logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Bilal Turan ve diğerleri (3) [1.B.], B. No: 2013/7418, 31/3/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BİLAL TURAN VE DİĞERLERİBAŞVURUSU (3)

(Başvuru Numarası: 2013/7418)

 

Karar Tarihi: 31/3/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Cüneyt DURMAZ

Başvurucular

:

1. Bilal TURAN

 

 

2. Esma TURAN

 

 

3. Feyza BAYKAL

 

 

4. Yaser BAYKAL

 

 

5. Nida TURAN

 

 

6. Çiğdem TURAN

 

 

7. Emin BAYKAL

 

 

8. Esra BAYKAL

 

 

9. Mutlu TURAN

 

 

10. Muhammed TURAN

 

 

11. Ebubekir TURAN

 

 

12. Ahmet BAYKAL

 

 

13. Naice BAYKAL

Vekili

:

Av. Emine ARSLAN AVCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucuların yakınlarının Hidro Elektrik Santrali (HES) göleti içinde kalan enerji nakil hattı direklerinde meydana gelen arızanın onarımına giderken geçirdikleri iş kazasında, HES projesinin geçici kabul işlemlerini yapan kişiler,ilgili elektrik şirketi idarecileri ve belediye başkanının ihmali nedeni ile hayatlarını kaybetmeleri ve ölüm olayında ihmali bulunan kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi nedenleriyle Anayasa'da güvence altına alınan yaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 3/10/2013 tarihinde yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. 18/2/2014 tarihinde Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. 6/11/2015 ve 25/1/2016 tarihlerinde, aynı başvurucular tarafından yapılan 2014/1943, 2014/994, 2014/6892, 2014/6893 ve 2014/14064 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyalarının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/7418 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, diğer dosyaların kapatılmasına, incelemenin 2013/7418 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 16/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından 16/11/2015 tarihinde, başvurunun bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir. Bakanlık tarafından 13/1/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvuruculara 14/1/2016 tarihinde bildirilmiş; başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamışlardır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri, ilgili soruşturma ve yargılama dosyası içeriği ile Bakanlık görüşünde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuların, Aras Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin (Aras EDAŞ) hizmet alımı sözleşmesi ile bölgedeki elektrik dağıtım şebekelerinin arıza onarım ve bakım işlerini devrettiği şirkette teknisyen olarak çalışan yakınları Ahmet Sait Turan ve Şahin Baykal, 3/4/2012 tarihinde Erzurum ili Aşkale ilçesi Karasu-2 HES göleti (HES göleti) içinde yer alan enerji nakil hattı direklerinde meydana gelen arızanın onarımı için yola çıkmışlar; saat 18.00 sularında göl içinde kullandıkları plastik deniz bisikletinin alabora olması sonucu araç içindeki diğer üç teknisyenle birlikte suya düşmüşlerdir.

9. Olaya tanık olan bir kişi takriben 18.17’de 155 ve 112 No.lu telefonlara acil yardım çağrısında bulunmuş; olay 18.21’de İl Jandarma Komutanlığına, 18.30’da Valilik Kriz Merkezine bildirilmiştir. 18.35’te olay yerine intikal eden İlçe Jandarma Komutanı biri ayrı yerde 4 kişinin su üzerinde buza tutunmuş vaziyette gördüğünü bildirmiş, 18.39’da Valilik Kriz Merkezine olay yeri için helikopter ihtiyacı olduğu bildirilmiş, 18.55’te Valilik arama kurtarma ekibi Aşkale ilçesine hareket etmiş, İlçe Jandarma Komutanı 19.10’da suda ayrı duran şahsın, 19.20’de de diğer üç şahsın artık görünmediğini bildirmiştir.

10. Kazazedeler kısmen buz tutmuş gölette yaklaşık 1,5 saat kurtarılmayı beklemiş ancak kendilerine ulaşılamayınca suda kaybolmuşlardır. Yaşamını kaybeden teknisyenlerin cesetlerine arama kurtarma ekiplerinin sonraki iki gün yapılan çalışmaları sonucunda ulaşılmıştır.

11. Başvurucular yakınlarının ölümünden sorumlu olanlar hakkında soruşturma başlatılması için Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) şikâyette bulunmuşlardır. Bunun üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmıştır.

12. Başvurucular, ayrıca 2/5/2012 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına sundukları dilekçede, yakınlarının üç saat su yüzeyinde kalmayı başardıklarını ve yaşam mücadelesi verdiklerini ancak yetkililerce hiçbir şey yapılmadığını belirterek, kurtarma çalışmalarında ihmalleri olduğunu düşündükleri Erzurum Valisi, Aşkale Kaymakamı, Aşkale Belediye Başkanı, Aşkale İlçe Emniyet Müdürü, İlçe Jandarma Komutanı ve kurtarma çalışmalarında ihmali bulunan diğer tüm sorumlulardan şikâyetçi olduklarını belirtmişlerdir. Bunun üzerine Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmıştır.

13. Cumhuriyet Başsavcılığı, söz konusu kişiler yönünden dosyayı işçilerin ölümüne ilişkin yürütülen E.2012/195 sayılı dosyadan tefrik etmiş ve Cumhuriyet Başsavcılığının E.2012/283 sayılı soruşturma sırasına kayıt etmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı 17/5/2012 tarihinde, şikâyet edilen kişilerin olay tarihinde yürüttükleri görev nedeniyle isnat edilen suç açısından soruşturma yapmanın kendi görevi kapsamına girmediğinden bahisle görevsizlik ve dosyanın yetkili ve görevli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi kararı vermiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, ön inceleme istemiyle dosyayı İçişleri Bakanlığına göndermiş ve anılan Bakanlıktan 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca verilecek karar, dayanağı belgeler ile birlikte gerekçeli raporun gönderilmesini istemiştir. Anayasa Mahkemesinin daha önce karara bağladığı 2013/2075 numaralı başvuruya konu edilen soruşturmada İçişleri Bakanlığı, ilgili kişiler hakkında soruşturma izni verilmemesine karar vermiş ve anılan karara yapılan itiraz Danıştay Birinci Dairesince reddedilmiştir.

14. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, yine 2012/195 numaralı soruşturma kapsamında, 16/4/2012 tarihinde, yaşanan kazadan sorumlu olduğu düşünülen diğer kişilerin yanı sıra, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında (Enerji Bakanlığı)görevli Karasu-2 HES projesi geçici kabul heyeti üyeleri hakkında da soruşturma izni talep edilmiştir. Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından anılan Bakanlığa gönderilen talep yazısında, iş kazasının meydana geldiği Karasu-2 HES projesi ile ilgili geçici kabul işlemlerinin yapıldığı, ancak enerji yüklü nakil hatlarının Karasu-2 HES gölet alanında kaldığı halde geçici kabul tutanağında bu hususa ilişkin çekince konulmadığı ve diğer sebeplerle görevin kötüye kullanıldığından bahisle geçici kabul tutanağında imzaları bulunan kişiler hakkında soruşturma izni talep edilmiştir.

15. Cumhuriyet Başsavcılığı 24/4/2012 tarihinde, söz konusu kişiler yönünden dosyayı, işçilerin ölümüne ilişkin yürütülen E.2012/195 sayılı dosyadan tefrik etmiş ve Cumhuriyet Başsavcılığının E.2012/215 sayılı soruşturma sırasına kaydetmiştir

16. Enerji Bakanlığının 25/5/2012 tarihli kararında, konuya ilişkin geçici kabul heyeti üyelerinin görüşlerinin ve "HES Projelerinin DSİ ile Enerji Bakanlığı Tarafından Proje Onayı, Denetim ve Kabul İşlemlerinin Yapılmasına Dair Protokol"ün ek olarak yer aldığı "Ön İnceleme Raporu" esas alınarak Karasu-2 Regülatörü ve HES projesinin inşaatı tamamlandıktan sonra göletin su alma yapısı, iletim kanalı, cebri boru ve yükleme havuzu ile ilgili kontrol ve kabul işlemlerinin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce (DSİ) yapıldığı, Enerji Bakanlığı teknik heyetinin sadece elektrik üretimi ile alakalı kısımların kontrol ve kabul işlemlerini gerçekleştirdiği belirtilerek, söz konusu HES projesinin geçici kabulü ile görevlendirilen teknik heyetin elektrik hatlarının gölet alanı içinde kalması ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapma görev ve sorumluluğu bulunmaması nedeniyle soruşturma izni verilmesine gerek bulunmadığına karar vermiştir.

17. Başvurucular bu karara karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine itirazda bulunmuşlardır. Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 9/1/2013 tarihli ve E.2012/484, K.2013/11 sayılı kararında "ön inceleme raporu ve eki belgelerde yer alan tespitlerin isnat edilen eylemden dolayı Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlık soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlikte olmadığı anlaşıldığından, adı geçen hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı itirazın reddine" karar verilmiştir.

18. İtirazın Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddi üzerine, Cumhuriyet Başsavcılığı, 26/11/2012 tarihli ve Soruşturma No:2012/215, K.2012/364 sayılı kararında Enerji Bakanlığı yetkililerine ilişkin başlamış bir soruşturma bulunmadığından inceleme yapılmasına yer olmadığına "itiraz yolu kapalı olmak üzere", kamu görevlisi olmayan diğer şüpheliler hakkında üzerlerine atılı suçun unsurları oluşmadığından kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ise itiraz yolu açık olmak üzere karar vermiştir.

19. Bu karara başvurucular 2/1/2013 tarihli dilekçeleri ile itiraz etmişlerdir. Oltu Ağır Ceza Mahkemesi 28/1/2013 tarihli ve 2013/17 Değişik İş sayılı kararında yapılan soruşturmanın olaya göre oldukça yetersiz olduğu ifade edildikten sonra "maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti açısından şüphelilerin taksirle adam öldürme suçunu işleyip işlemediğinin tespiti için geçici kabul heyetinin Karasu 2 HES projesi ile ilgili yaptıkları geçici kabulün gölet içerisinde kalan direkleri kapsayıp kapsamadığını, kapsıyorsa geçici kabul tutanağında bu hususa ilişkin çekince koymadıklarından ve "Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği" kapsamında ifade edilen can ve mal emniyeti ile ilgili şartlar sağlanmadığı da göz önüne alınarak sonuca göre şüphelilerin hukuki durumlarının tayini gerekirken KYOK verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından itirazın kabulü ile KYOK kararının kaldırılmasına" karar verilmiştir.

20. Kovuşturmaya yer olmadığına dair (KYO) kararın kaldırılması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, Enerji Bakanlığı yetkilileri hakkında 2013/36 sayılı dosya üzerinden taksirle adam öldürme suçundan soruşturmaya devam etmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı, bu soruşturma kapsamında 14/5/2013 tarihinde Ankara Talimat Bürosuna hitaben yazdığı talimatnamede, Enerji Bakanlığı yetkilileri hakkında verilen KYO kararının Oltu Ağır Ceza Mahkemesince ilgili kişiler hakkında taksirle ölüme neden olmak suçundan da soruşturma yürütülmesi gerektiği gerekçesiyle kaldırıldığı, buna bağlı olarak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2012/195, 2013/36 ve 2012/213 sayılı soruşturma dosyalarının gönderildiği belirtilmiştir. Söz konusu yazıda,2013/36 sayılı dosya ile ilgili olarak daha önce verilmiş bilirkişi raporu da incelenmek suretiyle içinde ceza hukuku uzmanı da bulunan yeni bilirkişi heyetinin özellikle olayın oluş şekli ve şüpheliler ile illiyet bağı hususunun irdelenerek taksirle ölüme neden olma suçunun oluşup oluşmadığı hususunda rapor düzenlenmesi istenmiştir. Yazının devamında aynı bilirkişi heyetince 2012/213 sayılı dosya ile ilgili olarak DSİ personeli hakkında taksirle ölüme neden olma suçunun oluşup oluşmadığı hususunda yine illiyet bağı hususu irdelenerek rapor düzenlenmesi ve ayrıca DSİ personeli hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Kanun bağlamında soruşturma izni verilmiş olması nedeniyle görevi kötüye kullanma suçunun oluşup oluşmadığı hususunda rapor düzenlenmesi talep edilmiştir.

