TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADNAN KESKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8613)
|
|
Karar Tarihi: 28/5/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Adnan KESKİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Onur Can KESKİN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 6/12/2007 tarihinde Ankara 12. İş Mahkemesinde
açtığı iş hukukuna dayalı tazminat ve alacak davasının kısmen kabulüne karar
verildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve
adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş,
ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/11/2013 tarihinde Ankara 12. İş Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/12/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Birinci Bölümün 23/1/2014 tarihli ara kararı
gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 24/2/2014
tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. a) Başvurucu, 6/12/2007 tarihinde Milliyet Haber Ajansı
A.Ş. aleyhine Ankara 7. İş Mahkemesinde açtığı davada, iş akdinin haksız
feshedildiğini ileri sürerek işe iadesini talep etmiştir.
b) Mahkemece, 25/6/2008 tarih ve E.2007/1030, K.2008/322
sayılı ilamla, davalı işveren tarafından yapılan iş akdinin feshinin
geçersizliği ile başvurucunun işe iadesine, işe başlatılmaması halinde 6 aylık
ücretinin ödenmesine, başvurucunun işe iadesi için davalıya başvurması halinde
kararın kesinleşmesine kadar 4 aylık ücretin ödenmesine karar verilmiştir.
c) Temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 1/6/2009 tarih
ve E.2008/34069, K.2009/15088 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
8. Başvurucu, 6/12/2007 tarihinde Milliyet Haber Ajansı A.Ş.
aleyhine Ankara 12. İş Mahkemesinde açtığı davada; 1/5/1997 tarihinden itibaren
Radikal Gazetesinde çalıştığını, iş akdinin işveren tarafından 4/12/2007
tarihinde haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek, işçilik alacakları
toplamı 20.000,00 TL’nin yasal faiziyle tahsilini talep etmiş, yargılamaya
Mahkemenin 2007/1022 esas sayılı dava dosyasında başlanılmıştır.
9. Başvurucu, 18/2/2009 tarihli ıslah dilekçesi ile talep
ettiği alacakları artırmış ve yasal faizle tahsil isteminde bulunmuştur.
10. a) Başvurucu 5/8/2009 tarihinde Milliyet Haber Ajansı
A.Ş. aleyhine Ankara 2. İş Mahkemesinde açtığı davada, davalının işe iade
kararını yerine getirmediğini ileri sürerek, çalıştırılmadığı 4 aylık ücret
farkı, altı aylık tazminat farkı, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları olarak
5.000,00 TL’nin yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.
b) Mahkemece, 12/11/2009 tarih ve E.2009/725, K.2009/692
sayılı kararla, Ankara 12. İş Mahkemesinin 2007/1022 esas sayılı dava dosyası
ile arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesiyle dava dosyasının
Ankara 12. İş Mahkemesinin 2007/1022 esas sayılı dava dosyası ile
birleştirilmesine karar verilmiştir.
11. a) Başvurucu, 5/3/2010 tarihinde Milliyet Haber Ajansı
A.Ş. aleyhine Ankara 10. İş Mahkemesinde açtığı ek davada, davalıdan olan,
kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının yasal faiziyle tahsilini, dava dosyasının
Ankara 12. İş Mahkemesinin 2007/1022 esas sayılı dava dosyasıyla
birleştirilmesini talep etmiştir.
b) Mahkemece, 11/3/2010 tarih ve E.2010/223, K.2010/146
sayılı ilamla; dava dosyasının Ankara 12. İş Mahkemesinin 2007/1022 esas sayılı
dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiştir.
12. Ankara 12. İş Mahkemesi, 15/3/2011 tarih ve E.2007/1022
K.2011/194 sayılı kararla; iş akdinin işveren tarafından haksız feshedildiği
gerekçesiyle; bilirkişi raporu doğrultusunda asıl dava ile birleşen 10. İş Mahkemesinin
2010/223 esas sayılı dava dosyasındaki taleplerin kısmen kabulüne, başvurucunun
fazla mesai ücreti olarak 13.432,64 TL’nin davalıdan tahsiline, fazla mesai
ücretinin %5 fazlalığı alacağından takdiren %90
indirim yapılarak 44.875,50 TL’nin davalıdan tahsiline, ulusal bayram genel
tatil ücreti alacağı olarak 1.731,61 TL’nin davalıdan tahsiline, bu alacağın %5
fazlalığından takdiren %90 indirim yapılarak 4.750,86
TL’nin davalıdan tahsiline, diğer alacak taleplerinin reddine, tüm alacakların
26/11/2007 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline; birleşen
dava dosyalarında davaların kısmen kabulüne, 4 aylık ücret alacağı 5.600 TL, 6
aylık tazminat farkı alacağı 7.419,95 TL, kıdem tazminatı alacağı 29.927,15 TL,
ihbar tazminatı alacağı, 6.976,17 TL, yıllık izin ücreti alacağı 22.528,00
TL’nin 10/12/2007 tarihinden itibaren yasal faizleriyle birlikte davalıdan
tahsiline karar vermiştir.
