TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ZELİHA TAŞKIN VE AYSEL TAŞKIN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8485)
Karar Tarihi: 18/6/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör
Murat AZAKLI
Başvurucular
Zeliha TAŞKIN
Aysel TAŞKIN
Vekilleri
Av. Hakan KENDİRCİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, 17/4/2002 tarihinde açtıkları tazminat davasında yargılamanın uzun sürdüğünü ve zararlarının tazmin edilmediğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve tazminat talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 21/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 19/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 7/1/2014 tarihli ara kararı gereğince, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
I.5. Adalet Bakanlığının 6/2/2014 tarihli görüş yazısı başvuruculara tebliğ edilmiş olup, başvurucular vekili 27/2/2014 havale tarihli dilekçesinde, başvuru yollarının tüketildiğini bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların murisi, 5/1/2000 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu, tedavi amacıyla götürüldüğü hastanede vefat etmiştir.
8. a) Başvurucu Zeliha Taşkın’ın şikâyeti üzerine, tedaviyi gerçekleştirdiği ileri sürülen İ.K. ve H.S. hakkında Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame ile anılan kişilerin görevi ihmal suçundan cezalandırılmaları talep edilmiştir.
b) Mersin 3. Asliye Ceza Mahkemesi, 21/3/2002 tarih ve E.2000/889, K.2002/211 sayılı kararla; sanıkların 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 230. maddesi gereği 375,04 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
c) Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 11/2/2004 tarih ve E.2003/1064, K.2004/2055 sayılı ilamıyla; sanıkların fiillerinin taksirle ölüme neden olma suçunu oluşturabileceği dikkate alınarak, kusurlarının bulunup bulunmadığı ve kusur oranlarının tespiti amacıyla rapor alındıktan sonra karar verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.
d) Mahkemece, 19/3/2008 tarih ve E.2004/740, K.2008/297 sayılı ilamla; zamanaşımı süresinin geçmesi nedeniyle sanıklar hakkındaki kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.
e) Temyiz üzerine, Mersin 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 3/4/2008 tarihli ek kararı ile başvurucunun şikayetten vazgeçmesi nedeniyle temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.
f) Temyiz talebinin reddine dair kararın temyizi üzerine, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 26/10/2010 tarih ve E.2008/19028, K.2010/17463 sayılı kararıyla hüküm onanmıştır.
9. a) Başvurucular 17/4/2002 tarihinde Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde İ.K. ve H.S. aleyhine açtıkları tazminat davasında, trafik kazası sonucu müdahalede bulunan doktor ve hemşire olan davalıların kusurları sonucu murislerinin vefat ettiği iddiasıyla 5.000,00 TL maddi, 6.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini talep etmişlerdir.
b) Mahkemece, 21/10/2003 tarih ve E.2002/438, K.2003/1300 sayılı kararla, davalıların kamu görevlisi oldukları ve kusurlu filleri sonucu ortaya çıkan zararın tazmini amacıyla idare aleyhine dava açılabileceği gerekçesiyle; husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
c) Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 4/10/2004 tarih ve E.2004/3105, K.2004/10952 sayılı ilamıyla; salt kişisel kusura dayanılarak açılan davada işin esasının incelenmesi gerekirken, husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve hüküm bozulmuştur.
d) Mahkemece bozma kararına uyularak yargılamaya devam edilmiş, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun raporunda, Doktor İ.K.’nın 4/8, hemşire H.S.’nin 2/8 oranında kusurlu olduğu bildirilmiştir.
e) Mahkemece, 15/7/2013 tarih ve E.2004/733, K.2013/411 sayılı ilamla; aktüerya hesap uzmanı bilirkişisinin raporuna göre davalıların kusur oranları dikkate alınarak başvurucu Zeliha Taşkın’ın 46.098,19 TL, başvurucu Aysel Taşkın’ın 23.049,09 TL destekten yoksun kalma tazminatı talep edebileceği gerekçesiyle, başvurucuların talebiyle bağlı kalınarak ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, başvurucular için ayrı ayrı 2.500,00’er TL maddi, 3.000,00’er TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
f) Hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiş olup, temyiz incelemesi devam etmektedir.
10. a) Başvurucular, Mahkemece hükmedilen 5.000,00 TL maddi tazminat miktarını düşerek, bilirkişi raporunda belirtilen bakiye tazminat miktarı 64.147,28 TL asıl alacak ile 233.245,17 TL faiz toplamı olarak 297.372,45 TL’nin tahsili amacıyla davalılar aleyhine 28/7/2013 tarihinde Mersin 8. İcra Müdürlüğünde ilamsız icra takibi başlatmışlardır.
b) Davalıların takibe itiraz etmeleri üzerine, 20/8/2013 tarihinde Mersin 8. İcra Müdürlüğünce takibin durmasına karar verilmiştir.
c) İtiraz, başvurucular tarafından 24/10/2013 tarihinde öğrenilmiştir.
d) Başvurucular itirazın kaldırılması veya iptali davası açmamışlardır.
B. İlgili Hukuk
11. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
12. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 41. maddesi şöyledir:
“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.”
13. 818 sayılı mülga Kanun'un 47. maddesi şöyledir:
“Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.”
14. 9/6/1932 tarih ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.”
15. 2004 sayılı Kanun’un 68. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Talebine itiraz edilen alacaklının takibi, imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmî dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenitse, alacaklı itirazın kendisine tebliği tarihinden itibaren altı ay içinde itirazın kaldırılmasını isteyebilir. Bu süre içerisinde itirazın kaldırılması istenilmediği takdirde yeniden ilâmsız takip yapılamaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 21/11/2013 tarih ve 2013/8485 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
17. Başvurucular, murislerinin trafik kazası sonucu yaralandığını, götürüldüğü Mersin Devlet Hastanesinde yanlış tedavi uygulanması nedeniyle vefat ettiğini, 17/4/2002 tarihinde Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde doktor ve hemşire hakkında açtıkları tazminat davasının husumetten reddedildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince kararın bozulduğunu, Mahkemece bozma kararına uyulduğunu ve ceza davasının sonucunun beklendiğini, aktüerya bilirkişisinden tazminatın miktarına yönelik rapor alındığını, murislerinin ölümü nedeniyle 46.098,19 TL ve 23.049,09 TL ayrı ayrı maddi zararları olduğunun tespit edildiğini, yargılama uzun sürdüğü için zamanaşımı süresinin geçmesi nedeniyle davanın ıslah edilemediğini ve ek dava açılamadığını, Mahkemece de dava dilekçesi ile talep ettikleri 5.000 TL maddi ve 6.000 TL manevi tazminatın tahsiline karar verildiğini, maddi tazminatın hüküm altına alınan kısmı dışında kalan 64.147,28 TL’nin tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlattıklarını, davalıların takibe itiraz etmeleri üzerine takibin durduğunu, itirazın iptali davası açmak hukuken mümkün olmadığı için dava açmadıklarını ve bu şekilde başvuru yollarının tüketildiğini, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle alacaklarını tahsil edemediklerini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
18. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda tüm zararlarının tazminine karar verilmediğini, icra takibine itiraz edilmesi üzerine takibin durduğunu ve yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucuların anılan iddiaları mülkiyet hakkı ve makul sürede yargılanma hakkı açısından değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası Yönünden
19. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
21. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
22. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
23. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
24. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
25. Başvuru konusu olayda, başvurucu, yanlış tedavi uygulanması sonucu murislerinin vefat ettiğini, Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada yargılama uzun sürdüğü için zamanaşımı süresinin geçmesi nedeniyle davanın ıslah edilemediğini ve ek dava açılamadığını, Mahkemece de dava dilekçesi ile talep ettikleri 5.000 TL maddi ve 6.000 TL manevi tazminatın tahsiline karar verildiğini, maddi tazminatın hüküm altına alınan kısmı dışında kalan 64.147,28 TL’nin tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlattıklarını, davalıların takibe itiraz etmeleri üzerine takibin durduğunu, itirazın iptali davası açmak hukuken mümkün olmadığı için dava açmadıklarını ve bu şekilde başvuru yollarının tüketildiğini belirterek, mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
26. Başvurucular, Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada toplam 5.000,00 TL maddi, 6.000,00 TL manevi tazminat talep etmişlerdir. Yargılama sırasında ıslah talebinde bulunmamışlardır. Mahkemece 15/7/2013 tarihinde, başvurucuların talepleri ile bağlı kalınarak ve fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 5000,00 TL maddi ve 6.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Karar davalılar tarafından temyiz edilmiş olup, başvurucular temyiz talebinde bulunmamışlardır.
27. Başvurucular bu şekilde, Anayasa Mahkemesi önünde ileri sürdükleri ihlal iddialarını, Derece Mahkemesinde ve temyiz safhasında ileri sürmedikleri için, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarını usulünce tüketmemişlerdir.
28. Öte yandan başvurucular, Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen karardan sonra, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda ve Mahkeme kararının gerekçesinde belirtildiği şekilde bakiye tazminat alacakları olduğunu iddia ederek, 64.127,28 TL’nin faiziyle birlikte tahsili amacıyla Mersin 8. İcra Müdürlüğünde ilamsız icra takibi başlatmışlardır. Davalıların takibe itiraz etmeleri üzerine 20/8/2013 tarihinde takibin durmasına karar verilmiştir. Başvurucular, icra takibinin durması üzerine itirazın iptali veya itirazın kaldırılmasına yönelik herhangi bir dava açmamışlardır.
29. Başvurucuların, icra takibine itiraz edilmesi ve takibin durması üzerine, itirazın iptali veya kaldırılmasına yönelik herhangi bir dava açmadıkları, anılan davaları açmaya hukuken engel bulunduğuna dair delil de sunmadıkları dikkate alındığında, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulundukları anlaşılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası Yönünden
31. Başvurucuların yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Başvurucular, murislerinin trafik kazası sonucu yanlış tedavi uygulanması nedeniyle vefat ettiğini, kusurları bulunan kişiler aleyhine açtıkları tazminat davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
33. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak görüş sunulmayacağı belirtilerek, mülkiyet hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketilmediği bildirilmiştir.
34. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
35. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
36. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
37. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
38. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
39. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/12, 17/9/2013, § 43).
40. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, başvurucuların, murislerinin trafik kazası sonucu götürüldüğü hastanede yanlış tedavi uygulanması nedeniyle vefat etmesi üzerine Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları tazminat davasında, 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
41. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
42. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
43. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
44. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
45. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, somut tazminat davasında ise başvurucuların Mahkemeye dilekçeyle başvurarak dava sürecini başlattıkları 17/4/2002 tarihidir.
46. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
47. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
48. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. Yanlış tedavi uygulanması sonucu vefat eden kişinin mirasçılarının, bu fiil sonucu ortaya çıkan zararlarının karşılanması için makul sürede yargı kararı verilmesinde önemli bir kişisel yararları bulunmaktadır.
49. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken, trafik kazası sonucu götürüldüğü hastanede yanlış tedavi uygulanması nedeniyle vefat eden kişinin mirasçıları tarafından açılan tazminat davasının, başvurucular için taşıdığı değer ve başvurucuların kişisel yararı göz önünde bulundurularak, yargılama sürecindeki gecikmelerin her biri belirlenerek gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların gecikmedeki etkisinin tespiti ve bahsedilen makul süre kriterlerinin toplam etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
50. Başvuru konusu olayda, başvurucuların murisi trafik kazası sonucu yararlanmış ve götürüldüğü Mersin Devlet Hastanesinde vefat etmiştir. Başvurucular, 17/4/2002 tarihinde, Hastanede görevli doktor ve hemşire aleyhine Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açmışlardır. Mahkemece 21/10/2003 tarihinde davanın husumetten reddine karar verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince hükmün bozulması üzerine yargılamaya devam edilmiştir.
51. Mahkemece, Mersin 3. Asliye Ceza Mahkemesinde davalılar hakkında açılan ceza davasının sonucu beklenilmiş, anılan davanın sonuçlanmasından sonra 16/4/2009 tarihinde Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasına karar verilmiştir. 4/5/2010 tarihinde Adli Tıp Kurumu raporunun gelmesinden sonra, ceza dava dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu raporu ile çelişki olduğu gerekçesiyle 10/6/2010 tarihinde Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınmasına karar verilmiştir. 10/7/2012 tarihli duruşmada raporun okunmasından sonra, tazminat miktarlarının hesaplanması için aktüerya bilirkişisinden rapor alınması yönünde hüküm kurulmuştur. Anılan raporun gelmesinden sonra başvurucular vekili, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutularak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiş ve Mahkemece başvurucuların talebi doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
52. Karar davalılar tarafından temyiz edilmiş olup, temyiz incelemesi devam etmektedir.
53. Yargılama sürecinde başvurucular vekilinin bir duruşmaya gelmediği ve mazeret bildirdiği, başvurucunun mazereti kabul edilerek duruşmanın 2 ay ertelendiği anlaşılmıştır.
54. Somut davada Mahkemece, Mersin 3. Asliye Ceza Mahkemesi dava dosyasının akıbetinin uzun süre beklenildiği anlaşılmıştır. Yargılama faaliyetinin süresine ilişkin değerlendirmede göz önünde bulundurulması gereken ilgili makamların tutumu kapsamında sadece yargı makamlarının tutumu dikkate alınmayıp, Devletin kamu gücü kullanan tüm organlarına atfedilebilir bir gecikme olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir. Belirtilen ceza davası sonucunun beklenilmesi noktasındaki takdir ilgili usul hükümleri uyarınca derece Mahkemelerine ait olmakla beraber, belirtilen ceza davası akıbetinin uzun süre beklenilmesinin somut yargılamaların süresi üzerinde etkili olduğu anlaşılmaktadır (B. No: 2013/7123, 6/2/2013, § 63).
55. Mahkemece davanın açıldığı 17/4/2002 tarihinden itibaren yargılamanın on iki yılı aşkın bir süredir devam ettiği, duruşmaların ortalama 3 ay aralıklarla gerçekleştiği ve Mahkemece verilen kararın temyiz edilmesi nedeniyle yargılama sürecinin devam ettiği anlaşılmaktadır.
56. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu tazminat davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucuların tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmalarıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez.
57. Başvurunun konusu olan tazminat davasında yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, farklı tarihlerde bilirkişi raporlarının alındığı, Mersin 3. Asliye Ceza Mahkemesi dava dosyasının sonuçlanmasının beklendiği, söz konusu tazminat davasının niteliği, başvurucular açısından taşıdığı değer ve başvurucuların davadaki menfaati dikkate alındığında, on iki yılı aşkın yargılama süresinin makul olmadığı anlaşılmaktadır.
58. Belirtilen nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
59. Başvurucular, adil yargılanma haklarının ihlal edilmesi nedeniyle 64.147,28 TL asıl alacakları ve 233.245,17 TL faizi olmak üzere 297.372,45 TL’yi tahsil edemediklerini, bu nedenle mülkiyet haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinin ihlali nedeniyle toplam 297.372,45 TL tazminatın ödenmesini talep etmişlerdir.
60. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucuların tazminat talepleri konusunda değerlendirme yapılmamıştır.
61. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
62. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde de bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
63. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin on iki yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvuruculara takdiren ayrı ayrı 15.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
65. Başvuruya konu yargılamanın on iki yılı aşkın bir süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvuruculara ayrı ayrı 15.150,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin ilgili Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
18/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.