TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HASAN KARAKAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8698)
Karar Tarihi: 18/6/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör
Murat AZAKLI
Başvurucu
Hasan KARAKAŞ
Vekili
Av. Hikmet MAHAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 5/5/2006 tarihinde Malatya İş Mahkemesinde açtığı maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması davasında yargılamanın makul sürede bitirilemediğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 25/11/2013 tarihinde Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 14/1/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 13/2/2014 tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 26/5/2005 tarihinde meydana gelen beyin kanaması sonucu çalışma gücü kaybına uğramıştır.
8. Başvurucu, 5/5/2006 tarihinde Bağ-Kur Genel Müdürlüğü aleyhine Malatya İş Mahkemesinde açtığı davada, 2005 yılı Mayıs ayında meydana gelen beyin kanaması sonucu felç kaldığını ileri sürerek, maluliyetin tespitini ve maluliyet aylığı bağlanmasını talep etmiştir.
9. Mahkemece, 19/6/2008 tarih ve E.2006/314, K.2008/335 sayılı kararla; Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu ve Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun raporlarına göre başvurucunun çalışma gücünün 2/3’ünü kaybettiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, çalışma gücünün 2/3’ünü kaybettiğinin tespitine karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 25/2/2010 tarih ve E.2008/16164, K.2010/2545 sayılı ilamıyla; başvurucunun çalışma gücünde meydana gelen 2/3 çalışma gücü kaybının hangi tarih itibarıyla gerçekleştiğinin sağlık kurulu raporu ile tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.
11. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 7/3/2013 tarih ve E.2010/332, K.2013/184 sayılı kararla; Adli Tıp Kurumunun 19/1/2012 tarihli raporuna göre başvurucunun çalışma gücü kaybına uğradığı, 1/3/2006 tarihinden itibaren maluliyet aylığı bağlanması gerektiği belirtilerek davanın kısmen kabulüne, başvurucunun 2/3 oranında çalışma gücünü kaybettiğinin tespitine, 1/3/2006 tarihinden itibaren başvurucuya maluliyet aylığı bağlanmasına karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 5/6/2013 tarih ve E.2013/9898, K.2013/12548 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
13. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm, 5/6/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
14. Karar, başvurucu tarafından 11/11/2013 tarihinde öğrenilmiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
16. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri uygulanır.”
17. 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”
18. 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında hüküm verilir.”
19. 5521 sayılı Kanun’un 15. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunda sarahat bulunmıyan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
20. 31/5/2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Malûl sayılma” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Sigortalının veya işverenin talebi üzerine Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usûlüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi sonucu, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 60'ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az % 60’ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca tespit edilen sigortalı, malûl sayılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/11/2013 tarih ve 2013/8698 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, 5/5/2006 tarihinde Malatya İş Mahkemesinde maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması talebiyle açtığı davada yapılan yargılama sonunda 7/3/2013 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, hükmün Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 5/6/2013 tarihli kararıyla onandığını ve bu tarih itibarıyla hükmün kesinleştiğini, yargılamanın 7 yıldan fazla devam ettiğini, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucu, maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması amacıyla açtığı davanın yaklaşık 7 yılda, makul olmayan bir sürede tamamlandığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
28. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
29. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesine dayanarak inceleme yaptığı birçok kararında, AİHS'in 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorum yaparak Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan alt ilke ve hakları adil yargılanma hakkı kapsamında kabul etmektedir (AYM, E.2011/43, K.2012/10, K.T. 19/1/2012).
30. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
31. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, malul olduğunu ileri süren başvurucunun, maluliyetinin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması amacıyla açtığı bir dava bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100 sayılı Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
32. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
33. Davanın koşulları ve karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve davranışlar, ilgili kamu makamlarının yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaati ile davanın başvurucu açısından taşıdığı önem ve değer gibi hususlar bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken unsurlardır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 57).
34. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.
35. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
36. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. Çalıştığı sırada mesleğini yerine getiremeyecek şekilde malul olan bir çalışanın, gelir bağlanması amacıyla maluliyetinin tespit edilmesi için derhal bir yargı kararı verilmesinde önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Zira çalışma gücünü kısmen veya tamamen kaybeden bir bireyin hukuki durumunun ivedilikle açıklığa kavuşturulması gerekir. Çalışanın, geçim kaynağı olmaksızın hukuki durumunun uzun süre belirsiz bırakılması halinde, çalışan bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir.
37. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Dolayısıyla malul olduğu için çalışamayacak olan bir kişinin açtığı davada takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur.
38. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316. maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
39. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken, maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması amacıyla açılan davanın başvurucu için taşıdığı değer ve başvurucunun kişisel yararı göz önünde bulundurularak yargılama sürecindeki gecikmelerin her biri belirlenerek gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların gecikmedeki etkisinin tespiti ve bahsedilen makul süre kriterlerinin toplam etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, somut olayda, maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması davasında başvurucunun mahkemeye dilekçeyle başvurarak dava sürecini başlattığı tarihtir. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde uyuşmazlığın kesin olarak sona erme tarihidir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 69).
41. Başvuru konusu olayda, maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması amacıyla başvurucu tarafından 5/5/2006 tarihinde Malatya İş Mahkemesinde açılan davada Mahkemece 2 yıl 1 ay 11 gün sonra 19/6/2008 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiş, temyiz edilen karar Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tarafından 25/2/2010 tarihinde bozulmuştur. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda; 7/3/2013 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiş ve temyiz üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 5/6/2013 tarihli ilamıyla hüküm onanmıştır. Bu durumda iki dereceli yargılama sisteminde davanın toplam yedi yılı aşkın bir süre devam ettiği anlaşılmaktadır.
42. İlk derece Mahkemesindeki ilk karar tarihi olan 19/6/2008 tarihine kadar 2 yıl 1 ay 11 gün devam eden yargılama sürecinde toplam 9 duruşma yapılmıştır. Mahkemece verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 25/2/2010 tarihinde bozulmasından sonra Mahkemece, 7/3/2013 tarihli karara kadar toplam 9 duruşma yapılmıştır. Malatya İş Mahkemesinde 7 yıl 27 gün süren yargılama sürecinde toplam 18 duruşma yapılmıştır. Dava tarihinden 19/6/2008 tarihine kadar Mahkeme, tarafların sundukları delilleri incelemiş, başvurucuya ait raporları toplamış, 20/2/2007 tarihinde başvurucunun çalışma gücü kaybı konusunda rapor alınması için Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kuruluna talimat yazılmasına karar vermiş, 31/7/2007 tarihinde raporun gelmesinden sonra Yüksek Sağlık Kurulundan rapor alınmasına karar vermiş, 4/6/2008 tarihinde rapor Mahkemeye gelmiştir. Yine Mahkemece bu sürede başvurucunun toplam sigortalılık süresi araştırılmıştır. Başvurucunun bu yargılama süresince 25/7/2006 tarihinde duruşmaya gelmediği ve mazeret bildirdiği, Mahkemece başvurucunun mazereti kabul edilerek, duruşmanın 14/11/2006 tarihinde ertelendiği anlaşılmıştır.
43. Mahkemece verilen 19/6/2008 tarihli kararın Yargıtay 10. Hukuk Dairesince bozulması üzerine, dosya 19/4/2010 tarihinde yeniden esasa kaydedilmiş, 17/6/2010 tarihli duruşmada Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınmasına karar verilmiş, 8/11/2012 tarihli duruşmada rapor Mahkemece okunmuştur. Bozma kararı sonrasında yapılan yargılama süresince başvurucu vekilinin 2 duruşmaya katılmadığı ve mazeret bildirdiği, ancak anılan duruşmalarda Adli Tıp Kurumu Genel Kuruluna yazılan talimat cevabı beklendiği için mazeretlerin yargılamanın uzamasında etkili olmadığı belirlenmiştir.
44. Mahkemece verilen kararın kesinleştiği 5/6/2013 tarihine kadar yedi yılı aşkın bir süre devan eden yargılama boyunca yapılan 18 duruşmanın, ortalama 3 ay aralıklarla gerçekleştiği görülmüştür.
45. Davalı Kurum tarafından temyiz edilen 19/6/2008 tarihli karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 25/2/2010 tarihinde bozulmuştur. Dava dosyasının temyiz incelemesi için 1 yıl 8 ay Yargıtayda kaldığı anlaşılmıştır. Kararın bozulması üzerine Mahkemece, 7/3/2013 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, anılan kararın temyizi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 5/6/2013 tarihinde hüküm onanmıştır. İş mahkemesi kararlarının temyizi üzerine verilen kararlara karşı karar düzeltme yolu kapalı olduğu için hüküm, 5/6/2013 tarihi itibarıyla kesinleşmiştir.
46. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez.
47. Başvurunun konusu olan maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması davasında yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemesince uzun aralıklarla duruşmalar yapıldığı, farklı kurumlardan raporlar alındığı temyiz süreciyle beraber yargılamanın makul olmayan yedi yılı aşkın bir sürede tamamlandığı görülmektedir. Maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması davasının niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, bu sürenin makul olmadığı açıktır.
48. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
49. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitini ve 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.
50. Adalet Bakanlığı, başvurucunun tazminat talebi konusunda değerlendirme yapmamıştır.
51. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yedi yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren 6.500,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
53. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 6.500,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
18/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.