logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Selim Berna Altay, B. No: 2013/8397, 16/10/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SELİM BERNA ALTAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/8397)

 

Karar Tarihi: 16/10/2014

R.G. Tarih-Sayı: 10/1/2015-29232

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Akif YILDIRIM

Başvurucu

:

Selim Berna ALTAY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, zincirleme şekilde görevi kötüye kullanma ve suç delilini yok etme suçlarından yargılandığı davada; delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar verilmesi, tanık dinletme taleplerinin kabul edilmemesi ve mahkeme kararının gerekçesiz olması nedenleriyle Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 18/11/2013 tarihinde İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 25/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucunun İstanbul Cumhuriyet Savcısı (CMK 250. Madde İle Yetkili) olarak görev yaptığı sırada “zincirleme şekilde görevi kötüye kullanma” suçunu işlediği konusunda yeterli şüpheye ulaşan Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı, Yargıtay nezdinde yargılanmak üzere son soruşturma açılması talebiyle aynı yer 3. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben 22/7/2008 tarih ve E.2008/7252 sayılı iddianame düzenlemiştir.

6. İddianamede, başvurucunun, yürüttüğü soruşturmanın şüphelilerini korumak maksadıyla delilleri Adalet Bakanlığından gizlediği ve kasıtlı olarak soruşturmanın gereklerine aykırı davrandığı iddia edilmiştir.

7. Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/5/2009 tarih ve E.2009/62, K.2009/111 sayılı kararıyla, başvurucunun “zincirleme şekilde görevi kötüye kullanma ve suç delilini yok etme” suçlarından Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yargılanmak üzere son soruşturmanın açılmasına karar verilmiştir.

8. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 13/7/2009 tarih ve E.2009/33, K.2009/32 sayılı görevsizlik kararıyla, başvurucunun “zincirleme şekilde görevi kötüye kullanma ve suç delilini yok etme” suçlarından yargılanması için dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesine karar vermiştir.

9. Başvurucu, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin, 16/5/2012 tarih ve E.2010/1, K.2012/4 sayılı kararıyla, zincirleme şekilde “görevi kötüye kullanma” suçundan 3.740 TL adli para cezası ile mahkûm edilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “…Sanık Selim Berna Altay'ın [Başvurucu] yukarıda sayılan eylemleri kendi içerisinde topluca değerlendirildiğinde zaman içerisinde görevi yönünden üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediği, burada İstanbul'da özel yetkili olarak görev yapan, kıdemli bir Cumhuriyet Savcısının çok rahatlıkla bilmesi ve tespit etmesi gereken hususları işlemsiz bıraktığı, HSYK'na gönderilmesi gereken telefon görüşmelerini ayrı beklettiği, Adalet Müfettişlerinin gelmesinden sonra apar topar Adalet Bakanlığına gönderdiği, bir kısım tapeleri imha ettirerek delillerin ulaşılmasına engel olduğu, böylece zincirleme şekilde görevini kötüye kullandığı anlaşılmıştır.

