TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEYİTAHMET SEÇKİN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8637)
|
|
Karar Tarihi: 7/1/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Hikmet Murat AKKAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Seyitahmet
SEÇKİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Sinan KARACABEY
|
2. Başvurucu
|
:
|
Mehmet KARAKAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nevzat SARIİN
|
3. Başvurucu
|
:
|
Hasan ÇALIŞKAN
|
4. Başvurucu
|
:
|
Günay CAFEROĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Hayriye IŞIK ERBİL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurular, Göçmen Konutları Projesi kapsamında satın
alınan konut için avans olarak ödenen ve konut taksit ödemelerinden mahsup
edilmeyen tutarların tahsili amacıyla açılan davaların reddedilmesi nedeniyle
mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru dilekçeleri ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların
Komisyonlara sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı
tespit edilmiştir. Komisyonlarca başvuruların
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
3. Yapılan inceleme sırasında
konularının aynı olması nedeniyle 2014/13640, 2014/13773, 2014/19592 numaralı
dosyaların 2013/8637 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve
incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucular 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutulmaları
sonucu Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelmiş ve Türk vatandaşı olmuşlardır.
7. Başvurucular; Başbakanlık ile Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı (TOKİ) aleyhine muhtelif tarih aralıklarında Ankara ve Bursa
Tüketici Mahkemelerinde açtıkları davalarda, Türkiye’ye geldikten sonra
Türkiye’nin değişik yerlerinde Göçmen Konutları Projesi kapsamında göçmen
evlerinin yapıldığını, bu evlerden bir konuta sahip olmak için değişik
miktarlarda peşinat ödediklerini belirtmiş ve ayrıca oturdukları konutların
maliyet hesabı çıkarıldıktan sonra ödenen miktarların evin taksit
miktarlarından mahsup edilmesi gerektiğini, mahsup işleminin
gerçekleştirilmediğini ileri sürerek yatırılan tutarların günün ekonomik
koşullarına göre güncellenerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla
tahsilini talep etmişlerdir.
8. Mahkemelerce istenen bilirkişi raporlarının dava
dosyalarına sunulmasını müteakip başvurucular ıslah dilekçesi ile birlikte
taleplerini, ilgili bilirkişi raporunda belirtilen güncellenmiş miktara kadar
çıkarmıştır.
9. Başvuruculardan Seyitahmet
Seçkin ve Günay Caferoğlu’nun Bursa 1. Tüketici Mahkemesinde ve Mehmet
Karakaş’ın Ankara 1. Tüketici Mahkemesinde görülen davasında Mahkemeler
verdikleri kararlarıyla başvurucuların konut almak üzere ödeme yaptığı ve avans
yatırdığı, yatırılan tutarların taksit ödemelerinden mahsup edildiğinin ispat
edilemediği, bu paraların banka nezdinde Devlet Bakanlığı adına açılan hesapta
tutulduğu, bilahare bu hesabın TOKİ’ye devredildiği, denkleştirici
adalet ilkesi dikkate alınarak başvurucularca yatırılan peşinatın ve avansın
güncellenmiş tutarının iade edilmesi gerektiği şeklindeki gerekçelerle açılan
davaların kabulüne karar vermiştir.
10. TOKİ ve Başbakanlık tarafından kararların temyizi üzerine
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi muhtelif tarihlerde vermiş olduğu kararlarla temyiz
aşamasında İlk Derece Mahkemesi kararlarını davalılar lehine farklı
gerekçelerle bozmuştur.
11. Başvurucular Seyitahmet Seçkin
ve Mehmet Karakaş’ın davalarına ilişkin olarak Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin
temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu değişik tarihli kararlarda;
“… Uyuşmazlık, davacının
yaptığı peşin ödemenin maliyet hesabına göre borçlandığı anlaşılan davacı
borcundan mahsup edilip edilmediği hakkındadır. Mahkemece, alınan bilirkişi
raporunda soyut ifadelerle ödenen peşinatın mahsup edilmediğine ilişkin düşünce
esas alınarak peşinatın güncelleştirilmiş değerinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir. Yukarıda
açıklandığı üzere davalılar mahsup işleminin yapıldığını ve peşin ödemenin
mahsup edildiğini savunmaktadır. Taraflar arasındaki borçlanma sözleşmesine
göre davacının kullandığı kredi üzerinden borçlandığı anlaşılmaktadır. Buna
karşılık yapılan maliyet hesaplarında göçmen konutlarının şerefiyelendirmesi
de gözetildiğinde maliyetlerin davacı borçlanmasının üzerinde kaldığı
görülmektedir. Bu durumda mahkemece taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine
elverişli yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılarak, borçlandırma işleminin
başlangıcında mahsuplaşma yapılıp yapılmadığı, konutun maliyet bedeli,
borçlandırma bedelinden yüksek olduğu takdirde davacının maliyet bedelinden
borçlanmayı kabul ettiği halde daha düşük miktarda borçlandırılmasının kabul
edilebilir açıklaması yaptırılmalı, ödenmesi gereken taksitlerden mahsup işlemi
yapılıp yapılmadığı dosya içindeki ve emsal dosyalardaki listeler ve yazışmalar
değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde
karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” şeklindeki gerekçeyle bozma
kararı verilmiştir.
12. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, temyiz incelemesi sonucunda
17/10/2012 tarihli E.2012/25101, K.2012/23770 sayılı kararla başvurucu Günay
Caferoğlu’nun davasına ilişkin olarak ise;
“…
Davacı, 1989 yılında Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi tutularak Türkiye’ye
geldiğini, Devlet Başkanlığı’nın hazırladığı göçmen evleri projesi kapsamında
borçlanarak konut satın aldığını, bu amaçla 15.000.000 TL peşinat ödediğini,
daha sonra aralarında sözleşme düzenlendiğini, peşin ödediği paranın konut
maliyet bedelinden mahsup edilmediğini ileri sürerek bu ödemenin
güncelleştirilmiş değerinin tahsilini istemiş; davalı ise, peşin olarak
yatırılan paranın mahsubunun yapıldığını, davacının talebinin haksız olduğunu
savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece dairemiz bozması üzerine verdiği
kararında mahsubun yapılmadığı gerekçe gösterilmek ve bilirkişi raporu esas
alınmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Toplanan
delillerden ve dosya kapsamından taraflar arasında sözleşme kurulmadan önce
davacının konut edinmek amacıyla davalı hesabına bir kısım paralar yatırdığı,
daha sonra davacıyla dava dışı Emlak bankası arasında yapılan sözleşmeyle
borcun takside bağlandığı, sözleşmede mahsup konusunda hüküm bulunmasa da
taksit tutarlarının tamamının ödendiği konusunda ihtilaf yoktur. İhtilaf
önceden peşin olarak yatırılan 15.000.000 TL nın mahsubunun yapılıp yapılmadığı noktasında
toplanmaktadır.
Yine
dosya kapsamından açıkça anlaşılacağı üzere göçmen konutlarının yapım ve temini
işini dava dışı Devlet Bakanlığı ile Emlak Bankası üstlenmiş, geçen zaman
içerisinde de bu konutların yapım işi davalı TOKİ ye devredilmiş, Emlak Bankası
da dava dışı Ziraat Bankasına devredilmiştir.
Devlet
Bakanlığı kredi temin işini üstlenen Emlak Bankasına 23.9.1993tarihinde yazdığı
yazısında “Her ne şekilde olursa olsun, soydaşların konut için yatırdıkları
peşinatların borç miktarından düşülmesi ve bakiye üzerinden borçlandırılmaları”
talimatını vermiş; daha sonra aynı bankaya 17.12.1997 tarihinde yazdığı yazı
ile de yatırılan peşinatların mahsup edilip edilmediğini sormuştur. Emlak
Bankası ise 31.12.1997 günlü cevabi yazısında proje kapsamında ülke çapında
21556 kişinin konut sahibi olduğunu, 6629 kişinin peşinatlarının kesin
borçlandırma işlemleri aşamasında peşinatlarının mahsup edileceğini, bunların
dışında kalan kişilerin tamamının peşinatlarının borçlarından mahsup edildiğini
bildirmiştir. Yine aynı Bakanlık 8.3.1999 tarihli yazısında soydaşlara
yapılacak geri ödemelerin mutlaka banka cüzdanlarına işlenmesini bildirmiştir.
