TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
CENGİZ ÇAKIR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7526)
Karar Tarihi: 20/11/2014
R. G. Tarih-Sayı: 14/3/2015-29295
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Murat ŞEN
Başvurucu
Cengiz ÇAKIR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu ceza infaz kurumunda, kurum idaresince kendisine psikolojik baskı yapıldığı ve insanlık dışı uygulamalara maruz bırakıldığı konusundaki şikâyetlerine ilişkin olarak Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığınca etkin soruşturma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin işkence yasağı ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüş ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 25/12/2012 tarihinde, Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.
4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/4/2014 tarihinde, adli yardım talebinin kabulüne, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 27/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 27/6/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, tanınan ek süre sonunda görüşünü 8/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 19/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, ancak başvurucu beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi ile başvuruya konu soruşturma dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, başvuru tarihinde Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.
10. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda, Adalet Bakanlığına yazdığı bila tarihli dilekçe ile kendisinin eğitim faaliyetlerine katılmasının engellendiğini belirterek cezaevi personeli hakkında şikâyetçi olmuştur.
11. Başvurucunun dilekçesi önce Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine gönderilmiş, bu Hâkimliğin 16/5/2011 tarih ve 2011/179 muhabere sayılı yazısı ile Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
12. Anılan yazı ve başvurucunun dilekçesinin içeriği çerçevesinde Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı 2011/4041 Soruşturma numarasına kayden adli soruşturma başlatmış ve idari yönden değerlendirilmesi için de dilekçeyi Adalet Bakanlığına göndermiştir.
13. Daha sonra başvurucu, bulunduğu Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda kendisine psikolojik baskı yapıldığı, hakaret, tehdit ve iftiraya uğradığını belirterek Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine 20/7/2011 tarihinde şikâyette bulunmuştur.
14. Başvurucu kendi el yazısıyla yazdığı dilekçede aşağıdaki hususları belirtmiştir:
“Sayın başkanım. Şuan bulunduğum kurumda A-T-9 koğuşunda tutulmaktayım. Burada koridorda kurum personelinin bilinçli şekilde yaptığı kargaşa gürültü sesiyle rahatsız edilmekte psikolojik baskı görmekteyim. Yine A-T-9 koğuşunda B.M. isimli kişiyle sorunlu edildim. Şimdi ise yine B.M. ile aynı blokta tutuluyorum. Sorunlu edildiğim kişiyle bilinçli olarak baskı amaçlı ve sorun yaratarak iftira tutanaklarla asılsız suçlamalarla haksız disiplin cezalarına maruz kalmaktayım. İçinde bulunduğum mağduriyetlerimi ifade eden hiçbir dilekçem de kurumdan çıkarılmamaktadır. Yukarıda dosya numaralarını verdiğim soruşturma dosyalarında içinde bulunduğum durumun tamamıyla bilincinde olan cezaevi savcısı tarafından işlem yapılmaksızın infaz hâkimliği ile Cumhuriyet savcılığı arasında yetki karmaşası yaratarak ifademi almaksızın uygulamaları yapan dış gücün talimatlarıyla dış gücün kullandığı işkence vb uygulamalar yaptırdığı personelin yaptığı işkenceleri sürdürebilmesi adına karartılmış örtbas edilmiştir. Bu konuyla ilgili sorumlulardan şikâyetçiyim. Bulunduğum kurumda sürekli psikolojik baskı altında tutuluyorum. Defalarca komplo olay sokularak işkence, hakaret, tehdit uygulamalarına maruz kaldım. Bu uygulamalarla ilgili hala vücudumda işkence izlerini taşıyorum. İçinde bulunduğum durumun tümü kurum kayıtlarından anlaşılır durumda. İçinde bulunduğum durumla cezaevi savcısı, Cumhuriyet Başsavcısı, infaz hâkimliği tüm uygulamalarda … dış gücün talimatları ve baskısıyla içinde bulunduğum durumun araştırılmasını, giderilmesi, sorunların tespit edilmesi hususunda hiçbir işlem yapmıyorlar. Dilekçemle ilgili acil olarak Bakanlığınız müfettişlerince dinlemek, mağduriyetlerimin giderilmesi sorumluların tespit edilip yargılanması hususunda gereğinin yapılmasını talep etmekteyiz.”
