TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖZDEN KUŞNURULLAHOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8443)
Karar Tarihi: 5/11/2015
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucu
Özden KUŞNURULLAHOĞLU
Vekili
Av. Kemal DİREN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; delillerin yanlış değerlendirilerek usul ve yasaya aykırı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, ileri sürülen iddia ve olguların temyiz incelemesinde değerlendirilmemesi nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 14/11/2013 tarihinde Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 15/5/2009 tarihli dava dilekçesinde eşi adına tapuda kayıtlı, aile konutu niteliğinde olan kat mülkiyetine konu bağımsız bölüm üzerinde davalı banka lehine iki ayrı ipotek tesis edildiğini, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi gereğince açık rızası alınmadan gerçekleştirilen işlemlerin geçersiz olduğunu belirterek ipoteklerin fekkine, taşınmazın kaydına aile konutu şerhi işlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
6. Konya 3. Aile Mahkemesi 27/4/2010 tarihli ve E.2009/367, K.2010/321 sayılı kararı ile davayı kabul etmiş; dava konusu taşınmaz üzerindeki davalı banka lehine tescil edilen 5/4/2005 ve 17/11/2006 tarihli toplam 240.000 TL bedelli ipoteklerin kaldırılmasına, taşınmazın tapu kaydı üzerine aile konutu şerhi konulmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…
Toplanan delillerden, dava konusu taşınmazın eşler tarafından kendilerine aile konutu olarak özgülendikleri tartışmasızdır. Davalı bankanın taşınmazı ipotek alırken bu yerin aile konutu olduğunu ve davacı kadının da ipoteğe rızasının alınmadığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”
7. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21/9/2011 tarihli ve E.2010/22970, K.2011/13714 sayılı ilamı ile bozulmuştur. Oyçokluğu ile verilen bozma ilamının gerekçesi şöyledir:
Toplanan delillerden; davalı Ali Haydar Kuşnurullahoğlu'nun maliki olduğu 3156 Ada, 1 parselde kayıtlı 34 no'lu bağımsız bölüm üzerine 5/4/2005 tarihinde 120.000 TL., 17/11/2006 tarihinde ise 120.000 TL.bedelle diğer davalı Şekerbank’tan almış olduğu ticari kredi karşılığı ipotek konulduğu anlaşılmaktadır. Davalı banka, 31/1/2009 tarihinde ipoteğin paraya çevrilmesi için icra takibi yapmıştır. İş bu dava ise 15/5/2009 tarihinde açılmıştır. Davacı kadın, dava konusu taşınmazın aile konutu olduğunun tespiti ile diğer davalıya verilen ipoteğin kaldırılmasını istemiştir. Toplanan delillerden, davacı kadının ipotek işlemlerinden haberdar olduğu ve rızasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.”
8. Karara muhalif olan üyenin karşıoy gerekçesi ise şöyledir:
“Malik olmayan eşin "açık rızasının" bulunmadığı konusunda değerli çoğunluk ile aramızda görüş birliği vardır. Örtülü rızanın ise kanunda öngörülen açık rıza olmadığı da izahtan varestedir.
Malik olmayan eşin açık rızası bulunmadan yapılan işlem kesin hükümsüz olmakla yerel mahkeme kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Yerel mahkeme ile aynı görüşü paylaşıyorum.”
9. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 23/1/2012 tarihli ve E.2011/23120, K.2012/899 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Oyçokluğu ile verilen karara muhalif üyenin karşıoy gerekçesi ise şöyledir:
“Değerli çoğunluk, aile konutu üzerine davalı banka lehine ipotek tesis edildiğinden davacının haberinin olduğunu ve işleme onay verdiğini kabul etmektedir. Oysa dosyada davacının işleme onay verdiğine ilişkin hiçbir delil bulunmamaktadır. Davalı bankanın da bu yönde bir iddiası yoktur. Hatta davalı banka vekili cevabında "davacı eşin rıza göstermemiş olmasının ipoteği geçersiz kılmayacağını" ifade etmekle, davacının işleme rızasının bulunmadığını esasen kabul etmektedir. O, ipotek tesisi sırasında taşınmazın tapu kaydında "aile konutu" olduğunu gösteren bir şerh bulunmadığını, tapu siciline güven ilkesi gereği kazanımlarının korunması gerektiğini, davacının kötü niyetli olduğunu ileri sürmektedir. İpotek tesisine ilişkin işlem sırasında tapu kütüğüne konutla ilgili şerh bulunmadığı doğrudur. Bu halde, kural olarak işlemin tarafı olan şahıs iyi niyetli ise, Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesi gereğince kazanımı korunur. Kanunun iyi niyete hukuki sonuç bağladığı durumlarda da aslolan iyi niyetin varlığıdır. Ancak durumun gereklerine göre, kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz (TMK.md.3). Banka, tacirdir. Her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi yasa gereğidir TTK.md.20/2.). Basiretli hareket etme yükümlülüğü, alacağına teminat olarak gösterilen taşınmazın hukuki ve fiili durumunu bilmeyi de gerektirir. Banka, bu yükümlülüğüne uygun davranmamış, kendisinden beklenen özeni göstermemiştir. Öte yandan, davacı vekili, Bankalar Birliğinin 10.01.2002 tarihli 2002/67957 sayılı genelgesiyle, aile konutu üzerine ipotek tesisi halinde borçlunun eşinin işleme onayının alınması gerektiğinin bildirildiğini ileri sürmüş, davalı Banka ise, bu genelgenin tavsiye niteliğinde olduğunu ifade etmiştir. Demek ki, davalı banka, aile konutu üzerine ipotek tesisinde, konut üzerinde hak sahibi olanın eşinin onayının alınması gerektiğini bilmektedir. Öyleyse, davalı bankanın iyiniyet iddiası dinlenmez. İyiniyet söz konusu olmayınca da kazanım korunmaz. Bu bakımdan, yerel mahkemece, aile konutu üzerine davacı eşin açık rızası alınmadan tesis edilen ipoteğin kaldırılmasına ilişkin kararda yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Bu sebeplerle davacının karar düzeltme talebi yerindedir, kabulü ile Dairemizin bozma kararının kaldırılması ve yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesiyle değerli çoğunluk görüşüne katılmıyorum.”
10. Bozma üzerine dosya, Mahkemenin E.2012/188 sırasına kaydedilmiş: Mahkemece bozma ilamına uyularak 19/6/2012 tarihli ve K.2012/755 sayılı kararla dava reddedilmiştir. Ret gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
Davalı Ali Haydar Kuşnurullahoğlu'nun maliki olduğu 3156 ada,1 parselde kayıtlı 34 bağımsız bölüm sayılı taşınmazın tapu kaydına 5/4/2005 tarihinde 120.000-TL., 17/11/2006 tarihinde ise 120.000-TL. bedelle diğer davalı Şekerbank’tan almış olduğu ticari kredi karşılığı ipotek konulduğu anlaşılmıştır. Davalı banka 31/1/2009 tarihinde ipoteğin paraya çevrilmesi için İcra takibi yapmıştır. İş bu dava ise 15/5/2009 tarihinde açılmıştır. Davacı kadın, dava konusu taşınmazın aile konutu olduğunun tespiti ile diğer davalıya verilen ipoteğin kaldırılmasını istemiştir. Toplanan delillerden, davacı kadının ipotek işlemlerinden haberdar olduğu ve rızasının bulunduğu Yargıtay bozma ilamında da belirtildiği şekliyle anlaşılmaktadır. Bu nedenle davanın reddine karar vermek gerekmiştir.”
11. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10/5/2013 tarihli ve E.2012/20168, K.2013/13225 sayılı ilamı ile onanmıştır. Oyçokluğu ile verilen karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve özellikle ipoteklerin tesis edildiği tarihte taşınmaz üzerinde aile konutu şerhinin bulunmamasına, ipoteklerin davalı kocanın borcu için tesis edilmesine, kocanın borcu için aile konutu üzerinde iki defa ipotek tesis edilmesinden davacı kadının haberdar olmamasının hayatın olağan akışına uygun bulunmamasına, davalı bankanın kötü niyetli olduğunun kanıtlanmayıp Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi gereğine tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazananın 3. kişinin bu kazanımının korunacağının tabii bulunmasına göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,
…”
12. Karara iki Daire üyesi muhalif kalmış olup davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini savunan üyenin karşı oy gerekçesi şöyledir:
“Malik olmayan eşin "açık rızası" alınmadan yapılan işlem kesin hükümsüzdür.
Açık rıza olmadığı için maddi hataya dayalı bozma kararına uymak usulü kazanılmış hak oluşturmaz.
Bu sebeplerle davanın reddi usul ve kanuna aykırıdır.”
13. Farklı gerekçeyle kararın onanması gerektiğini savunan diğer üyenin karşıoy gerekçesi ise şöyledir:
“Aile konutu nedeniyle ipoteğin kaldırılması taleplerinde davacı taşınmazın işlem tarihinde aile konutu olduğunu, ipotek işleminin tarafları da davacı eşin açık rızasının mevcut olduğunu, mevcut olmasa bile davacının hakkın kötüye kullanılmasını (TMK. md. 2) oluşturacak şekilde dava açtığını kanıtlamakla yükümlüdür. Davada bu yönden bir değerlendirme yapılamamıştır. Bu yönden değerlendirme yapılarak karar verilmeli ve hüküm bu nedenle bozulmalıdır. Ne var ki, mahkemece Yargıtay bozma ilamına uyma kararı verilerek hüküm oluşturulduğuna, böylece davalılar lehine usuli kazanılmış hak durumu gerçekleştiğine göre; artık bozma kararı verilemez. Temyiz edilen hüküm bu nedenle onanmalıdır. Farklı gerekçeyle hükmün onanması gerektiği düşüncesindeyim”.
14. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 23/9/2013 tarihli ve E.2013/16111, K.2013/21477 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
15. Ret kararı, 23/10/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş; 14/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 4721 sayılı Kanun’un 194. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları şu şekildedir:
“Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir.
Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli Şerhin verilmesini tapu müdürlüğünden isteyebilir.”
17. 4721 sayılı Kanun’un 1023. maddesi şöyledir:
“Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 5/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/11/2013 tarihli ve 2013/8443 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, mülkiyeti eşine ait Konya ili Selçuklu ilçesinde tapuda kayıtlı aile konutu niteliğindeki bağımsız bölüm üzerine davalı banka lehine iki ayrı ipotek hakkı tesis edildiğini, eşinin kredi borcuna kefil olması nedeniyle gerçekleştirilen işlem sırasında rızasının alınmadığını, bu nedenle ipoteklerin geçersiz olduğunu, bu durumun tespiti ve ipoteklerin kaldırılması amacıyla açtığı davanın reddedildiğini, dosya kapsamındaki delillere göre ipoteklerden haberdar olmadığı ve rızasının da bulunmadığı hususunun sabit olduğunu, aksi durumu ortaya koyan hiçbir delil ve emare olmamasına rağmen Mahkeme ve Yargıtayın 4721 sayılı Kanun’un 194. maddesinde öngörülen açık rıza şartını göz ardı ederek Kanun hükmüne aykırı bir şekilde değerlendirme yaptığını, Yargıtayın bozma kararına muhalif üyelerin karşıoy gerekçelerinde ileri sürdükleri hususlar da gözönüne alındığında bozma kararı ve bu karara uyularak verilen ret kararının usule, yasaya ve hakkaniyet ilkesine aykırı olduğunu, Yargıtay kararında rıza ve muvafakatla ilgili ileri sürdüğü iddialara cevap verilmediğini, bu yönden ilamların gerekçesiz olduğunu, kadının korunmasına yönelik kanunla getirilen açık rıza şartının Yargıtayca ortadan kaldırıldığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
20. Başvuru dilekçesinde Mahkeme ve Yargıtayca açık kanun hükmüne aykırı bir şekilde değerlendirme yapılarak karar verildiği, Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğu iddia edilmiş olduğundan başvuru, adil yargılanma hakkı kapsamında yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiası başlıkları altında ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
21. Başvurucu, 4721 sayılı Kanun’un 194. maddesinde aile konutu üzerinde malik olmayan eşin haklarını sınırlandıracak nitelikteki hukuki işlemlerin ancak diğer eşin açık rızasının alınması suretiyle yapılabileceğini, dosyada ipotek işlemlerine muvafakat verdiğine ilişkin hiçbir delil ve emare olmamasına rağmen delillerin ve hukuk kurallarının kanun hükmüne açıkça aykırı ve hatalı olarak yorumlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“... Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
25. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
26. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması; bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti, hukuku ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe veya bariz takdir hatasına ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No:2013/2767, 2/10/2013, § 22).
