TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET SANVERDİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7947)
Karar Tarihi: 1/12/2015
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Aydın ŞİMŞEK
Başvurucu
Mehmet SANVERDİ
Vekili
Av. Nazan AKÇAY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tahliye talepleri ve tutukluluğa yönelik itirazların matbu gerekçelerle reddedilmesi, tutukluluğun makul süreyi aşması, mahkemece Yargıtay bozma ilamı tebliğ edilmeden ve duruşma yapılmadan görevsizlik kararı verilerek kanuni hakların kullanılmasının engellenmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/10/2013 tarihinde Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 25/8/2010 tarihinde gözaltına alınmış, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı mülga Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesi ile görevli) 27/8/2010 tarihli ve 2010/88 sorgu sayılı kararı ile tutuklanmıştır.
6. Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. madde ile görevli) 18/10/2010 tarihli ve E.2010/496 sayılı iddianamesi ile başvurucunun “suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma” suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesine kamu davası açılmıştır.
7. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) başvurucu hakkında “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma” suçu yönünden açılan davayı tefrik ederek ayrı bir esasa (E.2011/76) kayıt etmiş ve “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçu yönünden E.2010/234 sayılı dosya üzerinden yürütülen yargılamada başvurucunun beraatine karar vermiştir.
8. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/3/2011 tarihli ve E.2011/76, K.2011/89 sayılı kararında başvurucu hakkında “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma” suçu yönünden Gaziantep ağır ceza mahkemelerinin görevli ve yetkili olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmiştir. Mahkeme, aynı kararda başvurucunun tutukluluğunun devamına da karar vermiştir.
9. Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/4/2012 tarihli ve E.2011/167, K.2012/173 sayılı kararı ile başvurucunun “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma” suçundan 15 yıl hapis ve 225.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve “verilen hapis cezasının süresi ve kaçma şüphesi nazara alınarak” tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
10. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 28/3/2013 tarihli ve E.2012/20823, K.2013/2899 sayılı ilamında “... delillerin değerlendirilmesi ve sanıkların hukukî durumunun belirlenmesi görevinin özel yetkili Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ait olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılama sürdürülerek hüküm kurul(duğu)” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
11. Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay bozma ilamı sonrasında gerçekleştirdiği tensip incelemesi sonucunda verdiği 22/4/2013 tarihli ve E.2013/241, K.2013/274 sayılı kararı ile davaya bakma görevinin Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. Mahkeme, aynı kararda başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
12. Davaya bakan Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi, E.2013/99 sayılı dosya üzerinden devam olunan yargılamada 25/7/2013 tarihli celsede, başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
13. Başvurucu karara itiraz etmiş, Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı mülga Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi ile görevli) 11/9/2013 tarihli ve 2013/23 Değişik İş sayılı kararında “üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu gözetilerek, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutuklama kararında bir isabetsizlik bulunmadığı” gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
14. Başvurucu, anılan kararı 2/10/2013 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
15. Başvurucu 11/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi, 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 5271 sayılı mülga Kanun’un 250. maddesi ve 3713 sayılı Kanun’un 10. maddesi ile görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine verdiği 10/3/2014 tarihli ve E.2013/99, K.2014/19 sayılı kararında görevsizlik kararı vererek dosyayı Gaziantep Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
17. Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/167 sayılı dosyası üzerinden devam olunan yargılamada 11/4/2014 tarihli celsede başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
18. Başvurucu 18/4/2014 tarihinde karara itiraz etmiş, itirazı inceleyen Gaziantep 4. Ağır Ceza Mahkemesi 22/4/2014 tarihli ve 2014/317 Değişik iş sayılı kararı ile başvurucunun adli kontrol tedbiri uygulanarak tahliyesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Sanıkların 27/08/2010 tarihinden itibaren atılı suçtan tutuklu bulunmaları, CMK’nun 102/2 fıkrası uyarınca tutuklamanın azami süresinin 5 yıl oluşu bu itibarla yaklaşık 4 yıldır tutuklu olan sanıklara yönelik uyuşturucu madde ticareti suçlaması dışındaki suç örgütü suçlarının vasıf değiştirmesi ihtimali ile AİHS’nin 5 md ile bir arada değerlendirildiğinde, adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmasının daha uygun olacağı anlaşılmakla, mağduriyetine sebebiyet vermemek için...”
19. Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/12/2014 tarihli ve E.2014/167, K.2014/480 sayılı kararında başvurucunun “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan 15 yıl hapis ve 225.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
20. Dava, inceleme tarihi itibarıyla temyiz aşamasındadır.
B. İlgili Hukuk
21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” kenar başlıklı 188. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.(1)(2) (Ek cümle: 18/6/2014 – 6545/66 md.) Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.
(4) (Değişik: 27/3/2015-6638/11 md.) a) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfin olması,
...
hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır”
22. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama nedenleri” kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
...”
23. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararı” kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.”
24. 5271 sayılı Kanun’un “Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri” kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.”
25. 5271 sayılı Kanun’un “Tutukluluğun incelenmesi” kenar başlıklı 108. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 1/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 11/10/2013 tarihli ve 2013/7947 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; tahliye taleplerinin ve tutukluluğa yönelik itirazlarının matbu gerekçelerle reddedildiğini, dava kapsamındaki deliller toplanmış olmasına rağmen delillerin karartılma olasılığı bulunduğundan bahisle tutukluluğun devam ettirildiğini, kaçma şüphesinin somut olgulara dayanılarak açıklanmadığını, yeterli ve doyurucu gerekçe yazılmadan devam ettirilen tutukluluğun makul süreyi aştığını, Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesince Yargıtay bozma ilamından sonra duruşma yapılmadan ve bozma ilamı tebliğ edilmeden görevsizlik kararı verilerek kanuni haklarını kullanmasının engellendiğini belirterek Anayasa’nın 19. ve 38. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve hak ihlali tespiti ile birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun;
i. Tahliye taleplerinin ve tutukluluğa yönelik itirazlarının matbu gerekçelerle reddedildiği, dava kapsamındaki deliller toplanmış olmasına rağmen delillerin karartılma olasılığı bulunduğundan bahisle tutukluluğun devam ettirildiği, kaçma şüphesinin somut olgulara dayanılarak açıklanmadığı, yeterli ve doyurucu gerekçe yazılmadan devam ettirilen tutukluluğun makul süreyi aştığı iddialarının Anayasa’nın 19. maddesi ile koruma altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı,
ii. Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesince Yargıtay bozma ilamından sonra duruşma yapılmadan ve bozma ilamı tebliğ edilmeden görevsizlik kararı verilerek kanuni haklarını kullanmasının engellendiği yönündeki iddiasının Anayasa’nın 36. maddesi ile koruma altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
1. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı Yönünden
29. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
30. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde, hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
31. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
32. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (Murat Narman, § 60).
33. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığının, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmesi gerekir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, § 61).
34. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, § 62).
35. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler ”ilgili” ve ”yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman, § 63).
36. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı gözönüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 64, 65).
37. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir. Ayrıca itiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil etmez (İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 45, 46).
38. Somut olayda, başvurucunun yargılandığı Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/76 sayılı dosyasında 2/11/2010 tarihinde yapılan tensip incelemesinde “mevcut delil durumu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, tutuklu kalınan süre dikkate alınarak” başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Mahkemenin 24/3/2011 tarihli yetkisizlik kararında ise “tutuklu sanıkların üzerlerine atılı suçların niteliği, kanıt durumu, kaçma ve delilleri karartma olasılıkları gözetilerek” başvurucunun tahliye talebi reddedilmiş ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
39. Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/167 sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılamada 17/6/2011 tarihli celsede “CMK 100-108 maddeleri gereğince atılı suçun vasıf ve mahiyeti, suçluluğu konusunda kuvvetli şüphe bulunması, suça öngörülen ceza miktarı, mevcut delil durumu ve kaçma şüphesi göz önüne alınarak...”; 21/9/2011 tarihli celsede “sanıkların üzerlerine atılı suçun CMK.100 ve 108.madde nazara alınarak vasıf ve mahiyeti, üzerlerine atılı suç için öngörülen ceza miktarı, mevcut delil durumu ve suçlulukları konusunda kuvvetli şüphe sebepleri nazara alınarak...”; 25/11/2011 tarihli celsede “üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, suçu işlediklerine dair kuvvetli somut olguların varlığı ve bu durumda delilleri karartmaları ihtimaline ilişkin kuvvetli şüphe sebepleri ve tutuklama sebeplerinde bir değişiklik olmadığı nazara alınarak...” gerekçeleriyle tutukluluğun devamına karar verilmiştir. Mahkeme, Yargıtay bozma ilamı sonrasında E.2013/241 sayılı dosyada tensip incelemesi sonucunda verdiği 22/4/2013 tarihli yetkisizlik kararı ile birlikte “üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, yüklenen suçları işlediklerine dair kuvvetli somut olguların varlığı, kaçma delilleri karartma ihtimali ilişkin kuvvetli sebepleri ve tutuklama koşullarında her hangi bir değişiklik bulunmadığı...” gerekçeleriyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
40. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi E.2013/99 sayılı dosya üzerinden devam olunan yargılamada 25/7/2013 tarihli celsede “üzerlerine atılı suçların niteliği, kanıt durumu, kaçma ve delilleri karartma olasılıkları, atılı suçlar için kanunda öngörülen ceza miktarları(nı) gözeterek” başvurucunun tahliye talebini reddederek tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Mahkeme 18/2/2014 tarihli celsede ise “üzerlerine atılı suçların niteliği, kanıt durumu, iletişim tespit tutanakları, yakalanan uyuşturucunun niteliği ve miktarı, sanıklar hakkındaki fiziki ve teknik takip tutanakları dikkate alındığında sanıkların atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunması, atılı suçlar için kanunda öngörülen ceza miktarı gözetilerek ...” gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
41. Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/167 sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılamada ise 11/4/2014 tarihli celsede “üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, suçu işlediklerine dair kuvvetli somut olguların varlığı, sanıkların kaçma ihtimallerine ilişkin kuvvetli şüphe sebepleri, atılı suçun CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince katalog suçlardan olduğu gözetilerek ve tutuklama sebeplerinde bir değişiklik olmadığı nazara alınarak...” gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
42. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler; ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin gösterilmesi gerekir (Burhan İsmailoğlu, B. No: 2012/349, 25/6/2014, § 37).
43. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
44. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Solmaz/Türkiye, B. No: 27561/02, 16/1/2007, §§ 23, 24; Şahap Doğan / Türkiye, B. No: 29361/07, 27/5/2010, § 26). Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da benimsenmiş ve temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine hükmedilmiştir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde gözönünde bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 42).
45. Somut olayda başvurucu 25/8/2010 tarihinde gözaltına alınmış ve 27/8/2010 tarihinde tutuklanmıştır. Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/4/2012 tarihinde vermiş olduğu başvurucunun mahkûmiyetine dair karar, Yargıtay tarafından 28/3/2013 tarihli ilam ile bozulmuştur. Başvurucu, yargılamanın devamında Gaziantep 4. Ağır Ceza Mahkemesinin itiraz üzerine verdiği 22/4/2014 tarihli kararı ile tahliye olmuştur.
46. Bu belirlemelere göre başvurucu 25/8/2010-2/4/2012 ve 28/3/2013-22/4/2014 tarihleri arasında “bir suç isnadına bağlı olarak” hürriyetinden yoksun kalmış iken 2/4/2012-28/3/2013 tarihleri arasında “ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak” tutulmuştur. Başvurucu, bir suç isnadına bağlı olarak 25/8/2010-2/4/2012 tarihleri arasında 1 yıl 7 ay 7 gün, 28/3/2013-22/4/2014 tarihleri arasında 1 yıl 24 gün olmak üzere toplam 2 yıl 7 ay 31 gün süreyle hürriyetinden yoksun bırakılmıştır.
47. Dava dosyasının incelenmesinde derece mahkemelerince başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde mevcut delil durumuna, iletişim tespit tutanaklarına, fiziki ve teknik takip tutanaklarına, kuvvetli suç şüphesinin varlığına, suçun niteliğine ve suça ilişkin olarak Kanun’da öngörülen yaptırımın ağırlığına, yakalanan uyuşturucunun özelliğine ve miktarına, başvurucunun kaçma ve delilleri karartma şüphesinin bulunduğuna ve suçun 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında belirtilen tutuklama nedeni bulunduğu varsayılan “katalog” suçlardan olmasına değinildiği görülmektedir. Mahkemelerce kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen ve yargılama neticesinde 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen başvurucu hakkında verilen tutukluğun devamına ilişkin kararların gerekçeleri, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Öte yandan başvurucunun yargılandığı dava, sekiz sanık hakkında açılmış olup örgütlü işlendiği iddia edilen uyuşturucu madde ticaretine ilişkindir. Davaya bakan Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçu yönünden beraat kararı verirken tefrik ederek ayırdığı “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan 24/3/2011 tarihinde görevsizlik kararı vererek dosyayı Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Anılan Mahkeme, 17/6/2011-2/4/2012 tarihleri arasında sekiz celse yapmış ve 2/4/2012 tarihinde başvurucunun da aralarında olduğu sekiz sanık hakkında isnat edilen suçtan mahkûmiyet kararı vermiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesince hükmün görev yönünden bozulması sonrasında dosya, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş; anılan Mahkemece üç celse yapıldıktan sonra 6526 sayılı Kanun gereği dosya tekrar Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesine geri gönderilmiştir. Dava, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından iki kez Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesine, Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da bir kez Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. Bu göndermelerden biri Yargıtay bozma ilamı, diğeri Kanun değişikliği nedeniyle yaşanmıştır. Ancak derece mahkemelerinin davanın kendi uhdelerinde bulunduğu süre içinde yürütülen işlemlerde bir özensizlik içinde bulundukları tespit edilmemiştir. Somut olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin olarak derece mahkemelerince açıklanan gerekçeler, yargılama süreci gözönüne alındığında yaklaşık 2 yıl 8 aylık tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterlidir. İlgili ve yeterli gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında tutukluluk süresinin makul olduğu görülmektedir.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
49. Başvurucu, Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesince Yargıtay bozma ilamından sonra duruşma yapılmadan ve bozma ilamı tebliğ edilmeden görevsizlik kararı verilerek kanuni haklarının kullanılmasının engellendiğini ileri sürmüştür.
50. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
51. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
52. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi, idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
53. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
54. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde de başvurucuya, şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29)
55. Somut olayda Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/4/2012 tarihli kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiş ve karar, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 28/3/2013 tarihli bozma ilamı ile görev yönünden bozulmuştur. Mahkeme, bunun üzerine tensip incelemesi sonucunda 22/4/2013 tarihinde görevsizlik kararı vererek dosyayı Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiş; kanun değişikliği nedeniyle tekrar iade edilen davada 25/12/2014 tarihinde nihai kararını vermiştir. Dava, başvuru tarihi itibarıyla ilk derece mahkemesi olarak Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinde derdest olup Anayasa Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da temyiz aşamasındadır. Başvurucu, yargılama süreci içinde Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin Yargıtay bozma ilamına dayanarak verdiği 22/4/2013 tarihli görevsizlik kararının duruşma açılmaksızın ve Yargıtay bozma ilamı kendisine tebliğ edilmeksizin verildiğinden ve bu şekilde kanuni haklarının kısıtlandığından bahisle ilk derece mahkemelerinde hakkındaki yargılama devam ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun, hakkındaki yargılama sürecinde yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin şikâyetlerini ilk derece mahkemelerinde devam eden yargılama süreçlerinde ve sonrasında temyiz aşamasında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise bu şikâyetlerin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucu tarafından derece mahkemelerinin, hakkındaki yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden yargılama sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
56. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemeleri ve temyiz mercileri önünde usulüne uygun olarak devam eden başvuru yollarının tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
1/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.