TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ORHAN ERSOY BAŞVURUSU (12)
|
(Başvuru Numarası: 2013/8060)
|
|
Karar Tarihi: 16/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Orhan ERSOY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, hisse senedi satın
almak maksadıyla Apitaş Holding A.Ş. yetkililerine
ödenen paranın geri alınamaması sonucu uğranılan zararın tazmini istemiyle
açılan davanın hukuka aykırı olarak reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede
sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 21/10/2014
tarihinde Hannover Başkonsolosluğu vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 18/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Başvurucu, bireysel başvuru
harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım
isteminde bulunmuş, Bölüm tarafından 30/6/2014 tarihinde adli yardım talebinin
kabulüne karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
6. Adalet Bakanlığının 2/9/2014
tarihli görüş yazısı, 12/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu Adalet Bakanlığı cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde
22/12/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Türkiye’de
faaliyet gösteren sekiz ayrı anonim şirket yetkililerine 1997-2001 yılları
arasında hisse senedi satın almak maksadıyla yaptığı ödemeleri ve şirket
tarafından vaat edilen kâr paylarını geri alamaması üzerine zararının
giderilmesi amacıyla 27/3/2003 tarihinde Sermaye Piyasası Kuruluna
başvurmuştur.
9. Anılan başvuruya İdarece
cevap verilmemesi üzerine başvurucu, yasal yükümlülüklerini yerine
getirmediğinden bahisle sorumlu olduğunu ileri sürdüğü Sermaye Piyasası Kurulu
aleyhine 250.000,00 TL zararının ödenmesi istemiyle Ankara 11. İdare
Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır.
10. Mahkemenin, 22/6/2005
tarihli ve E.2004/1538, K.2005/1004 sayılı kararıyla, davalı idarenin yasal
olarak belirlenen görev, sorumluluk ve yetkileri çerçevesinde inceleme ve
denetim görevini yaptığı, yükümlülüklerini yerine getirdiği, davacının
zararının oluşumundan sorumlu tutulabileceği eylem ve eylemsizliğinin
bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
11. Temyiz edilen karar,
Danıştay Onüçüncü Dairesinin 17/3/2006 tarihli ve
E.2005/10052, K.2006/1423 sayılı kararıyla, birbirinden ayrı şirketlerin
faaliyetleri nedeniyle denetim görevini yerine getirmeme şeklindeki dava konusu
istemler arasında maddi bağlılık bulunmadığı gibi Kanun hükmünün öngördüğü
anlamda sebep-sonuç ilişkisinden de söz edilemeyeceğinden anılan işlemlere
karşı tek dilekçe ile dava açılmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle İlk
Derece Mahkemesinin kararı bozulmuştur.
12. Ankara 11. İdare
Mahkemesinin, 27/9/2007 tarihli ve E.2007/724, K.2007/1394 sayılı kararıyla
bozma ilamına uyularak, uğranılan zarar yönünden her bir şirket açısından ayrı
dilekçelerle dava açılması gerektiği belirtilerek dilekçenin reddine karar
verilmiştir.
13. Anılan karar üzerine her bir
şirketle ilgili zararı için ayrı dilekçelerle dava açan başvurucunun Apitaş Holding A.Ş.'ye ödediği
parayı geri alamadığından bahisle 71.785,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi
zararının ödenmesi istemiyle açtığı davada, Ankara 11. İdare Mahkemesinin,
26/12/2008 tarihli ve E.2008/359, K.2008/2556 sayılı kararıyla “… merkezi Konya ve Yozgat olan bazı şirketlerin
Sermaye Piyasası Kuruluna kayıt yükümlülüğünü yerine getirmeden sermaye
artırımı yaparak veya paylarını çoğunluğu yurt dışında bulunan vatandaşlara
hukuksal geçerliliği olmayan belgeler karşılığında sattıklarının belirlendiği,
davalı idarece bu konuda yapılan araştırmalar sonucu tasarruf sahiplerinin
şirket yöneticilerine güveni ve vaat edilen yüksek kâr payları nedeniyle bu
yatırımları yaptıkları, ancak şirketlerin verimsiz çalıştığı ve kar
edemedikleri, dava konusu şirket hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç
duyurusunda bulunulduğu, bunun yanında yurt dışında yaşayan yatırımcıların
bilgilendirilmesi amacıyla gazetelere ilanlar verilerek yurt içinde ve yurt
dışında toplantılar yapıldığı, Sermaye Piyasası Kanunu'nda kişisel mali yatırım
zararlarının idarece ya da kamu kaynaklarından karşılanmasını gerektiren bir
hükme yer verilmediği, öte yandan davalı idarece olayın öğrenilmesinden sonra
kamuoyu bilgilendirme toplantıları yapıldığı, dava konusu şirket için de para
cezaları uygulanarak suç duyurusunda bulunulduğu, idarenin koşullarının
gerekleri ve olanaklarına göre Kanun'da verilen görevleri yerine getirdiği,
buna göre başvurucunun uğradığı zararla davalı idarenin herhangi bir eylem ve
işlemi arasında illiyet bağı saptanamadığı” gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir.
14. Temyiz üzerine, Danıştay Onüçüncü Dairesinin 18/5/2011 tarihli ve E.2009/4137,
K.2011/2328 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır.
15. Karar düzeltme istemi, aynı
Dairenin 13/6/2013 tarihli ve E.2011/4267, K.2013/1824 sayılı ilamıyla
reddedilmiştir.
16. Karar, başvurucuya 4/10/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu, 21/10/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
18. 28/7/1981 tarihli ve 2499
sayılı mülga Sermaye Piyasası Kanunu’nun “Cezai
Sorumluluk” kenar başlıklı 47. maddesinin birinci fıkrasının (A)
bendi şöyledir:
“(Değişik:
23/1/2008-5728/372 md.) Diğer kanunlara göre daha ağır bir cezayı gerektiren bir suç
oluşturmadığı takdirde;
1. Sermaye piyasası
araçlarının değerini etkileyebilecek, henüz kamuya açıklanmamış bilgileri
kendisine veya üçüncü kişilere menfaat sağlamak amacıyla kullanarak sermaye
piyasasında işlem yapanlar arasındaki fırsat eşitliğini bozacak şekilde
mameleki yarar sağlamak veya bir zararı bertaraf etmek, içerden öğrenenlerin
ticaretidir. Bu fiili işleyen 11 inci madde kapsamındaki ihraççılarla, sermaye
piyasası kurumlarının veya bunlara bağlı veya bunlara hâkim işletmelerin
yönetim kurulu başkan ve üyeleri, yöneticileri, denetçileri, diğer personeli ve
bunların dışında meslekleri veya görevlerini ifa etmeleri sırasında bilgi
sahibi olabilecek durumda olanlarla, bunlarla temasları nedeniyle doğrudan veya
dolaylı olarak bilgi sahibi olabilecek durumdaki kişiler,
2. Yapay olarak,
sermaye piyasası araçlarının, arz ve talebini etkilemek, aktif bir piyasanın
varlığı izlenimini uyandırmak, fiyatlarını aynı seviyede tutmak, arttırmak veya
azaltmak amacıyla alım ve satımını yapan gerçek kişilerle, tüzel kişilerin
yetkilileri ve bunlarla birlikte hareket edenler,
3. Sermaye piyasası
araçlarının değerini etkileyebilecek, yalan, yanlış, yanıltıcı, mesnetsiz bilgi
veren, haber yayan, yorum yapan ya da açıklamakla yükümlü oldukları bilgileri
açıklamayan gerçek kişilerle, tüzel kişilerin yetkilileri ve bunlarla birlikte
hareket edenler,
4. 4
üncü maddenin birinci ve üçüncü fıkralarına aykırı hareket edenlerle,
sermaye piyasasında izinsiz olarak faaliyette bulunan veya yetki belgeleri
iptal olunduğu veya faaliyetleri geçici olarak durdurulduğu halde ticaret
unvanlarında, ilan veya reklamlarında sermaye piyasasında faaliyette
bulundukları intibaını yaratacak kelime veya ibare kullanan veya faaliyetlerine
devam eden gerçek kişilerle, tüzel kişilerin yetkilileri,
5. Sermaye piyasası
kurumlarına, bu Kanunun 13/A ve 13/B maddeleri kapsamındaki teminat
sorumlularına ve 38/B ve 38/C maddeleri kapsamındaki fon kuruluna; sermaye
piyasası faaliyetleri sebebiyle veya emanetçi sıfatıyla veya idare etmek için
veya teminat olarak veyahut her ne nam altında olursa olsun, kayden veya fiziken tevdi veya
teslim edilen sermaye piyasası araçları, nakit ve diğer her türlü kıymeti
kendisinin veya başkasının menfaatine satan veya rehneden
veya her ne şekilde olursa olsun kullanan, gizleyen yahut inkâr eyleyen veyahut
bu amaca ulaşmak ya da bu fiillerini gizlemek için bilgisayar ortamında
tutulanlar dahil kayıtları tahvil ve tağyir eden ilgili gerçek kişilerle tüzel
kişilerin yetkilileri,
6. Bu Kanunun 15 inci
maddesinin son fıkrasında belirtilen işlemlerde bulunarak kârı veya mal varlığı
azaltılan tüzel kişilerin yetkilileri ve bunların fiillerine iştirak edenler,
7. Karşılıksız olarak
sermaye piyasası araçlarının geri alım taahhüdü ile satımını yapan ilgili
gerçek kişilerle, tüzel kişilerin yetkilileri,
her
bir alt bent kapsamına giren fiillerden dolayı iki yıldan beş yıla kadar hapis
ve beşbin günden onbin güne
kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.”
19. 6/1/1982 tarihli ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14.
maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası,
49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 16/3/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 21/10/2013 tarihli ve 2013/8060
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
21. Başvurucu, yurt dışında çok
zor şartlar altında çalışarak özveri ile biriktirdiği tasarruflarını Türkiye’de
faaliyet gösteren bir anonim şirketten hisse senedi satın almak suretiyle
değerlendirdiğini, ancak izinsiz halka arz faaliyetinde bulunduğunu tespit
ettiği bu şirketten daha sonra parasını geri alamadığını, anılan şirketin kayıt
dışı yaptığı işlerle ilgili zamanında gerekli önlem ve tedbirleri almamak ve
denetim görevini yerine getirmemek suretiyle sorumluluğu bulunduğundan bahisle
Sermaye Piyasası Kurulu aleyhine açtığı tam yargı davasının reddedildiğini,
yargılama aşamasında çeşitli usulsüzlükler ve keyfi uygulamaların olduğunu,
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, 27/3/2003 tarihinde Sermaye Piyasası Kuruluna
yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine 18/5/2004 tarihinde Ankara 11.
İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasının hukuka aykırı olarak
reddedildiğini, yargılama aşamasında çeşitli usulsüzlüklerin ve keyfi
uygulamaların olduğunu belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal
iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi
kendisi yapar. Anılan ihlal iddiaları,
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı kapsamında incelenmiştir.
Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası ise ayrıca
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamaların Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
23. Başvurucu, yurt dışında çok
zor şartlar altında çalışarak biriktirdiği tasarruflarını Türkiye’de faaliyet
gösteren sekiz ayrı anonim şirketten hisse senedi satın almak suretiyle
değerlendirdiğini, ancak izinsiz halka arz faaliyetinde bulunduğunu tespit
ettiği bu şirketlerden daha sonra parasını geri alamadığını, anılan şirketlerin
kayıt dışı yaptığı işlerle ilgili zamanında gerekli önlem ve tedbirleri almamak
ve denetim görevini yerine getirmemek suretiyle sorumluluğu bulunduğundan
bahisle uğradığı zararın tazmini istemiyle 27/3/2003 tarihinde Sermaye Piyasası
Kuruluna yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine Ankara 11. İdare
Mahkemesinde açtığı tam yargı davasının hukuka aykırı olarak reddedildiğini,
yargılama aşamasında çeşitli usulsüzlüklerin ve keyfi uygulamaların olduğunu
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Adalet Bakanlığı görüşünde,
ihlal iddiasına konu işlem ve eylemlerin kamu gücü tarafından
gerçekleştirilmediği, bununla birlikte Sermaye Piyasası Kurulunun üzerine düşen
yükümlülükleri yerine getirdiği ifade edilmiştir. Devletin pozitif yükümlülüğü
çerçevesinde başvurucunun açmış olduğu davada başvurucuya delillerini sunma,
iddialarını dile getirme gibi olanakların sağlandığı, yargılama sonucunda
verilen kararın keyfi olduğuna dair bir emarenin bulunmadığı belirtilmiştir.
25. Adalet Bakanlığı görüşüne
karşı başvurucu, Derece Mahkemesince hukuka aykırı olarak davanın
reddedildiğini, uğradığı zararın Sermaye Piyasası Kurulunun hizmet kusurundan
kaynaklandığını belirtmiştir.
26. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
29. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (Muhammet
Kaplan, B. No: 2013/1586, 18/9/2013, § 21).
30. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, Türkiye’de faaliyet gösteren sekiz ayrı anonim şirketin
yetkililerine 1997-2001 yılları arasında hisse senedi satın almak maksadıyla yaptığı
ödemeleri ve şirket tarafından vaat edilen kâr paylarını geri alamaması
nedeniyle zararının giderilmesi talebiyle 27/3/2003 tarihinde Sermaye Piyasası
Kuruluna yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine Ankara 11. İdare
Mahkemesinde tam yargı davası açmış, Mahkemece, davalı idare tarafından yapılan
araştırmalar sonucu dava konusu zarara neden olduğu iddia edilen şirketler
hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulduğu, bunun yanında yurt
dışında yaşayan yatırımcıların bilgilendirilmesi amacıyla gazetelere ilanlar
verilerek yurt içinde ve yurt dışında toplantılar yapıldığı, Sermaye Piyasası
Kanunu'nda kişisel mali yatırım zararlarının idarece ya da kamu kaynaklarından
karşılanmasını gerektiren bir hükme yer verilmediği, İdarenin koşulların
gereklerine ve olanaklarına göre Kanun'da verilen görevleri yerine getirdiği,
başvurucunun uğradığı zararla davalı idarenin herhangi bir eylem ve işlemi
arasında illiyet bağı saptanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir. Temyiz üzerine, Danıştay Onüçüncü
Dairesinin 18/5/2011 tarihli ilâmıyla İlk Derece Mahkemesi kararı onanmış,
karar düzeltme istemi aynı Dairenin 13/6/2013 tarihli ilâmıyla reddedilmiştir.
31. Anayasa Mahkemesince,
başvurucunun farklı yargılamalara ilişkin benzer şikâyetlerini içeren bireysel
başvuru dosyaları incelenmiş ve şikayetlerin kabul edilemezliğine karar
verilmiştir (Orhan Ersoy (10), B.
No: 2013/8058, 22/6/2015, §§ 24-32, Orhan
Ersoy (8), B. No: 2013/8055, 22/6/2015, §§ 23-31)
32. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu, somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir
durumun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
33. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
34. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı
İddiası
35. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi
sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Başvurucu, hisse senedi
satın almak maksadıyla sekiz ayrı anonim şirketin yetkililerine ödediği parayı
geri alamaması sonucu uğradığı zararın tazmini istemiyle 27/3/2003 tarihinde
Sermaye Piyasası Kuruluna yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine
18/5/2004 tarihinde Ankara 11. İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37. Medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin yargılamalar ile hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan, ancak
sonucu itibarıyla medeni haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan
uyuşmazlıkları konu alan davaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince
makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil
olduğu kabul edilerek, bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının
tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı
belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34–64; Selahattin
Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 54-60).
38. Başvuruya konu davanın,
sekiz ayrı anonim şirketin yetkililerinin faaliyetleri sonucunda uğranıldığı
iddia edilen zararın tazmini istemiyle 27/3/2003 tarihinde Sermaye Piyasası
Kuruluna yapılan başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine 18/5/2004 tarihinde
Ankara 11. İdare Mahkemesinde açılan tam yargı davası olduğu görülmektedir.
Medeni hak ve yükümlülükleri konu alan davalarda yargılama faaliyetinin makul
süre değerlendirmesi için başlangıcı, kural olarak uyuşmazlığı karara
bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 50). Ancak
idari yargıda dava açılabilmesi için öncelikle idari makamlara başvurulmasının
zorunlu olduğu durumlar ile idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin
yapılmasını sağlamak amacıyla idari makamlara yapılan başvurular üzerine açılan
davalar bakımından sürenin başlangıcı idareye başvuru tarihi olup, somut
başvuru açısından bu tarih, 27/3/2003 tarihidir.
39. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri,
§ 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Danıştay Onüçüncü
Dairesi tarafından karar düzeltme isteminin reddedildiği 13/6/2013 tarihidir.
40. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, Türkiye’de faaliyet gösteren sekiz ayrı anonim
şirketin faaliyetleri sonucunda uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini
istemiyle 27/3/2003 tarihinde Sermaye Piyasası Kuruluna yapılan başvurunun
zımnen reddedilmesi üzerine 18/5/2004 tarihinde Ankara 11. İdare Mahkemesinde açılan
tam yargı davasında; Mahkemece, 22/6/2005 tarihli kararla, davalı idarenin
başvurucunun zararının oluşumundan sorumlu tutulabileceği eylem ve
eylemsizliğinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği,
temyiz üzerine, Danıştay Onüçüncü Dairesinin
17/3/2006 tarihli ilâmıyla davanın her bir şirket için ayrı dilekçelerle
açılması gerektiği belirtilerek İlk Derece Mahkemesi kararının bozulduğu,
Mahkemece bozmaya uyularak verilen dilekçenin reddi kararı üzerine başvurucunun
süresi içerisinde dava dilekçesi sunduğu ve yargılamaya devam edildiği,
Mahkemenin, 26/12/2008 tarihli kararıyla, davalı
İdarenin koşulların gerekleri ve olanaklarına göre Kanun'da verilen görevleri
yerine getirdiği, başvurucunun uğradığı zararla davalı İdarenin herhangi bir
eylem ve işlemi arasında illiyet bağı saptanamadığı gerekçesiyle davanın
reddine karar verildiği, temyiz üzerine, Danıştay Onüçüncü
Dairesinin 18/5/2011 tarihli ilamıyla İlk Derece Mahkemesi kararının onandığı,
karar düzeltme isteminin aynı Dairenin 13/6/2013 tarihli ilâmıyla reddedildiği
anlaşılmaktadır.
41. Başvurunun değerlendirilmesi
sonucunda, başvuruya konu davanın, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi
olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf
sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu
anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından farklı
karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu on yıl iki
aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
43. Başvurucu, başvuru konusu
yaptığı yargılamada hatalı karar verilmesi ve yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğinin tespit edilmesini, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep
etmiştir.
44. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
45. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas
inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş, ancak
yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
46. Başvuru konusu olayda, başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla
birlikte, başvuruya konu olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği
dikkate alındığında, başvurucunun da tazminat talebi bulunmaması nedeniyle
ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin
KABULÜNE,
B. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
16/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.