TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞAFİ İÇİĞEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4319)
|
|
Karar Tarihi: 7/1/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Şafi İÇİĞEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru; terör nedeniyle yaralanma, yol kesilerek hısımların öldürülmesi,
kaçırılması, can ve mal güvenliği olmaması hususları dikkate alınmadan
17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların reddedilmesi
nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet hakkının; ret işlemlerine
karşı açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul
sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru 28/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru
formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3.
İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
4.
İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 14/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasın karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5.
Başvuru dilekçeleri ile başvurulara konu yargılama dosyaları içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
6.
Başvurucu; terör nedeniyle Ş.İ.nin yaralandığını, PKK
tarafından Sason Yücebağ yolunun kesilmesi suretiyle
hısımlarının öldürüldüğünü veya kaçırıldığını, yerleşim yerinde can ve mal
güvenliği olmadığını beyan etmiş ve bu özel durumundan kaynaklanan güvenlik
kaygısı nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
7.
Başvurucu 3/7/2006 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının
karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon)
başvurmuştur.
8.
Başvurucunun, başvuru kapsamında temin edilen 20/10/2010 tarihli inşaat
bilirkişisi raporunda 22.288,80 TL; 20/10/2010 tarihli ziraat bilirkişisi
raporunda ise 18.102 TL zararı olduğu tespit edilmiştir.
9.
31/12/2010 tarihli ve 2010/1-921 sayılı Komisyon kararında, dosyada yer alan
bilgi ve belgeler uyarınca Sason ilçesi Yücebağ köyü
mevkiinde ikamet etmekte iken terör olayları sonucu oluşan zararın karşılanması
talebiyle yapılan başvuruda “…Bilirkişi
heyetince hazırlanan raporda ve keşif tutanağında Yücebağın
belde olduğu Belediye seçimlerinin düzgün yapıldığı belde de yoğun bir nüfusun
yaşadığından ödeme yapılmamasına ...” karar verilmiş olması
gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir.
10.
Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine Batman İdare Mahkemesinde
dava açılmıştır.
11.
Batman İdare Mahkemesinin 24/2/2012 tarihli ve E.2011/4563, K.2012/1444 sayılı
kararında “...1987-2000 yılları arasında Yücebağ Beldesinde GKK ve GÖKK görevlendirildiği ve
koruculuk sisteminin bulunduğu, korucu aileleri haricinde köyde 105 hanenin
ikamet ettiği, köy nüfusunun 1990 yılında 2031, 1997 yılında 1232, 2000 yılında
2796 kişi olduğu,...1990-2000 yılları arasında muhtarlık seçimlerinin
yapıldığı, ancak evrakların imha edilmek üzere SEKA'ya gönderildiği,...Yücebağ Beldesi İlköğretim Okulu'nun 1993-1994 yıllarında
güvenlik sebebiyle kapalı olduğu, diğer yıllarda ilköğretim okulunun eğitim ve
öğretime açık olduğu,...Yücebağ Beldesinin (Yıldız
Mahallesi) halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç
etmelerinden dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen boşalmamış olması
diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve
davacıya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle
5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak
bulunmadığı...” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
12.
Kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 31/1/2013 tarihli ve E.2012/7149, K.2013/754 sayılı ilamıyla hükmün
onanmasına karar verilmiştir.
13.
Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 3/12/2013 tarihli ve E.2013/13141,
K.2013/9776 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
14.
Ret kararının 18/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği ve 28/3/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
15.
5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4.
maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki
Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008
tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K. 2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
16.
5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli
hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı
katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit
edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına
kadar,
c) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit
edilenlere yirmibeş katından kırksekiz
katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit
edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin
mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e)
bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17.
Mahkemenin 7/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18.
Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde açtığı
davanın reddedildiğini, yerleşim yerinin Belde merkezinden 3-4 km uzaklıkta PKK
örgütü mensuplarının geçiş güzergâhında olması nedeniyle sık sık çatışmaların
meydana geldiğini, bugün bile can ve mal güvenliğinin olmadığını, bu nedenle
hiç kimsenin bu bölgede yaşamadığını, Yücebağ
beldesine bağlı mezraların bir kısmının tamamen boşalmış olduğunun devlet
yetkililerince düzenlenen resmî belgelerde yer almasına rağmen Yücebağ beldesinin tamamen boşalan ya da boşaltılan
bölgeler arasında mevcut olmadığı gerekçesine dayanılarak karar verilmesinde
hukuki isabet bulunmadığını belirtmiştir. Ayrıca yerleşim yerindeki sağlık
ocağı ile okulun güvenlik nedeniyle kapatılması, dosyadaki zarar tespitine
ilişkin raporlar ve terör örgütü mensuplarınca köyde yol kesilmesi, çatışmaya
sebebiyet verilmesi, öldürme ve yaralama eylemlerinin gerçekleştirilmesi ile
resmî tutanak kayıtlarında da belirtildiği gibi 1993 yılında terör örgütü
mensuplarınca köye roket ve uzun namlulu silahlarla saldırılması dikkate
alınmadığını ifade etmiştir. Köye yapılan baskın sonucunda terör örgütü mensupları
tarafından, başvurucu ve hısımlarının tarlalarının su ihtiyacında kullanılan su
motorunun bomba ile infilak ettirilmesi sonucu Ş.İ.nin
yaralanmasına, başvurucu ve hısımlarına ait olan traktörün patlatılması ile
maddi hasara sebep olunmasına dair durumlar da dikkate alınmadan köyün tamamen
boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve şahsına yönelik bir terör tehdidi ya da
saldırısının bulunmamasına dayanılarak tarafından sunulan belgeler
değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan belgeler dikkate alınarak ve
sunulan bu belgeler kendisine tebliğ edilmemek suretiyle savunma yapma imkânı
tanınmadan verilen kararın adil olmadığını belirtmiştir.
19.
Başvurucu, kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, kendisi tarafından
sunulan belgeler dikkate alınmaksızın idarece sunulan belgelere dayalı olarak
karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, aynı yerleşim yerinden önceki bir
tarihte başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde
karar verdiği ve yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme
yapılmayarak davasının reddine karar verildiğini ifade etmiştir. Bu nedenle
makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen şahsına tazminat ödenmemesi
yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz bırakıldığını, idarenin can ve mal
güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından
yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme
nedeniyle zararının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yer almayan bir
nedene dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca talebinin reddedildiğini dile
getirmiştir. Ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125.
ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve
maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20.
Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucu, 5233 sayılı Kanun
kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı neticesinde idarenin can ve mal
güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz kaldığı
mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması
imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde
tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal
iddiası, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi
sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası
yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları
aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21.
Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim taleplerinin mukim
olduğu köyün tamamen boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ancak
aynı yerleşim yerinden önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar hakkında
Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve yargı mercilerince bu
kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine
hükmedildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen
tazminat ödenmemesi yönünde kararlar alındığını belirterek Anayasa’nın 10.
maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda,
tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı
iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı
olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi
belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da
sunmamış oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B.
No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
23.
Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen
ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı,
belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt
sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
24.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
a. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
25.
Başvurucu, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere
göre karar veren Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia etmiştir.
26.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarındaki başvurulara konu yargılamalarda, hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan
birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya
menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya
koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşılmadığından başvurucuların anılan
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
27.
Somut başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan
kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
28.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29.
Başvurucu, kendisi tarafından sunulan bilgi, belge, deliller dikkate
alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davasının reddine karar
verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel
başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında,
başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp
karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece Mahkemesi
kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların, temyiz
ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan tespitlere
karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular
tarafından ibraz edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında mahkemelerce
idare ve başvurucular tarafından sunulan belgeler değerlendirilerek
başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik ve beyanda bulunma
olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları kapsamından başvurucuların
yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum
bırakılmadığı anlaşılmakla başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar,
§§ 74-76; Cahit Tekin, §§ 70-72).
31.
Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde
başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucu
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
32.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılanma ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine ilişkin İddia
33.
Başvurucu, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair yeterli
gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir.
34.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi hariç
olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği
iddia edilen taleplerinin Derece Mahkemeleri kararlarında denetlenerek
reddedildiği, bu nedenlerle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77).
35.
Somut başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucunun taleplerinin 5233 sayılı
Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği hususunda Derece Mahkemelerince
yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari
kurumlar tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında
değerlendirildiği, başvurucu tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu
etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. §§ 11-13),
İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak
suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği
anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucunun, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı
kapsamında olan özel durumunun değerlendirilmesi hususu dışında gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
36.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
37.
Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim taleplerinin
değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
38.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları
nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha
önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm
koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve
yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate
alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda
sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul
sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir.”
40. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun
Komisyona başvuru tarihi olan 3/7/2006 tarihi ile nihai karar tarihi olan
3/12/2013 tarihli karar düzeltme tarihi arasında geçen 7 yıl 5 aylık süreçte uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu
otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin
olduğu tespit edilemediğinden başvuru açısından farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama
süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul süreyi aştığını
ileri sürdüğü yargılamanın uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
e. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine ilişkin İddia
42.
Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun ve açtığı davanın,
tarlalarının su ihtiyacında kullandıkları su motorunun bomba ile infilak
ettirilmesi sonucu Ş.İ.nin yaralanmasına, başvurucu
ve hısımlarına ait olan traktörün patlatılmasına, Sason ilçesi Yücebağ yolunun kesilerek PKK tarafından hısımlarının
öldürülmesine veya kaçırılmasına dair özel durumları dikkate alınmaksızın mukim
olduğu köyün tamamen boşaltılmamış olduğu şeklindeki nesnel ölçütten hareketle
Mahkemece reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
43.
Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
44.
6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da
ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
45.
Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
“ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak
olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
46.
Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir
ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı
öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır (Cemal Ay, B. No: 2013/8674, 16/10/2014, §
29).
47. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216
sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa'da güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi
birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Anayasa'nın 148.
maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında ise bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının
dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği
belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin
gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar
(Necati Gündüz, Recep Gündüz, B.
No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20).
48.
Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucuların temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve
derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmeleri, bu konuda sahip oldukları
bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunmaları, aynı zamanda bu süreçte
dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni göstermiş olmaları
gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip
edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa
Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
49.
Başvurucu; tarlalarının su ihtiyacında kullanılan su motorunun bomba ile
infilak ettirilmesi sonucu Ş.İ.nin yaralandığını,
başvurucu ve hısımlarına ait olan traktörün patlatıldığını, Sason ilçesi Yücebağ yolunun kesilerek PKK tarafından hısımlarının
öldürüldüğünü veya kaçırıldığını belirterek hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de söz konusu iddianın temyiz mercii
önünde ileri sürülmesine engel bir durum ya da bu anlamda temyiz incelemesinin
etkisiz bir yol olduğuna yönelik somut bir veri ortaya konmadığından iddianın
öncelikle temyiz mercii önünde ileri sürülmesi gerekmektedir. Ancak olayda
anılan iddiaların olağan kanun yolu olan temyiz merciinde ileri sürülmediği
tespit edilmiştir.
50.
Açıklanan nedenlerle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları, usulüne uygun
olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının
bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
51.
Başvurucu ayrıca idarenin, can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine
getirmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
52.
Başvuru dilekçesi incelendiğinde başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal
edildiğini ileri sürdüğü bölümde, 5233 sayılı Kanun kapsamında tanzim edilen
belgelerde maddi zararlarının mevcut olduğu iddia edilmiş fakat idari yargı
makamlarının tazminat başvurularına ilişkin söz konusu düzenlemeleri dar ve
aleyhe yorumlayarak Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal edildiği ileri
sürülmüştür.
53.
Başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği hususundaki iddiaların
yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak
yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde başvurucunun delillerini ve
iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin olarak katılma
imkânlarının ellerinden alındığına dair bir bulgu da saptanmadığı anlaşılan
somut yargılama faaliyetlerinin Derece Mahkemelerince adil yargılanma hakkının
gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş olduğundan mülkiyet
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, § 43).
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B.
1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Çelişmeli yargılanma ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6.
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C.
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin
(2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
7/1/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.