15. İnfaz Hâkimliği, başvurucu kurumda sürekli psikolojik baskı gördüğünü, işkenceye ve hakarete maruz kaldığını iddia ettiğinden, 10/8/2011 tarih ve 2011/238 muhabere sayılı yazısı ile dilekçenin gereğinin yapılması için Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
16. Başsavcılık, anılan dilekçeyi, başvurucunun daha önce müşteki olduğu 2011/4041 Soruşturma No.lu dosyaya eklemiştir.
17. Diğer taraftan başvurucunun babası, 6/6/2011 tarihli dilekçeyle başvurucunun infaz koruma memurları tarafından dövüldüğünden bahisle Adalet Bakanlığına şikayette bulunmuş ve Bakanlık, 5/7/2011 tarih ve 86643 sayılı yazısı ile bu şikayeti Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiş ve Başsavcılık şikâyeti 2011/4041 Soruşturma No.lu dosya ile birleştirmiştir.
18. Başvurucunun babası dilekçede, oğlunun Kırıkkale’de bulunan cezaevinde yatmakta iken cezaevi yetkililerince dövüldüğünü, neticesinde elmacık kemiğinin kırıldığını ve yüzünde darp izlerinin oluştuğunu belirtmiş, oğlunun dilekçe tarihinde bulunduğu Sincan 2 No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda tedavi gördüğünü ileri sürmüştür.
19. Başsavcılık, soruşturma sürecinde eğitim faaliyetlerinden sorumlu ikinci müdürün ifadesinin alınması için kurum müdürlüğüne 25/5/2011 tarihinde müzekkere yazmış ve ilgili müzekkere 27/5/2011 tarihinde ilgiliye tebliğ edilmiştir. Ancak Başsavcılık tarafından gönderilen soruşturma dosyasının içinde sorumlu müdürün ifadesine rastlanmamıştır. Soruşturma dosyasında başvurucunun herhangi bir adli raporuna ve ifadesine de rastlanmamıştır. Başvurucunun babasının iddia ettiği yaralanma olayına ilişkin olarak da herhangi bir araştırma yapıldığı tespit edilememiştir.
20. Adli soruşturma sonucunda, Başsavcılık, 27/9/2011 tarih ve K.2011/3998 sayılı kararı ile "söz konusu iddialar nedeniyle ... 2011/1561 no.lu soruşturma yapılarak 7/4/2011 tarihinde 2011/1630 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olup, kararın vaki itirazla reddedilerek kesinleştiği" gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
21. Anılan karara karşı başvurucu Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itirazda bulunmuştur. İtiraz dilekçesinde savcılık kararında belirtildiği gibi mükerrer bir şikâyet olmadığı, adli tıptan herhangi bir rapor alınmadığı, ifadesinin dahi alınmadığı, ailesi tarafından yapılan şikâyete ilişkin olarak da savcılık tarafından herhangi bir işlem yapılmadığı ve dosyanın kapatılmaya çalışıldığı iddia edilmiştir. Ancak dilekçenin sehven gönderildiği itirazı incelemeye yetkili mahkemenin Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi olduğu tespit edilerek itiraz dilekçesi Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığının 22/10/2012 tarihli yazısı ile yetkili mahkemeye gönderilmiştir.
22. Başvurucunun itirazı, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/11/2012 tarih ve 2012/916 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.
23. Bu karar, başvurucuya 3/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 25/12/2012 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. Anılan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda belirtilen 2011/1561 Soruşturma No.lu dosyada başvurucu, psikolojik baskı, işkence ve hakarete maruz kaldığını, askeri istihbarat personelinin organize ettiği komplolara maruz kaldığını, kimyasal ilaçlar verildikten sonra yargı organları önüne çıkarıldığını ve hiçbir dilekçesine işlem yapılmadığını iddia etmiştir. Başvurucunun iddialarına ilişkin olarak cezaevi ikinci müdürünün şüpheli sıfatıyla beyanı alınmıştır. Bunun dışında dosyada herhangi bir araştırma evrakına rastlanmamıştır. İddialara karşı Başsavcılık, soyut iddia dışında delil bulunamaması ve dilekçelerine işlem yapılmamasının İnfaz Hâkimliğinin yetkisinde olduğundan bahisle 7/4/2011 tarih ve K.2011/1630 sayılı karar ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
25. Anılan karara yapılan itiraz, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/8/2011 tarih ve 2011/485 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.
26. Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığından talep edilen 2011/4041 Soruşturma No.lu dosyada başvurucu hakkındaki sağlık raporları şöyledir:
i. Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Sağlık Kurulunun 12/2/2006 tarih ve 6270 sayılı raporunda, başvurucuda anksiyete bozukluğu tespit edilmiş ve “şahsın bulunduğu cezaevinde ayaktan tedavisi düzenli aralıklarla 3 ayda bir psikiyatri polikliniğine gönderilmesi, 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Hakkındaki Kanun’un 18. maddesine göre açılan bölümde tedavisine devamlı kesin zorunluluk olmadığı” belirtilmiştir.
ii. Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Sağlık Kurulunun 30/4/2009 tarih ve 11372 sayılı raporunda, başvurucuda anksiyete bozukluğu tespit edilmiş ve “5275 sayılı Kanun’un 18. maddesine göre açılan bölümde tedavisine devamlı kesin zorunluluk olmadığı” belirtilmiştir.
iii. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 17/3/2010 tarih ve 2010/464 sayılı adli sağlık kurulu raporunda, başvurucuda antisosyal kişilik bozukluğu saptandığı, tedavi edilecek herhangi bir psikiyatrik hastalık saptanmadığı, psikiyatrik tedavi görmesi ya da kontrol altına alınmasını gerektirir bir durumun olmadığı, hastanede yatırılarak ya da ayakta tedavisine gerek olmadığı, bu durumda 5275 sayılı Kanun’un 18. maddesi kapsamında olmadığı belirtilmiştir.
iv. Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi Baştabipliğinin 22/12/2010 tarih ve R100028568 sayılı sağlık kurulu raporunda psikoz antisosyal kişilik bozukluğu tespit edilmiş ve “sağlık durumunun 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Hakkındaki Kanun’un 18. maddesi kapsamında” değerlendirildiği belirtilmiştir.
v. Adana Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin 16/2/2011 tarih ve 10003298 sayılı sağlık kurulu raporunda, başvurucuda kişilik bozukluğu saptanmış ve 5275 sayılı Kanun’un 18. maddesi kapsamında olmadığı, tedavisini düzenli olarak alması gerektiği belirtilmiştir.
B. İlgili Hukuk
27. 5275 sayılı Kanun'unun 18. maddesi şöyledir:
“(1) Hapsedilme ve diğer nedenlerden kaynaklanan akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlıkları bulunup da ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde tutulmaları gerekli görülmeyerek infaz kurumlarına geri gönderilenlerin cezaları, belirlenen infaz kurumlarının mahsus bölümlerinde infaz edilir.
(2) Birinci fıkrada belirtilenlerin cezalarının infazı için belirlenen infaz kurumlarının ihtiyaç duyduğu uzman ve diğer tıp görevlileri, Sağlık Bakanlığınca karşılanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 20/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/12/2012 tarih ve 2013/7526 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda askeri istihbarat personelinin yönlendirmesi ile psikolojik baskıya ve komplo olaylarına sokularak işkence, hakaret, tehdit gibi insanlık dışı uygulamalara maruz kaldığını, buna ilişkin şikâyetlerinin askeri istihbarat personelinin talimatlarıyla savcı tarafından örtbas edildiğini, vücudunda işkence izlerinin olduğunu, mükerrer başvurular olmamasına rağmen şikâyetlerinin bu kapsamda değerlendirildiğini, ifadesinin alınmadığını, şikâyetlerine ilişkin araştırma yapılmasından kaçınıldığını, Adli Tıp Kurumuna sevk edilmeden karar verildiğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
30. Başvuru formu ve eklerinde hangi temel hakkın ihlal edildiğini belirtilmemiş ise de başvurucunun iddiaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurunun, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen işkence yasağı kapsamında olduğu değerlendirilmiştir.