13. Tarafların temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin
24/9/2013 tarih ve E.2011/25606, K.2013/23703 sayılı kararıyla; “Davacının iş akdinin feshedildiği tarihin, davalı
işverenin işe başlatmama iradesini gösterdiği 17/7/2009 tarihi olduğu halde,
26/11/2007 tarihinden itibaren kıdem tazminatının yasal faiziyle tahsiline
karar verilmesi doğru görülmemiştir. Yine, davalı işveren tarafından 04/12/2007
tarihinde yapılan fesih, işe iade kararı ile ortadan kalkmıştır. İşveren
tarafından yapılan ilk fesih üzerine işçi tarafından gönderilen 5/12/2007
tarihli ihtarname ihbar tazminatı ile boşta geçen süre ücreti ile işe
başlatmama tazminatı yönünden bir önem taşımaz. Davacının kesinleşen işe iade
kararı üzerine 24/6/2009 tarihinde işverene gönderdiği işe iade başvurusunda bu
alacaklar yönünden bir talep bulunmamaktadır. Bu durumda ihbar ve işe
başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücretine uygulanacak faizin başlangıç
tarihi dava ve ek dava tarihi olması gerekirken Mahkemece 10.12.2007 tarihi
olarak kabul edilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiş ise de bu husus yeniden
yargılamayı gerektirmediğinden HMK.’nın geçici 3/1.
maddesi yollaması ile HUMK.’un 438/7. maddesi
gereğince düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir. Açıklanan nedenlerle,
hüküm fıkrasının B-1,2,3,4. bentleri tamamen çıkartılarak yerine;
(1) Davacının 4 aylık ücret alacağı net
5.600,00 TL’nin 500 TL’lik kısmının dava tarihi olan 05.08.2009 tarihinden
bakiye kısmının ise ek dava tarihi olan 05.03.2010 tarihinden itibaren yasal
faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya
ilişkin isteminin REDDİNE,
(2) Davacının 6 aylık tazminat fark alacağı
net 7.419,95 TL’nin 500 TL’lik kısmının dava tarihi olan 05.08.2009 tarihinden
bakiye kısmının ise ek dava tarihi olan 05.03.2010 tarihinden itibaren yasal
faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya
ilişkin isteminin REDDİNE,
(3) Davacının kıdem tazminatı alacağı net
29.927,15 TL’nin akdin feshi tarihi olan 17.07.2009 tarihinden itibaren yasal
faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
(4) Davacının ihbar tazminatı alacağı net
6.976,17 TL’nin 500 TL’lik kısmının dava tarihi olan 05.08.2009 tarihinden
bakiye kısmının ise ek dava tarihi olan 05.03.2010 tarihinden itibaren yasal
faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, hükmü yazılarak
hükmün bu şekli ile düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.
14. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm, 24/9/2013
tarihinde kesinleşmiştir.
15. Karar, 21/10/2013 tarihinde
başvurucu tarafından öğrenilmiştir.
B. İlgili Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
17. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili
hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf
yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri
uygulanır.”
18. 30/1/1950 tarih ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş Kanununa göre işçi sayılan
kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında
istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri
arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan
hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş
mahkemeleri kurulur.”
19. 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk
oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya
vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında
hüküm verilir.”
20. 5521 sayılı Kanun’un 15.
maddesi şöyledir:
“Bu Kanunda sarahat bulunmıyan
hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
21. 22/5/2003 tarihli ve 4857
sayılı İş Kanunu’nun “İşverenin haklı
nedenle derhal fesih hakkı” kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:
“Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı
hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini
beklemeksizin feshedebilir:
…
II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve
benzerleri:
…
h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine
hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.
