TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMEL KAVAS BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8032)
|
|
Karar Tarihi: 9/9/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 22/10/2015-29510
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Emel KAVAS
|
Vekili
|
:
|
Av. Atilla AKIN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, boşanma sonrası
eski eşiyle fiilen birlikte yaşadığı ve bu nedenle kendisine yersiz olarak
yetim aylığı ödendiği gerekçesiyle hakkında yapılan icra takibine karşı açtığı
itiraz davası reddedilen başvurucunun; adil yargılanma, mülkiyet ve sosyal
güvenlik hakları ile özel hayatın gizliliği ilkesinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/10/2013
tarihinde İzmir 9. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 25/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
14/5/2015 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığın görüş yazısı,
26/6/2015 tarihinde başvurucunun ikamet adresinin bulunduğu yer muhtarlığına
tebliğ edilmiş; başvurucu, Bakanlığın cevabına karşı beyanlarını yasal süresi
içinde ibraz etmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun Sosyal güvenlik
Kurumundan (SGK) almış olduğu yetim aylığı, boşandığı eşiyle muvazaalı
boşandığı, aynı evde fiilen birlikte yaşadığı ve yapılan ödemelerin yersiz
olduğu gerekçesiyle kesilmiş ve almış olduğu aylıkların geri ödenmesi için
aleyhinde İzmir 22. İcra müdürlüğünün E.2011/8333 sayılı dosyası ile 6.110,00 TL
ilamsız icra takibi başlatılmıştır.
8. Başvurucu, borçlu olmadığı
iddiasıyla borca itiraz etmiş; takip alacaklısı SGK, İzmir 9. İş Mahkemesinde
24/5/2012 tarihinde itirazın iptali davası açmıştır.
9. Mahkemece 11/7/2012 tarihli
duruşmada, ikamet adresleri ile elektrik fatura bilgilerinin sorulması için
ilgili yerlere müzekkere yazılmasına ve bildirilen davalı tanıklarına davetiye
gönderilmesine, 19/9/2013 tarihli duruşmada başvurucunun boşanma dava
dosyasının incelenmesine, eski eşi Y.B.nin yurt dışı
çıkış kayıtları ile elektrik ve su fatura bilgilerinin sorulmasına, ayrıca
ikamet adresi mahalle muhtar ve azalarının celbine karar verilmiştir.
10. Mahkemenin, 31/10/2012
tarihli ve E.2012/203, K.2012/571 sayılı kararıyla "...Kamu görevlileri emeklilik Daire Başkanlığından gelen
davalının babası S. K. ‘ya ait tahsis dosyası, …Kaymakamlığı İlçe Mahalli
İdareler Şefliğinden gelen… Mahallesi muhtar ve ihtiyar heyetine ait yazı,
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/52497 Sor. Sayılı Kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararı, Emel Kavas'ın I… Mahallesi… Sokak… de oturduğuna dair mernis kaydı, Y.B.'nin aynı yerde
oturduğuna dair mernis kaydı ile Emel Kavas'a ait
boşandığı eşi Y.B.'un nüfus kayıt tablosu
incelendiğinde; Y.B.'nin adresinin I… Mahallesi…
Sokak… olduğu, (aynı adres)Emel Kavas'ın nüfus kayıt
aile tablosunun incelenmesinde; adresinin… olduğu anlaşılmıştır. SGK Kurumu
Başkanlığının 12/8/2012 tarihli yazısı ile 11/7/2011 tarihli yazısı ve yapılan
tebligat ile Kamu Görevlileri Emeklilik Daire Başkanlığının yazısı ve borç
dökümü, 24/06/2011 tarihli borç tablosu ile dosyadaki diğer yazı ve kayıt ile
belgeler ve SGK kontrol memuru tarafından düzenlenen 29/4/2011 tarihli 69
sayılı rapor ve ekleri ile Kamu Görevlileri Emeklilik Daire Başkanlığının
11/7/2012 tarihli yazısı ve Türk Telekomünikasyon A.Ş. den gelen davalı ile
eşinin telefon ve internet kaydının bulunamadığı yönündeki yazı, … İlçe Seçim
Kurulu Başkanlığının davalı ile boşandığı eşi Y.B.'nin
1/11/2008 tarihi ile 31/7/2011 tarihi arasındaki adreslerinin… (aynı) olduğuna
dair yazısı ile İzmir l. Emniyet Müdürlüğünden gelen 8/10/2012 tarihli Y.B.'nin yurt dışına yapmış olduğu giriş çıkışları gösteren
yazı, … Elektrik Dağıtım A.Ş.’den gelen 11/7/2012
tarihli yazı, … Polis Merkezi Amirliğinden gelen dosyadaki yazı, …Muhtarlığının
tanzim ettiği davalı ile boşandığı esi Y.B.'nin
adreslerinin… (aynı) olduğuna dair 3/9/2012 havale tarihli yazı ile… Elektrik
dağıtım A.S. …merkez ilçe işletme müdürlüğünün 22/10/2012 tarihli yazılarına
göre..." gerekçesiyle başvurucunun boşandığı eşiyle aynı
adreste ikamet ettiği, tahsil ettiği aylıklar nedeniyle SGK’yı
zarara uğrattığı ve yapılan takibin yerinde olduğu sonucuna ulaşılarak daha
fazla araştırma yapılmasına gerek görülmemiş ve dava kabul edilmiştir.
