TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SİNAN ÇINKIR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9751)
Karar Tarihi: 18/2/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Mehmet Sadık YAMLI
Başvurucu
Sinan ÇINKIR
Vekili
Av. Cihan KOÇ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, uzman jandarma çavuşlukta geçirilen sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılması için yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) tarafından süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 20/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/12/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 16/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 23/12/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 30/8/1998 tarihinde uzman jandarma çavuş olarak nasbedilmiş, daha sonra astsubaylığa geçiş sınavında başarılı olmuş ve eğitimini tamamlamasının ardından 30/8/2008 tarihinde astsubay çavuşluğa atanmıştır.
9. Başvurucu 25/3/2013 tarihinde idareye başvurarak uzman çavuşlukta geçirdiği sürelerin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmasını talep etmiş ancak başvurusu 29/3/2013 tarihinde reddedilmiştir.
10. Başvurucunun ret işleminin iptali istemiyle açtığı dava AYİM Birinci Dairesinin 11/6/2013 tarihli ve E.2013/669, K.2013/695 sayılı kararıyla süre aşımından reddedilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"Gerek Danıştay gerekse Askeri Yüksel İdare Mahkemesi yerleşik içtihatlarında yazılı bildirim belgesinin bulunmadığı ancak ilgilinin işlemi öğrendiğinin kesin olarak kabul edildiği hallerde, öğrenme tarihi (ıttıla tarihi) yazılı bildirim tarihi olarak kabul edilmektedir.
Belirtilen mevzuat [4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 35. ve 40. maddeleri] ve açıklamalar ışığında dava konusu işlem değerlendirildiğinde: Dava dilekçesinden açıkça anlaşıldığı üzere davacı vekili uzman jandarma çavuş iken astsubaylığa geçiş sınavını kazanıp temel kursu tamamladıktan sonra astsubay çavuş naspedilen davacının uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden düşülmesi gerektiğini, diğer bir ifadeyle davacının astsubay çavuş rütbesinde eksik bekletilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. 30.08.2008 tarihinde astsubay çavuşluğa nasbına ilişkin kararnamede davacının nasbının düzeltilmediği, diğer ifadeyle davacının uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin nasbına eklenmediği açıktır. Bir an için davacıya nasıb kararnamesinin tebliğ edilmediği düşünülse dahi davacının halen bulunduğu rütbe olan astsubay kıdemli çavuşluğa erken terfi ettirilmemekle diğer bir ifade ile astsubay çavuş rütbesinde eksik bekletilmemekle uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin astsubay rütbe bekleme süresinde düşülmediğini yani idarenin menfi işlemine sonuçlarını bizzat yaşayarak muttali olduğu kuşkusuzdur. Bu itibarla, idarenin menfi işlemine yıllar önce muttali olan davacı yönünden dava ve buna bağlı olarak idari müracaat süresinin bu tarihten itibaren (ya da en lehe yorumla astsubay kıdemli çavuşluğa terfi ettiği tarihten) başlayacağı, buna göre de davacının menfi işleme muttali olduğu tarihten itibaren 1602 sayılı AYİM Kanunu’nun 40’ıncı maddesinde belirtilen 60 günlük dava açma süresi içinde işlemin iptali için doğrudan dava açması ya da yine bu süre içerisinde aynı Kanun’un 35. maddesi uyarınca ihtiyari başvuruda bulunarak sonuçlarına göre hareket etmesi gerektiği, sonuç olarak davacının dava açma süresini geçirdikten sonra 25.03.2013 tarihinde yaptığı idari müracaatın reddi üzerine açtığı davada süre aşımı bulunduğu sonucuna varılmıştır."
11. Başvurucunun bu karara karşı karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 19/11/2013 tarihli ve E.2013/1114, K.2013/1099 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Ret kararında ayrıca 218 TL para cezasının başvurucudan alınmasına karar verilmiştir.
12. Karar düzeltme isteminin reddine dair karar, başvurucuya 12/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 30/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 1602 sayılı Kanun’un “İhtiyari müracaat ve idari makamların sükûtu” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"a) İhtiyari müracaat:
Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması; üst makamdan, yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır.
İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.
b) İdari makamların sükûtu:
İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir eylem veya işlemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Bu halde yetkili makamlar en çok altmış gün içinde bir cevap verirler.
Bu süre içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bitiminden itibaren idari dava açma süresi içinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler. Dava açılmayan haller ile davanın altmış günlük süre geçtikten sonra açılması sebebiyle dilekçenin reddi halinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra cevap verilirse, bunun tebliğinden itibaren dava açma süresi yeniden işlemeye başlar.
Müracaatçıya kayıt tarihi ve sayısını gösterir imzalı ve mühürlü pulsuz bir alındı kâğıdı verilir."
14. 1602 sayılı Kanun’un "Dava açma süresi" başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür. Adresleri belli olmayanlara özel kanunlardaki hükümlere göre ilan yolu ile bildirim yapılan hallerde, özel kanunda aksine hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihinden itibaren onbeş gün sonra başlar."
15. AYİM’in 5/12/1983 tarihli ve E.1983/1, K.1983/17 sayılı içtihadı birleştirme kararında aşağıdaki ilkeler benimsenerek kararda şu ifadelere yer verilmiştir:
"-İdarece tebliği zorunlu ve tebliğ edilmeden uygulama imkânı bulunmayan işlemlerde, tebliğ suretiyle yazılı bildirimin yapılması şartı aranmalıdır.
-İdarenin teb1iğle kendi kendini sınırlayarak bağladığı ve fakat tebliğ edilmeden uygulama imkânı bulunmayan işlemlerde, gene tebliğ suretiyle yazılı bildirimin yapılması şartı aranmalıdır.
-İhtiyari başvuru yoluna gidilmesi, yazılı bildirimin yapıldığının bir karinesidir. Uyuşmaz1ık konusu idari işlem tarihi belirtilerek imza karşılığı tebliğ edilmemiş yahut Tebligat Kanunu’na göre geçerli bir tebligat yapı1mamışsa, bu takdirde ihtiyari başvuru tarihi yazılı bildirim tarihi olarak kabul edilmelidir.
Sayılan hallerin dışındaki işlemlerde ise işlemin uygulanması, bu uygulama i1e kişinin statüsünde bir değişiklik olması ve bu değişikliğin kişi tarafından bilinmesi halinde, uygulama tarihi yazılı bildirim tarihi olarak kabul edilmelidir.
Yukarıda sıralanan esaslara göre öğrenme (muttali olma) hususunun yazılı bildirim olarak kabulü, ancak istisnai hallere inhisar etmekte ve istisnalar dışındaki hallerde yazılı bildirimin tebliğ suretiyle yerine getirilmesi zorunlu olmaktadır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 18/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu;
i. Gerek Uzman Jandarma Okuluna girerken gerekse mezun olduğu tarihteki (30/8/1999) yasal kurallara göre uzman jandarmalıktan astsubaylığa geçenlerin uzman jandarma çavuşlukta geçirdikleri sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden sayıldığını, 2003 yılında yapılan yasal değişiklikle buna son verildiğini, oysa okula girerken ve okuldan mezun olduğu tarihteki kurallara göre kazanılmış hakkının bulunduğunu, dolayısıyla 2008 yılında astsubaylığa geçmiş olsa dahi kazanılmış hakkı bulunduğundan uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılması gerektiğini,
ii. Davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal etiğini zira 1602 sayılı Kanun’un 40. maddesine göre her çeşit işlemde dava açma süresinin yazılı bildirim tarihinden başlayacağını, olayda süregelen bir hak ihlali olduğundan hak düşürücü sürelerin işlemeyeceğini, ayrıca kararda kıdemli çavuşluğa terfi tarihi itibariyle dava açılabileceği belirtildiği hâlde bir başka dosyada üç ay sonra verilen K.2013/921 sayılı kararda bunun mümkün olmadığının söylendiğini, ayrıca bu durumun eşitlik ilkesine aykırı olduğunu,
iii. AYİM’de hâkim sınıfından olmayan subay üyelerin bulunması nedeniyle bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma şartının gerçekleşmediğini, tek dereceli yargılama yapılması ve karar düzeltme talebinin aynı Dairece incelenmesi nedeniyle etkili bir başvuru yolunun bulunmadığını, karar düzeltme yoluna başvurduğu için para cezası uygulandığınıbelirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ve 2. maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; 20.000 TL maddi, 50.000TL manevi tazminat ile yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği hizmet süresinin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılması için 2013 yılında idareye yaptığı başvurunun reddi üzerine açtığı dava, AYİM tarafından davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmiş olup başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkına ilişkin olduğundan inceleme adil yargılanma hakkı kapsamında aşağıdaki başlıklar altında yapılmıştır.
1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Davanın Süre Aşımı Gerekçesiyle Reddedildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu, 1602 sayılı Kanun’un 40. maddesine göre her çeşit işlemlerde dava açma süresinin yazılı bildirim tarihinden başlayacağını, olayda süregelen bir hak ihlali olduğundan hak düşürücü sürelerin işlemeyeceğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüşünde başvurucunun şikâyetlerinin mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği belirtilerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) adil yargılanma hakkı konusunda benimsediği ilkelere değinilmiş; buna göre dava açma sürelerinin, hukuksal güvenlik ilkesi ve mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan ve eksik olan kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet etmekte olduğu, bu sürelerin adaletin sağlanmasını ve özellikle hukuki güvenliğe saygının temin edilmesini amaçladığı ifade edilmiştir. Ayrıca AYİM'in yorumunun başvurucu açısından öngörülebilir olması gerektiği, olayda da AYİM'in 1983 tarihli içtihadı birleştirme kararından bu yana istikrarlı bir şekilde, herhangi bir tebligatın olmadığı durumlarda dava açma süresinin başlangıç tarihini öğrenme tarihi olarak kabul ettiğinin görüldüğü belirtilmiştir.
21. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevapta söz konusu içtihadı birleştirme kararının farklı bir hususa ilişkin olduğunu, içtihada göre işlemin uygulanması, bu uygulama ile statü değişikliği olması ve bu değişikliğin ilgili tarafından öğrenilmiş olması hâlinde uygulama tarihinin bildirim tarihi olarak kabul edildiğini, AYİM kararının ise öngörülebilir olmadığını ve olayda yazılı tebliğin esas alınması gerektiğini ileri sürmüştür.
22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
24. Mahkemeye erişim hakkı, adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler, dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
25. İdari işlemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek ve kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılması kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır.
26. Bir kanuni düzenlemenin, bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi ve kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun, ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği, yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, § 83).
27. Başvurucu, süregelen hak ihlali bulunduğu iddiasından hareketle idareye yaptığı başvuru üzerine dava açabileceğini ileri sürmüş; AYİM’in dava açma süresine ilişkin kanun hükümlerini yorumlayış şeklinden şikâyetçi olmuştur. Dava konusu olayda başvurucu, 30/8/1998 tarihinde uzman jandarma çavuş olarak nasbedilmiş, daha sonra girdiği astsubaylığa geçiş sınavında başarılı olarak eğitimini tamamlamasının ardından 30/8/2008 tarihinde astsubay çavuş olmuştur. Başvurucu 25/3/2013 tarihinde idareye başvurarak uzman çavuşlukta geçirdiği sürelerin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmasını talep etmiş ancak başvurusu 29/3/2013 tarihli işlemle reddedilmiş ve ret işleminin iptali istemiyle 17/4/2013 tarihinde dava açmıştır. AYİM ise davacının 30/8/2008 tarihinde astsubay çavuşluğa naspedildiği sırada uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürelerin nasbına eklenmediğini bildiği, nasıp kararnamesinin tebliğ edilmediği düşünülse dahi başvurucunun hâlen bulunduğu rütbe olan astsubay kıdemli çavuşluğa erken terfi ettirilmemekle uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden düşürülmediği, idarenin menfi işleminin sonuçlarını bizzat yaşayarak kesin olarak muttali olduğunda kuşku bulunmadığı, bu durumda idarenin menfi işlemine yıllar önce muttali olan başvurucu yönünden dava ve buna bağlı olarak idari müracaat süresinin 30/8/2008 tarihinden itibaren ya da lehe yorumla astsubay kıdemli çavuşluğa terfi ettiği tarihten başlayacağı, bu durumda davacının menfi işleme muttali olduğu tarihten itibaren dava açması gerekirken süresi geçirildikten sonra 25/3/2013 tarihinde yapılan idari başvurunun reddi üzerine açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
28. AYİM, yazılı tebligatın bulunmadığı durumda dava açma süresinin işleme muttali olunan tarihten başlayacağı yönündeki yerleşik içtihada (bkz. § 15) uygun şekilde başvurucunun erken terfi ettirilmemekle uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmadığını, yani idarenin olumsuz işleminin sonuçlarına, bizzat yaşayarak kesin şekilde muttali olduğunu kabul ederek dava açma süresinin aşıldığı sonucuna varmıştır.
29. Bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No. 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25, 26).
30. Nitekim AİHM de Sözleşme ile güvence altına alınan hak ve yükümlülüklere halel getirmedikçe iç hukuktaki mahkemeler tarafından yapıldığı iddia edilen olay ve hukuk hatalarını incelemenin kendi görevi olmadığını, kararlarında bir yerel mahkemenin şu veya bu şekilde karar vermesine neden olan unsurlar hakkında değerlendirme yapma yetkisi bulunmadığını, zira bunun kendisini üçüncü ya da dördüncü derece yargı organı olarak görmesi anlamına geleceğini ifade etmiş (Kemmache/Fransa, B. No: 14992/89, 2/11/1993), kendi rolünün ise bu yorumların etkilerinin Sözleşme’ye uygun olup olmadığını tespit etmekten ibaret olduğunu belirtmiştir (Murat Çevik, B. No: 2013/3245, 11/12/2014, §§ 41, 46).
31. Anayasa Mahkemesi, Kamil Koç (B. No: 2012/660, 7/11/2013) kararında, tebliğ edilmedikçe başvurucu açısından yerine getirme yükümlülüğü doğurmayan atama işlemine yönelik dava açma süresinin, yazılı tebliğ yerine ıttıla tarihinden başlatılarak davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesinin, başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi kararında, başvurucunun hukukunu doğrudan etkileyen ve tebliğ edilmeden hukuki sonuç doğurmayan idari işleme karşı dava açma süresinin 1602 sayılı Kanun’da öngörülen yazılı tebliğe ilişkin kuralın aksi yönünde yorumlanmasının öngörülebilir olmadığına dikkat çekilmiştir.
32. Somut olayda ise başvurucunun AYİM’deki davasına esas şikâyeti, uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmamasıdır. Söz konusu şikâyete esas yasal değişikliğin, başvurucunun uzman jandarma olarak görev yaptığı 2003 yılında gerçekleştiği, başvurucunun 2008 yılında astsubaylığa atandığı, gerekli intibaklarının yasal değişikliğe göre anılan süreler değerlendirilmeyerek yapıldığı ve astsubaylığa atandıktan yaklaşık beş yıl sonra 25/3/2013 tarihinde idareye belirtilen başvuruyu yaptığı, AYİM’in yerleşik içtihada uygun şekilde uygulanması ve dolayısıyla başvurucu hakkında hukuki sonuç doğurması yazılı tebliğe bağlı olmayan, anılan sürelerin sayılmaması yönündeki olumsuz idari işleme karşı ıttıla tarihinden itibaren dava açılması gerektiği yönündeki kararının başvurucu açısından öngörülebilir olmadığı söylenemeyeceği gibi kararda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunduğunun da söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır.
33. Öte yandan başvurucu, aleyhine olan kararın AYİM tarafından bir başka dosyada üç ay sonra verilen 2013/921 sayılı kararla çeliştiğini ileri sürmüşse de belirtilen kararın da yine ıttıla tarihinin esas alınarak davanın süre aşımından reddine ilişkin bir karar olduğu anlaşılmış olup sonuç olarak başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan nedenlerle AYİM tarafından davanın süre aşımından reddedilmesinde açık ve görünür bir ihlal tespit edilemediğinden başvurunun bu kısmınınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Karar Düzeltme Talebinin Reddedilmesi Sonucunda Para Cezası Verilmesine İlişkin İddia
35. Başvurucu, karar düzeltme talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine ayrıca aleyhine para cezasına hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
36. Somut olayda başvurucu karar düzeltme isteminde bulunmuş, AYİM tarafından talebi reddedilerek başvurucu aleyhine toplam 218 TL para cezasına hükmedilmiştir.
37. 1602 sayılı Kanun'un 67. maddesinin dördüncü fıkrasında, "Yargılamanın iadesi ve kararın düzeltilmesi istekleri kanunda yazılı sebeplere dayanmıyor ise isteğin reddine karar verilir ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bu husustaki hükümlerine göre para cezasına da hükmolunur." kuralına yer verilmiştir.
38. Anılan maddeyle karar düzeltme isteminin reddi hâlinde başvurucu aleyhine para cezasına hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Bu kural, mahkemeye erişim hakkı ile ilişkili bir düzenlemedir. Ancak mahkemeye erişim hakkı mutlak bir hak değildir. Bazı sınırlamalara tabi tutulabilir. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39). Diğer bir ifadeyle yükletilen para cezası miktarının; bu hakkı, özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya verilecek olan para cezası miktarı bu çerçevede değerlendirilmelidir (Mustafa Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, § 39).
39. Buna göre adli sürecin istismarı gerekçesiyle para cezası verilmesi, ilke olarak adil yargılanma hakkına aykırı değildir. Adaletin doğru idaresini sağlamak ve kötü niyetli başvuruları önlemek açısından bu nitelikte düzenlemelerin yapılması meşru ise de uygulanacak para cezası miktarı, mahkemeye erişim için bir engel olarak kabul edilebilecek kadar yüksek olmamalıdır (Mustafa Kemal Sungur, § 40).
40. Somut iddia bu ilkeler kapsamında incelendiğinde başvurucunun karar düzeltme isteminin reddedilmesi sonucunda 218 TL para cezası ödemekle yükümlü tutulmasına karar verilmiş ise de hükmolunan bu miktarın, gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı görülmüştür. Dolayısıyla söz konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle AYİM tarafından karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi üzerine, başvurucu aleyhine para cezasına hükmedilmesinin açık bir ihlal niteliğinde olmadığı anlaşıldığından başvurucunun bu yöndeki iddiasının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca Bakanlık görüşüne verdiği cevapta AİHM tarafından da söz konusu subay üyelerin tarafsız ve bağımsız olmadıklarına karar verildiği belirtilmiştir.
43. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Mustafa Yavuz ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No: 23522/05, 20/4/2010,§ 30; Mustafa Kemal Sungur, §§ 33, 34).
44. Açıklanan nedenlerle mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. İki Dereceli Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucu, AYİM daire kararlarına karşı başvurulabilecek etkili bir kanun yolunun olmadığını belirterek adil yargılanma hakkını ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
47. Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz yani iki dereceli yargılanma hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir Akarsu,B. No: 2012/1096, 20/2/2014, §§ 42-45).
48. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
18/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.