TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EJDER BİLDİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8350)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 15/7/2015-29417
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Ejder BİLDİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Göksel KARAGÖZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, silahlı suç örgütü kurma ve yönetme suçunu işlediği iddiasıyla yargılandığı
dava sonunda mahkûmiyet kararı verildiğini ve yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılamadığını belirterek, Anayasa'nın 10., 13., 36., 37. ve 38.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin (5)
numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olması nedeniyle iptali ve yargılamanın
yenilenmesi veya manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 18/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine
doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 15/7/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/9/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği,
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 21/10/2014
tarihli görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu Bakanlık görüşüne
karşı süresi içinde beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK. 250.
maddesi ile yetkili) yürütülen soruşturma kapsamında 3/1/2006 tarihinde
gözaltına alınmış, 6/1/2006 tarihinde "silahlı
suç örgütü kurma ve yönetme" suçlarından tutuklanmıştır.
8. Başvurucu ve diğer seksen üç şüpheli hakkında Adana
Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK. 250. maddesi ile yetkili) 1/5/2006 tarihli ve
E.2006/103 sayılı iddianamesi ile "silahlı
suç örgütü kurma ve yönetme, kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, gasp,
gaspa teşebbüs, tehdit, kasten yaralama, suç delillerini yok etme, gizleme veya
değiştirme, görevin kötüye kullanılmasına azmettirme" suçlarını
işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır.
9. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK. 250. maddesi ile
görevli) 14/7/2006 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
10. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK. 250. maddesi ile
görevli), 12/5/2011 tarihli ve E.2006/213, K.2011/119 sayılı karar ile telefon
dinleme kayıtları, iletişim tespit tutanakları, müşteki iddiaları, tanık
anlatımları, bilirkişi raporları, emanet makbuzları, kriminal
raporlar, otopsi tutanakları, gizli izleme tutanakları ve tüm dosya kapsamı
değerlendirilerek başvurucunun, “suç işlemek
amacıyla örgüt kurma” suçundan 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin
(1) ve (3) numaralı fıkraları uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası; “suç delillerini gizlemeye azmettirme”
suçundan 5237 sayılı Kanun'un 281. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca 5
ay hapis cezası; “kasten öldürme” suçundan
5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (5) numaralı fıkrası delaletiyle aynı
Kanun'un 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca müebbet
hapis cezası ile cezalandırılmasına, isnat edilen diğer suçları işlediği sabit
olmadığından bu suçlar yönünden beraatine karar
verilmiştir.
11. Temyiz üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 10/10/2013
tarihli ve E.2013/3412, K.2013/5553 sayılı ilâmıyla “suç delillerini gizlemeye azmettirme” suçundan açılan kamu
davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine, diğer kısımların düzeltilerek
hükmün onanmasına karar verilmiştir.
12. Karar, 1/11/2013 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiştir.
13. Başvurucu, 18/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 5237 sayılı Kanun’un 82. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi, 220. maddesinin (1), (3) ve (5) numaralı fıkraları, 281.
maddesinin (1) numaralı fıkrası; 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 223. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi; 1/3/1926 tarihli
ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinin birinci fıkrasının (4)
numaralı bendi ve 104. maddesinin ikinci fıkrası.
15. 5271 sayılı Kanun’un, 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı
Kanun’un 12. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması”
kenar başlıklı 135. maddesi şöyledir:
“(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada,
suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle
delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın
telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda
alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını
derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört
saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi
halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle
arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu
durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen
suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının
türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu,
tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için
verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 –
5353/17 md.)
Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla
ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere
sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
(4) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, mobil
telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet
savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak
verilen kararda, mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir.
Tespit işlemi en çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir defa daha
uzatılabilir.
(5) Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan
işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal
bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan
suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. İşkence (madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde
188),
7. Parada sahtecilik (madde 197),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
9. (Ek: 25/5/2005 – 5353/17 md.)
Fuhuş (madde 227, fıkra 3), (1)
10. İhaleye fesat karıştırma (madde 235), (1)
11. Rüşvet (madde 252), (1)
12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde
282), (1)
13. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah
sağlama (madde 315)
…
(7) Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse,
bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda
alamaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 18/11/2013 tarih ve 2013/8350 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturma kapsamında 3/1/2006 tarihinde gözaltına alınarak 6/1/2006 tarihinde
tutuklandığını, 14/7/2006 tarihinde tahliye edildiğini, Mahkemece hakkında
mahkûmiyet kararı verildiğini, örgüt olarak nitelendirilen yapı olmadığı halde,
hukuka aykırı sınırsız telefon dinlemeleriyle örgüt nitelendirmesi yapılarak
hüküm kurulduğunu, 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (5) numaralı fıkrasının
Anayasa'nın 10., 13. ve 38. maddelerine aykırı olduğunu ve iptal edilmesi
gerektiğini, zira bu madde kapsamında, suç işlemeyen ancak örgüt yöneticisi
olarak nitelendirilen kişilerin başkalarının işlediği fiillerden sorumlu
tutulduğunu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek,
Anayasa'nın 36., 37. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (5) numaralı
fıkrasının Anayasa'ya aykırı olması nedeniyle iptali talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Başvuru dilekçesinde başvurucu, Anayasa’nın 10., 13.,
36., 37. ve 38. maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin
nitelendirmeleri ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar.
Başvurucunun bütün iddiaları adil yargılanma hakkının ihlali iddiaları
çerçevesinde değerlendirilmiştir. Başvurucunun, 5237 sayılı Kanun'un 220.
maddesinin (5) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olması nedeniyle iptali
talebi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel
başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin
tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir
hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun
yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvuru konusu olayda, başvurucu, Adana Cumhuriyet
Başsavcılığının 1/5/2006 tarihli iddianamesi ile açılan kamu davasında, Adana
6. Ağır Ceza Mahkemesince hakkında mahkûmiyet kararı verildiğini, örgüt olarak
nitelendirilen yapı olmadığı halde, hukuka aykırı sınırsız telefon
dinlemeleriyle örgüt nitelendirmesi yapılarak hüküm kurulduğunu, delillerin
eksik ve hatalı değerlendirildiğini bu nedenle hakkaniyete aykırı karar verildiğini
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Adalet Bakanlığı görüşünde, delillerin kabul edilmesi ve
yorumlanmasına ilişkin takdirin yerel mahkemelere ait olduğu, Anayasa’da yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ya da açıkça keyfilik
içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hataların
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamayacağı, başvurucu hakkındaki
yargılamanın yürütüldüğü Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince, mahkûmiyet kararı
verilirken çeşitli mahkeme dosyaları, tanık ve müşteki beyanları ile iletişim
tespit tutanaklarına dayanıldığı, Yargıtay tarafından da Mahkeme kararının
incelenerek onandığı bildirilmiştir.
25. Başvurucu ve diğer seksen üç şüpheli hakkında Adana Cumhuriyet
Başsavcılığının 1/5/2006 tarihli iddianamesi ile "silahlı örgüt kurma ve yönetme, kasten öldürme, kasten öldürmeye
teşebbüs, gasp, gaspa teşebbüs, tehdit, kasten yaralama, suç delillerini yok
etme, gizleme veya değiştirme, görevin kötüye kullanılmasına azmettirme"
suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Adana 6. Ağır Ceza
Mahkemesince yapılan yargılamada sonunda, 12/5/2011 tarihli karar ile başvurucu
ile diğer sanıkların savunmaları, müşteki iddiaları, tanık anlatımları,
bilirkişi raporları, emanet makbuzları, kriminal
raporlar, otopsi tutanakları, iletişim tespit tutanakları, gizli izleme
tutanakları ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek, başvurucu liderliğinde
diğer bir kısım sanıkların çıkar amaçlı suç örgütü kurduklarının sabit olduğu
gerekçesiyle başvurucunun, “suç işlemek
amacıyla örgüt kurma” suçundan 2 yıl 1 ay hapis cezası; suç örgütü
lideri olması sebebiyle sanıklar N.D. ve E.D.'yi,
C.S.’nin öldürülmesine azmettirme eylemi sabit olduğu
gerekçesiyle “kasten öldürme” suçundan
5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (5) numaralı fıkrası delaletiyle aynı
Kanun'un 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca müebbet
hapis cezası; “suç delillerini gizlemeye
azmettirme” suçundan 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, isnat
edilen diğer suçları işlediği sabit olmadığından bu suçlar yönünden beraatine karar verilmiştir.
