TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA ESEN VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8611)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucular
|
:
|
Mustafa ESEN
|
|
|
Münise
ESEN
|
|
|
Saniye KESKİN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Nur Hilal SARIKARTAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, 6/12/2004
tarihinde Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtıkları tazminat davasında
hakkaniyete uygun yargılama yapılmadığını, yürürlükteki yasaların dava konusu
uyuşmazlığa uygulanmadığını, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının
ihlal edildiğini iddia etmişler, yeniden yargılama yapılmasını veya tazminata
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 27/11/2013
tarihinde Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 4/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucular, 6/12/2004
tarihinde, ortakları oldukları şirketin yönetim kurulu başkanının, işçi
alacakları nedeniyle şirket aleyhine icra yoluna başvurulmasının ardından diğer
ortakları bundan haberdar etmeden söz konusu alacakları şahsen ödeyerek temlik
aldığını, bu duruma istinaden kendini alacaklı, şirketi borçlu kılarak icra
takiplerine devam ettiğini, ilerleyen aşamalarda şirketin tek gayrimenkulünü
icra yolu ile gerçek değerinin çok altında sattırdığını, bu şekilde hileli
işlemler sonucu şirketi zarara uğrattığını belirterek, Bursa 1. Asliye Ticaret
Mahkemesinde şirket yönetim kurulu başkanı aleyhine tazminat davası
açmışlardır.
8. Bursa 1. Asliye Ticaret
Mahkemesi, 27/5/2009 tarih ve E.2004/946, K.2009/216 sayılı kararı ile davalı
yönetim kurulu başkanının, davaya konu taşınmazın satışına neden olan şirket
borçlarını diğer ortaklara bildirmediğini, ayrıca taşınmazın rayiç değerinin
çok altında bir fiyat ile satıldığını, bu nedenle aradaki farktan davalının
sorumlu olduğunu belirtmiş ve davanın kısmen kabulüne hükmetmiştir.
9. Temyiz incelemesi sonucunda
ise Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 16/6/2011 tarih ve E.2009/14436, K.2011/7339
sayılı ilâmı ile davalı yönetim kurulu başkanının, şirket yöneticisi olarak
değil, alacağı temlik alan sıfatı ile hareket ederek yasal haklarını
kullandığını, bu nedenle herhangi bir sorumluluk altında olmadığını belirterek,
İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur.
10. Aynı Daireye başvurucular
tarafından yapılan karar düzeltme istemi, 13/12/2011 tarih ve E.2011/13510,
K.2011/16898 sayılı ilâm ile reddedilmiştir.
11. Bozma kararı üzerine
dosyanın tevzi edildiği Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesi bozmaya uyarak,
1/3/2012 tarih ve E.2012/16, K.2012/49 sayılı kararı ile Yargıtay bozma
ilamında belirtilen gerekçelere dayanarak davayı reddetmiştir.
12. Başvurucuların kararı
temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2/5/2013 tarih ve E.2012/9145,
K.2013/8924 sayılı ilâmı ile kararı onamış, karar düzeltme istemini de
19/9/2013 tarih ve E.2013/11591, K.2013/16162 ilâmı ile reddetmiştir.
13. Bu karar, başvuruculara
1/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucular, 27/11/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
15. Bireysel başvuru dosyası
üzerinde yapılan incelemede başvuruculardan Saniye Keskin’in 9/2/2014 tarihinde
vefat ettiği tespit edilmiş, Anayasa Mahkemesince, başvurucular vekiline vefat
eden başvurucu adına mirasçılarının başvuruya devam edip etmeyecekleri
sorulmuş, başvurucular vekili, 20/10/2014 tarihli dilekçe ile, vefat eden
başvurucu Saniye Keskin’in geriye tek mirasçı olarak bir diğer başvurucu olan
oğlu Mustafa Esen’i bıraktığını, Mustafa Esen’in de murisi adına başvuruya
devam ettiğini bildirmiştir.
B. İlgili
Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul
ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
17. 29/6/1956 tarih ve 6762
sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nun 336. maddesi şöyledir:
“İdare meclisi azaları şirket namına yapmış
oldukları mukavele ve muamelelerden dolayı şahsan mesul olamazlar. Ancak
aşağıda yazılı hallerde gerek şirkete gerek münferit pay sahiplerine ve şirket
alacaklılarına karşı müteselsilen mesuldürler.
1. Hisse senetleri bedellerine mahsuben pay sahipleri tarafından
vukubulan ödemelerin
doğru olmaması;
2. Dağıtılan ve
ödenen karpaylarının hakiki olmaması;
3. Kanunen tutulması
gereken defterlerin mevcut olmaması veya bunların intizamsız bir
surette tutulması;
4. Umumi heyetten
çıkan kararların sebepsiz olarak yerine getirilmemesi;
5. Gerek kanunun
gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden veya ihmal neticesi olarak yapılmaması. …”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 10/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 27/11/2013 tarih ve
2013/8611 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
19. Başvurucular, ortaklar
olarak, aleyhine tazminat davası açtıkları şirket yönetim kurulu başkanının
şirket işçilerinin şirketten olan alacaklarını temlik aldığını, buna istinaden
şirket aleyhine icra takibinde bulunduğunu, takip sonunda şirkete ait bir
gayrimenkulü gerçek değerinin altında ve hileli olarak sattırdığını ileri
sürdükleri halde, İlk Derece Mahkemesince kısmen kabul edilen davalarının, Yargıtayca hakkaniyete uygun değerlendirme yapılmayarak ve
yürürlükteki yasalar uyuşmazlığa uygulanmayarak reddedildiğini, ayrıca
yargılama süresinin makul olmadığını belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
20. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucuların açtıkları tazminat davasına ilişkin yargılamanın
sonunda, ilgili kanunun emredici hükümlerine aykırı olarak hakkaniyete uygun
olmayan karar verildiğini belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının
ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi,
başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki
nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddiaları, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece verilen
kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddiaların tamamı yargılama
sonucunun adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan
başvurucuların yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı iddiaları ayrıca
değerlendirilmiştir.
21. Başvurucu Saniye Keskin’in
bireysel başvuru tarihinden sonra, 9/2/2014 tarihinde vefat ettiği anlaşılmışsa
da, tek mirasçı olan başvurucu Mustafa Esen’in mirasçı
ve asıl başvurucu olarak bireysel başvuruya devam ettiğini belirtmesi
nedeniyle, başvurucu Saniye Keskin’in mirasçısı başvurucu Mustafa Esen’in
mirasçı sıfatıyla başvuruya devam etme talebi kabul edilerek inceleme
yapılmıştır. Bununla birlikte başvurucu Mustafa Esen’in bireysel başvuruya konu
Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin dava dosyasında yargılamanın başından
itibaren davacı sıfatıyla yargılamaya katıldığı belirlenmiş, bu hususlar göz
önünde bulundurularak ihlal iddiaları değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
22. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
23. 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
25. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz
takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez
(B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
26. Somut olayda başvurucular,
Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtıkları tazminat davasında, İlk Derece
Mahkemesince talepleri doğrultusunda verilen kısmi kabul kararının, ilgili
kanun hükümlerine aykırı olarak Yargıtay tarafından bozulduğunu, İlk Derece
Mahkemesinin hakkaniyete aykırı olan söz konusu bozma kararına uyması sonucu
davalarının reddedildiğini belirterek, adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
27. Başvurucular
tarafından açılan davayı gören Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesi, esasa ilişkin
ilk kararında, davalı tarafın yönetim kurulu başkanı olarak, şirket aleyhine
yapılan icra takibinden diğer ortakları haberdar etmemesi ve icra takibinin
sebebi olan alacakları temlik alarak şirket aleyhine takibe devam etmesi sonucu
uyuşmazlığa konu taşınmazı rayiç bedelinin altında satması gerekçeleri ile
davanın kısmen kabulüne yönelik hüküm kurmuşken, temyiz incelemesi sonucu
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, davalının şirket yöneticisi sıfatı ile değil,
alacaklı sıfatı ile hareket etmesi sonucu yasal haklarını kullandığı
gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur. Bozmaya uyan Bursa 3.
Asliye Ticaret Mahkemesi, Yargıtay ilâmında belirtilen doğrultuda davanın
reddine hükmetmiş, bu karar temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek
kesinleşmiştir.
28. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucuların iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
29. Başvurucular, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadıkları gibi İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın
kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir
durum da tespit edilememiştir.
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu, Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya
açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası Yönünden
31. Başvurucuların yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Başvurucular, 6/12/2004 tarihinde Bursa 3. Asliye Ticaret
Mahkemesinde açtıkları tazminat davasında makul sürede yargılama yapılmadığını
belirterek, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
33. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
34. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
35. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, şirket yönetim kurulu
başkanının sorumluluğuna dayalı olarak açılan tazminat davasında, 1086 sayılı
mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
36. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih,
6/12/2004 tarihidir.
37. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucuların karar düzeltme
taleplerinin Yargıtay 11. Hukuk Dairesince reddedildiği 19/9/2013 tarihi olduğu
anlaşılmaktadır.
38. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun 6762 sayılı mülga Kanun’un
336. maddesinden kaynaklanan sorumluluğa ilişkin tazminat davası olduğu,
yargılama boyunca resmi kurumlara müzekkereler yazılarak bilgi talep edildiği,
ticari hesap ve defterlerin incelendiği, rayiç bedelinin altında satıldığı
ileri sürülen taşınmaz başında üç kez keşif yapıldığı, bilirkişi raporlarının
alındığı, bu doğrultuda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar
verildiği, bu kararın Yargıtayca bozulmasının ve
karar düzeltme isteminin de reddedilmesinden sonra, bozma ilamında belirtilen hususlar
doğrultusunda İlk Derece Mahkemesinin davanın reddine karar verdiği, bu kararın
temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır.
39. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
40. Başvuruya konu davanın
mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu
yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak
bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek
bir yön bulunmadığı ve söz konusu sekiz yıl dokuz ayı aşkın yargılama sürecinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
42. Başvurucular, başvuru konusu
yaptıkları yargılama sürecinde adil yargılanma hakları ile mülkiyet haklarının
ihlal edilmesi nedeniyle yeniden yargılamaya karar verilmesini veya tazminata
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
43. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucuların tarafı
oldukları uyuşmazlığa ilişkin sekiz yıl dokuz ayı aşkın yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculardan,
Saniye Keskin’in mirasçısı olup, başvuruya konu yargılamanın başından beri
yargılamaya katılmış olan ve aynı zamanda bireysel başvuruya da başından beri
taraf olan Mustafa Esen’e net 6.650,00 TL ve başvurucu Münise
Esen’e net 6.650,00 manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucular Mustafa Esen ve Münise Esen’e müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucular Mustafa Esen ve Münise
Esen’e ayrı ayrı net 6.650,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULAR Mustafa
Esen ve Münise Esen’e MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.