TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN HÜSEYİN TÜRK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8469)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan Hüseyin TÜRK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet AYDIN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 20/6/2007
tarihinde açtığı işçi alacaklarının tahsiline ilişkin davada Mahkemece, gecikme
tazminatı üzerinden keyfi olarak çok yüksek oranda indirime gidildiğini ve
yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 21/11/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 10/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
11/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 12/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, istihbarat şefi
olarak çalıştığı Star Medya Yayıncılık A.Ş. tarafından iş akdinin feshedilmesi
üzerine, 20/6/2007 tarihinde işveren aleyhine işçi alacaklarının tahsili
istemiyle açtığı davada, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile
5.000,00 TL fazla çalışma alacağı, 1.000,00 TL hafta tatili alacağı, 500,00 TL
ücret alacağı olmak üzere toplam 6.500,00 TL alacağın, 13/6/1952 tarih ve 5953
sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin
Tanzimi Hakkında Kanun'un 14. maddesi gereği, günlük % 5 fazlasıyla birlikte
hesaplanarak davalıdan tahsilini talep etmiştir.
8. Adana 4. İş Mahkemesi,
28/9/2009 tarih ve E.2007/1140, K.2009/601 sayılı kararıyla; toplanan deliller,
dinlenilen tanık beyanları ve 30/3/2009 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda,
davacının ıslah dilekçesini de dikkate alarak, davanın kısmen kabulüne
hükmetmiştir. Mahkeme, bilirkişi raporunda belirlenen ücret alacakları
üzerinden % 30 hakkaniyet indirimi, gecikme tazminatı
üzerinden ise davanın, iş akdinin feshinden hemen sonra açıldığı hususu ve
yerleşik Yargıtay içtihatlarını dikkate alarak %96 takdiri indirim
uygulamıştır.
9. Tarafların temyizi üzerine
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 31/5/2012 tarih ve E.2012/15955, K.2012/19154 sayılı
ilâmıyla, fazla çalışma sürelerinin yanlış hesaplandığı ve ıslah tarihinden
geriye doğru 5 yıllık dönem dışında kalan %5 fazlalıktan doğan alacakların
zamanaşımına uğradığı gözetilmeden hüküm kurulduğu gerekçeleriyle hükmün
bozulmasına karar vermiştir.
10. Mahkeme bozma kararına
uyarak, 3/4/2013 tarih ve E.2012/426, K.2013/160 sayılı kararıyla, bozma
ilamında gösterilen hususlar doğrultusunda alınan 19/3/2013 tarihli ek
bilirkişi raporunu dikkate alarak davanın kısmen kabulüne, hesaplanan 5.993,23
TL fazla mesai ve genel tatil ücreti alacağından %30 hakkaniyet indirimi
yaparak 4.195,26 TL’nin, 9.159,34 TL hafta tatili ücreti alacağından %30
hakkaniyet indirimi yaparak 6.411,54 TL’nin, 236.505,32 TL gecikme
tazminatından %96 takdiri indirim yaparak 9.460,21 TL’nin davalıdan alınıp
davacıya verilmesine hükmetmiştir.
11. Tarafların temyizi üzerine
karar, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin, 17/9/2013 tarih ve E.2013/18889,
K.2013/14858 sayılı ilâmıyla, onanarak kesinleşmiştir.
12. Başvurucu onama kararından,
13/11/2013 tarihli kesinleşme şerhi ile birlikte haberdar olduğunu
bildirmiştir.
13. Başvurucu, 21/11/2012
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.
maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (Bkz. B.No: 2013/6792, 18/6/2014, §§
16–20).
15. 5953 sayılı Kanun’un 14.
maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Gazetecilere
ücretlerini vaktinde ödemeyen işverenler, bu ücretleri, geçecek her gün için
yüzde beş fazlasiyle ödemeye mecburdurlar.”
16. 22/4/1926 tarih ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi şöyledir:
“Mutazarrır olan taraf zarara razı olduğu
yahut kendisinin fiili zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği
ve zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakim, zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan
hükmünden sarfınazar edebilir.
Eğer zarar kasden veya
ağır bir ihmal veya tedbirsizlikle yapılmamış olduğu ve tazmini de borçluyu
müzayakaya maruz bıraktığı takdirde hakim, hakkaniyete
tevfikan zarar ve ziyanı tenkis edebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 10/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 21/11/2013 tarih ve 2013/8469
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, 20/6/2007
tarihinde açtığı işçi alacaklarının tahsiline ilişkin davada, 5953 sayılı
Kanun’un 14. maddesi gereği %5 fazlasıyla hesaplanan işçilik alacaklarından
Mahkemece keyfi olarak çok yüksek oranda indirim yapıldığını, bu indirim
oranının kanun hükmünü yok saymak anlamına geldiğini ve söz konusu yargılamanın
makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
19. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvurucu, işçilik
alacaklarının 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesi gereği %5 fazlasıyla ödenmesi gerektiği
halde Mahkemece bu orandan %96 oranında indirim yapıldığını, bu indirim
oranının kanun hükmünü yok saymak anlamına geldiğini belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. 5953 sayılı Kanun’un 14.
maddesinde bir kısım işçilik alacakları için öngörülmüş olan %5’lik gecikme
tazminatı ödenmesine ilişkin kuralın mahiyeti ve bu hükme göre hesaplanan
tazminat miktarları üzerinden uygulanan takdiri indirim oranları, Yargıtay 9.
Hukuk Dairesi tarafından ele alınmış, Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun 1973/4-6
sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda, söz konusu kuralın yüksek bir oran
içermesi sebebiyle vaktinde ödenmeyen ücretler bakımından karşılıklı kusur
durumları gözetilerek 818 sayılı mülga Kanun’un 44. maddesi uyarınca bir
indirime gidilmesi gerektiğinin kabul edildiği açıklandıktan sonra, Daire
uygulamasında, indirim oranının tespitinde gazetecinin fazla çalışma
saatleriyle ilgili talepleri yönünden gecikilen süre, hesaplamaya konu olan
asıl alacak tutarları ve alacak miktarı üzerinden hesaplanan günlük yüzde beş
fazlanın belirlenen miktarı da gözetilerek indirime gidildiği belirtilmiş, söz
konusu hükmün gazeteci yönünden bir zenginleşme aracı olarak kullanılmaması
gerekliliği de indirim sebepleri arasında vurgulanmıştır. Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinin söz konusu kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca da
benimsenmektedir (Bkz. B. No: 2013/8613, 28/5/2014, § 34).
25. Başvuruya konu yargılamada
Mahkemece, 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesi dikkate alınarak hesaplanan 236.505,32
TL’lik gecikme tazminatından, yukarıda açıklanan yerleşik Yargıtay içtihatları
doğrultusunda takdiren %96 oranında indirim yapılarak
9.460,21 TL gecikme tazminatına hükmedildiği anlaşılmaktadır (bkz. §10).
26. 5953 sayılı Kanun’un 14.
maddesinde bir kısım işçilik alacakları için öngörülmüş olan %5’lik gecikme
tazminatının ödenmesinde, karşılıklı kusur durumlarının gözetilmesi suretiyle,
818 sayılı mülga Kanun’un 44. maddesi uyarınca bir indirime gidilmesi
gerektiğinin kabul edildiği bağlayıcı nitelikteki İçtihadı Birleştirme
Kararı’nın varlığı karşısında, söz konusu indirimin hangi oranda ve hangi
ölçütler doğrultusunda uygulanacağı Derece Mahkemelerinin takdirinde olup,
açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz
konusu olamaz.
27. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece Mahkemesi ve
Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
28. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
29. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
30. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Başvurucu, 20/6/2007
tarihinde açtığı işçi alacaklarının tahsiline ilişkin davada, yargılamanın
makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
33. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
34. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, 5953 sayılı Kanun’dan doğan işçilik alacaklarının tahsili istemiyle
açılan bir davanın söz konusu olduğu görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100
sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku yoktur (B. No: 2013/8613, 28/5/2014, § 59).
35. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 20/6/2007 tarihidir.
36. Sürenin bitiş tarihi ise
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut yargılama faaliyeti açısından
sürenin bitiş tarihinin, Adana 4.
İş Mahkemesi kararının Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından onanarak
kesinleştiği 17/9/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
37. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek
çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı
koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel
mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması
sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün
olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B.
No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
38. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772,
7/11/2013, §§ 64-65).
39. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde
görüldüğü anlaşılmakla, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama
faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren
6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30.
maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (§ 14).
40. Başvuruya konu yargılama
süreci incelendiğinde, İlk Derece Mahkemesince iki yıl üç aylık sürece yayılan
toplam dokuz celse sonunda verilen kararın temyiz incelemesi için Yargıtaya gönderildiği ve yaklaşık üç yılın sonunda bozma
kararı verildiği görülmektedir. Yargıtay önündeki üç yıla yakın bekleme süresi,
yargılama süresinin büyük ölçüde uzamasına neden olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç
olarak yargılamanın, iş ilişkisinden doğan davaların niteliği, başvurucu
açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında
makul görülemeyecek derecede uzun bir süre olan altı yıl iki ay yirmi yedi günde
tamamlandığı belirlenmektedir.
41. 5953 sayılı Kanun’dan doğan
ve 5521 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler önünde
süren uyuşmazlıkların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel
başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada
sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz
önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde
karar verilmiştir (B. No: 2013/8613, 28/5/2014, §§ 60-84).
42. Başvuruya konu davada yer
alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin
niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu
altı yıl iki ay yirmi yedi günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
44. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle 25.000,00
TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
45. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin altı yıl iki ay yirmi yedi günlük yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net
5.400,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucu yapılan ve
dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılama
süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme
olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.