TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
SERDAR ZİRİĞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7766)
|
|
Karar Tarihi: 2/7/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 11/8/2015-29442
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Serdar ZİRİĞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet AYATA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun uzun
süredir devam ettiği, tahliye taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiği
gerekçesiyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası
hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 23/10/2013
tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 31/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
3/2/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına, başvuru konusu olay ve olgular
bildirilmiş, başvuru belgesinin bir örneği gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının
28/3/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
6. Birinci Bölüm tarafından 24/6/2015
tarihinde, başvurunun niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara
bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca görüşülmek üzere Genel Kurula
sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 15/11/2008
tarihinde, yasadışı PKK KONGRA-GEL üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alınmış ve
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince 18/11/2008 tarihinde tutuklanmıştır.
9. Diyarbakır Özel Yetkili
Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında yasa dışı örgüt üyesi olmak ve
resmî belgede sahtecilik suçlarından düzenlenen 25/5/2009 tarihli ve 2009/1827
soruşturma sayılı iddianameyle kamu davası açılmıştır.
10. İddianamenin kabul
edilmesinden sonra E.2009/363 sayılı dosyada yürütülen yargılamada başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
11. Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesi, 2/9/2010 tarihinde yapılan 11. duruşmada söz konusu dava dosyası ile
E.2010/444 sayılı dava dosyası arasında fiilî ve hukuki irtibat olduğunu
belirterek davaların birleştirilmesine karar vermiştir.
12. Diyarbakır
6. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/444 sayılı dosyasında derdest davanın
11/10/2013 tarihli duruşmasında başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiş ve tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesinde itiraz edilebileceği belirtilmiştir.
13. Başvurucu, 23/10/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesi, 7/3/2014 tarihli ve E.2010/444, K.2014/45 sayılı kararıyla görevsiz
olduğuna ve 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile değişik
12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Kanun’un geçici 14. maddesi ve 6526 sayılı
Kanun’un 2. maddesi ile değişik 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Kanun’un 12.
maddesi gereğince dava dosyasının bulunduğu aşamadan itibaren kovuşturmaya
devam edilmek üzere yetkili ve görevli olan Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmesine karar vermiştir.
15. Görevsizlik kararı üzerine
dava, Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/235 sayılı dosyasına
kaydedilmiş olup yargılama hâlen devam etmektedir.
16. Başvurucu, Diyarbakır 2.
Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/251 Değişik İş sayılı kararıyla yargılama esnasında
6526 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu ile 3713 sayılı Kanunu uygulaması ile belirlenen 10 yıllık
azami tutukluluk süresinin 5 yıla indirildiği gerekçesiyle 9/3/2014 tarihinde
tahliye edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesi şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer
alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuranveya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. "
18. 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek
o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı
aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur.”
19. 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi
şöyledir:
“(1)
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin
bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.
İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
olgular varsa.
b) Şüpheli
veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık,
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a)
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
yer alan;
…
11.
Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311,
312, 313, 314, 315),
20. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli veya sanığın salıverilme
istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir."
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 2/7/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/10/2013 tarihli ve 2013/7766 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, terör örgütüne
üye olma ve resmî belgede sahtecilik suçlarından yargılandığı davada 18/11/2008
tarihinden beri tutuklu olması ve tahliye taleplerinin yeterince
değerlendirilmeden formül gerekçelerle reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
23.
Başvurucu, uzun
bir süredir tutuklu olduğunu ileri sürmüştür.
24. Diyarbakır
6. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/444 sayılı dosyasında derdest davanın
11/10/2013 tarihli duruşmasında başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiş ve tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesinde itiraz edilebileceği belirtilmiştir. Ancak başvurucu itiraz yoluna
başvurmadan 23/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için ihlale neden olduğu iddia
edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının tüketilmiş olması gerekir. Bireysel başvurunun ikincil nitelikte bir
hak arama yolu olması nedeniyle asıl olan, hak ve özgürlüklere kamu
otoritelerince saygı gösterilmesi ve olası bir ihlal durumunda bunun idari ve/veya
yargısal olağan yollarla giderilmesidir. Bu nedenle bireysel başvuru yoluna
ancak kanunda öngörülen olağan yolların tüketilmiş olmasına rağmen ihlalin
ortadan kaldırılamadığı durumlarda gidilebilir (Hamit Kaya, B.No:2012/338,
2/7/2013, § 28).
26. Bununla birlikte başvuru yollarının
tüketilmesi kuralının bir dereceye kadar esneklikle ve aşırı şekilcilikten uzak
biçimde uygulanması gerekir. Buna ek olarak başvuru yollarının tüketilmesi
kuralı mutlak olmadığı gibi otomatik olarak uygulanabilir nitelikte bir kural
da değildir. Bu kurala uyulup uyulmadığının denetlenmesi sırasında her bir
olayın özel şartlarına dikkat edilmesi gerekir. Yani bu kurala uyulup
uyulmadığı denetlenirken başka şeylerin yanında, hukuk sistemindeki biçimsel
hukuk yollarının varlığı değil aynı zamanda bu yolların işlerlik kazandıkları
genel hukuki ve siyasal bağlam ve ayrıca başvurucunun kişisel durumu da
gerçekçi bir biçimde dikkate alınmak zorundadır (Akdıvar ve diğerleri/Türkiye, B. No: 21893/93, 16/9/1996, § 69).
Son olarak davanın tüm koşulları çerçevesinde başvurucunun kendisinden başvuru
yollarını tüketmek bağlamında beklenebilecek her şeyi yerine getirip
getirmediğini incelemesi gerekmektedir (Kozacıoğlu/Türkiye [BD], B. No: 2334/03, 19/2/2009,
§ 40).
27. “Bir
suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma” durumunda, tutukluluk süresinin kanuni
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun, ilk
derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her
aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren
başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet
Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28). Bununla birlikte
anılan kural mutlak değildir. Bazı hâllerde kuralın, hakların kullanılmasına
engel olacak aşırı şekilcilikten uzak bir şekilde esnek yorumlanması
gerekebilir. Özellikle daha önce birçok kez tutukluluğun devamı
kararlarına itiraz edilmiş ve sonuç alınamamışsa en son verilen tutukluluğun
devamı kararına itiraz edilmediği dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmediği
gerekçesiyle başvuru reddedilmemelidir.
28. Bu
değerlendirmeler ışığında somut olaya bakıldığında ilk derece mahkemesinin
başvurucunun tutukluluk hâlini resen veya başvurucunun talebi üzerine incelemiş
olduğu ve her defasında formül gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar verdiği, bu kararlara karşı yapılan itirazların da yine formül
gerekçelerle reddedildiği anlaşılmıştır. Yargılama esnasında 6526 sayılı
Kanun’un yürürlüğe girdiği ve 5271 sayılı Kanun ile 3713 sayılı Kanun
uygulaması ile belirlenen 10 yıllık azami tutukluluk süresinin 5 yıla
indirildiği gerekçesiyle, 9/3/2014 tarihinde
kanuni bir zorunluluk gereği başvurucu tahliye edilmiştir. Formül gerekçelerle
tutukluluğun devamına karar verilen bir davada başvurucunun yaklaşık beş yıl
süren bir tutuklulukta, verilen son tutukluluğun devamı kararına karşı itiraz
yoluna başvurmasını beklemek aşırı şekilci bir yaklaşım olacaktır. Kaldı ki
başvurucu 11/10/2013 tarihinde verilen tutuklamanın devamı kararına itiraz
etmemiş olsa da başvurucunun tutukluluk hâlinin tahliye edildiği 9/3/2014
tarihine kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.
29.
Bu
nedenlerle açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
30. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci
fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan
kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma
sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma
ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine
getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
31. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın
makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest
bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
32. Tutukluluk süresinin makul olup
olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup
olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Anayasa’nın
38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini bulan
masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas,
tutukluluğunun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Tutukluluğun devamı,
ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu
yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
33. Bir davada tutukluluğun belli bir
süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu
amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece
mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin
kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, § 62).
34. Tutuklama tedbirine kişilerin
suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin
kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla
başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar
tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra
uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin
gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili”
ve “yeterli” görüldüğü
takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir.
Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı
gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde
dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul
olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman, § 63).
35. Dolayısıyla Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde
esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine
bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz
başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince
gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun
olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve
tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke
olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 63-64).
36. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir
yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğunun uzatılması
kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu
meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir
zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir.
Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal
hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da
tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede
değerlendirilmemelidir (Kemal Aktaş ve Selma
Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, § 46).
37. İtiraz veya temyiz mercisinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme
kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda buna ilişkin kararını
ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak gerekçeli karar hakkına
aykırılık teşkil etmez (Kemal Aktaş ve Selma
Irmak, § 47).
38. Makul sürenin hesaplanmasında
sürenin başlangıcı; başvurucunun, daha önce yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda
gözaltına alındığı tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma
tarihidir. Sürenin sonu, kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir.
Ancak tutuklu olarak yargılanmakta olduğu davada kişinin mahkumiyetine karar
verilmiş ise mahkûmiyet tarihi itibarıyla da tutukluluk hâli sona erer (Ahmet Soysal, B. No: 2012/237, 2/7/2013, §
66-67). Somut olayda başvurucunun tutukluluk
süresi, gözaltına alındığı 15/11/2008
tarihi ile serbest bırakıldığı 9/3/2014 tarihi arasında geçen 5 yıl 3 ay 22 gündür.
39. Diyarbakır 6. Ağır
Ceza Mahkemesinde yargılamanın başladığı aşamadan itibaren tutuklu tüm sanıklar
yönünden 5/7/2012 tarihinden önceki kararlarda "kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve ayrıca,
sanıkların kaçacağı, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur
veya başkaları üzeride baskı yapma olasılıklarının
bulunması, bunların yanında, sanıkların 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
100/3-a maddesinde sayılan suçlardan birini işlediği hususunda yoğun şüphenin
varlığı sebepleriyle." (tensip
kararı),"tutuklu sanıklar hakkında
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve ayrıca sanıkların
kaçacağı, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme tanık mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapma olasılıklarının bulunması, bunların yanında
sanıkların 5271 sayılı ceza muhakemesi kanunun 100/3-a maddesinde sayılan
suçlardan birini işlediği hususunda yoğun şüphenin varlığı" gerekçesiyle
tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
40.
5/7/2012 tarihinden sonraki kararlarda ise "isnat edilen suçların vasıf ve mahiyeti,
sanıkların üzerine atılı suçlarla ilgili tanık beyanları, aramalarda ele
geçirilen belge ve dokümanlar, dijital malzemelere ilişkin inceleme
tutanakları, telefon görüşmeleri ve ortam dinlemeleri, görüntü inceleme ve
fotoğraftan tespit tutanakları, teknik araçlarla izleme ve dinleme çözüm
tutanakları, doküman inceleme tutanakları, olay tespit tutanakları ve fiziki
takip tutanaklarına göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların
bulunması, sanıkların delilleri yok etme, gizleme, değiştirme, tanıklar
üzerinde baskı yapma olasılıklarının bulunması, suçların 5271 Sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması ve isnat
edilen suçlar için öngörülen ceza miktarı nedeniyle sanıkların kaçma şüphesinin
varlığının bulunması, sanıklar hakkında öngörülen cezaya göre tutuklulukta
geçirdikleri sürenin makul ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu koşullar
altında adli kontrol uygulamasının, tutuklamadan beklenen amaca ulaşılmasını
sağlamayacağı" gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar
verildiği görülmektedir.
41. Kişinin suç
işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinin varlığı devam
ettiği sürece ilke olarak tutukluluk belli bir süreye kadar makul kabul
edilebilir ise de bu süre geçtikten sonra tutukluluğun devamına karar
verilirken davanın genel durumunun yanında serbest bırakılmayı talep eden
kişinin özel durumunun dikkate alınması ve bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin
kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur (Mustafa
Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 116).
42. Somut olayda
derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamına dair kararların gerekçeleri
incelendiğinde başvurucunun tahliye taleplerini inceleyen mahkemelerin, bu
talepleri reddederken gerekçelerini yeterince kişiselleştirmemiş, başvurucunun
kaçacağına ya da delilleri karartacağına dair inandırıcı somut olgular ortaya
koymamış oldukları anlaşılmaktadır. Derece mahkemelerince gösterilen
gerekçelerin, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın
meşruluğunu haklı gösterecek nitelikte olmadıkları ve aynı hususların tekrarı
niteliğinde oldukları görülmektedir.
43. İlgili ve yeterli
olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı
dikkate alındığında 5 yıl 3 ay 22 günlük tutukluluk süresi makul olarak
değerlendirilemez.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucunun
tutukluluk süresinin uzun olduğu yönündeki şikâyeti ile ilgili olarak
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. maddesi Yönünden
45. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedileceği belirtilmiş olup yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem
ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
46. Başvuruda Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu,
başvuru kapsamında 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Kişi
hürriyeti ve güvenliğine yönelik müdahale nedeniyle oluşan manevi zararın
varlığı ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak başvurucuya takdiren net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından yapılan 198,35
TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Karar örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle
A. Başvurucunun ilk derece yargılamasında devam eden tutukluk
kapsamındaki şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. "Tutukluluğun
makul süreyi aşmış olması" nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğinden sonra Maliye Bakanlığına
yapılacak başvurudan itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme
olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal faiz uygulanmasına,
F. Karar örneğinin Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmesine
2/7/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.