21. Bireysel başvuruya konu olayla ilgili olarak olayın sorumlusu olduğu iddia edilen diğer kişiler yönünden Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından E.2013/2229, Soruşturma No: 2013/4607 sayılı dosya kapsamında 29/4/2013 tarihinde iddianame hazırlanmıştır. Söz konusu iddianamede "olayda kusuru bulunanların tespiti amacıyla 2/5/2012 ve 24/7/2012 tarihli bilirkişi raporlarının alındığı, 24/7/2012 tarihli bilirkişi raporu ile, İdeal Enerji şirketinde proje müdürü olarak çalışmakta olan (A.D.K.nın) baraj göletinde su tutulacağı aşikar olduğu ve direklerin deplase edilmesi için hazırlanan proje onaylandığı halde gerekli deplaseyi yaptırmamış olması nedeniyle, Aras Elektrik Şirketinde bakım müdürü olarak görev yapan (T.Y.nin) gölet alanında kalan dört direğin relokasyonunun takibini yapmamış olması ve uzun süredir direklerin yer değiştirilmesi işlemi gerçekleştirilmediği halde gerekli girişim ve eylemde bulunmamış olması nedeniyle, Temel Elektrik Şirketinin sahibi olan (F.T.) ve aynı şirkette koordinatör mühendis olarak görev yapan N.G.nin elektrik bakım, onarım ve tamir işlerinin yapımında sorumlu kişiler olarak onarım işine giden işçilerin uygun olmayan şartlarda ve uygun olmayan ekipmanlarla arıza mahalline gitmelerini önlememiş ve bununla ilgili işyerinde iş disiplinini oluşturmamış olmaları nedeniyle, Aras Elektrik Şirketi personel müdürlüğüne olay tarihinde vekâleten bakan (Ş.T.nin) eğitim için Erzurum'a giden Aşkale işletme şefi (Y.T.nin) yerine bir yetkili görevlendirmemiş olmaları nedeniyle, Aras Elektrik Şirketinde il müdürü olarak görev yapan Z.Ö.nün ise il müdürlüğü bünyesinde yapılan çalışmalarda gerekli organizasyonu yapmamış ve iş disiplinini sağlamamış olması nedeniyle kusurlu olduğunun belirtildiği, şüpheliler açısından alınan bilirkişi raporunun somut olaya, oluşa ve toplanan delillere uygun bulunduğu" belirtilerek haklarında taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olmak suçundan Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesine dava açılmıştır. Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi 21/5/2013 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş olup E.2013/121 sayılı dosya üzerinden yargılamaya devam edilmiştir.

22. Başvurucular, Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 9/1/2013 tarihli ve E.2012/484, K.2013/11 sayılı Enerji Bakanlığının soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararına yapılan itirazın reddine ilişkin kararının 13/2/2013 tarihinde kendilerine tebliğinden itibaren süresi içinde 14/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Söz konusu başvuru 2013/1942 başvuru numarası ile kayda alınmıştır. Başvuru hakkında Anayasa Mahkemesinin 4/12/2013 tarihli ve 2013/1942 numaralı kararı ile başvurucuların devletin yaşam hakkını koruma ve etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün yerine getirilmediği yönündeki iddialarının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.

23. Başvurucuların, yaşanan iş kazasında kurtarma faaliyetlerinden sorumlu olan yetkililerin ihmali nedeni ile hayatlarını kaybettiklerinden ve ölüm olayında ihmali bulunan sorumluların gerekli izin verilmediği için yargılanamadıklarından bahisle 22/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine yapmış oldukları ikinci başvuruda (2013/2075) ise yaşam hakkını koruma yükümlülüğünün yerine getirilmediği yönündeki iddialarının yine başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan soruşturma yükümlülüğü açısından yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verilmiştir.

24. Başvurucular, yukarıda karara bağlandığı belirtilen iki başvurunun (2013/1942 ve 2013/2075) yanı sıra aşağıda ayrıntısı verilen ve 2013/7418 numaralı başvuruda birleştirilen altı ayrı bireysel başvuruda daha bulunmuşlardır.

a. 2013/7418 Numaralı Başvuruya Konu Soruşturma

25. Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı, haklarında iddianame düzenlenenlerin (bkz. § 21) dışında, ilgili elektrik şirketlerinde çalışan diğer 7 kişi hakkında 1/4/2013 tarihli ek KYO kararı vermiştir. Söz konusu 7 kişi hakkında verilen KYO kararının gerekçesinin "şüpheli sıfatıyla ifadeleri alınmış ise de adı geçen şüphelilerin her iki bilirkişi raporunda da kusurlular arasında gösterilmedikleri, böylece şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair yeterli delil elde edilemediği" olduğu ifade edilmiştir. Başvurucuların anılan karara karşı Oltu Ağır Ceza Mahkemesine yaptıkları itiraz, anılan Mahkemenin 17/6/2013 tarihli ve 2013/330 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.

26. Anılan karar üzerine başvurucular 3/10/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine üçüncü bir başvuruda bulunmuşlardır.

b. 2014/994 Numaralı Başvuruya Konu Soruşturma

27. Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı, yürüttüğü soruşturma kapsamında ayrıca Aşkale Belediye Başkanı için "belediye itfaiye teşkilatının müdahale için yeterli donanıma sahip olması hususuna önem vermemek" ve "Belediyeye ait deniz bisikletini resmi belge düzenlemeden kişilere kullandırtmak" eylemleri nedeniyle İçişleri Bakanlığından soruşturma izni talep etmiştir.