31. Anayasa’nın 17. maddesi şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
…
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
…”
32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “İşkence yasağı” başlıklı 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”
33. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde, kurum idaresince kendisine psikolojik baskı yapıldığı, insanlık dışı uygulamalara maruz bırakıldığı ve kendisine haksız yere disiplin cezaları verildiği konusundaki şikâyetleriyle ilgili olarak Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığınca etkin soruşturma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
34. Adalet Bakanlığı görüş yazısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kararlarına atıfta bulunarak insanlık dışı muamelenin “ya fiziksel yaralamaya ya da yoğun bir fiziksel veya ruhsal acı veya ıstıraba sebebiyet vermiş” olması gerektiğini, kişide yara bere izi bırakan muameleler gibi, tehditlerin de Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamına giren muamele oluşturabileceğini ve AİHM’in, Sözleşme’nin 3. maddesiyle yasaklanmış bir eylem tehdidinde bulunmanın da, yeterince yakın ve gerçek olması koşuluyla, bu maddeye girebileceğini söylediğini belirtmiştir.
35. Bakanlık, görüş yazısında başvurucunun iddialarına ilişkin olarak Ceza İnfaz Kurumu tarafından 7/3/2011 tarihinde ayrıca idari soruşturma yapıldığını ve kurum personeli hakkında disiplin soruşturması açılmasına yer olmadığına karar verildiğini belirtmiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:
“Hükümlü Cengiz ÇAKIR’ın Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünde bulunduğu süre içerisinde kuruma teslim etmiş olduğu 98 adet dilekçesinin UYAP dosyasına kayıt yapılmak suretiyle DYS üzerinden ve ayrıca fiziki olarak ilgili makamlara gönderildiği ve bu hususta hükümlü tutukluların talebi olmasa dahi dilekçelerinin çıkış numaralarının hükümlülere imza karşılığı verildiği, hükümlünün kurumda bulunduğu süre içerisinde yapmış olduğu eylemlerden dolayı disiplin cezası verildiği, verilen cezalara itiraz hakkının olduğunu bildiği, verilen disiplin cezalarının bir bölümüne itiraz ettiği, itiraz mercii tarafından; verilen cezaların yerinde olduğu ve hükümlünün itirazının reddi yönünde karar alındığının görüldüğünü, adı geçen hükümlünün kurumda bulunduğu süre içerisinde sıklıkla kurum personeline “siz jitem’siniz, özel harekatçısınız” gibi gerçekten uzak ithamlarda bulunduğunu, hükümlü hakkında Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi Başvuru no: 2013/7526 – Cengiz ÇAKIR Psikiyatri polikliniği tarafından 7/10/2009 tarihinde rapor düzenlendiği, raporun içeriğinde; “Kendisine bakımı yetersiz, anksiyoz duygu durum çevresine zarar verici agresif davranışlar, paranoid içerikli fikirler, öyküde sedatif hipnotik bağımlılığı olduğu ve acilen tanı ve tedaviye yönelik İstanbul Bakırköy Ruh Sağlığı Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevkinin uygun olduğu” hükümlünün sevkinin bahse konu hastaneye yapıldığı, Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Baştabipliğinin 10/11/2009 tarihli yazısında “hekimi yanıltmaya yönelik davranışlar ve Anti Sosyal Kişilik Bozukluğu” tanısı konduğu, bunun dışında Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi Baştabipliğinin 22/12/2010 tarih … raporunda “sağlık durumu 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 18. madde kapsamında değerlendirildiğinin” bildirildiği, hükümlünün bu rahatsızlıklarından dolayı Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 26/1/2011 tarih ve 12222 sayılı yazısı ile Adana Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinde tetkik ve tedavisinin yapılması için Adana Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakil gönderildiği, hükümlünün iddialarının psikolojik rahatsızlığından kaynaklandığı, iddialarını destekler nitelikte somut bir delile rastlanılmadığı…”
36. Bakanlık görüşüne eklenen Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 6/8/2014 tarihli yazısında, başvurucunun Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu dönem içerisinde 221 adet dilekçesinin UYAP üzerinden ve fiziki olarak ilgili yerlere gönderildiğini, başvurucunun kurum personeline hakaret, tehdit, kurum malına zarar vermek, kaçak elektrik kullanmak gibi eylemlerinden değişik tarihlerde 13 defa disiplin cezası ile cezalandırıldığını, buna ilişkin itirazlarının yetkili mahkemelerce reddedildiğini, başvurucunun iddialarına ilişkin olarak Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığınca 2011/4041-1561-6689-8452-9644, 2010/316, 2009/7344 sayılı soruşturmalar yapılıp kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve bu kararların kesinleştiği belirtilmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
38. İşkence yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde başvurucunun hükümlü veya tutuklu olması olaylar dışında bir farklılık yaratmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının devletin negatif ve pozitif sorumluluğuna bağlı olarak maddi ve usuli boyutları bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekir. Bu nedenle başvurucunun somut olaydaki şikâyetleri, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında devletin maddi ve usul yükümlülükleri açısından ayrı şekilde değerlendirilmiştir.
