logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Memet Uçar [2.B.], B. No: 2013/7542, 24/3/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEMET UÇAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7542)

 

Karar Tarihi: 24/3/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Memet UÇAR

Vekili

:

Av. Muharrem KILIÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan el atmanın önlenmesi ve yıkım davasında verilen mahkeme kararının uygulanmaması, haksız işgal tazminatı (ecrimisil) ödenmesi talebiyle açılan davada derece mahkemelerince emsal alınan dava dosyasındaki usul kuralları gözetilmeden delillerin hatalı değerlendirilerek tazminat bedelinin düşük belirlenmesi ve bu davada yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının; söz konusu davanın kapsadığı dönem sonrasına ilişkin haksız işgal tazminatı talebinin karşılanmaması nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/10/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 18/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 15/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 14/7/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 25/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 4/8/2014 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Malatya ili Doğanşehir ilçesi Karşıyaka Mahallesinde bulunan 114 ada 121 ve 123 parsel sayılı taşınmazları M.H.den 2/10/2001 tarihinde satın almıştır.

1. El Atmanın Önlenmesi, Tahliye ve Yıkım Davası

9. Başvurucunun satın aldığı taşınmazlarda Tütün Mamülleri Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (TEKEL) depolarının bulunması ve bu taşınmazların TEKEL tarafından kullanılması üzerine başvurucu 22/10/2001 tarihinde, Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/250 esas sayılı dosyasında "el atmanın önlenmesi, tahliye ve k'al (yıkım)" istemli dava açmıştır.

10. Mahkeme 21/1/2003 tarihli ve E.2001/250, K.2003/14 sayılı kararı ile davanın kabulüne ve davalı TEKEL tarafından bu taşınmazlara yönelik yapılan el atmasının önlenmesine, 114 ada 121 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan davalıya ait bina depo ve diğer eklentilerin yıkımına karar vermiştir.

11. Temyiz edilen karar, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 1/7/2003 tarihli ve E.2003/4020, K.2003/5535 sayılı ilamıyla onanmıştır.

2. El Atmanın Önlenmesi ve Yıkım Kararının İcrası

12. Başvurucu,el atmanın önlenmesi ve yıkım kararının icrası amacıyla Doğanşehir İcra Müdürlüğünün 2004/12 esas sayılı dosyasında (sonrasında 2012/37 esas numaralı) ilamlı icra takibi başlatmış, bu dosyada İcra Müdürlüğü 23/5/2013 tarihli yazı ile davalı TEKEL'e ilamın icra edilmesini, aksi hâlde cebri icraya devam olunacağını bildirmiştir.

13. TEKEL, icra dosyasına verdiği 31/1/2014 tarihli dilekçe ile, taşınmaz üzerindeki yapıların yıkılarak müdahaleye son verildiğini bildirmiştir. İcra Müdürlüğünün 3/2/2014 tarihli infaz tutanağı ile taşınmazlar üzerindeki yapıların kaldırıldığı belirtilerek mahkeme kararının gereğinin yerine getirildiği tespit edilmiştir.

3. Haksız İşgal Tazminatı (Ecrimisil) Davası

14. Başvurucu taşınmazları satın aldığı 2/10/2001 tarihinden 25/9/2002 tarihine kadar olan dönem için TEKEL aleyhine Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/248 esas sayılı dava dosyasında haksızişgal tazminatı (ecrimisil) davası açmıştır.

15. Mahkeme 16/9/2003 tarihli ve E.2002/248, K.2003/542 sayılı kararı ile davanın kabulüne ve 216.000 TL tutarındaki tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar vermiştir.

16. Karar temyiz edilmiş, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin E.2003/15452, K.2004/4367 sayılı ilamıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

17. Bozma ilamı üzerine yapılan yargılama neticesinde Mahkeme 22/12/2009 tarihli ve E.2004/404, K.2009/260 sayılı kararı ile bu defa 205.824 TL tazminat bedeline hükmetmiştir.

18. Temyiz edilen karar, Dairenin 17/5/2010 tarihli ve E.2010/1622, K.2010/8740 sayılı ilamıyla bozulmuştur. Kararının gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Dosya içerisinde bulunan Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin2007/207 E-2009/53 K.sayılıdosyasınınincelenmesinde önceki dönem olan1.10.2001 dengeriye beş yıl (2001-1997) arası dava konusu yere aitecrimisil davası açılmış, önceki 5 yıllık döneme ilişkin 149.000 TL ecrimisile hükmolunmuştur.

