TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞAH TARIM İNŞAAT TURİZM SEYAHAT YATÇILIK SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7847)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Şah Tarım İnşaat Turizm Seyahat
Yatçılık San. ve Tic. Ltd.Şti.
|
Temsilcisi
|
:
|
Ahmet ULUCAOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, motorlu taşıtlar vergisinin (MTV) tahsili amacıyla
düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılan davanın esasa ilişkin iddialar
karşılanmaksızın reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/10/2013 tarihinde Aydın Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde tespit edilen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Başvurucuya ait 2013/7850, 2013/7852 numaralı bireysel
başvuru dosyaları aynı konuya ilişkin olması nedeniyle 2013/7847 numaralı
bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiştir.
4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 20/10/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 15/12/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
24/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık
görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve ekleriyle yargılamaya konu dava dosyasından
elde edilen bilgilere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu Şirket tarafından 26/12/2006 tarihinde bir tekne
satın alınmış ve 28/12/2006 tarihinde Kuşadası Liman Başkanlığına verilen
dilekçeyle teknenin ticari yat olarak tescili ve buna göre tonilato belgesinin
düzenlenmesi istenmiştir.
10. Kuşadası Liman Başkanlığı 28/12/2006 tarihli yazısıyla
Efeler Vergi Dairesi Müdürlüğüne (Vergi Dairesi) durumu bildirerek “vergi
mükellef kaydının” yapılmasını istemiştir. Vergi Dairesi de Şubat 2007 tarihli
yazıyla Liman Başkanlığına verdiği cevap yazısında başvurucu Şirketin yat
işletmeciliği ve inşaat müteahhitliği faaliyetinden dolayı kayıtlı kurumlar
vergisi mükellefi olup faaliyetine devam ettiğini belirtmiştir.
11. Başvurucu Şirket tarafından ayrıca 31/1/2007 tarihinde Vergi
Dairesine verilen dilekçeyle söz konusu tekneye ilişkin bilgiler verilmiş ve
gerekli kayıt işlemlerinin yapılması istenmiştir.
12. Yaklaşık beş yıl sonra Kuşadası Vergi Dairesi Müdürlüğü,
teknenin ticari olarak tescilinin 24/6/2009 tarihinde yapıldığı gerekçesiyle
başvurucu şirket adına 2007, 2008, 2009 yılları için MTV tahakkuku yaparak buna
ilişkin ödeme emirleri tebliğ etmiştir.
13. Başvurucu Şirket, ticari yata vergi tahakkuk ettirilmesinin
hukuka aykırı olduğunu belirterek ödeme emirlerinin iptali istemiyle üç ayrı
dava açmış ve dava dilekçelerine 28/12/2006 tarihinde Liman Başkanlığına,
31/1/2007 tarihinde Vergi Dairesine yaptığı başvurulara ilişkin yazışmaları
eklemiştir.
14. Aydın Vergi Mahkemesi 29/3/2013 tarihli ve E.2012/1016,
K.2013/355, E.2012/1014, K.2013/354, E.2012/1015, K.2013/353 sayılı
kararlarıyla davaları reddetmiştir. Kararların gerekçesi aynı olup ilgili
kısımları şöyledir:
"Olayda, 26.12.2006
tarihinde davacı şirket tarafından satın alınan teknenin hangi tarihte ticari
yat olarak tescil edildiğinin davalı vergi dairesi müdürlüğü [Kuşadası Vergi
Dairesi Müdürlüğü] tarafından Kuşadası Liman Başkanlığına sorulduğu, Kuşadası
Liman Başkanlığının 9.10.2012 tarih ve 959 sayılı yazısı ile adı geçen teknenin
24.6.2009 tarihi itibariyle ticari yat olarak tescil edildiğinin bildirildiği
anlaşılmaktadır.
Buna göre, yat, kotra ve her türlü motorlu
teknelerin vergilendirilmesinde liman veya belediye sicilinde yer alan kayıt ve
tesciller dikkate alınacağından, davacı şirketin tekneyi satın aldığı
26.12.2006 tarihinden, teknenin ticari yat olarak tesciline ilişkin tonilato
belgesinin düzenlendiği 24.6.2009 tarihine kadar özel amaçla kullanıldığının
kabulü gerekmektedir.
Bu nedenle, özel tekne olarak tescil olunduğu
dönemler itibariyle tahakkuk eden motorlu taşıtlar vergisi kanuni süresinde
ödenmediğinden, amme alacağının tahsili amacıyla davacı şirket adına düzenlenen
ödeme emrinde hukuka aykırılık görülmemiştir."
15. Başvurucu Şirket tarafından Aydın Bölge İdare Mahkemesine
itiraz edilmiş ve itiraz başvurusunda Vergi Mahkemesinde ileri sürülen
iddialara ilave olarak 2009 yılında yapılan tescilin 2006 yılındaki başvuru
üzerine yapıldığı, Liman Başkanlığına yeni bir başvuru yapılmadığı, bu süreçte
teknenin özel tekne olarak da tescil edilmediği, nitekim tüzel kişilik adına
özel tekne olarak kayıt ve tescilin de mümkün olmadığı, dolayısıyla tekne satın
alınmış olmakla birlikte tescil edilmediği için 2009 yılına kadar vergiyi doğuran
olayın gerçekleşmediği ileri sürülmüştür. Aydın Bölge İdare Mahkemesi, itiraza
konu kararların usul ve hukuka uygun olup bozulmasını gerektiren bir neden
bulunmadığı gerekçesiyle itirazları reddederek kararları onamıştır.
16. Başvurucu aynı iddiaları ileri sürerek karar düzeltme
talebinde de bulunmuş, Aydın Bölge İdare Mahkemesi 18/9/2013 tarihli
kararlarıyla, karar düzeltme nedenlerinin bulunmadığı gerekçesiyle talepleri
reddetmiştir. Nihai kararlar 28/9/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 25/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 18/2/1963 tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi
Kanunu’nun "Mükellef"
kenar başlıklı 3. maddesi (6/5/2009 tarihli ve 5897 sayılı Kanun'la değişmeden
önceki hâliyle) şöyledir:
"Motorlu Taşıtlar
Vergisinin mükellefi; trafik, belediye veya liman sicili ile Ulaştırma
Bakanlığınca tutulan sivil hava vasıtaları sicilinde adlarına motorlu taşıt
kayıt ve tescil edilmiş olan gerçek ve tüzelkişilerdir."
19. 197 sayılı Kanun'un 7. maddesinin birinci fıkrası (5897
sayılı Kanun'la değişmeden önceki hâliyle) şöyledir:
"Motorlu taşıtlar
vergisi mükellefiyeti motorlu taşıtların trafik, liman veya belediye sicili ile
Ulaştırma Bakanlığı tarafından tutulan sivil hava vasıtaları siciline kayıt ve
tescili ile başlar."
20. 197 sayılı Kanun'a göre özel amaçla kullanılan yat, kotra ve
her türlü motorlu ve yelkenli tekneler vergiye tabi tutulmuş iken 5897 sayılı
Kanun'la yapılan değişiklikle 30/6/2009 tarihinden itibaren bu tür araçlar verginin
konusu olmaktan çıkarılmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; satın alındıktan hemen sonra teknenin ticari
olarak tescili için 2006 yılında gerekli idari başvuruların yapıldığını, Liman
Başkanlığının ticari olarak tescili 2006 yerine 2009 yılında yapmasından
kendilerinin sorumlu tutulamayacağını, kaldı ki ticaret şirketi olan tüzel
kişilik adına özel tescilin mümkün olmadığını, söz konusu tescil yapılıncaya
kadar teknenin karada bekletildiğini, MTV mükellefiyeti kayıt ve tescille
başladığı için teknenin tescilsiz kaldığı 2007, 2008, 2009 yılları için vergi
istenemeyeceğini ancak Vergi Mahkemesinin salt davalısavunmalarına
göre hareket ederek teknenin özel amaçla kullanıldığının kabulüyle davayı
reddettiğini, verilen kararların hakkaniyetten uzak ve gerekçesiz olduğunu
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
yargılamanın yenilenmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
23. Başvurucu, adına düzenlenen ödeme emirlerinin iptali
istemiyle açtığı davada verilen kararların hakkaniyetten uzak ve gerekçesiz
olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde kabul edilebilirlik yönünden Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin "medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların" ve "suç isnadının"
esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın
kapsamının bu konularla sınırlandırıldığı, hak arama hürriyetinin ihlal
edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya
medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da
başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği,
dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali
iddiasına dayanan başvuruların Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel
başvuruya konu olamayacağı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kabul
edilebilirlik kriterleri açısından vergi davalarının Sözleşme’nin 6. maddesinin
kapsamı dışında kaldığı, ayrıca yerel mahkemeler tarafından yapılan maddi ve
hukuki hataların ancak Sözleşme tarafından güvence altına alınmış hak ve
özgürlüklerin ihlali söz konusu olduğunda başvuruya konu edilebileceği
belirtilmiştir.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
26. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…”
28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Maddede geçen “adil
yargılanma” ifadesi 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun ile
Anayasa’ya eklenmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı
düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Sözleşme’nin 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir.
29. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının
karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu
konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı
dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
30. AİHM içtihadında vergi aslı yönünden başvuru konusu yapılan
uyuşmazlıkların vergi yükümlüsü ile vergi alacaklısı konumunda bulunan taraf
devlet arasında kamusal niteliği ağır basan bir uyuşmazlık olmasının ve
vergilendirmenin taraf devletlerin kamusal yetkisinin sert çekirdeği içinde yer
aldığının kabul edilmesi gerekçeleriyle cezai nitelik taşımayan vergisel
uyuşmazlıkların 6. maddenin güvence kapsamı dışında kalacağı belirtilmekte ise
de (Ferrazzini/İtalya [BD], B. No: 44759/98, 12/6/2001,
§ 29)Anayasa Mahkemesi içtihadı,başta mülkiyet hakkı
olmak üzere medeni hak ve yükümlülükler alanında önemli yansımaları
bulunduğundan salt vergisel uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkına ilişkin
güvencelerden yararlanabileceği yönündedir (E.T.Y.İ.
A.Ş., B. No: 2013/596,8/5/2014, §§ 24-28).
31. Somut başvuruda, Anayasa Mahkemesinin E.T.Y.İ. A.Ş. kararında belirlediği
içtihattan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından başvuru konusu
uyuşmazlığa yönelik adil yargılanma hakkına ilişkin ihlal iddialarının Anayasa
Mahkemesinin konu bakımından yetki alanı içinde yer aldığı anlaşılmaktadır.
32. Başvurucunun iddiaları açıkça dayanaktan yoksun olmadığı
gibi başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir
neden de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Başvurucu; MTV mükellefiyeti kayıt ve tescille başladığı
için teknenin tescilsiz kaldığı 2007, 2008, 2009 yılları için vergi
istenemeyeceğini, kaldı ki teknenin ticari olarak tescilinin 2006 yerine 2009
yılında yapılmasından kendilerinin sorumlu tutulamayacağını, Vergi Mahkemesinin
salt davalı savunmalarına göre hareket ederek davayı reddettiğini, verilen kararların
hakkaniyetten uzak ve gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesini istemiştir.
34. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şikâyetinin gerekçeli karar
hakkına ilişkin olduğu, Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için
davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre tarafların
dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi
bulunduğu, AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının,
başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların temel
şikâyetlerini incelemekten kaçınmalarına neden olması hâlinde Sözleşme'nin 6.
maddesinin davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından
ihlal edilmiş olacağı, mahkemelerin, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını
yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü altında oldukları, derece mahkemesi
kararlarının adalet gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte yeterli gerekçe
ile açıklanıp açıklanmadığının Anayasa Mahkemesince yapılacak denetimin
kapsamında yer aldığı belirtilmiştir.
35. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her
türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."
36. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak
da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği
taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama
hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
37. Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için
davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre "tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini
etkili bir biçimde inceleme görevi" vardır. AİHM içtihatlarına
göre bir mahkemenin, başvurucuların iddialarına yanıt vermemesi ve
başvurucuların temel şikâyetlerini incelemekten kaçınması hâlinde Sözleşme'nin
6. maddesi davanın düzgün bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal
edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§
84-85, Sencer Başat ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 30).
38. Mahkemeler "kararlarını hangi temele dayandırdıklarını
yeterince açık olarak belirtme" yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük,
tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmanın yanı sıra (Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992,
§ 33) tarafların; muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara
uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir
toplumda toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin
sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat
ve diğerleri, § 34).
39. Gerekçelendirme; davanın sonucuna etkili olay, olgu ve
kanıtları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte bu şekildeki
gerekçelendirmenin detaylı olması şart değildir. Ancak gerekçelendirmenin,
iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda
davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara dayanak olarak alınanların
mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin reddedilmesi hususunda makul
dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak ölçü ve özene sahip olması
gerekmektedir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 37).
40. Zira bir davada tarafların hukuk düzenince hangi nedenle
haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne
uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken
mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle
seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna
uyumlu hüküm fıkralarının bulunması "gerekçeli karar hakkı" yönünden
zorunludur. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul
ettiği bir husus hakkında "ilgili ve yeterli bir yanıt" vermemesi
veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış
olması bir hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer
Başat ve diğerleri, §§ 38, 39).
41. Başvurucu Şirket tarafından, MTV’nin
tahsili için düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davada,
teknenin ticari yat olarak tescili için 28/12/2006 tarihinde Liman Başkanlığına
başvurulduğu, tüzel kişilik olan Şirketin özel amaçlı kullanımı olamayacağı
gibi tonilato belgesi düzenlenmediği için teknenin hiç kullanılmadığı,
üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirerek tekne alındıktan sonra hem
Vergi Dairesine hem de Liman Başkanlığına gerekli bildirimlerin süresinde
yapıldığı, teknenin ticari kaydının 2009 yılına kadar yapılmamasında
kendilerine düşen bir sorumluluk bulunmadığı iddiaları ileri sürülmüş, Aydın
Vergi Mahkemesi ise olayda liman sicilinde yer alan kayıt ve tescillerin
dikkate alınacağını, limana tescil tarihinin 24/6/2009 tarihi olduğundan
teknenin satın alındığı 26/12/2006 tarihinden bu tarihe kadar özel amaçla
kullanıldığının kabulünün gerektiği, dolayısıyla özel tekne olarak tescil
olunan dönemler itibarıyla tahakkuk eden MTV'nin
tahsili için düzenlenen ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle
davayı reddetmiştir. Başvurucu Şirket tarafından Aydın Bölge İdare Mahkemesine
yapılan itiraz başvurusunda Vergi Mahkemesinde ileri sürülen iddialara ilave
olarak tescille ilgili yeni bir başvuru yapılmadığı, 2006 yılındaki başvuru
üzerine 2009’daki tescilin yapıldığı, bu süre içinde teknenin özel tekne olarak
da tescil edilmediği, nitekim tüzel kişilik olan Şirket adına özel tekne olarak
kayıt ve tescilinin de mümkün olmadığı, dolayısıyla tekne alınmış olmakla
birlikte tescil edilmediği için 2009 yılına kadar vergiye sebep olayın da
gerçekleşmeyeceği ileri sürülmüş; Bölge İdare Mahkemesi, Vergi Mahkemesi
kararına atıfla itiraz ve karar düzeltme başvurularını reddetmiştir.
42. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen
iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın
sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili
olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
43. Ayrıca kural olarak kanun yolu incelemesi yapan merciin,
yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi
kullanarak veya atıfla kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 57). Ancak kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı
olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında
kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber başvurucuların dile
getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin tartışmadığı esaslı hususlara
ilişkin iddialarıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine
yönelik somut şikâyetlerinin kanun yolu incelemesinde tartışılmaması gerekçeli
karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Faik
Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
44. Mahkemelerin yargılama süresince kendilerine iletilen her
iddia ve talebi gözetmek zorunda olmadıkları biçimindeki serbesti, kararın
verilmesine neden olan temellere asgari açıklıkta değinilmesi görevini ortadan
kaldıracak şekilde yorumlanamaz (Sencer
Başat ve diğerleri, § 58).
45. 197 sayılı Kanun'un 7. maddesinde (5897 sayılı Kanun'la
değişmeden önceki hâliyle) MTV mükellefiyetinin liman siciline kayıt ve tescil
ile başlayacağı, aynı Kanun’un 3. maddesinde ise MTV mükellefinin liman
sicilinde adlarına motorlu taşıt kayıt ve tescil edilmiş olan gerçek ve tüzel
kişiler olduğu hükme bağlanmıştır.
46. Vergi Mahkemesi; liman sicilinde yer alan kayıt ve tescilin
dikkate alınacağı, ticari tescilin de 2009 yılında yapıldığı dolayısıyla
teknenin satın alındığı tarihten ticari tescilin yapıldığı tarihe kadar geçen
sürede teknenin özel amaçlı kullanıldığı kabulüyle davayı reddetmiştir. Vergi
Mahkemesi kararında, tescilin esas alınması gerektiği belirtilmekle birlikte
başvurucunun iddia ettiği gibi teknenin liman siciline özel amaçlı yat olarak
tescil edilip edilmediği hususu açıklığa kavuşturulmamış ve böylece başvurucunun
197 sayılı Kanun’a göre MTV açısından vergiyi doğuran olayın satın almayla
değil, liman siciline tescille doğacağı, Şirket adına ticari tescil dışında bir
tescil yapılmadığı iddiasıyla liman siciline ticari tescilin 2009 yılına kadar
yapılmamasında kendisinden kaynaklanan bir kusur bulunmadığı, idarenin kusuru
ve geç işleyişi nedeniyle tescilin geç yapıldığı yönündeki uyuşmazlığın
çözümünde önemli olduğu anlaşılan iddialarının incelenmediği ve kararda
karşılanmadığı görülmektedir.
47. Başvurucunun uyuşmazlığın çözümüne etkili bu iddialarına
Vergi Mahkemesi kararında cevap verilmediği gibi itiraz üzerine başvurduğu
Aydın Bölge İdare Mahkemesi kararında da cevap verilmemiştir. Oysa başvurucunun
iddiaları atıf yapılarak karşılanacak iddialardan değildir.
48. İnsan haklarına ilişkin güvencelerin soyut ve teorik olarak
değil, uygulamada ve etkili bir şekilde sağlanması gerekir. Buna göre
mahkemelerin ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları
yeterli olmayıp iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması,
mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. Diğer bir ifadeyle mahkemelerce
belirtilen gerekçeler, davanın şartları dikkate alındığında makul olmalıdır (Sencer Başat ve diğerleri, § 36).
49. Bu durumda 2009 öncesinde tescil olmadığı için 197 sayılı
Kanun’a göre vergiyi doğuran olayın gerçekleşmediği ve böyle bir tescil
yapılmışsa dahi tescilin ticari olarak yapılmamasından sorumlu tutulamayacağı
yönündeki başvurucu iddialarının ciddi olduğu ve İlk Derece Mahkemesi
tarafından bu iddia değerlendirilemediği için kanun yolu aşamasında ayrıca
değerlendirilmesi gerektiği ancak Aydın Bölge İdare Mahkemesince ayrı bir
değerlendirme yapılmayarak İlk Derece Mahkemesi kararına atıf yapılmak
suretiyle itiraz isteminin ve daha sonra karar düzeltme talebinin reddedildiği
oysa bu iddiaların atıf yapılmak suretiyle karşılanacak nitelikte olmadığı
görülmektedir.
50. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde yargılama süreci bir bütün
olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe
katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
52. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
53. Başvurucu yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
54. Yapılan incelemede adil yargılanma hakkı kapsamında
başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
55. Adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Aydın Vergi Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 595,05 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Aydın
Vergi Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Birleştirilen başvurularda yatırılan toplam 595,05 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/3/2016 tarihinde Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu Şirketin maliki olduğu teknenin 2007, 2008 ve 2009
yıllarına ait MTV ödeme emirlerine karşı Aydın Vergi Mahkemesinde açtığı
davanın reddi ve Aydın Bölge İdare Mahkemesine yaptığı itirazın da vergi
mahkemesi kararının onanması ile sonuçlanması üzerine süresi içerisinde yaptığı
bireysel başvuru, Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü tarafından, gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiği şeklinde değerlendirilmiş olup; aşağıdaki nedenlerle
çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.
2. Başvurucu şirket, 26/12/2006 tarihinde satın alma yoluyla
maliki olduğu yatı “ticari yat” olarak tescil ettirmek üzere 28/12/2006
tarihinde Kuşadası Liman Başkanlığına müracaat etmiştir.
3. Tescil müracaatı aynı gün işleme konulmuş ve Kuşadası Liman
Başkanlığı, ilgili Vergi Dairesine 28/12/2006 tarihli bir yazıyla durumu
bildirmiştir. Şirketin esasen vergi dairesinde kayıtlı vergi mükellefi
olduğunun vergi dairesince liman başkanlığına bildirilmesi üzerine Şirket
tarafından 31/01/2007 tarihinde vergi dairesine ayrı bir müracaatta
bulunularak, tekneye ilişkin bilgiler verilmiş ve gerekli kayıt işlemlerinin
yapılması istenmiştir.
4. Yapılan tüm bu işlemlerden, 26/12/2006 tarihinde başvurucu
şirket tarafından satın alınan yatın en geç 31/01/2007 tarihi itibariyle gerek
liman başkanlığında gerek ilgili vergi dairesinde kaydının yapıldığında
tereddüt bulunmamaktadır.
5. Ne var ki, başvurucu şirketin yatın “ticari yat” olarak
tescili talebi yaklaşık iki buçuk yıl süre ile sonuçlandırılmamış ve ticari yat
olarak tescil 24/06/2009 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
6. Deniz araçları, 30/06/2009 tarihinde yürürlüğe gire 5897
sayılı Kanun’un 2. maddesi ile MTV kapsamından çıkartılmıştır. Buna göre,
teknenin “ticari yat” olarak tescili, yatın vergi konusu olmaktan çıkmasını
sağlayan yasa değişikliğinden beş gün önce gerçekleştirilmiştir.
7. Başvurucu Şirketin, yat gibi önemli kıymet ifade eden bir
malvarlığını ticari amaçla kullanmak üzere liman başkanlığına ve vergi
dairesine başvurduktan sonra bu başvurunun makul bir sürede sonuçlandırılmasını
talep etmeksizin ve kanunlarda bulunan idari ve hukuki yollara başvurmaksızın
iki yıldan fazla bir zaman takipsiz bırakması, hayatın olağan akışına uygun
olmadığı gibi basiretli bir tacirden beklenebilecek bir tutum da değildir.
Başvurucu Şirketin bu dönemde tescili sonuçlandırmak için herhangi bir adım
attığı yolunda dosyada bir bilgi bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucunun,
“ticari yat” olarak tescili, mevzuat yönünden daha uygun bir kullanım şekli
olup olmayacağını değerlendirmek için, bir süre kendi isteğiyle ertelediği
anlaşılmaktadır.
8. Kuşkusuz, her vergi mükellefi gibi başvurucu şirket de
vergiden kaçınmak için kendince en uygun gördüğü yol ve yöntemlere başvurabilir.
Ancak, MYV tahakkuk ettirilen dönemde yürürlükte olan 197 sayılı Kanun’un 3. ve
7. maddeleri gereğince 28/12/2006 tarihinde liman başkanlığı ve 31/01/2007
itibariyle de vergi dairesi kayıtlarına girmiş olan deniz aracının malikinin
MTV mükellefiyeti doğması söz konusudur.
9. Vergi dairesi de mevzuatı bu şekilde yorumlamış ve 2007-2009
yılları için MTV tahakkuku yaparak ödeme emri düzenlemiştir.
10. Vergi mahkemesi kararının yeterli gerekçe içermediği
noktasından “gerekçeli karar hakkı”na aykırı bulunan
kararında, başvurucunun maliki olduğu yatın 2007 yılı başında liman ve vergi
dairesince kayıt altına alındığından hareketle, MTV konusu olduğunu kabul
ettiği açıktır. Başvurucu itirazları ise yatın ticari kullanımda olmadığı
noktasında toplanmaktadır. Mahkeme, bu dönemde yatın ticari amaçla kullanımının
gerçekleştirilemediği yolundaki itirazları yatın “özel kullanımda olduğunun
kabulü gerekeceği” şeklindeki kısa bir gerekçeyle karşılamıştır. Her ne kadar
bu gerekçe kısa olsa da, ihtilafın esasına ilişkin nihai
hükmün, kullanım şeklinin (özel ya da ticari) vergi tahakkuku yönünden bir fark
yaratmayacağını belirtmesi bakımından yeterli görülebilir.
11. Bölge İdare Mahkemesinin kararında tüzel kişiliğin özel
kullanımının söz konusu olamayacağı yolundaki başvurucu itirazlarının cevapsız
bırakılmış olması da bir gerekçe eksikliği olarak görülebilir. Ancak kullanımın
eylemli kullanım demek olmadığı, kaldı ki şirket yetkilisi gerçek kişilerin
yatı şirket adına her zaman kullanma imkanına sahip bulundukları açık olduğundan,
bu hususun meskut geçilmesi başlı başına hükmü sakatlayan ve adil yargılanma
hakkının ihlalini teşkil eden bir durum olarak görülmemelidir.
12. Gerekçelerin ilgili ve yeterli olması ilkesi yönünden
çoğunluk görüşüne de esas alınan Sencer
Başat ve Diğerleri, Yasemin Ekşi, Faik Gümüş başvurularındaki emsal
ölçütlere açıkça aykırı düşmeyen Vergi Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesi
kararlarının yeniden yargılama konusu yapılmasına gerek bulunmadığı kanaatiyle
Bölüm kararına katılmamaktayım.
|
|
|
|
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|