TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADİL ÖZER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/192)
|
|
Karar Tarihi: 20/11/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Adil ÖZER
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan Esat İLHAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, meslekten
çıkarılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada delillerin
takdirinde hataya düşüldüğünü, masumiyet karinesinin ihlal edildiğini, aynı
suçtan iki kez yargılandığını, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını, maaş
ve özlük haklarından mahrum kaldığını, aynı soruşturma kapsamındaki polislerden
birinin açtığı iptal davası lehine sonuçlanırken kendi açtığı davanın
reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 10., 35., 36. ve 38. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlallerin tespiti ile
maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 6/1/2014 tarihinde
Gaziosmanpaşa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 21/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu hakkında, İstanbul
İl Emniyet Müdürlüğü emrinde trafik polisi olarak görev yapmakta iken, bir
trafik kazası ile ilgili tutulan ve başvurucunun imzasının da bulunduğu tutanak
sonucu sigorta şirketinden hasar bedelini alan kişinin gerçekte böyle bir
kazanın olmadığı, bu şekilde haksız kazanç elde ettiği ve polis memurlarının da
bu yolla menfaat temin etmeye çalıştıkları yönündeki ifadesi üzerine adli ve
idari soruşturma başlatılmıştır.
6. Başvurucunun görevi kötüye
kullanmak suretiyle sigorta şirketlerinden para tahsil etmek isteyen kişilere
muhteviyatı itibarıyla gerçek olmayan kaza tutanağı tanzim ederek kendisine
menfaat sağlamak suçu kapsamında hakkında yürütülen ceza soruşturması
neticesinde Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 25/4/2002 tarih ve Haz.
No:2002/2723, K.2002/3658 sayılı kararıyla sanığın
yüklenen suçu işlediğini gösterir şikâyetçinin iddiasından başka sanık hakkında
kamu davası açılmasına yeterli kanıt elde edilemediğinden kamu adına kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
7. İdari yönden yürütülen
soruşturma sonucunda ise Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun
21/9/2001 tarih ve 2001/327 sayılı kararıyla başvurucunun meslekten
çıkarılmasına karar verilmiştir.
8. Başvurucunun söz konusu
işlemin iptali istemiyle açtığı davada, İstanbul 1. İdare Mahkemesinin
30/4/2003 tarih ve E.2002/506, K.2003/571 sayılı kararıyla dava konusu disiplin cezasını vermeye yetkili Yüksek
Disiplin Kurulunca davacının savunması alınmaksızın verilen dava konusu kararın
hukuka ve mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle başvurucunun meslekten
çıkarılmasına ilişkin işlemin iptaline karar verilmiştir.
9. Anılan karar, davalı
idarenin temyiz başvurusu üzerine Danıştay 12. Dairesinin 5/10/2004 tarih ve
E.2003/1444, K.2004/2888 sayılı kararıyla 3201
sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun ek 5. maddesinde polis memurlarına bütün
disiplin cezalarını vermeye il polis disiplin kurullarının yetkili olduğu
kurala bağlandığından ve ceza verme yetkisine sahip olan kurulca da yürütülen
soruşturma sırasında alınan savunmasından ayrı olarak davacıdan son
savunmasının istenilmesi ve yazılı savunmasının alınması karşısında İdare
Mahkemesince davanın esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken dava
konusu işlemin iptali yönündeki kararında hukuki isabet bulunmadığı
gerekçesiyle bozulmuştur.
10. Başvurucunun karar düzeltme
talebi, Danıştay 12. Dairesinin 9/10/2007 tarih ve E.2005/3036, K.2007/4367
sayılı kararıyla reddedilmiştir.
11. İstanbul 4. İdare Mahkemesi,
21/1/2008 tarih ve E.2008/79, K.2008/117 sayılı kararıyla bozma kararına uyarak
işin esasını incelemesi neticesinde, davacının,
trafik kazası meydana gelmediği halde para karşılığı gerçekleşmiş gibi kaza
tespit tutanağı düzenlediği, dolayısıyla fiilin sabit olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle
davayı reddetmiştir.
12. Başvurucu tarafından temyiz
edilen karar, Danıştay 12. Dairesinin 23/11/2009 tarih ve E.2008/2865,
K.2009/6477 sayılı kararıyla onanmış, karar düzeltme talebi de aynı Dairenin
6/7/2010 tarih ve E.2010/1665, K.2010/3737 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
13. Başvurucu, yukarıda
belirtilen Mahkeme kararında AİHS ile korunan haklarının ihlal edildiğini
belirterek, 25/1/2011 tarihinde 22203/11 başvuru numarasıyla Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuru yapmıştır.
14. AİHM tarafından 21/11/2013
tarihinde verilen kararla, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna dair şikayeti Müdür Turgut ve Diğerleri/Türkiye kararına
atıfla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat
ödenmek suretiyle çözümüne dair 6384 sayılı Kanun ile kurulmuş olan Tazminat
Komisyonuna başvurulması gerektiği gerekçesiyle iç hukuk yollarının
tüketilmemesi nedeniyle; diğer şikayetleri ise AİHS’in
34. ve 35. maddelerinde ortaya konan kabul edilebilirlik koşullarının yerine
getirilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur.
15. AİHM’in bu kararı başvurucuya
9/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, 6/1/2014 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair
9/1/2013 tarih ve 6384 sayılı Kanun’un 1., 2., 5., 6. ve 7. maddeleri şöyledir:
“Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Kanunun amacı, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair
esas ve usullerin belirlenmesidir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Kanun;
a) Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile
özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı,
b) Mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği,
iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış
başvuruları kapsar.
(2) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye'nin taraf
olduğu ek protokoller kapsamında korunan haklara ilişkin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin yerleşik içtihatları doğrultusunda Ülkemiz aleyhine verilen ihlal
kararlarının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığınca teklif
edilecek diğer ihlal alanları bakımından da Bakanlar Kurulu kararıyla bu Kanun
hükümleri uygulanabilir.
(3) İdari nitelikteki soruşturmalardan kaynaklanan
başvurular hakkında bu Kanun hükümleri uygulanmaz.
…
Müracaatın şekli ve süresi
MADDE 5 – (1) Komisyona müracaat, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine başvuru tarihini ve numarasını gösteren resmi kayıt kabul mektubu,
başvuru formu ve diğer ilgili bilgi ve belgelerle birlikte, müracaat edenin
kimlik bilgilerini içeren imzalı bir dilekçeyle yapılır.
(2) Başvuran, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren altı ay içinde Komisyona müracaat edebilir. Bu süre içinde müracaatta
bulunmayanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin münhasıran iç hukuk yollarının
tüketilmemiş olması gerekçesine dayanan kabul edilemezlik kararının kendilerine
tebliğinden itibaren bir ay içinde de Komisyona müracaat edebilirler.
…
Müracaatın reddi
MADDE 6 – (1) Komisyon;
a) Müracaat konusu başvurunun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince
öngörülen iç hukuk yollarının tüketilmesi koşulu dışındaki diğer kabul
edilebilirlik şartlarını taşımadığını,
b) Komisyona süresinde müracaat edilmediğini,
c) Müracaat edenin hukuki menfaati olmadığını,
ç) Müracaatın 2 nci madde
kapsamına girmediğini,
tespit ederse müracaatı reddeder.
Müracaat hakkında karar ve karara itiraz
MADDE 7 – (1) Komisyon, müracaat hakkında dokuz ay içinde
karar vermek zorundadır.
(2) Komisyon, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin emsal
kararlarını da gözetmek suretiyle müracaat konusunda gerekçeli olarak karar
verir.
(3) Komisyon kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on
beş gün içinde Komisyon aracılığıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz
edilebilir. İtiraz dilekçesi müracaata ilişkin diğer tüm belgelerle birlikte
derhal itiraz merciine gönderilir. Bu itiraz öncelikli işlerden sayılarak üç ay
içinde karara bağlanır. Mahkeme tarafından Komisyon kararı yerinde görülmezse
işin esası hakkında karar verilir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
(4) Ödenmesine karar verilen tazminat, kararın
kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde Bakanlık tarafından ödenir. Ödemeye
ilişkin düzenlenecek kâğıtlar damga vergisinden, yapılacak işlemler harçlardan
müstesnadır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 20/11/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 6/1/2013 tarih ve 2014/192
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, gerçek olmayan
iddialara dayalı olarak meslekten çıkarıldığını, hakkında yürütülen adli
soruşturmada delil yokluğundan takipsizlik kararı verildiğini, buna rağmen,
açtığı iptal davasının idare mahkemesince, üzerine atılı eylemin sabit olduğu
gerekçesiyle reddedildiğini, masumiyet karinesinin ihlal edildiğini, aynı
suçtan iki kez yargılandığını, mahkemece delillerin takdirinde hataya
düşüldüğünü, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını, aynı soruşturma
kapsamında olup hakkında yürütülen ceza yargılamasından beraat eden polis
memurunun açtığı iptal davasının lehe sonuçlandırıldığını ve bu kişinin
görevine geri döndüğünü, kendisinin ise yıllardır mesleğinden ayrı şekilde tüm
maaş ve özlük haklarından yoksun kaldığını belirterek Anayasa’nın 10., 35., 36.
ve 38. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Makul
Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
19. Başvurucu, meslekten
çıkarılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın karmaşık nitelik
taşımamasına rağmen yaklaşık dokuz yıllık bir sürede sonuçlandırıldığını,
anılan sürenin çok uzun olduğunu belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen “makul sürede yargılanma hakkının”
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
20. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
21. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
22. Anılan hükümler uyarınca
bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin
tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir.
Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır.
23. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
24. Başvurucu, meslekten
çıkarılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın aleyhine
sonuçlanması üzerine makul sürede yargılanma hakkının ve diğer bazı haklarının
ihlal edildiği iddiasıyla 25/1/2011 tarihinde 22203/11 başvuru numarasıyla
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuru yapmıştır. AİHM tarafından
21/11/2013 tarihinde verilen kararla, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna dair
şikayeti Müdür Turgut ve Diğerleri/Türkiye kararına
atıfla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat
ödenmek suretiyle çözümüne dair 6384 sayılı Kanun ile kurulmuş olan Tazminat
Komisyonuna başvurulması gerektiği gerekçesiyle iç hukuk yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur.
25. Söz konusu kabul edilemezlik
kararında atıfta bulunulan 6384 sayılı Kanun, AİHM’e
yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair esas ve
usullerin belirlenmesi amacıyla kabul edilmiştir. Kanun, ceza hukuku
kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku
kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı, mahkeme
kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla AİHM’e yapılmış başvurular ile Sözleşme ve Türkiye'nin
taraf olduğu ek protokoller kapsamında korunan haklara ilişkin AİHM’in yerleşik içtihatları doğrultusunda Türkiye aleyhine
verilen ihlal kararlarının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle, Bakanlar Kurulu
tarafından kabul edilen diğer ihlal alanlarını kapsamaktadır (B. No: 2013/9785,
17/7/2014, § 24).
26. Anılan Kanun’un 5.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu Kanun
kapsamındaki ihlal iddiaları yönünden iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması
gerekçesine dayanan kabul edilemezlik kararlarının ilgililere tebliğinden
itibaren bir ay içinde Komisyona müracaat edilebileceği; 7. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında da Komisyon kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on
beş gün içinde Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebileceği
düzenlenmiştir.
27. AİHM, Müdür Turgut ve Diğerleri/Türkiye
kararında, 6384 sayılı Kanun ile getirilen sistemin tüketilmesi gereken bir iç
hukuk yolu olduğunu ve anılan Kanun ile kurulan Komisyon kararının önce Ankara
Bölge İdare Mahkemesinin, ardından ve gerektiğinde Anayasa Mahkemesinin ve
nihayet kendisinin denetimine tabi bir iç hukuk yolu oluşturduğunu ifade
etmiştir ( bkz. B. No: 2013/9785, 17/7/2014, §§ 27-28 ).
28. Bu durumda, 23/9/2012
tarihinden önce kesinleşmiş olsalar da 6384 sayılı Kanun uyarınca Komisyonun
yetki alanına giren kamu gücü işlem, eylem ve ihmaline ilişkin olan şikâyetlerin
Anayasa Mahkemesince denetiminin yapılabilmesi için AİHM’in
de tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olarak kabul ettiği Komisyon’un aldığı
kararlara karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine yapılan itiraz üzerine verilen
kararın ardından süresi içinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunulması gerekmektedir.
29. Somut başvuru açısından ise
başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetinin AİHM tarafından 6384 sayılı Kanun’a atıfla iç hukuk yollarının tüketilmediği
gerekçesiyle kabul edilemez bulunması üzerine anılan Kanun ile öngörülen
başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu tespit
edilmiştir.
30. Açıklanan nedenlerle, 6384
sayılı Kanunda öngörülmüş başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Diğer İhlal
İddiaları Yönünden
31. Başvurucu, ayrıca masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini, aynı suçtan iki kez yargılandığını, mahkemece
delillerin takdirinde hataya düşüldüğünü, aynı soruşturma kapsamında olup
hakkında yürütülen ceza yargılamasından beraat eden polis memurunun açtığı
iptal davasının lehe sonuçlandırıldığını ve bu kişinin görevine geri döndüğünü,
kendisinin ise yıllardır mesleğinden ayrı şekilde tüm maaş ve özlük haklarından
yoksun kaldığını belirterek Anayasa’nın 10., 35. ve 36. ve 38. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür
32. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem
ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
33. Anılan hüküm uyarınca
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcı 23/9/2012 tarihi
olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Anayasa Mahkemesinin
yetki kapsamının anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da
içerecek şekilde genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/947, 12/2/2013, §
16).
34. Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin
geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B.
No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
35. 6384 sayılı Kanun ile
getirilen iç hukuk yoluna, ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar
ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı veya mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya
da hiç icra edilmediği konuları ile Bakanlar Kurulu kararlarıyla belirlenen
konularla sınırlı olmak üzere başvuru imkânı getirilmiş olup, bu konular
dışında Komisyonun bir yetkisi bulunmamaktadır.
36. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, eşitlik ilkesinin, masumiyet karinesinin, çifte yargılama yasağının
ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de, başvuruya konu
mahkeme kararı 6/7/2010 tarihinde kesinleşmiştir.
37. Bu durumda, başvurucunun
ihlal iddialarının 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşen mahkeme kararına
dayanması ve Tazminat Komisyonunca karar verildiği tarih itibarıyla şikâyet
konusu hakkında Komisyona bir yetki verilmemiş olması hususları bir arada
değerlendirildiğinde, başvurunun ileri sürdüğü haklara ilişkin ihlal iddiaları
zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle,
başvuru konusu ihlal iddialarının 23/9/2012 tarihinden öncesine ait olduğu
anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”,
2.
Diğer ihlal iddialarının “zaman bakımından
yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
20/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.