TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALİ PAKKAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8796)
Karar Tarihi: 4/11/2015
R.G. Tarih ve Sayı: 29/12/2015-29577
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hasan Tahsin GÖKCAN
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Bahadır YALÇINÖZ
Başvurucu
Ali PAKKAN
Vekili
Av. Cihan KOÇ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik hizmeti sırasında ağır yük taşıma sonucu engelli kalınması üzerine açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 6/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 11/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 16/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular Bakanlığa bildirilmiş, Bakanlık 27/10/2014 tarihli beyanı ile görüş bildirmeyeceğini ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 23/2/2009 tarihinde İstanbul-Küçükyalı'da bulunan İkmal Maliye Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı Çavuş Eğitim Bölüğünde acemi eğitimine başlamıştır.
8. Başvurucu, eğitime başladıktan bir süre sonra ağır yük kaldırmasına bağlı olarak omurlarından rahatsızlandığını, bu rahatsızlığı ile ilgili olarak askerî sağlık kurumlarına teşhis ve tedavi için gönderildiğini, %96 oranında engelli olmasına yol açan bu olay sebebiyle askerliğe elverişli olmadığına dair rapor ile terhis edildiğini ve 11/8/2010 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına tazminat istemiyle başvurduğunu belirtmiştir.
9. Bakanlığın tazminat istemini zımnen reddetmesi sonucunda başvurucu 2/11/2010 tarihinde kayıt altına alınan dava dilekçesi ile 250.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte kendisine ödenmesine karar verilmesini, adli yardım talebiyle birlikte istemiştir.
10. Başvurucunun adli yardım talebi Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) İkinci Dairesinin 12/1/2011 tarihli ve E.2011/10 sayılı kararıyla kabul edilmiştir.
11. Dava dilekçesinde belirtilen hususların doğruluğunun tespiti ve dava konusu olayın aydınlanabilmesi için AYİM İkinci Dairesi 13/12/2011 tarihinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiş, daha sonra Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde görev yapan üç öğretim üyesini bilirkişi olarak resen atamıştır.
12. AYİM; bilirkişilerden başvurucunun sevk edildiği sağlık kurumlarında (revir/askerî hastanelerde) rahatsızlığı ile ilgili olarak teşhis ve tedavisinde gecikme, eksiklik veya hata olup olmadığını, ameliyat uygulamasında tıbbi hata veya doktor hatası bulunup bulunmadığını; hastalığının oluşumunda, ortaya çıkmasında, hastalığının artmasında ve tetiklenmesinde askerlik hizmetinin ve özellikle ağır bir yük taşımasının sebep ve tesirinin bulunup bulunmadığı hususlarındaki tıbbi kanaatlerini bildiren raporun gönderilmesini talep etmiştir.
13. AYİM’e sunulan raporunun ilgili kısmı şöyledir:
" Davacı Ali PAKKAN’a ait dosya ve tetkikler incelenmiştir.
Buradan edinilen bilgilerin ışığı altında,
Hastanın ifadesine göre (dosya kayıtları) askerlik öncesi hastanın bel ve bacağa vuran ağrısının olduğu yani hastalığının askerlik öncesi başladığı anlaşılmıştır.
Askerliği sırasında hastalığı ilerlemiş ancak her aşamasında gecikme olmadan uygun tedaviler uygulanmıştır.
Bel fıtığı hastalığının neden olduğu nörolojik bulgular, ortaya çıktıktan sonra ameliyat vaktinde ve başarılı yapılsa dahi bozukluklar düzelmeyebilir. Düzelme olmaması ameliyatta gecikme veya hata olduğunu göstermez. Nitekim onay formunda görüldüğü üzere bu durum ameliyat öncesinde hastaya izah edilmiştir.
Davacının iddia ettiği üzere askerlik öncesi başlayan hastalığının neden olduğu sakatlıklar askerlik vazifesini veya tedavi hatalarına bağlı değildir. Teşhis ve tedavisinde de gecikme veya hata yoktur."
14. Bu rapor taraflara tebliğ edilmiş, başvurucu tarafından söz konusu rapora itiraz edilerek yeni bir bilirkişi heyetinin görevlendirilmesi, özellikle Adli Tıp Kurumundan yeni bir bilirkişi raporu aldırılması istenmişse de başvurucunun bu talebi reddedilmiş; dava dosyasındaki bilgi, belge ve mevcut bilirkişi raporu uyarınca değerlendirme yapılmıştır.
15. AYİM İkinci Dairesi 23/1/2013 tarihli ve E.2011/10, K.2013/173 sayılı kararla dava dosyası, tıbbi kayıtlar ve bilirkişi raporunu dikkate alarak başvurucunun açmış olduğu davayı oy çokluğuyla reddetmiştir. Söz konusu kararda özetle; "...davacının askerliğe elverişsiz hale gelmesine neden olan rahatsızlığının askerlik görevinden kaynaklandığına dair tedavi kayıtlarında ve diğer belgelerde somut hiçbir belge ve kayıt bulunmadığı, bu rahatsızlığın ortaya çıkmasında ve tetiklenmesinde askerlik görevinin sebep ve tesirinin bulunmadığı, davacıya uygulanan teşhis ve tedavilerde hata, ihmal ya da gecikme olmadığı, dolayısıyla idarenin meydana gelen zararı tazminle sorumlu tutulamayacağı kanaatine varılarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır." gerekçesine yer verilmiştir. Bunun yanında reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca 19.890 TL avukatlık ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesine karar vermiştir
16. Karşıoy gerekçesinde özetle "... tıbbi bilirkişi raporunda(...); davacının rahatsızlığının askerlik öncesi başladığı ve askerlik sırasında hastalığın ilerlediği yönünde görüş bildirilmiş, ancak tıbbi bilirkişi raporunda davacının rahatsızlığının askerlik hizmeti esnasında hangi sebeple ilerlediği, yani ağır bir yük taşımanın bu ilerlemeye sebep olup olmadığı belirtilmemiştir...." denilmiştir.
17. Başvurucunun bu karara yaptığı karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 6/11/2013 tarihli ve E.2013/1405, K.2013/1230 sayılı kararı ile reddedilmiş ve karar 25/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu, 6/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. Anayasa’nın “Yargı Yolu” kenar başlıklı 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
20. Anayasa’nın “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” kenar başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
(Değişik fıkra: 7/5/2010-5982/21 md.)Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
21. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Teminat” başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire Başkanları ve üyeleri; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında hizmet görürler.”
22. 1602 sayılı Kanun’un 8., 9. ve 10. maddeleri şöyledir:
“Üyelerin seçimi:
Madde 8 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim sınıfından olan üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve üyeler tam sayısının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Cumhurbaşkanınca seçilir.”
“Atanma:
Madde 9 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Seçilenler arasından rütbe ve kıdem sırasına göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına, Başsavcılığına, daire başkanlıklarına ve üyeliklere, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının onaylayacağı Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi Gazete'de yayımlanır.
Başkan, Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim sınıfından olması şarttır.”
“Görev süresi:
Madde 10 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Askeri Hakim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.”
23. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 1602 sayılı Kanun’un 46. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:
“Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
III. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 4/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 6/12/2013 tarihli ve 2013/8796 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, tedavi evraklarının ve tarihlerinin tam olarak incelenmediği, tetkik ve tedaviler arasında zaman boşluğunun değerlendirilmediği gerekçeleriyle bilirkişi raporuna yaptığı itirazlarının dikkate alınmadığını, itirazlarına herhangi bir cevap verilmeden karar verildiğini, raporda varılan sonucun bilimsel dayanaklarının, dökümlerinin ve ayrıntılarının gösterilmediğini, hastalığının askerlik öncesine dayandığına ilişkin bilirkişi raporu nedeniyle askerlik vazifesine başlamadan önce herhangi bir sağlık kurumuna başvurulup başvurulmadığının öğrenilmesini Mahkemeden talep ettiğini, davada aydınlatılması gereken hususların aydınlatılmadığını, bu durumun karşıoy gerekçesinde de dile getirildiğini, dolayısıyla hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmadığını, 2/11/2011 tarihine kadar AYİM'de açılan davalarda avukatlık ücreti ödenmediğini, aleyhine hükmedilen avukatlık ücreti nedeniyle hak arama hürriyetinin kısıtlandığını, AYİM'de yargılamaya katılan iki yargıcın hâkim sınıfından olmadığını, karar düzeltme talebinin ilk kararı veren Daire tarafından incelendiğini ve tek dereceli bir yargılama yapıldığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı ile Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; 300.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda başvurucunun; yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı, AYİM’in bağımsız ve tarafsız olmadığı, AYİM’de iki dereceli yargılanma hakkının bulunmadığı ve avukatlık ücreti nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarının ayrı başlıklar hâlinde incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
27. Başvurucu, açtığı davanın reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
28. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
30. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
31. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin -meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle- yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkı”nın kapsamı Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)“Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
33. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması; bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
34. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine; bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Nadi Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
35. Başvuru konusu olayda AYİM İkinci Dairesi, uyuşmazlığın çözümü için Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde görev yapan üç öğretim üyesi tarafından bilirkişi incelemesi yapılmasına karar vermiş, yapılacak incelemede başvurucunun sevk edildiği sağlık kurumlarında (revir/askerî hastanelerde) uygulanan işlemlerde rahatsızlığın teşhis ve tedavisine yönelik gecikme, eksiklik veya hata olup olmadığı, ameliyat uygulamasında tıbbi hata veya doktor hatası bulunup bulunmadığı; hastalığının oluşumunda, ortaya çıkmasında, ilerlemesinde, tetiklenmesinde askerlik hizmetinin ve özellikle ağır bir yük taşımasının sebep ve tesirinin bulunup bulunmadığı hususlarındaki tıbbi kanaatlerini bildiren raporun gönderilmesini talep etmiştir.
36. AYİM’e sunulan raporda başvurucunun askerlik öncesi bel ve bacağa vuran ağrısının olduğu yani hastalığının askerlik öncesi başladığı, askerliği sırasında hastalığının ilerlediği ancak hastalığın her aşamasında gecikme olmadan uygun tedavilerin uygulandığı, bel fıtığı hastalığının neden olduğu nörolojik bulguların ortaya çıkmasından sonra ameliyat vaktinde ve başarılı yapılsa dahi bozuklukların düzelmeyebileceği, düzelme olmamasının ameliyatta gecikme veya hata olduğunu göstermeyeceği, nitekim onay formunda görüldüğü üzere bu durumun ameliyat öncesinde başvurucuya izah edildiği, başvurucunun hastalığının teşhis ve tedavisinde de gecikme veya hata olmadığı tespitleri yapılmıştır.
37. AYİM İkinci Dairesi; başvurucunun yeni bir bilirkişi heyetinin görevlendirilmesi -özellikle Adli Tıp Kurumundan yeni bir bilirkişi raporu aldırılması- taleplerini reddetmiş; dava dosyasındaki bilgi, belge ve mevcut bilirkişi raporu neticesinde değerlendirme yapılacağını belirttikten sonra başvurucunun askerliğe elverişsiz hâle gelmesine neden olan rahatsızlığının askerlik görevinden kaynaklandığına dair tedavi kayıtlarında ve diğer belgelerde somut hiçbir belge ve kayıt bulunmadığı, rahatsızlığın ortaya çıkmasında ve tetiklenmesinde askerlik görevinin sebep ve tesirinin bulunmadığı, başvurucuya uygulanan teşhis ve tedavilerde hata, ihmal ya da gecikme olmadığı, dolayısıyla idarenin meydana gelen zararı tazmine sorumlu tutulamayacağı kanaatine varıldığını belirterek davanın reddine karar vermiştir.
38. Diğer taraftan başvuru formunda, başvurucunun belindeki rahatsızlığının askerlik hizmetinden kaynaklandığına veya rahatsızlığının artmasına askerlik hizmetinin neden olduğuna ilişkin belge veya rapor sunulmadığı gibi böyle bir rahatsızlığının askerlik hizmetine başlamadan önce var olduğunun ilgili komutan veya birimlere iletildiğine, buna rağmen kendisine ağır yük taşıtılması nedeniyle rahatsızlığının ilerlemesine sebebiyet verildiğine dair somut bilgi ve belgeye de yer verilmemiştir.
39. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
40. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında da bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
41. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
42. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
44. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Mustafa Yavuz ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No: 23522/05, 20/4/2010, § 30).
45. Açıklanan nedenlerle Mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. İki Dereceli Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
46. Başvurucu, AYİM daire kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin olmadığını belirterek adil yargılanma hakkını ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
47. Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme’nin ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, § 18).
48. Sözleşme’ye ek 7. No.lu Protokol’ün 2. maddesinde cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı tanınmış ise de Türkiye bu Protokol’e taraf olmadığı gibi başvuru konusu olay da bir ceza yargılaması değildir.
49. Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz yani iki dereceli yargılanma hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014, §§ 42-45).
50. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Aleyhine Hükmedilen Avukatlık Ücreti Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası
51. Başvurucunun aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti, açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
52. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
53. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
54. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler, mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61, 62).
55. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya yüklenecek olan avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39).
56. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen, § 54).
57. Başvurucunun tam yargı davasını açtığı 2/11/2010 tarihi itibarıyla yürürlükteki usul hükümlerinde dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesini öngören bir düzenleme bulunmamakla birlikte dava sonucunda haksız çıkan davacının, her hâlükârda davalı idare lehine, reddedilen miktar üzerinden nispi avukatlık ücreti ödemesini gerektiren düzenlemenin bulunduğu anlaşılmaktadır.
58. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı 2/11/2010 tarihi öncesinde mümkün olmadığından hak kaybına uğramak istemeyen davacıların, tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin olmadığı görülmektedir.
59. Başvurucunun da bu nedenle AYİM’e açtığı davada, uğradığı zarar için 250.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. AYİM, davanın reddine karar verdikten sonra başvurucunun, reddedilen tazminat talepleri üzerinden davalı idare lehine 19.890 TL avukatlık ücreti ödemesine karar vermiştir.
60. Başvurucu aleyhine avukatlık ücreti ödenmesini öngören düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.
61. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucunun, dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için talebini yüksek tuttuğu ve davanın reddedilmesi nedeniyle talep edilen maddi ve manevi tazminat tutarı üzerinden 19.890 TL avukatlık ücretini davalı idareye ödemek zorunda kaldığı görülmüştür. Böylece başvurucunun, ıslah imkânı olmaması nedeniyle davanın açıldığı sırada yüksek tazminat talebinde bulunulduğu yargılamanın sonucunda aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin ölçülü olmadığı saptandığından mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
62. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
63. Başvurucu, uğradığı maddi ve manevi zararların tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
64. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
65. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 8.000 TL manevi tazminat ödenmesine, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin ise reddine karar verilmesi gerekir.
66. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL avukatlık ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması,
2. Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması,
3. İki dereceli yargılanma hakkının ihlali iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Aleyhe avukatlık ücretine hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale nedeniyle başvurucuya net 8.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
4/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.