28. İçişleri Bakanlığının 1/7/2013 tarihli ve Kont. Bşk. 2013/219 sayılı kararı ile izin talebi reddedilmiştir. Başvurucuların bu karara yaptıkları itirazı inceleyen Danıştay Birinci Dairesi 26/11/2013 tarihli ve E.2013/1440, K.2013/1528 sayılı kararı ile "Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, olayla ilgili olarak düzenlenen 2.5.2012 ve24.7.2012 tarihli bilirkişi raporları ile 8.5.2012 tarihli Elektrik Mühendisleri Odası raporunda, olayın meydana gelmesinde ve olaya müdahale edilmesinde Belediye görevlilerinin sorumluluğunu gerektirir bir tespite yer verilmediği, olayın haber alınması üzerine itfaiyeye ait aracın olay yerine intikal ettiği, fakat olaya müdahalede bot ve dalgıç gerektiği için girişimde bulunulamadığı, müdahalenin İlçe Kriz Merkezince yürütüldüğü, hayatını kaybeden ve eski bir Belediye çalışanı olan bir işçinin inisiyatifiyle Belediyeye ait deniz bisikletinin olayda kullanıldığı, bu nedenlerle ilgililere isnat edilen eylemin, haklarında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı anlaşıldığından" bahisle soruşturma izni verilmemesine ilişkin yapılan itirazın reddine karar vermiştir.

29. Başvurucular 26/12/2013 tarihinde öğrendikleri bu karar üzerine süresi içinde 24/1/2014 tarihinde dördüncü bir başvuruda bulunmuşlardır.

c. 2014/1943 Numaralı Başvuruya Konu Soruşturma

30. Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı, Enerji Bakanlığı yetkilileri hakkında taksirle ö1üme neden olmak suçundan yürüttüğü soruşturma (bkz. § 20)kapsamında 8/11/2013 tarihli ve Soruşturma No:2013/36, K.2013/314 sayılı kararında: "...Olayın Karasu 2 Hes sulama göleti içinde kalan elektrik direğinin arıza yapması nedeniyle, arızayı gidermek üzere deniz bisikleti ile hareket eden 5 kişinin bindiği deniz bisikletinin alabora olması sonucu meydana geldiği ve olayda ölüm sebebinin suda boğulma olarak tespit edildiği, ceza hukukuna göre sorumluluğun doğabilmesi için eylem ve sonuç arasında illiyet bağının bulunması gerektiği, olayda ölümün şüphelilerin geçici kabul tutanağını hazırlama aşamasındaki eylemleri ile ilişkilendirilebilecek bir şekilde doğrudan doğruya gölet alanı içerisinde kalan direkten veya bu direklerde yüklü bulunan elektrikten kaynaklanmadığı, ölüm sebebinin suda boğulma olduğu ve şüphelilerin eylemi ile ilişkilendirilebilir bir yönünün bulunmadığı, buna göre bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere ölüm olayı ile şüphelilerin eylemi arasında illiyet bağı bulunmadığı, buna bağlı olarak şüphelilerin üzerlerine atılı taksirle ö1üme neden olmak suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı anlaşılmakla, şüpheliler hakkında taksirle ölüme neden olmak suçundan 15 gün içinde Oltu Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itirazı kabil olmak üzere kovuşturmaya yer olmadığına ... görevi kötüye kullanmak suçu açısından ise kamu görevlisi olan şüpheliler ... hakkında soruşturma izni verilmemiş olması nedeniyle ... başlamış bir soruşturma bulunmadığından itiraz yolu kapalı olmak üzere inceleme yapılmasına yer olmadığına ... " karar vermiştir.

31. Başvurucular, kendilerine 14/1/2014 tarihinde tebliğ edilen karara karşı, süresi içinde, 13/2/2014 tarihinde, beşinci bir başvuru yapmıştır.

d. 2014/6892 Numaralı Başvuruya Konu Soruşturma

32. Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı, Devlet Su İşleri geçici kabul komisyonu üyeleri hakkında yürüttüğü soruşturma (bkz. § 20)kapsamında, 8/11/2013 tarihli ve Soruşturma No:2012/213, K.2013/313 sayılı kararında: "...Olayın Karasu 2 Hes sulama göleti içinde kalan elektrik direğinin arıza yapması nedeniyle, arızayı gidermek üzere deniz bisikleti ile hareket eden 5 kişinin bindiği deniz bisikletinin alabora olması sonucu meydana geldiği ve olayda ölüm sebebinin suda boğulma olarak tespit edildiği, ceza hukukuna göre sorumluluğun doğabilmesi için eylem ve sonuç arasında illiyet bağının bulunması gerektiği, olayda ölümün şüphelilerin geçici kabul tutanağını hazırlama aşamasındaki eylemleri ile ilişkilendirilebilecek bir şekilde doğrudan doğruya gölet alanı içerisinde kalan direkten veya bu direklerde yüklü bulunan elektrikten kaynaklanmadığı, ölüm sebebinin suda boğulma olduğu ve şüphelilerin eylemi ile ilişkilendirilebilir bir yönünün bulunmadığı, buna göre bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere ölüm olayı ile şüphelilerin eylemi arasın da illiyet bağı bulunmadığı, buna bağlı olarak şüphelilerin üzerlerine atılı taksirle ölüme neden olmak suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı anlaşılmakla, … şüpheliler hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına…" karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz Oltu Ağır Ceza Mahkemesinin 1/4/2014 tarihli, 2014/219 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

33. Başvurucular, kendilerine 17/4/2014 tarihinde tebliğ edilen karara karşı, süresi içinde, 20/5/2014 tarihinde altıncı bir başvuru yapmıştır.

e. 2014/6893 Numaralı Başvuruya Konu Soruşturma

34. Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı, Enerji Bakanlığı yetkilileri hakkında yukarıda değinilen 2013/36 sayılı dosya üzerinden taksirle adam öldürme suçundan devam eden soruşturmada da 2014/6892 sayılı başvuruya konu soruşturma kapsamında verilen karardakine (bkz. § 32) benzer gerekçelerle kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz Oltu Ağır Ceza Mahkemesinin 1/4/2014 tarihli ve 2014/218 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

35. Başvurucular, kendilerine 17/4/2014 tarihinde tebliğ edilen karara karşı, süresi içinde 20/5/2014 tarihinde yedinci bir başvuru yapmıştır.

f. 2014/14046 Numaralı Başvuruya Konu Soruşturma

36. Başvurucular tarafından aynı olay nedeniyle Aşkale Belediye Başkanının "görevi kötüye kullanma" suçundan yargılanması talebiyle yaptıkları şikâyet sonrasında Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2013/26 numaralı soruşturma sonucunda18/6/2014 tarihli ve 2014/219 sayılı kesin nitelikteki karar ile "suç isnadında bulunulan Belediye Başkanı hakkında soruşturma izni verilmesine gerek bulunmadığına karar verildiği, buna ilişkin yapılan itirazın da Danıştay tarafından reddedildiği" gerekçesiyle "inceleme yapılmasına yer olmadığına" karar verilmiştir.

37. Başvurucular 23/7/2014 tarihinde tebliğ edilen karara karşı,süresi içinde 22/8/2014 tarihinde sekizinci bir başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

38. Başvuru konusu olayda şikâyet konusu yapılan “taksirle öldürme” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarına ilişkin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hükümleri şöyledir:

“Taksirle öldürme

MADDE 85. –

(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Görevi kötüye kullanma

MADDE 257. - (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.”

39. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar."

40. Bununla birlikte memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri izne tabi olup izin vermeye yetkili merciler ve izlenecek usul 4483 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir.

41. 4483 sayılı Kanun’un “Hazırlık soruşturmasını yapacak merciler” başlıklı 12. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılır. Ancak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler ile ilgili olarak yapılacak olan hazırlık soruşturması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili, kaymakamlar ile ilgili hazırlık soruşturması ise il Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili tarafından yapılır.”

42. 4483 sayılı Kanun’un “İzin vermeye yetkili merciler” başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi ile son fıkrası şöyledir:

“Soruşturma izni yetkisi

e) (Değişik : 17/7/2004-5232/1 md.) Bakanlar Kurulu kararı ile veya Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı kuruluşların merkez teşkilâtında görevli olup, ortak kararla atanan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ilgili bakan veya Başbakan,

Ast memur ile üst memurun aynı fiile iştiraki halinde izin, üst memurun bağlı olduğu merciden istenir.”

43. 4483 sayılı Kanun’un “Ön inceleme” başlıklı 5. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Ön inceleme, izin vermeye yetkili merci tarafından bizzat yapılabileceği gibi, görevlendireceği bir veya birkaç denetim elemanı veya hakkında inceleme yapılanın üstü konumundaki memur ve kamu görevlilerinden biri veya birkaçı eliyle de yaptırılabilir. İnceleme yapacakların, izin vermeye yetkili merciin bulunduğu kamu kurum veya kuruluşunun içerisinden belirlenmesi esastır. İşin özelliğine göre bu merci, anılan incelemenin başka bir kamu kurum veya kuruluşunun elemanlarıyla yaptırılmasını da ilgili kuruluştan isteyebilir. Bu isteğin yerine getirilmesi, ilgili kuruluşun takdirine bağlıdır.”

44. 4483 sayılı Kanun’un “Ön inceleme yapanların yetkisi ve rapor” başlıklı 6. maddesi şöyledir:

“Ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin bütün yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler; hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle yetkileri dahilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren bir rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar. Ön inceleme birden çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler raporda gerekçeleriyle ayrı ayrı belirtilir.

Yetkili merci bu rapor üzerine soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu kararlarda gerekçe gösterilmesi zorunludur.”

45. 4483 sayılı Kanun’un “İtiraz” başlıklı 9. maddesi şöyledir:

“Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikayetçiye bildirir.

Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür.

İtiraza, 3 üncü maddenin (e), (f), g (Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve (h) bentlerinde sayılanlar için Danıştay İkinci Dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar.

İtirazlar, öncelikle incelenir ve en geç üç ay içinde karara bağlanır. Verilen kararlar kesindir.”

46. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”

47. Haksız fiillerden doğan borç ilişkilerini düzenleyen 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk” başlıklı 49. maddesi şöyledir:

“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”

48. 6098 sayılı Kanun’un haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini düzenleyen 74. maddesi şöyledir:

“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”

49. 30.11.2000 tarihli ve 24246 sayılı Resmî Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe giren “Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği”nin “Amaç ve Kapsam” başlıklı 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Bu Yönetmelik, elektrik kuvvetli akım tesislerinin kurulmasının, işletilmesinin ve bakımının can (insan hayatı) ve mal emniyeti bakımından güvenlikle yapılmasına ilişkin hükümleri kapsar.”

50. Söz konusu Yönetmeliğin “Kuvvetli akım tesislerinin güvenliği” başlıklı 5. maddesi şöyledir:

 “Kuvvetli akım tesisleri her türlü işletme durumunda, cana ve mala herhangi bir zarar vermeyecek ve tehlike oluşturmayacak bir biçimde yapılmalıdır.

