TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SADETTİN PAHSA VE BEDRİ ORUNDAŞ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/736)
|
|
Karar Tarihi: 3/4/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Serhat ALTINKÖK
|
Başvurucular
|
:
|
Sadettin PAHSA
|
|
|
Bedri ORUNDAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat ÖZKAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresi dolmasına rağmen
tahliye edilmediklerini ileri sürerek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucular
tarafından 28/12/2012 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 27/5/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm, 26/6/2013 tarihinde
yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin birlikte
yapılmasına karar vermiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 27/6/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet
Bakanlığı, görüşünü 29/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvuruculara 29/7/2013 tarihinde
bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını yasal süresi
içinde Anayasa Mahkemesine sunmamışlardır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
Adalet Bakanlığının görüşünde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, 19/12/2006
tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış ve Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesinin
2006/683 sorgu sayılı kararı ile 26/12/2006 tarihinde tutuklanmışlardır.
9. Başvuruculardan Sadettin
Pahsa hakkında, çıkar amaçlı silahlı suç örgütü kurmak, yönetmek, örgüt
faaliyetleri kapsamında silahla birden fazla kişiyle yağma yapmak ve yağmaya
teşebbüs etmek, zorla kişi hürriyetinden mahrum bırakmak, 6136 sayılı Kanun’un
13. maddesinin (1) numaralı ve son fıkralarıyla aynı Kanun’un 15. maddesinin
(1) numaralı fıkralarına muhalefet suçlarından; Bedri Orundaş
hakkında ise çıkar amaçlı silahlı suç örgütüne üye olmak, örgüt faaliyetleri
kapsamında silahla birden fazla kişiyle yağma yapmak ve yağmaya teşebbüs etmek,
zorla kişi hürriyetinden mahrum bırakmak, 6136 sayılı Kanun’un 15. maddesinin
(1) numaralı fıkralarına muhalefet suçlarından cezalandırılması talebiyle
hazırlanan 1/3/2007 tarihli iddianame ile İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde
28/3/2007 tarihinde kamu davası açılmıştır.
10. Başvurucular, tutukluluk
sürelerinin beş yılı geçtiği gerekçesiyle Mahkemenin 11/10/2012 tarihli
oturumunda tahliye talebinde bulunmuş, ancak talepleri İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin 5/11/2012 tarih ve 2007/165 sayılı ara kararı ile reddedilerek
başvurucuların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.
11. Başvurucular İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesinin ret kararına itiraz etmişler, ancak itirazları İstanbul
11. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/11/2012 tarih ve 2012/737 Değişik İş sayılı
kararı ile reddedilmiştir. Karar başvuruculara 29/11/2012 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucular, 28/12/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
12. UYAP üzerinden edinilen
bilgiye göre İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/4/2013 tarih ve E.2007/165,
K.2013/95 sayılı kararıyla başvuruculardan Sadettin Pahsa’nın
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149., 220., 109. maddeleri ile 6136 sayılı Kanun’un
13. maddesi uyarınca toplam 86 yıl 58 ay hapis cezası ile; Bedri Orundaş’ın 5237 sayılı Kanun’un 149., 220., 109. maddeleri
ile 6136 sayılı Kanun’un 15. maddesi uyarınca toplam 63 yıl 40 ay hapis cezası
ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
13. Başvurucular hakkındaki dava
temyiz aşamasında derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
14. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 8. ve 9. maddeleri şöyledir:
“Bağlantı kavramı
Madde 8 – (1) Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya
bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa bağlantı var
sayılır.
(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç
delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç
sayılır.
Davaların birleştirilerek açılması
Madde 9 – (1) Bağlantılı suçlardan her biri değişik
mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle
yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.”
15. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde,
tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi
gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
16. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.”
17. 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d) bentleri ile son cümlesi
şöyledir:
“Tazminat istemi
Madde 141 – (1)
Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
…
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
…
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler.”
18. 5271 sayılı Kanun’un 142.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.”
19. 5237 sayılı Kanun’un 149.
maddesi şöyledir:
“(1) Yağma suçunun;
…
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
…
İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
20. 5237 sayılı Kanun’un 220.
maddesi şöyledir:
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla
örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile
araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki
yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı
için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 3/4/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/12/2012 tarih ve 2013/736
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucular, Kanun’da öngörülen
azami tutukluluk süresi dolmasına rağmen tahliye edilmediklerini ileri sürerek
Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
23. Adalet Bakanlığı görüşünde,
5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ila (d)
bentleri uyarınca, kanuna aykırı olarak tutulduğunu iddia eden kişinin tazminat
talep etme hakkına sahip olduğunu, anılan Kanun’un 142. maddesine göre bu
başvurunun kararın veya hükmün kesinleşmesinden sonra üç ay içinde yapılması
gerektiğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de (AİHM) Demir/Türkiye ve Balca/Türkiye kararlarında, yukarıda
bahsedilen Kanun’daki tazminat düzenlemesini öncelikle başvurulması gereken
etkin bir iç hukuk yolu olarak değerlendirdiğini, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin
4/4/2012 tarih ve E.2011/15700, K.2012/9187 ile 15/5/2012 tarih ve
E.2011/20114, K.2012/12183 sayılı kararlarında, 5271 sayılı Kanun’un 141. ve
142. maddeleri ile ilgili olarak bazı durumlarda tazminat talebinin
incelenebilmesi için davanın esasıyla ilgili karar verilmesi zorunluluğunun
bulunmadığı yönünde karar verildiğini, belirtilen mevzuat hükümleri, AİHM
içtihatları ve Yargıtay kararlarına göre, öncelikle başvurulması gereken bir
yol bulunmasına rağmen, başvurucunun dilekçesinde belirtilen kanun hükümleri
doğrultusunda tazminat talebinde bulunduğuna ilişkin herhangi bir bilgi
bulunmadığını, bu nedenle başvurucunun tutukluluk süresinin uzun olduğu ve
Kanun’da düzenlenen azami tutukluluk süresini doldurmasına rağmen
tutukluluğunun devam ettiğine ilişkin şikâyetleri ile ilgili başvuru yollarının
tüketilmediğini belirtmiştir.
24. Başvurucular, Bakanlık
görüşüne karşı beyanlarını yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine
sunmamışlardır.
25. Başvurucular, Kanun’da
öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılmış olduğunun tespitiyle tahliyelerine
karar verilmesini talep etmektedirler. 5271 sayılı Kanun’un koruma tedbirleri
nedeniyle tazminata dair düzenlemelerine bu açıdan bakıldığında, başvurucuların
şikâyetiyle ilgili bir çözüm getirilmediği görülmektedir. Başvurulması hâlinde
bu yol yalnızca maddi ve manevi zararların giderilmesini teminat altına
almakta, fakat hukuka aykırı tutulduğu tespit edilse dahi kişiye serbest
bırakılma konusunda bir imkân sunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi birçok kararında
bireysel başvurunun esastan incelenmesinden önce tutukluluk hâli sona ermediği
sürece, kişinin bu yola gitmesinin somut talebi açısından etkili
sayılamayacağına ve dolayısıyla tüketilmesi gerekmediğine hükmetmiştir (B. No:
2012/239, 2/7/2013, § 33). Mevcut başvuru açısından bu kararlardan dönmeyi
gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
26. Açıkça dayanaktan yoksun
olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
27. Başvurucular, tutukluluk
süresinin Kanun’da öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle hukuki dayanağının
olmadığını ileri sürmüşlerdir.
28. Adalet Bakanlığı görüşünde; Anayasa
Mahkemesinin konuya ilişkin birçok kararında, bir kişi hakkında verilen
mahkûmiyet kararı ile birlikte suç isnadına bağlı olarak tutulma durumunun sona
erdiğine, azami tutukluluk süresinin kişinin yargılandığı dosya kapsamındaki
tüm suçlar açısından en fazla beş yıl olması gerektiğine ve bu sürenin
dosyadaki her bir suç için ayrı ayrı hesaplanmasının kabul edilemez olduğuna
hükmedildiğini belirtmiştir.
29. Başvurucular, Bakanlık görüşüne
karşı beyanlarını yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine sunmamışlardır.
30. Anayasa’nın 19. maddesinin
birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda
öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya
tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun
gösterir.”
31. Başvurucuların kanuni
tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin bu şikâyetinin Anayasa’nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
32. Anayasa’nın 19. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu
ilke olarak ortaya konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve
şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum
bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin
özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi
kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu
olabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
33. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı
13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19. maddesindeki
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve
şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak
ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile uyumludur (B.
No: 2012/1303, 21/11/2013, § 30).
34. Kişi hürriyeti ve
güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule
uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece
mahkemelerine aittir. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfi bir şekilde
özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai
hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması
ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinde
yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda
gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk durumunun “kanuni” dayanağının bulunup bulunmadığının,
kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise, hukuk devleti
ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için, uygulanmasında yeterli ölçüde
erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince
incelenmesi gerekir.
35. Tutuklamaya ilişkin hükümler
5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye
göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir.
Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir (B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 45).
36. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu
hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam
üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam
tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.
37. Anayasa’da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki
kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel
başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin
yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi
kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile
delil değerlendirmesinde bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunması
halinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel
başvuruda incelenmesi gerekir.
38. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kişilerin tutulabileceği azami
kanuni süreler düzenlenmiştir. Kişi hakkında birden fazla suça ilişkin aynı
dosya kapsamındaki yargılamada tutukluluk süresinin her bir suç için ayrı ayrı
uygulanamayacağı, uygulanan bir tutuklama tedbirinin yargılama sürecinin bütünü
açısından sonuç doğuracağı Anayasa Mahkemesi kararlarında daha önce
belirtilmiştir (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 37).
39. 5271 sayılı Kanun’daki azami
tutukluluk süresinin ağır cezalık işler bakımından uzatmalarla birlikte azami
beş yıl olduğu, bu haliyle düzenlemenin öngörülebilir olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak derece mahkemelerinin aynı dosya kapsamındaki suçlar yönünden kanuni
tutukluluk süresinin her suç için ayrı ayrı hesaplanması gerektiği yönündeki
yorumu, bireylerin tutuklu olarak yargılanabileceği azami süreyi belirsiz ve
öngörülemez bir şekilde uzatmaya elverişlidir. Zira bir kişi hakkında birden
fazla suç isnadı olması halinde azami tutukluluk süresi her biri için ayrı ayrı
hesaplandığında kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği süre öngörülemez
bir şekilde uzayacaktır. Bir hukuk devletinde henüz suçluluğu hükmen sabit hale
gelmemiş bir bireyin mahkemenin benimsediği yorum nedeniyle belirsiz bir süre
boyunca özgürlüğünden yoksun bırakılması düşünülemez (B. No: 2012/1137,
2/7/2013, § 53).
40. Somut olayda 19/12/2006
tarihinde yakalanarak gözaltına alınan ve 26/12/2006 tarihinde tutuklanan
başvurucular, tutukluluk sürelerinin beş yılı geçtiği iddiasıyla Mahkemenin
11/10/2012 tarihli oturumunda tahliye talebinde bulunmuşlar, ancak talepleri
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/11/2012 tarih ve 2007/165 sayılı ara kararı
ile “Kanun’daki azami tutukluluk süresinin
her bir suç için ayrı ayrı hesaplanması gerektiği” gerekçesiyle
reddedilerek başvurucuların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.
41. Aynı dosya kapsamındaki ağır
cezalık suçlar için Kanun’da öngörülen beş yıllık azami sürenin uzatılması
mümkün değildir. Buna göre, 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında öngörülen azami tutukluluk süresi 19/12/2011 tarihinde dolmuştur. Bu
durumda başvurucuların bu tarihle, haklarında derece mahkemesince mahkumiyet hükmünün kurulduğu 15/4/2013 tarihi arasındaki
tutukluluk halleri Kanun’a uymamaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
43. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas
inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş, ancak
yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
44. Başvuruda Anayasa’nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucular
hakkında derece mahkemesince mahkûmiyet kararı verilmekle tutukluluk halleri
sona ermiştir. Bu durumda, ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
45. Başvurucuların
tazminat talebi bulunmamaktadır.
46. Başvurucular tarafından
yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50
TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. “Kanun’da öngörülen azami
tutukluluk süresinin aşıldığı” iddiası
yönünden Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğinden sonra Maliye Hazinesine yapılacak
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması
halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal faiz uygulanmasına,
3/4/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.