11. Temyiz istemini inceleyen
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, 4/7/2013 tarihli ve E. 2013/24573, K.2013/15184
sayılı kararıyla ilk derece mahkemesi kararını onamıştır. Karar aynı tarihte
kesinleşmiştir.
12. Bu karar, 24/9/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş olup başvurucu, 24/10/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 31/5/2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Ölüm sigortasından sağlanan haklar ve yararlanma
şartları” kenar başlıklı 32. maddesi şöyledir:
“Ölüm sigortasından
sağlanan haklar şunlardır:
a) Ölüm aylığı
bağlanması.
b) Ölüm toptan
ödemesi yapılması.
c) Aylık almakta olan
eş ve çocuklara evlenme ödeneği verilmesi.
d) Cenaze ödeneği
verilmesi.
Ölüm aylığı;
a) En az beş yıldan
beri sigortalı bulunup, toplam olarak 900 gün malûllük,
yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş,
b) Malûllük veya yaşlılık aylığı almakta iken veya malûllük veya yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış
olup henüz işlemi tamamlanmamış,
c) Bağlanmış bulunan malûllük veya yaşlılık aylığı, sigortalı olarak çalışmaya
başlamaları sebebiyle kesilmiş,
durumda
iken ölen sigortalının hak sahiplerine, yazılı istekte bulunmaları halinde
bağlanır. Ancak, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının
(b) bendine göre sigortalı sayılanların hak sahiplerine aylık bağlanabilmesi
için ölen sigortalının genel sağlık sigortası primi dahil kendi
sigortalılığından dolayı prim ve her türlü borcunun olmaması şarttır.”
14. 5510 sayılı Kanun’un “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” kenar
başlıklı 56. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“Eşinden boşandığı
halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların,
bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri
alınır”
15. 5510 sayılı Kanun’un “Yersiz ödemelerin geri alınması” kenar
başlıklı 96. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kurumca işverenlere,
sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve
bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla
yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu
Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya
kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye
doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı
tarihlerden,
…
itibaren
hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa
bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri
alınır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 9/9/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/10/2013 tarihli ve
2013/8032 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, boşandığı eşiyle
fiilen birlikte yaşadığı ve kendisine yersiz olarak yetim aylığı bağlandığı
gerekçesiyle hakkında yapılan ilamsız icra takibine itiraz etmesi üzerine
açılan itirazın iptali davasının kabul edildiğini, Mahkemeye yanlış boşanma
dosyası geldiğini böylece kendi dosyası gelmediği hâlde Mahkemece eksik
incelemeye dayalı olarak karar verildiğini, eski eşiyle ayrıldıktan sonra daha
önce ikamet ettikleri evde oturmaya devam ettiğini, eski eşinin sürekli yurt
dışında olması nedeniyle yurt içinde ikamet adresinin bulunmadığını, müşterek
çocuklarına destek olmak amacıyla kiracı olduğu evin su ve elektrik giderlerini
eski eşinin karşılamaya devam ettiğini, müşterek çocuklarının babasıyla
görüşmesi için görüşme günleri dışında da eski eşiyle bir araya geldiklerini
belirterek SGK'nın özel hayatın gizliliği ilkesini
ihlal ettiğini, ayrıca adil yargılanma, mülkiyet ve sosyal güvenlik haklarının
ihlal edildiğini ileri sürerek ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasını teminen yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini
talep etmiştir.
