TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAKAN ATMACA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7871)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan
ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan
GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Hakan
ATMACA
|
Vekili
|
:
|
Av.
Cavit ÇALIŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerî öğrencilik statüsüne son verilmesi üzerine maddi
ve manevi tazminat ödenmesi talebiyle açılan davada Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 25/3/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 14/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığa başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, Bakanlık
26/5/2015 tarihli beyanı ile görüş sunmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucunun, Kara Harp Okulunda askerî öğrenci olarak öğrenim
görmekte iken kalp rahatsızlığı nedeniyle sağlık kurulu raporuna dayanılarak
okul ile ilişiği kesilmiştir.
8. Başvurucu; askerî öğrenciliğe engel rahatsızlığı nedeniyle okula
alınmaması gerektiği hâlde okula alındığını, bu nedenle emsallerine göre
hayatta geri kaldığını, sağlık hizmetindeki kusur nedeniyle bu durumun meydana
geldiğini iddia ederek uğradığını ileri sürdüğü 80.000 TL maddi ve 10.000 TL
manevi zararının tazmini istemiyle 7/6/2011 tarihinde Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi (AYİM) İkinci Dairesinde dava açmıştır.
9. Yapılan yargılama ve başvurucunun uğradığı zararın tespiti için
yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda AYİM İkinci Dairesinin 13/2/2013
tarihli ve E.2011/960, K.2013/223 sayılı kararı ile bilirkişi raporu uyarınca
başvurucuya 15.551 TL maddi, 3.000 TL manevi tazminat verilmesine, fazlaya
ilişkin taleplerin reddine, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarları
üzerinden nispi olarak hesap edilen 2.306,12 TL avukatlık ücretinin davalı
idareden alınarak başvurucuya verilmesine, 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı
Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk
Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 14.
maddesi gereğince reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden
hesap edilen 7.645,92 TL avukatlık ücretinin de başvurucudan alınarak davalı
idareye verilmesine, davalı idare tarafından savunmaya ek olarak gönderilen belgelerin
aynı gizlilik derecesi ile iadesine hükmolunmuştur.
10. Başvurucu, AYİM kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri
sürerek kararın düzeltilmesini talep etmiş; AYİM İkinci Dairesinin 11/9/2013
tarihli ve E.2013/896, K.2013/9371016 sayılı kararıyla talebin reddine karar
verilmiş ve karar 8/10/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 4/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
12. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile
4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 46.
maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:
“Ancak,
tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul
kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek
suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına
ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ
edilir.”
13. 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi şöyledir:
“Daireler
veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri
kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum
gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini
taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların,
ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin
bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.
Taraflardan
biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar
üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara
kararında bu husus ayrıca belirtilir.
Ancak,
istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin
güvenliğine ve yüksek menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve
yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan,
Genelkurmay Başkanı veya ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz
konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir.
(Değişik
dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava
dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki;
mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve
dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve
güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması
maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile
personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine
incelettirilemez.
(Ek fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine
incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla
taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf
ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından
karartılarak ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili,
karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek
unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz,
mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler
karşı tarafa incelettirilebilir.
(Ek fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen
ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme
haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar
hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır.”
14. 659 sayılı KHK’nın 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile
icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından
yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi
hâlinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili
mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet
ücreti takdir edilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 4/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 4/11/2013 tarihli ve 2013/7871 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, Mahkeme kararının hüküm kısmında iadesine karar
verilen ve davalı idare tarafından savunma ekinde sunulan belgeler hükme esas
alındığı hâlde bu belgelerin tarafına tebliğ edilmemesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının; Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin
özlerine dokunulmaksızın ilgili maddelerde belirtilen nedenlere bağlı olarak
ancak kanunla sınırlanabileceğini, bu sınırlamanın ölçülü olması gerektiğini,
Anayasa'nın 36. maddesinin de 13. madde kapsamında kaldığı, 36. maddede ise
sınırlamaya ilişkin bir hüküm bulunmadığını ve bu çerçevede bu özgürlüğün
kanunla dahi sınırlandırılamayacağını, ayrıca Anayasa'nın kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisini düzenleyen 91. maddesinin birinci fıkrasında
Anayasa'nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel
hakların kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceğinin hüküm altına
alındığını, aksi düşünülse bile kanun hükmünde kararname düzenlemesinin ölçülü
olmadığını belirterek hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş;
7.963,92 TL maddi ve 5.000 TL manevi zararının tazminine karar verilmesini
talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, davalı idare tarafından savunma
dilekçesinin ekinde sunulan belgelerin incelettirilmediği yönündeki iddiasının
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiası
başlığında, aleyhe hükmedilen avukatlık ücretine yönelik iddiasının ise
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası başlığı altında incelenmesi
gerektiğine karar verilmiştir.
a. Silahların
Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
18. Başvurucu, Mahkeme kararının hüküm kısmında iadesine karar
verilen ve davalı idare tarafından savunma ekinde sunulan belgeler hükme esas
alındığı hâlde bu belgelerin tarafına tebliğ edilmemesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
19. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir. Ceza davalarının yanı sıra medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili
uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve idari davalarda da bu ilkeye uyulması
gerekir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 32).
20. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
22. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan
önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
23. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır.
24. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun, temel
hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda
sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip
edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa
Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 16/4/2013, § 32).
25. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların
usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların
eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının güvence altına alınarak adil
yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural;
tarafların eşit şartlarda yargılamaya katılımının sağlanması, gösterilen kanıtlar
ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olması ve bunlarla ilgili görüşlerini
bildirebilme imkânının verilmesi olup kamu güvenliği, misilleme riski altında
olan şahitlerin korunması, soruşturma usullerinin gizli tutulması gibi bazı
istisnaların yargılama usulünde yer alması mümkündür. Bu durumda dahi
verilmeyen veya karartılan bilgi ve belgelere karşı ilgili mahkemeye itirazda
bulunabilme imkânı getirilmesi adil yargılanmanın garanti altına alınması için
bir gerekliliktir. Bu hususlar 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinde değişiklik
yapan 19/6/2010 tarihli ve 6000 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ile madde
gerekçesinde de ifade edilmiş olup değişikliğin sebebi olarak da Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin (AİHM) 31/10/2006 tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye kararı
gösterilmiştir (Bülent Karataş,
B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 74).
26. 6000 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52.
maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş ve maddeye beş ve altıncı fıkralar
eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin
taraf ve vekillerine açık olduğu ancak mahkeme tarafından getirtilen veya
idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan başka şahıs ve makamların özel
bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin
soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi
kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin
taraf ve vekillerine incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine
incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla
taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler
incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak
ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen
bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile
mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın mahkeme tarafından incelenerek haklı
görüldüğü durumlarda mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan
veya verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural
altına alınmıştır (Bülent Karataş,
§ 75).
27. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından, sağlık sorunlarının
bulunması nedeniyle askerî okula girmesinin mümkün olmamasına rağmen idarenin
kusuru neticesinde okula kaydının yapıldığı ve daha sonra okul ile ilişiğinin
kesilmesi sonucunda emsallerine göre hayatta geri kaldığı gerekçesiyle uğradığı
maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle AYİM İkinci Dairesinde dava
açılmış, Daire idarenin hizmet kusurunun olduğu sonucuna ulaşarak başvurucunun
uğradığı maddi zararın tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırmış ve bilirkişi
incelemesi neticesinde tespit edilen maddi zarar ile takdir ettiği manevi
zararın davalı idareden alınarak başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
28. Başvurucu, iadesine karar verilen belgelerin varlığından esas
hakkındaki kararın kendisine tebliği ile haberdar olmuştur. Buna karşın
başvurucunun yaptığı karar düzeltme talebi incelendiğinde davalı idare
tarafından dava dosyasına sunulan belgelerin kendisine tebliğ edilmediği ve bu
bilgilerin hükme esas alındığına ilişkin herhangi bir iddiayı ileri sürmediği
gibi ilgili belgelerin incelettirilmesi ve bunun için yeterli süre verilmesi
yönünde de bir talepte bulunmadığı anlaşılmıştır (Uğur Ayyıldız, B. No: 2012/574, 6/2/2014, § 41).
29. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu belgelerin
incelettirilmediği iddiasına yönelik kanun yollarının tamamı tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir
b. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası
30. Başvurucunun, aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp
başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
31. Başvurucu, ıslah imkânının
ve haksız çıkan taraf lehine nispi avukatlık ücretine hükmedilmesine yönelik
bir düzenlemenin olmadığı dönemde dava açtıklarını ve dava açarlarken o dönemin
şartlarına göre dava konusu miktarı belirlediklerini, dava devam ederken
yürürlüğe giren 659 sayılı KHK’daki düzenleme ile öngörmedikleri bir şekilde
avukatlık ücreti ödemeye mahkûm edildiklerini, bu durumun hak arama özgürlüğünü
ihlal ettiğini iddia etmiştir.
32. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” başlıklı 36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma
(Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir
mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
33. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
34. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan
veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının
hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale
oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri
disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu
sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı
ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının
gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak
şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61, 62).
35. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık
ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi
için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması
gerekir. Başvuru konusu olayda, 2/11/2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe
giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların, idarenin bünyesinde
görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş
olup davanın reddi hâlinde idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi
düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının
azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin
uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli
yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu
otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı
imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde
başvurucuya yüklenecek olan avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir
(Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, §§ 38, 39).
36. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan
başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık
ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli
dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye
başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda, davanın özel
koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim
hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan
Şen, § 54).
37. Başvurucunun tam yargı davasını açtığı 7/6/2011 tarihi
itibarıyla yürürlükteki usul hükümlerinde
dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesini
öngören bir düzenleme bulunmamakla birlikte dava sonucunda haksız çıkan
davacının her hâlükârda davalı idare lehine reddedilen miktar üzerinden nispi
avukatlık ücreti ödemesini gerektiren düzenlemenin bulunduğu anlaşılmaktadır.
38. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve
benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde
belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak
kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya
öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu
belirsizliğin, talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla
aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı 7/6/2011 tarihi öncesinde
mümkün olmadığından hak kaybına uğramak istemeyen davacıların, tazminat
taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin olmadığı
görülmektedir.
39. Başvurucunun da bu nedenle AYİM’e
açtığı davada uğradığı zarar için 80.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. AYİM başvurucu lehine toplam 18.551 TL
maddi ve manevi tazminata, 2.306,12 TL avukatlık ücretine hükmettikten sonra
başvurucunun reddedilen fazlaya ilişkin tazminat talepleri üzerinden davalı
idare lehine 7.645,92 TL avukatlık ücreti ödemesine karar vermiştir.
40. Başvurucu aleyhine vekâlet ücreti ödenmesini öngören
düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu
düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi
gerekir.
41. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde
başvurucunun, dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına
uğramamak için talebini yüksek tuttuğu ve yargılama sonucunda hak kazandığı tazminat
ve vekâlet ücretinin yaklaşık %27’sine denk gelen kısmını avukatlık ücreti
olarak davalı idareye geri ödemek zorunda kaldığı görülmüştür. Böylece
başvurucunun, tazminat alacağının bir kısmından mahrum bırakıldığı ve bu
miktarın ölçülü olmadığı saptandığından mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
43. Başvurucu maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
44. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
45. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan zararları
karşılığında başvurucuya, talebiyle bağlı kalınarak takdiren
net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin ise reddine karar verilmesi gerekir.
46. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve
1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Aleyhe avukatlık ücretine hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal
ettiğine ilişkin iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mahkemeye erişim hakkına
yönelik müdahale nedeniyle başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
4/11/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.