TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
GENEL KURUL
KARAR
SERDAR ZİRİĞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7766)
Karar Tarihi: 2/7/2015
R.G. Tarih- Sayı: 11/8/2015-29442
Başkan
:
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Serdar ZİRİĞ
Vekili
Av. Mehmet AYATA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun uzun süredir devam ettiği, tahliye taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiği gerekçesiyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 23/10/2013 tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 3/2/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına, başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgesinin bir örneği gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 28/3/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
6. Birinci Bölüm tarafından 24/6/2015 tarihinde, başvurunun niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca görüşülmek üzere Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 15/11/2008 tarihinde, yasadışı PKK KONGRA-GEL üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alınmış ve Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince 18/11/2008 tarihinde tutuklanmıştır.
9. Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında yasa dışı örgüt üyesi olmak ve resmî belgede sahtecilik suçlarından düzenlenen 25/5/2009 tarihli ve 2009/1827 soruşturma sayılı iddianameyle kamu davası açılmıştır.
10. İddianamenin kabul edilmesinden sonra E.2009/363 sayılı dosyada yürütülen yargılamada başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
11. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, 2/9/2010 tarihinde yapılan 11. duruşmada söz konusu dava dosyası ile E.2010/444 sayılı dava dosyası arasında fiilî ve hukuki irtibat olduğunu belirterek davaların birleştirilmesine karar vermiştir.
12. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/444 sayılı dosyasında derdest davanın 11/10/2013 tarihli duruşmasında başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş ve tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde itiraz edilebileceği belirtilmiştir.
13. Başvurucu, 23/10/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, 7/3/2014 tarihli ve E.2010/444, K.2014/45 sayılı kararıyla görevsiz olduğuna ve 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile değişik 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Kanun’un geçici 14. maddesi ve 6526 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince dava dosyasının bulunduğu aşamadan itibaren kovuşturmaya devam edilmek üzere yetkili ve görevli olan Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
15. Görevsizlik kararı üzerine dava, Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/235 sayılı dosyasına kaydedilmiş olup yargılama hâlen devam etmektedir.
16. Başvurucu, Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/251 Değişik İş sayılı kararıyla yargılama esnasında 6526 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 3713 sayılı Kanunu uygulaması ile belirlenen 10 yıllık azami tutukluluk süresinin 5 yıla indirildiği gerekçesiyle 9/3/2014 tarihinde tahliye edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesi şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuranveya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. "
18. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”
19. 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
20. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 2/7/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/10/2013 tarihli ve 2013/7766 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, terör örgütüne üye olma ve resmî belgede sahtecilik suçlarından yargılandığı davada 18/11/2008 tarihinden beri tutuklu olması ve tahliye taleplerinin yeterince değerlendirilmeden formül gerekçelerle reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucu, uzun bir süredir tutuklu olduğunu ileri sürmüştür.
24. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/444 sayılı dosyasında derdest davanın 11/10/2013 tarihli duruşmasında başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş ve tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde itiraz edilebileceği belirtilmiştir. Ancak başvurucu itiraz yoluna başvurmadan 23/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir. Bireysel başvurunun ikincil nitelikte bir hak arama yolu olması nedeniyle asıl olan, hak ve özgürlüklere kamu otoritelerince saygı gösterilmesi ve olası bir ihlal durumunda bunun idari ve/veya yargısal olağan yollarla giderilmesidir. Bu nedenle bireysel başvuru yoluna ancak kanunda öngörülen olağan yolların tüketilmiş olmasına rağmen ihlalin ortadan kaldırılamadığı durumlarda gidilebilir (Hamit Kaya, B.No:2012/338, 2/7/2013, § 28).
26. Bununla birlikte başvuru yollarının tüketilmesi kuralının bir dereceye kadar esneklikle ve aşırı şekilcilikten uzak biçimde uygulanması gerekir. Buna ek olarak başvuru yollarının tüketilmesi kuralı mutlak olmadığı gibi otomatik olarak uygulanabilir nitelikte bir kural da değildir. Bu kurala uyulup uyulmadığının denetlenmesi sırasında her bir olayın özel şartlarına dikkat edilmesi gerekir. Yani bu kurala uyulup uyulmadığı denetlenirken başka şeylerin yanında, hukuk sistemindeki biçimsel hukuk yollarının varlığı değil aynı zamanda bu yolların işlerlik kazandıkları genel hukuki ve siyasal bağlam ve ayrıca başvurucunun kişisel durumu da gerçekçi bir biçimde dikkate alınmak zorundadır (Akdıvar ve diğerleri/Türkiye, B. No: 21893/93, 16/9/1996, § 69). Son olarak davanın tüm koşulları çerçevesinde başvurucunun kendisinden başvuru yollarını tüketmek bağlamında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğini incelemesi gerekmektedir (Kozacıoğlu/Türkiye [BD], B. No: 2334/03, 19/2/2009, § 40).
27. “Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma” durumunda, tutukluluk süresinin kanuni süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun, ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28). Bununla birlikte anılan kural mutlak değildir. Bazı hâllerde kuralın, hakların kullanılmasına engel olacak aşırı şekilcilikten uzak bir şekilde esnek yorumlanması gerekebilir. Özellikle daha önce birçok kez tutukluluğun devamı kararlarına itiraz edilmiş ve sonuç alınamamışsa en son verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmediği dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvuru reddedilmemelidir.
28. Bu değerlendirmeler ışığında somut olaya bakıldığında ilk derece mahkemesinin başvurucunun tutukluluk hâlini resen veya başvurucunun talebi üzerine incelemiş olduğu ve her defasında formül gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verdiği, bu kararlara karşı yapılan itirazların da yine formül gerekçelerle reddedildiği anlaşılmıştır. Yargılama esnasında 6526 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği ve 5271 sayılı Kanun ile 3713 sayılı Kanun uygulaması ile belirlenen 10 yıllık azami tutukluluk süresinin 5 yıla indirildiği gerekçesiyle, 9/3/2014 tarihinde kanuni bir zorunluluk gereği başvurucu tahliye edilmiştir. Formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verilen bir davada başvurucunun yaklaşık beş yıl süren bir tutuklulukta, verilen son tutukluluğun devamı kararına karşı itiraz yoluna başvurmasını beklemek aşırı şekilci bir yaklaşım olacaktır. Kaldı ki başvurucu 11/10/2013 tarihinde verilen tutuklamanın devamı kararına itiraz etmemiş olsa da başvurucunun tutukluluk hâlinin tahliye edildiği 9/3/2014 tarihine kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.
29. Bu nedenlerle açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
31. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
32. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Anayasa’nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas, tutukluluğunun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Tutukluluğun devamı, ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
33. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, § 62).
34. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman, § 63).
35. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 63-64).
36. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğunun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir (Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, § 46).
37. İtiraz veya temyiz mercisinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil etmez (Kemal Aktaş ve Selma Irmak, § 47).
38. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı; başvurucunun, daha önce yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda gözaltına alındığı tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu, kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir. Ancak tutuklu olarak yargılanmakta olduğu davada kişinin mahkumiyetine karar verilmiş ise mahkûmiyet tarihi itibarıyla da tutukluluk hâli sona erer (Ahmet Soysal, B. No: 2012/237, 2/7/2013, § 66-67). Somut olayda başvurucunun tutukluluk süresi, gözaltına alındığı 15/11/2008 tarihi ile serbest bırakıldığı 9/3/2014 tarihi arasında geçen 5 yıl 3 ay 22 gündür.
39. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılamanın başladığı aşamadan itibaren tutuklu tüm sanıklar yönünden 5/7/2012 tarihinden önceki kararlarda "kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve ayrıca, sanıkların kaçacağı, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzeride baskı yapma olasılıklarının bulunması, bunların yanında, sanıkların 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 100/3-a maddesinde sayılan suçlardan birini işlediği hususunda yoğun şüphenin varlığı sebepleriyle." (tensip kararı),"tutuklu sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve ayrıca sanıkların kaçacağı, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme tanık mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapma olasılıklarının bulunması, bunların yanında sanıkların 5271 sayılı ceza muhakemesi kanunun 100/3-a maddesinde sayılan suçlardan birini işlediği hususunda yoğun şüphenin varlığı" gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
40. 5/7/2012 tarihinden sonraki kararlarda ise "isnat edilen suçların vasıf ve mahiyeti, sanıkların üzerine atılı suçlarla ilgili tanık beyanları, aramalarda ele geçirilen belge ve dokümanlar, dijital malzemelere ilişkin inceleme tutanakları, telefon görüşmeleri ve ortam dinlemeleri, görüntü inceleme ve fotoğraftan tespit tutanakları, teknik araçlarla izleme ve dinleme çözüm tutanakları, doküman inceleme tutanakları, olay tespit tutanakları ve fiziki takip tutanaklarına göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, sanıkların delilleri yok etme, gizleme, değiştirme, tanıklar üzerinde baskı yapma olasılıklarının bulunması, suçların 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması ve isnat edilen suçlar için öngörülen ceza miktarı nedeniyle sanıkların kaçma şüphesinin varlığının bulunması, sanıklar hakkında öngörülen cezaya göre tutuklulukta geçirdikleri sürenin makul ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu koşullar altında adli kontrol uygulamasının, tutuklamadan beklenen amaca ulaşılmasını sağlamayacağı" gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar verildiği görülmektedir.
41. Kişinin suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak tutukluluk belli bir süreye kadar makul kabul edilebilir ise de bu süre geçtikten sonra tutukluluğun devamına karar verilirken davanın genel durumunun yanında serbest bırakılmayı talep eden kişinin özel durumunun dikkate alınması ve bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur (Mustafa Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 116).
42. Somut olayda derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamına dair kararların gerekçeleri incelendiğinde başvurucunun tahliye taleplerini inceleyen mahkemelerin, bu talepleri reddederken gerekçelerini yeterince kişiselleştirmemiş, başvurucunun kaçacağına ya da delilleri karartacağına dair inandırıcı somut olgular ortaya koymamış oldukları anlaşılmaktadır. Derece mahkemelerince gösterilen gerekçelerin, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek nitelikte olmadıkları ve aynı hususların tekrarı niteliğinde oldukları görülmektedir.
43. İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında 5 yıl 3 ay 22 günlük tutukluluk süresi makul olarak değerlendirilemez.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluk süresinin uzun olduğu yönündeki şikâyeti ile ilgili olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. maddesi Yönünden
45. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş olup yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
46. Başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu, başvuru kapsamında 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Kişi hürriyeti ve güvenliğine yönelik müdahale nedeniyle oluşan manevi zararın varlığı ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak başvurucuya takdiren net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Karar örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle
A. Başvurucunun ilk derece yargılamasında devam eden tutukluk kapsamındaki şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. "Tutukluluğun makul süreyi aşmış olması" nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğinden sonra Maliye Bakanlığına yapılacak başvurudan itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Karar örneğinin Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine
2/7/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.