 Sanığın [Başvurucu] bu davranışları görevi kötüye kullanma bilinciyle yaptığı, haklarında cezai soruşturma yapılabilecek olan bir kısım kişiler hakkında tefrik kararlarıyla ana soruşturmalardan bu kişilerin ilgisini keserek ve daha sonra kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlar vererek bu kişilerin cezai kovuşturmadan kurtulmalarını sağladığı, olayın müştekisi konumunda kimsenin bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlara itiraz edilemediği, yine H. H. K’nın suç örgütü liderlerinden olan A. Ö ile yaptığı telefon görüşmelerini imha etmek ve Adalet Bakanlığına göndermemek suretiyle bu Savcının olası bir disiplin soruşturması ve cezasından kurtulmasını sağlayarak bu Savcıya yarar sağladığı, Ankara'da meydana gelen silahla yaralama dosyasının sanık E. Y’ye düşürülmesi, sanıkların suçunu hafifletecek şekilde doktor raporu aldırılmaya çalışılması, tutuklu olan sanıkların tahliyeleri için nöbetçi mahkeme ve hakimlerin ayarlanmaya çalışılması, N. K'nın ve O. T. A’nın, A’dan açıkça para istemeleri hususlarının telefon görüşmelerinde yer almasına rağmen bu yönden gerekli işlemleri CMK kapsamında derhal yerine getirmesi gerekirken bu görevleri yerine getirmediği, yine yürüttüğü soruşturmada dinlenen telefonlar ile yoğun görüşmeleri bulunan tanıklar hakkında dinleme kararı aldırması gerekirken bunu yapmadığı, böylece bu kimilerin de muhtemel ceza soruşturma ve kovuşturmalarından kurtulmalarına yol açtığı, dosyamız sanıkları ile ilgili suçların CMK.nun 135. maddesinde sayılan katalog suçlardan olmaması nedeniyle tapelerin delil olarak kullanılamadığı, buna bağlı olarak sanık E.Y ve N. S hakkında tüm suçlamalardan ve diğer sanıkların bir kısım suçları hakkında beraat kararı verilmesine yol açtığı saptanmıştır. Bu durumda sanığın bu kişiler lehine de durum oluşturarak kendilerine yarar sağladığı, ayrıca ceza soruşturmalarında ilgili kişiler ve kamu hukukunun mağduriyetine neden olan işlemler yaptığı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle sanığın bu şekildeki bütün davranışlarının bir bütün olarak zincirleme görevi kötüye kullanma olarak değerlendirilmesi gerektiği, suç delilini yok etme şeklindeki davranışlarının da zincirleme şekilde görevi kötüye kullanma suçu içinde hükme bağlanması gerektiği sonucuna varılmıştır…”

10. Başvurucunun temyizi üzerine anılan Mahkeme kararı, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 9/7/2013 tarih ve E.2012/5-1339, K.2013/347 sayılı ilamıyla "... sanığın görevinin gereklerine aykırı davranışları sonucunda, İstanbul C. Başsavcılığının 2006/2215 sayılı ve Ankara C. Başsavcılığının 2007/63887 sayılı soruşturma dosyalarına konu suçlardan dolayı mağdur olan kimselerin kanuni haklarını elde etmeleri engellenmiş, hukuka uygun deliller ile değerlendirme yapılması suretiyle adalet ve hakkaniyete uygun kararlar verilmesi imkanının önüne geçilmiş olduğundan bireysel hakların ihlal edildiği ve kişi mağduriyetinin gerçekleştiği..." gerekçeleriyle onanmış ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.

11. Başvurucu onama kararından 1/11/2013 tarihinde haberdar olduğunu belirtmektedir.

12. Başvuru, 18/11/2013 tarihinde süresi içerisinde yapılmıştır.

B. İlgili Hukuk

13. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43. ve 257. maddeleri, 17/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 177. ve 178. maddeleri.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Mahkemenin 16/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 18/11/2013 tarih ve 2013/8397 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

15. Başvurucu, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin E.2010/1 sayılı dosyasında, delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini, şüpheliler arasındaki telefon dinleme kayıtlarının dosyada mevcut olduğunu, dinlemeye fiilen başlamadan önceki kayıtların dosyada bulunmamasının doğal olduğunu, savunma delillerinin gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, tanık dinletme taleplerinin kabul edilmediğini, teknik konularda bilirkişi incelemesine başvurulmadığını, savunma tarafının delillerinin hangi nedenle reddedildiğine ve diğer delillerin neden üstün tutulduğuna ilişkin mahkûmiyet hükmünün gerekçe içermediğini, bu nedenlerle adil yargılanmadığını belirterek Anayasa’nın 36. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, tedbiren infazın durdurulması ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

 1. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası

16. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

17. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

18. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

19. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

20. Başvurucu, soruşturmasını yürüttüğü şüpheliler arasındaki telefon dinleme kayıtlarının dosyada mevcut olduğunu, dinlemeye fiilen başlamadan önceki kayıtların dosyada bulunmamasının doğal olduğunu, mahkemece delillerin eksik toplanması (bilirkişi incelemesi yaptırılmaması) ve hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar verilmek suretiyle anayasal haklarının ihlal edildiğini belirtmektedir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının özü, derece mahkemesinin delilleri değerlendirme ve yorumlamada isabet edemediğine ve esas itibariyle yargılamanın sonucuna ilişkindir.

21. Yargılamayı ilk derece mahkemesi sıfatıyla yerine getiren Yargıtay 5. Ceza Dairesi; sanığın savunmasına, tanık beyanlarına, HTS raporlarına, iletişimin tespiti tutanaklarına ve belge delillerine (gerekçeli karar, s. 21) dayanarak söz konusu kararı vermiştir. Anılan kararda tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek, ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır (gerekçeli karar, s. 21-29).

22. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

23. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası

24. Başvurucu, savunma tarafının delillerinin hangi nedenle reddedildiğine ve diğer delillerin neden üstün tutulduğuna ilişkin mahkûmiyet hükmünün gerekçe içermediğini iddia etmiştir.

25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

26. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”

27. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

28. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfilik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23)

29. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24).

30. Bununla birlikte derece mahkemelerinin, taraflarca ileri sürülen tüm iddialara cevap verme zorunluluğu bulunmayıp, hükme esas teşkil eden gerekçelerin nelerden ibaret olduğunu ortaya koyması yeterlidir. Diğer taraftan kanun yolu mercilerince; onama, itiraz veya başvurunun reddi kararları verilmesi hâlinde alt derece mahkemelerinin kararlarında gösterdikleri gerekçeler kabul edilmiş olacağından, anılan kararlarda ayrıca gerekçe gösterilmesine gerek bulunmamaktadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da bu yöndedir (Van de Hurk/Hollanda, B. No: 16034/90, 19/4/1994, § 61).

31. Başvuru konusu olayda, ilk derece mahkemesi kararlarının gerekçesi somut olayla da bağlantı kurularak açıklanmış, temyiz mercii tarafından da ilk derece mahkemesinin kararı hukuka aykırı bulunmayarak, temyiz talepleri gerekçeleri ile reddedilmiştir (§§ 9 ve 10). Dolayısıyla derece mahkemelerinin kararlarında yer verilen gerekçenin yetersiz veya keyfi olduğu söylenemez.

32. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar çerçevesinde bir temel hak ihlalinin olmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Tanık Dinletme Hakkının İhlali İddiası

33. Başvurucu, ilk derece mahkemesi tarafından, özel yetkili mahkeme uygulamaları ile ilgili olarak anlatımda bulunmak üzere, o dönemde görevli teknik personel ile yetkili Cumhuriyet Başsavcısı ve Vekillerinin tanıklıklarına ilişkin talebinin değerlendirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (3) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:

1. Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir.

3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;

35. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde iddia makamının sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir iddianın dayanaklarıyla ileri sürülmüş olması gerekir (B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).

36. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

37. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü AİHS’in 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek AİHS’in lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkesine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

38. AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve “suç isnadı altındaki kişiler”e ilişkin olan “suçlamayla ilgili bilgilendirilme”, “savunma için yeterli zaman ve kolaylıklara sahip olma”, “bizzat, müdafii vasıtasıyla veya adli yardımla savunma”, “tanık dinletme ve tanık sorgulama” ile “çevirmenden ücretsiz yararlanma” hakları, 6. maddenin (1) numaralı fıkrasında koruma altına alınmış daha genel nitelikteki “hakkaniyete uygun yargılanma” hakkının özel görünüm şekilleridir (Sakhnovskiy/Rusya [BD], B. No: 21272/03, 2/11/2010, § 94; Asadbeyli ve Diğerleri/Azerbaycan, B. No: 3653/05 14729/05 16519/06, 11/12/2012, §§ 130-132).

39. Bu nedenle AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki özel güvencelerin, 6. maddenin (1) numaralı fıkrasında yer alan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ışığında değerlendirilmesi gerekir. Diğer taraftan 6. maddenin (3) numaralı fıkrasının (a-e) bentlerinde düzenlenen güvenceler arasında da bağ bulunmakta olup bunlardan her biri yorumlanırken diğerleri dikkate alınmalıdır (Bkz. Pélissier ve Sassi/Fransa [BD], B. No: 25444/94, 25/3/1999, §§ 51-54.).

40. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

41. AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde ilk olarak, sanığın iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme hakkı güvence altına alınmıştır. Kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak, bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulmaları gerekir. Bu kural istinasız olmamakla birlikte, eğer bir mahkûmiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise, sanığın hakları Sözleşme’nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bu tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise, bu tanık duruşmada dinlenmeli ve sanık tarafından sorgulanmalıdır. Bu tanığın, sanığın sorgulamadığı bir dönemde alınan önceki ifadesine dayanılarak mahkûmiyet kararı verilemez (B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 46).

42. AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde ikinci olarak sanığın, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla “aynı koşullar altında” davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı güvence altına alınmıştır. Sanığa tanınan bu güvence, silahların eşitliği ilkesinin bir gereğidir. Tanıkların dinlenmek üzere çağırılmasının uygun olup olmadığının değerlendirmesi, kural olarak, derece mahkemelerinin takdir yetkisi dâhilindedir. AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi, sanığın lehine olan bütün tanıkların çağrılmasını ve dinlenmesini gerektirmez. Bu düzenlemenin esas amacı, sanığın “aynı koşullar altında” ve “silahların eşitliği ilkesi”ne uygun olarak tanık dinletme talebinde bulunabilmesinin sağlanmasıdır. Dolayısıyla, bir sanığın bazı tanıkları dinletemediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp, ayrıca bu tanıkların dinlenmesinin hangi nedenlerle önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için neden gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini desteklemesi gerekmektedir (B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 47).

43. Tanıkların dinlenmek üzere çağırılmasının uygun olup olmadığının değerlendirilmesi kural olarak derece mahkemelerinin takdir yetkisi dâhilindedir. Dolayısıyla bir sanığın bazı tanıkları dinletemediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp, ayrıca bu tanıkların dinlenmesinin niçin önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için niçin gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini desteklemelidir (B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 54). Diğer yandan, 5271 sayılı Kanun’un 178. maddesine göre, mahkeme başkanı veya hâkim, sanığın (başvurucunun) gösterdiği tanık veya uzman kişinin çağrılması hakkındaki dilekçeyi reddettiğinde, sanık o kişileri mahkemeye getirebilir. Bu kişiler duruşmada dinlenir.

44. Mahkemeler, somut davadaki maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmayacağını değerlendirdiği savunma tanıklarının dinlenmesi talebini reddedebilir (Huseyn ve diğerleri/Azerbaycan, B. No: 35485/05, 45553/05, 35680/05 ve 36085/05, 26/7/2011, § 196).

45. Derece Mahkemesi sıfatıyla davaya bakan Yargıtay 5. Ceza Dairesi, mahkûmiyet kararı verirken olayla ilgili doğrudan bilgi sahibi olan tanıkların beyanlarına ve yukarıda bahsi geçen delillere dayanmıştır (gerekçeli karar, s. 26-29). Başvurucu, savunmasına itibar edilmemesi halinde dilekçesinde belirttiği tanıkların dinlenmelerini talep etmiştir. Söz konusu yargılamada mahkeme, davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirerek, gösterilen tanıkların davayla ilgisini taktir etmiş, taleple ilgili olarak açık bir karar vermemiş, bu tanıkları dinlemeyerek talebi örtülü olarak reddetmiştir. Bu örtülü ret kararına rağmen başvurucu gösterdiği tanıkları mahkemede de hazır etmemiştir.

46. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun ayrıca tanıkların dinlenmesinin niçin önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için niçin gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebinde bulunmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının, sanık savunmalarına, diğer tanık beyanlarına ve maddi delillere dayanılarak verildiği de gözetildiğinde, yargılamanın bir bütün olarak adil olmadığına ilişkin bir bulguya da rastlanmamıştır.

47. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun yargılandığı davada tanık dinletme talebinin kabul edilmediği yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun” olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

 Açıklanan gerekçelerle, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 16/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Selim Berna Altay, B. No: 2013/8397, 16/10/2014, § …)
   
Başvuru Adı SELİM BERNA ALTAY
Başvuru No 2013/8397
Başvuru Tarihi 18/11/2013
Karar Tarihi 16/10/2014
Resmi Gazete Tarihi 10/1/2015 - 29232

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, zincirleme şekilde görevi kötüye kullanma ve suç delilini yok etme suçlarından yargılandığı davada; delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar verilmesi, tanık dinletme taleplerinin kabul edilmemesi ve mahkeme kararının gerekçesiz olması nedenleriyle Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tanık dinletme ve sorgulama hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 43
257
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 177
178
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi