TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
EJDER BİLDİK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8350)
Karar Tarihi: 10/6/2015
R.G. Tarih- Sayı: 15/7/2015-29417
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
Derya ATAKUL
Başvurucu
Ejder BİLDİK
Vekili
Av. Göksel KARAGÖZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, silahlı suç örgütü kurma ve yönetme suçunu işlediği iddiasıyla yargılandığı dava sonunda mahkûmiyet kararı verildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek, Anayasa'nın 10., 13., 36., 37. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin (5) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olması nedeniyle iptali ve yargılamanın yenilenmesi veya manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 18/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 15/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 21/10/2014 tarihli görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu Bakanlık görüşüne karşı süresi içinde beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK. 250. maddesi ile yetkili) yürütülen soruşturma kapsamında 3/1/2006 tarihinde gözaltına alınmış, 6/1/2006 tarihinde "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme" suçlarından tutuklanmıştır.
8. Başvurucu ve diğer seksen üç şüpheli hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK. 250. maddesi ile yetkili) 1/5/2006 tarihli ve E.2006/103 sayılı iddianamesi ile "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme, kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, gasp, gaspa teşebbüs, tehdit, kasten yaralama, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme, görevin kötüye kullanılmasına azmettirme" suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır.
9. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK. 250. maddesi ile görevli) 14/7/2006 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
10. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK. 250. maddesi ile görevli), 12/5/2011 tarihli ve E.2006/213, K.2011/119 sayılı karar ile telefon dinleme kayıtları, iletişim tespit tutanakları, müşteki iddiaları, tanık anlatımları, bilirkişi raporları, emanet makbuzları, kriminal raporlar, otopsi tutanakları, gizli izleme tutanakları ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek başvurucunun, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçundan 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası; “suç delillerini gizlemeye azmettirme” suçundan 5237 sayılı Kanun'un 281. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca 5 ay hapis cezası; “kasten öldürme” suçundan 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (5) numaralı fıkrası delaletiyle aynı Kanun'un 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, isnat edilen diğer suçları işlediği sabit olmadığından bu suçlar yönünden beraatine karar verilmiştir.
11. Temyiz üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 10/10/2013 tarihli ve E.2013/3412, K.2013/5553 sayılı ilâmıyla “suç delillerini gizlemeye azmettirme” suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine, diğer kısımların düzeltilerek hükmün onanmasına karar verilmiştir.
12. Karar, 1/11/2013 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiştir.
13. Başvurucu, 18/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 5237 sayılı Kanun’un 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi, 220. maddesinin (1), (3) ve (5) numaralı fıkraları, 281. maddesinin (1) numaralı fıkrası; 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi; 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendi ve 104. maddesinin ikinci fıkrası.
15. 5271 sayılı Kanun’un, 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” kenar başlıklı 135. maddesi şöyledir:
“(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.)
Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
(4) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(5) Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. İşkence (madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
7. Parada sahtecilik (madde 197),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
9. (Ek: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Fuhuş (madde 227, fıkra 3), (1)
10. İhaleye fesat karıştırma (madde 235), (1)
11. Rüşvet (madde 252), (1)
12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282), (1)
13. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315)
…
(7) Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 18/11/2013 tarih ve 2013/8350 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 3/1/2006 tarihinde gözaltına alınarak 6/1/2006 tarihinde tutuklandığını, 14/7/2006 tarihinde tahliye edildiğini, Mahkemece hakkında mahkûmiyet kararı verildiğini, örgüt olarak nitelendirilen yapı olmadığı halde, hukuka aykırı sınırsız telefon dinlemeleriyle örgüt nitelendirmesi yapılarak hüküm kurulduğunu, 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (5) numaralı fıkrasının Anayasa'nın 10., 13. ve 38. maddelerine aykırı olduğunu ve iptal edilmesi gerektiğini, zira bu madde kapsamında, suç işlemeyen ancak örgüt yöneticisi olarak nitelendirilen kişilerin başkalarının işlediği fiillerden sorumlu tutulduğunu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek, Anayasa'nın 36., 37. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (5) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olması nedeniyle iptali talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Başvuru dilekçesinde başvurucu, Anayasa’nın 10., 13., 36., 37. ve 38. maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmeleri ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar. Başvurucunun bütün iddiaları adil yargılanma hakkının ihlali iddiaları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Başvurucunun, 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (5) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olması nedeniyle iptali talebi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvuru konusu olayda, başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 1/5/2006 tarihli iddianamesi ile açılan kamu davasında, Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince hakkında mahkûmiyet kararı verildiğini, örgüt olarak nitelendirilen yapı olmadığı halde, hukuka aykırı sınırsız telefon dinlemeleriyle örgüt nitelendirmesi yapılarak hüküm kurulduğunu, delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini bu nedenle hakkaniyete aykırı karar verildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Adalet Bakanlığı görüşünde, delillerin kabul edilmesi ve yorumlanmasına ilişkin takdirin yerel mahkemelere ait olduğu, Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ya da açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hataların bireysel başvuru incelemesinde ele alınamayacağı, başvurucu hakkındaki yargılamanın yürütüldüğü Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince, mahkûmiyet kararı verilirken çeşitli mahkeme dosyaları, tanık ve müşteki beyanları ile iletişim tespit tutanaklarına dayanıldığı, Yargıtay tarafından da Mahkeme kararının incelenerek onandığı bildirilmiştir.
25. Başvurucu ve diğer seksen üç şüpheli hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 1/5/2006 tarihli iddianamesi ile "silahlı örgüt kurma ve yönetme, kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, gasp, gaspa teşebbüs, tehdit, kasten yaralama, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme, görevin kötüye kullanılmasına azmettirme" suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada sonunda, 12/5/2011 tarihli karar ile başvurucu ile diğer sanıkların savunmaları, müşteki iddiaları, tanık anlatımları, bilirkişi raporları, emanet makbuzları, kriminal raporlar, otopsi tutanakları, iletişim tespit tutanakları, gizli izleme tutanakları ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek, başvurucu liderliğinde diğer bir kısım sanıkların çıkar amaçlı suç örgütü kurduklarının sabit olduğu gerekçesiyle başvurucunun, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçundan 2 yıl 1 ay hapis cezası; suç örgütü lideri olması sebebiyle sanıklar N.D. ve E.D.'yi, C.S.’nin öldürülmesine azmettirme eylemi sabit olduğu gerekçesiyle “kasten öldürme” suçundan 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (5) numaralı fıkrası delaletiyle aynı Kanun'un 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca müebbet hapis cezası; “suç delillerini gizlemeye azmettirme” suçundan 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, isnat edilen diğer suçları işlediği sabit olmadığından bu suçlar yönünden beraatine karar verilmiştir.
26. Başvurucu, hukuka aykırı sınırsız telefon dinlemeleriyle örgüt nitelendirmesi yapılarak hüküm kurulduğunu belirtmiş ve bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında yürürlükte bulunan 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesinde, örgütlü suçlarda uzun süreli telefon dinlemelerinin yapılabileceği düzenlenmiştir. Başvurucunun, hukuka aykırı dinleme yapıldığından değil, hukuka aykırı sınırsız telefon dinlemesi yapıldığından şikâyet ettiği, başvurucuya ait dinlemelerin 5271 sayılı Kanun’a uygun olarak yapıldığı anlaşılmıştır. Kaldı ki Mahkemece verilen mahkûmiyet kararının gerekçesi incelendiğinde, mahkûmiyet hükmünün yalnızca telefon dinleme kayıtlarına ve iletişim tespitlerine dayalı olarak verilmediği, müşteki iddiaları, tanık anlatımları, bilirkişi raporları, emanet makbuzları, kriminal raporlar, otopsi tutanakları, gizli izleme tutanakları ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek verildiği belirlenmiştir.
27. Temyiz üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 10/10/2013 tarihli ilâmıyla “suç delillerini gizlemeye azmettirme” suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiş, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve kasten öldürme” suçlarının işlediğinin sabit kabul edildiği, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliğinin tayin edildiği, savunmaların inandırıcı gerekçelerle reddedildiği belirtilerek Mahkemenin gerekçesi yeterli görülmüş ve hüküm düzeltilerek onanmıştır.
28. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
29. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
30. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemelerinin kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. 5237 Sayılı Kanun’un 220. Maddesinin (5) Numaralı Fıkrasının İptali Talebi
31. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz.”
32. 6216 sayılı Kanun'un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır.
34. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasında ise yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı kurala bağlanmıştır.
35. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca çıkarılan kanunlar ve alınan meclis kararları yasama işlemlerini oluşturmaktadır. Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından Anayasa’da belirlenen usullere uyulmak suretiyle yapılan, Cumhurbaşkanınca Resmî Gazete’de yayımlanan ve meclis kararları dışında kalan işlemlerdir. Meclis kararı ise Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yapısına ve iç işleyişine yönelik veya yürütme ve yargı organlarıyla olan ilişkilerine dair kanun dışında yaptığı işlemlerdir (Arif Güneş, B. No: 2012/837, 5/3/2013, § 14).
36. Bireysel başvuru yolu, bireylerin maruz kaldığı temel hak ihlallerinin tespitini yapan ve tespit edilen ihlalin ortadan kaldırılması için etkin araçları içeren anayasal bir güvencedir. Bu güvence kapsamında, bireylere doğrudan yasama işleminin iptalini isteme yetkisi tanınmamıştır (Arif Güneş, § 15).
37. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, kamusal bir düzenlemenin soyut biçimde Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak kabul edilemez (Gökhan Ünal, B. No: 2012/30, 5/3/2013, § 17).
38. Bir yasama işleminin, temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda, bireysel başvuru yoluyla doğrudan yasama işlemine değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı başvuru yapılabilecektir. Bu şekilde bireysel başvuru yolunun kullanılabilmesi için söz konusu işlem, eylem ve ihmallere karşı varsa başvurulabilecek kanun yollarının da daha öncesinde tüketilmiş olması gerekmektedir (Gökhan Ünal, § 18).
39. Başvuru konusu olayda, başvurucu 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (5) numaralı fıkrasının yer alan "örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır" ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğunu ve iptali gerektiğini ileri sürmüş, Adalet Bakanlığı, Kanun’un iptali talebine ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
40. Bireysel başvuru kapsamında, bir yasama işleminin doğrudan ve soyut olarak Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvuru yapılamaz (Ahmet Soysal, B. No: 2012/237, 26/3/2013, § 20).
41. Açıklanan nedenlerle, doğrudan ve soyut olarak yasama işlemi aleyhine yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılamadığı İddiası
42. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
43. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 3/1/2006 tarihinde gözaltına alınarak 6/1/2006 tarihinde tutuklandığını, 14/7/2006 tarihinde tahliye edildiğini, Başsavcılıkça 1/5/2006 tarihinde hakkında açılan kamu davasının makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Adalet Bakanlığı, makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
45. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
46. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve Diğerleri, §§ 41–45).
47. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, “silahlı örgüt kurma ve yönetme, kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, gasp, gaspa teşebbüs, tehdit, kasten yaralama, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme, görevin kötüye kullanılmasına azmettirme” suçlarını işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar 5237 sayılı Kanun’un ilgili maddelerinde hapis ve adli para cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B.E., § 32).
48. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anıdır. Somut başvuru açısından bu tarih, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun gözaltına alındığı 3/1/2006 tarihidir. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını onadığı 10/10/2013 tarihidir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).
49. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, 3/1/2006 tarihinde gözaltına alınarak 6/1/2006 tarihinde tutuklanan başvurucu ile diğer seksen üç şüpheli hakkında, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 1/5/2006 tarihli iddianamesi ile "silahlı örgüt kurma ve yönetme, kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, gasp, gaspa teşebbüs, tehdit, kasten yaralama, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme, görevin kötüye kullanılmasına azmettirme" suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açıldığı tespit edilmiştir. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada, 14/7/2006 tarihinde başvurucunun serbest bırakıldığı, uzun süre sanıkların savunmalarının alınabilmesi için beklendiği, müşteki ile tanıkların dinlendiği, iletişim tespit tutanakları, gizli izleme tutanakları ve bilirkişi raporlarının incelendiği görülmüştür. Mahkemece, 12/5/2011 tarihli karar ile başvurucunun “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçundan 2 yıl 1 ay hapis, “suç delillerini gizlemeye azmettirme” suçundan 5 ay hapis, “kasten öldürme” suçundan müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, isnat edilen diğer suçları işlediği sabit olmadığından bu suçlar yönünden beraatine karar verildiği belirlenmiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 10/10/2013 tarihli ilâmıyla “suç delillerini gizlemeye azmettirme” suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine, diğer kısımların düzeltilerek hükmün onanmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
50. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B.E., §§ 23-41; Ersin Ceyhan, §§ 24-40).
51. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yedi yıl dokuz aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
53. Başvurucu, yargılama makul sürede sonuçlandırılmadığı için manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
54. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yedi yıl dokuz aylık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 2.950,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinin (5) numaralı fıkrasının iptali yönündeki talebinin “konu bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 2.950,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.