Herhangi bir kimsenin dikkatsizlikle de olsa yaklaşabileceği uzaklıktaki kuvvetli akım tesislerinin gerilim altındaki bölümlerine (aktif bölümler) dokunulması olanaksız olmalıdır ve ilerideki bölümlerde belirtilen emniyet mesafeleri ile koruma önlemleri sağlanmalıdır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

51. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

52. Başvurucular, meydana gelen ölüm olayında devletin yaşamı koruma ve sorumlular hakkında etkili bir soruşturma yürütme yükümlülüğünü yerine getirmediğini belirterek Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkının; memur yargılamasında öngörülen mecburi idari soruşturmanın etkili, sonuç alınabilir, işi uzatma ya da özgürlükler aleyhine kullanma amacı taşımayan bir yol olması gerekirken bunun gözönünde bulundurulmadığını, soruşturma izni verilmemesi üzerine mahkemelere yapılan itirazın gerekçesiz bir biçimde reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinde düzenlenen adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

53. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların, ölümlerin meydana gelmemesi için yetkililer tarafından gerekli tedbirler alınmadığı, olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğinden bahisle ileri sürdüğü iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

B. Değerlendirme

54. Başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddialarına yönelik olarak Bakanlık görüşünde şikâyetlerin kabul edilebilirliği açısından yapılan değerlendirmede Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına göndermelerde bulunularak yaşam hakkı kapsamında “etkili bir yargısal sistem kurma” yönündeki pozitif yükümlülüğün her olayda mutlaka cezai işlem başlatmayı gerektirmediği, yaşam hakkına yönelik ihlal iddialarının kasıtlı bir eylem ile gerçekleştirilmediği durumlarda mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olmasının yeterli olabileceği, temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olmasının kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kıldığı öncelikli olarak belirtilmiştir.

55. Görüşün devamında, somut olayda, başvurucuların ilgili kişiler ve idare aleyhine, idare mahkemeleri nezdinde bir tazminat davası açtıklarına dair herhangi bir bilgi bulunmadığı, başvuru konusu yapılan bazı ceza soruşturmalarının hâlen derdest olduğu, ayrıca, olayla ilgili olarak olayın sorumlusu olduğu iddia edilen diğer bazı kişiler yönünden Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlandığı, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin K.2014/298 sayılı kararı ile sanıklar Z.Ö., Ş.T., T.Y., F.T.,A.D.K. ve N.G.nin ayrı ayrı 3 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edildiği, söz konusu hapis cezalarının da 36.450 TL adli para cezasına çevrildiği, dosyanın halen Yargıtay 12. Ceza Dairesinde E.2015/15915 numarası ile derdest olduğu, başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği konusunda karar verilirken bu hususların da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

56. Bakanlığın kabul edilebilirlik konusundaki anılan görüşüne karşı başvurucular herhangi bir beyanda bulunmamıştır.

57. Başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesine ilişkin şikâyetlerinin kabul edilebilirliği hususunda karar verebilmek için somut olayda, devletin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşam hakkını korumak için sahip olduğu “etkili bir yargısal sistem kurma” pozitif yükümlülüğünün kapsamının ve başvuru konusu olayda eğer varsa bu yükümlülüğün ne ölçüde yerine getirildiğinin tespiti gerekmektedir.

58. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesi şöyledir:

“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

59. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin, negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).

60. Anayasa’nın 17. maddesi, devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda devlete, öncelikle elindeki tüm imkânları kullanarak yaşam hakkını koruma yükümlülüğünü vermektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 52, 53). Devletin yaşam hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüklerin bir de usule ilişkin yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen ölümler için hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

61. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasına göre bireysel başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ise şöyledir:

“(1) Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.

(2) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

62. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 20, 21).

63. Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olay hakkında daha önce vermiş olduğu iki kararda da aynen belirtildiği üzere HES göletinde gerçekleşen kazada hayatını kaybeden beş teknisyenin ölümlerinden kaynaklanabilecek sorumluluğun üç aşamalı bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Birinci aşamada, öncelikle, temel yapısı gölet içinde sabit durmaya uygun olmadığı iddia edilen enerji nakil hattı direklerinin olay anına kadar hangi nedenle ve hangi yetkili kişi veya kurumun ihmali nedeniyle gölet içinde kaldığı ve hangi nedenle yıkıldığı belirlenmeli ve akabinde direğin yıkılması ile ölüm olayının gerçekleşmesi arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığının ortaya konulması gerekmektedir. İkinci aşamada ise direğin devrilmesi sonrası olaya müdahale anında yapılan yanlışlıkların mı ölüme neden olduğu, bu kapsamda, müdahale için giden teknisyenlerin kendi ihmallerinin mi yoksa başka bir kişi veya kurumun ihmalinin mi kazaya neden olduğunun ortaya konulması gerekmektedir. Son olarak üçüncü aşamada ise kazanın gerçekleşmesinin sonrasında acil yardım hizmetlerinin yerine getirilmesinde hangi kişi veya kurumun sorumlu olduğunun ve varsa ihmallerinin ortaya konulması gerekmektedir.

64. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının, başvurucuların müşteki olarak dâhil olduğu E.2013/4607 numaralı soruşturma kapsamında hazırlanan 29/4/2013 tarihli iddianamesinde (ölüm olayı açısından yukarıda yer verilen ilk iki aşamada doğabilecek sorumluluğu ortaya koyabilecek nitelikte olarak) bölgede görev yapan enerji şirketlerinin bazı yetkililerin olası sorumluluğu ayrıntılı olarak ileri sürülmüş olup iddianame 21/5/2013 tarihinde Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir.Bu iddianamede yer verilen şüpheliler, soruşturma kapsamında hazırlanan bilirkişi raporuna istinaden “baraj göletinde su tutulacağı aşikar olduğu ve direklerin deplase edilmesi için hazırlanan proje onaylandığı halde gerekli deplaseyi yaptırmama”, “gölet alanında kalan dört direğin relokasyonunun takibini yapmama”,elektrik bakım, onarım ve tamir işlerinin yapımında sorumlu kişiler olarak onarım işine giden işçilerin uygun olmayan şartlarda ve uygun olmayan ekipmanlarla arıza mahalline gitmelerini önlememe”, "Aşkale işletme şefi …’nın yerine bir yetkili görevlendirmeme” ve “il müdürlüğü bünyesinde yapılan çalışmalarda gerekli organizasyonu yapmama ve iş disiplinini sağlamama” gibi eylem ve ihmallerden sorumlu tutularak taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan yargılanmışlardır. E.2013/121 sayılı dosya üzerinden yürütülen yargılamada İlk Derece Mahkemesinin bazı kişiler hakkında mahkûmiyet kararı verdiği, temyiz edilen kararın Yargıtay önünde derdest olduğu anlaşılmaktadır (bkz. §§ 21, 55).

65. Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Enerji Bakanlığı ve DSİ yetkilileri hakkında yürütülen ve 2013/7418 numaralı bireysel başvuruda birleştirilen dört başvuruya (2013/7418, 2014/1943, 2014/6892 ve 2014/6893) konu edilen (ölüm olayı açısından yukarıda yer verilen birinci aşamada doğabilecek sorumluluğu ortaya koyabilecek) soruşturmalarda, bilirkişi raporlarına dayanılarak özetle “olayda ölümün şüphelilerin geçici kabul tutanağını hazırlama aşamasındaki eylemleri ile ilişkilendirilebilecek bir şekilde doğrudan doğruya gölet alanı içerisinde kalan direkten veya bu direklerde yüklü bulunan elektrikten kaynaklanmadığı, ölüm sebebinin suda boğulma olduğu ve şüphelilerin eylemi ile ilişkilendirilebilir bir yönünün bulunmadığı, buna göre bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere ölüm olayı ile şüphelilerin eylemi arasında illiyet bağı bulunmadığı” gerekçesiyle KYO kararları verildiği, bu kararlara yapılan itirazların da ilgili itiraz mercilerince reddedildiği anlaşılmaktadır.

66. Diğer yandan Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Aşkale Belediye Başkanı hakkında yürütülen ve yine 2013/7418 numaralı bireysel başvuruda birleştirilen diğer iki başvuruya (2014/994 ve 2014/14046) konu edilen soruşturmalarda (yukarıda yer verilen ikinci ve üçüncü aşamada doğabilecek sorumluluğu ortaya koyabilecek), belediye başkanı hakkında İçişleri Bakanlığından soruşturma izni talep edildiği, soruşturma izni verilmemesi yönünde verilen kararlardan birine yapılan itirazın Danıştay ilgili Dairesi tarafından reddedildiği, diğer soruşturmada yapılan itirazın ise henüz karara bağlanmadığı anlaşılmaktadır.

67. Görüldüğü üzere beş teknisyenin ölümüne neden olabilecek ve üç ayrı aşama içinde değerlendirilebilecek olaylar zincirine ilişkin idari ve adli makamların yürüttükleri soruşturmaların bir kısmı halen devam etmektedir. Bununla birlikte birinci aşama kapsamında sorumluluğu gündeme gelebilecek göletin kabul işlemleri açısından ilgili görülen Enerji Bakanlığı ve DSİ yetkilileri ile ikinci ve üçüncü aşama kapsamında sorumluluğu gündeme gelebilecek kişilerden sadece belediye başkanı hakkında yürütülen soruşturmanın sona ermesi üzerine devletin yaşam hakkını koruma ve sorumlular hakkında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünü yerine getirmediği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunulmuştur.

68. Bir ölüm olayına karıştığı ileri sürülen kişilerin hangi suçlardan soruşturmaya ve kovuşturmaya tabi tutulacaklarını belirleyecek olanlar, olayı ilk elden inceleyen soruşturma ve yargılama makamlarıdır. Bireylerin cezai sorumluluklarının kapsamının belirlenmesine yönelik hukuki sorunların incelenmesi kural olarak Anayasa Mahkemesinin yetkisi kapsamında olmayıp suçluların tespiti ve cezalandırılması derece mahkemelerin görev ve yetkisindedir (Sadıka Şeker, B. No: 2013/1948, 23/1/2014, § 49).

69. Soruşturma yükümlülüğünün, sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olması, her soruşturmada sonuca ulaşılması veya mağdurların olaylarla ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir sonuca varılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Ancak kural olarak soruşturma, olayın gerçekleştiği koşulların belirlenmesini ve iddiaların doğru olduğunun kanıtlanması hâlinde, sorumluların tespit edilerek cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır (Neriman Şan ve Niyazi Şan, B. No: 2013/6801, 6/10/2015, § 53, benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Mikheyev/Rusya, B. No: 77617/01, 26/1/2006, § 107).

70. Gerçekleşen bir ölüm olayının oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Anayasa Mahkemesinin ancak başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve başvurucuların yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekebilmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68).

71. Bir soruşturma veya yargılama sürecinde kovuşturmaya yer olmadığı, beraat, mahkumiyet veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarıyla farklı zamanlarda neticelenmiş aşamalar bulunması durumunda, anılan aşamaların tek bir olay bazında farklı kişilerin sorumluluklarına yönelik olduğu gözetildiğinde soruşturmaların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekebilecektir (S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, § 69).

72. Somut olaya bu çerçevede bakıldığında, başvurucular her ne kadar olayla ilgili cezai sorumluluğu söz konusu olabilecek bazı yetkililer hakkında yürütülen ceza soruşturmalarının KYO kararları ile sonuçlanması üzerine bireysel başvurularda bulunmuşlarsa da olay hakkında görülmekte olan bir ceza davasının henüz kesinleşmemiş olduğu, bu nedenle de Anayasa Mahkemesinin somut olayı yukarıdaki paragraflar (bkz. §§ 70-71) gereği bir bütün olarak değerlendirmesinin bu aşamada mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

73. Diğer yandan usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, yaşam hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Buna göre genel olarak ihmal suretiyle ortaya çıkan diğer ölümlerde olduğu gibi gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmaması sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olaylarında “etkili bir yargısal sistem kurma” yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Alaatin Alp ve Necla Alp/Türkiye, B. No:3757/09, 9/7/2013, §§ 30, 31). Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

74. Anılan kuralın bir istisnası olarak ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu, yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda, bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun, insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 59-62, Bilal Turan ve diğerleri, B. No: 2013/1942, 4/12/2013, § 59; kamu alanlarındaki bireylerin güvenliklerinin sağlanması açısından benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Banel/Litvanya, B. No: 14326/11, 18/6/2013, §§ 65-72).

