebilmesine olanak tanıyan keşif
usulü, sözlü yargılama hakkının sağlanmasına da hizmet edecektir.
47. Bu bakımdan, 5326 sayılı Kanun’un 28. maddesi uyarınca,
5271 sayılı Kanun’un keşif ve bilirkişiye ilişkin hükümleri idari itiraz
usulüne de uygulanır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 84. maddesinde ise keşif
esnasında “şüpheli, sanık, mağdur ve
bunların müdafii ve vekili”nin hazır bulunabileceği ve
keşif tarihinden haberdar edilecekleri öngörülmektedir.
48. Somut olayda, hem uyuşmazlığın karara bağlanmasına
yardımcı olacak hem de sözlü yargılama hakkına olanak tanıyacak keşif talebi
ise cevapsız bırakılmak suretiyle reddedilmiştir.
49. Başvurucu, Sulh ve Asliye Ceza Mahkemelerinin
kararlarının yeterince gerekçelendirilmediğinden de şikâyet etmiştir.
50. Anayasa’nın 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
51. Anayasa Mahkemesi kararlarında, Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin, adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde
gözetilmesi gerektiğini belirtmiştir (Bkz. Ahmet
Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 49).
52. Anılan kural uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının
gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri,
dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin
değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını,
uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir
yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu
gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfilik görüntüsünün olmaması ve
makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının
ihlalinden söz edilemez (Bkz. İbrahim Ataş,
B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
53. Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece
nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal
düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm
arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava
yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini
anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş,
hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri
özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve
buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (Bkz. İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013,
§ 24).
54. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Ancak, başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt
verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış
olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra, kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, bu hakkın ihlal
edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür
kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul
edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olacaktır. Bu halde, üst dereceli
mahkeme tarafından benimseme yöntemiyle önceki mahkeme kararının gerekçesinin
kabul edildiği değerlendirilmektedir (Bkz. Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Ltd. Şti.,
B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26; aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Van de Hurk/Hollanda,
B. No: 16034/90, 19/4/1994, § 61).
55. Başvurucu, Derece Mahkemelerinin kararlarının tatmin
edici olmadığını, kararlarda yasal hükümlerin somut olayla bağlantısının
kurulmadığını ve iddialarının karşılanmadığını ileri sürmektedir.
56. Yalova 1. Sulh Ceza Mahkemesi kararında, idari para
cezasının hangi nedenle verildiğine dair bir açıklamaya yer verilmemiş, Altınova
Belediye Başkanlığının yaptırım kararının tarih ve sayısına atıf yapmakla
yetinilmiştir.
57. İddia ve savunma bakımından ise başvurucunun, kararın “hukuka uygun olmadığını” iddia ettiği ve
idarenin de yaptırımın “hukuka uygun olması”
nedeniyle itirazın reddini talep ettiğine yer verilmiştir. Mahkemenin de
itirazın reddine karar verirken, dosya içerisindeki bilgi ve belgeleri
belirttikten sonra, “idari yaptırım
kararında herhangi bir hukuka aykırılık durumu tespit edilememiş”
olması dışında bir gerekçeden bahsetmediği anlaşılmaktadır.
58. Mahkemelerden, kişilerin tüm iddialarına ayrıntılı
biçimde cevap vermeleri beklenilemez. Ancak, uyuşmazlığın çözümüne yönelik
esaslı unsurların gerekçe haricinde bırakılmaması gerekmektedir.
59. Eldeki başvuruya konu yargılama bakımından, idari
yaptırımın uygulanmasına sebebiyet veren yapıların gerçekten onaylı yerleşim
planında yer alıp almadığı ve 3194 sayılı
Kanun’un 21. maddesinin üçüncü fıkrası
uyarınca ayrı bir izne tabi olup olmadıkları hususlarının, uyuşmazlığın esasını
oluşturdukları ve Mahkeme kararlarında karşılanmaları gerektiği açıktır.
60. Bununla birlikte Mahkemenin kararlarında, idari
yaptırımda bir hukuksuzluk bulunmadığı yönündeki genel bir ibare haricinde,
muhatap idarenin başvurucunun iddialarına karşı ne şekilde bir savunma
yaptığını gösteren ve Mahkemelerin neden başvurucunun savlarını kabul
etmediğine, yapıların onaylı yerleşim planında bulundukları ve izin
gerektirmedikleri yönündeki itirazlarının nasıl karşılandığına dair bir gerekçelendirmeye
yer verilmemiştir.
61. İlk Derece Mahkemesinin kararı bu haliyle, itiraza konu
olayların Mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyma ve olaylar ile hüküm arasındaki
bağlantıyı gösterme gereksinimini karşılamamaktadır. Üst mahkemeye yapılan
itirazın reddinde de belirtilen eksiklik giderilmemiştir. Belirtilen hususlar
dikkate alındığında, Derece Mahkemelerinin kararlarının yeterli
gerekçelendirmeyi içermediği anlaşılmaktadır.
62. Yukarıda açıklanan hususlar bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesine güvence altına
alınmış olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
63. Başvurucu, yeniden
yargılamaya karar verilmesini talep etmiştir.
64. Adalet Bakanlığı yazısında,
başvurucuların taleplerine ilişkin görüş bildirilmemiştir.
65. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
66. Mevcut başvuruda,
hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla, ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
67. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan “hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı”nın
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Yalova 1. Sulh Ceza
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
15/4/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.