TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEMET UÇAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7542)
|
|
Karar Tarihi: 24/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Memet UÇAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Muharrem KILIÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan el atmanın
önlenmesi ve yıkım davasında verilen mahkeme kararının uygulanmaması, haksız
işgal tazminatı (ecrimisil) ödenmesi talebiyle açılan
davada derece mahkemelerince emsal alınan dava dosyasındaki usul kuralları
gözetilmeden delillerin hatalı değerlendirilerek tazminat bedelinin düşük
belirlenmesi ve bu davada yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının; söz konusu davanın kapsadığı dönem
sonrasına ilişkin haksız işgal tazminatı talebinin karşılanmaması nedeniyle de
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/10/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 18/4/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 15/5/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 14/7/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
25/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 4/8/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Malatya ili Doğanşehir ilçesi Karşıyaka
Mahallesinde bulunan 114 ada 121 ve 123 parsel sayılı taşınmazları M.H.den 2/10/2001 tarihinde satın almıştır.
1. El Atmanın Önlenmesi,
Tahliye ve Yıkım Davası
9. Başvurucunun satın aldığı taşınmazlarda Tütün Mamülleri Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün
(TEKEL) depolarının bulunması ve bu taşınmazların TEKEL tarafından kullanılması
üzerine başvurucu 22/10/2001 tarihinde, Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin
2001/250 esas sayılı dosyasında "el
atmanın önlenmesi, tahliye ve k'al (yıkım)"
istemli dava açmıştır.
10. Mahkeme 21/1/2003 tarihli ve E.2001/250, K.2003/14 sayılı
kararı ile davanın kabulüne ve davalı TEKEL tarafından bu taşınmazlara yönelik
yapılan el atmasının önlenmesine, 114 ada 121 parsel sayılı taşınmaz üzerinde
bulunan davalıya ait bina depo ve diğer eklentilerin yıkımına karar vermiştir.
11. Temyiz edilen karar, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 1/7/2003
tarihli ve E.2003/4020, K.2003/5535 sayılı ilamıyla onanmıştır.
2. El Atmanın Önlenmesi
ve Yıkım Kararının İcrası
12. Başvurucu,el
atmanın önlenmesi ve yıkım kararının icrası amacıyla Doğanşehir İcra
Müdürlüğünün 2004/12 esas sayılı dosyasında (sonrasında 2012/37 esas numaralı)
ilamlı icra takibi başlatmış, bu dosyada İcra Müdürlüğü 23/5/2013 tarihli yazı
ile davalı TEKEL'e ilamın icra edilmesini, aksi hâlde cebri icraya devam
olunacağını bildirmiştir.
13. TEKEL, icra dosyasına verdiği 31/1/2014 tarihli dilekçe ile,
taşınmaz üzerindeki yapıların yıkılarak müdahaleye son verildiğini
bildirmiştir. İcra Müdürlüğünün 3/2/2014 tarihli infaz tutanağı ile taşınmazlar
üzerindeki yapıların kaldırıldığı belirtilerek mahkeme kararının gereğinin
yerine getirildiği tespit edilmiştir.
3. Haksız İşgal Tazminatı (Ecrimisil)
Davası
14. Başvurucu taşınmazları satın aldığı 2/10/2001 tarihinden
25/9/2002 tarihine kadar olan dönem için TEKEL aleyhine Doğanşehir Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2002/248 esas sayılı dava dosyasında haksızişgal
tazminatı (ecrimisil) davası açmıştır.
15. Mahkeme 16/9/2003 tarihli ve E.2002/248, K.2003/542 sayılı
kararı ile davanın kabulüne ve 216.000 TL tutarındaki tazminatın dava
tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine
karar vermiştir.
16. Karar temyiz edilmiş, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin
E.2003/15452, K.2004/4367 sayılı ilamıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
17. Bozma ilamı üzerine yapılan yargılama neticesinde Mahkeme
22/12/2009 tarihli ve E.2004/404, K.2009/260 sayılı kararı ile bu defa 205.824
TL tazminat bedeline hükmetmiştir.
18. Temyiz edilen karar, Dairenin 17/5/2010 tarihli ve
E.2010/1622, K.2010/8740 sayılı ilamıyla bozulmuştur. Kararının gerekçesinin
ilgili kısımları şöyledir:
"Dosya içerisinde bulunan Yargıtay
denetiminden geçerek kesinleşen Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin2007/207
E-2009/53 K.sayılıdosyasınınincelenmesinde
önceki dönem olan1.10.2001 dengeriye beş yıl
(2001-1997) arası dava konusu yere aitecrimisil
davası açılmış, önceki 5 yıllık döneme ilişkin 149.000 TL ecrimisile
hükmolunmuştur.
Yerleşmiş Yargıtay Uygulamalarına göre, dava
konusu yerlerle ilgili dava konusu dönemden önceye ilişkin hükmolunan ve kesinleşenbir ecrimisil davasımevcut ise, talep edilen ve dava konusudönem
olansonraki dönemecrimisilmiktarı
belirlenirken, önceki kesinleşendavadaki son dönem içinbelirlenenecrimisil bedelinetalep
edilenşimdiki döneminTEFE
(ÜFE) artışı oranının yansıtılması suretiylebulunan bedeltalep edilen bedeldir.
Somut olayda, önceki kesinleşen ilamdaki son
dönem olan 01.10.2000-01.10.2001 dönemi için belirlenen miktara, talep edilen
dönem başıolan 02.10.2001 tarihine ilişkin TEFE (ÜFE)
artış oranıolan yıllık %53,2 (somut olayda365 günlük)
oranının yansıtılması sonucunda oluşanbedelin hüküm
altına alınması gerekirken, mahkemece, hesap yöntemiusulüne
uygun olmayanbilirkişi raporundaki bedelin hükümaltına alınarakfazla miktardaecrimisilehükmolunması doğru görülmemiş, bozmayı
gerektirmiştir."
19. İkinci bozma ilamına uyan Mahkeme 22/9/2011 tarihli ve
E.2011/128, K.2012/244 sayılı kararı ile tazminat bedelini bu defa 175.000 TL
olarak karara bağlamıştır.
20. Bu karar da temyiz edilmiş, Dairenin 13/2/2012 tarihli ve
E.2011/22001, K.2012/3144 sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Mahkemece uyulan bozma ilamı sonucunda
kesinleşen davada ki 12.02.2009 tarihli bilirkişi raporu esas alınarak davanın
kısmen kabulü ile 175.000 TL ecrimisilin hüküm altına
alınmasına karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Somut olayda bozma ilamlarının gerekleri
yerine getirilmemiştir. Zira, önceki kesinleşen Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin
2007/207 E.-2009/53 K.sayılı ilamıyla 1997-2001
yılları arasında 258.187,50 TL ecrimisile
hükmolunmuş, davalı tarafın temyizi üzerine Dairemizce 14.02.2009 tarihli
2009/11772 E.-2009/12429 K.sayılı ilamı ile 'daha
önceki ilamda 149.160 TL ecrimisile hükmolunduğu
önceki bu hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmediğinden davalı taraf
lehine kazanılmış hak oluşturduğu, mahkemece bu husus gözetilmeden davalı
tarafın bozmadan sonra alınan bilirkişi raporunda hesaplanan 258.187.50 TL
üzerinden sorumlu tutulmuş olmasıdoğru olmadığı
gerekçesiyle' 258.187,50 TL'nın149.160 TL olarakdüzelterek
onanmasına karar verilmiştir. Bu şekilde önceki hüküm kesinleşmiştir.
Somut olayda,mahkemece
yukarıda bahsi geçen kesinleşen ilamda hüküm altına alınan 17.12.2004 tarihli
bilirkişi raporunda 1997-2001 yılları arasına ilişkin toplam 149.160 TLecrimisil hesaplanmış ve bu raporda son dönem olan
01.10.2000 ile 01.10.2001 arası 63.372 TL ecrimisil belirlenmiştir.Bu 63.372 TL bedele dava edilen dönem olan
02.10.2001 tarihindeki yıllık ÜFE artış oranı olan %53,2'nin yansıtılması
sonucu oluşan bedele hükmolunması gerekirken usulüne uygun olmayan 12.02.2009
tarihli bilirkişi raporunun esas alınarak fazla miktardaecrimisile
hükmolunması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir."
21. Üçüncü bozma ilamına da uyan Mahkeme 29/11/2012 tarihli ve
E.2012/90, K.2012/244 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne ve kısmen ise
reddine karar verilerek işgal tazminatı bedeli olarak 95.223,98 TL'nin dava
tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak
davacıya verilmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"Hesap Bilirkişi ... tarafından ibraz
edilen rapor incelendiğinde; Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin bozma ilamındaki
ilkelere göre hesaplama yapıldığı, 63.273,00 TL bedelle dava edilen dönem olan
02.10.2001 tarihindeki yıllık ÜFE artış oranı olan % 53,2'nin yansıtılması
sonucu oluşan bedelin (365 günlük) talep tarihi olan 02.10.2001 ile 25.09.2002
tarihleri arasindeki dönem için uygulanmasından
ibaret olduğu, Yargıtay Bozma ilamında talep edilen hesaplama neticesinde
02.10.2001 ile 25.09.2002 tarihleri arasındaki toplam ecrimisil
bedelinin 95.223,98 TL olarak hesaplandığı rapor edilmiştir.
Hesap bilirkişi tarafından dosyaya ibraz
edilen rapor Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda hazırlanmış, gerekçeli ile
denetime elverişli ve hesap unsurlarının da ayrı ayrı gösterilmek sureti ile
belirlendiği görülmekle, hükmü esas alınarak davanın kısmen kabulü yönünde
aşağıdaki hüküm kurulmuştur."
22. Temyiz edilen karar, Dairenin 2/4/2013 tarihli ve
E.2013/1745, K.2013/5552 sayılı ilamıyla onanmıştır.
23. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 12/9/2013
tarihli ve E.2013/10908, K.2013/12553 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
24. Nihai karar, başvurucu vekiline 10/10/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
4. Haksız İşgal Tazminatı Kararının İcrası
25. Başvurucu haksız işgal tazminatı ödenmesine ilişkin
Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 22/9/2011 tarihli kararına dayalı olarak
19/4/2013 tarihinde Malatya 7. İcra Müdürlüğünün 2013/1914 esas sayılı icra
dosyasında ilamlı icra takibi başlatmıştır. İcra takibi, anılan İcra
Müdürlüğünün bağlandığı Malatya 8. İcra Müdürlüğünün 2015/71735 esas sayılı
icra dosyasında devam etmektedir.
26. İcra takibinde kesinleşen tutar 345.219,30 TL olup takip
sonrası fer'ileri ile birlikte toplam borç 386.630,61
TL olarak hesaplanmıştır. Borçlu idare 6/5/2013 tarihinde 345.684,37 TL ve
2/7/2013 tarihinde de 177.524,99 TL tutarlarında anılan icra dosyasına ödemeler
yapıldığı İcra Müdürlüğünün güncel dosya hesabından anlaşılmaktadır.
27. 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve değişiklikleri çerçevesinde faaliyette
bulunmak üzere Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü
adı altında teşkil olunan ve bilahare Özelleştirme Yüksek Kurulunun 5/2/2001
tarihli ve 2001/6 sayılı kararı ile özelleştirme kapsam ve programına alınan
3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun ile İktisadi Devlet Teşekkülü statüsünde yeniden
yapılandırılarak Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredilen
Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü 24/11/1994
tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun'un 20. maddesi
gereğince “Gayrimenkul Anonim Şirketi”ne
dönüştürülmüştür. Şirketin ana sözleşmesine göre ticari unvanı veişletme adı "tta Gayrimenkul Anonim Şirketi" dir.
28. Başvurucu 11/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
29. 4046 sayılı Kanun'un "Kuruluşların
Anonim Şirket Haline Dönüştürülmesi, Hak ve Yükümlülüklerinin Devri"
kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
"Özelleştirme programına alınan
kuruluşlarla ilgili olarak;
A) Mevcut durumları itibarıyla anonim şirket
statüsünde olan kuruluşların ana
sözleşmelerininbuKanunhükümlerineuygunhalegetirilmelerine,anonimşirketstatüsündebulunmayanlardangerekli
görülenlerinanasözleşmelerininhazırlanarakanonimşirketedönüştürülmelerine,sermayesinintamamıİdareyeaitolan
anonimşirketstatüsündekikuruluşlarınaktiflerinin,anonimşirketstatüsündeolmayankuruluşların
isevarlıklarının tamamının veya bir kısmının
özelleştirme programında bulunan ve sermayesinin tamamı İdareye ait başka bir
anonim şirkete veya kuruluşa bedelli veya bedelsiz olarak devrine, anonim
şirket statüsünde olanların aktiflerinin bir kısmının aynî sermaye şeklinde
konularak yeni şirket/şirketler kurulması suretiyle bölünmelerine veya yeni bir
şirket halinde birleşmelerine veya tasfiyesiz infisah suretiyle birleşmelerine
İdarece karar verilir ve bunların ana sözleşmeleri İdare tarafından onaylanır.
Bu bentte belirtilen işlemler hakkında Türk Ticaret Kanununun
ilgili maddeleri uygulanmaz.
B)Kuruluşlarınözelleştirmeprogramınaalınmalarındanöncemülkiyetindeve/veyatasarrufunda bulunan her türlü hak ve mameleki ile borçları,özelleştirme programına alındıktan ve
özelleştirildikten sonra da aynen devam eder. Müessese, işletmeve
işletme birimlerinin ayrı ayrı anonim şirkete dönüştürülmeleri halinde bağlı
oldukları kuruluşlarınhakveyükümlülüklerinden
hangilerinin anonim şirketedönüştüren bukuruluşa intikal edeceğine, İdare tarafından karar
verilir.
..."
30. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
995. maddesi şöyledir:
“İyiniyetli olmayan zilyet, geri vermekle
yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği
zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında
tazminat ödemek zorundadır.”
31. 8/3/1950 tarihli ve 1950/22-4 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı şöyledir:
"Başkasının gayrimenkulünü haksız olarak zaptedip kullanmış olan kötü niyetli kimsenin o
gayrimenkulü elinde tutmuş olmasından doğan zararları ve elde ettiği veya ekle
etmeyi ihmal eylediği şendereleri tazminle mükellef olup, bir zarara uğramamış
olan malik veya zilyede ecrimisil adı veya başka bir
ad altında herhangi bir tazminat vermekle mükellef olmadığına 8/3/1950
tarihinde çoklukla karar verildi."
32. 16/5/1956 tarihli ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı şöyledir:
"Taşınmazına kamulaştırmasız el konulan
malik, el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, bu eylemli duruma razı
olduğu takdirde taşınmaz bedelini isteme hakkı da bulunmaktadır. Taşınmaz
sahibinin el konulan taşınmazın bedelini talep ederek dava açması halinde,
taşınmazın el koyma tarihindeki bedeli değil, mülkiyet hakkının devrine razı
olduğu tarih olan dava tarihindeki değerinin belirlenerek tahsiline karar
verilir."
33. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi"
kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim,
yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz
gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 24/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu satın aldığı taşınmazların TEKEL tarafından depo
bulundurulmak ve kullanılmak suretiyle haksız yere işgal edildiğini, el atmanın
önlenmesi ve yıkım istemli olarak Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/250
esas sayılı dosyasında açtığı davanın kabul edildiğini ancak bu kararın TEKEL
tarafından uygulanmadığını, 12 yılı aşkın bir süredir taşınmazı kullanamadığını
ve işgal tazminatını da alamadığını belirtmiştir.
36. Başvurucu, taşınmazı satın aldığı 2/10/2001 ile 25/9/2002
tarihleri arasına ilişkin işgal tazminatının ödenmesi istemiyle TEKEL aleyhine
açtığı aynı Mahkemenin 2002/248 esas sayılı dosyasında açtığı davada yapılan
yargılama neticesinde Mahkemece hükmedilen tazminat miktarının, başka bir
davada verilen emsal karara göre belirlendiğini ancak emsal alınan dava
dosyasında davacının kararı temyiz etmediği için davalının kazanılmış usule
ilişkin hakkı gözetilerek tazminat tutarının düşük belirlendiğini, bu husus
Derece Mahkemelerince gözetilmediğindenmağdur
edildiğini ifade etmiştir.
37. Başvurucu, haksız işgal tazminatı istemiyle açtığı davada
hükmedilen 95.223,98 TL tutarındaki tazminatın ödenmediğini, ayrıca bu dava
dosyasında görülen yargılamanınmakul bir sürede
sonuçlanmadığını belirtmiştir.
38. Başvurucu bu nedenlerle Anayasa'nın 35., 36. ve 38.
maddelerinde tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile suç ve
cezaların şahsiliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
40. Başvurucu her ne kadar işgal tazminatı istemine ilişkin
açılan davada Derece Mahkemelerince emsal dava dosyasının hatalı
değerlendirilerek tazminat tutarının düşük belirlenmesi nedeniyle Anayasa'nın
38. maddesindeki suç ve cezaların şahsiliği ilkesini ihlal ettiğini iddia
etmekteyse de belirtilen iddianın anılan maddede düzenlenen ilke ile bir
ilgisinin bulunmadığı, Derece Mahkemelerince emsal alınan dava dosyasındakazanılmış usule ilişkin haklar gözetilerek
verilen kararın esas alınması suretiyle delillerin hatalı değerlendirilerek
haksız işgal tazminatı bedelinin düşük belirlenmesine ilişkin şikâyetin özü
itibarıyla yargılama sonucunun adil olmadığı şikâyetine, dolayısıyla adil
yargılanma hakkının ihlali iddiasına yönelik olduğu değerlendirilmiştir.
41. Başvurucunun el atmanın önlenmesi ve yıkım isteminin kabul
edildiği Mahkeme kararının uygulanmadığı şikâyeti yönünden ise başvurucu
tarafından Doğanşehir İcra Dairesinin 2004/12 (sonrasında 2012/37) esas sayılı
icra dosyasında başlatılan ilamlı icra takibinde düzenlenen 3/2/2014 tarihli
infaz tutanağı ile ilamın gereğinin yerine getirildiği tespit edilerek infazen icra dosyasının kapatıldığı görülmektedir. Bu
nedenle başvurucunun lehine hükmedilen el atmanın önlenmesine ve yıkıma ilişkin
söz konusu mahkeme kararının uygulanmadığı şikâyetinin değerlendirilmesine
gerek görülmemiştir.
42. Bu durumda, başvurucunun taşınmazlarına idarece el atılması
nedeniyle haksız işgal tazminatı talebinin karşılanmadığı yönündeki şikâyeti
mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında; haksız işgal tazminatına ilişkin
davada Derece Mahkemelerince delillerin yanlış değerlendirilerek tazminatın
düşük belirlendiği, lehine tazminata hükmedilen mahkeme kararının icra
edilmediği ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı şikâyetleri ise adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında ayrı başlıklar altında
değerlendirilmiştir.
a. Mülkiyet Hakkının
İhlaline İlişkin İddia
43. Başvurucu satın aldığı taşınmazlarına TEKEL tarafından el
atıldığı için bu taşınmazları 12 yıldır kullanamadığını, bu nedenle kâr
kaybına, maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
44. Bakanlığın görüş yazısında başvurucunun kâr kaybına ilişkin
taleplerinin bu aşamada "mülk"
veya en azından "meşru beklenti"
kavramı içerisine girmediği, ayrıca başvurucunun tazminat davası açma olanağı
olmasına karşın bu yolu da tercih etmediği, bu nedenle başvuru yollarının
tüketilmediğinin de gözetilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
45. Başvurucu cevap dilekçesinde başvuru formundaki beyanlarını
tekrar etmiştir.
46. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır."
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
48. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
49. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle diğer başvuru
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve
kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve
başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bireysel
başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve
genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet
konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler
de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök,
B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 19, 20).
50. Somut başvuruya konu olayda başvurucu, taşınmazları satın
aldığı tarihten bu yana devam eden haksız el atma nedeniyle işgal tazminatı
ödenmediğini ileri sürmektedir. Başvurucununtaşınmazları
satın aldığı 2/10/2001 tarihinden 25/9/2002 tarihine kadar olan dönem için
haksız işgal tazminatı istemiyle dava açtığı ve yargılama neticesinde başvurucu
lehine bu dönem yönünden haksız işgal tazminatı ödenmesine karar verildiği
görülmektedir. Ancak başvurucu, 25/9/2002 tarihinden sonraki döneme ilişkin
olarak derece mahkemeleri nezdinde işgal tazminatı talebinde bulunduğuna dair
bir bilgi veya belgeyi ibraz etmemiştir. Hâlbuki başvurucunun 2/10/2001 ile
25/9/2002 arası dönem için Derece Mahkemeleri nezdinde açtığı davada lehine haksız
işgal tazminatına hükmedildiği gözönüne alındığında
başvurucunun bireysel başvuruya konu ettiği söz konusu şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması
gerekmektedir.
51. Bu nedenle başvurucunun haksız işgal tazminatının ödenmemesi
gerekçesiyle mağdur edildiği şikâyetinin, Derece Mahkemeleri önünde talep
ettiği 2/10/2001 ile 25/9/2002 tarihleri arasına ilişkin haksız işgal tazminatı
ödenmesine dair mahkeme kararının icra edilmemesi iddiası ile sınırlı olarak
incelenmesi gerektiği 25/9/2002 tarihi sonrasına ilişkin dönem için ise başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu değerlendirilmiştir.
52. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, başvuru yolları
usulüne uygun şekilde tüketilmeden başvuru yapıldığı anlaşıldığından diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlaline İlişkin İddia
i. Yargılamanın Sonucunun
Adil Olmadığına İlişkin İddia
53. Başvurucu, haksız işgal tazminatı ödenmesi istemiyle açtığı
davada Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesince Mahkemenin 2007/207 esas sayılı
dava dosyasında verilen kararın emsal alındığını ancak emsal alınan dava
dosyasında davacı yanın kararı temyiz etmediği için davalının kazanılmış usule
ilişkin hakkı gözetilerek daha az tazminata hükmedildiği dikkate alınmadan
tazminat miktarının belirlendiğini ifade ederek yapılan yargılama sonucunda
delillerin hatalı değerlendirilmesi nedeniyle tazminat bedelinin düşük
belirlenerek adil olmayan bir karar verildiğini ileri sürmüştür.
54. Bakanlığın görüş yazısında bu konu ile ilgili bir görüş bildirilmemiştir.
55. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
56. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
57. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
58. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması
bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,bariz takdir hatası
veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince
incelenemez (Muhammet Kaplan, B.
No: 2013/1586, 18/9/2013, § 21).
59. Başvurucunun ihlal iddiasına konu ettiği yargılama
bakımından haksız işgal tazminatı bedelinin belirlenmesi yöntemine ilişkin
olarak bir şikâyeti bulunmamaktadır. Başvurucu esas itibarıyla Mahkemece emsal
alınan dava dosyasında usule ilişkin kurallar nedeniyle tazminat bedelinin daha
düşük belirlendiğini ancak Derece Mahkemelerinin kendisinin tarafı olmadığı söz
konusu emsal yargılamada usule ilişkin kurallar nedeniyle düşük belirlenen
tazminat bedeline göre davanın sonuçlandırılarak mağdur edildiğini ifade etmiştir.
60. Başvuru konusu olayda Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin
2002/248 esas sayılı dava dosyasında 16/9/2003 tarihinde verilen karar Yargıtay
3. Hukuk Dairesince bozulmuş, bozma ilamı üzerine verilen 22/12/2009 tarihli
karar da aynı Dairenin 17/5/2010 tarihli ilamıyla aynı taşınmaza ilişkin daha
önce Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen haksız işgal tazminatı davasında
belirlenen tazminat bedeline talep edilen dönemin enflasyon artışı oranının
yansıtılması suretiyle talep edilen tazminatın belirlenmesi gerektiği
belirtilerek bozulmuştur (bkz. § 18). Mahkemece bozma ilamına uyulduğu
açıklanarak 22/9/2011 tarihinde verilen karar ise Dairenin 13/2/2012 tarihli
ilamıyla daha önce kesinleşen emsal alınan dosyadaki son döneme ait verilerin
yıllık enflasyon artış oranı uygulanarak belirlenmediği gerekçesiyle
bozulmuştur. Mahkeme bu defa bozma ilamının gereklerine uygun olduğu kanaatiyle
hesap uzmanı bilirkişi raporunu hükme esas alarak 29/11/2012 tarihli kararı ile
haksız işgal tazminatı bedelini 95.223,98 TL olarak belirlemiş, anılan hüküm
Dairenin 2/4/2013 tarihli ilamıyla onanmış, karar düzeltme istemi de aynı
Dairenin 12/9/2013 tarihli ilamıyla reddedilmiştir (bkz. §§ 21-23).
61. Dava dosyası ve nihai hükme esas alınan bilirkişi raporu
incelendiğinde yine başvurucunun taşınmazlarına ilişkin daha önce kesinleşmiş
haksız işgal tazminatı ödenmesine ilişkin kararın dayanağı olan bilirkişi
raporundaki verilere göre son dönem tazminat bedeli esas alınarak ve bu bedel
enflasyon oranları ile güncellenmek suretiyle başvurucunun talep ettiği döneme
ait tazminat bedelinin hesaplandığı anlaşılmıştır. Başvurucunun iddiasının
aksine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 13/2/2012 tarihli bozma ilamında, önceki davadakazanılmış usule ilişkin hakların gözetilerek
tazminat bedelinin belirlenmesi yönünde bir açıklama yapılmamış, emsal alınan
kararın Yargıtayca düzeltilerek onanmasına ve kararın
bu şekilde kesinleşmesine yönelik vurgu yapılmış, bozma gerekçesi olarak da
açıkça bilirkişi raporunda emsal alınan kararın dayanağı bilirkişi raporundaki
verilerin esas alınmaması gösterilmiştir (bkz. § 20). Dolayısıyla başvurucunun
söz konusu şikâyetlerinin temelsiz olduğu değerlendirilmiştir.
62. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemelerince delillerin
değerlendirilmesinde isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
63. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Derece
Mahkemelerinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
64. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yargı Kararının Yerine
Getirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
65. Başvurucu taşınmazları satın aldığı 2/10/2001 tarihinden 25/9/2002
tarihine kadar olan dönem için haksız işgal tazminatı ödenmesi istemiyle
Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada lehine verilen kararın
uygulanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
66. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
67. Anayasa'nın 138. maddesinin 4. fıkrası şöyledir:
"Yasama ve yürütme organları ile idare,
mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını
hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez."
68. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar
başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir."
69. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer
alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
70. Anayasa'nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü,
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda
toplumsal barışı güçlendiren; bireyin, adaleti bulma, hakkı olanı elde etme,
haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma
hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada
bulunma hakkını değil; yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan
bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
71. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası; herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilmesini, bunun doğal sonucu olarak
da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkını güvence altına almıştır. Anılan
maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, bir temel hak niteliği
taşımanın ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir.
Bu bağlamda yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma
zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının
geciktirilemeyeceğini ifade eden Anayasa'nın 138. maddesinin adil yargılanma
hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Mustafa Demirtaş, B. No: 2013/2002,
30/12/2014, § 51).
72. Yargı kararının geciktirilmeksizin uygulanması, Anayasa'nın
138. maddesinin dördüncü fıkrasında mahkemelerin bağımsızlığının bir parçası
olarak görülmekte ve devlete yargı kararlarını değiştirmeden ve geciktirmeden
uygulama yükümlülüğü getirilmektedir (Halil
Afşin ve diğerleri, § 44).
73. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde
kararların icrasından açıkça bahsedilmediği için AİHM, mahkemeye erişim
hakkından yola çıkarak yargı kararlarının yerine getirilmesi hakkını adil
yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme
haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini
tamamlayan ve yargılamanın sonuç vermesini sağlayan bir unsurdur. Karar
uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40). Bu çerçevede
AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının lehine karar verilen tarafın
zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda mahkemeye erişim hakkının bir
anlam ifade etmeyeceğini ve yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesinin 6.
madde anlamında "dava"nın tamamlayıcı unsuru
olduğunu vurgulamaktadır (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34).
74. Öte yandan devlet, bir kurumu aleyhinde verilen nihai ve
bağlayıcı mahkeme kararıyla ortaya konulan borcunu ifa etmemek için ekonomik
kaynak yokluğunu da mazeret olarak ileri süremeyeceği gibi devlet aleyhine,
birey lehine verilmiş olan nihai bir kararın söz konusu olduğu durumlarda, birey
ayrı bir icra takibi yapmaya da zorlanamaz (bkz. Halil Afşin ve diğerleri, §§50, 51).
75. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka
uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı
kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdareler yargı kararını uygulamayı
reddediyor, ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa bu durumda davada
taraf olan kişinin davanın aşamaları süresince yararlandığı Sözleşme'nin 6.
maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık nedenini kaybedecektir (Arman Mazman, B.
No: 2013/1752, 26/6/2014, § 60).
76. Anayasa'nın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma, bu
kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları
ile idare makamları lehine herhangi bir istisna kuralına yer verilmemiştir.
Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği
bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve
özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla
devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler
aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu
otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla
yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette,
bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma
adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine
getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, § 61).
77. Yargı kararlarının geç uygulanması sebebiyle bireyler lehine
zamanında kullanılamayan "işlevsel" güvencenin söz konusu olduğu bir
durumda, "ilkesel" ve "kurumsal" güvencelerin bireyler
adına etkin kılınabilmesi, kendilerinden beklenilen hukuksal korumayı
sağlamaları mümkün olmaz. Dolayısıyla yargı kararlarının bireyler hakkında
uygulanmasını içeren işlevsel güvence; ilkesel ve kurumsal güvenceleri
tamamlayan, bu güvencelerin istenilen sonuçları vermesini mümkün hâle getirerek
bireysel hak ve özgürlüklere yargısal koruma sağlanabilmesini olanaklı kılan
vazgeçilmez bir hukuki teminattır (Arman Mazman, § 64).
78. Kesin hükme saygı uluslararası hukuk düzenine özgü hukukun
genel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir. Anayasa'nın 138. maddesinin
son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması
yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme
saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği
ve bağlayıcı olan kesin hüküm zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz
duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı
kalmayacaktır (Arman Mazman,
§ 65).
79. Yargı kararlarının yerine getirilmesindeki gecikmenin
başvurucuların adil yargılanma haklarına bir müdahale olduğu kabul edilmekle
beraber kararların icrasında yaşanan gecikmenin hangi sürelere ulaştığında hak
ihlali sayılacağının; davanın konusu, konu bir alacağın veya tazminatın
ödenmesiyse alacak veya tazminatın mahiyeti, başvurucunun kararın icrasındaki
menfaati, yargı kararının icrasının başvurucu için önemi, ödeme ile sorumlu
idarenin bütçe imkânları ve ödeme konusundaki tutumu, alacak veya tazminatın
ödemenin gecikmesi nedeniyle değer kaybedip kaybetmediği, davanın kararın icra
safhasıyla beraber toplam süresi ile kararın icrasında geçen süre gibi
koşullara göre incelenmesi gerekir (Arman Mazman, § 66).
80. Başvuru konusu olayda, başvurucunun satın aldığı
taşınmazlara TEKEL tarafından üzerinde depo, bina ve eklentilerinin
bulundurulması ve kullanılması suretiyle el atılmış, başvurucunun 25/9/2002
tarihinde açtığı haksız işgal tazminatı davasında Mahkeme 22/9/2011 tarihli
kararıyla dava tarihine göre 95.223,98 TL olarak tespit ettiği tazminat
bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi ile birlikte
başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Bu karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesince
2/4/2013 tarihinde onanmış ve karar düzeltme isteminin aynı Dairece
reddedildiği 12/9/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
81. Başvurucu, borçlu TEKEL aleyhine ilk derece mahkemesinin
kararı kesinleşmeden 19/4/2013 tarihinde icra takibi başlatmış, icra takibinin
devamı sırasında borçlu TEKEL tarafından alacak, faiz, yargılama ve icra
giderleriyle birlikte 386.630,61 TL olarak 6/5/2013 ve 2/7/2013 tarihlerinde
ödenmiştir. Bu durumda yargı kararının daha kesinleşmeden icra edildiği,
tazminatın ödemesinde faiz ve yargılama ile icra giderlerinin de dâhil edildiği
anlaşılmaktadır.
82. Başvurucu ise yapılan ödemelerin mahkeme kararına dayalı
alacağına yönelik olarak maddi kayıplarını telafi etmediği veya mevcut yasal
faiz oranlarına göre enflasyon oranı dikkate alındığında değer kaybı olduğuna
dair bir iddiada bulunmadığı gibi yargı kararının icra edilmesi hakkının ihlali
iddiası bakımından manevi tazminat talebinde de bulunmamıştır.
83. Sonuç olarak yukarıda sayılan hususlar gözönünde
bulundurulduğunda başvuruya konu olayda haksız işgal tazminatının ödenmesi
yönündeki yargı kararı daha kesinleşmeden hükmedilen tazminat bedelinin, borçlu
idare tarafından faiz, yargılama ve icra giderleri ile birlikte başvurucunun
başlattığı ilamlı icra takibinde ödendiği anlaşılmaktadır.
84. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
85. Başvurucu, haksız işgal tazminatı ödenmesi istemiyle açtığı
davada yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
86. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
87. Başvurucu, haksız işgal tazminatı ödenmesine ilişkin
Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/248 esas sayılı dava dosyasında
yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
88. Bakanlığın görüş yazısında, bu konu ile ilgili bir görüş
bildirilmemiştir.
89. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141.
maddesinin de Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
90. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
91. Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda haksız işgal tazminatı
istemiyle Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada 18/6/1927 tarihli
ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun'da
yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni
hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri, § 49).
92. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih
25/9/2002'dir.
93. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut
başvuru açısından bu tarih, Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesince verilen hükmün
onandığı ilama karşı yapılan karar düzeltme isteminin Yargıtay 3. Hukuk
Dairesince reddedildiği 12/9/2013'tür.
94. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
25/9/2002 tarihinde Doğanşehir Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan haksız işgal
tazminatı davasında 16/9/2003tarihli kararla davanın kabulüne karar verildiği
ancak kararın Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2004/4367 sayılıilamıyla
bozulduğu, bozma ilamı üzerine verilen 22/12/2009 tarihli kararın Dairenin
17/5/2010 tarihli ilamıyla bozulduğu, ikinci bozma ilamı üzerine verilen
kararın da Dairenin 13/2/2012 tarihli ilamıyla bozulduğu, üçüncü bozma ilamı
sonrası yapılan yargılama neticesinde Mahkemece verilen 29/11/2012 tarihli
kararın ise Dairenin 2/4/2013 tarihli ilamıyla onandığı ve karar düzeltme
isteminin de aynı Dairenin 12/9/2013 tarihli ilamıyla reddedildiği
anlaşılmıştır.
95. 6100 sayılı Kanun'un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin
nazara alınmadığı gözönünde bulundurularak makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir(Güher Ergun ve diğerleri, §§ 34-64).
96. Başvuruya konu davanın incelenmesinde; hukuki meselenin
çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında
karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında somut
başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı
ve yaklaşık onbir yıl süren yargılama sürecinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
97. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
98. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
99. Başvurucu 25/9/2002 tarihinden 25/9/2013 tarihinine
kadar olan haksız işgal tazminatı bedeli olarak 5.903.615 TL ve bu dönemde
taşınmazları kullanamaması nedeniyle mahrum kalınan kâr olarak 11.341.670 TL
tutarlarında maddi tazminata, ayrıca yargılamanın makul bir sürede
sonuçlanmaması sebebiyle 300.000 TL maddi ve 300.000 TL de manevi tazminatahükmedilmesi taleplerinde bulunmuştur.
100. Başvuruda yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
101. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
102. Başvurucunun maddi tazminat talebi yönünden ise Anayasa
Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia
ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağının bulunması
gerekmektedir. Ancak başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olduğu
görülmektedir. Bu nedenle başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
103. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın;
a. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddia yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
b. Yargı kararının yerine getirilmesi hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
c. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
24/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.