26. Başvurucu, hukuka aykırı sınırsız telefon dinlemeleriyle
örgüt nitelendirmesi yapılarak hüküm kurulduğunu belirtmiş ve bu nedenle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de,
soruşturma ve kovuşturma aşamalarında yürürlükte bulunan 5271 sayılı Kanun’un
135. maddesinde, örgütlü suçlarda uzun süreli telefon dinlemelerinin
yapılabileceği düzenlenmiştir. Başvurucunun, hukuka aykırı dinleme
yapıldığından değil, hukuka aykırı sınırsız telefon dinlemesi yapıldığından
şikâyet ettiği, başvurucuya ait dinlemelerin 5271 sayılı Kanun’a uygun olarak
yapıldığı anlaşılmıştır. Kaldı ki Mahkemece verilen mahkûmiyet kararının
gerekçesi incelendiğinde, mahkûmiyet hükmünün yalnızca telefon dinleme
kayıtlarına ve iletişim tespitlerine dayalı olarak verilmediği, müşteki
iddiaları, tanık anlatımları, bilirkişi raporları, emanet makbuzları, kriminal raporlar, otopsi tutanakları, gizli izleme
tutanakları ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek verildiği belirlenmiştir.
27. Temyiz üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 10/10/2013
tarihli ilâmıyla “suç delillerini gizlemeye
azmettirme” suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle
düşürülmesine karar verilmiş, “suç işlemek
amacıyla örgüt kurma ve kasten öldürme” suçlarının işlediğinin sabit kabul edildiği, oluşa ve soruşturma
sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliğinin tayin edildiği, savunmaların
inandırıcı gerekçelerle reddedildiği belirtilerek Mahkemenin gerekçesi yeterli
görülmüş ve hüküm düzeltilerek onanmıştır.
28. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
29. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi
Mahkemenin kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
30. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemelerinin
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. 5237 Sayılı Kanun’un 220. Maddesinin (5) Numaralı
Fıkrasının İptali Talebi
31. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi
kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz.”
32. 6216 sayılı Kanun'un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.”
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa'da güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi
birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır.
34. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında ise yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine
doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı kurala bağlanmıştır.
35. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca çıkarılan
kanunlar ve alınan meclis kararları yasama işlemlerini oluşturmaktadır. Kanun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından Anayasa’da belirlenen
usullere uyulmak suretiyle yapılan, Cumhurbaşkanınca Resmî Gazete’de
yayımlanan ve meclis kararları dışında kalan işlemlerdir. Meclis kararı ise
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yapısına ve iç işleyişine yönelik veya yürütme
ve yargı organlarıyla olan ilişkilerine dair kanun dışında yaptığı işlemlerdir
(Arif Güneş, B. No: 2012/837,
5/3/2013, § 14).
36. Bireysel başvuru yolu, bireylerin maruz kaldığı temel hak
ihlallerinin tespitini yapan ve tespit edilen ihlalin ortadan kaldırılması için
etkin araçları içeren anayasal bir güvencedir. Bu güvence kapsamında, bireylere
doğrudan yasama işleminin iptalini isteme yetkisi tanınmamıştır (Arif Güneş, § 15).
37. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu,
kamusal bir düzenlemenin soyut biçimde Anayasa’ya aykırılığının ileri
sürülmesini sağlayan bir yol olarak kabul edilemez (Gökhan Ünal, B. No: 2012/30, 5/3/2013, § 17).
38. Bir yasama işleminin, temel hak ve özgürlüğün ihlaline
neden olması durumunda, bireysel başvuru yoluyla doğrudan yasama işlemine değil
ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere
karşı başvuru yapılabilecektir. Bu şekilde bireysel başvuru yolunun
kullanılabilmesi için söz konusu işlem, eylem ve ihmallere karşı varsa başvurulabilecek
kanun yollarının da daha öncesinde tüketilmiş olması gerekmektedir (Gökhan Ünal, § 18).
39. Başvuru konusu olayda, başvurucu 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (5)
numaralı fıkrasının yer alan "örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır" ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğunu ve iptali gerektiğini
ileri sürmüş, Adalet
Bakanlığı, Kanun’un iptali talebine ilişkin olarak görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
40. Bireysel başvuru kapsamında, bir yasama işleminin doğrudan
ve soyut olarak Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvuru yapılamaz (Ahmet Soysal, B. No:
2012/237, 26/3/2013, § 20).
41. Açıklanan nedenlerle, doğrudan ve soyut olarak
yasama işlemi
aleyhine yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılamadığı
İddiası
42. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
43. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturma kapsamında 3/1/2006 tarihinde gözaltına alınarak 6/1/2006 tarihinde
tutuklandığını, 14/7/2006 tarihinde tahliye edildiğini, Başsavcılıkça 1/5/2006
tarihinde hakkında açılan kamu davasının makul sürede sonuçlandırılamadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Adalet Bakanlığı, makul sürede yargılanma hakkının ihlali
iddialarına ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
45. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve
haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır.
Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Güher Ergun ve Diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
46. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve
Diğerleri, §§ 41–45).
47. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, “silahlı
örgüt kurma ve yönetme, kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, gasp, gaspa
teşebbüs, tehdit, kasten yaralama, suç delillerini yok etme, gizleme veya
değiştirme, görevin kötüye kullanılmasına azmettirme” suçlarını
işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan
suçlar 5237 sayılı Kanun’un ilgili maddelerinde hapis ve adli para cezasını
gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç
isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına
girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B.E.,
§ 32).
48. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup
olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin
uygulanması anıdır. Somut başvuru açısından bu tarih, Adana Cumhuriyet
Başsavcılığınca başvurucunun gözaltına alındığı 3/1/2006 tarihidir. Ceza
yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara
bağlandığı tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını onadığı 10/10/2013
tarihidir (Ersin Ceyhan, B. No:
2013/695, 9/1/2014, § 35).
49. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
3/1/2006 tarihinde gözaltına alınarak 6/1/2006 tarihinde tutuklanan başvurucu
ile diğer seksen üç şüpheli hakkında, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 1/5/2006
tarihli iddianamesi ile "silahlı örgüt
kurma ve yönetme, kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, gasp, gaspa teşebbüs,
tehdit, kasten yaralama, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme,
görevin kötüye kullanılmasına azmettirme" suçlarını işledikleri
iddiasıyla kamu davası açıldığı tespit edilmiştir. Adana 6. Ağır Ceza
Mahkemesince yapılan yargılamada, 14/7/2006 tarihinde başvurucunun serbest
bırakıldığı, uzun süre sanıkların savunmalarının alınabilmesi için beklendiği,
müşteki ile tanıkların dinlendiği, iletişim tespit tutanakları, gizli izleme
tutanakları ve bilirkişi raporlarının incelendiği görülmüştür. Mahkemece,
12/5/2011 tarihli karar ile başvurucunun “suç
işlemek amacıyla örgüt kurma” suçundan 2 yıl 1 ay hapis, “suç delillerini gizlemeye azmettirme”
suçundan 5 ay hapis, “kasten öldürme” suçundan
müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, isnat edilen diğer suçları
işlediği sabit olmadığından bu suçlar yönünden beraatine
karar verildiği belirlenmiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
10/10/2013 tarihli ilâmıyla “suç delillerini
gizlemeye azmettirme” suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı
nedeniyle düşürülmesine, diğer kısımların düzeltilerek hükmün onanmasına karar
verildiği anlaşılmıştır.
50. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar
verilmiştir (B.E., §§ 23-41; Ersin Ceyhan, §§ 24-40).
51. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken
usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu
yedi yıl dokuz aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
53. Başvurucu, yargılama makul sürede sonuçlandırılmadığı
için manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
54. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yedi yıl
dokuz aylık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin
uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 2.950,00 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. 5237 sayılı Kanun’un 220.
maddesinin (5) numaralı fıkrasının iptali yönündeki talebinin “konu bakımından
yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığı yönündeki
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Makul
sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 2.950,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.