TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GEMAK GEMİ İNŞAAT SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7698)
|
|
Karar Tarihi: 18/2/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Gemak Gemi İnşaat Sanayi ve Ticaret
A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mahmut Celal KARAMAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, emlak vergisi tahakkukuna ve dayanağı olan takdir
komisyonu kararına karşı açılan davanın ehliyet yönünden reddedilmesinin
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/10/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine İstanbul 21.
Asliye Hukuk Mahkemesivasıtasıyla yapılmıştır.
Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 13/12/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 11/4/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
5. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
25/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu,Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Şirket, sahibi bulunduğu Yalova ili Altınova ilçesi
Tavşanlı beldesi Dipgölcük mevkiindeki taşınmazın
2009 yılı emlak vergisinin 18.519,72 TL olmasına karşılık 2010 yılı emlak
vergisinin 148.593,10 TL olarak belirlenmesi üzerine 2010 yılına ait emlak
vergisi tarh ve tahakkuk işlemi ile bu işleme dayanak olan takdir komisyonu
kararının iptali ve 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun
mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafının Anayasa’ya
aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesine itiraz yoluna başvurulması istemiyle
Bursa 2. Vergi Mahkemesinde dava açmıştır.
8. Vergi Mahkemesi, Anayasa'ya aykırılık itirazını ciddi görerek
belirtilen hükmün Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali
istemiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
9. Anayasa'nın 152. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Anayasa
Mahkemesi tarafından başvuru hakkında beş ay içinde karar verilmediği
gerekçesiyle Bursa 2. Vergi Mahkemesi 7/12/2011 tarihli ve E.2010/1454,
K.2011/2168 sayılı kararıyla davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre
sonuçlandırarak takdir komisyonu kararlarına karşı ancak 213 sayılı Kanun’un
mükerrer 49. maddesinde sayılan kişi ve kurumlarca dava açılabileceği
gerekçesiyle davanın komisyon kararının iptali istemine ilişkin kısmının
ehliyet yönünden; komisyon kararına bağlı olan tarh ve tahakkuk işlemine
ilişkin kısmının da kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar
vermiştir.
10. Başvurucu, kararı temyiz etmiştir. Temyiz incelemesi devam
ederken 31/5/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesi, 213 sayılı Kanun’un mükerrer 49.
Maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafının birinci cümlesinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Bunun üzerine başvurucu temyiz
incelemesini sürdüren Danıştay Dokuzuncu Dairesine 20/6/2012 tarihinde dilekçe
vermek suretiyle iptal kararı doğrultusunda yerel Mahkeme kararının bozulmasını
talep etmiştir.
11. Danıştay Dokuzuncu Dairesi 5/7/2012 tarihli ve E.2012/1224,
K.2012/4505 sayılı kararıyla temyiz istemini reddederek kararı onamıştır. Onama
kararı şöyledir:
“Dayandığı hukuki ve
kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı
gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine
ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar, sözü geçen kararın bozulmasını
sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın
onanmasına…”
12. Başvurucu, anılan iptal kararını ileri sürerek kararın
düzeltilmesini istemiş ve bu istem karara bağlanmadan önce Anayasa Mahkemesinin
iptal kararı 13/10/2012 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlanmıştır. Ancak söz konusu istem, aynı Dairenin 25/3/2013 tarihli ve
E.2012/10043, K.2013/2407 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Karar şöyledir:
“Danıştay dava
daireleri ile İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulları tarafından verilmiş
olan kararlar hakkında kararın düzeltilmesi isteminin kabulü ancak, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunun 54. maddesinde yazılı sebeplerden birinin
bulunması ile mümkündür. Dilekçe sahibinin ileri sürdüğü sebepler bunlardan
hiçbirine uymadığından yerinde olmayan karar düzeltme isteminin reddine…”
13. Nihai karar başvurucu vekiline 20/9/2013 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu14/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. Anayasa’nın 152. maddesi şöyledir:
“Bir davaya bakmakta
olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin
hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu
konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddî
görmezse bu iddia, temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden
başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar
verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak,
Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar
gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.
…”
15. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü, beşinci ve altıncı
fıkraları şöyledir:
“Kanun, kanun hükmünde
kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri,
iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar.
Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi
ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden
başlayarak bir yılı geçemez.”
“İptal kararları geriye
yürümez.”
“Anayasa Mahkemesi
kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”
16. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (5) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Anayasa Mahkemesi,
işin kendisine noksansız olarak gelişinden başlamak üzere beş ay içinde
kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse ilgili mahkeme
davayı yürürlükteki hükümlere göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin
kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse mahkeme buna uymak
zorundadır.”
17. 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
“Mahkeme kararları
kesindir. Mahkeme kararları Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarını,
idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”
“Mahkemece iptaline
karar verilen kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü veya bunların belirli madde veya hükümleri, iptal kararının Resmî
Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Mahkeme gerekli gördüğü
hâllerde, Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının yürürlüğe
gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabilir.”
18. 213 sayılı Kanun’un, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmeden önceki hâliyle“Emlak vergisine ait bedel ve değerlerin tespiti, ilanı ve kesinleşmesi”
kenar başlıklı mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrası şöyledir:
“ b) Takdir
komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine
ilişkin dört yılda bir yapacakları takdirler, tarh ve tahakkuk işleminin (Emlâk
Vergisi Kanununun 33. maddesinin (8) numaralı fıkrasına göre yapılacak
takdirler dahil) yapılacağı sürenin başlangıcından en az altı ay önce karara
bağlanarak, arsalara ait olanlar takdirin ilgili bulunduğu il ve ilçe
merkezlerindeki ticaret odalarına, ziraat odalarına ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları
ile belediyelere, araziye ait olanlar il merkezlerindeki ticaret ve ziraat
odalarına ve belediyelere imza karşılığında verilir.
Büyükşehir belediyesi bulunan illerde takdir
komisyonu kararları, vali veya vekalet vereceği memurun başkanlığında,
defterdar veya vekalet vereceği memur, vali tarafından görevlendirilecek tapu
sicil müdürü ile ticaret odası, serbest muhasebeci mali müşavirler odası ve
esnaf ve sanatkârlar odaları birliğince görevlendirilecek birer üyeden oluşan
merkez komisyonuna imza karşılığında verilir. Merkez komisyonu kendilerine
tebliğ edilen kararları onbeş gün içinde inceler ve
inceleme sonucu belirlenen değerleri ilgili takdir komisyonuna geri gönderir.
Merkez komisyonunca farklı değer belirlenmesi halinde bu değerler ilgili takdir
komisyonlarınca yeniden takdir yapılmak suretiyle dikkate alınır.
Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı
kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve
köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi
mahkemesi nezdinde dava açabilirler. Vergi mahkemelerince verilecek kararlar
aleyhine onbeş gün içinde Danıştay'a başvurulabilir.
Kesinleşen asgari ölçüde arsa ve arazi birim
değerleri, ilgili belediyelerde ve muhtarlıklarda uygun bir yere asılmak
suretiyle tarh ve tahakkukun yapıldığı yılın başından Mayıs
ayı sonuna kadar ilân edilir.
Bakanlar Kurulu bu fıkrada yer alan dört
yıllık süreyi sekiz yıla kadar artırmaya veya iki yıla kadar indirmeye
yetkilidir.”
19. Anayasa Mahkemesinin 213 sayılı Kanun’un mükerrer 49.
maddenin (b) fıkrasının üçüncü paragrafının ilk cümlesini iptal ettiği
31/5/2012 tarihli ve E.2011/38, K.2012/89 sayılı kararının gerekçesi şöyledir:
“Başvuru kararında, 213
sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 49. maddesninin (b)
fıkrasının üçüncü pragrafı gereğince emlak vergisi
tahakkuk ettirilmesine dair işlemin, dayanağı asgari ölçü birim tespitine
ilişkin takdir komisyonu kararına karşı emlak vergisi mükelleflerine dava açma
hakkı tanımayan itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 2., 36. ve 125. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun iptali
istenilen 49. maddesinde emlak vergisine ait bedel ve değerlerin tespiti,
ilanı, kesinleşmesi ve takdir komisyonları kararlarına karşı kimlerin yargı
yoluna başvurabilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede takdir
komisyonlarının kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum,
teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıklarının onbeş
gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açma haklarının bulunmasına
rağmen emlak vergisini ödeyecek olan mükelleflerin dava açma hakkının
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk
devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa
ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan
devlettir.
Anayasa'nın hak arama hürriyetini düzenleyen
36. maddesinin birinci fıkrasında 'Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.' denilerek yargı mercilerine
davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia,
savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Kişinin uğradığı
bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı
haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp
kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu,
yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri
önünde dava hakkı tanınması hak arama özgürlüğünün bir gereğidir.
Kanun koyucu itiraz konusu kural ile, takdir
komisyonlarınca belirlenen değerlere karşı vergi mükellefi olan ve olaydan
doğrudan etkilenebilecek kişilere dava açma hakkı verilmemekte sadece yasada
değinilen kurum ve kuruluşları harekete geçirerek, asgari ölçüde arsa ve arazi
birim değer tespitlerine karşı dava açılabilmesi imkanı
tanınmaktadır. Emlak vergisi mükelleflerinin ödeyeceği verginin hesaplanmasında
esas alınan takdir komisyonu kararları idari bir tasarruf olduğu için buna
karşı mükelleflere yargı yolunun kapatılması, Anayasayla güvence altına alınmış
olan hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural,
Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 18/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; sahibi olduğu taşınmaz için tahakkuk ettirilen
emlak vergisi ve bu verginin matrahının tespitine esas takdir komisyonu
kararına karşı açtığı davada takdir komisyonu kararına karşı dava açmasını
engelleyen kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığıiddiasında
bulunduğunu ve Vergi Mahkemesinin itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurduğunu, Anayasa Mahkemesinin de hak arama hürriyeti ve hukuk devleti
ilkesine aykırı bularak hükmü iptal ettiğini, Anayasa’nın 152. maddesinin
üçüncü fıkrasının son cümlesi uyarınca iptal hükmüne uyulması zorunlu olduğu
hâlde temyiz ve karar düzeltme kanun yolları aşamalarında gerekçe
belirtilmeksizin iptal kararının gözetilmediğini belirterek Anayasa’nın 36. ve
141. maddeleri kapsamında hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş
ve ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
22. Başvuru konusu olayda başvurucunun vergi matrahını
belirleyen takdir komisyonu kararına karşı dava açmasını engelleyen kanun
hükmü, başvurucunun açtığı davada yargılamayı yapan Bursa 2. Vergi Mahkemesinin
itiraz yoluyla başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
Ancak Bursa 2. Vergi Mahkemesi, söz konusu iptal kararından önce yasal bekleme
süresinden sonra uyuşmazlığı yürürlükteki kanun hükmüne göre karara bağlamış ve
başvurucunun anılan komisyon kararına karşı dava açma ehliyeti bulunmadığı
gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bu karar temyiz aşamasında iken Anayasa
Mahkemesi, iptal kararını açıklamış ancak temyiz mercii olan Danıştay, söz
konusu iptal hükmünü dikkate almadan Vergi Mahkemesi kararını onamış ve karar
düzeltme istemini de reddederek karar kesinleşmiştir.
23. Başvurucu, davasının ehliyet yönünden reddedilmesi nedeniyle
adil yargılanma hakkı kapsamında hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
24. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun dile getirdiği
şikâyetlerin Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkına ilişkin olduğu belirtilmiştir.
25. Başvuru konusu olayda başvurucunun açtığı davanın takdir
komisyonu kararına ilişkin kısmı başvurucunun “dava ehliyeti bulunmadığı”
gerekçesiyle reddedilmiş ve böylece başvurucunun emlak vergisi tahakkukuna ve
takdir komisyonu kararına ilişkin iddialarının esası Mahkemece
incelenememiştir. Bu nedenle başvurunun mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
26. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
27. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir.”
28. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan,
kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul
bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına
sahiptir…”
29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma” ifadesi, 3/10/2001 tarihli ve
4709 sayılı Kanun ile Anayasa’ya eklenmiştir. Anayasa’da adil yargılanma
hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Sözleşme’nin
“Adil yargılanma hakkı” kenar
başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir.
30. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının
karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu
konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında
kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz. (Adnan
Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)içtihadında vergi aslı
yönünden başvuru konusu yapılan uyuşmazlıkların vergi yükümlüsü ile vergi
alacaklısı konumunda bulunan taraf devlet arasında kamusal niteliği ağır basan
bir uyuşmazlık olmasının ve vergilendirmenin taraf devletlerin kamusal
yetkisinin sert çekirdeği içinde yer aldığının kabul edilmesi gerekçeleriyle
cezai nitelik taşımayan vergisel uyuşmazlıkların, 6. maddenin güvence kapsamı
dışında kalacağı belirtilmekte ise de (Ferrazzini/İtalya [BD], B. No: 44759/98, 12/6/2001,
§29), Anayasa Mahkemesi içtihadı,başta mülkiyet hakkı
olmak üzere medeni hak ve yükümlülükler alanında önemli yansımaları
bulunduğundan salt vergisel uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkına ilişkin
güvencelerden yararlanabileceği yönündedir (E.T.Y.İ.
A. Ş., B. No: 2013/596,8/5/2014, §§ 24-28).
32. Somut başvuruda, Anayasa Mahkemesinin E.T.Y.İ. A.Ş. kararında belirlediği
içtihadından ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından başvuru konusu
uyuşmazlığa yönelik adil yargılanma hakkına ilişkin ihlal iddialarının Anayasa
Mahkemesinin konu bakımından yetki alanı içinde yer aldığı anlaşılmaktadır.
33. Başvurucunun iddiaları açıkça dayanaktan yoksun olmadığı
gibi başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir
neden de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvurucu, Anayasa’nın 152. maddesinin üçüncü fıkrasının son
cümlesi uyarınca Derece Mahkemesinin ilgili iptal hükmüne uyması zorunlu olduğu
hâlde temyiz ve karar düzeltme kanun yolları aşamalarında gerekçe
gösterilmeksizin iptal hükmüne uyulmamasının adil yargılanma hakkını ihlal
ettiğini ileri sürmüştür.
35. Bakanlık görüş yazısında, somut olayda Anayasa Mahkemesi
kararının 13 Ekim 2012 tarihinde Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girdiği, bu durumun başvurucu tarafından dilekçe ile
bildirilmesine rağmen Danıştay tarafından verilen kararla hem temyiz talebinin
hem de daha sonra yapılan karar düzeltme talebinin reddedildiği ve yerel
Mahkeme kararının onandığı oysa Anayasa Mahkemesinin iptal kararının takdir
komisyonu kararlarına karşı mükelleflerin de dava açabilmelerinin yolunu
açtığını ve Anayasa'nın 152. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Anayasa
Mahkemesi kararının esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelmesi
durumunda, Mahkemenin buna uymak zorunda olduğu hüküm altına alınmış olmasına
rağmen Danıştay kararlarında bu hukuki durum ve başvurucu açısından
sonuçlarıyla ilgili bir gerekçeye yer verilmediği hususlarının dikkate alınması
gerektiği bildirilmiştir.
36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
37. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir (Vedat Benli, B. No:
2013/307, 16/5/2013, § 30).
38. Anayasa'nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü,
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda
toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme,
haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma
hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada
bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan
bir haktır (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım,
B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 40).
39. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almakta olup (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28), bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın
etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir.
Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle
getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren
sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
40. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini
savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı
haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en
etkili ve güvenceli yolu; yargı mercileri önünde dava hakkını
kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması hak
arama özgürlüğünün bir gereğidir. Emlak vergisi mükelleflerinin ödeyeceği
verginin hesaplanmasında esas alınan ve takdir komisyonlarınca belirlenen
değerlere karşı vergi mükellefi olan ve olaydan doğrudan etkilenebilecek
kişilere dava açma hakkı verilmeyerek mükelleflere yargı yolunun kapatılması,
Anayasa'yla güvence altına alınmış olan hak arama hürriyeti ve hukuk devleti
ilkesi ile bağdaşmamaktadır (AYM, E.2011/38,K.2012/89,
31/5/2012).
41. Somut olayda başvurucunun tahakkuk eden 2010 yılı emlak
vergisine ve verginin matrahını belirleyen takdir komisyonu kararına karşı
açtığı davada Vergi Mahkemesi, başvurucunun takdir komisyonu kararına karşı
dava açmasını engelleyen kanun hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine itiraz
yoluyla başvurmuş, beş ay içinde Anayasa Mahkemesince karar verilmediğinden
Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca yürürlükteki kanun hükmüne göre uyuşmazlığı
sonuçlandırarak başvurucunun vergi matrahını belirleyen takdir komisyonu
kararına karşı dava açma hakkı bulunmadığından bu kısmın dava ehliyeti yönünden
reddine, tahakkuk eden emlak vergisine ilişkin kısmın ise takdir komisyonunca
belirlenen metrekare birim değerleri uyarınca yapılan tahakkuk işleminde hukuka
aykırılık bulunmadığından reddine karar vermiştir. Kararın temyiz incelemesi
sürmekte iken Anayasa Mahkemesi, başvurucunun dava açmasını engelleyen kanun
hükmünü, hak arama hürriyetine ve hukuk devleti ilkesine aykırı bularak iptal
etmiştir. Başvurucu bu kararı, temyiz hakkında karar verilmeden önce Danıştay
Dokuzuncu Dairesine sunmuş ancak bu husus tartışılmadan Vergi Mahkemesi kararı
onanmıştır. Anayasa Mahkemesi kararının Resmî Gazete’de
yayımlanmasının ardından başvurucu, yayımlanan iptal kararını aynı Daireye
sunmuş ancak bu hususla ilgili değerlendirme yapılmadan karar düzeltme istemi
reddedilmiş ve karar böylece kesinleşmiştir.
42. Anayasa’nın 152. maddesinde bir davaya bakmakta olan
mahkemenin, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini
Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık
iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği
karara kadar davayı geri bırakacağı, Anayasa Mahkemesinin işin kendisine
gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını vereceği ve açıklayacağı, bu
süre içinde karar verilmezse derece mahkemesinin davayı yürürlükteki kanun
hükümlerine göre sonuçlandıracağı ancak Anayasa Mahkemesi kararının esas
hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelmesi hâlinde mahkemenin buna uymak
zorunda olduğu açıkça düzenlenmiş; benzeri kurallar 6216 sayılı Kanun’un 40.
maddesinde de yer almıştır.
43. Anayasa’nın 153. maddesinde ise iptal edilen kanun hükmünün
iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlandığı
tarihte yürürlükten kalkacağı; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı ve geriye yürümeyeceği
düzenlenmiştir.
44. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümemekle
birlikte somut norm denetiminde iptal kararının, itiraz başvurusuna konu
yargılamada karar kesinleşmeden önce verilmesi halinde uygulanacağı noktasında
tereddüt bulunmamaktadır. Adil yargılanma hakkının temel unsurlarından olan
mahkemeye erişim hakkını engelleyen yasa kuralının iptal edilmesinden, henüz
kararı kesinleşmeyen somut norm denetimine konu yargılamadaki tarafların
öncelikle faydalanacağı açıktır.
45. Temel hak ve özgürlüklerin korunması öncelikle idari
makamlarla derece mahkemelerinin görevi olup (İsmail
Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17) bu kapsamda
yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve
gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116,
23/1/2014, § 19). Anayasa Mahkemesinin bu noktadaki görevi ikincil
niteliktedir. Başvurucuların da üzerlerine düşen özen yükümlülüğüne uygun
şekilde anılan makamlardaki başvurularını ve davalarını takip etmeleri
gerekmektedir.
46. Somut olayda emlak vergisi mükelleflerine, ödeyecekleri
verginin hesaplanmasında esas alınan takdir komisyonu kararlarına karşı yargı
yolunu kapatan kanun hükmü, adil yargılanma hakkına aykırı bulunarak iptal
edilmiştir. Başvurucu; özen yükümlülüğüne uygun şekilde söz konusu iptal
kararını, temyiz ve karar düzeltme istemleri karara bağlanmadan önce Danıştay
Dokuzuncu Dairesine dilekçeyle bildirmiştir.
47. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derece mahkemesindeki
uyuşmazlığa etkisine ilişkin açık bir Anayasa ve kanun hükmü vardır. Bu hükme
verilecek olağan anlam bellidir ve başvurucu kendisine buna göre muamele
edileceğini beklemektedir. Belirtilen hükümlere verilebilecek olağan anlam ise
Anayasa Mahkemesinin kararı sonrasında başvurucunun davasının dava ehliyeti
yönünden incelenmesine engel bir durumun kalmaması ve bu husus karar
kesinleşmeden önce temyiz ve karar düzeltme aşamalarında ortaya çıktığından
temyiz merciince dikkate alınarak iptal kararı çerçevesinde inceleme yapılmasıdır.Ancak bu yönde bir
inceleme yapılmadığı gibi neden bu yönde uygulama yapılmadığına dair bir
açıklamaya da kararlarda yer verilmemiştir.
48. Bu durumda emlak vergisine ilişkin davasını incelettirme
imkânından mahrum kalan başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındamahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
50. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
51. Başvurucu, ihlalin tespitiyle yargılamanın yenilenmesine
karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
52. Başvuruya konu yargılamada başvurucunun dava açmasını
engelleyen kanun hükmünün iptali için itiraz yoluyla başvurulan Anayasa
Mahkemesi tarafından kanun hükmü iptal edilmesine rağmen iptal hükmünün temyiz
ve karar düzeltme aşamalarında dikkate alınmayarak başvurucunun davasının
incelenmesinin engellenmesi nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
53. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamada hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adli yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bursa
2.Vergi Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 198,35
TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin,
kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden
itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin
sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ
UYGULANMASINA,
F. Kararın
bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.