TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HASAN HÜSEYİN TÜRK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8469)
Karar Tarihi: 10/3/2015
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör Yrd.
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucu
Hasan Hüseyin TÜRK
Vekili
Av. Mehmet AYDIN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 20/6/2007 tarihinde açtığı işçi alacaklarının tahsiline ilişkin davada Mahkemece, gecikme tazminatı üzerinden keyfi olarak çok yüksek oranda indirime gidildiğini ve yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 21/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 10/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 12/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, istihbarat şefi olarak çalıştığı Star Medya Yayıncılık A.Ş. tarafından iş akdinin feshedilmesi üzerine, 20/6/2007 tarihinde işveren aleyhine işçi alacaklarının tahsili istemiyle açtığı davada, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 5.000,00 TL fazla çalışma alacağı, 1.000,00 TL hafta tatili alacağı, 500,00 TL ücret alacağı olmak üzere toplam 6.500,00 TL alacağın, 13/6/1952 tarih ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun'un 14. maddesi gereği, günlük % 5 fazlasıyla birlikte hesaplanarak davalıdan tahsilini talep etmiştir.
8. Adana 4. İş Mahkemesi, 28/9/2009 tarih ve E.2007/1140, K.2009/601 sayılı kararıyla; toplanan deliller, dinlenilen tanık beyanları ve 30/3/2009 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda, davacının ıslah dilekçesini de dikkate alarak, davanın kısmen kabulüne hükmetmiştir. Mahkeme, bilirkişi raporunda belirlenen ücret alacakları üzerinden % 30 hakkaniyet indirimi, gecikme tazminatı üzerinden ise davanın, iş akdinin feshinden hemen sonra açıldığı hususu ve yerleşik Yargıtay içtihatlarını dikkate alarak %96 takdiri indirim uygulamıştır.
9. Tarafların temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 31/5/2012 tarih ve E.2012/15955, K.2012/19154 sayılı ilâmıyla, fazla çalışma sürelerinin yanlış hesaplandığı ve ıslah tarihinden geriye doğru 5 yıllık dönem dışında kalan %5 fazlalıktan doğan alacakların zamanaşımına uğradığı gözetilmeden hüküm kurulduğu gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
10. Mahkeme bozma kararına uyarak, 3/4/2013 tarih ve E.2012/426, K.2013/160 sayılı kararıyla, bozma ilamında gösterilen hususlar doğrultusunda alınan 19/3/2013 tarihli ek bilirkişi raporunu dikkate alarak davanın kısmen kabulüne, hesaplanan 5.993,23 TL fazla mesai ve genel tatil ücreti alacağından %30 hakkaniyet indirimi yaparak 4.195,26 TL’nin, 9.159,34 TL hafta tatili ücreti alacağından %30 hakkaniyet indirimi yaparak 6.411,54 TL’nin, 236.505,32 TL gecikme tazminatından %96 takdiri indirim yaparak 9.460,21 TL’nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine hükmetmiştir.
11. Tarafların temyizi üzerine karar, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin, 17/9/2013 tarih ve E.2013/18889, K.2013/14858 sayılı ilâmıyla, onanarak kesinleşmiştir.
12. Başvurucu onama kararından, 13/11/2013 tarihli kesinleşme şerhi ile birlikte haberdar olduğunu bildirmiştir.
13. Başvurucu, 21/11/2012 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (Bkz. B.No: 2013/6792, 18/6/2014, §§ 16–20).
15. 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Gazetecilere ücretlerini vaktinde ödemeyen işverenler, bu ücretleri, geçecek her gün için yüzde beş fazlasiyle ödemeye mecburdurlar.”
16. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi şöyledir:
“Mutazarrır olan taraf zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği ve zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakim, zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilir.
Eğer zarar kasden veya ağır bir ihmal veya tedbirsizlikle yapılmamış olduğu ve tazmini de borçluyu müzayakaya maruz bıraktığı takdirde hakim, hakkaniyete tevfikan zarar ve ziyanı tenkis edebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 21/11/2013 tarih ve 2013/8469 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, 20/6/2007 tarihinde açtığı işçi alacaklarının tahsiline ilişkin davada, 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesi gereği %5 fazlasıyla hesaplanan işçilik alacaklarından Mahkemece keyfi olarak çok yüksek oranda indirim yapıldığını, bu indirim oranının kanun hükmünü yok saymak anlamına geldiğini ve söz konusu yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvurucu, işçilik alacaklarının 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesi gereği %5 fazlasıyla ödenmesi gerektiği halde Mahkemece bu orandan %96 oranında indirim yapıldığını, bu indirim oranının kanun hükmünü yok saymak anlamına geldiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesinde bir kısım işçilik alacakları için öngörülmüş olan %5’lik gecikme tazminatı ödenmesine ilişkin kuralın mahiyeti ve bu hükme göre hesaplanan tazminat miktarları üzerinden uygulanan takdiri indirim oranları, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından ele alınmış, Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun 1973/4-6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda, söz konusu kuralın yüksek bir oran içermesi sebebiyle vaktinde ödenmeyen ücretler bakımından karşılıklı kusur durumları gözetilerek 818 sayılı mülga Kanun’un 44. maddesi uyarınca bir indirime gidilmesi gerektiğinin kabul edildiği açıklandıktan sonra, Daire uygulamasında, indirim oranının tespitinde gazetecinin fazla çalışma saatleriyle ilgili talepleri yönünden gecikilen süre, hesaplamaya konu olan asıl alacak tutarları ve alacak miktarı üzerinden hesaplanan günlük yüzde beş fazlanın belirlenen miktarı da gözetilerek indirime gidildiği belirtilmiş, söz konusu hükmün gazeteci yönünden bir zenginleşme aracı olarak kullanılmaması gerekliliği de indirim sebepleri arasında vurgulanmıştır. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin söz konusu kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca da benimsenmektedir (Bkz. B. No: 2013/8613, 28/5/2014, § 34).
25. Başvuruya konu yargılamada Mahkemece, 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesi dikkate alınarak hesaplanan 236.505,32 TL’lik gecikme tazminatından, yukarıda açıklanan yerleşik Yargıtay içtihatları doğrultusunda takdiren %96 oranında indirim yapılarak 9.460,21 TL gecikme tazminatına hükmedildiği anlaşılmaktadır (bkz. §10).
26. 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesinde bir kısım işçilik alacakları için öngörülmüş olan %5’lik gecikme tazminatının ödenmesinde, karşılıklı kusur durumlarının gözetilmesi suretiyle, 818 sayılı mülga Kanun’un 44. maddesi uyarınca bir indirime gidilmesi gerektiğinin kabul edildiği bağlayıcı nitelikteki İçtihadı Birleştirme Kararı’nın varlığı karşısında, söz konusu indirimin hangi oranda ve hangi ölçütler doğrultusunda uygulanacağı Derece Mahkemelerinin takdirinde olup, açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz.
27. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece Mahkemesi ve Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
28. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
29. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
30. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Başvurucu, 20/6/2007 tarihinde açtığı işçi alacaklarının tahsiline ilişkin davada, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
33. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
34. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, 5953 sayılı Kanun’dan doğan işçilik alacaklarının tahsili istemiyle açılan bir davanın söz konusu olduğu görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2013/8613, 28/5/2014, § 59).
35. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 20/6/2007 tarihidir.
36. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, Adana 4. İş Mahkemesi kararının Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği 17/9/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
37. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
38. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 64-65).
39. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde görüldüğü anlaşılmakla, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 14).
40. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde, İlk Derece Mahkemesince iki yıl üç aylık sürece yayılan toplam dokuz celse sonunda verilen kararın temyiz incelemesi için Yargıtaya gönderildiği ve yaklaşık üç yılın sonunda bozma kararı verildiği görülmektedir. Yargıtay önündeki üç yıla yakın bekleme süresi, yargılama süresinin büyük ölçüde uzamasına neden olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak yargılamanın, iş ilişkisinden doğan davaların niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında makul görülemeyecek derecede uzun bir süre olan altı yıl iki ay yirmi yedi günde tamamlandığı belirlenmektedir.
41. 5953 sayılı Kanun’dan doğan ve 5521 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler önünde süren uyuşmazlıkların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2013/8613, 28/5/2014, §§ 60-84).
42. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu altı yıl iki ay yirmi yedi günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
44. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle 25.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
45. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin altı yıl iki ay yirmi yedi günlük yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 5.400,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucu yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.