75. Kasıtlı bir eylem sonucu gerçekleştiğinin kabul edilmesini gerektirecek bir yönü olmayan somut olayda bir önceki paragrafta yer verilen kabulün mefhumu muhalifinden, yürütülecek ceza soruşturmaları sonucu elde edilecek bilgilerden, yetkililerin muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olmadığı sonucuna ulaşıldığında, ilgili kişilerin cezai sorumluluğunun bulunmadığına hükmedilmesi, bu kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması doğrudan 17. maddenin ihlalini doğurmayacaktır.

76. Anayasa Mahkemesinin belirtilen hususta sağlıklı bir değerlendirme yapıp bir karar verebilmesi için de somut olayın iç içe geçmiş yönlerini ilgilendiren ceza soruşturmalarının tamamının ve devam etmekte ise kovuşturmaların kesinleşmesi gerekmektedir. Böylelikle Anayasa Mahkemesi, somut olayın tüm yönlerine ilişkin olarak olayı ilk elden inceleyen soruşturma ve yargılama makamlarının elde ettiği bulguları ve ulaştığı sonuçları dikkate alabilecektir. Bu şekilde bir yöntem izlenmesi, temel hak ihlallerini gidermede Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu ikincil konumun bir gereğini oluşturmaktadır.

77. Olay hakkında bilirkişi raporlarında cezai sorumluluklarının bulunabileceğine dair tespitler bulunan bazı kişiler hakkında ceza davası açılmış olduğu, İlk Derece Mahkemesinin bu kişiler hakkında mahkûmiyet kararları verdiği ancak kararın temyiz edildiği ve Yargıtay’da yapılan temyiz incelemesinin henüz sonuçlanmadığı görülmektedir.

78. Diğer yandan Bakanlık görüşünde belirtildiği üzere, başvurucuların uğradıkları zararların tazmini amacıyla ilgili idare ve kişiler aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açtıklarına dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

79. Başvuruda ileri sürülen gerekli tedbirlerin alınmaması suretiyle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiaları açısından yaşam hakkına ilişkin bir ihlal söz konusu ise bu ihlalin giderilmesi öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin yükümlülüğü altındadır (Bilal Turan ve diğerleri (2), § 75).

80. Ceza kanunları uyarınca suç oluşturmayan eylem ve ihmallere karşı kusura ve hatta kusursuz sorumluluğa dayalı olarak, Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası uyarınca idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış, 2577 sayılı Kanun ile 6098 sayılı Kanun’un yukarıda yer verilen (§§ 46-47) hükümleri ile, husumetin yöneltileceği kişiye bağlı olarak, hukuk ve idare mahkemeleri önünde uğranılan zararları tazmin yolları düzenlenmiştir (Bilal Turan ve Diğerleri (2), § 74).

81. Anayasa Mahkemesi açısından, idari makamlar ve Derece Mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde bireysel başvuru mekanizmasının ikincil niteliği dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır. Bu kapsamda Anayasa’nın 17. maddesine ilişkin şikâyetler açısından kapsamlı bir ceza soruşturmasını müteakip yapılan ve makul bir tazminata hükmedilmesi ile sonuçlanan idari dava yolu, etkili bir başvuru yoludur ve mağdur sıfatını ortadan kaldırabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 61, 74; Sadık Koçak ve diğerleri, § 83).

82. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği göz önünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri,§ 84).

83. Nitekim Anayasa Mahkemesi, daha önce bu konuda verdiği kararlarında (Sadık Koçak ve diğerleri, Rıfat Bakır ve diğerleri; Metin Dilmaç ve diğerleri, B. No: 2013/1439, 14/10/2015; İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015) etkili bir ceza soruşturmasını müteakip İdare Mahkemelerinin ve AYİM’in, ihmal sonucu meydana gelen ölümlere ilişkin idarenin sorumlu olduğunu tespit etmeleri ve kendi takdir ettikleri ölçüler çerçevesinde tazminata hükmetmelerinin, başvurucuların yaşam hakkı açısından mağdur sıfatını ortadan kaldırdığı sonucuna ulaşmıştır.

84. Açıklanan nedenlerle başvurucuların yaşamı koruma ve etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiği iddialarının, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle,

A. Yaşamı koruma ve etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğine yönelik iddiaların, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA

31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Bilal Turan ve diğerleri (3) [1.B.], B. No: 2013/7418, 31/3/2016, § …)
   
Başvuru Adı BİLAL TURAN VE DİĞERLERİ (3)
Başvuru No 2013/7418
Başvuru Tarihi 3/10/2013
Karar Tarihi 31/3/2016
Birleşen Başvurular 2014/994, 2014/1943, 2014/6892, 2014/6893, 2014/14064

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, başvurucuların yakınlarının Hidro Elektrik Santrali HES) göleti içinde kalan enerji nakil hattı direklerinde meydana gelen arızanın onarımına giderken geçirdikleri iş kazasında, HES projesinin geçici kabul işlemlerini yapan kişiler, ilgili elektrik şirketi idarecileri ve belediye başkanının ihmali nedeni ile hayatlarını kaybetmeleri ve ölüm olayında ihmali bulunan kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi nedenleriyle Anayasa da güvence altına alınan yaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 85
257
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 160
4483 Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun 12
3
5
6
9
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
6098 Türk Borçlar Kanunu 49
74
Yönetmelik 30/11/2000 Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği 1
5
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi