logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Adnan Keskin [1.B.], B. No: 2013/8613, 28/5/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ADNAN KESKİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/8613)

 

Karar Tarihi: 28/5/2014

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Zehra Ayla PERKTAŞ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Zühtü ARSLAN

Raportör

:

Murat AZAKLI

Başvurucu

:

Adnan KESKİN

Vekili

:

Av. Onur Can KESKİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 6/12/2007 tarihinde Ankara 12. İş Mahkemesinde açtığı iş hukukuna dayalı tazminat ve alacak davasının kısmen kabulüne karar verildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 20/11/2013 tarihinde Ankara 12. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

 4. Birinci Bölümün 23/1/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 24/2/2014 tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. a) Başvurucu, 6/12/2007 tarihinde Milliyet Haber Ajansı A.Ş. aleyhine Ankara 7. İş Mahkemesinde açtığı davada, iş akdinin haksız feshedildiğini ileri sürerek işe iadesini talep etmiştir.

b) Mahkemece, 25/6/2008 tarih ve E.2007/1030, K.2008/322 sayılı ilamla, davalı işveren tarafından yapılan iş akdinin feshinin geçersizliği ile başvurucunun işe iadesine, işe başlatılmaması halinde 6 aylık ücretinin ödenmesine, başvurucunun işe iadesi için davalıya başvurması halinde kararın kesinleşmesine kadar 4 aylık ücretin ödenmesine karar verilmiştir.

c) Temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 1/6/2009 tarih ve E.2008/34069, K.2009/15088 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.

8. Başvurucu, 6/12/2007 tarihinde Milliyet Haber Ajansı A.Ş. aleyhine Ankara 12. İş Mahkemesinde açtığı davada; 1/5/1997 tarihinden itibaren Radikal Gazetesinde çalıştığını, iş akdinin işveren tarafından 4/12/2007 tarihinde haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek, işçilik alacakları toplamı 20.000,00 TL’nin yasal faiziyle tahsilini talep etmiş, yargılamaya Mahkemenin 2007/1022 esas sayılı dava dosyasında başlanılmıştır.

9. Başvurucu, 18/2/2009 tarihli ıslah dilekçesi ile talep ettiği alacakları artırmış ve yasal faizle tahsil isteminde bulunmuştur.

10. a) Başvurucu 5/8/2009 tarihinde Milliyet Haber Ajansı A.Ş. aleyhine Ankara 2. İş Mahkemesinde açtığı davada, davalının işe iade kararını yerine getirmediğini ileri sürerek, çalıştırılmadığı 4 aylık ücret farkı, altı aylık tazminat farkı, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları olarak 5.000,00 TL’nin yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.

b) Mahkemece, 12/11/2009 tarih ve E.2009/725, K.2009/692 sayılı kararla, Ankara 12. İş Mahkemesinin 2007/1022 esas sayılı dava dosyası ile arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesiyle dava dosyasının Ankara 12. İş Mahkemesinin 2007/1022 esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.

11. a) Başvurucu, 5/3/2010 tarihinde Milliyet Haber Ajansı A.Ş. aleyhine Ankara 10. İş Mahkemesinde açtığı ek davada, davalıdan olan, kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının yasal faiziyle tahsilini, dava dosyasının Ankara 12. İş Mahkemesinin 2007/1022 esas sayılı dava dosyasıyla birleştirilmesini talep etmiştir.

b) Mahkemece, 11/3/2010 tarih ve E.2010/223, K.2010/146 sayılı ilamla; dava dosyasının Ankara 12. İş Mahkemesinin 2007/1022 esas sayılı dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiştir.

12. Ankara 12. İş Mahkemesi, 15/3/2011 tarih ve E.2007/1022 K.2011/194 sayılı kararla; iş akdinin işveren tarafından haksız feshedildiği gerekçesiyle; bilirkişi raporu doğrultusunda asıl dava ile birleşen 10. İş Mahkemesinin 2010/223 esas sayılı dava dosyasındaki taleplerin kısmen kabulüne, başvurucunun fazla mesai ücreti olarak 13.432,64 TL’nin davalıdan tahsiline, fazla mesai ücretinin %5 fazlalığı alacağından takdiren %90 indirim yapılarak 44.875,50 TL’nin davalıdan tahsiline, ulusal bayram genel tatil ücreti alacağı olarak 1.731,61 TL’nin davalıdan tahsiline, bu alacağın %5 fazlalığından takdiren %90 indirim yapılarak 4.750,86 TL’nin davalıdan tahsiline, diğer alacak taleplerinin reddine, tüm alacakların 26/11/2007 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline; birleşen dava dosyalarında davaların kısmen kabulüne, 4 aylık ücret alacağı 5.600 TL, 6 aylık tazminat farkı alacağı 7.419,95 TL, kıdem tazminatı alacağı 29.927,15 TL, ihbar tazminatı alacağı, 6.976,17 TL, yıllık izin ücreti alacağı 22.528,00 TL’nin 10/12/2007 tarihinden itibaren yasal faizleriyle birlikte davalıdan tahsiline karar vermiştir.

13. Tarafların temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 24/9/2013 tarih ve E.2011/25606, K.2013/23703 sayılı kararıyla; “Davacının iş akdinin feshedildiği tarihin, davalı işverenin işe başlatmama iradesini gösterdiği 17/7/2009 tarihi olduğu halde, 26/11/2007 tarihinden itibaren kıdem tazminatının yasal faiziyle tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiştir. Yine, davalı işveren tarafından 04/12/2007 tarihinde yapılan fesih, işe iade kararı ile ortadan kalkmıştır. İşveren tarafından yapılan ilk fesih üzerine işçi tarafından gönderilen 5/12/2007 tarihli ihtarname ihbar tazminatı ile boşta geçen süre ücreti ile işe başlatmama tazminatı yönünden bir önem taşımaz. Davacının kesinleşen işe iade kararı üzerine 24/6/2009 tarihinde işverene gönderdiği işe iade başvurusunda bu alacaklar yönünden bir talep bulunmamaktadır. Bu durumda ihbar ve işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücretine uygulanacak faizin başlangıç tarihi dava ve ek dava tarihi olması gerekirken Mahkemece 10.12.2007 tarihi olarak kabul edilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiş ise de bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden HMK.’nın geçici 3/1. maddesi yollaması ile HUMK.’un 438/7. maddesi gereğince düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir. Açıklanan nedenlerle, hüküm fıkrasının B-1,2,3,4. bentleri tamamen çıkartılarak yerine;

(1) Davacının 4 aylık ücret alacağı net 5.600,00 TL’nin 500 TL’lik kısmının dava tarihi olan 05.08.2009 tarihinden bakiye kısmının ise ek dava tarihi olan 05.03.2010 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin isteminin REDDİNE,

(2) Davacının 6 aylık tazminat fark alacağı net 7.419,95 TL’nin 500 TL’lik kısmının dava tarihi olan 05.08.2009 tarihinden bakiye kısmının ise ek dava tarihi olan 05.03.2010 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin isteminin REDDİNE,

(3) Davacının kıdem tazminatı alacağı net 29.927,15 TL’nin akdin feshi tarihi olan 17.07.2009 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,

(4) Davacının ihbar tazminatı alacağı net 6.976,17 TL’nin 500 TL’lik kısmının dava tarihi olan 05.08.2009 tarihinden bakiye kısmının ise ek dava tarihi olan 05.03.2010 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, hükmü yazılarak hükmün bu şekli ile düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.

14. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm, 24/9/2013 tarihinde kesinleşmiştir.

15. Karar, 21/10/2013 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiştir.

B. İlgili Hukuk

16. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”

17. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri uygulanır.”

18. 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”

19. 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında hüküm verilir.”

20. 5521 sayılı Kanun’un 15. maddesi şöyledir:

“Bu Kanunda sarahat bulunmıyan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”

21. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun “İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı” kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:

“Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.

İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 18, 20 ve 21 inci madde hükümleri çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir.”

22. 13/6/1952 tarih ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 14. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

“Gazetecilere ücretlerini vaktinde ödemeyen işverenler, bu ücretleri, geçecek her gün için yüzde beş fazlasiyle ödemeye mecburdurlar.”

23. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi şöyledir:

 “Mutazarrır olan taraf zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği ve zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakim, zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilir.

Eğer zarar kasden veya ağır bir ihmal veya tedbirsizlikle yapılmamış olduğu ve tazmini de borçluyu müzayakaya maruz bıraktığı takdirde hakim, hakkaniyete tevfikan zarar ve ziyanı tenkis edebilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 28/5/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/11/2013 tarih ve 2013/8613 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

25. Başvurucu, iş akdinin 4/12/2007 tarihinde işveren tarafından haksız feshedildiğini, 6/12/2007 tarihinde Ankara 12. İş Mahkemesinde açtığı alacak davası ile 5/8/2009 tarihinde Ankara 2. İş Mahkemesinde ve 5/3/2010 tarihinde Ankara 10. İş Mahkemesinde açtığı davaların birleştirildiğini, Mahkemece 15/3/2011 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 24/9/2013 tarihinde hükmün düzeltilerek onandığını, 5 yıl 10 ay süren yargılamanın makul olmadığını, alacakları üzerinden %30 oranında kesinti yapılarak hüküm altına alındığını, çalışmalarını tanık beyanları ispatlamasına rağmen hiçbir araştırma yapılmaksızın bu kesintinin gerçekleştirildiğini, işçilik alacaklarının 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesi gereği %5 fazlasıyla ödenmesi gerektiği halde Mahkemece bu orandan %90 oranında indirim yapıldığını, bu kesintideki kamu yararı amacının gerekçede belirtilmediğini, Mahkemenin bu kesintiyi hakkaniyet indirimi olarak görmesinin mümkün olmadığını, aynı konumdaki başka bir işçi tarafından açılan davada %5 fazlalıktan yapılan indirimin %85 olarak belirlendiğini, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin iş akdinin fesih tarihi olan 4/12/2007 tarihini değil, işverenin işe başlatmama iradesini ortaya koyduğu tarihi dikkate aldığını, bu şekilde faizin başlangıç tarihinin değiştiğini ve yaklaşık 2 yıllık yasal faiz alacağından mahrum bırakıldığını, yine işe iade kararının uygulanmamasından kaynaklanan 4 aylık ücret alacağı ve 6 aylık tazminat farkı alacağı için hükmedilen faizin başlangıç tarihinin de dava ve ek dava tarihleri olarak dikkate alındığını, hükmedilen alacağa en yüksek mevduat faizi yerine yasal faiz uygulandığını, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

26. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, yargılama sırasında hukuk kurallarının yanlış yorumlanması, delillerin hatalı değerlendirilmesi ve kararın adil olmaması nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddiaları, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece verilen kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun, yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası

27. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

28. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

29. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

30. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

31. Başvurucu, işçilik alacaklarının 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesi gereği %5 fazlasıyla ödenmesi gerektiği halde Mahkemece bu orandan %90 oranında indirim yapıldığını, bu kesintideki kamu yararı amacının gerekçede belirtilmediğini, Mahkemenin bu kesintiyi hakkaniyet indirimi olarak görmesinin mümkün olmadığını, aynı konumdaki başka bir işçi tarafından açılan davada %5 fazlalıktan yapılan indirimin %85 olarak belirlendiğini, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin iş akdinin fesih tarihi olan 4/12/2007 tarihini değil, işverenin işe başlatmama iradesini ortaya koyduğu tarihi dikkate aldığını, bu şekilde faizin başlangıç tarihinin değiştiğini ve yaklaşık 2 yıllık yasal faiz alacağından mahrum bırakıldığını, yine 4 aylık ücret alacağı ve 6 aylık tazminat farkı alacağı için hükmedilen faizin başlangıç tarihinin de dava ve ek dava tarihleri olarak dikkate alındığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

32. Mahkemece, tarafların tanıkları dinlenmiş, bilirkişi raporu alınmış, rapora itiraz edilmesi üzerine yeniden rapor alınmış, 5953 sayılı Kanun gereği fazla mesai ücreti ile ulusal bayram genel tatil ücreti alacağına %5 fazlalık eklenmiş, ancak fazla mesai ücreti ve ulusal bayram genel tatil ücreti %5 fazlalığı alacağından takdiren %90 oranında indirim yapılmasına karar verilmiştir. Mahkemenin bu konuda, kararına dayanak aldığı raporda belirtilen %90 hakkaniyet indirimini dikkate aldığı anlaşılmıştır.

33. 5953 sayılı Kanun’un ikinci fıkrasında belirtilen "günlük yüzde beş fazlası" ibaresi nedeniyle, ücret veya fazla çalışma olarak zamanında ödenmeyen meblağın kısa zamanda yüksek miktarlara ulaşabildiği anlaşılmaktadır. Çalışma koşulları bakımından işçilerden farklı bir konumda olan ve kamuoyunu doğru bilgilendirme görevleri bulunan gazetecileri işveren karşısında korumak amacıyla getirildiği anlaşılan itiraz konusu bu kuralla, gazetecilerin bazı alacaklarının zamanında ödenmesine, gecikme halinde ise belli miktarda ilave yapılarak tahsiline imkân sağlanmıştır. Fazla çalışma ücretiyle normal ücretin yüzde beş fazlasıyla ödenmesine ilişkin bu kuralın, "zamanında" ödenmeme koşuluna bağlı olarak uygulanabilir olduğu açıktır. Ayrıca, bu düzenlemenin basın özgürlüğü yönünden önemli bir işlev gördüğü de yadsınamaz. Gazetecinin görevinin haber alma, verme, basma ve yayma gibi kamu düzenini yakından ilgilendiren niteliği de göz önüne alındığında kuralın başlı başına çalışma barışını bozacak nitelikte olduğu söylenemez (AYM, E.2005/28, K.2008/122, K.T. 12/6/2008).

34. 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesinde öngörülen %5 fazla ödeme tartışmalara neden olmuş ve özellikle indirim uygulanıp uygulanamayacağı sorunu ortaya çıkmıştır. Günlük yüzde beş fazlasıyla ödeme kuralı, yüksek bir oran içermesi sebebiyle, vaktinde ödenmeyen ücretler bakımından karşılıklı kusur durumları gözetilerek, 818 sayılı mülga Kanun’un 44. maddesi uyarınca bir indirime gidilmesi gerekmektedir. 5953 sayılı Kanun’da, bazı alacakların gününde ödenmemesi halinde günlük yüzde beş fazlasıyla ödenmesi gerektiği yönündeki düzenleme ile hedeflenen, gazetecinin ücret ve diğer işçilik haklarının gününde ödenmesini sağlamaktır. İşverenin, Kanun hükmüne uyması durumunda günlük yüzde beş fazla ödeme bakımından bir yaptırım gündeme gelmez. Buna karşın ödemelerin gecikmesi halinde günlük yüzde beş fazla ödeme kuralı yıllık çok yüksek oranlara ulaşabilmektedir. Söz konusu hüküm gazeteci yönünden de bir zenginleşme aracı olarak kullanılmamalıdır. Fazla saatlerde çalışma karşılığı olan asıl alacaklardan yapılan indirim oranında, günlük yüzde beş fazla ödeme miktarlarının da indirilmesi gerektiği açıktır. Günlük yüzde beş fazla ödeme miktarları, gerçekleşen ve kabulü gereken asıl alacak miktarlarının gününde ödenmemesinden kaynaklanmış olmakla, yukarıda sözü edilen gerekçelerle günlük yüzde beş fazla ödeme tutarlarından oransal indirime gidilmelidir (YHGK, 23/6/2010 tarih ve E.2010/9-305, K.2010/336).

35. Somut olayda Mahkemece, bilirkişi raporu ve Yargıtay uygulamaları dikkate alınarak başvurucu lehine hükmedilen alacak üzerinden indirim yapıldığı belirlenmiştir.

36. Yine Mahkeme, temerrüt tarihinin 26/11/2007 tarihi olduğu gerekçesiyle faizi bu tarihten itibaren hüküm altına almışsa da başvurucu tarafından işçi alacaklarının tahsili amacıyla açılan dava sırasında iade davası açıldığı, işe iade kararının 1/6/2009 tarihinde kesinleştiği, 17/7/2009 tarihinde, işverenin başvurucuyu işe başlatmayarak işe başlatmama tazminatının bir kısmını ve boşta geçirilen süreye ait ücretin bir kısmını başvurucunun hesabına yatırdığı anlaşılmıştır. Yargıtay tarafından da kıdem tazminatı alacağının, akdin ilk feshi tarihi olarak değil, işverenin işe başlatmama iradesini ortaya koyduğu 17/7/2009 tarihinden itibaren başlatılması gerektiği belirtilerek, hükmün bu yönden düzeltilerek onandığı belirlenmiştir.

37. Mahkemece, işe iade kararının uygulanmaması nedeniyle 4 aylık ücret alacağı ve 6 aylık tazminat farkı alacağının 10/12/2007 tarihinden itibaren faiziyle tahsiline karar verilmişse de Yargıtay 9. Hukuk Dairesince, davalı işverenin dava ve ek dava tarihlerinden önce temerrüde düşürülmediği, dolayısıyla faizin başlangıç tarihlerinin dava ve ek dava tarihleri olduğu gerekçesiyle bu yönden hükmü düzelterek onanmıştır.

38. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece Mahkemesi ve Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

39. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

40. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mevduat Faizine Hükmedilmemesi ve Alacaklardan %30 İndirim Yapılması Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

41. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

42. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

43. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

44. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.

45. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).

46. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

47. Başvuru konusu olayda, başvurucu, alacakları üzerinden %30 oranında kesinti yapılarak hüküm altına alındığını, çalışmalarını tanık beyanları ile ispatlamasına rağmen hiçbir araştırma yapılmaksızın bu kesintinin gerçekleştirildiğini, hüküm altına alınan alacağa en yüksek mevduat faizi yerine yasal faiz uygulandığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

48. Başvurucunun, Ankara 12. İş Mahkemesinde açtığı asıl ve birleşen davalarda, tazminatlar ve işçilik alacaklarının yasal faiziyle tahsilini talep ettiği, ıslah dilekçesinde de yasal faizle tahsil isteminde bulunduğu anlaşılmıştır. Mahkemece, başvurucunun davası kısmen kabul edilerek tazminat ve işçilik alacaklarının yasal faizle tahsiline, bilirkişi raporunda %30 indirimle hesaplanan fazla mesai ve ulusal bayram genel tatil ücreti alacağının davalıdan tahsiline karar verildiği belirlenmiştir. Başvurucu, Mahkeme kararını, faizin niteliğine ve %30 indirime yönelik olarak temyiz etmemiş, %90 takdiri indirim nedeninin yüksek olduğu gerekçesiyle temyiz etmiştir.

49. Başvurucu bu şekilde, Anayasa Mahkemesi önünde ileri sürdüğü ihlal iddialarını, Derece Mahkemesinde ve temyiz safhasında ileri sürmediği için, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarını usulünce tüketmemiştir.

50. Açıklanan nedenlerle, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası

51. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

52. Başvurucu, iş akdinin işveren tarafından haksız feshedilmesi üzerine açtığı tazminat ve alacak davasının, makul olmayan bir sürede tamamlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

53. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

54. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

55. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”

56. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

57. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesine dayanarak inceleme yaptığı birçok kararında, AİHS'in 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorum yaparak Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan alt ilke ve hakları adil yargılanma hakkı kapsamında kabul etmektedir (AYM, E.2011/43, K.2012/10, K.T. 19/1/2012).

58. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).

59. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, iş akdinin işveren tarafından haksız feshi nedeniyle açılan tazminat ve alacak davası bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100 sayılı Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

60. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).

61. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

62. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).

63. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.

64. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.

65. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. İş akdinin haksız nedenlerle işveren tarafından feshedilmesi halinde, bu işlemin hukuka uygunluğu hakkında derhal bir yargı kararı verilmesinde işçinin önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Zira işten çıkarılarak geçim kaynağını kaybeden bir bireyin hukuki durumunun ivedilikle açıklığa kavuşturulması gerekir. Çalışanın, geçim kaynağı olmaksızın hukuki durumunun uzun süre belirsiz bırakılması halinde, çalışan bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir.

66. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Dolayısıyla iş akdinin haksız nedenlerle işveren tarafından feshedilmesi sonucu açılan tazminat ve alacak davalarında da takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur.

67. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316. maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).

68. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken, haksız olarak iş akdi feshedilen işçi tarafından açılan tazminat ve alacak davasının başvurucu için taşıdığı değer ve başvurucunun kişisel yararı göz önünde bulundurularak yargılama sürecindeki gecikmelerin her biri belirlenerek gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların gecikmedeki etkisinin tespiti ve bahsedilen makul süre kriterlerinin toplam etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

69. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 6/12/2007 tarihidir.

70. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).

71. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).

72. Başvuru konusu olayda, iş akdi işveren tarafından haksız nedenlerle feshedilen işçi tarafından 6/12/2007 tarihinde işçilik alacaklarının ve tazminatların tahsili amacıyla Ankara 12. İş Mahkemesinde açılan dava, Mahkemenin E.2007/1022 sayılı dosyasında başlamıştır.

73. Başvurucunun, anılan dava sırasında açtığı işe iade davası sonunda, başvurucunun işe iadesine karar verilmiş olup, işveren bu kararı yerine getirmediği için başvurucu tarafından 5/8/2009 tarihinde Ankara 2. İş Mahkemesinin E.2009/725 sayılı dava dosyasında eksik ödenen tazminat ve işçilik alacaklarının tahsili talep edilmiş, Mahkemece dava dosyası, Ankara 12. İş Mahkemesinin E.2007/1022 sayılı dava dosyası ile birleştirilmiştir.

74. Yine başvurucu tarafından, 5/3/2010 tarihinde Ankara 10. İş Mahkemesinde işçilik alacaklarının tahsili amacıyla ek dava açılmış ve Mahkemenin E.2010/223 sayılı dosyasında yargılamaya başlanılmıştır. Anılan dava dosyası da Ankara 12. İş Mahkemesinin E.2007/1022 sayılı dava dosyasıyla birleştirilmiştir.

75. Mahkemece, tarafların delilleri toplanmış, tanıkları dinlenmiş, 10/6/2008 tarihli duruşmada bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. 14/4/2009 tarihinde tarafların rapora itiraz etmeleri üzerine ek rapor alınması için dosya tekrar bilirkişiye tevdi edilmiştir. Bilirkişi raporunun gelmesinden sonra Ankara 2. İş Mahkemesinin E.2009/725 sayılı dava dosyası ile birleştirme kararı verildiği ve tarafların rapora itiraz ettikleri dikkate alınarak, iki kişilik bilirkişi heyetinden yeniden rapor alınmasına karar verilmiştir.

76. Bilirkişilerin ek ücret talebinde bulundukları ve yine Ankara 10. İş Mahkemesinin E.2010/223 sayılı dava dosyasının birleştirildiği belirlenerek, 16/3/2010 tarihli duruşmada bilirkişilere ek ücret ödenmesine, asıl ve birleşen dava dosyalarına ilişkin olarak rapor alınmasına karar verilmiştir.

77. 3/2/2011 tarihli duruşmada bilirkişi raporu okunmuş, başvurucu vekili, raporun aleyhe olan kısımlarını kabul etmediğini belirtmiş, davalı taraf rapora itiraz etmiştir. Mahkemece, davalının itirazlarının değerlendirilmesi için duruşmanın ertelenmesine karar verilmiş, 15/3/2011 tarihli duruşmada davanın kısmen kabulü yönünde hüküm kurulmuştur.

78. İlk davanın açıldığı 6/12/2007 tarihinden, hükmün verildiği 15/3/2011 tarihinde kadar yargılamanın 3 yıl 3 ay 9 gün sürdüğü anlaşılmıştır. Taraflarca temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 24/9/2013 tarihinde hüküm düzeltilerek onanmıştır. İş Mahkemelerince verilen kararlara karşı karar düzeltme yolu kapalı olduğu için hüküm 24/9/2013 tarihinde kesinleşmiştir.

79. Yargıtay temyiz incelemesinde geçen sürenin 2 yıl 4 ay 18 gün olduğu belirlenmiştir. Davanın açıldığı tarihten itibaren, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin düzelterek onama tarihine kadar geçen süre, 5 yıl 9 ay 18 gündür.

80. Yargılama sürecinde başvurucunun mazeret bildirdiği duruşmanın olmadığı ve yargılamanın uzamasına sebebiyet veren fillinin bulunmadığı anlaşılmıştır.

81. Başvuru konusu yargılamada söz konusu olduğu gibi, verilen birleştirme kararlarının adaletin daha iyi gerçekleştirilebilmesi için makul olduğu değerlendirilebilirse de, bu tür kararların yargılamayı uzatacağı göz önünde bulundurularak, yargılamanın diğer aşamalarında sürecin hızlandırılması hususunda daha fazla gayret ve özen gösterilmesi gerektiği açıktır.

82. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu iş akdinin haksız feshi nedeniyle açılan tazminat ve alacak davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez.

83. Başvurunun konusu olan tazminat ve alacak davasında yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemesince uzun aralıklarla duruşmalar yapıldığı, birçok defa bilirkişi raporu alındığı, temyiz süreciyle beraber makul olmayan uzun bir süre olan 5 yıl 9 ay 18 günde yargılamanın tamamlandığı görülmektedir.

84. Mahkemece, 6/12/2007 tarihinde başlanılan yargılamanın, 15/3/2011 tarihinde sona erdiği ve Derece Mahkemesinde 3 yıl 3 ay 9 gün süren yargılama süresinin, başvurucunun talebi üzerine birleşen dava dosyaları da dikkate alındığında makul olabileceği değerlendirilmişse de, temyiz incelemesinin 2 yıl 4 ay 18 gün sonra sonuçlandığı dikkate alındığında, toplam 5 yıl 9 ay 18 gün devam eden yargılama sürecinin, iş hukukuna dayalı davaların niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati göz önünde bulundurulduğunda, makul olmadığı açıktır.

85. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

86. Başvurucu, 300.000,00 TL maddi tazminat ve 50.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesini talep etmiştir.

87. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

88. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

89. Başvurucunun iş hukukuna dayalı olarak açtığı tazminat ve alacak davası, makul olmayan bir süre olan 5 yıl 9 ay 18 gün sonra sonuçlanmıştır. Dolayısıyla uyuşmazlığın niteliği ve başvurucunun kişisel yararı göz önünde bulundurulduğunda başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren 4.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

90. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun,

1. Yargılamanın sonucuna ilişkin adil yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mevduat faizine hükmedilmemesi ve alacaklardan %30 indirim yapılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiaları yönündenbaşvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya 4.150,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

28/5/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Adnan Keskin [1.B.], B. No: 2013/8613, 28/5/2014, § …)
   
Başvuru Adı ADNAN KESKİN
Başvuru No 2013/8613
Başvuru Tarihi 25/11/2013
Karar Tarihi 28/5/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, 6/12/2007 tarihinde Ankara 12. İş Mahkemesinde açtığı iş hukukuna dayalı tazminat ve alacak davasının kısmen kabulüne karar verildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Mülkiyet hakkı Tazminat (kamu kurumlarının tarafı olduğu uyuşmazlıklar) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 30
447
5521 İş Mahkemeleri Kanunu 1
7
15
4857 İş Kanunu 25
5953 Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun 14
818 Borçlar Kanunu 44
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi