TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
YUNUS ÇİÇEK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8459)
Karar Tarihi: 10/3/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör Yrd.
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
Başvurucu
Yunus ÇİÇEK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 8/1/1997 tarihinde Kozan 1. Kadastro Mahkemesinde açtığı kadastro tespitine itiraz davasının reddedildiğini ve yargılamanın makul sürede yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile hukuk devleti ve anayasanın üstünlüğü ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlallerin tespiti ile mahkeme kararının iptalini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 20/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığı 29/9//2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 8/1/1997 tarihli dilekçeleri ile Kozan 1. Kadastro Mahkemesinde açtığı davalarda, Adana ili Kozan ilçesi Damyeri köyünde bulunan 104 ada 14, 15 ve 17 parsel numaralı taşınmazların kadastro çalışmaları sırasında davalılar adına tescil edildiğini, ancak söz konusu yerlerde tapu kayıtlarına göre kendi hissesinin de bulunduğunu belirtmiş, bu nedenle kadastro tespitlerinin iptali ile taşınmazların adında tescilini talep etmiştir.
8. Yargılamanın ilerleyen safhalarında, Kozan 1. Kadastro Mahkemesinin 31/8/1998 ve 21/9/1998 tarihli kararlarıyla 14 ve 15 parsel numaralı taşınmazlara ilişkin devam eden davaların, 17 parsel numaralı taşınmaza ilişkin aynı Mahkemenin devam etmekte olan E.1998/51 sayılı dava dosyasında birleştirilmesine karar verilmiştir.
9. Kozan 1. Kadastro Mahkemesi 27/9/1999 tarih ve E.1998/51, K.1999/98 sayılı kararı ile davanın reddine hükmetmiş, başvurucu tarafından karara karşı temyiz talebinde bulunulmuş, ancak Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 15/12/1999 tarih ve E.1999/5575, K.1999/5695 sayılı ilâmı ve 25/10/2000 tarih ve E.2000/4104, K.2000/4857 sayılı ilâmı ile iki kez eksiklik nedeniyle dosyayı geri çevirmiştir.
10. Eksikliklerin tamamlanmasının ardından yapılan temyiz incelemesi sonunda ise İlk Derece Mahkemesinin kararı, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 10/4/2001 tarih ve E.2001/749, K.2001/1619 sayılı ilâmı ile esasa ilişkin karar verilebilmesi için yapılması gerekenlere hükmedilerek bozulmuştur.
11. Kozan 1. Kadastro Mahkemesi bozma kararına uymuş, yargılamaya E.2001/173 sayılı dava dosyasında devam etmiştir.
12. Yargılama devam ederken başvurucu, 7/2/2002 tarihli dilekçesi ile Kozan 1. Kadastro Mahkemesinde yeni bir dava açmış, aynı köyde bulunan 104 ada 16 parsel numaralı taşınmazın da kadastro tespitine itiraz ederek, tespitin iptali ile taşınmazın adına tescilini istemiştir.
13. Kozan 1. Kadastro Mahkemesi 10/6/2002 tarih ve E.2002/42, K.2002/58 sayılı kararı ile 16 parsel numaralı taşınmaza ilişkin açılan bu davanın 14, 15 ve 17 parsel numaralı taşınmazların konu olduğu dava ile birleştirilmesine karar vermiş, yargılamaya E.2001/173 sayılı dava dosyasında devam edilmiştir.
14. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 10/4/2011 tarihli bozma ilâmına uyularak tüm parsellere yönelik yapılan yargılama sonucunda, Kozan 1. Kadastro Mahkemesi, 10/7/2012 tarih ve E.2001/173, K.2012/62 sayılı kararıyla dinlenen tanık beyanları, yapılan keşif ve sonrasında alınan bilirkişi raporları doğrultusunda, ayrıca bunlardan başka yargılama boyunca toplanan başkaca delilleri de değerlendirerek, kadastro tespitlerinin iptali ve başvurucu adına tescilleri istenen 14, 15 ve 17 parsel numaralı taşınmazlarda başvurucunun mülkiyeti bulunmadığından, 16 parsel sayılı taşınmaza yönelikse başvurucunun iddiasını kanıtlayan tam bir bilgiye ulaşılamadığından davanın reddine karar vermiştir.
15. Temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 18/2/2013 tarih ve E.2012/7668, K.2013/1008 sayılı ilâmı İlk Derece Mahkemesinin kararını onamıştır.
16. Aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi de 31/10/2013 tarih ve E.2013/6113, K.2013/10050 sayılı ilâm ile reddedilmiştir.
17. Karar düzeltme isteminin reddine ilişkin ilâm başvurucu tarafından 11/11/2013 tarihinde öğrenilmiştir.
18. Başvurucu, 20/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ile 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 25. maddesinin birinci fıkrası, 28. maddesinin birinci fıkrası, 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları, 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 32. maddesinin birinci fıkrası ve 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi (Bkz. B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 16-22).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/11/2013 tarih ve 2013/8459 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, 8/1/1997 tarihinde Kozan 1. Kadastro Mahkemesinde açtığı kadastro tespitine itiraz davasının, mevcut delillerin takdirinde hataya düşülerek ve davanın bir an önce bitirilmesi düşüncesi ile hareket edilerek reddedildiğini ve ayrıca yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarıyla, hukuk devleti ve anayasanın üstünlüğü ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun açtığı davada delillerin takdirinde hataya düşüldüğünü ve davanın bir an önce bitirilmesi düşüncesi ile hareket edilip taleplerinin reddedildiğini belirterek hukuk devleti ilkesinin, anayasanın üstünlüğü ilkesinin, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddiaları, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece verilen kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddiaların tamamı yargılama sonucunun adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
25. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
26. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Somut olayda başvurucu, Kozan 1. Kadastro Mahkemesinde açtığı kadastro tespitine itiraz davasında delillerin takdirinde hataya düşülerek ve uzun süren yargılamanın bir an önce bitirilmesi amaçlanarak yapılan eksik inceleme sonucu dava konusu taleplerinin reddedildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Başvuru konusu yargılamada, Kozan 1. Kadastro Mahkemesi, 10/7/2012 tarihli esasa ilişkin kararında, tarafların iddia ve savunmalarını, dosyaya sundukları delilleri değerlendirerek, keşif yaparak ve bilirkişi raporları alarak, ilgili hukuk kurallarını da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşmıştır. Ardından İlk Derece Mahkemesinin bu kararı Yargıtay tarafından onanmış, karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.
29. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
30. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
31. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası Yönünden
32. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Başvurucu, 8/1/1997 tarihinde Kozan 1. Kadastro Mahkemesinde açtığı kadastro tespitine itiraz davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
34. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
35. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
36. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, kadastro mahkemesi nezdinde açılan tespite itiraz davasının söz konusu olduğu görülmekle, 3402 sayılı Kadastro Kanunu ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
37. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, 8/1/1997 tarihidir.
38. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme talebi hakkında Yargıtay 16. Hukuk Dairesince verilen ilâmın tarihi olan 31/10/2013 olduğu anlaşılmaktadır.
39. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, Kadastro Mahkemesinde açılan ve muhtelif taşınmazları konu alan tespite itiraz davalarının verilen bozma, ayırma ve birleştirme kararları sonucunda birçok farklı esas numarası aldığı, nihai olarak, dayanılan kayıtlar ve davanın taraflarının aynı olması nedeniyle belirtilen davaların tümünün Kozan 1. Kadastro Mahkemesinin E.1998/51 sayılı dosyası üzerinde birleştirildiği, yapılan yargılamanın ardından İlk Derece Mahkemesinin 27/9/1999 tarih ve E.1998/51, K.1999/98 sayılı kararı ile davanın reddine karar verdiği, başvurucu tarafından bu karara karşı temyiz talebinde bulunulduğu, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 15/12/1999 ve 25/10/2000 tarihlerinde iki kez eksiklik nedeniyle dosyayı geri çevirdiği, eksikliklerin giderilmesinin ardından yapılan temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 10/4/2001 tarihli kararı ile bozmaya hükmettiği, İlk Derece Mahkemesinin bozmaya uyması üzerine dosyanın E.2001/73 sayısına kaydedilerek yargılamaya devam olunduğu anlaşılmıştır.
40. Dava Kozan 1. Kadastro Mahkemesinin E.2001/73 dosya sayısına kaydedilerek görülmeye devam ederken, başvurucunun 7/2/2002 tarihinde anılan Mahkemede bu defa bir başka parsel için daha tespite itiraz davası açtığı, bu davanın da aralarındaki hukuki ve fiili bağlantı nedeniyle 10/6/2002 tarihinde, Mahkemenin E.2001/73 sayılı dosyası ile birleştirildiği anlaşılmış, yapılan yargılama sonunda Kozan 1. Kadastro Mahkemesinin 10/7/2012 tarihli kararı ile başvurucu tarafından açılan davanın reddine hükmedilmiştir. Bu karar temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 18/2/2013 tarihli ilâmı ile onanmış, aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi de 31/10/2013 tarihli ilâm ile reddedilmiş ve böylelikle başvuruya konu yargılama süreci sona ermiştir.
41. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin ilk derece mahkemesi nezdinde geçen bölümünün tamamının Kadastro Mahkemesinde sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 19).
42. Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında, yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No. 2012/12, 17/9/2013, § 58; B. No. 2013/1115, 5/12/2013, § 64).
43. Kadastro mahkemesi nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67; 2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43).
44. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık on yedi yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
46. Başvurucu, başvuru konusu yaptığı yargılamada mevcut delillerin takdirinde hataya düşülerek ve davanın bir an önce bitirilmesi düşüncesi ile hatalı hüküm kurulması ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmamasından dolayı mülkiyet ve adil yargılanma haklarının, hukuk devleti ilkesinin, anayasanın üstünlüğü ilkesinin ihlal edildiğinin tespit edilmesini ve İlk Derece Mahkemesi kararının iptal edilmesini talep etmiştir.
47. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
48. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş, ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
49. Başvuru konusu olayda, başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte, başvuruya konu olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında, başvurucunun da tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
50. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucunun diğer taleplerinin reddine,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.