Yerleşmiş Yargıtay Uygulamalarına göre, dava konusu yerlerle ilgili dava konusu dönemden önceye ilişkin hükmolunan ve kesinleşenbir ecrimisil davasımevcut ise, talep edilen ve dava konusudönem olansonraki dönemecrimisilmiktarı belirlenirken, önceki kesinleşendavadaki son dönem içinbelirlenenecrimisil bedelinetalep edilenşimdiki döneminTEFE (ÜFE) artışı oranının yansıtılması suretiylebulunan bedeltalep edilen bedeldir.

Somut olayda, önceki kesinleşen ilamdaki son dönem olan 01.10.2000-01.10.2001 dönemi için belirlenen miktara, talep edilen dönem başıolan 02.10.2001 tarihine ilişkin TEFE (ÜFE) artış oranıolan yıllık %53,2 (somut olayda365 günlük) oranının yansıtılması sonucunda oluşanbedelin hüküm altına alınması gerekirken, mahkemece, hesap yöntemiusulüne uygun olmayanbilirkişi raporundaki bedelin hükümaltına alınarakfazla miktardaecrimisilehükmolunması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir."

19. İkinci bozma ilamına uyan Mahkeme 22/9/2011 tarihli ve E.2011/128, K.2012/244 sayılı kararı ile tazminat bedelini bu defa 175.000 TL olarak karara bağlamıştır.

20. Bu karar da temyiz edilmiş, Dairenin 13/2/2012 tarihli ve E.2011/22001, K.2012/3144 sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Mahkemece uyulan bozma ilamı sonucunda kesinleşen davada ki 12.02.2009 tarihli bilirkişi raporu esas alınarak davanın kısmen kabulü ile 175.000 TL ecrimisilin hüküm altına alınmasına karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Somut olayda bozma ilamlarının gerekleri yerine getirilmemiştir. Zira, önceki kesinleşen Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/207 E.-2009/53 K.sayılı ilamıyla 1997-2001 yılları arasında 258.187,50 TL ecrimisile hükmolunmuş, davalı tarafın temyizi üzerine Dairemizce 14.02.2009 tarihli 2009/11772 E.-2009/12429 K.sayılı ilamı ile 'daha önceki ilamda 149.160 TL ecrimisile hükmolunduğu önceki bu hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmediğinden davalı taraf lehine kazanılmış hak oluşturduğu, mahkemece bu husus gözetilmeden davalı tarafın bozmadan sonra alınan bilirkişi raporunda hesaplanan 258.187.50 TL üzerinden sorumlu tutulmuş olmasıdoğru olmadığı gerekçesiyle' 258.187,50 TL'nın149.160 TL olarakdüzelterek onanmasına karar verilmiştir. Bu şekilde önceki hüküm kesinleşmiştir.

Somut olayda,mahkemece yukarıda bahsi geçen kesinleşen ilamda hüküm altına alınan 17.12.2004 tarihli bilirkişi raporunda 1997-2001 yılları arasına ilişkin toplam 149.160 TLecrimisil hesaplanmış ve bu raporda son dönem olan 01.10.2000 ile 01.10.2001 arası 63.372 TL ecrimisil belirlenmiştir.Bu 63.372 TL bedele dava edilen dönem olan 02.10.2001 tarihindeki yıllık ÜFE artış oranı olan %53,2'nin yansıtılması sonucu oluşan bedele hükmolunması gerekirken usulüne uygun olmayan 12.02.2009 tarihli bilirkişi raporunun esas alınarak fazla miktardaecrimisile hükmolunması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir."

21. Üçüncü bozma ilamına da uyan Mahkeme 29/11/2012 tarihli ve E.2012/90, K.2012/244 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne ve kısmen ise reddine karar verilerek işgal tazminatı bedeli olarak 95.223,98 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Hesap Bilirkişi ... tarafından ibraz edilen rapor incelendiğinde; Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin bozma ilamındaki ilkelere göre hesaplama yapıldığı, 63.273,00 TL bedelle dava edilen dönem olan 02.10.2001 tarihindeki yıllık ÜFE artış oranı olan % 53,2'nin yansıtılması sonucu oluşan bedelin (365 günlük) talep tarihi olan 02.10.2001 ile 25.09.2002 tarihleri arasindeki dönem için uygulanmasından ibaret olduğu, Yargıtay Bozma ilamında talep edilen hesaplama neticesinde 02.10.2001 ile 25.09.2002 tarihleri arasındaki toplam ecrimisil bedelinin 95.223,98 TL olarak hesaplandığı rapor edilmiştir.

