TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
YÜCEL MANDACI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7958)
Karar Tarihi: 19/11/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
Başvurucu
Yücel MANDACI
Vekili
Av. Hasan Erokay MANDACI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu 1982 tarihinde açtığı hukuk davasının hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdest olması, taşınmazının yüz ölçümünde kadastro tespiti ile azaltma yapılması ve uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamadığı gibi taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kesinliğe kavuşmaması nedeniyle adil yargılanma, mülkiyet ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 23/10/2013 tarihinde Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölümün İkinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 18/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 17/3/2014 tarihli yazısı 8/10/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekili tarafından Bakanlık görüşüne karşı 24/10/2014 tarihli beyan dilekçesi ibraz edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu tarafından 11/5/1978 tarihinde satın alınan taşınmaz kadastro tespit çalışmaları sırasında, 397 parsel numarası altında ve 48.000 m2 yüz ölçümüyle başvurucu adına tespit görmüştür.
8. Başvurucu tarafından taşınmazının yüz ölçümünün eksik tespit edildiği yönünde 18/3/1981 tarihinde kadastro komisyonuna yapılan itirazın reddedilmesi üzerine 30/11/1982 tarihinde Gelibolu Kadastro Mahkemesinin E.1982/739 sayılı dosyası üzerinde tespite itiraz davası açılmıştır.
9. Mahkemece verilen birleştirme kararı ile E.1982/739 sayılı dosyanın Mahkemenin E.1983/17 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
10. Gelibolu Kadastro Mahkemesi teşkilatının kaldırılması üzerine, belirtilen dava dosyası Çanakkale Kadastro Mahkemesine devredilmiş olup, hâlihazırda Çanakkale Kadastro Mahkemesinin E.2013/10 sırası üzerinde derdesttir.
B. İlgili Hukuk
11. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ile 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 25. maddesinin birinci fıkrası, 28. maddesinin birinci fıkrası, 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları, 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 32. maddesinin birinci fıkrası ve 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 19/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/10/2013 tarih ve 2013/7958 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, 1982 tarihinde açtığı hukuk davasının hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğunu, özellikle birleşme kararı verilen başka bir dava dosyasının davalısı konumundaki şahısların tereke paylaşımı dolayısıyla gereksiz olarak yaklaşık yirmi sene yargılamanın uzadığını, ayrıca taşınmazının yüz ölçümünde kadastro tespiti ile azaltma yapıldığını ve uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamadığı gibi taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kesinliğe kavuşmadığını, ayrıca başvurduğu tespite itiraz davasına ilişkin yargısal prosedürün uyuşmazlığın karara bağlanması hususunda etkili bir başvuru yolu olmadığını belirterek, Anayasa’nın 35., 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
14. Başvurucu tarafından, aleyhinde açılan hukuk davasının makul sürede sonuçlandırılmadığı belirtilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddia edilmiş olup, başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
15. Başvurucu, taşınmazının yüz ölçümünde kadastro tespiti ile azaltma yapıldığını ve uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamadığı gibi taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kesinliğe kavuşmadığını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
16. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucu tarafından kadastro tespit çalışmaları sırasında taşınmazın yüz ölçümünde azaltma yapıldığı iddiasıyla tespite itiraz davası açıldığı, söz konusu davanın hâlihazırda derdest olduğu ve bu nedenle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir hukuki menfaatinin bulunup bulunmadığının belirtilen dava neticesinde açıklığa kavuşacağı belirtilmiştir.
17. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise, bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (B. No: 2012/1027, § 19, 20, 12/2/2013; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
18. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından taşınmazın yüz ölçümünde kadastro çalışmaları sonucu azaltma yapıldığı ve mülkiyet hakkının kesinliğe kavuşmadığı belirtilerek ihlal iddiasında bulunulduğu, söz konusu iddiaya ilişkin hukuki uyuşmazlığın ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğu ve Mahkemece henüz uyuşmazlığın esasına dair bir karar verilmediği görülmektedir. Derdest olan yargılama faaliyeti nazara alındığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının incelenebilmesi için, kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmemiş olduğu anlaşılmaktadır.
19. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlali iddiasına ilişkin olarak kanunen öngörülmüş olan başvuru yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
20. Başvurucu, 1982 yılında açtığı hukuk davasının makul sürede sonuçlandırılmamış olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
21. Adalet Bakanlığı görüşünde, Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararları ve bu hususta verilen görüşlere atfen, başvurunun bu bölümü hakkında görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.
22. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
23. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
24. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, kadastro nezdinde açılan bir tespite itiraz davasının söz konusu olduğu görülmekle, 3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
25. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olmakla beraber, bazı özel durumlarda girişimin niteliği göz önünde tutularak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir (B. No. 2013/4424, 6/3/2014, § 44). Somut başvuru açısından benzer bir durum söz konusu olup, makul süre değerlendirmesinde nazara alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi, başvurucu tarafından kadastro müdürlüğüne itirazda bulunulduğu 18/3/1981 tarihidir.
26. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
27. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun dört parsel taşınmazı konu alan tespite itiraz talebinden ibaret olduğu, yargılamasına başvurucu tarafından 30/11/1982 tarihinde verilen dava dilekçesi üzerine Mahkemenin E.1982/739 sırasına kayden başlanıldığı anlaşılan davanın, Gelibolu Kadastro Mahkemesinin 21/11/1991 sayılı kararı ile belirtilen Mahkemenin E.1983/17 sayılı dosyası üzerinde bileştirildiği, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 22/5/2013 tarih ve 460 sayılı “Kadastro Mahkemelerinin Yargı Çevresinin Yeniden Belirlenmesi” kararı çerçevesinde, dosyanın Çanakkale Kadastro Mahkemesine devredilerek Mahkemenin E. 2013/10 sırasına kaydının yapıldığı, davanın hâlihazırda ilk derece Mahkemesi nezdinde derdest olduğu ve başvuruya konu yargılamanın taraflarında on birin üzerinde kişinin yer aldığı görülmektedir.
28. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin ilk derece mahkemesi nezdinde geçen bölümünün tamamının kadastro mahkemesinde sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 11).
29. Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında, yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No. 2012/12, 17/9/2013, § 58; B. No. 2013/1115, 5/12/2013, § 64).
30. Kadastro mahkemesi nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67; 2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43).
31. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu otuz dört yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
33. Başvurucu tarafından ayrıca, başvurduğu tespite itiraz davasına ilişkin yargısal prosedürün uyuşmazlığın karara bağlanması hususunda etkili bir başvuru yolu olmadığı belirtilerek Anayasa’nın 40. maddesinin ihlal edildiği iddia edilmiş olmakla beraber, somut yargılama bağlamında başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler ışığında, belirtilen ihlal iddiasının ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
34. Başvurucu, taşınmazın yüz ölçümünde meydana geldiğini iddia ettiği azalma ve bu kısma ilişkin yoksun kalınan kâra istinaden 150.000,00 TL maddi, uyuşmazlığın makul sürede sonuçlandırılmamış olmasına dayanarak 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
35. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
36. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin otuz dört yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 23.700,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
37. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ise başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunduğu anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
38. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
39. Başvuruya konu yargılamanın otuz dört yıldır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 23.700,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine,
19/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.