…
İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen sebeplere uygun
olmadığı iddiası ile 18, 20 ve 21 inci madde hükümleri çerçevesinde yargı
yoluna başvurabilir.”
22. 13/6/1952 tarih ve 5953
sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin
Tanzimi Hakkında Kanun’un 14. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Gazetecilere
ücretlerini vaktinde ödemeyen işverenler, bu ücretleri, geçecek her gün için
yüzde beş fazlasiyle ödemeye mecburdurlar.”
23. 22/4/1926 tarih ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi şöyledir:
“Mutazarrır
olan taraf zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili zararın ihdasına veya
zararın tezayüdüne yardım ettiği ve zararı yapan şahsın hal ve mevkiini
ağırlaştırdığı takdirde hakim, zarar ve ziyan
miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilir.
Eğer zarar kasden veya
ağır bir ihmal veya tedbirsizlikle yapılmamış olduğu ve tazmini de borçluyu
müzayakaya maruz bıraktığı takdirde hakim, hakkaniyete
tevfikan zarar ve ziyanı tenkis edebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 28/5/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 20/11/2013 tarih ve 2013/8613 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, iş akdinin 4/12/2007 tarihinde işveren
tarafından haksız feshedildiğini, 6/12/2007 tarihinde Ankara 12. İş
Mahkemesinde açtığı alacak davası ile 5/8/2009 tarihinde Ankara 2. İş
Mahkemesinde ve 5/3/2010 tarihinde Ankara 10. İş Mahkemesinde açtığı davaların
birleştirildiğini, Mahkemece 15/3/2011 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar
verildiğini, Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 24/9/2013 tarihinde hükmün
düzeltilerek onandığını, 5 yıl 10 ay süren yargılamanın makul olmadığını,
alacakları üzerinden %30 oranında kesinti yapılarak hüküm altına alındığını,
çalışmalarını tanık beyanları ispatlamasına rağmen hiçbir araştırma
yapılmaksızın bu kesintinin gerçekleştirildiğini, işçilik alacaklarının 5953
sayılı Kanun’un 14. maddesi gereği %5 fazlasıyla ödenmesi gerektiği halde
Mahkemece bu orandan %90 oranında indirim yapıldığını, bu kesintideki kamu
yararı amacının gerekçede belirtilmediğini, Mahkemenin bu kesintiyi hakkaniyet
indirimi olarak görmesinin mümkün olmadığını, aynı konumdaki başka bir işçi
tarafından açılan davada %5 fazlalıktan yapılan indirimin %85 olarak
belirlendiğini, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin iş akdinin fesih tarihi olan
4/12/2007 tarihini değil, işverenin işe başlatmama iradesini ortaya koyduğu
tarihi dikkate aldığını, bu şekilde faizin başlangıç tarihinin değiştiğini ve
yaklaşık 2 yıllık yasal faiz alacağından mahrum bırakıldığını, yine işe iade
kararının uygulanmamasından kaynaklanan 4 aylık ücret alacağı ve 6 aylık
tazminat farkı alacağı için hükmedilen faizin başlangıç tarihinin de dava ve ek
dava tarihleri olarak dikkate alındığını, hükmedilen alacağa en yüksek mevduat
faizi yerine yasal faiz uygulandığını, makul sürede yargılama yapılmadığını
belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
26. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun,
yargılama sırasında hukuk kurallarının yanlış yorumlanması, delillerin hatalı
değerlendirilmesi ve kararın adil olmaması nedeniyle mülkiyet ve adil
yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan
ihlal iddiaları, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması
ile Mahkemece verilen kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu
iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun, yargılamanın makul sürede
sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca
incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucunun
Adil Olmadığı İddiası
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
28. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
29. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında
değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
30. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların
kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas
yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun
tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve
sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve
bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri
ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
31. Başvurucu, işçilik
alacaklarının 5953 sayılı Kanun’un 14. maddesi gereği %5 fazlasıyla ödenmesi
gerektiği halde Mahkemece bu orandan %90 oranında indirim yapıldığını, bu
kesintideki kamu yararı amacının gerekçede belirtilmediğini, Mahkemenin bu
kesintiyi hakkaniyet indirimi olarak görmesinin mümkün olmadığını, aynı
konumdaki başka bir işçi tarafından açılan davada %5 fazlalıktan yapılan
indirimin %85 olarak belirlendiğini, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin iş akdinin
fesih tarihi olan 4/12/2007 tarihini değil, işverenin işe başlatmama iradesini
ortaya koyduğu tarihi dikkate aldığını, bu şekilde faizin başlangıç tarihinin
değiştiğini ve yaklaşık 2 yıllık yasal faiz alacağından mahrum bırakıldığını,
yine 4 aylık ücret alacağı ve 6 aylık tazminat farkı alacağı için hükmedilen
faizin başlangıç tarihinin de dava ve ek dava tarihleri olarak dikkate alındığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Mahkemece, tarafların
tanıkları dinlenmiş, bilirkişi raporu alınmış, rapora itiraz edilmesi üzerine
yeniden rapor alınmış, 5953 sayılı Kanun gereği fazla mesai ücreti ile ulusal
bayram genel tatil ücreti alacağına %5 fazlalık eklenmiş, ancak fazla mesai
ücreti ve ulusal bayram genel tatil ücreti %5 fazlalığı alacağından takdiren %90 oranında indirim yapılmasına karar
verilmiştir. Mahkemenin bu konuda, kararına dayanak aldığı raporda belirtilen
%90 hakkaniyet indirimini dikkate aldığı anlaşılmıştır.
33. 5953 sayılı Kanun’un ikinci fıkrasında
belirtilen "günlük yüzde beş
fazlası" ibaresi nedeniyle, ücret veya fazla çalışma olarak
zamanında ödenmeyen meblağın kısa zamanda yüksek miktarlara ulaşabildiği
anlaşılmaktadır. Çalışma koşulları bakımından işçilerden farklı bir konumda olan
ve kamuoyunu doğru bilgilendirme görevleri bulunan gazetecileri işveren
karşısında korumak amacıyla getirildiği anlaşılan itiraz konusu bu kuralla,
gazetecilerin bazı alacaklarının zamanında ödenmesine, gecikme halinde ise
belli miktarda ilave yapılarak tahsiline imkân sağlanmıştır. Fazla çalışma
ücretiyle normal ücretin yüzde beş fazlasıyla ödenmesine ilişkin bu kuralın, "zamanında" ödenmeme koşuluna
bağlı olarak uygulanabilir olduğu açıktır. Ayrıca, bu düzenlemenin basın
özgürlüğü yönünden önemli bir işlev gördüğü de yadsınamaz. Gazetecinin
görevinin haber alma, verme, basma ve yayma gibi kamu düzenini yakından
ilgilendiren niteliği de göz önüne alındığında kuralın başlı başına çalışma
barışını bozacak nitelikte olduğu söylenemez (AYM, E.2005/28, K.2008/122, K.T. 12/6/2008).
34. 5953 sayılı Kanun’un 14.
maddesinde öngörülen %5 fazla ödeme tartışmalara neden olmuş ve özellikle
indirim uygulanıp uygulanamayacağı sorunu ortaya çıkmıştır. Günlük yüzde beş
fazlasıyla ödeme kuralı, yüksek bir oran içermesi sebebiyle, vaktinde ödenmeyen
ücretler bakımından karşılıklı kusur durumları gözetilerek, 818 sayılı mülga
Kanun’un 44. maddesi uyarınca bir indirime gidilmesi gerekmektedir. 5953 sayılı
Kanun’da, bazı alacakların gününde ödenmemesi halinde günlük yüzde beş
fazlasıyla ödenmesi gerektiği yönündeki düzenleme ile hedeflenen, gazetecinin
ücret ve diğer işçilik haklarının gününde ödenmesini sağlamaktır. İşverenin,
Kanun hükmüne uyması durumunda günlük yüzde beş fazla ödeme bakımından bir
yaptırım gündeme gelmez. Buna karşın ödemelerin gecikmesi halinde günlük yüzde
beş fazla ödeme kuralı yıllık çok yüksek oranlara ulaşabilmektedir. Söz konusu
hüküm gazeteci yönünden de bir zenginleşme aracı olarak kullanılmamalıdır.
Fazla saatlerde çalışma karşılığı olan asıl alacaklardan yapılan indirim
oranında, günlük yüzde beş fazla ödeme miktarlarının da indirilmesi gerektiği
açıktır. Günlük yüzde beş fazla ödeme miktarları, gerçekleşen ve kabulü gereken
asıl alacak miktarlarının gününde ödenmemesinden kaynaklanmış olmakla, yukarıda
sözü edilen gerekçelerle günlük yüzde beş fazla ödeme tutarlarından oransal
indirime gidilmelidir (YHGK, 23/6/2010 tarih ve E.2010/9-305, K.2010/336).
35. Somut olayda Mahkemece,
bilirkişi raporu ve Yargıtay uygulamaları dikkate alınarak başvurucu lehine
hükmedilen alacak üzerinden indirim yapıldığı belirlenmiştir.
36. Yine Mahkeme, temerrüt
tarihinin 26/11/2007 tarihi olduğu gerekçesiyle faizi bu tarihten itibaren
hüküm altına almışsa da başvurucu tarafından işçi alacaklarının tahsili
amacıyla açılan dava sırasında iade davası açıldığı, işe iade kararının
1/6/2009 tarihinde kesinleştiği, 17/7/2009 tarihinde, işverenin başvurucuyu işe
başlatmayarak işe başlatmama tazminatının bir kısmını ve boşta geçirilen süreye
ait ücretin bir kısmını başvurucunun hesabına yatırdığı anlaşılmıştır. Yargıtay
tarafından da kıdem tazminatı alacağının, akdin ilk feshi tarihi olarak değil,
işverenin işe başlatmama iradesini ortaya koyduğu 17/7/2009 tarihinden itibaren
başlatılması gerektiği belirtilerek, hükmün bu yönden düzeltilerek onandığı
belirlenmiştir.
37. Mahkemece, işe iade
kararının uygulanmaması nedeniyle 4 aylık ücret alacağı ve 6 aylık tazminat
farkı alacağının 10/12/2007 tarihinden itibaren faiziyle tahsiline karar
verilmişse de Yargıtay 9. Hukuk Dairesince, davalı işverenin dava ve ek dava
tarihlerinden önce temerrüde düşürülmediği, dolayısıyla faizin başlangıç
tarihlerinin dava ve ek dava tarihleri olduğu gerekçesiyle bu yönden hükmü
düzelterek onanmıştır.
38. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece Mahkemesi ve
Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
39. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin ve Yargıtayın kararında
bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilememiştir.
40. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Mevduat Faizine Hükmedilmemesi ve
Alacaklardan %30 İndirim Yapılması Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlali
İddiası
41. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
42. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
43. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu
yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır.
44. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
45. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları
önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline
ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz
(B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
46. Bireysel
başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa
Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan
yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No:
2012/946, 26/3/2013, § 20).
47. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, alacakları üzerinden %30 oranında kesinti yapılarak hüküm altına
alındığını, çalışmalarını tanık beyanları ile ispatlamasına rağmen hiçbir
araştırma yapılmaksızın bu kesintinin gerçekleştirildiğini, hüküm altına alınan
alacağa en yüksek mevduat faizi yerine yasal faiz uygulandığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
48. Başvurucunun, Ankara 12. İş
Mahkemesinde açtığı asıl ve birleşen davalarda, tazminatlar ve işçilik
alacaklarının yasal faiziyle tahsilini talep ettiği, ıslah dilekçesinde de
yasal faizle tahsil isteminde bulunduğu anlaşılmıştır. Mahkemece, başvurucunun
davası kısmen kabul edilerek tazminat ve işçilik alacaklarının yasal faizle
tahsiline, bilirkişi raporunda %30 indirimle hesaplanan fazla mesai ve ulusal
bayram genel tatil ücreti alacağının davalıdan tahsiline karar verildiği
belirlenmiştir. Başvurucu, Mahkeme kararını, faizin niteliğine ve %30 indirime
yönelik olarak temyiz etmemiş, %90 takdiri indirim nedeninin yüksek olduğu
gerekçesiyle temyiz etmiştir.
49. Başvurucu bu şekilde, Anayasa
Mahkemesi önünde ileri sürdüğü ihlal iddialarını, Derece Mahkemesinde ve temyiz
safhasında ileri sürmediği için, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarını
usulünce tüketmemiştir.
50. Açıklanan nedenlerle, hukuk
sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası
51. Başvurucunun yargılamanın
uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet
için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu
nedenle, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
52. Başvurucu, iş akdinin
işveren tarafından haksız feshedilmesi üzerine açtığı tazminat ve alacak
davasının, makul olmayan bir sürede tamamlandığını belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
53. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
54. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
55. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
56. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
57. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesine dayanarak
inceleme yaptığı birçok kararında, AİHS'in 6. maddesi
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorum yaparak
Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan alt ilke ve hakları adil yargılanma
hakkı kapsamında kabul etmektedir (AYM, E.2011/43, K.2012/10, K.T. 19/1/2012).
58. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
59. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda, iş akdinin işveren tarafından haksız feshi nedeniyle açılan
tazminat ve alacak davası bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak
5521 ve 6100 sayılı Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen
somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir
yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
60. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
61. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
62. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir.
Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin
toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi
açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
63. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde
düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş
akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk
uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.
64. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
65. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. İş akdinin haksız nedenlerle işveren tarafından feshedilmesi
halinde, bu işlemin hukuka uygunluğu hakkında derhal bir yargı kararı
verilmesinde işçinin önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Zira işten
çıkarılarak geçim kaynağını kaybeden bir bireyin hukuki durumunun ivedilikle
açıklığa kavuşturulması gerekir. Çalışanın, geçim kaynağı olmaksızın hukuki
durumunun uzun süre belirsiz bırakılması halinde, çalışan bu durumdan olumsuz
etkilenecektir. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda
yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir.
66. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe
girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve
bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama
usulü getirilmiştir. Dolayısıyla iş akdinin haksız nedenlerle işveren tarafından
feshedilmesi sonucu açılan tazminat ve alacak davalarında da takip edilmesi
gereken yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011
tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur.
67. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
68. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken, haksız
olarak iş akdi feshedilen işçi tarafından açılan tazminat ve alacak davasının
başvurucu için taşıdığı değer ve başvurucunun kişisel yararı göz önünde
bulundurularak yargılama sürecindeki gecikmelerin her biri belirlenerek
gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların gecikmedeki etkisinin tespiti ve
bahsedilen makul süre kriterlerinin toplam etkisinin değerlendirilmesi
gerekmektedir.
69. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
6/12/2007 tarihidir.
70. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012
tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren
geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
71. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 52).
72. Başvuru konusu olayda, iş akdi işveren tarafından haksız
nedenlerle feshedilen işçi tarafından 6/12/2007 tarihinde işçilik alacaklarının
ve tazminatların tahsili amacıyla Ankara 12. İş Mahkemesinde açılan dava,
Mahkemenin E.2007/1022 sayılı dosyasında başlamıştır.
73. Başvurucunun, anılan dava sırasında açtığı işe iade
davası sonunda, başvurucunun işe iadesine karar verilmiş olup, işveren bu
kararı yerine getirmediği için başvurucu tarafından 5/8/2009 tarihinde Ankara
2. İş Mahkemesinin E.2009/725 sayılı dava dosyasında eksik ödenen tazminat ve
işçilik alacaklarının tahsili talep edilmiş, Mahkemece dava dosyası, Ankara 12.
İş Mahkemesinin E.2007/1022 sayılı dava dosyası ile birleştirilmiştir.
74. Yine başvurucu tarafından, 5/3/2010 tarihinde Ankara 10.
İş Mahkemesinde işçilik alacaklarının tahsili amacıyla ek dava açılmış ve
Mahkemenin E.2010/223 sayılı dosyasında yargılamaya başlanılmıştır. Anılan dava
dosyası da Ankara 12. İş Mahkemesinin E.2007/1022 sayılı dava dosyasıyla
birleştirilmiştir.
75. Mahkemece, tarafların delilleri toplanmış, tanıkları
dinlenmiş, 10/6/2008 tarihli duruşmada bilirkişi raporu alınmasına karar
verilmiştir. 14/4/2009 tarihinde tarafların rapora itiraz etmeleri üzerine ek
rapor alınması için dosya tekrar bilirkişiye tevdi edilmiştir. Bilirkişi
raporunun gelmesinden sonra Ankara 2. İş Mahkemesinin E.2009/725 sayılı dava
dosyası ile birleştirme kararı verildiği ve tarafların rapora itiraz ettikleri
dikkate alınarak, iki kişilik bilirkişi heyetinden yeniden rapor alınmasına
karar verilmiştir.
76. Bilirkişilerin ek ücret talebinde bulundukları ve yine
Ankara 10. İş Mahkemesinin E.2010/223 sayılı dava dosyasının birleştirildiği
belirlenerek, 16/3/2010 tarihli duruşmada bilirkişilere ek ücret ödenmesine,
asıl ve birleşen dava dosyalarına ilişkin olarak rapor alınmasına karar
verilmiştir.
77. 3/2/2011 tarihli duruşmada bilirkişi raporu okunmuş,
başvurucu vekili, raporun aleyhe olan kısımlarını kabul etmediğini belirtmiş,
davalı taraf rapora itiraz etmiştir. Mahkemece, davalının itirazlarının
değerlendirilmesi için duruşmanın ertelenmesine karar verilmiş, 15/3/2011
tarihli duruşmada davanın kısmen kabulü yönünde hüküm kurulmuştur.
78. İlk davanın açıldığı 6/12/2007 tarihinden, hükmün
verildiği 15/3/2011 tarihinde kadar yargılamanın 3 yıl 3 ay 9 gün sürdüğü
anlaşılmıştır. Taraflarca temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesince
24/9/2013 tarihinde hüküm düzeltilerek onanmıştır. İş Mahkemelerince verilen
kararlara karşı karar düzeltme yolu kapalı olduğu için hüküm 24/9/2013
tarihinde kesinleşmiştir.
79. Yargıtay temyiz incelemesinde geçen sürenin 2 yıl 4 ay 18
gün olduğu belirlenmiştir. Davanın açıldığı tarihten itibaren, Yargıtay 9.
Hukuk Dairesinin düzelterek onama tarihine kadar geçen süre, 5 yıl 9 ay 18
gündür.
80. Yargılama sürecinde başvurucunun mazeret bildirdiği
duruşmanın olmadığı ve yargılamanın uzamasına sebebiyet veren fillinin
bulunmadığı anlaşılmıştır.
81. Başvuru konusu yargılamada söz konusu olduğu gibi,
verilen birleştirme kararlarının adaletin daha iyi gerçekleştirilebilmesi için
makul olduğu değerlendirilebilirse de, bu tür
kararların yargılamayı uzatacağı göz önünde bulundurularak, yargılamanın diğer
aşamalarında sürecin hızlandırılması hususunda daha fazla gayret ve özen
gösterilmesi gerektiği açıktır.
82. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
iş akdinin haksız feshi nedeniyle açılan tazminat ve alacak davası; hukuki
meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin
toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate
alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve
usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla
yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez.
83. Başvurunun konusu olan tazminat ve alacak davasında
yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece
mahkemesince uzun aralıklarla duruşmalar yapıldığı, birçok defa bilirkişi
raporu alındığı, temyiz süreciyle beraber makul olmayan uzun bir süre olan 5
yıl 9 ay 18 günde yargılamanın tamamlandığı görülmektedir.
84. Mahkemece, 6/12/2007 tarihinde başlanılan yargılamanın,
15/3/2011 tarihinde sona erdiği ve Derece Mahkemesinde 3 yıl 3 ay 9 gün süren
yargılama süresinin, başvurucunun talebi üzerine birleşen dava dosyaları da
dikkate alındığında makul olabileceği değerlendirilmişse de, temyiz
incelemesinin 2 yıl 4 ay 18 gün sonra sonuçlandığı dikkate alındığında, toplam
5 yıl 9 ay 18 gün devam eden yargılama sürecinin, iş hukukuna dayalı davaların
niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati
göz önünde bulundurulduğunda, makul olmadığı açıktır.
85. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
86. Başvurucu, 300.000,00 TL maddi tazminat ve 50.000,00 TL
manevi tazminatın ödenmesini talep etmiştir.
87. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
88. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş
olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş
olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında
illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
89. Başvurucunun iş hukukuna dayalı olarak açtığı tazminat ve
alacak davası, makul olmayan bir süre olan 5 yıl 9 ay 18 gün sonra
sonuçlanmıştır. Dolayısıyla uyuşmazlığın niteliği ve başvurucunun kişisel
yararı göz önünde bulundurulduğunda başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren
4.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
90. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Yargılamanın sonucuna ilişkin adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mevduat faizine hükmedilmemesi ve alacaklardan %30 indirim
yapılması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlali iddiaları yönünden“başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiası yönünden KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 4.150,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
28/5/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.