logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Berat Kürşat Tosun [2.B.], B. No: 2013/8437, 30/12/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BERAT KÜRŞAT TOSUN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/8437)

 

Karar Tarihi: 30/12/2014

R.G. Tarih-Sayı: 28/3/2015-29309

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Şükrü DURMUŞ

Başvurucu

:

Berat Kürşat TOSUN

Vekili

:

Av. Ali DÜZEL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, tutukluluğunun kanunda öngörülen azami sınırı aşması nedeniyle hukuka aykırı hâle geldiğini, ayrıca makul süreyi de aştığını ileri sürerek Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 7/11/2013 tarihinde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 24/12/2013 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 6/2/2014 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 6/2/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir.

6. Adalet Bakanlığı, görüşünü 7/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 14/3/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevap vermemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru dilekçesi, Bakanlık görüşü ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, 1/9/2008 tarihinde gözaltına alınmış, Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 4/9/2008 tarih ve 2008/88 sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır.

10. Başvurucu hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 20/2/2009 tarih ve E.2009/198 sayılı iddianameyle haksız çıkar sağlamak için kurulan suç örgütüne üye olmak, yağma, hırsızlık ve 10/7/1953 tarih ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır.

11. Başvurucu, E.2009/64 sayılı dosya kapsamında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmıştır. Mahkeme 16/10/2012, 27/12/2012, 13/3/2013, 10/5/2013, 10/7/2013, 2/10/2013 ve 17/12/2013 tarihli duruşmalarda başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

Sanıklar BERAT KÜRŞAT TOSUN, Ş.T. ve S.K.'ın üzerlerine atılı suçun yasal yaptırımı olan sevk maddelerinin alt ve üst sınırlarına, suç ve tutuklama tarihine nazaran kaçma şüphesi devam ettiğinden atılı suçun CMK. 100/3 maddesinde yazılı suçlardan olması, kuvvetli suç şüphesini gösteren olgu kriterinin mevcut dosyada devam etmesi, delilleri karartma ihtimalinin bulunması bu nedenle koruma tedbirlerinin de uygulanması yeterli olmayacağından tutuklama sebepleri kalkmadığından TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA”,

12. Başvurucu, 23/9/2013 tarihinde Kanun’da öngörülen beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolduğundan bahisle tahliye talebinde bulunmuş, bu talep İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/9/2013 tarih ve 2013/590 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

Mahkememizin 2009/64 esas sayılı dosyasında sanık BERAT KÜRŞAT TOSUN’un üzerine atılı suçların niteliği, kovuşturmanın gelinen aşaması ve esas hakkındaki mütalaada tatbiki istenen madde ve tekabül eden cezaların miktarı nazara alınarak TAHLİYE TALEBİNİN REDDİNE,”

13. Anılan karara karşı yapılan itiraz, İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/10/2013 tarih ve 2013/237 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 5/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

Sanık Berat Kürşat Tosun'un üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanığın üzerine atılı suçun işlendiği yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması nedeniyle İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluğun devamına ilişkin verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından;

Sanığın itirazının REDDİ ile sanık Berat Kürşat Tosun'un TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA”

14. Başvurucu 7/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. Başvurucu, 17/12/2013 tarih ve E.2009/64 sayılı oturumda da tutukluluk süresinin beş yılı aştığı gerekçesiyle tahliye talebinde bulunmuştur. Mahkeme tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

“Sanıklar BERAT KÜRŞAT TOSUN, Ş.T. ve S.K.'nın üzerlerine atılı suçun yasal yaptırımı olan sevk maddelerinin alt ve üst sınırlarına, suç ve tutuklama tarihine nazaran kaçma şüphesi devam ettiğinden atılı suçun CMK. 100/3 maddesinde yazılı suçlardan olması, kuvvetli suç şüphesini gösteren olgu kriterinin mevcut dosyada devam etmesi, delilleri karartma ihtimalinin bulunması bu nedenle koruma tedbirlerinin de uygulanması yeterli olmayacağından tutuklama sebepleri kalkmadığından TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA,”

16. Anılan karara karşı yapılan itiraz, İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/1/2014 tarih ve 2014/1 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

Sanıklar hakkında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince verilen tutukluluk halinin devamına ilişkin kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı ve itirazın yerinde olmadığı anlaşıldığından sanıkların itirazlarının REDDİ ile sanıklar BERAAT KÜRŞAT TOSUN ve S.K'nın TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA,”

17. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 25/2/2014 tarihli oturumda da başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

Sanıklar BERAT KÜRŞAT TOSUN…'nın üzerlerine atılı suçun yasal yaptırımı olan sevk maddelerinin alt ve üst sınırlarına, suç ve tutuklama tarihine nazaran kaçma şüphesi devam ettiğinden atılı suçun CMK. 100/3 maddesinde yazılı suçlardan olması, kuvvetli suç şüphesini gösteren olgu kriterinin mevcut dosyada devam etmesi, delilleri karartma ihtimalinin bulunması bu nedenle koruma tedbirlerinin de uygulanması yeterli olmayacağından tutuklama sebepleri kalkmadığından TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA,”

18. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 6/3/2014 tarih ve E.2009/64 sayılı kararla başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.

19. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 10/3/2014 tarih ve E.2009/64, K.2014/49 sayılı kararıyla 6526 sayılı Kanun’un 1.maddesi gereğince dava dosyasının Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

20. Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi 16/10/2014 tarih, E.2014/115 sayılı karar ile yetkisizlik kararı vererek dava dosyasını İstanbul Anadolu Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.

B. İlgili Hukuk

21. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:

(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

7. (Ek bent: 06/12/2006 - 5560 S.K.17.md) Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),

 …”

22. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez..

23. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.”

24. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142. maddenin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:

“(1) Hırsızlık suçunun;

b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,

İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

25. 5237 sayılı Kanun’un 149. maddenin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

Yağma suçunun;

a) Silâhla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) (Değişik bent: 18/06/2014-6545 S.K./64. md) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde,

....

f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

...

h) Gece vaktinde,

İşlenmesi hâlinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

26. 5237 sayılı Kanun’un 220. maddenin (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:

“(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.”

27. 10/7/1953 tarih ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkındaki Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 30/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 7/11/2013 tarih ve 2013/8437 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu, azami tutukluluk süresinin aşıldığını, tutukluluk süresinin makul olmadığını, ayrıca 5271 sayılı Kanun'da belirlenen azami beş yıllık sürenin aşılmış olmasının Anayasa'da yer alan suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiğini belirterek, Anayasa’nın 19. ve 38. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespit edilerek dosyanın gereği yapılmak üzere İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesi ile 10.000,00 TL. maddi ve 100.000,00 TL. manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

30. Başvurucunun kanuni tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası, tutukluluk süresinin makullüğü ile ilgili şikâyetinin ise yedinci fıkrası açısından değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca başvurucunun Anayasa'nın 38. maddesinin ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin de, tutuklamanın kanuniliğinin değerlendirilmesi yönünden incelenmesi gerekir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

31. Başvurucunun iddiaları dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Kanunda Öngörülen Azami Tutukluluk Süresinin Aşıldığı İddiası

32. Başvurucu, öncelikle, Kanun’daki azami tutukluluk süresinin aşılması nedeniyle tutulmasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir.

33. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvuruya konu yargılamada başvurucunun 1/9/2008 tarihinde gözaltına alındığı ve halen tutuklu olarak yargılandığı, buna göre başvurucunun yaklaşık beş yıl altı ay tutuklu kaldığını, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanun’un 10. maddesinin beşinci fıkrası hükmüne göre bir kısım suçlar bakımından 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilen tutukluluk süresinin iki katı olarak uygulanacağının hükme bağlandığı, anılan madde hükmüne göre başvurucunun yargılandığı suç itibariyle azami tutukluluk süresinin 10 yıl olduğu, Anayasa Mahkemesinin 4/7/2013 tarih ve E.2012/100, K.2013/84 sayılı kararı ile 3713 sayılı Kanun’un 10. maddesinin beşinci fıkrasının iptal edildiğini, ancak iptal hükmünün yürürlüğünün bir yıl ertelendiğini ifade etmiştir.

34. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

35. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.

36. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir.

37. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile uyumludur (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 44).

38. Kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler esas ve usule ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfi bir şekilde özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk durumunun “kanuni” dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise, kanunun hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için, uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 45).

39. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre, (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması halinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste halinde belirtilmiştir.

40. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.

41. Somut olayda başvurucu 1/9/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve 4/9/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun’un yukarıda belirtilen hükümleri uyarınca tutukluluk için öngörülen azami sürenin dolduğu iddiasıyla tahliye talebinde bulunmuştur. Davaya bakan mahkeme ile itiraz mercii, azami beş yıllık süre konusunda herhangi bir değerlendirme yapmadan diğer gerekçelerle talebi reddetmiş ve tutukluluğun devamına karar vermişlerdir (Bkz. §§ 13-17).

42. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açıkça keyfilik halinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir. Aksinin kabulü bireysel başvurunun getiriliş amacıyla bağdaşmaz. Dolayısıyla incelemenin bu çerçevede yapılması gerekir (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 49).

43. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kişilerin tutulabileceği azami kanuni süreler düzenlenmiştir. Madde metninde, ağır ceza mahkemesinin görevine giren ve girmeyen işler bakımından bir ayrıma gidilmiştir. Bireyler hakkındaki birden fazla suça ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların bir dosya üzerinden yürütülmesi veya bir dosyada birleştirilmiş olması halinde bu soruşturma ve kovuşturmaların belli bir bütünlük içinde yürütüleceği göz önüne alındığında, uygulanan bir tutuklama tedbirinin soruşturma ve kovuşturmaların tamamı açısından sonuç doğuracağı açıktır. Bu nedenle azami tutukluluk süresinin kişinin yargılandığı dosya kapsamındaki tüm suçlar açısından en fazla beş yıl olması gerektiği anlaşılmaktadır. Tutuklama tedbiri, bir yaptırım olmadığından aynı dosya kapsamındaki her bir suç için azami tutukluluk süresinin ayrı ayrı hesaplanması kabul edilemez. Suç ve sanık sayısı, davanın karmaşık olması gibi etkenler tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusundaki değerlendirmede ele alınabilecek faktörler olup kanuni tutukluluk süresinin belirlenmesinde esas alınmaları mümkün değildir. Normun lafzı ve amacı, tutuklama tedbirinin ceza adalet sistemi içerisindeki yeri ve 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesindeki düzenleme ile kişi özgürlüğüne yönelik sınırlamaların dar yorumlanması hususları birlikte değerlendirildiğinde aksine bir sonuca varmak mümkün görünmemektedir (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 50).

44. Diğer taraftan, Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası tutuklulukta makul süreyi güvence altına almıştır. Dolayısıyla kanunla tutukluluk süresi için getirilen üst sınırlar makul sürenin aşılmadığı istisnai durumlar için geçerli olabilir ve hiçbir şekilde kişinin bu süre doluncaya kadar tutulabileceği anlamına gelmez. Aksine, üst sınırın aşılmadığı durumlarda dahi, tutukluluk makul süreyi aşmışsa, anayasal hakkın ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 51).

45. Başvurucunun 1/9/2008 tarihinde gözaltına alındığı ve 4/9/2008 tarihinde tutuklandığı anlaşılmaktadır. Buna göre 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen azami tutukluluk süresi 1/9/2013 tarihinde dolmuştur. Bu durumda başvurucunun bu tarihle tahliye tarihi olan 6/3/2014 arasındaki 6 ay 5 gün süren tutukluluk halinin kanunda öngörülen şekil ve şartlara uymadığı sonucuna varılmıştır.

46. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Tutuklulukta Makul Sürenin Aşıldığı İddiası

47. Başvurucu tutukluluk süresinin uzunluğundan şikâyet etmiştir.

48. Adalet Bakanlığı görüşünde, söz konusu şikâyete benzer nitelikteki başka başvurular ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar dikkate alındığında, somut başvuru açısından bahsi geçen kararlarda varılan sonuçlardan farklı bir neticeye ulaşılmasını gerektirecek bir neden bulunmadığını ifade etmiştir.

49. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.

50. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakkı güvence altına alınmıştır.

51. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 61).

52. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 62).

53. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanısıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 63).

54. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 64).

55. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 65).

56. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 66).

57. Somut olayda başvurucu gözaltına alındığı 1/9/2008 tarihi ile tahliye edildiği 6/3/2014 tarihi arasında tutuklu kalmıştır. Buna göre süre 5 yıl 6 ay 5 gün olarak tespit edilmektedir.

58. Dava toplam altı sanık hakkında çok sayıda suç isnadına dayalı olarak görülmüştür. Bu itibarla davanın nispeten karmaşık olduğu söylenebilir.

59. Ancak, kuvvetli suç şüphesi ile birlikte tutukluluğun devamını haklı gösteren nedenlerin belirtilmesi şartıyla soruşturma veya kovuşturmanın tutuklu sürdürülmesi mümkün olabilir. Somut olayda, derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve tutukluluğa itirazın reddine dair kararların gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olmadığı ve aynı hususların tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir (Bkz. § 12). Dahası, kanundaki azami sürenin dolmuş olduğu iddiasıyla başvurucu tahliye talebinde bulunmuş, beş yıllık süre dolmasına rağmen, davayı gören ve itirazı inceleyen mahkemeler kararlarında tahliye talebini reddetmişler, fakat beş yıllık azami süre konusundaki iddiaya hiçbir şekilde değinmemişlerdir (Bkz. §§ 13-17). Beş yılı aşan bir tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez.

60. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

61. Başvurucu, 10.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

62. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

63. Başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve yedinci fıkralarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu hakkında tahliye kararı verilmekle tutukluluk hali sona ermiştir. Bu durumda, başvurucunun özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 9.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

64. Başvurucu, uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için, başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tazminat talebi arasında illiyet bağı kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan başvurucunun maddi tazminat talebi reddedilmelidir.

65. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. “Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılması” iddiası ile ilgili olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. “Tutukluluğun makul süreyi aşmış olması” iddiası ile ilgili olarak Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucuya net 9.000,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

30/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Berat Kürşat Tosun [2.B.], B. No: 2013/8437, 30/12/2014, § …)
   
Başvuru Adı BERAT KÜRŞAT TOSUN
Başvuru No 2013/8437
Başvuru Tarihi 7/11/2013
Karar Tarihi 30/12/2014
Resmi Gazete Tarihi 28/3/2015 - 29309

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, tutukluluğunun kanunda öngörülen azami sınırı aşması nedeniyle hukuka aykırı hâle geldiğini, ayrıca makul süreyi de aştığını ileri sürerek Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
102
104
5237 Türk Ceza Kanunu 142
149
220
6136 Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanun 13
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi