TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULKADİR AŞAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7565)
|
|
Karar Tarihi: 8/5/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Abdulkadir AŞAN
|
|
|
2. Asya AŞAN
|
|
|
3. Neciba YILMAZ
|
|
|
4. Fetullah YILMAZ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Murat SADAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, 10/8/2004
tarihinde İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhlerine açılan
sözleşmenin feshi ile tapu iptali ve tescil davasının halen devam ettiğini, yargılamanın
makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşler, tazminat talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 3/10/2013 tarihinde
İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci
Bölüm Üçüncü Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından
yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 12/12/2013
tarihli ara kararı gereğince, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının
14/2/2014 tarihli görüş yazısı başvuruculara tebliğ edilmiş olup, başvurucular
vekili 6/3/2014 havale tarihli dilekçesinde, yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Y.K.Ç. ve A.Ş. ile müteahhit sıfatıyla S.S. Kutlu Birlik
Konut Yapı Kooperatifi arasında 13/8/1996 tarihinde Kartal 4. Noterliğinde
“Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi”
düzenlenmiş, E.E.E. kefil olarak sözleşmeyi imzalamıştır.
8. Y.K.Ç. ve A.Ş. tarafından S.S. Kutlu Birlik Konut Yapı
Kooperatifi ile E.E.E. aleyhine 22/3/2004 tarihinde, Kartal 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan davada, gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat
sözleşmesine aykırı davranıldığı ileri sürülerek sözleşmenin feshi,
taşınmazların davacılar adlarına tapuya tescili, taşınmazların yıktırılması ve
ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiş, yargılamaya 2004/265 esas
sayılı dava dosyası üzerinden devam edilmiştir.
9. a. Y.K.Ç. ve A.Ş. tarafından, başvurucular ve yirmi sekiz
arkadaşı aleyhine 10/8/2004 tarihinde Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin
2004/633 esasında açılan davada, S.S. Kutlu Birlik Konut Yapı Kooperatifi ile
yapılan gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesine aykırı
hareket edildiği, davalıların taşınmazları müteahhitten veya onun sattığı
kişilerden devraldıkları ve iyiniyetli olmadıkları ileri sürülerek, anılan
sözleşmenin feshine, taşınmazların davalılar adlarına olan tapu kayıtlarının
iptali ile davacılar adlarına tapuya tecillerine, taşınmaz üzerindeki
inşaatların yıktırılmasına, dava dosyasının Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin
2004/265 esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine, taşınmazlar üzerine
devir ve temliki önlemek amacıyla ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesi
talep edilmiştir.
b. Mahkemece, 23/11/2004 tarih ve E.2004/633, K.2004/681 sayılı
ilamla, Mahkemenin 2004/265 esas sayılı dava dosyası ile aralarında irtibat
bulunduğu gerekçesiyle her iki dava dosyasının birleştirilmesine, yargılamaya
Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/265 esas sayılı dava dosyası üzerinden
devam edilmesine karar verilmiştir.
10. a. Yine Y.K.Ç. ve A.Ş. tarafından dava konusu diğer
taşınmazların malikleri aleyhine 10/8/2004 tarihinde Kartal 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2004/636 esasında açılan davada, S.S. Kutlu Birlik Konut Yapı
Kooperatifi ile yapılan gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat
sözleşmesine aykırı hareket edildiği, davalıların taşınmazları müteahhitten
veya onun sattığı kişilerden devraldıkları ve iyiniyetli olmadıkları ileri
sürülerek, anılan sözleşmenin feshine, taşınmazların davalılar adlarına olan
tapu kayıtlarının iptali ile davacılar adlarına tapuya tecillerine, taşınmaz
üzerindeki inşaatların yıktırılmasına, davanın Kartal 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2004/265 esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine,
taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesi talep
edilmiştir.
b. Mahkemece, 23/11/2004 tarihinde, Mahkemenin 2004/265 esas
sayılı dava dosyası ile aralarında irtibat bulunduğu gerekçesiyle her iki dava
dosyasının birleştirilmesine, yargılamaya Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin
2004/265 esas sayılı dava dosyası üzerinden devam edilmesine karar verilmiştir
11. Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesince, 16/4/2004 tarihinde,
tüm taşınmazlar üzerine dava sonuna kadar 3. kişilere devrinin önlenmesi için
ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiştir.
12. Tedbir kararına yapılan itirazlar Mahkemece 2005 yılında
reddedilmiştir.
13. Kartal Adliyesinin kapatılmasından sonra, asıl ve
birleşen davalarda yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi 17/1/2014 tarih ve E.2004/265, K.2014/5 sayılı kararla; düzenleme
şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshine,
taşınmazların ½ hissesinin davacılar adlarına tapuya tescillerine, dava konusu
taşınmazlar üzerindeki ihtiyati tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamına
karar vermiştir.
14. Karar temyiz edilmiş olup, henüz kesinleşmemiştir.
B. İlgili
Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
16. 11/1/2011 tarih ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 473.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Yüklenicinin işe zamanında başlamaması veya sözleşme hükümlerine aykırı
olarak işi geciktirmesi ya da işsahibine
yüklenemeyecek bir sebeple ortaya çıkan gecikme yüzünden bütün tahminlere göre
yüklenicinin işi kararlaştırılan zamanda bitiremeyeceği açıkça anlaşılırsa, işsahibi teslim için belirlenen günü beklemek zorunda
olmaksızın sözleşmeden dönebilir.”
17. 22/11/2001 tarih ve 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 716. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mülkiyetin
kazanılmasına esas olacak bir hukuki sebebe dayanarak malikten mülkiyetin kendi
adına tescilini istemek hususunda kişisel hakka sahip olan kimse, malikin
kaçınması halinde hakimden, mülkiyetin hükmen
geçirilmesini isteyebilir.”
18. 6100 sayılı Kanun’un 394. maddesinin (2), (3) ve (4)
numaralı fıkraları şöyledir:
“…
İhtiyati tedbirin uygulanması sırasında karşı
taraf hazır bulunuyorsa, tedbirin uygulanmasından itibaren; hazır bulunmuyorsa
tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren bir hafta içinde,
ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olarak,
kararı veren mahkemeye itiraz edebilir.
İhtiyati tedbir kararının uygulanması
sebebiyle menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü kişiler de ihtiyati tedbiri
öğrenmelerinden itibaren bir hafta içinde ihtiyati tedbirin şartlarına ve
teminata itiraz edebilirler.
İtiraz dilekçeyle yapılır. İtiraz eden, itiraz
sebeplerini açıkça göstermek ve itirazının dayanağı olan tüm delilleri
dilekçesine eklemek zorundadır. Mahkeme, ilgilileri dinlemek üzere davet eder;
gelmedikleri takdirde dosya üzerinden inceleme yaparak kararını verir. İtiraz
üzerine mahkeme, tedbir kararını değiştirebilir veya kaldırabilir.
…”
19. 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 101. maddesi şöyledir:
“Hakim iki taraftan
birinin talebiyle davanın ikamesinden evvel veya sonra aşağıda gösterilen hal
ve şekillerde ihtiyati tedbirler ittihazına karar verebilir:
1 – Menkul ve gayrimenkul malların ayni münazaalı ise bunun haciz veya yeddiadle
tevdiine,
2 – Münazaalı şeyin
muhafazası için lazımgelen her türlü tedbirlerin
ittihazına,
...”
20. 1086 sayılı mülga Kanun’un 108. maddesi şöyledir:
“İtiraz arzuhal ile yapılır ve evrakı sübutiyeside arzuhale raptolunur.
İhtiyati tedbir kararına itirazdan evvel dava
ikame edilmiş ise itiraz arzuhali tahkikat hakimine verilir. 104
üncü maddenin son fıkrası hükmü mahfuzdur. İtiraz vukuunda hakim iki tarafı davet ve her birini istima
ettikten sonra kararını tadil veya tebdil veya refedebilir. Şu kadar ki iki
taraftan biri veya ikisi gelmezlerse evrak üzerine tetkikat icrasiyle
karar verilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 8/5/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 3/10/2013 tarih ve 2013/7565 numaralı başvuruları incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
22. Başvurucular, Y.K.Ç. ve A.Ş. tarafından 10/8/2004
tarihinde Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhlerine açılan davada,
gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi, adlarına
tapuya tescilli taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ve davacılar adlarına
tapuya tescili, taşınmazlar üzerindeki inşaatların yıktırılmasının talep
edildiğini, Mahkemece taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, yargılamanın
9 yıldır devam ettiğini, 2014 yılında verilen kararın henüz tebliğ edilmediğini
ve kesinleşmediğini, ayrıca kararı temyiz de edeceklerini, Mahkemece yılda üç
ya da dört duruşma yapıldığını, İstanbul 10. İdare Mahkemesinin 2009/731 esas
sayılı dava dosyasının bekletici mesele yapıldığını, tedbir kararı nedeniyle
inşaatlar bitirilmediği için taşınmazları kullanamadıklarını, yargılamanın uzun
sürdüğünü ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
23. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde,
başvurucuların, aleyhlerine açılan tapu iptali ve tescil davasında taşınmazları
üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu ve taşınmazları kullanamadıklarını, yargılamanın
makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır. Başvurucuların
anılan ihlal iddiaları ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. İhtiyati tedbir kararı nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiaları
24. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
25. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
26. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil
nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural
olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
27. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı
takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece
mahkemelerine başvurulmalıdır.
28. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları
önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline
ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz
(B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
29. Bireysel
başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa
Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan
yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No:
2012/946, 26/3/2013, § 20).
30. Başvuru konusu olayda
başvurucular, aleyhlerine açılan tapu iptali ve tescil davasında taşınmazları
üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu ve taşınmazları kullanamadıklarını
belirterek, mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
31. Başvurucular aleyhine açılan
davada, taşınmazların başvurucular adlarına olan tapu kayıtlarının iptali ile
davacılar adlarına tapuya tescilleri, taşınmaz üzerindeki inşaatların
yıktırılması talep edilmiştir. Mahkemece, başvuruculara ait taşınmazlar üzerine
16/4/2004 tarihinde, dava sonuna kadar 3. kişilere devrinin önlenmesi için
ihtiyati tedbir konulmuştur.
32. Başvuruya konu davanın temel konusu taşınmazın mülkiyetinin
tespitine yönelik olup, başvurucuların mülkiyet haklarının bulunup bulunmadığı
yargılama sonucunda verilen kararla ortaya çıkacaktır. Taşınmazlar üzerine
konulan ihtiyati tedbir kararı da asıl dava sonucunda verilen kararın
uygulanabilirliğini sağlamaya yönelik olduğu gibi, taşınmaz üzerindeki mülkiyet
hakkından doğan tüm hakların kullanılmasına engel teşkil edecek mahiyette de
değildir. Dolayısıyla başvuru konusu olayda verilen ihtiyati tedbir kararı,
asıl dava konusu olan mülkiyet hakkından ayrı olarak değerlendirmeye tabi
tutulamaz. Mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararı, mülkiyet hakkının esasının
çözümleneceği yargı kararı ile birlikte değerlendirilebilir. Mülkiyet hakkına
ilişkin yargılama ise halen Derece Mahkemesinde devam etmektedir. Mülkiyet
hakkına yönelik asıl yargılama devam ettiği sırada ve davanın esasına ilişkin
başvuru yolları tüketilmeden, anılan davada verilen ihtiyati tedbir kararının
bu aşamada değerlendirilmesi mümkün değildir.
33. Öte yandan, Mahkemece bireysel başvuru tarihinden sonra verilen
17/1/2014 tarihli kararda, taşınmazlar üzerindeki ihtiyati tedbirin karar
kesinleşinceye kadar devamına karar verildiği anlaşılmışsa da anılan karar,
asıl hükümle birlikte temyiz edilebileceği için bu anlamda da başvuru
yollarının tüketilmediği belirlenmiştir.
34. Açıklanan nedenlerle, ihtiyati tedbir kararı nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar hukuk sisteminde düzenlenen
başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası Yönünden
35. Başvurucuların yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Başvurucular, 10/8/2004 tarihinde Kartal 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde aleyhlerine açılan davada, gayrimenkul satış vaadi ve kat
karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi, adlarına tapuya tescilli taşınmazların
tapu kayıtlarının iptali ve davacılar adlarına tapuya tescili, taşınmazlar
üzerindeki inşaatların yıktırılmasının talep edildiğini, yargılamanın devam
ettiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
37. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilerek,
mülkiyet hakkının ihlali iddialarının, başvurucuların dava konusu taşınmazlar
üzerindeki mülkiyet haklarının ihtilaflı olduğu dikkate alınarak
değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
38. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
39. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
40. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
41. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
42. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
43. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
44. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde gözardı
edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru
açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
45. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
46. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre
değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm
gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi
değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha
etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
47. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
48. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, başvurucular adına
tapuya tescilli taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile davacılar adlarına
tescilleri istemine ilişkin davada, 1086 sayılı mülga Kanun ile 6100 sayılı
Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
10/8/2004 tarihidir.
50. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak süre, 23/9/2012
tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren
geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
51. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
52. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusu, gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat
sözleşmesinin feshi, başvurucular adlarına tapuya tescilli taşınmazların tapu
kayıtlarının iptali ve davacılar adlarına tapuya tescili istemlerine
ilişkindir. Mahkemece, 10/8/2004 havale tarihli dilekçe ile yargılamasına
başlanıldığı anlaşılan davanın tensip zaptının tanzimi sonrasında, yargılama
sürecinde birçok duruşma yapılmış olup, belirtilen celseler arasında genellikle
3 aylık sürelerin bulunduğu anlaşılmıştır.
53. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, 22/3/2004
tarihinde S.S. Kutlu Birlik Konut Yapı Kooperatifi ve E.E.E. aleyhine Kartal 1.
Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan ve Mahkemenin 2004/265 esasına kaydedilen dava
dosyasında; Mahkemece tarafların delilleri toplanmış ve davalılardan taşınmaz
satın alan kişiler aleyhine dava açılması için davacılara süre verilmiştir.
Bunun üzerine davacılar tarafından başvurucular ve arkadaşları aleyhine
10/8/2004 tarihinde tapu iptali ve tescil davası açılmış, dava dosyası Mahkemenin
2004/633 esasına kaydedilmiştir. Yine aynı davacılar tarafından taşınmaz sahibi
başka davalılar aleyhine tapu iptali ve tescil davası açılmış, dava dosyası
Mahkemenin 2004/636 esasına kaydedilmiştir. Mahkemece, tüm dava dosyaları
23/11/2004 tarihinde 2004/265 esas sayılı dava dosyası ile birleştirilerek,
yargılamaya bu dava dosyası üzerinden devam edilmiştir.
54. Mahkemece tarafların delilleri toplamış ve 20/4/2005
tarihli duruşmada keşif yapılmasına karar verilmiştir. 27/5/2005 tarihinde
keşif yapılmış, bilirkişi raporları taraflara tebliğ edilmiş ve rapora itiraz
edilmesi üzerine, 22/2/2006 tarihinde yeniden keşif yapılması yönünde hüküm
kurulmuştur. Keşif sonucu alınan rapora itiraz edilmesi üzerine 19/12/2006
tarihinde ek rapor alınmasına karar verilmiştir. Mahkemece ek raporun
alınmasından sonra, yeniden bazı delillerin toplandığı belirlenmiştir.
55. Kartal Belediye Başkanlığının, dava konusu taşınmazların
bulunduğu yerde yaptığı imar uygulamasıyla ilgili kararının iptali amacıyla
İstanbul 10. İdare Mahkemesinin 2009/731 esas sayılı dosyasında dava açıldığı,
Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesince 23/2/2012 tarihli duruşmada bu dava
dosyasının sonucunun beklenmesine karar verildiği ve 22/5/2013 tarihine kadar
davanın sonuçlanmasının beklendiği anlaşılmıştır. Anılan davanın
sonuçlanmasından sonra, Mahkemece yeniden ek rapor alınmasına karar verilmiş,
ancak bu karardan rücu edilerek, 17/1/2014 tarihinde davanın kabulü yönünde
hüküm kurulmuştur. Karar temyiz edildiği için henüz kesinleşmemiştir.
56. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
yargılamanın gerek taşınmazın büyüklüğü ve taraf sayısı, gerekse keşif ve
bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık
bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı
değerlendirildiğinde yazılı yargılama usulünde tatbiki gereken yargılamayı
hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen
ara kararların birçoğunda yapılması gereken işlemlerin uzun sürelerle yerine
getirilmediği anlaşılmaktadır.
57. Yargılama sürecinde başvurucular vekili tarafından farklı
duruşmalarda mazeret dilekçeleri verildiği anlaşılmışsa da bu duruşmaların bir
kısmında da farklı ara kararların beklenmesine karar verildiği için
yargılamanın uzamasına sebep olunmadığı belirlenmiştir.
58. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama
makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak
suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda,
taraf vekillerince muhtelif celselerde mazeret dilekçeleri sunulduğu görülmekle
birlikte, yargılama sürecinin uzunluğu dikkate alındığında, başvurucuların
tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit
edilememiştir.
59. Davada, 97 davalı ve dâhili davalının bulunduğu dikkate
alındığında, taraf sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul
işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık bir niteliğe sahip
olduğunu göstermekle birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında 9 yıl 8 ay 28
gün devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
60. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
61. Başvurucular ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle
taşınmaz üzerinde tasarrufta bulunamadıklarını belirterek, Anayasa’nın 35.
maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
Başvuruya konu dava, taşınmazın mülkiyetine yönelik bir dava olup,
başvurucuların mülkiyet haklarının bulunup bulunmadığı yargılama sonucunda
verilen kararla ortaya çıkacaktır. Mülkiyet hakkına yönelik yargılama devam
ettiği sırada ve başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler ışığında, mülkiyet haklarının
ihlal edildiği yönündeki iddialarının bu aşamada değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
62. Başvurucular, 20.000,00 TL manevi, 500.000,00 TL maddi
tazminata karar verilmesini talep etmişlerdir.
63. Adalet Bakanlığı görüşünde, Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği ihlal karalarında hükmedilen miktarlar çerçevesinde
hakkaniyete uygun bir tazminata karar verilmesinin yerinde olacağı
bildirilmiştir.
64. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
65. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde de
bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar
arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
66. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin 9 yıl 8
ay 28 günlük yargılama süresi nazara alındığında, başvurucuların yargılama
faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, dava dosyasındaki davalı ve dâhili davalıların
sayısı da dikkate alınarak, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya takdiren
500,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
67. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
68. Başvuruya konu yargılamanın 9 yıl 8 ay 28 günden beri
sürdüğü ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek,
anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka,
adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi
amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun;
1. İhtiyati
tedbir kararı nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin ihlal iddiası yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvuruculara ayrı ayrı 500,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca, ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine,
8/5/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.