Hesap bilirkişi tarafından dosyaya ibraz edilen rapor Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda hazırlanmış, gerekçeli ile denetime elverişli ve hesap unsurlarının da ayrı ayrı gösterilmek sureti ile belirlendiği görülmekle, hükmü esas alınarak davanın kısmen kabulü yönünde aşağıdaki hüküm kurulmuştur."

22. Temyiz edilen karar, Dairenin 2/4/2013 tarihli ve E.2013/1745, K.2013/5552 sayılı ilamıyla onanmıştır.

23. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 12/9/2013 tarihli ve E.2013/10908, K.2013/12553 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

24. Nihai karar, başvurucu vekiline 10/10/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

4. Haksız İşgal Tazminatı Kararının İcrası

25. Başvurucu haksız işgal tazminatı ödenmesine ilişkin Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 22/9/2011 tarihli kararına dayalı olarak 19/4/2013 tarihinde Malatya 7. İcra Müdürlüğünün 2013/1914 esas sayılı icra dosyasında ilamlı icra takibi başlatmıştır. İcra takibi, anılan İcra Müdürlüğünün bağlandığı Malatya 8. İcra Müdürlüğünün 2015/71735 esas sayılı icra dosyasında devam etmektedir.

26. İcra takibinde kesinleşen tutar 345.219,30 TL olup takip sonrası fer'ileri ile birlikte toplam borç 386.630,61 TL olarak hesaplanmıştır. Borçlu idare 6/5/2013 tarihinde 345.684,37 TL ve 2/7/2013 tarihinde de 177.524,99 TL tutarlarında anılan icra dosyasına ödemeler yapıldığı İcra Müdürlüğünün güncel dosya hesabından anlaşılmaktadır.

27. 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve değişiklikleri çerçevesinde faaliyette bulunmak üzere Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü adı altında teşkil olunan ve bilahare Özelleştirme Yüksek Kurulunun 5/2/2001 tarihli ve 2001/6 sayılı kararı ile özelleştirme kapsam ve programına alınan 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile İktisadi Devlet Teşekkülü statüsünde yeniden yapılandırılarak Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredilen Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun'un 20. maddesi gereğince “Gayrimenkul Anonim Şirketi”ne dönüştürülmüştür. Şirketin ana sözleşmesine göre ticari unvanı veişletme adı "tta Gayrimenkul Anonim Şirketi" dir.

28. Başvurucu 11/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

29. 4046 sayılı Kanun'un "Kuruluşların Anonim Şirket Haline Dönüştürülmesi, Hak ve Yükümlülüklerinin Devri" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:

"Özelleştirme programına alınan kuruluşlarla ilgili olarak;

A) Mevcut durumları itibarıyla anonim şirket statüsünde olan kuruluşların ana sözleşmelerininbuKanunhükümlerineuygunhalegetirilmelerine,anonimşirketstatüsündebulunmayanlardangerekli görülenlerinanasözleşmelerininhazırlanarakanonimşirketedönüştürülmelerine,sermayesinintamamıİdareyeaitolan anonimşirketstatüsündekikuruluşlarınaktiflerinin,anonimşirketstatüsündeolmayankuruluşların isevarlıklarının tamamının veya bir kısmının özelleştirme programında bulunan ve sermayesinin tamamı İdareye ait başka bir anonim şirkete veya kuruluşa bedelli veya bedelsiz olarak devrine, anonim şirket statüsünde olanların aktiflerinin bir kısmının aynî sermaye şeklinde konularak yeni şirket/şirketler kurulması suretiyle bölünmelerine veya yeni bir şirket halinde birleşmelerine veya tasfiyesiz infisah suretiyle birleşmelerine İdarece karar verilir ve bunların ana sözleşmeleri İdare tarafından onaylanır. Bu bentte belirtilen işlemler hakkında Türk Ticaret Kanununun ilgili maddeleri uygulanmaz.