B. Değerlendirme
18. Başvurucu, aleyhine açılan
itirazın iptali davasında Anayasa’nın 5., 12., 20., 36. ve 60. maddelerinde yer
alan ilkelerin ve hakların ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi,
başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp somut
dava ve buna bağlı olayların özelliklerine göre olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder.
19. Başvurucu tarafından, özel
hayatın gizliliği ilkesinin SGK tarafından ihlal edildiği ileri sürülmekle
beraber bu ilkenin hangi müdahale ile ne şekilde ihlal edildiğine dair bir açıklama
yapılmadığından bu konuda inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Başvurucunun yetim aylığının kesilmesi ve geçmişte yapılan ödemelerin SGK’ya iadesine karar verilmesi nedeniyle sosyal güvenlik
hakkının ihlal edildiği şikâyeti, yetim aylığı alma konusunda mülkiyet hakkı
kapsamında meşru beklentisi olup olmadığı yönünden incelenmiştir. Başvurucunun
eksik delil ve inceleme ile karar verildiği şikâyeti ise adil yargılanma hakkı
çerçevesinde incelenmiştir.
1. Mülkiyet Hakkı Yönünden
20. Bireysel başvuruda
bulunabilmek için Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme veya AİHS) ve buna ek Türkiye’nin
taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birisinin kamu gücü tarafından ihlal
edildiğinin ileri sürülmüş olması gerekir. Bu durumda öncelikle başvurucunun,
başvuruya konu davada Anayasa ve Sözleşmenin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunup
bulunmadığının tartışılması gerekmektedir.
21. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35.
maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
22. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması"
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
23. Sözleşmeye Ek (1) No.lu
Protokol'ün "Mülkiyetin korunması"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına
uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların
veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları
uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
24. Anayasa'nın 35. maddesinde
herkesin, mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla
kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına
aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra AİHS ve Türkiye'nin taraf
olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
25. Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma alanındaki mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul
edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu
alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı
içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge,
B. No: 2013/2166, 10/6/2015, § 31).
26. Anayasa ve Sözleşme'nin
ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları
koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün,
mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa
olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet
kavramı içerisinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda, bir
"ekonomik değer" veya
icrası mümkün bir "alacağı"
elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti",
Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı
güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş
icra edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun
hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve
istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir
beklentidir. Meşru beklentiden söz edebilmek için bir uyuşmazlık ya da ciddi
bir iddianın varlığı yeterli değildir, iç hukukta yasa ya da yerleşik içtihada
dayalı yeterli temeli olan bir beklenti bulunması gerekir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, § 36 ve 37).
27. Dolayısıyla Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet
hakkının tespiti, mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının
tanınmasına bağlı olup bu tanıma, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile
yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd.
Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37).
28. Mülkiyet hakkının ihlal
edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu
kanıtlamak zorundadır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Pistorova/Çek Cumhuriyeti, B. No: 73578/01,
26/10/2004, § 38; Zhigalev/Rusya, B. No: 54891/00, 6/7/2006, § 131).
29. Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma kapsamında yer alan mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal güvenlik
ödemesi alma hakkı içermemekle beraber yürürlükteki mevzuatta, önceden prim
ödeme şartıyla veya şartsız olarak, sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir ödeme
yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili mevzuatın
aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren bir
menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin
Remzi Polge, § 36).
30. Bu çerçevede Anayasa'nın ve
Sözleşme’nin ortak koruma kapsamında yer alan mülkiyet hakkının, boşanmış
kadınlara babalarının elde ettiği emeklilik hakkına bağlı olarak belirli bir
miktar yetim aylığı almaya ilişkin bir güvence sağlamadığı açıktır. Bununla
birlikte bu yöndeki bir talep, ödenmesi konusunda kanuni düzenleme ve
içtihatlarda yeterli dayanağa sahip olması hâlinde mülkiyet hakkı kapsamında
kabul edilerek Anayasal güvencelerden yararlandırılabilir. Bu aşamada
değerlendirilmesi gereken husus; başvurucunun, mevcut şartlarda babasının
emeklilik haklarına bağlı yetim aylığı talebinin, Anayasa'nın 35. maddesi
kapsamındaki güvence hükmüne uygulama alanı sağlayacak yeterlilikte meşru
beklenti oluşturup oluşturmadığıdır.
31. Somut olayda başvurucunun
almakta olduğu yetim aylığı SGK tarafından yapılan inceleme sonucunda kesilmiş,
geçmişte yapılan ödemelerin iadesi amacıyla icra takibi başlatılmıştır.
Başvurucunun takibe itirazı üzerine açılan itirazın iptali davasında Mahkeme,
31/10/2012 tarihli kararıyla davayı kabul ederek itirazı iptal etmiştir.
Başvurucu, bahse konu yetim aylığını almaya devam etmesi gerektiğini, bu konuda
meşru beklentisi olduğunu iddia etmektedir.
32. 5510 sayılı Kanun’un 3.
maddesinin (17) numaralı bendine göre aylık; malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortaları ile vazife malullüğü hâlinde yapılan sürekli ödemeyi ifade etmektedir.
Aynı Kanun’un 34. maddesine göre kendilerine ölüm sigortası yardımı yapılacak,
özellikle aylık bağlanacak olanlar; ölen sigortalının eşi, çocukları ve ana
babasıdır. Yasa koyucu, Kanun’un 32. maddesinde ölen sigortalının birinci
derece yakınlarına yapılacak aylık ödeme (Yetim aylığı dâhil.) için gerekli
şartları sıralamıştır. Sıralanan olumlu şartların yanında Kanun’un 96.
maddesinde ise bir olumsuz şarta yer verilmiş ve yetim aylığı alan kişinin
boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlenmesi hâlinde aylığının
kesilerek yersiz yapılan ödemelerin geri alınacağı hüküm altına alınmıştır.
33. Yasa koyucu, 5510 sayılı
Kanun’un 32. ve 34. maddeleri ile bir geliri bulunmayan ve evli olmayan
kadınlara, ölen babalarının elde ettiği haklara bağlı olarak aylık ödenmesine
imkân sağlayarak maddi destekten yoksun olan bu kişilere hayatlarını idame
ettirmeleri için imkân sağlamıştır. Muhtaçlara sağlanan bu desteğin, muvazaalı
boşanmalar ile yersiz ve haksız biçimde elde edilmesini engellemek için ise Kanun’un
56. ve 96. maddeleriyle, boşandığı hâlde eşiyle birlikte yaşadığı tespit
edilenlerin aylığının kesileceği ve yersiz yapılan ödemelerin geri alınacağı
hüküm altına alınmıştır. Boşansa dahi eski eşiyle birlikte yaşamaya devam eden
kadının, eski eşinin desteğini almaya devam ettiği göz önünde bulundurulmuştur.
34. Bahsedilen kuralın madde
gerekçesinde “eşinden boşanmak suretiyle
babasından maaş bağlanan, ancak boşandığı eşleriyle fiilen beraber yaşayanların
gelir ve aylıklarının kesilmesi ile ilgili hususların, uygulamada hakkın kötüye
kullanılmasını önlemek amacıyla yeniden düzenlendiği”
vurgulanmıştır.
35. Söz konusu düzenlemenin,
itiraz yoluyla iptal edilmesi talebiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuş ve
Mahkemenin 28/4/2011 tarihli ve E.2009/86, K.2011/70 sayılı kararında aşağıda
yer alan gerekçe ile başvuru reddedilerek düzenleme Anayasaya uygun
bulunmuştur:
“İtiraz konusu kuralın gerekçesinde de
belirtildiği gibi ölüm aylığı alma hakkının kötüye kullanılmasının engellenmesi
amaçlanmaktadır. Uygulamada ölüm aylığı almaya hak kazanmak için gerekli olan
'evli olmama' koşulu, boşanma ile aşılarak yasa koyucunun bir geliri bulunmayan
dul veya bekâr kadınları koruma gayesi istismar edilmektedir. Bu şekilde
gerçekleştirilen boşanmadaki erkek bir ailede koca olarak kendisine düşen
sorumluluklardan kurtulma çabasına girmekte, eşler sanki resmi evliliklerini
sürdürüyor gibi bir arada yaşamaya devam etmektedirler. Başka bir ifadeyle,
ölüm aylığı alabilmek için gerçekleştirilen boşanmada, taraflar iyi niyetli
davranmamaktadırlar.
5510 sayılı Yasa'nın
34. maddesinde öngörülen ölüm aylığını alabilmek için 'evli olmamak' koşulunu
aşmak amacı ile iyi niyete dayanmayan ve dürüst olmayan boşanma isteği ve
çabası ile boşanma kararı elde edilip buna bağlı olarak ölüm aylığı alınması,
açıkça hakkın kötüye kullanılmasıdır. Hakkın kötüye kullanılması hukuk
devletinin koruması altında değerlendirilemez. Bu nedenle hakkın kötüye
kullanılmasını engellemeyi amaçlayan itiraz konusu kural hukuk devletine aykırı
bir düzenleme olarak görülemez.
…
Sosyal güvenlik,
bireylerin istek ve iradeleri dışında oluşan sosyal risklerin, kendilerinin ve
geçindirmekle yükümlü oldukları kişilerin üzerlerindeki gelir azaltıcı ve
harcama artırıcı etkilerini en aza indirmek, ayrıca sağlıklı ve asgari hayat
standardını güvence altına alabilmektir. Bu güvencenin gerçekleştirilebilmesi
için sosyal güvenlik kuruluşları oluşturularak kişilerin yaşlılık, hastalık, malûllük, kaza, ölüm ve işsizlik gibi sosyal risklere karşı
asgari yaşam düzeylerinin korunması amaçlanmaktadır.
Ölüm aylığı, doğrudan
sigortalıya ilişkin bir ödeme değildir. Yasa koyucunun sosyal güvenlik konusuna
geniş bir yaklaşımının sonucu sigortalının ölümü ile aranan koşulların
sağlanması halinde sigortalının geride kalan hak sahipleri açısından getirdiği
bir ödemedir. İtiraz konusu kural, hak edilmediği halde ölüm aylığı alınarak
hakkın kötüye kullanılmasına engel olma amacını taşıdığından ölüm aylığı almayı
hak edenler açısından SGK'nın mali kaynakları
çerçevesinde Anayasa'nın 60. maddesinde ifade edilen güvenceyi sağlamaya
çalışmanın bir gereğidir. Ölüm aylığı alabilmek için öngörülen koşulun hakkın
kötüye kullanılarak sağlanmak istenmesi sosyal güvenlik hakkıyla
bağdaştırılamaz.
Bunun yanında ölüm
aylığı, sosyal güvenlik sisteminin aktüeryal
yapısıyla doğrudan ilgilidir. Anayasa'nın 65. maddesine göre, 'Devlet, sosyal
ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin
amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde
yerine getirir.' Ölüm aylığı alabilmek için boşanarak eşiyle birlikte fiilen
yaşamaya devam eden kadınlara haksız ve yersiz ödeme yapılması ile oluşacak
maliyetin, SGK'nın aktüeryal
dengelerini olumsuz etkilememesi için yasa koyucunun bu düzenlemeyi getirdiği
anlaşılmaktadır.”
36. Boşandığı eşiyle fiilen
birlikte yaşayanların yetim aylığının kesileceği ve yersiz yapılan ödemelerin
tahsil edileceği hükmü 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesinde açıkça ifade
edilmekte olup bu hüküm anlaşılabilir, ulaşılabilir ve öngörülebilir
niteliktedir. Başvurucu tarafından, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı
hâlde yetim aylığı almasını haklı kılan bir yargı kararı sunulmadığı gibi bu
yönde yerleşik hâle gelmiş bir içtihada da rastlanmamıştır.
37. Somut başvuruya konu olayda
başvurucunun, boşandığı eşiyle yetim aylığı aldığı dönem içinde fiilen birlikte
yaşadığı SGK tarafından tespit edilmiş ve aylığı kesilmiştir. Geçmiş dönemde
yapılan ödemelerin iadesi amacıyla yürütülen icra takibine itiraz edilmesi
üzerine açılan itirazın iptali davasında ise Mahkemece yapılan incelemede,
başvurucunun ikamet ettiği evin elektrik ve su aboneliklerinin boşandığı eşi
üzerinde olduğu; boşandığı eşinin mernis kaydının,
tebligat ve ikamet adreslerinin kendisinin ikamet ettiği ev olduğu anlaşılarak
başvurucu ile boşandığı eşinin fiilen birlikte yaşadığı detaylı bir inceleme
sonucunda net bir şekilde tespit edilmiştir.
38. Bu durumda başvurucunun
yetim aylığı almaya devam etme ve tahsili istenen yersiz ödemelerin iadesini
durdurma talebinin, mevcut düzenlemeler ve yerleşik yargı içtihatları ile
başvurucunun boşandığı eşiyle birlikte yaşamaya devam ettiğine yönelik Mahkeme
kararı karşısında mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklenti olarak
nitelendirmeye yeterli somutluğa sahip bir beklenti olmadığı ve başvurucunun,
Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan
yararlandırılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun mülkiyete ilişkin şikâyetinin “konu
bakımından yetkisizlik” nedeni ile kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
40. 6216 sayılı Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebilir."
41. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece, açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hayrettin Aktaş, B.
No: 2013/1205, 17/9/2013, § 45).
42. Yargılama makamları,
taraflarca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi
incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak
delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup
olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir Mevcut
yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma
hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında
olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi, başvuru konusu yargılamanın bir bütün
olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete
uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun
olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini
sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir. (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014,
§ 46).
43. Başvuruya konu davada,
Mahkemece başvurucu ile eski eşinin boşanma dava dosyası istenmiş, 31/10/2012
tarihinde yapılan üçüncü celsede başka bir boşanma dosyasının geldiği görülmüş,
bununla beraber başvurucunun boşandığı eşi ile aynı adreste yaşadığı hususu
diğer delillerle sabit görülerek yargılamaya devam edilmiş ve karar
verilmiştir.
44. Somut başvuruya konu dava,
yersiz yapılan yetim aylığı ödemelerinin tahsili için başlatılan icra takibine
itiraz edilmesi üzerine takibin devamını sağlamak amacıyla takip alacaklısı
tarafından açılan itirazın iptali davasıdır. Takip konusu borcun varlığının
genel mahkemelerde ispatı için açılan bu davada Mahkemece araştırılan konu,
başvurucu ile boşandığı eşinin fiilen birlikte yaşadıklarını tespit amacıyla
aynı adreste ikamet edip etmedikleri hususudur. Bu nedenle başvurucu tarafından
şikâyet konusu edilen yanlış gelen boşanmaya ilişkin dava dosyasının, bu
uyuşmazlıkta araştırılması gereken temel konu ya da uyuşmazlığı çözmede esas
delillerden olmadığı açıktır. Başvurucunun boşandığı tespit edildikten sonra
yapılan araştırmalar, başvurucu ile eski eşinin aynı adreste ikamet edip
etmediklerine yönelik olmuştur. Mahkeme gerekçeli kararında "Emel Kavas'a ait boşandığı eşi Y.B.'nin nüfus kayıt tablosu incelendiğinde..."
diyerek tarafların boşandığını tespit ettikten sonra dosyada yeterli delilin
varlığına işaret ederek "davalı ile
boşandığı eşi Y.B.'nin iddia edildiği gibi... beraber
oturdukları anlaşılmış bulunmakla başkaca araştırma yapılmasında bir fayda
görülmediğinden diğer hususlardan vazgeçilmiş olup davanın ispatlandığı
görülmekle..." ifadeleriyle daha fazla araştırma ve incelemeye
gerek olmaksızın mevcut deliller çerçevesinde hüküm kurmaya yeterli bir
kanaatin oluştuğu sonucuna varmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu ile eski eşinin boşanma dosyasının davada araştırılan temel konu
olmadığı anlaşıldığından ve bu dosya Mahkemeye gelmeden hüküm kurulmasının adil
yargılanma hakkını ihlal etmediği açık olduğundan başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun;
1.
Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “konu bakımından yetkisizlik”,
2.
Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
9/9/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.