TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZDEN KUŞNURULLAHOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8443)
|
|
Karar Tarihi: 5/11/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Özden KUŞNURULLAHOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Kemal DİREN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; delillerin yanlış
değerlendirilerek usul ve yasaya aykırı karar verilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının, ileri sürülen iddia ve olguların temyiz incelemesinde
değerlendirilmemesi nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 14/11/2013
tarihinde Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
5. Başvurucu 15/5/2009 tarihli
dava dilekçesinde eşi adına tapuda kayıtlı, aile konutu niteliğinde olan kat
mülkiyetine konu bağımsız bölüm üzerinde davalı banka lehine iki ayrı ipotek
tesis edildiğini, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194.
maddesi gereğince açık rızası alınmadan gerçekleştirilen işlemlerin geçersiz
olduğunu belirterek ipoteklerin fekkine, taşınmazın kaydına aile konutu şerhi
işlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
6. Konya 3. Aile Mahkemesi
27/4/2010 tarihli ve E.2009/367, K.2010/321 sayılı kararı ile davayı kabul
etmiş; dava konusu taşınmaz üzerindeki davalı banka lehine tescil edilen
5/4/2005 ve 17/11/2006 tarihli toplam 240.000 TL bedelli ipoteklerin
kaldırılmasına, taşınmazın tapu kaydı üzerine aile konutu şerhi konulmasına
karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…
Toplanan delillerden, dava konusu taşınmazın eşler
tarafından kendilerine aile konutu olarak özgülendikleri tartışmasızdır. Davalı
bankanın taşınmazı ipotek alırken bu yerin aile konutu olduğunu ve davacı kadının
da ipoteğe rızasının alınmadığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple davanın kabulüne
karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”
7. Temyiz üzerine karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21/9/2011 tarihli ve E.2010/22970, K.2011/13714
sayılı ilamı ile bozulmuştur. Oyçokluğu ile verilen bozma ilamının gerekçesi
şöyledir:
“…
Toplanan delillerden; davalı Ali Haydar Kuşnurullahoğlu'nun
maliki olduğu 3156 Ada, 1 parselde kayıtlı 34 no'lu
bağımsız bölüm üzerine 5/4/2005 tarihinde 120.000 TL., 17/11/2006 tarihinde ise
120.000 TL.bedelle diğer
davalı Şekerbank’tan almış olduğu ticari kredi karşılığı ipotek konulduğu
anlaşılmaktadır. Davalı banka, 31/1/2009 tarihinde ipoteğin paraya çevrilmesi
için icra takibi yapmıştır. İş bu dava ise 15/5/2009 tarihinde açılmıştır.
Davacı kadın, dava konusu taşınmazın aile konutu olduğunun tespiti ile diğer
davalıya verilen ipoteğin kaldırılmasını istemiştir. Toplanan delillerden,
davacı kadının ipotek işlemlerinden haberdar olduğu ve rızasının bulunduğu
anlaşılmaktadır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı
şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.”
8. Karara muhalif olan üyenin karşıoy gerekçesi ise şöyledir:
“Malik olmayan eşin "açık rızasının" bulunmadığı
konusunda değerli çoğunluk ile aramızda görüş birliği vardır. Örtülü rızanın
ise kanunda öngörülen açık rıza olmadığı da izahtan varestedir.
Malik olmayan eşin
açık rızası bulunmadan yapılan işlem kesin hükümsüz olmakla yerel mahkeme
kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Yerel mahkeme ile
aynı görüşü paylaşıyorum.”
9. Karar düzeltme talebi aynı
Dairenin 23/1/2012 tarihli ve E.2011/23120, K.2012/899 sayılı ilamı ile
reddedilmiştir. Oyçokluğu ile verilen karara muhalif üyenin karşıoy
gerekçesi ise şöyledir:
“Değerli çoğunluk,
aile konutu üzerine davalı banka lehine ipotek tesis edildiğinden davacının
haberinin olduğunu ve işleme onay verdiğini kabul etmektedir. Oysa dosyada
davacının işleme onay verdiğine ilişkin hiçbir delil bulunmamaktadır. Davalı
bankanın da bu yönde bir iddiası yoktur. Hatta davalı banka vekili cevabında
"davacı eşin rıza göstermemiş olmasının ipoteği geçersiz
kılmayacağını" ifade etmekle, davacının işleme rızasının bulunmadığını
esasen kabul etmektedir. O, ipotek tesisi sırasında taşınmazın tapu kaydında
"aile konutu" olduğunu gösteren bir şerh bulunmadığını, tapu siciline
güven ilkesi gereği kazanımlarının korunması gerektiğini, davacının kötü
niyetli olduğunu ileri sürmektedir. İpotek tesisine ilişkin işlem sırasında
tapu kütüğüne konutla ilgili şerh bulunmadığı doğrudur. Bu halde, kural olarak
işlemin tarafı olan şahıs iyi niyetli ise, Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesi gereğince kazanımı korunur. Kanunun iyi niyete
hukuki sonuç bağladığı durumlarda da aslolan iyi
niyetin varlığıdır. Ancak durumun gereklerine göre, kendisinden beklenen özeni
göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz (TMK.md.3). Banka, tacirdir.
Her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi
hareket etmesi yasa gereğidir TTK.md.20/2.). Basiretli hareket etme
yükümlülüğü, alacağına teminat olarak gösterilen taşınmazın hukuki ve fiili
durumunu bilmeyi de gerektirir. Banka, bu yükümlülüğüne uygun davranmamış,
kendisinden beklenen özeni göstermemiştir. Öte yandan, davacı vekili, Bankalar
Birliğinin 10.01.2002 tarihli 2002/67957 sayılı genelgesiyle, aile konutu
üzerine ipotek tesisi halinde borçlunun eşinin işleme onayının alınması
gerektiğinin bildirildiğini ileri sürmüş, davalı Banka ise, bu genelgenin tavsiye
niteliğinde olduğunu ifade etmiştir. Demek ki, davalı banka, aile konutu
üzerine ipotek tesisinde, konut üzerinde hak sahibi olanın eşinin onayının
alınması gerektiğini bilmektedir. Öyleyse, davalı bankanın iyiniyet
iddiası dinlenmez. İyiniyet söz konusu olmayınca da
kazanım korunmaz. Bu bakımdan, yerel mahkemece, aile konutu üzerine davacı eşin
açık rızası alınmadan tesis edilen ipoteğin kaldırılmasına ilişkin kararda
yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Bu sebeplerle davacının karar düzeltme talebi
yerindedir, kabulü ile Dairemizin bozma kararının kaldırılması ve yerel mahkeme
kararının onanması gerektiği düşüncesiyle değerli çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.”
10. Bozma üzerine dosya,
Mahkemenin E.2012/188 sırasına kaydedilmiş: Mahkemece bozma ilamına uyularak
19/6/2012 tarihli ve K.2012/755 sayılı kararla dava reddedilmiştir. Ret
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“…
Davalı Ali Haydar Kuşnurullahoğlu'nun
maliki olduğu 3156 ada,1 parselde kayıtlı 34 bağımsız bölüm sayılı taşınmazın
tapu kaydına 5/4/2005 tarihinde 120.000-TL., 17/11/2006 tarihinde ise
120.000-TL. bedelle diğer davalı Şekerbank’tan almış olduğu ticari kredi
karşılığı ipotek konulduğu anlaşılmıştır. Davalı banka 31/1/2009 tarihinde
ipoteğin paraya çevrilmesi için İcra takibi yapmıştır. İş bu dava ise 15/5/2009
tarihinde açılmıştır. Davacı kadın, dava konusu taşınmazın aile konutu
olduğunun tespiti ile diğer davalıya verilen ipoteğin kaldırılmasını
istemiştir. Toplanan delillerden, davacı kadının ipotek işlemlerinden haberdar
olduğu ve rızasının bulunduğu Yargıtay bozma ilamında da belirtildiği şekliyle
anlaşılmaktadır. Bu nedenle davanın reddine karar vermek gerekmiştir.”
11. Temyiz üzerine karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10/5/2013 tarihli ve E.2012/20168, K.2013/13225
sayılı ilamı ile onanmıştır. Oyçokluğu ile verilen karar gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“…
Dosyadaki
yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve
özellikle ipoteklerin tesis edildiği tarihte taşınmaz üzerinde aile konutu şerhinin
bulunmamasına, ipoteklerin davalı kocanın borcu için tesis edilmesine, kocanın
borcu için aile konutu üzerinde iki defa ipotek tesis edilmesinden davacı
kadının haberdar olmamasının hayatın olağan akışına uygun bulunmamasına, davalı
bankanın kötü niyetli olduğunun kanıtlanmayıp Türk Medeni
Kanununun 1023. maddesi gereğine tapu
kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet
veya başka bir ayni hak kazananın 3. kişinin bu kazanımının korunacağının tabii
bulunmasına göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve
kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,
…”
12. Karara iki Daire üyesi
muhalif kalmış olup davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini savunan üyenin
karşı oy gerekçesi şöyledir:
“Malik olmayan eşin "açık rızası" alınmadan
yapılan işlem kesin hükümsüzdür.
Açık rıza olmadığı için maddi hataya dayalı bozma kararına
uymak usulü kazanılmış hak oluşturmaz.
Bu sebeplerle davanın reddi usul ve kanuna aykırıdır.”
13. Farklı gerekçeyle kararın
onanması gerektiğini savunan diğer üyenin karşıoy
gerekçesi ise şöyledir:
“Aile konutu nedeniyle ipoteğin kaldırılması taleplerinde
davacı taşınmazın işlem tarihinde aile konutu olduğunu, ipotek işleminin
tarafları da davacı eşin açık rızasının mevcut olduğunu, mevcut olmasa bile
davacının hakkın kötüye kullanılmasını (TMK. md. 2)
oluşturacak şekilde dava açtığını kanıtlamakla yükümlüdür. Davada bu yönden bir
değerlendirme yapılamamıştır. Bu yönden değerlendirme yapılarak karar verilmeli
ve hüküm bu nedenle bozulmalıdır. Ne var ki, mahkemece Yargıtay bozma ilamına
uyma kararı verilerek hüküm oluşturulduğuna, böylece davalılar lehine usuli kazanılmış hak durumu gerçekleştiğine göre; artık
bozma kararı verilemez. Temyiz edilen hüküm bu nedenle onanmalıdır. Farklı
gerekçeyle hükmün onanması gerektiği düşüncesindeyim”.
14. Karar düzeltme talebi, aynı
Dairenin 23/9/2013 tarihli ve E.2013/16111, K.2013/21477 sayılı ilamı ile
reddedilmiştir.
15. Ret kararı, 23/10/2013
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş; 14/11/2013 tarihinde bireysel
başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 4721 sayılı Kanun’un 194.
maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları şu şekildedir:
“Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile
konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya
aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine
rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir.
Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan
eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli Şerhin verilmesini tapu müdürlüğünden
isteyebilir.”
17. 4721 sayılı Kanun’un 1023. maddesi şöyledir:
“Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet
veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 5/11/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/11/2013 tarihli ve
2013/8443 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, mülkiyeti eşine
ait Konya ili Selçuklu ilçesinde tapuda kayıtlı aile konutu niteliğindeki
bağımsız bölüm üzerine davalı banka lehine iki ayrı ipotek hakkı tesis
edildiğini, eşinin kredi borcuna kefil olması nedeniyle gerçekleştirilen işlem
sırasında rızasının alınmadığını, bu nedenle ipoteklerin geçersiz olduğunu, bu
durumun tespiti ve ipoteklerin kaldırılması amacıyla açtığı davanın
reddedildiğini, dosya kapsamındaki delillere göre ipoteklerden haberdar
olmadığı ve rızasının da bulunmadığı hususunun sabit olduğunu, aksi durumu
ortaya koyan hiçbir delil ve emare olmamasına rağmen Mahkeme ve Yargıtayın 4721 sayılı Kanun’un 194. maddesinde öngörülen
açık rıza şartını göz ardı ederek Kanun hükmüne aykırı bir şekilde
değerlendirme yaptığını, Yargıtayın bozma kararına
muhalif üyelerin karşıoy gerekçelerinde ileri
sürdükleri hususlar da gözönüne alındığında bozma
kararı ve bu karara uyularak verilen ret kararının usule, yasaya ve hakkaniyet
ilkesine aykırı olduğunu, Yargıtay kararında rıza ve muvafakatla
ilgili ileri sürdüğü iddialara cevap verilmediğini, bu yönden ilamların
gerekçesiz olduğunu, kadının korunmasına yönelik kanunla getirilen açık rıza
şartının Yargıtayca ortadan kaldırıldığını belirterek
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
20. Başvuru dilekçesinde Mahkeme
ve Yargıtayca açık kanun hükmüne aykırı bir şekilde
değerlendirme yapılarak karar verildiği, Yargıtay kararlarının gerekçesiz
olduğu iddia edilmiş olduğundan başvuru, adil yargılanma hakkı kapsamında
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası ve gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiği iddiası başlıkları altında ayrı ayrı
değerlendirilmiştir.
1. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
21. Başvurucu, 4721 sayılı
Kanun’un 194. maddesinde aile konutu üzerinde malik olmayan eşin haklarını
sınırlandıracak nitelikteki hukuki işlemlerin ancak diğer eşin açık rızasının alınması
suretiyle yapılabileceğini, dosyada ipotek işlemlerine muvafakat verdiğine
ilişkin hiçbir delil ve emare olmamasına rağmen delillerin ve hukuk
kurallarının kanun hükmüne açıkça aykırı ve hatalı olarak yorumlandığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“... Bölümlerce kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
25. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
26. Anılan kurallar uyarınca
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması; bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti, hukuku ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular açık keyfîlik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
27. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi
olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe veya bariz takdir hatasına ilişkin bir bilgi ya
da belge sunmuş olması gerekir (Naci
Karakoç, B. No:2013/2767, 2/10/2013, § 22).
28. Başvuru konusu olayda,
başvurucunun 4721 sayılı Kanun’un 194. madde hükmüne göre açtığı davada İlk
Derece Mahkemesinin davayı kabul ettiği; Yargıtayın,
davacının ipotek işlemlerinden haberdar olduğunu ve işlemlere rızasının
bulunduğunu belirterek hükmü bozduğu, bozma ilamına uyan Mahkemenin de ilamdaki
gerekçeye katılarak davanın reddine karar verdiği anlaşılmıştır. Yargıtayın 21/9/2011, 23/1/2012, 10/5/2013 ve 23/9/2013
tarihli bozma, karar düzeltme ve onama ilamlarında belirtilen gerekçe ve karşıoy gerekçeleri ile Mahkeme kararında, Kanun’un
lafzında zikredilen “açık rıza” kavramının niteliği, somut olay açısından bu
şartın gerçekleşip gerçekleşmediği ve 4721 sayılı Kanun’un 1023. maddesi kapsamında davalı bankanın iyi niyetli olup olmadığı
hususlarında deliller değerlendirilmiş ve Kanun hükümleri yorumlanarak karar
verilmiştir. Anayasa Mahkemesinin, Derece Mahkemelerinin hukuk kurallarının
olay ve olgulara uygulanması sırasındaki takdir ve yorumlarına müdahale etmesi,
kendisini onların yerine koyarak değerlendirme yapması mümkün değildir.
Başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların kanun yolu incelemesinde ele alınabilecek
olan ve Anayasa Mahkemesinin değerlendirme yetkisi dışında kalan hususlara
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
29. Başvurucu, yargılama
sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup
iddiaların özünün Derece Mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve
hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
30. Başvurucu; yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi yukarıda izah edildiği üzere Mahkeme ve Yargıtay kararlarında
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilmemiştir
31. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun belirtilen iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının açık keyfîlik veya bariz takdir hatası da içermediği
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
32. Başvurucu; Yargıtay
kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, ileri sürdüğü iddia ve
dosyadaki maddi olguları karşılayacak nitelikte olmadığını ileri sürerek
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
33. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve
mahkemelere güveni sağlamak açısından hem tarafların hem kamunun menfaatini
ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması; kanun
yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme
kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi
zorunludur (Tahir Gökatalay,
B. No. 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
34. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu
hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun
yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı
olmaması da her zaman bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır.
Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi
kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması
uygun olup bu durumda üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının
gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
35. Somut başvuru açısından İlk
Derece Mahkemesince davanın kabulüne yönelik karar, Yargıtay 2. Hukuk
Dairesinin 21/9/2011 tarihli ilamıyla bozulduğu, bozma ilamında dosyadaki iddia
ve olgulara ayrıntılı cevap verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı, ilamda
yeterli ölçüde açıklamalarda bulunularak kararın usul ve kanuna aykırı yönünün
gösterildiği, karar düzeltme ilamında da onama ilamındaki gerekçeye atıf
yapıldığı, yine 10/5/2013 tarihli onama ilamında dosyada toplanan delillere
göre ipoteklerin tesis edildiği tarihte taşınmaz üzerinde aile konutu şerhinin
bulunmadığı, ipoteklerin davalı kocanın borcu için tesis edildiği, kocanın
borcu için aile konutu üzerinde iki defa ipotek tesis edilmesinden davacı
kadının haberdar olmamasının hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı, davalı
bankanın kötü niyetli olduğunun kanıtlanmadığı ve 4721 sayılı Kanun’un 1023. maddesi gereği tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle
dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımının
korunacağı belirtilmek suretiyle davanın esasına yönelik hususlarda gerekli
değerlendirmenin yapıldığı, 23/9/2013 tarihli karar düzeltme ilamında da onama
ilamındaki gerekçeye atıf yapılarak talebin reddine karar verildiği
anlaşılmıştır. Bu açıdan Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğu iddialarının
yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
36. Başvurucunun gerekçeli karar
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B.
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
5/11/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.