TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET SANVERDİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7947)
|
|
Karar Tarihi: 1/12/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet SANVERDİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nazan AKÇAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tahliye talepleri ve tutukluluğa yönelik itirazların
matbu gerekçelerle reddedilmesi, tutukluluğun makul süreyi aşması, mahkemece
Yargıtay bozma ilamı tebliğ edilmeden ve duruşma yapılmadan görevsizlik kararı
verilerek kanuni hakların kullanılmasının engellenmesi nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/10/2013 tarihinde Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi
aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/12/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
5.
Başvurucu 25/8/2010 tarihinde gözaltına alınmış, İstanbul 11. Ağır Ceza
Mahkemesinin (4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı mülga Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
250. maddesi ile görevli) 27/8/2010 tarihli ve 2010/88 sorgu sayılı kararı ile
tutuklanmıştır.
6.
Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. madde ile görevli) 18/10/2010
tarihli ve E.2010/496 sayılı iddianamesi ile başvurucunun “suç işlemek amacıyla
örgüt kurma ve örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu veya uyarıcı madde
ticareti yapma” suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı
yer ağır ceza mahkemesine kamu davası açılmıştır.
7.
Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) başvurucu hakkında “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti
yapma” suçu yönünden açılan davayı tefrik ederek ayrı bir esasa (E.2011/76)
kayıt etmiş ve “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçu yönünden E.2010/234
sayılı dosya üzerinden yürütülen yargılamada başvurucunun beraatine
karar vermiştir.
8.
Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/3/2011 tarihli ve E.2011/76, K.2011/89
sayılı kararında başvurucu hakkında “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma”
suçu yönünden Gaziantep ağır ceza mahkemelerinin görevli ve yetkili olduğundan
bahisle görevsizlik kararı verilmiştir. Mahkeme, aynı kararda başvurucunun
tutukluluğunun devamına da karar vermiştir.
9.
Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/4/2012 tarihli ve E.2011/167, K.2012/173
sayılı kararı ile başvurucunun “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma”
suçundan 15 yıl hapis ve 225.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve
“verilen hapis cezasının süresi ve kaçma şüphesi nazara alınarak” tutukluluğun
devamına karar verilmiştir.
10.
Kararın temyizi üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 28/3/2013 tarihli ve
E.2012/20823, K.2013/2899 sayılı ilamında “...
delillerin değerlendirilmesi ve sanıkların hukukî durumunun belirlenmesi
görevinin özel yetkili Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ait olması nedeniyle
görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılama sürdürülerek hüküm kurul(duğu)” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar
verilmiştir.
11.
Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay bozma ilamı sonrasında
gerçekleştirdiği tensip incelemesi sonucunda verdiği 22/4/2013 tarihli ve
E.2013/241, K.2013/274 sayılı kararı ile davaya bakma görevinin Adana 8. Ağır
Ceza Mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. Mahkeme,
aynı kararda başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
12.
Davaya bakan Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi, E.2013/99 sayılı dosya üzerinden
devam olunan yargılamada 25/7/2013 tarihli celsede, başvurucunun tutukluluğunun
devamına karar vermiştir.
13.
Başvurucu karara itiraz etmiş, Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (12/4/1991
tarihli ve 3713 sayılı mülga Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi ile
görevli) 11/9/2013 tarihli ve 2013/23 Değişik İş sayılı kararında “üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti mevcut delil
durumu gözetilerek, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutuklama kararında bir
isabetsizlik bulunmadığı” gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine
karar verilmiştir.
14.
Başvurucu, anılan kararı 2/10/2013 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
15.
Başvurucu 11/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16.
Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi, 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 1.
maddesi ile 5271 sayılı mülga Kanun’un 250. maddesi ve 3713 sayılı Kanun’un 10.
maddesi ile görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine
verdiği 10/3/2014 tarihli ve E.2013/99, K.2014/19 sayılı kararında görevsizlik
kararı vererek dosyayı Gaziantep Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
17.
Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/167 sayılı dosyası üzerinden devam
olunan yargılamada 11/4/2014 tarihli celsede başvurucunun tutukluluğunun
devamına karar verilmiştir.
18.
Başvurucu 18/4/2014 tarihinde karara itiraz etmiş, itirazı inceleyen Gaziantep
4. Ağır Ceza Mahkemesi 22/4/2014 tarihli ve 2014/317 Değişik iş sayılı kararı
ile başvurucunun adli kontrol tedbiri uygulanarak tahliyesine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Sanıkların
27/08/2010 tarihinden itibaren atılı suçtan tutuklu bulunmaları, CMK’nun 102/2 fıkrası uyarınca tutuklamanın azami süresinin
5 yıl oluşu bu itibarla yaklaşık 4 yıldır tutuklu olan sanıklara yönelik
uyuşturucu madde ticareti suçlaması dışındaki suç örgütü suçlarının vasıf
değiştirmesi ihtimali ile AİHS’nin 5 md ile bir arada değerlendirildiğinde,
adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmasının daha uygun olacağı
anlaşılmakla, mağduriyetine sebebiyet vermemek için...”
19.
Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/12/2014 tarihli ve E.2014/167,
K.2014/480 sayılı kararında başvurucunun “uyuşturucu madde ticareti yapma”
suçundan 15 yıl hapis ve 225.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir.
20.
Dava, inceleme tarihi itibarıyla temyiz aşamasındadır.
B. İlgili Hukuk
21.
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” kenar
başlıklı 188. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(3) Uyuşturucu veya
uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan,
satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan,
kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.(1)(2)
(Ek cümle: 18/6/2014 – 6545/66 md.) Ancak, uyuşturucu
veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren
veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.
(4) (Değişik:
27/3/2015-6638/11 md.) a) Yukarıdaki fıkralarda
belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfin
olması,
...
hâlinde
verilecek ceza yarı oranında artırılır”
22.
5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama nedenleri”
kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki
hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya
sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular
varsa.
b) Şüpheli veya
sanığın davranışları;
1. Delilleri yok
etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki
suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde,
tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde
188),
...”
23.
5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararı”
kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe
gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve
fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir.”
24.
5271 sayılı Kanun’un “Şüpheli veya sanığın
salıverilme istemleri” kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.”
25.
5271 sayılı Kanun’un “Tutukluluğun incelenmesi”
kenar başlıklı 108. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre
içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının
gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza
hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde
bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek
suretiyle karar verilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26.
Mahkemenin 1/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 11/10/2013
tarihli ve 2013/7947 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27.
Başvurucu; tahliye taleplerinin ve tutukluluğa yönelik itirazlarının matbu
gerekçelerle reddedildiğini, dava kapsamındaki deliller toplanmış olmasına
rağmen delillerin karartılma olasılığı bulunduğundan bahisle tutukluluğun devam
ettirildiğini, kaçma şüphesinin somut olgulara dayanılarak açıklanmadığını,
yeterli ve doyurucu gerekçe yazılmadan devam ettirilen tutukluluğun makul
süreyi aştığını, Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesince Yargıtay bozma ilamından
sonra duruşma yapılmadan ve bozma ilamı tebliğ edilmeden görevsizlik kararı
verilerek kanuni haklarını kullanmasının engellendiğini belirterek Anayasa’nın
19. ve 38. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
hak ihlali tespiti ile birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
28.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Bu itibarla başvurucunun;
i. Tahliye taleplerinin ve tutukluluğa yönelik itirazlarının
matbu gerekçelerle reddedildiği, dava kapsamındaki deliller toplanmış olmasına
rağmen delillerin karartılma olasılığı bulunduğundan bahisle tutukluluğun devam
ettirildiği, kaçma şüphesinin somut olgulara dayanılarak açıklanmadığı, yeterli
ve doyurucu gerekçe yazılmadan devam ettirilen tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddialarının Anayasa’nın 19. maddesi ile koruma altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı,
ii. Gaziantep
3. Ağır Ceza Mahkemesince Yargıtay bozma ilamından sonra duruşma yapılmadan ve
bozma ilamı tebliğ edilmeden görevsizlik kararı verilerek kanuni haklarını
kullanmasının engellendiği yönündeki iddiasının Anayasa’nın 36. maddesi ile
koruma altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi
gerekir.
1. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı Yönünden
29.
Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü
fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak
Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
30.
Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya
değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hâllerde, hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri
hükme bağlanmıştır (Mustafa Ali Balbay,
B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
31.
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
32.
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında
tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma
veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu
güvence altına alınmıştır (Murat Narman, §
60).
33.
Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde
değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu
sürenin makul olup olmadığının, her davanın kendi özelliklerine göre
değerlendirilmesi gerekir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine
rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması
durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, §
61).
34.
Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece
mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini
etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest
bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya
konulması gerekir (Murat Narman, §
62).
35.
Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının
yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya
değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama
nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse
de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin
devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler ”ilgili” ve ”yeterli” görüldüğü takdirde
yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın
karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi
faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate
alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup
olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat
Narman, § 63).
36.
Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin
değerlendirilmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin
kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından
yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde
kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı gözönüne
alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç
işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği
sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul
edilmesi gerekir (Murat Narman, §§
64, 65).
37.
Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve
tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan
gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfî olduğunu
söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir
yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam
ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir. Ayrıca itiraz veya temyiz merciinin,
itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki
gerekçelere katıldığı durumlarda buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak
gerekçelendirmemesi, kural olarak gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil
etmez (İbrahim Ayhan, B. No:
2013/9895, 2/1/2014, §§ 45, 46).
38.
Somut olayda, başvurucunun yargılandığı Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2011/76 sayılı dosyasında 2/11/2010 tarihinde yapılan tensip incelemesinde “mevcut delil durumu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti,
tutuklu kalınan süre dikkate alınarak” başvurucunun tutukluluğunun
devamına karar verilmiştir. Mahkemenin 24/3/2011 tarihli yetkisizlik kararında
ise “tutuklu sanıkların üzerlerine atılı
suçların niteliği, kanıt durumu, kaçma ve delilleri karartma olasılıkları
gözetilerek” başvurucunun tahliye talebi reddedilmiş ve tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmiştir.
39.
Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/167 sayılı dosyası üzerinden
yürütülen yargılamada 17/6/2011 tarihli celsede “CMK 100-108 maddeleri gereğince atılı suçun vasıf ve mahiyeti,
suçluluğu konusunda kuvvetli şüphe bulunması, suça öngörülen ceza miktarı,
mevcut delil durumu ve kaçma şüphesi göz önüne alınarak...”;
21/9/2011 tarihli celsede “sanıkların
üzerlerine atılı suçun CMK.100 ve 108.madde nazara alınarak vasıf ve mahiyeti,
üzerlerine atılı suç için öngörülen ceza miktarı, mevcut delil durumu ve
suçlulukları konusunda kuvvetli şüphe sebepleri nazara alınarak...”; 25/11/2011
tarihli celsede “üzerlerine atılı suçun
vasıf ve mahiyeti, suçu işlediklerine dair kuvvetli somut olguların varlığı ve
bu durumda delilleri karartmaları ihtimaline ilişkin kuvvetli şüphe sebepleri
ve tutuklama sebeplerinde bir değişiklik olmadığı nazara alınarak...” gerekçeleriyle
tutukluluğun devamına karar verilmiştir. Mahkeme, Yargıtay bozma ilamı
sonrasında E.2013/241 sayılı dosyada tensip incelemesi sonucunda verdiği
22/4/2013 tarihli yetkisizlik kararı ile birlikte “üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, yüklenen suçları işlediklerine
dair kuvvetli somut olguların varlığı, kaçma delilleri karartma ihtimali
ilişkin kuvvetli sebepleri ve tutuklama koşullarında her
hangi bir değişiklik bulunmadığı...” gerekçeleriyle
başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
40.
Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi E.2013/99 sayılı dosya üzerinden devam olunan
yargılamada 25/7/2013 tarihli celsede “üzerlerine
atılı suçların niteliği, kanıt durumu, kaçma ve delilleri karartma
olasılıkları, atılı suçlar için kanunda öngörülen ceza miktarları(nı) gözeterek” başvurucunun tahliye talebini
reddederek tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Mahkeme 18/2/2014
tarihli celsede ise “üzerlerine atılı
suçların niteliği, kanıt durumu, iletişim tespit tutanakları, yakalanan
uyuşturucunun niteliği ve miktarı, sanıklar hakkındaki fiziki ve teknik takip
tutanakları dikkate alındığında sanıkların atılı suçu işlediğine dair kuvvetli
suç şüphesinin bulunması, atılı suçlar için kanunda öngörülen ceza miktarı
gözetilerek ...” gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına
karar vermiştir.
41.
Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/167 sayılı dosyası üzerinden
yürütülen yargılamada ise 11/4/2014 tarihli celsede “üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, suçu işlediklerine dair
kuvvetli somut olguların varlığı, sanıkların kaçma ihtimallerine ilişkin
kuvvetli şüphe sebepleri, atılı suçun CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince
katalog suçlardan olduğu gözetilerek ve tutuklama sebeplerinde bir değişiklik
olmadığı nazara alınarak...” gerekçesiyle başvurucunun
tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
42.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler; ancak kaçmalarını,
delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar
gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde
tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması,
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz
bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli
gerekçelerle ortaya konulması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin
gösterilmesi gerekir (Burhan İsmailoğlu,
B. No: 2012/349, 25/6/2014, § 37).
43.
Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez
yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı
durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin
serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
44. Tutukluluk
süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin
dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece
mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma
kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme
bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak
nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin
hesabında dikkate almamaktadır (Solmaz/Türkiye,
B. No: 27561/02, 16/1/2007, §§ 23, 24; Şahap Doğan / Türkiye, B. No: 29361/07, 27/5/2010, § 26). Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da
benimsenmiş ve temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine
hükmedilmiştir (Hamit Kaya, B.
No: 2012/338, 2/7/2013, § 41). Bu bakımdan
temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde gözönünde bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında
bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece
mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303,
21/11/2013, § 42).
45. Somut
olayda başvurucu 25/8/2010 tarihinde gözaltına alınmış ve 27/8/2010 tarihinde
tutuklanmıştır. Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/4/2012 tarihinde vermiş
olduğu başvurucunun mahkûmiyetine dair karar, Yargıtay tarafından 28/3/2013
tarihli ilam ile bozulmuştur. Başvurucu, yargılamanın devamında Gaziantep 4.
Ağır Ceza Mahkemesinin itiraz üzerine verdiği 22/4/2014 tarihli kararı ile
tahliye olmuştur.
46. Bu
belirlemelere göre başvurucu 25/8/2010-2/4/2012 ve 28/3/2013-22/4/2014
tarihleri arasında “bir suç isnadına bağlı olarak” hürriyetinden yoksun kalmış
iken 2/4/2012-28/3/2013 tarihleri arasında “ilk
derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak”
tutulmuştur. Başvurucu,
bir suç isnadına bağlı olarak 25/8/2010-2/4/2012 tarihleri arasında 1
yıl 7 ay 7 gün, 28/3/2013-22/4/2014 tarihleri arasında 1 yıl 24 gün olmak üzere
toplam 2 yıl 7 ay 31 gün süreyle hürriyetinden yoksun bırakılmıştır.
47.
Dava dosyasının incelenmesinde derece mahkemelerince başvurucunun
tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde mevcut delil
durumuna, iletişim tespit tutanaklarına, fiziki ve teknik takip tutanaklarına,
kuvvetli suç şüphesinin varlığına, suçun niteliğine ve suça ilişkin olarak
Kanun’da öngörülen yaptırımın ağırlığına, yakalanan uyuşturucunun özelliğine ve
miktarına, başvurucunun kaçma ve delilleri karartma şüphesinin bulunduğuna ve
suçun 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında belirtilen
tutuklama nedeni bulunduğu varsayılan “katalog”
suçlardan olmasına değinildiği görülmektedir. Mahkemelerce kuvvetli
suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen ve yargılama neticesinde 15 yıl
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen başvurucu hakkında verilen
tutukluğun devamına ilişkin kararların gerekçeleri, tutukluluğun devamının
hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve
içeriktedir. Öte yandan başvurucunun yargılandığı dava, sekiz sanık hakkında
açılmış olup örgütlü işlendiği iddia edilen uyuşturucu madde ticaretine
ilişkindir. Davaya bakan Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi “suç işlemek amacıyla
örgüt kurma” suçu yönünden beraat kararı verirken tefrik ederek ayırdığı
“uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan 24/3/2011 tarihinde görevsizlik
kararı vererek dosyayı Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Anılan
Mahkeme, 17/6/2011-2/4/2012 tarihleri arasında sekiz celse yapmış ve 2/4/2012
tarihinde başvurucunun da aralarında olduğu sekiz sanık hakkında isnat edilen
suçtan mahkûmiyet kararı vermiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay
10. Ceza Dairesince hükmün görev yönünden bozulması sonrasında dosya, Adana 8.
Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş; anılan Mahkemece üç celse yapıldıktan sonra
6526 sayılı Kanun gereği dosya tekrar Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesine geri
gönderilmiştir. Dava, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından iki kez Gaziantep
3. Ağır Ceza Mahkemesine, Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da bir
kez Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. Bu göndermelerden biri
Yargıtay bozma ilamı, diğeri Kanun değişikliği nedeniyle yaşanmıştır. Ancak
derece mahkemelerinin davanın kendi uhdelerinde bulunduğu süre içinde yürütülen
işlemlerde bir özensizlik içinde bulundukları tespit edilmemiştir. Somut
olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin olarak derece mahkemelerince
açıklanan gerekçeler, yargılama süreci gözönüne
alındığında yaklaşık 2 yıl 8 aylık tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterlidir.
İlgili ve yeterli gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum
bırakıldığı dikkate alındığında tutukluluk süresinin makul olduğu
görülmektedir.
48.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
49.
Başvurucu, Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesince Yargıtay bozma ilamından sonra
duruşma yapılmadan ve bozma ilamı tebliğ edilmeden görevsizlik kararı verilerek
kanuni haklarının kullanılmasının engellendiğini ileri sürmüştür.
50.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
51.
30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru
hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
52.
Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal
ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin
düzeltilmesi, idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
53.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin
derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte
bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
54.
Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında telafi
kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde de başvurucuya, şikâyetlerini gidermede
makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer
verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının
gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması
gerekir (Ramazan Aras, B. No:
2012/239, 2/7/2013, § 29)
55.
Somut olayda Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/4/2012 tarihli kararı ile
başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiş ve karar, Yargıtay 10. Ceza
Dairesinin 28/3/2013 tarihli bozma ilamı ile görev yönünden bozulmuştur.
Mahkeme, bunun üzerine tensip incelemesi sonucunda 22/4/2013 tarihinde
görevsizlik kararı vererek dosyayı Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiş;
kanun değişikliği nedeniyle tekrar iade edilen davada 25/12/2014 tarihinde
nihai kararını vermiştir. Dava, başvuru tarihi itibarıyla ilk derece mahkemesi
olarak Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinde derdest olup Anayasa Mahkemesince
inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da temyiz aşamasındadır. Başvurucu,
yargılama süreci içinde Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin Yargıtay bozma
ilamına dayanarak verdiği 22/4/2013 tarihli görevsizlik kararının duruşma
açılmaksızın ve Yargıtay bozma ilamı kendisine tebliğ edilmeksizin
verildiğinden ve bu şekilde kanuni haklarının kısıtlandığından bahisle ilk
derece mahkemelerinde hakkındaki yargılama devam ederken Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun, hakkındaki yargılama sürecinde
yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkin şikâyetlerini ilk derece mahkemelerinde devam eden yargılama
süreçlerinde ve sonrasında temyiz aşamasında ileri sürebilme ve ileri sürmüş
ise bu şikâyetlerin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede
başvurucu tarafından derece mahkemelerinin, hakkındaki yargılama ve temyiz
süreçleri beklenmeden yargılama sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali
şikâyetlerinin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
56.
Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemeleri ve temyiz mercileri önünde usulüne
uygun olarak devam eden başvuru yollarının tüketilmeden temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
2.
Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B.
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
1/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.