28. Başvuru konusu olayda, başvurucunun 4721 sayılı Kanun’un 194. madde hükmüne göre açtığı davada İlk Derece Mahkemesinin davayı kabul ettiği; Yargıtayın, davacının ipotek işlemlerinden haberdar olduğunu ve işlemlere rızasının bulunduğunu belirterek hükmü bozduğu, bozma ilamına uyan Mahkemenin de ilamdaki gerekçeye katılarak davanın reddine karar verdiği anlaşılmıştır. Yargıtayın 21/9/2011, 23/1/2012, 10/5/2013 ve 23/9/2013 tarihli bozma, karar düzeltme ve onama ilamlarında belirtilen gerekçe ve karşıoy gerekçeleri ile Mahkeme kararında, Kanun’un lafzında zikredilen “açık rıza” kavramının niteliği, somut olay açısından bu şartın gerçekleşip gerçekleşmediği ve 4721 sayılı Kanun’un 1023. maddesi kapsamında davalı bankanın iyi niyetli olup olmadığı hususlarında deliller değerlendirilmiş ve Kanun hükümleri yorumlanarak karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesinin, Derece Mahkemelerinin hukuk kurallarının olay ve olgulara uygulanması sırasındaki takdir ve yorumlarına müdahale etmesi, kendisini onların yerine koyarak değerlendirme yapması mümkün değildir. Başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların kanun yolu incelemesinde ele alınabilecek olan ve Anayasa Mahkemesinin değerlendirme yetkisi dışında kalan hususlara ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
29. Başvurucu, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup iddiaların özünün Derece Mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
30. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi yukarıda izah edildiği üzere Mahkeme ve Yargıtay kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir
31. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının açık keyfîlik veya bariz takdir hatası da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
32. Başvurucu; Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, ileri sürdüğü iddia ve dosyadaki maddi olguları karşılayacak nitelikte olmadığını ileri sürerek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
33. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması; kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No. 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
34. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
35. Somut başvuru açısından İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne yönelik karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21/9/2011 tarihli ilamıyla bozulduğu, bozma ilamında dosyadaki iddia ve olgulara ayrıntılı cevap verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı, ilamda yeterli ölçüde açıklamalarda bulunularak kararın usul ve kanuna aykırı yönünün gösterildiği, karar düzeltme ilamında da onama ilamındaki gerekçeye atıf yapıldığı, yine 10/5/2013 tarihli onama ilamında dosyada toplanan delillere göre ipoteklerin tesis edildiği tarihte taşınmaz üzerinde aile konutu şerhinin bulunmadığı, ipoteklerin davalı kocanın borcu için tesis edildiği, kocanın borcu için aile konutu üzerinde iki defa ipotek tesis edilmesinden davacı kadının haberdar olmamasının hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı, davalı bankanın kötü niyetli olduğunun kanıtlanmadığı ve 4721 sayılı Kanun’un 1023. maddesi gereği tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımının korunacağı belirtilmek suretiyle davanın esasına yönelik hususlarda gerekli değerlendirmenin yapıldığı, 23/9/2013 tarihli karar düzeltme ilamında da onama ilamındaki gerekçeye atıf yapılarak talebin reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Bu açıdan Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğu iddialarının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
36. Başvurucunun gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
5/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.