B)Kuruluşlarınözelleştirmeprogramınaalınmalarındanöncemülkiyetindeve/veyatasarrufunda bulunan her türlü hak ve mameleki ile borçları,özelleştirme programına alındıktan ve özelleştirildikten sonra da aynen devam eder. Müessese, işletmeve işletme birimlerinin ayrı ayrı anonim şirkete dönüştürülmeleri halinde bağlı oldukları kuruluşlarınhakveyükümlülüklerinden hangilerinin anonim şirketedönüştüren bukuruluşa intikal edeceğine, İdare tarafından karar verilir.

..."

30. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 995. maddesi şöyledir:

“İyiniyetli olmayan zilyet, geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorundadır.”

31. 8/3/1950 tarihli ve 1950/22-4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı şöyledir:

"Başkasının gayrimenkulünü haksız olarak zaptedip kullanmış olan kötü niyetli kimsenin o gayrimenkulü elinde tutmuş olmasından doğan zararları ve elde ettiği veya ekle etmeyi ihmal eylediği şendereleri tazminle mükellef olup, bir zarara uğramamış olan malik veya zilyede ecrimisil adı veya başka bir ad altında herhangi bir tazminat vermekle mükellef olmadığına 8/3/1950 tarihinde çoklukla karar verildi."

32. 16/5/1956 tarihli ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı şöyledir:

"Taşınmazına kamulaştırmasız el konulan malik, el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, bu eylemli duruma razı olduğu takdirde taşınmaz bedelini isteme hakkı da bulunmaktadır. Taşınmaz sahibinin el konulan taşınmazın bedelini talep ederek dava açması halinde, taşınmazın el koyma tarihindeki bedeli değil, mülkiyet hakkının devrine razı olduğu tarih olan dava tarihindeki değerinin belirlenerek tahsiline karar verilir."

33. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

 "Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Mahkemenin 24/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

35. Başvurucu satın aldığı taşınmazların TEKEL tarafından depo bulundurulmak ve kullanılmak suretiyle haksız yere işgal edildiğini, el atmanın önlenmesi ve yıkım istemli olarak Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/250 esas sayılı dosyasında açtığı davanın kabul edildiğini ancak bu kararın TEKEL tarafından uygulanmadığını, 12 yılı aşkın bir süredir taşınmazı kullanamadığını ve işgal tazminatını da alamadığını belirtmiştir.

36. Başvurucu, taşınmazı satın aldığı 2/10/2001 ile 25/9/2002 tarihleri arasına ilişkin işgal tazminatının ödenmesi istemiyle TEKEL aleyhine açtığı aynı Mahkemenin 2002/248 esas sayılı dosyasında açtığı davada yapılan yargılama neticesinde Mahkemece hükmedilen tazminat miktarının, başka bir davada verilen emsal karara göre belirlendiğini ancak emsal alınan dava dosyasında davacının kararı temyiz etmediği için davalının kazanılmış usule ilişkin hakkı gözetilerek tazminat tutarının düşük belirlendiğini, bu husus Derece Mahkemelerince gözetilmediğindenmağdur edildiğini ifade etmiştir.

37. Başvurucu, haksız işgal tazminatı istemiyle açtığı davada hükmedilen 95.223,98 TL tutarındaki tazminatın ödenmediğini, ayrıca bu dava dosyasında görülen yargılamanınmakul bir sürede sonuçlanmadığını belirtmiştir.

38. Başvurucu bu nedenlerle Anayasa'nın 35., 36. ve 38. maddelerinde tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile suç ve cezaların şahsiliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

40. Başvurucu her ne kadar işgal tazminatı istemine ilişkin açılan davada Derece Mahkemelerince emsal dava dosyasının hatalı değerlendirilerek tazminat tutarının düşük belirlenmesi nedeniyle Anayasa'nın 38. maddesindeki suç ve cezaların şahsiliği ilkesini ihlal ettiğini iddia etmekteyse de belirtilen iddianın anılan maddede düzenlenen ilke ile bir ilgisinin bulunmadığı, Derece Mahkemelerince emsal alınan dava dosyasındakazanılmış usule ilişkin haklar gözetilerek verilen kararın esas alınması suretiyle delillerin hatalı değerlendirilerek haksız işgal tazminatı bedelinin düşük belirlenmesine ilişkin şikâyetin özü itibarıyla yargılama sonucunun adil olmadığı şikâyetine, dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına yönelik olduğu değerlendirilmiştir.

41. Başvurucunun el atmanın önlenmesi ve yıkım isteminin kabul edildiği Mahkeme kararının uygulanmadığı şikâyeti yönünden ise başvurucu tarafından Doğanşehir İcra Dairesinin 2004/12 (sonrasında 2012/37) esas sayılı icra dosyasında başlatılan ilamlı icra takibinde düzenlenen 3/2/2014 tarihli infaz tutanağı ile ilamın gereğinin yerine getirildiği tespit edilerek infazen icra dosyasının kapatıldığı görülmektedir. Bu nedenle başvurucunun lehine hükmedilen el atmanın önlenmesine ve yıkıma ilişkin söz konusu mahkeme kararının uygulanmadığı şikâyetinin değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

42. Bu durumda, başvurucunun taşınmazlarına idarece el atılması nedeniyle haksız işgal tazminatı talebinin karşılanmadığı yönündeki şikâyeti mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında; haksız işgal tazminatına ilişkin davada Derece Mahkemelerince delillerin yanlış değerlendirilerek tazminatın düşük belirlendiği, lehine tazminata hükmedilen mahkeme kararının icra edilmediği ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı şikâyetleri ise adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında ayrı başlıklar altında değerlendirilmiştir.

a. Mülkiyet Hakkının İhlaline İlişkin İddia

43. Başvurucu satın aldığı taşınmazlarına TEKEL tarafından el atıldığı için bu taşınmazları 12 yıldır kullanamadığını, bu nedenle kâr kaybına, maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

44. Bakanlığın görüş yazısında başvurucunun kâr kaybına ilişkin taleplerinin bu aşamada "mülk" veya en azından "meşru beklenti" kavramı içerisine girmediği, ayrıca başvurucunun tazminat davası açma olanağı olmasına karşın bu yolu da tercih etmediği, bu nedenle başvuru yollarının tüketilmediğinin de gözetilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

45. Başvurucu cevap dilekçesinde başvuru formundaki beyanlarını tekrar etmiştir.

46. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 "... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

48. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

49. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle diğer başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 19, 20).

50. Somut başvuruya konu olayda başvurucu, taşınmazları satın aldığı tarihten bu yana devam eden haksız el atma nedeniyle işgal tazminatı ödenmediğini ileri sürmektedir. Başvurucununtaşınmazları satın aldığı 2/10/2001 tarihinden 25/9/2002 tarihine kadar olan dönem için haksız işgal tazminatı istemiyle dava açtığı ve yargılama neticesinde başvurucu lehine bu dönem yönünden haksız işgal tazminatı ödenmesine karar verildiği görülmektedir. Ancak başvurucu, 25/9/2002 tarihinden sonraki döneme ilişkin olarak derece mahkemeleri nezdinde işgal tazminatı talebinde bulunduğuna dair bir bilgi veya belgeyi ibraz etmemiştir. Hâlbuki başvurucunun 2/10/2001 ile 25/9/2002 arası dönem için Derece Mahkemeleri nezdinde açtığı davada lehine haksız işgal tazminatına hükmedildiği gözönüne alındığında başvurucunun bireysel başvuruya konu ettiği söz konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması gerekmektedir.

51. Bu nedenle başvurucunun haksız işgal tazminatının ödenmemesi gerekçesiyle mağdur edildiği şikâyetinin, Derece Mahkemeleri önünde talep ettiği 2/10/2001 ile 25/9/2002 tarihleri arasına ilişkin haksız işgal tazminatı ödenmesine dair mahkeme kararının icra edilmemesi iddiası ile sınırlı olarak incelenmesi gerektiği 25/9/2002 tarihi sonrasına ilişkin dönem için ise başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu değerlendirilmiştir.

52. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden başvuru yapıldığı anlaşıldığından diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Adil Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin İddia

i. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia

53. Başvurucu, haksız işgal tazminatı ödenmesi istemiyle açtığı davada Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesince Mahkemenin 2007/207 esas sayılı dava dosyasında verilen kararın emsal alındığını ancak emsal alınan dava dosyasında davacı yanın kararı temyiz etmediği için davalının kazanılmış usule ilişkin hakkı gözetilerek daha az tazminata hükmedildiği dikkate alınmadan tazminat miktarının belirlendiğini ifade ederek yapılan yargılama sonucunda delillerin hatalı değerlendirilmesi nedeniyle tazminat bedelinin düşük belirlenerek adil olmayan bir karar verildiğini ileri sürmüştür.

54. Bakanlığın görüş yazısında bu konu ile ilgili bir görüş bildirilmemiştir.

55. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

56. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

57. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

58. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Muhammet Kaplan, B. No: 2013/1586, 18/9/2013, § 21).

59. Başvurucunun ihlal iddiasına konu ettiği yargılama bakımından haksız işgal tazminatı bedelinin belirlenmesi yöntemine ilişkin olarak bir şikâyeti bulunmamaktadır. Başvurucu esas itibarıyla Mahkemece emsal alınan dava dosyasında usule ilişkin kurallar nedeniyle tazminat bedelinin daha düşük belirlendiğini ancak Derece Mahkemelerinin kendisinin tarafı olmadığı söz konusu emsal yargılamada usule ilişkin kurallar nedeniyle düşük belirlenen tazminat bedeline göre davanın sonuçlandırılarak mağdur edildiğini ifade etmiştir.

60. Başvuru konusu olayda Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/248 esas sayılı dava dosyasında 16/9/2003 tarihinde verilen karar Yargıtay 3. Hukuk Dairesince bozulmuş, bozma ilamı üzerine verilen 22/12/2009 tarihli karar da aynı Dairenin 17/5/2010 tarihli ilamıyla aynı taşınmaza ilişkin daha önce Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen haksız işgal tazminatı davasında belirlenen tazminat bedeline talep edilen dönemin enflasyon artışı oranının yansıtılması suretiyle talep edilen tazminatın belirlenmesi gerektiği belirtilerek bozulmuştur (bkz. § 18). Mahkemece bozma ilamına uyulduğu açıklanarak 22/9/2011 tarihinde verilen karar ise Dairenin 13/2/2012 tarihli ilamıyla daha önce kesinleşen emsal alınan dosyadaki son döneme ait verilerin yıllık enflasyon artış oranı uygulanarak belirlenmediği gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkeme bu defa bozma ilamının gereklerine uygun olduğu kanaatiyle hesap uzmanı bilirkişi raporunu hükme esas alarak 29/11/2012 tarihli kararı ile haksız işgal tazminatı bedelini 95.223,98 TL olarak belirlemiş, anılan hüküm Dairenin 2/4/2013 tarihli ilamıyla onanmış, karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 12/9/2013 tarihli ilamıyla reddedilmiştir (bkz. §§ 21-23).

61. Dava dosyası ve nihai hükme esas alınan bilirkişi raporu incelendiğinde yine başvurucunun taşınmazlarına ilişkin daha önce kesinleşmiş haksız işgal tazminatı ödenmesine ilişkin kararın dayanağı olan bilirkişi raporundaki verilere göre son dönem tazminat bedeli esas alınarak ve bu bedel enflasyon oranları ile güncellenmek suretiyle başvurucunun talep ettiği döneme ait tazminat bedelinin hesaplandığı anlaşılmıştır. Başvurucunun iddiasının aksine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 13/2/2012 tarihli bozma ilamında, önceki davadakazanılmış usule ilişkin hakların gözetilerek tazminat bedelinin belirlenmesi yönünde bir açıklama yapılmamış, emsal alınan kararın Yargıtayca düzeltilerek onanmasına ve kararın bu şekilde kesinleşmesine yönelik vurgu yapılmış, bozma gerekçesi olarak da açıkça bilirkişi raporunda emsal alınan kararın dayanağı bilirkişi raporundaki verilerin esas alınmaması gösterilmiştir (bkz. § 20). Dolayısıyla başvurucunun söz konusu şikâyetlerinin temelsiz olduğu değerlendirilmiştir.

62. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

63. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Derece Mahkemelerinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

64. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Yargı Kararının Yerine Getirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

65. Başvurucu taşınmazları satın aldığı 2/10/2001 tarihinden 25/9/2002 tarihine kadar olan dönem için haksız işgal tazminatı ödenmesi istemiyle Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada lehine verilen kararın uygulanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

66. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

67. Anayasa'nın 138. maddesinin 4. fıkrası şöyledir:

"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."

68. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."

69. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

70. Anayasa'nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren; bireyin, adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil; yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).

71. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası; herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilmesini, bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkını güvence altına almıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, bir temel hak niteliği taşımanın ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden Anayasa'nın 138. maddesinin adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Mustafa Demirtaş, B. No: 2013/2002, 30/12/2014, § 51).

72. Yargı kararının geciktirilmeksizin uygulanması, Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında mahkemelerin bağımsızlığının bir parçası olarak görülmekte ve devlete yargı kararlarını değiştirmeden ve geciktirmeden uygulama yükümlülüğü getirilmektedir (Halil Afşin ve diğerleri, § 44).

73. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde kararların icrasından açıkça bahsedilmediği için AİHM, mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı kararlarının yerine getirilmesi hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç vermesini sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40). Bu çerçevede AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade etmeyeceğini ve yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesinin 6. madde anlamında "dava"nın tamamlayıcı unsuru olduğunu vurgulamaktadır (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34).

74. Öte yandan devlet, bir kurumu aleyhinde verilen nihai ve bağlayıcı mahkeme kararıyla ortaya konulan borcunu ifa etmemek için ekonomik kaynak yokluğunu da mazeret olarak ileri süremeyeceği gibi devlet aleyhine, birey lehine verilmiş olan nihai bir kararın söz konusu olduğu durumlarda, birey ayrı bir icra takibi yapmaya da zorlanamaz (bkz. Halil Afşin ve diğerleri, §§50, 51).

75. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdareler yargı kararını uygulamayı reddediyor, ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa bu durumda davada taraf olan kişinin davanın aşamaları süresince yararlandığı Sözleşme'nin 6. maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık nedenini kaybedecektir (Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 60).

76. Anayasa'nın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma, bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare makamları lehine herhangi bir istisna kuralına yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, § 61).

77. Yargı kararlarının geç uygulanması sebebiyle bireyler lehine zamanında kullanılamayan "işlevsel" güvencenin söz konusu olduğu bir durumda, "ilkesel" ve "kurumsal" güvencelerin bireyler adına etkin kılınabilmesi, kendilerinden beklenilen hukuksal korumayı sağlamaları mümkün olmaz. Dolayısıyla yargı kararlarının bireyler hakkında uygulanmasını içeren işlevsel güvence; ilkesel ve kurumsal güvenceleri tamamlayan, bu güvencelerin istenilen sonuçları vermesini mümkün hâle getirerek bireysel hak ve özgürlüklere yargısal koruma sağlanabilmesini olanaklı kılan vazgeçilmez bir hukuki teminattır (Arman Mazman, § 64).

78. Kesin hükme saygı uluslararası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman Mazman, § 65).

79. Yargı kararlarının yerine getirilmesindeki gecikmenin başvurucuların adil yargılanma haklarına bir müdahale olduğu kabul edilmekle beraber kararların icrasında yaşanan gecikmenin hangi sürelere ulaştığında hak ihlali sayılacağının; davanın konusu, konu bir alacağın veya tazminatın ödenmesiyse alacak veya tazminatın mahiyeti, başvurucunun kararın icrasındaki menfaati, yargı kararının icrasının başvurucu için önemi, ödeme ile sorumlu idarenin bütçe imkânları ve ödeme konusundaki tutumu, alacak veya tazminatın ödemenin gecikmesi nedeniyle değer kaybedip kaybetmediği, davanın kararın icra safhasıyla beraber toplam süresi ile kararın icrasında geçen süre gibi koşullara göre incelenmesi gerekir (Arman Mazman, § 66).

80. Başvuru konusu olayda, başvurucunun satın aldığı taşınmazlara TEKEL tarafından üzerinde depo, bina ve eklentilerinin bulundurulması ve kullanılması suretiyle el atılmış, başvurucunun 25/9/2002 tarihinde açtığı haksız işgal tazminatı davasında Mahkeme 22/9/2011 tarihli kararıyla dava tarihine göre 95.223,98 TL olarak tespit ettiği tazminat bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Bu karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesince 2/4/2013 tarihinde onanmış ve karar düzeltme isteminin aynı Dairece reddedildiği 12/9/2013 tarihinde kesinleşmiştir.

81. Başvurucu, borçlu TEKEL aleyhine ilk derece mahkemesinin kararı kesinleşmeden 19/4/2013 tarihinde icra takibi başlatmış, icra takibinin devamı sırasında borçlu TEKEL tarafından alacak, faiz, yargılama ve icra giderleriyle birlikte 386.630,61 TL olarak 6/5/2013 ve 2/7/2013 tarihlerinde ödenmiştir. Bu durumda yargı kararının daha kesinleşmeden icra edildiği, tazminatın ödemesinde faiz ve yargılama ile icra giderlerinin de dâhil edildiği anlaşılmaktadır.

