TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SADETTİN PAHSA VE BEDRİ ORUNDAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/736)
Karar Tarihi: 3/4/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Celal Mümtaz AKINCI
M. Emin KUZ
Raportör
Serhat ALTINKÖK
Başvurucular
Sadettin PAHSA
Bedri ORUNDAŞ
Vekili
Av. Murat ÖZKAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresi dolmasına rağmen tahliye edilmediklerini ileri sürerek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucular tarafından 28/12/2012 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/5/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm, 26/6/2013 tarihinde yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin birlikte yapılmasına karar vermiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 27/6/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 29/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvuruculara 29/7/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine sunmamışlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Adalet Bakanlığının görüşünde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, 19/12/2006 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış ve Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/683 sorgu sayılı kararı ile 26/12/2006 tarihinde tutuklanmışlardır.
9. Başvuruculardan Sadettin Pahsa hakkında, çıkar amaçlı silahlı suç örgütü kurmak, yönetmek, örgüt faaliyetleri kapsamında silahla birden fazla kişiyle yağma yapmak ve yağmaya teşebbüs etmek, zorla kişi hürriyetinden mahrum bırakmak, 6136 sayılı Kanun’un 13. maddesinin (1) numaralı ve son fıkralarıyla aynı Kanun’un 15. maddesinin (1) numaralı fıkralarına muhalefet suçlarından; Bedri Orundaş hakkında ise çıkar amaçlı silahlı suç örgütüne üye olmak, örgüt faaliyetleri kapsamında silahla birden fazla kişiyle yağma yapmak ve yağmaya teşebbüs etmek, zorla kişi hürriyetinden mahrum bırakmak, 6136 sayılı Kanun’un 15. maddesinin (1) numaralı fıkralarına muhalefet suçlarından cezalandırılması talebiyle hazırlanan 1/3/2007 tarihli iddianame ile İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde 28/3/2007 tarihinde kamu davası açılmıştır.
10. Başvurucular, tutukluluk sürelerinin beş yılı geçtiği gerekçesiyle Mahkemenin 11/10/2012 tarihli oturumunda tahliye talebinde bulunmuş, ancak talepleri İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/11/2012 tarih ve 2007/165 sayılı ara kararı ile reddedilerek başvurucuların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.
11. Başvurucular İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin ret kararına itiraz etmişler, ancak itirazları İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/11/2012 tarih ve 2012/737 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Karar başvuruculara 29/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular, 28/12/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
12. UYAP üzerinden edinilen bilgiye göre İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/4/2013 tarih ve E.2007/165, K.2013/95 sayılı kararıyla başvuruculardan Sadettin Pahsa’nın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149., 220., 109. maddeleri ile 6136 sayılı Kanun’un 13. maddesi uyarınca toplam 86 yıl 58 ay hapis cezası ile; Bedri Orundaş’ın 5237 sayılı Kanun’un 149., 220., 109. maddeleri ile 6136 sayılı Kanun’un 15. maddesi uyarınca toplam 63 yıl 40 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
13. Başvurucular hakkındaki dava temyiz aşamasında derdesttir.
B. İlgili Hukuk
14. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 8. ve 9. maddeleri şöyledir:
“Bağlantı kavramı
Madde 8 – (1) Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa bağlantı var sayılır.
(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç sayılır.
Davaların birleştirilerek açılması
Madde 9 – (1) Bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.”
15. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
16. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.”
17. 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d) bentleri ile son cümlesi şöyledir:
“Tazminat istemi
Madde 141 – (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
…
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.”
18. 5271 sayılı Kanun’un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.”
19. 5237 sayılı Kanun’un 149. maddesi şöyledir:
“(1) Yağma suçunun;
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
20. 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesi şöyledir:
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 3/4/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/12/2012 tarih ve 2013/736 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucular, Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresi dolmasına rağmen tahliye edilmediklerini ileri sürerek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Adalet Bakanlığı görüşünde, 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ila (d) bentleri uyarınca, kanuna aykırı olarak tutulduğunu iddia eden kişinin tazminat talep etme hakkına sahip olduğunu, anılan Kanun’un 142. maddesine göre bu başvurunun kararın veya hükmün kesinleşmesinden sonra üç ay içinde yapılması gerektiğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de (AİHM) Demir/Türkiye ve Balca/Türkiye kararlarında, yukarıda bahsedilen Kanun’daki tazminat düzenlemesini öncelikle başvurulması gereken etkin bir iç hukuk yolu olarak değerlendirdiğini, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/4/2012 tarih ve E.2011/15700, K.2012/9187 ile 15/5/2012 tarih ve E.2011/20114, K.2012/12183 sayılı kararlarında, 5271 sayılı Kanun’un 141. ve 142. maddeleri ile ilgili olarak bazı durumlarda tazminat talebinin incelenebilmesi için davanın esasıyla ilgili karar verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı yönünde karar verildiğini, belirtilen mevzuat hükümleri, AİHM içtihatları ve Yargıtay kararlarına göre, öncelikle başvurulması gereken bir yol bulunmasına rağmen, başvurucunun dilekçesinde belirtilen kanun hükümleri doğrultusunda tazminat talebinde bulunduğuna ilişkin herhangi bir bilgi bulunmadığını, bu nedenle başvurucunun tutukluluk süresinin uzun olduğu ve Kanun’da düzenlenen azami tutukluluk süresini doldurmasına rağmen tutukluluğunun devam ettiğine ilişkin şikâyetleri ile ilgili başvuru yollarının tüketilmediğini belirtmiştir.
24. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine sunmamışlardır.
25. Başvurucular, Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılmış olduğunun tespitiyle tahliyelerine karar verilmesini talep etmektedirler. 5271 sayılı Kanun’un koruma tedbirleri nedeniyle tazminata dair düzenlemelerine bu açıdan bakıldığında, başvurucuların şikâyetiyle ilgili bir çözüm getirilmediği görülmektedir. Başvurulması hâlinde bu yol yalnızca maddi ve manevi zararların giderilmesini teminat altına almakta, fakat hukuka aykırı tutulduğu tespit edilse dahi kişiye serbest bırakılma konusunda bir imkân sunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi birçok kararında bireysel başvurunun esastan incelenmesinden önce tutukluluk hâli sona ermediği sürece, kişinin bu yola gitmesinin somut talebi açısından etkili sayılamayacağına ve dolayısıyla tüketilmesi gerekmediğine hükmetmiştir (B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 33). Mevcut başvuru açısından bu kararlardan dönmeyi gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
27. Başvurucular, tutukluluk süresinin Kanun’da öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle hukuki dayanağının olmadığını ileri sürmüşlerdir.
28. Adalet Bakanlığı görüşünde; Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin birçok kararında, bir kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararı ile birlikte suç isnadına bağlı olarak tutulma durumunun sona erdiğine, azami tutukluluk süresinin kişinin yargılandığı dosya kapsamındaki tüm suçlar açısından en fazla beş yıl olması gerektiğine ve bu sürenin dosyadaki her bir suç için ayrı ayrı hesaplanmasının kabul edilemez olduğuna hükmedildiğini belirtmiştir.
29. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine sunmamışlardır.
30. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.”
31. Başvurucuların kanuni tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin bu şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
32. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
33. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile uyumludur (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 30).
34. Kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfi bir şekilde özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinde yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk durumunun “kanuni” dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise, hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için, uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir.
35. Tutuklamaya ilişkin hükümler 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 45).
36. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.
37. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delil değerlendirmesinde bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunması halinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir.
38. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kişilerin tutulabileceği azami kanuni süreler düzenlenmiştir. Kişi hakkında birden fazla suça ilişkin aynı dosya kapsamındaki yargılamada tutukluluk süresinin her bir suç için ayrı ayrı uygulanamayacağı, uygulanan bir tutuklama tedbirinin yargılama sürecinin bütünü açısından sonuç doğuracağı Anayasa Mahkemesi kararlarında daha önce belirtilmiştir (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 37).
39. 5271 sayılı Kanun’daki azami tutukluluk süresinin ağır cezalık işler bakımından uzatmalarla birlikte azami beş yıl olduğu, bu haliyle düzenlemenin öngörülebilir olduğu anlaşılmaktadır. Ancak derece mahkemelerinin aynı dosya kapsamındaki suçlar yönünden kanuni tutukluluk süresinin her suç için ayrı ayrı hesaplanması gerektiği yönündeki yorumu, bireylerin tutuklu olarak yargılanabileceği azami süreyi belirsiz ve öngörülemez bir şekilde uzatmaya elverişlidir. Zira bir kişi hakkında birden fazla suç isnadı olması halinde azami tutukluluk süresi her biri için ayrı ayrı hesaplandığında kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği süre öngörülemez bir şekilde uzayacaktır. Bir hukuk devletinde henüz suçluluğu hükmen sabit hale gelmemiş bir bireyin mahkemenin benimsediği yorum nedeniyle belirsiz bir süre boyunca özgürlüğünden yoksun bırakılması düşünülemez (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 53).
40. Somut olayda 19/12/2006 tarihinde yakalanarak gözaltına alınan ve 26/12/2006 tarihinde tutuklanan başvurucular, tutukluluk sürelerinin beş yılı geçtiği iddiasıyla Mahkemenin 11/10/2012 tarihli oturumunda tahliye talebinde bulunmuşlar, ancak talepleri İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/11/2012 tarih ve 2007/165 sayılı ara kararı ile “Kanun’daki azami tutukluluk süresinin her bir suç için ayrı ayrı hesaplanması gerektiği” gerekçesiyle reddedilerek başvurucuların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.
41. Aynı dosya kapsamındaki ağır cezalık suçlar için Kanun’da öngörülen beş yıllık azami sürenin uzatılması mümkün değildir. Buna göre, 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen azami tutukluluk süresi 19/12/2011 tarihinde dolmuştur. Bu durumda başvurucuların bu tarihle, haklarında derece mahkemesince mahkumiyet hükmünün kurulduğu 15/4/2013 tarihi arasındaki tutukluluk halleri Kanun’a uymamaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
43. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş, ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
44. Başvuruda Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucular hakkında derece mahkemesince mahkûmiyet kararı verilmekle tutukluluk halleri sona ermiştir. Bu durumda, ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
45. Başvurucuların tazminat talebi bulunmamaktadır.
46. Başvurucular tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. “Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin aşıldığı” iddiası yönünden Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğinden sonra Maliye Hazinesine yapılacak başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
3/4/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.