39. Demokratik toplumların en temel değerlerinden biri olarak herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir (B.No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
40. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin vücut ve ruh sağlığını korumadan kaynaklanan negatif bir ödevidir (B.No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
41. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme’nin 3. maddesi herhangi bir sınırlama öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 15. maddesinde benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (bkz. Selmouni/Fransa [BD], B.No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B.No: 24760/94, 28/10/1998, § 93).
42. Anayasa’nın 17. maddesi ayrıca Devlete, söz konusu kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye, bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile, maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir. Dolayısıyla yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gereken bir kötü muamele tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları durumunda Devletin 17. maddenin üçüncü fıkrası anlamında sorumluluğu ortaya çıkabilecektir (B.No: 2013/293, 17/7/2014, § 82).
43. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir (B.No: 2013/293, 17/7/2014, § 84). Bununla birlikte Anayasa’nın 17. maddesi ve Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamında olması için bir davranışın fiziksel bir yaralamaya dönüşmesi beklenmemekte, “ruhsal acı veya ıstırap” da bu kapsamda değerlendirilmektedir (B.No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 88-90; bkz. Kudla/Polonya, [BD], B.No: 30210/96, 26/10/2000, § 92). Bu bağlamda kişide yara bere izi bırakan muameleler gibi, tehditler de Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamına giren muamele oluşturabilir. AİHM, Sözleşme’nin 3. maddesiyle yasaklanmış bir eylem tehdidinde bulunmanın da, yeterince yakın ve gerçek olması koşuluyla, bu maddeye girebileceğini söylemiştir (bkz. Campbell ve Cosans/Birleşik Krallık, B.No: 7511/76, 7743/76, 25/2/1982, § 26). Bu nedenle bir kimseyi işkence ile tehdit etmek, en azından insanlık dışı muamele oluşturabilir (bkz. Gafgen/Almanya, B.No: 22978/05, 1/6/2010, § 91).
44. Öte yandan kötü muamele konusundaki iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir (B.No: 2013/293, 17/7/2014, § 95, benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Klaas/Almanya, B.No: 15473/89, 22/9/1993, § 30). İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için, makul şüphenin kalmaması yönünde kanıtların varlığı gerekir (B.No: 2013/293, 17/7/2014, § 95; bkz. Tepe/Türkiye, B.No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). Bu nitelikteki bir kanıt, yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. (B.No: 2013/293, 17/7/2014, § 95; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. İrlanda/Birleşik Krallık, B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 161; Labita/İtalya, B.No: 26772/95, 6/4/2000, § 121).
45. Başvuru konusu olayda, başvurucu psikolojik baskı altına alındığını, hakaret, tehdit ve iftiraya maruz kaldığını ve bu şekilde insanlık dışı uygulamalara maruz kaldığını ileri sürmüştür. Hükümlü ve tutukluların, cezaevinde infaz koruma memurları tarafından kötü muameleye maruz bırakılmalarına dair iddialarına ilişkin olarak delil ortaya koymalarının zorluğu aşikârdır. Özellikle cezaevindeki yaşamın her alanında infaz koruma memurlarının etkinliği gözetildiğinde hükümlü ve tutuklular için kötü muameleye maruz kaldıklarına dair iddiada bulunmanın güçlüğü daha fazla ortaya çıkacaktır. Bu hususlar gözetilerek başvurucunun iddiaları değerlendirildiğinde, başvurucunun genel ve soyut iddialarda bulunduğu, somut hiçbir olaydan bahsetmediği gibi iddia ettiği olaylara ilişkin herhangi bir somut bilgi de vermediği görülmüştür. Başvurucunun iddiaları yüzeysel ve dayanaktan yoksun olarak herhangi bir ayrıntı içermemektedir. Başvurucu maruz kaldığını iddia ettiği muameleler konusunda ne, nasıl, ne zaman, kim gibi sorulara cevap verebilecek nitelikte bir bilgi vermemiştir. Başvurucu uğradığını iddia ettiği muamelenin, insanlık dışı muamele seviyesine ulaştığını gösteren tıbbi bir delil ortaya koymamış ve buna ilişkin muayene taleplerinin de reddedildiğine dair herhangi bir iddiada da bulunmamıştır.
46. İşkence yasağının usul bakımından incelenmesinde, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında, devletin, pozitif bir yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (B.No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
47. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usuli boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmi bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (B.No: 2013/293, 17/7/2014, § 110; Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Anguelova/Bulgaristan, B. No: 38361/97, 13/6/2002, § 137; Jasinskis/Letonya, B. No: 45744/08, 21/12/2010, § 72).
48. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde, Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmi bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa, bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hale gelecek ve bazı hallerde devlet görevlilerinin fiili dokunulmazlıktan yararlanarak, kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (B.No: 2013/293, 17/7/2014, § 111; B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Corsacov/Moldova, B. No: 18944/02, 4/4/2006, § 68).
49. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır (B.No: 2013/293, 17/7/2014, § 112; B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).
50. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (B.No: 2013/293, 17/7/2014, .§ 113).
51. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla, kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar (B.No: 2013/293, 17/7/2014, .§ 114; bkz. Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, § 103; Batı ve diğerleri/Türkiye, B. No: 33097/96 - 57834/00, 3/6/2004, § 136). Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar (B.No: 2013/293, 17/7/2014, .§ 114; bkz. Tanrıkulu/Türkiye [BD], B. No: 23763/94, 8/7/1999, § 104; Gül/Türkiye, B. No: 22676/93, 14/12/2000, § 89).
52. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması yahut da yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla, şartlar ne olursa olsun, yetkililer resmi şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidirler. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhal başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (B.No: 2013/293, 17/7/2014, .§ 115; B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. yukarıda geçen Batı ve diğerleri/Türkiye, §§ 133, 134).
53. Başvurucu, maruz kaldığını iddia ettiği muameleler konusunda Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığının etkili ve yeterli bir soruşturma yürütmediğini ileri sürmüştür. Başvurucunun 2011/4041 ve soruşturmaya ilişkin takipsizlik kararında atıfta bulunulan 2011/1561 sayılı Soruşturma dosyasındaki şikâyet dilekçeleri incelendiğinde başvurucunun genel ve soyut nitelikte, somut bir olaydan bahsetmeden ve yer, zaman gibi iddialarını destekleyecek somutlaştırma yapmadan beyanda bulunduğu görülmüştür (bkz. §§ 14, 24). Diğer taraftan, başvurucunun Bakanlık bildiriminde belirtilen 221 adet dilekçesi işleme konulmuş ve şikâyetleri kapsamında savcılıkça 7 ayrı soruşturma açılmıştır (bkz. §§ 36-37). Ayrıca bireysel başvuru formunda da iddialarını dayandıracak somut iddialarda bulunmamıştır.
54. Başvurucunun psikolojik rahatsızlıklarının olması (bkz. § 26) veya çok sık dilekçe vermesi ve soyut iddialarda bulunması karşısında yapılan değerlendirmede, iddiaların adli soruşturmayı gerektirecek nitelikte, savunulabilir olmadığı, zorlama şikayetler kapsamında olduğu görülmüştür.
55. Diğer taraftan başvurucunun babasının iddialarının, başvurucunun olayın meydana geldiği tarihte Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda tutulmasına rağmen Sincan 2 No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda tedavi gördüğü ileri sürüldüğünden soruşturmayı gerektirecek somut olgulardan uzak olduğu değerlendirilmiştir.
56. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun herhangi bir delil ortaya koymadan ileri sürdüğü kötü muamele iddialarının, başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına dair hiçbir şüphe kalmayacak şekilde tespiti mümkün kılmadığı ve Başsavcılığa yaptığı şikâyetlerin soruşturmayı gerektirecek boyutta somut olgulara dayanmadığı anlaşılmakla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence yasağının, maddi ve usulü boyutu bakımından açık ve görünür bir ihlal tespit edilemediğinden “açıkça dayanaktan yoksun” olduğu sonucuna varılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle; başvurunun, 'açıkça dayanaktan yoksun olması' nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, başvurucunun yargılama giderlerinden tamamen muaf tutulmasına, 20/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.