82. Başvurucu ise yapılan ödemelerin mahkeme kararına dayalı alacağına yönelik olarak maddi kayıplarını telafi etmediği veya mevcut yasal faiz oranlarına göre enflasyon oranı dikkate alındığında değer kaybı olduğuna dair bir iddiada bulunmadığı gibi yargı kararının icra edilmesi hakkının ihlali iddiası bakımından manevi tazminat talebinde de bulunmamıştır.

83. Sonuç olarak yukarıda sayılan hususlar gözönünde bulundurulduğunda başvuruya konu olayda haksız işgal tazminatının ödenmesi yönündeki yargı kararı daha kesinleşmeden hükmedilen tazminat bedelinin, borçlu idare tarafından faiz, yargılama ve icra giderleri ile birlikte başvurucunun başlattığı ilamlı icra takibinde ödendiği anlaşılmaktadır.

84. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

iii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

85. Başvurucu, haksız işgal tazminatı ödenmesi istemiyle açtığı davada yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

86. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

87. Başvurucu, haksız işgal tazminatı ödenmesine ilişkin Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/248 esas sayılı dava dosyasında yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

88. Bakanlığın görüş yazısında, bu konu ile ilgili bir görüş bildirilmemiştir.

89. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesinin de Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).

90. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

91. Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda haksız işgal tazminatı istemiyle Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri, § 49).

92. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih 25/9/2002'dir.

93. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut başvuru açısından bu tarih, Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesince verilen hükmün onandığı ilama karşı yapılan karar düzeltme isteminin Yargıtay 3. Hukuk Dairesince reddedildiği 12/9/2013'tür.

94. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde 25/9/2002 tarihinde Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan haksız işgal tazminatı davasında 16/9/2003tarihli kararla davanın kabulüne karar verildiği ancak kararın Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2004/4367 sayılıilamıyla bozulduğu, bozma ilamı üzerine verilen 22/12/2009 tarihli kararın Dairenin 17/5/2010 tarihli ilamıyla bozulduğu, ikinci bozma ilamı üzerine verilen kararın da Dairenin 13/2/2012 tarihli ilamıyla bozulduğu, üçüncü bozma ilamı sonrası yapılan yargılama neticesinde Mahkemece verilen 29/11/2012 tarihli kararın ise Dairenin 2/4/2013 tarihli ilamıyla onandığı ve karar düzeltme isteminin de aynı Dairenin 12/9/2013 tarihli ilamıyla reddedildiği anlaşılmıştır.

95. 6100 sayılı Kanun'un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı gözönünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir(Güher Ergun ve diğerleri, §§ 34-64).

96. Başvuruya konu davanın incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yaklaşık onbir yıl süren yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

97. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

98. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

99. Başvurucu 25/9/2002 tarihinden 25/9/2013 tarihinine kadar olan haksız işgal tazminatı bedeli olarak 5.903.615 TL ve bu dönemde taşınmazları kullanamaması nedeniyle mahrum kalınan kâr olarak 11.341.670 TL tutarlarında maddi tazminata, ayrıca yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmaması sebebiyle 300.000 TL maddi ve 300.000 TL de manevi tazminatahükmedilmesi taleplerinde bulunmuştur.

100. Başvuruda yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

101. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

102. Başvurucunun maddi tazminat talebi yönünden ise Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Ancak başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olduğu görülmektedir. Bu nedenle başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

103. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın;

a. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddia yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

b. Yargı kararının yerine getirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

c. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

24/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Memet Uçar [2.B.], B. No: 2013/7542, 24/3/2016, § …)
   
Başvuru Adı MEMET UÇAR
Başvuru No 2013/7542
Başvuru Tarihi 11/10/2013
Karar Tarihi 24/3/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan el atmanın önlenmesi ve yıkım davasında verilen mahkeme kararının uygulanmaması, haksız işgal tazminatı ecrimisil) ödenmesi talebiyle açılan davada derece mahkemelerince emsal alınan dava dosyasındaki usul kuralları gözetilmeden delillerin hatalı değerlendirilerek tazminat bedelinin düşük belirlenmesi ve bu davada yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının; söz konusu davanın kapsadığı dönem sonrasına ilişkin haksız işgal tazminatı talebinin karşılanmaması nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mülkiyet hakkı Kamulaştırmasız el atma Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4046 Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun 20
4721 Türk Medeni Kanunu 995
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 30
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi