TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN KARAKAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8698)
|
|
Karar Tarihi: 18/6/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan KARAKAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hikmet MAHAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 5/5/2006 tarihinde Malatya İş Mahkemesinde
açtığı maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması davasında
yargılamanın makul sürede bitirilemediğini belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 25/11/2013 tarihinde Malatya 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/12/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 14/1/2014 tarihli ara kararı
gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 13/2/2014
tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 26/5/2005 tarihinde meydana gelen beyin
kanaması sonucu çalışma gücü kaybına uğramıştır.
8. Başvurucu, 5/5/2006 tarihinde Bağ-Kur
Genel Müdürlüğü aleyhine Malatya İş Mahkemesinde açtığı davada, 2005 yılı Mayıs ayında meydana gelen beyin kanaması sonucu felç
kaldığını ileri sürerek, maluliyetin tespitini ve maluliyet aylığı bağlanmasını
talep etmiştir.
9. Mahkemece, 19/6/2008 tarih ve E.2006/314, K.2008/335
sayılı kararla; Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu ve Sosyal Sigorta Yüksek
Sağlık Kurulunun raporlarına göre başvurucunun çalışma gücünün 2/3’ünü
kaybettiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, çalışma gücünün 2/3’ünü
kaybettiğinin tespitine karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 25/2/2010
tarih ve E.2008/16164, K.2010/2545 sayılı ilamıyla; başvurucunun çalışma
gücünde meydana gelen 2/3 çalışma gücü kaybının hangi tarih itibarıyla
gerçekleştiğinin sağlık kurulu raporu ile tespit edilerek sonucuna göre karar
verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.
11. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda, 7/3/2013 tarih ve E.2010/332, K.2013/184 sayılı kararla; Adli Tıp
Kurumunun 19/1/2012 tarihli raporuna göre başvurucunun çalışma gücü kaybına
uğradığı, 1/3/2006 tarihinden itibaren maluliyet aylığı bağlanması gerektiği
belirtilerek davanın kısmen kabulüne, başvurucunun 2/3 oranında çalışma gücünü
kaybettiğinin tespitine, 1/3/2006 tarihinden itibaren başvurucuya maluliyet
aylığı bağlanmasına karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 5/6/2013
tarih ve E.2013/9898, K.2013/12548 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
13. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm, 5/6/2013 tarihinde
kesinleşmiştir.
14. Karar, başvurucu tarafından 11/11/2013 tarihinde
öğrenilmiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
16. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili
hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf
yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri
uygulanır.”
17. 30/1/1950 tarih ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş
Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci
maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç)
işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan
her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli
olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”
18. 5521 sayılı Kanun’un 7.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü
uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve
taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam
olunarak esas hakkında hüküm verilir.”
19. 5521 sayılı Kanun’un 15.
maddesi şöyledir:
“Bu Kanunda sarahat bulunmıyan
hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
20. 31/5/2006 tarih ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Malûl sayılma” kenar başlıklı 25.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Sigortalının veya işverenin talebi üzerine Kurumca
yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usûlüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbî
belgelerin incelenmesi sonucu, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b)
bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya
meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 60'ını, (c) bendi
kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az % 60’ını veya vazifelerini
yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca
tespit edilen sigortalı, malûl sayılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 18/6/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/11/2013 tarih ve 2013/8698
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, 5/5/2006
tarihinde Malatya İş Mahkemesinde maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı
bağlanması talebiyle açtığı davada yapılan yargılama sonunda 7/3/2013 tarihinde
davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, hükmün Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin
5/6/2013 tarihli kararıyla onandığını ve bu tarih itibarıyla hükmün
kesinleştiğini, yargılamanın 7 yıldan fazla devam ettiğini, makul sürede
yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucu, maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı
bağlanması amacıyla açtığı davanın yaklaşık 7 yılda, makul olmayan bir sürede
tamamlandığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
28. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
29. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesine dayanarak
inceleme yaptığı birçok kararında, AİHS'in 6. maddesi
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorum yaparak
Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan alt ilke ve hakları adil yargılanma
hakkı kapsamında kabul etmektedir (AYM, E.2011/43, K.2012/10, K.T. 19/1/2012).
30. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
31. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda, malul olduğunu ileri süren başvurucunun, maluliyetinin tespiti
ve maluliyet aylığı bağlanması amacıyla açtığı bir dava bulunmakta olup, bu
sorunun çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100 sayılı Kanunlarda yer verilen usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
32. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
33. Davanın koşulları ve karmaşıklığı, yargılamanın kaç
dereceli olduğu, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve
davranışlar, ilgili kamu makamlarının yargılama sürecindeki tutumu ve
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaati ile davanın
başvurucu açısından taşıdığı önem ve değer gibi hususlar bir davanın süresinin
makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken unsurlardır
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 57).
34. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde
düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş
akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk
uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.
35. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
36. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. Çalıştığı sırada mesleğini yerine getiremeyecek şekilde malul
olan bir çalışanın, gelir bağlanması amacıyla maluliyetinin tespit edilmesi
için derhal bir yargı kararı verilmesinde önemli bir kişisel yararı
bulunmaktadır. Zira çalışma gücünü kısmen veya tamamen kaybeden bir bireyin
hukuki durumunun ivedilikle açıklığa kavuşturulması gerekir. Çalışanın, geçim
kaynağı olmaksızın hukuki durumunun uzun süre belirsiz bırakılması halinde,
çalışan bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının
ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi
gerekir.
37. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe
girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve
bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama
usulü getirilmiştir. Dolayısıyla malul olduğu için çalışamayacak olan bir
kişinin açtığı davada takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100 sayılı
Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü
olmuştur.
38. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
39. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken,
maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması amacıyla açılan davanın başvurucu
için taşıdığı değer ve başvurucunun kişisel yararı göz önünde bulundurularak
yargılama sürecindeki gecikmelerin her biri belirlenerek gecikmeye neden olan
unsurlar ve bunların gecikmedeki etkisinin tespiti ve bahsedilen makul süre
kriterlerinin toplam etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, somut
olayda, maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması davasında
başvurucunun mahkemeye dilekçeyle başvurarak dava sürecini başlattığı tarihtir.
Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde
uyuşmazlığın kesin olarak sona erme tarihidir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §
69).
41. Başvuru konusu olayda, maluliyetin tespiti ve maluliyet
aylığı bağlanması amacıyla başvurucu tarafından 5/5/2006 tarihinde Malatya İş
Mahkemesinde açılan davada Mahkemece 2 yıl 1 ay 11 gün sonra 19/6/2008
tarihinde davanın kabulüne karar verilmiş, temyiz edilen karar Yargıtay 10.
Hukuk Dairesi tarafından 25/2/2010 tarihinde bozulmuştur. Mahkemece bozma
kararına uyularak yapılan yargılama sonunda; 7/3/2013 tarihinde davanın
kabulüne karar verilmiş ve temyiz üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin
5/6/2013 tarihli ilamıyla hüküm onanmıştır. Bu durumda iki dereceli yargılama
sisteminde davanın toplam yedi yılı aşkın bir süre devam ettiği
anlaşılmaktadır.
42. İlk derece Mahkemesindeki ilk karar tarihi olan 19/6/2008
tarihine kadar 2 yıl 1 ay 11 gün devam eden yargılama sürecinde toplam 9
duruşma yapılmıştır. Mahkemece verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 10.
Hukuk Dairesince 25/2/2010 tarihinde bozulmasından sonra Mahkemece, 7/3/2013
tarihli karara kadar toplam 9 duruşma yapılmıştır. Malatya İş Mahkemesinde 7
yıl 27 gün süren yargılama sürecinde toplam 18 duruşma yapılmıştır. Dava
tarihinden 19/6/2008 tarihine kadar Mahkeme, tarafların sundukları delilleri
incelemiş, başvurucuya ait raporları toplamış, 20/2/2007 tarihinde başvurucunun
çalışma gücü kaybı konusunda rapor alınması için Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas
Kuruluna talimat yazılmasına karar vermiş, 31/7/2007 tarihinde raporun
gelmesinden sonra Yüksek Sağlık Kurulundan rapor alınmasına karar vermiş,
4/6/2008 tarihinde rapor Mahkemeye gelmiştir. Yine Mahkemece bu sürede
başvurucunun toplam sigortalılık süresi araştırılmıştır. Başvurucunun bu
yargılama süresince 25/7/2006 tarihinde duruşmaya gelmediği ve mazeret
bildirdiği, Mahkemece başvurucunun mazereti kabul edilerek, duruşmanın
14/11/2006 tarihinde ertelendiği anlaşılmıştır.
43. Mahkemece verilen 19/6/2008 tarihli kararın Yargıtay 10.
Hukuk Dairesince bozulması üzerine, dosya 19/4/2010 tarihinde yeniden esasa
kaydedilmiş, 17/6/2010 tarihli duruşmada Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor
alınmasına karar verilmiş, 8/11/2012 tarihli duruşmada rapor Mahkemece
okunmuştur. Bozma kararı sonrasında yapılan yargılama süresince başvurucu
vekilinin 2 duruşmaya katılmadığı ve mazeret bildirdiği, ancak anılan
duruşmalarda Adli Tıp Kurumu Genel Kuruluna yazılan talimat cevabı beklendiği
için mazeretlerin yargılamanın uzamasında etkili olmadığı belirlenmiştir.
44. Mahkemece verilen kararın kesinleştiği 5/6/2013 tarihine
kadar yedi yılı aşkın bir süre devan eden yargılama boyunca yapılan 18
duruşmanın, ortalama 3 ay aralıklarla gerçekleştiği görülmüştür.
45. Davalı Kurum tarafından temyiz edilen 19/6/2008 tarihli
karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 25/2/2010 tarihinde bozulmuştur. Dava
dosyasının temyiz incelemesi için 1 yıl 8 ay Yargıtayda
kaldığı anlaşılmıştır. Kararın bozulması üzerine Mahkemece, 7/3/2013 tarihinde
davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, anılan kararın temyizi üzerine,
Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 5/6/2013 tarihinde hüküm onanmıştır. İş mahkemesi
kararlarının temyizi üzerine verilen kararlara karşı karar düzeltme yolu kapalı
olduğu için hüküm, 5/6/2013 tarihi itibarıyla kesinleşmiştir.
46. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması davası; hukuki meselenin
çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında
karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık
olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez.
47. Başvurunun konusu olan maluliyetin tespiti ve maluliyet
aylığı bağlanması davasında yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı
değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemesince uzun aralıklarla duruşmalar
yapıldığı, farklı kurumlardan raporlar alındığı temyiz süreciyle beraber
yargılamanın makul olmayan yedi yılı aşkın bir sürede tamamlandığı
görülmektedir. Maluliyetin tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması davasının
niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati
dikkate alındığında, bu sürenin makul olmadığı açıktır.
48. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
49. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğinin tespitini ve 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesini
talep etmiştir.
50. Adalet Bakanlığı, başvurucunun tazminat talebi konusunda
değerlendirme yapmamıştır.
51. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yedi yılı
aşkın yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu
sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı
karşılığında başvurucuya takdiren 6.500,00 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
53. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 6.500,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
18/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.