TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖNDER SIĞIRCIKOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9303)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Muharrem İlhan KOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Önder SIĞIRCIKOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Uğur Buğra TANIR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kanuni tutukluluk
süresi aşılmasına rağmen serbest bırakılmaması, tutukluluğunun devamının somut
gerekçelere dayanmaması ve masumiyet karinesine aykırılık nedeniyle Anayasa’nın
19. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 12/12/2013
tarihinde Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 28/2/2014tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
15/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 16/9/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı
benzer başvurulara ilişkin önceki görüşlerine atıf yaparak ayrıca görüş
sunulmasına gerek görülmediğini bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Adana Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında Devletin gizli kalması gereken
bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etmek suçundan
12/2/2012 tarihinde tutuklanmıştır.
8. Başvurucu ile birlikte
toplam 6 sanık hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 18/9/2012 tarih ve
2012/885-384 sayılı iddianamesiyle Devletin gizli belgelerini siyasal ve askeri
casusluk amacıyla temin etme ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından
Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/46 Esas sayılı dosyasında kamu davası
açılmıştır.
9. Yargılama sonunda Adana 10.
Ağır Ceza Mahkemesince 7/10/2013 tarih ve E.2012/46, K.2013/88 sayılı kararla
başvurucunun devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri
casusluk amacıyla temin etmek suçundan beraatına, iki kişiyi hürriyetinden
yoksun kılma suçundan iki kez 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
hükmen tutuklanmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucu mahkumiyetle
birlikte verilen tutukluluğun devamına ilişkin karara11/10/2013 tarihinde
itiraz etmiş, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince 31/10/2013 tarihinde itiraz
reddedilmiştir. Bu karar başvurucuya 28/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 12/12/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Başvurucu hakkındaki hüküm
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 7/7/2014 tarih ve E.2014/4207, K.2014/8246 sayılı
ilamıyla onanmıştır.
B. İlgili
Hukuk
13. 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 109. ve 328. maddeleri.
14. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 102. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(1)Ağır ceza mahkemesinin görevine
girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu
hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde,
tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi
gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
15. 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda
belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına
karar verilen,
…
d) Kanuna uygun olarak
tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu
süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
…
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler.”
16. 5271 sayılı Kanun’un 142.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 19/11/2013
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/12/2013 tarih ve 2013/9303
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, yargılandığı davada ağır ceza mahkemesinin
görevine giren casusluk suçundan beraat kararı verildiğini, tutuklu kaldığı
sürenin mahkûmiyetine karar verilen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna
ilişkin azami tutukluluk süresini aştığını, mahkûmiyet kararıyla birlikte
gerekçesiz biçimde hükmen tutuklama kararı verildiğini belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
19. Başvurucunun şikâyetlerinin,
masumiyet karinesinin ihlali, azami tutukluluk süresinin aşılması ve tutuklama
kararının gerekçesinin soyut olduğu iddialarına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
Bu nedenle başvurunun, masumiyet karinesi ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Masumiyet Karinesinin İhlal
Edildiği İddiası
20. Başvurucu, tutuklama ile
ilgili karar verilirken kesin hüküm halini almayan ceza süresinin dikkate
alınması suretiyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Masumiyet karinesi,
Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(AİHS) ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir.
22. Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar, kimse suçlu sayılamaz”
23. AİHS’nin 6. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu
yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.”
24. Masumiyet,
kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak
kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti
“asıl” olduğundan suçluluğu ispat
külfeti iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti
yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama
makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu
muamelesine tabi tutulamaz (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
25. Kişi serbest bırakılmadan
yargılandığı davada ilk derece mahkemesinin kararıyla mahkûm olmuşsa,
mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin
hukuki durumu “suç isnadına bağlı olarak
tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Zira mahkûmiyete karar
verilmiş olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan sanığın sorumlu
olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında cezaya hükmedilmektedir.
Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine
bağlı olarak tutukluluk hali sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının
kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak
nitelendirmemektedir. (B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 26).
26. Bu çerçevede masumiyet
karinesi, mahkûmiyet hükmü kesinleşmeden kişi hakkında koruma tedbirlerinin
uygulanmasına engel olacak şekilde yorumlanamaz. Bu nedenle, ceza muhakemesi
sürecinde kişinin mahkûmiyet kararı nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılması
masumiyet karinesinin ihlali olarak değerlendirilemez.
27. Somut olayda, Adana 10. Ağır
Ceza Mahkemesince 7/10/2013 tarihinde başvurucunun kişiyi hürriyetinden yoksun
kılma suçundan toplam 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmedilen
ceza miktarına göre kaçma şüphesi olması nedeniyle tutuklanmasına karar
verilmiştir.
28. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun “masumiyet karinesinin ihlal
edildiği yönündeki iddianın “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
29. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları
kanunda gösterilen:
…
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak
kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde
hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü
halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun
şartlarını kanun gösterir.
…
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.
30. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
31. Başvurucu, mahkûmiyetine
esas alınan“kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçuna
ilişkin yargılamanın asliye ceza mahkemesinin görev alanına girmesi nedeniyle
azami tutukluluk süresinin bir yıl altı ay olarak kabul edilmesi gerektiğini,
tutuklu kaldığı sürenin azami süreyi aştığını, bu nedenle verilen tutuklama
kararının kanunilik ilkesini ihlal ettiğini, tutuklama ve tutuklamanın devamı
kararlarının gerekçesinin soyut olduğu, kararda kaçma şüphesini doğrulayan
somut olgunun gösterilmediğini ve adli kontrol tedbirinin dikkate alınmadığını
ileri sürmüştür.
32. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest
bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel
başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam
ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür. Ancak başvurucu hakkında ilk derece
mahkemesinde mahkûmiyet kararı verilmiş ise, bireysel başvuru açısından talep
hukuka aykırılığın tespiti ve tazminatla sınırlı kalacaktır (B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 31).
33. Kişi serbest bırakılmadan
yargılandığı davada ilk derece mahkemesinin kararıyla mahkûm olmuşsa,
mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda
kişinin hukuki durumu “suç isnadına bağlı
olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Zira mahkûmiyete karar
verilmiş olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan sanığın sorumlu
olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında cezaya
hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir
tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali sona ermektedir. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Nitekim gerek AİHM, gerekse Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma
halini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir. (B. No: 2013/5267, 7/3/2014, §
26).
34. Somut olayda başvurucu,
hakkındaki dava temyiz aşamasındayken bireysel başvuruda bulunmuştur. Ancak
bireysel başvuruda karar verilmeden önce temyiz aşamasında olan yargılama
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 7/7/2014 tarihli kararıyla kesin olarak
sonuçlanmıştır.
35. Tutukluluk hâli sona ermiş
olan başvurucunun, devam eden tutukluluk hâlinden farklı olarak, azami
tutukluluk süresinin aşıldığı, tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçelerinin soyut olduğu yönünde iddialar ileri sürmesi halinde,
iddia edilen ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk
yolu mevcut ise öncelikle bu yolu tüketmesi gerekir (B. No: 2012/338, 2/7/2013,
§ 46).
36. 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde, makul sürede hakkında hüküm
verilmeyen bir tutuklu için tazminat talebinde bulunabilme imkânı
tanınmaktadır. Bu yol bir yandan başvurucunun maruz kaldığı tutukluluk
süresinin hukuka uygun olup olmadığının tespiti, diğer yandan da uğradığı
zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle, 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesi ile öngörülen hukuk yolu, başvurucunun şikâyetleri açısından
erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul başarı imkânı sunmaktadır (B.
No: 2012/338, 2/7/2013, § 48).
37. Başvurucu, hakkındaki
mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği 7/7/2014 tarihinden itibaren 5271 sayılı
Kanun’un 141. maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir.
Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yolu tüketilmeden bireysel
başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği
mümkün değildir.
38. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Masumiyet karinesinin ihlal
edildiği yönündeki iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
2. Kişi hürriyeti ve
güvenliğinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına,
19/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.