TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMİNE KURAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7741)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Basvurucu
|
:
|
Emine KURAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Türkay
ASMA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, değer artış payı alacak davasında mahkemenin
delilleri eksik ve hatalı değerlendirerek kanuna ve usule aykırı karar vermesi
ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/10/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde,
başvurunun makul sürede yargılanma hakkı yönünden kabul edilebilir olduğuna ve
esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, 1986 yılında dava konusu evi kooperatif üyeliği
ile satın almış; 11/3/1988 tarihinde, davacı olaneski
eşi ile evlenmiştir.
7. Dava konusu taşınmaz 31/12/1997 tarihinde başvurucu adına
tapuya kayıt ve tescil edilmiştir.
8. Taraflar Ankara 3. Aile Mahkemesinin 21/2/2008 tarihli ve
E.2006/675, K.2008/208 sayılı kararı ile boşanmışlar, karar 19/11/2009
tarihinde kesinleşmiştir.
9. Başvurucunun boşandığı eşi, 1986 yılında başvurucu tarafından
satın alınan ve adına tescil edilen villa tipi taşınmazın yapımı ve
iyileştirilmesine katkıda bulunduğunu belirterek Ankara 10. Aile Mahkemesinin
E.2008/564 sayılı dosyasında alacak davası açmıştır.
10. Mahkeme 8/5/2012 tarihli ve E.2008/564, K.2012/582 sayılı
kararı ile davayı kabul etmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Tarafların iddiaları ve savunmaları
doğrultusunda delilleri toplanmış, tanıkları dinlenmiştir.Tarafların evlilik tarihinden boşanma
davasının açıldığı tarihe kadar gelirleri araştırılmış ve taşınmazın değeri
tespit ettirilmiştir.
Taşınmazın başında yapılan keşif sonucu
taşınmazın değeri tespit edilmiş, yapılan itirazlar ve diğer keşiflerdeki
değerler arasındaki farklılıklar dikkate alınarak yeniden 3. bilirkişi
heyetinde taşınmazı değeri konusunda rapor aldırılmış ve bu rapora mahkemece
itibar edilmiştir.
Tarafların evlilik tarihi itibariyle mal
ayrılığı rejimine tabi oldukları, 01/01/2002 tarihinden sonra yeni bir mal
rejimini seçmedikleri, bu nedenle yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara
katılma rejiminin geçerli olduğu anlaşılmıştır.
Davacı tanıkları beyanlarında; Davacının Dış
Ticaret Müsteşarlığında çalıştığını, bir müddet Viyana da görev yaptığını,
davalının evlenmeden önce çalıştığını, evlendikten sonra işten ayrıldığını,
davacının yurt dışında davaya konu evin giderleri ve yapımı için para
gönderdiğini, zaman zaman bu masrafları karşılamakta zorlandığını, ekonomik
sıkıntıya düştüğünü, Viyana da aldığı Mercedes marka aracı daha sonra
sattığını, ondan elde edilen parayı da evin giderlerine harcadığını, ev teslim
edildikten sonra da davacının çevre düzenlemesi ile uğraştığını, evlendikten
sonra davacının babasına ait evde kira vermeden oturduklarını, babasının
kendisine miras kalan daireleri çocuklarına paylaştırdığını, davacıya da bir
daire düştüğünü, bu dairenin de satıldığını, evin giderlerine harcandığını
bildiklerini belirtmişlerdir.
Davalı tanıkları da davalının evlenmeden önce
Gama sitesinde davaya konu kooperatife girdiğini, ailesinin kendisine parasal
destekte bulunduğunu, davalının kooperatif ödemelerini bu paradan sağladığını,
davalının ailesinin davalıya maddi destekte bulunduklarını, davalının çocuğu
doğduktan sonra işten ayrıldığını, o tarihe kadar çalıştığını, işten
ayrıldıktan sonra ikramiye ve çocuğun takıları ile bir araç aldıklarını, bu
aracı ve beyaz eşyaları yurt dışına giderken sattıklarını, bunun parasının da
evin giderlerine harcandığını, yurt dışından da zaman zaman bu ev için para
gönderdiklerini bildiklerini belirtmişlerdir.
Dellillerin toplanması nedeniyle dosya hesap uzmanı bilirkişilere gönderilmiş,
davacının talebi ve davalının iddiaları da değerlendirilerek talep konusunda
rapor düzenlenmesi istenmiştir. Dosyadan elde edilen bilgilere göre Gama Yapı
Kooperatifi üyeliği ile taşınmazın edinildiği, davalının bu kooperatife
11/03/1988 tarihindeki evlenme tarihinden önce 1986 yılında üye olduğunu,
kooperatifin inşa edilen binanın teslim tarihi 1994 yılı olup, bu yıl sonuna
kadar 497.475 TL ödeme yapıldığı, evlenme tarihine kadar davalının yaptığı
ödemelerin 113.075.10 TLolduğu, evlenme tarihinden
davalının işten ayrıldığı 1991 yılının sonuna kadar kooperatifteki ödeme
tutarının 61.774 TL olduğu anlaşılmıştır.
Davacının davalının işten ayrıldığı 1991 yılı
sonuna kadar evin kooperatif ödemelerine bir katkısının olmadığı
anlaşılmıştır.1991 yılından sonra davalının çalışmadığı, kooperatif
ödemelerinin bu dönemde de devam ettiği, 1993 yılının sonunda kooperatif
ödemelerinin sona erdiği, ancak evin iç yapı giderlerinin olduğu, bundan
sonraki giderlerinin davacı tarafından karşılandığı, davalıya kooperatifin
teslim edildiği tarihte taşınmazın %70 seviyesinde tamamlandığı, geri kalanının
daha sonra yapıldığı, toplanandosya içindeki bilgi ve
delillere göre sabittir.
Bu bilgiler doğrultusunda davacının davaya
konu taşınmazın edinilmesinde ve iyileştirilmesinde, çalışması karşılığı elde
ettiği gelirlerle katkıda bulunduğu da sabit olmuştur.
Hesap uzmanı bilirkişilerin verdiği rapor ve orantılama taşınmazın teslim alındığı tarihteki değeri,
daha sonra yapılan ödemeler, dava tarihi itibariyle değeri ve oranı dikkate
alınarak davacının bu taşınmazın iyileştirilmesinde 189.460 TL'lik katkısının
bulunduğu, kanaatine varılmıştır.
..."
11. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin
18/12/2012 tarihli ve E.2012/8696, K.2012/12550 sayılı ilamı ile onanmıştır.
Onama ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"...
Dava konusu taşınmaz kooperatif üyeliği yolu
ile edinilmiş olup, mesken kooperatif tarafından 1994 yılında % 70 bitmiş halde teslim edilmiş, bu tarih itibariyle
kooperatif aidat ödemeleri tamamlanmıştır. Daha sonra taşınmazın tapuya tescil
edildiği tarihten önce 1997 yılı Ocak ayında da kalan
% 30 kısım tamamlanarak dava konusu villa oturulabilir hale getirilmiştir. 1997
yılı Ocak ayı sonrası taşınmazla ilgili yapılmış bir
ödeme veya harcama bulunmamaktadır. Toplanan delillerden davacının evlenme
öncesinden başlayarak evliliğin devamı süresince aralıksız, davalının ise
evlenme öncesinden başlayarak 31/10/1991 tarihine kadar çalışarak gelir elde
ettiği ancak bu tarihten sonra davalının çalışmayı bıraktığı, davalı ailesinin
bu dönemde katkıda bulunduğu, ayrıca ziynetlerin de bozdurulduğu iddia edilmiş
ise de bu iddianın ispatlanamadığı, ancak 1991 yılı sonrası 1994 yılına kadar
az da olsa davalının annesine ait evden gelen kira geliri olduğu
anlaşılmaktadır. 1994 yılı sonrası davalının herhangi bir gelirinin olduğu,
ailesinin katkıda bulunduğu veya taşınmaza yapılan harcama ise
ispatlanamamıştır. Davalının 1986 yılında üye olduğu Gama Yapı Kooperatifine
yaptığı ödemelerin bir kısmı evlenme öncesine isabet etmektedir. Evlenme
sonrasında da devam eden bu ödemelerin 31/10/1991 tarihine kadar toplam miktarı
ve davalının aynı tarihe kadar elde ettiği geliri birlikte değerlendirildiğinde
bu tarihe kadar yapılan ödemelere davacının katkısının olmadığının, bu dönemde
davalının elde ettiği gelirle düşük miktardaki kooperatif aidatlarını ödeyebileceğinin
kabulü de yerindedir.
Bu durumda üyeliğin başladığı 1986 yılı ile
31/10/1991 tarihi arası yapılan ödemelerin yapılacak hesaplamada davalının
kişisel malı olarak dikkate alınması gerekir. Ancak 1991 ile 1994 yılları
arasında davacının çalışarak elde ettiği gelir miktarı yüksektir. Davalının ise
bu dönemde annesine ait evin kiraya verilmesinden gelen az bir kira geliri
dışında başka bir geliri bulunmamaktadır. Mahkemece bu dönemle ilgili davacının
bu dönemdeki toplam geliri, TKM’nin 152. maddesi,
bina ve arsa oranları ile bu dönemde kooperatife ödenen aidat toplamı dikkate
alınarak yapılan birtakım hesaplamaları içeren bilirkişi raporuna itibar
edilmiş ise de, katkı payı oranı ve alacağının
belirlenmesinde bilirkişi raporunda yapılan bu tür hesaplamaların yeri yoktur.
Bu dönemde davalının herhangi bir geliri de olmadığına göre kooperatife yapılan
ödemelerin tümünün davacı tarafından yapıldığı kabul edilmelidir. 1994 sonrası
1997 yılına kadar taşınmazın % 30 kısmı için yapılan
harcamalarla ilgili ise, davacı tarafından taşınmaza ilişkin işlerin
yaptırıldığı firmadan alınan ödeme bilgilerini de içeren belgelerin sunulduğu,
bu dönemde davalının geliri olmadığı gibi bu işlerin yapılmasında herhangi bir
katkıda da bulunmadığı görülmektedir. Bu kısımla ilgili ödemelerin tamamı
davacı tarafından yapılmıştır. Davalının bankada bulunduğu anlaşılan paranın
ise, ödemelerin tamamlandığı Ocak 1997 yılı sonrasında da davalının hesabında
değerlendirilerek bulunmaya devam ettiğinden ödemelerde katkı olarak kabul
edilmesi mümkün değildir. Tüm bu belirlemelerden sonra yapılanödemelerindönemleri
de dikkatealındığında taşınmazın %70’i için yapılan
ödemelerin % 47,04’ünün davalının katkısı ile %70'den
kalan bu kısmın % 52,96’sı ve 1994 yılından sonra tamamlanan taşınmazın % 30’unun
ise, davacının katkısı ile tamamlandığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu oranların
ayrı ayrı taşınmazın dava tarihiitibariyle belirlenen
rayiç (sürüm) değeri ile çarpılması durumunda davacı lehine bulunacak katkı
payı alacağı toplamı mahkemece kabule karar verilen miktardan daha fazladır. Bu
hesaplamada dava tarihindeki değerin 425.000 TL veya 600.000 TL olarak dikkate
alınması da sonucu değiştirmeyecek, her halukarda
bulunan miktar mahkemece hükmedilen miktardan yüksek olacaktır. Bu durumda
kararın davacı lehine bozulması gerekir ise de, hüküm
davalı vekili tarafından temyiz edildiğine göre temyiz edenin sıfatına ve
aleyhe bozma yasağı kuralı uyarınca davalı vekilinin raporlara ve hesaplamaya
yönelen temyiz itirazları yerinde görülmemiş bu hususta bozma sevk
edilmemiştir.
...
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin
temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi ile usul ve kanuna uygun
bulunan hükmün ONANMASINA,
..."
12. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 8/7/2013 tarihli ve
E.2013/7213, K.2013/10608 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
13. Ret kararı 22/10/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu 30/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun
227. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası şöyledir:
"Eşlerden biri diğerine ait bir malın
edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık
almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer
artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın
tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu
olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır.
Böyle bir malın daha önce elden çıkarılmış
olması hâlinde hâkim, diğer eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak
belirler."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 10/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; dava konusu taşınmazı, birikimleri ve ailesinin
desteği ile evlenmeden önce satın aldığını; bu durumun dosyaya sunulan
delillerle sabit olduğunu ancak Mahkemenin yanlış, taraflı ve hatalı bilirkişi
raporlarını esas alarak karar verdiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda
yer alan ödeme tutarları ile eve yapılan ödeme tutarlarının birbiri ile uyumlu
olmadığını, davacının makbuzla yaptığı tek ödemenin 40.882 dolar olduğunu,
bunun dışında eve bir katkısının olmadığını, ailesinden gelen kira bedelinin
eve harcandığına ilişkin delillerin Mahkemece dikkate alınmadığını, birinci ve
ikinci rapor ile taşınmazın değer tespitinin kesinleştiğini ancak Mahkemenin
taşınmazın gerçek alım satım değerini değerlendirmeye esas almadığını; gerçek
durumu göstermeyen, birbiri ile çelişen raporlar ile yargılamanın uzadığını, bu
yönüyle maddi açıdan zarara uğradığını, dava nedeniyle evin mülkiyetini
kaybettiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek
Anayasa'nın 35., 36. ve 41. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 35. ve
41.maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği iddiasının adil yargılanma
hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
18. Başvurucu; Mahkemenin delilleri yanlış değerlendirdiğini,
dosyaya sunduğu belge ve itirazların dikkate alınmadığını, hatalı ve
birbirleriyle çelişen bilirkişi raporlarının hükme esas alındığını belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
22. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri ile kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların bireysel başvuruda incelenemeyeceği ve bu
çerçevede Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bir anayasal hakkın
ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ile
kanun tarafından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında bırakılan hususlara
ilişkin olduğu açıktır (Miraş Mümessillik İnş. Taah.
Reklam. Paz. Yay. San. Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, §
34).
23. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği
temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki
olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması,
yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile
kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas
yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye
tabi tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece
ve derece mahkemelerinin kararları açık keyfîlik
içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde
ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde
ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş,
B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).
24. Başvurucunun eski eşinin, başvurucu adına kayıtlı taşınmazın
edinilmesinde ve iyileştirilmesinde çalışması karşılığı elde ettiği gelirlerle katkıda
bulunduğunu iddia ederek Ankara 10. Aile Mahkemesine açtığı davada Mahkeme,
toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporlarını değerlendirerek davayı kabul
etmiştir.
25. Temyiz üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 18/12/2012 tarihli
ilamda ayrıntılı bir şekilde izahat yapmak suretiyle davacı lehine daha yüksek
miktarda alacağa hükmedilmesi gerektiğini belirtilerek aleyhe bozma yasağı
nedeniyle hükmü onamış, başvurucunun karar düzeltme talebiniise
8/7/2013 tarihinde reddetmiştir.
26. Mahkemenin; tarafların iddia ve savunmaları, gelir
durumları, tanık beyanları, keşif, hesap uzmanı bilirkişilerin verdiği rapor,
taşınmazın teslim alındığı ve dava tarihindeki değerleri, yapılan ödemeler ve
belirlenen katkı oranını dikkate alarak davacının taşınmazın iyileştirilmesinde
189.460 TL'lik katkısının bulunduğu kanaatine ulaşırken belirttiği gerekçe ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, Mahkeme tarafından
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu; Anayasa
Mahkemesinin, Derece Mahkemelerinin hukuk kurallarının olay ve olgulara
uygulanması sırasındaki takdirine müdahale etmesi, kendisini onların yerine
koyarak değerlendirme yapmasının mümkün olmadığı, bu açıdan başvurucunun ileri
sürdüğü iddiaların Anayasa Mahkemesinin değerlendirme yetkisi dışında kalan
hususlara ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddiasının
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının açık keyfîlik veya bariz takdir hatası
da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığına
İlişkin İddia
28. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığından, kabul edilebilirliğine Birinci
Bölüm Üçüncü Komisyonunca karar verilen başvurunun esas yönünden incelenmesine
karar verilmiştir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu 13/5/2008 tarihinde açılan alacak davasının
8/7/2013 tarihinde sonuçlandığını, makul sürede yargılama yapılmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul
sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki
yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 34–59) ve bu kapsamda yapılan incelemeler sonucu makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (Gülseren Gürdal ve diğerleri, B. No:
2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit ve diğerleri, B. No: 2013/3283,
19/12/2013; Haydar İzgi, B. No:
2012/673, 19/12/2013).
31. Başvuru konusu olay, Aile Mahkemesi nezdinde açılan alacak
davasına ilişkindir. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu ile 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nda yer alan usul hükümlerine göre yürütülen, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan somut yargılama faaliyetinin makul süre
değerlendirmesi için başlangıcı, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher
Ergun ve diğerleri, § 50)bu tarih, somut başvuru
açısından 13/5/2008'dir.
32. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından bu
tarih, Yargıtay 8. Hukuk Dairesincekarar düzeltme isteminin
reddedildiği 8/7/2013'tür.
33. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
başvurucuya karşı13/5/2008tarihinde açılan davada, Mahkemenin yirmi sekiz
oturum yaparak 8/5/2012 tarihinde davanın kabulüne karar verdiği, temyiz
üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 18/12/2012 tarihinde hükmün onandığı,
başvurucunun karar düzeltme talebinin ise aynı Dairenin 8/7/2013 tarihli ilamı
ile reddedildiği ve hükmün bu tarih itibarıyla kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dolayısıyla yargılama 5 yıl 1 ayda tamamlanmıştır.
34. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu alacak
davasının; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate
alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve
davranışlarıyla, usule ilişkin haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla
yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla
somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön
bulunmadığı ve5 yıl 1 ayda sonuçlanan yargılama süresinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
36. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
37. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılanma kararı
verilmesini talep etmiştir.
38. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
39. Başvuruda her ne kadar uzun süren yargılama nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiş ise de başvuru formu ve
eklerinden başvurucunun tazminat talebinde bulunmadığı anlaşıldığından
başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi mümkün değildir.
40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucu
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
10/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.