Emlak Bankasının Ziraat Bankasına devrinden sonra Devlet Bakanlığı Ziraat
Bankasına yazdığı 29.5.2002 tarihli yazısında Kestel’de hak sahiplerine
konutlarının teslim edildiğini, işin başında yatırılan peşinatlarında maliyet
hesabından tenzil edildiği belirtilmiş; bu yazı esas alınmak suretiyle Halk
Bankasının bireysel krediler daire başkanlığının Garajlar şubesine yazdığı
26.2.2003 tarihli yazısında Devlet Bakanlığının 29.5.2002 tarihinde Kestel’de
inşa edilen 2064 göçmen konutunun kesin borçlandırılmasının talimata
bağlandığı, 1.3.2003 tarihi itibariyle hesaplanan ilave borçlanma tutarlarının
yazı ekinde tablo halinde gösterildiği, çok cuzi olan
borçlanma tutarlarının bu tarih itibariyle hesaplara borç kaydedildiği,
bunların tahsil edilmesinin gerektiği İTFA planı ve ANÜFE tablolarında bir
değişiklik olmayacağı belirtilmiştir. Diğer taraftan dairemiz incelemesinden
geçmek suretiyle kesinleşen ve aynı konuda Ankara 2.Tüketici Mahkemesinde
açılan 2010/107 esas ve 2011/114 esas sayılı dosyaların davacıları banka hesap
cüzdanlarını, hesap cüzdanlarının suretlerini dosyaya ibraz etmişler, hesap
cüzdanlarının incelenmesinden de gerekli mahsubun yapıldığı gözlemlenmiştir.
Yukarıda
özetlenen gerek Devletin resmi kurumları arasındaki
yazışmalardan, gerek hak sahiplerine ait liste başlıklı belge kapsamından ve
gerekse aynı nedenlerle açılan ve reddedilip, dairemizin incelenmesinden de
geçmek suretiyle kesinleşen dosya kapsamlarından da açıkça anlaşılacağı gibi
davacının peşin ödediği paranın mahsubunun yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu
durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile
kabulü usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” şeklindeki gerekçeyle bozma
kararı vermiştir.
13. Bireysel başvurulara konu olan bu davalar Ankara 1.
Tüketici Mahkemesi ile Bursa 1. Tüketici Mahkemelerinde görülmüş, bozma
kararlarının tümüne uyulmuş ve bunun sonucunda başvurucularca açılan davaların
tümü reddedilmiştir. Başvurucu Hasan Çalışkan’ın açtığı davada ise Bursa 1.
Tüketici Mahkemesi, herhangi bir bozma kararı olmaksızın açılan davayı doğrudan
reddetmiştir.
14. Başvuruculardan Seyitahmet
Seçkin, Günay Caferoğlu ve Hasan Çalışkan’ın Bursa 1.Tüketici Mahkemesinde
görülen davalarında verilen kararın gerekçesi şöyledir:
“Bilirkişi … ../../… tarihli raporunda özetle; … davacının borçlandığı
bedel ile konut maliyet bedelinin aynı olduğu, konut bedeline mahsup edilmek
üzere yatırmış olduğu … TL’nin konut bedelinden mahsup edilmediği yolunda görüş
bildirilmiştir.
Dosya içinde yer alan belgelerden, konut maliyet
bedeline ilişkin kesin bir rakam bulunmamaktadır. Bilirkişi tarafından konut
maliyet bedeli hesaplamasında, dosya içerisinde örneği yer alan Tuğrul Balaban
imzalı 08.02.1993 tarihli "Bursa/Kestel Göçmen Konutları Daire Maliyet
İcmali" başlığını taşıyan belge esas alınmıştır. Ancak bu belgenin
"not" kısmında "Konutların yaklaşık daire maliyetleri süre
uzatım komisyonu il kararı göz önüne alınarak düzenlenmiş olup, söz konusu
konutları kesin inşaat ve daire maliyetleri kesin hesaptan sonra
belirlenecektir" ifadesine yer verilmiştir; yani bilirkişi tarafından
rapora esas alınan maliyet hesabı kesin hesap değildir. Ancak, yine örneği
dosya içerisinde yer alan Emlak Bankası tarafından "Devlet Bakanlığı Sn.
Orhan Kilercioğlu" başlığını taşıyan 17.03.1993 tarih 1584 sayılı yazıda
"Ancak sözkonusu konutlar için Bankamızca
yapılan tespitler çerçevesinde projeye Avrupa İskan
Fonu Kaynaklarından alt ve üst yapı için istihkak bedelleri ile komisyonlar
dahil 118.527.559,286 TL ödeme yapılmış olup, bu tutarların 01.03.1994 tarihine
kadar faizi 34.112.535,038 TL olarak hesaplanmıştır. Buna göre fiili ödeme
tutarı 152.640.094,324 TL'ye ulaşmıştır. Ayrıca halen ödenmemiş 26.328.675,276
TL'nin de ödenmesiyle projeye sağlanan finansman tutarı 178.968.769,600 TL'ye
ulaşmakta ve birim konut bedeli ortalama 86.7 milyon
TL olmaktadır. Bu tutara söz konusu projeye Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Fonu'ndan sağlanarak ödenmiş olan 24.337.720,391 TL'den (faizsiz) konut başına
düşen 11,8 milyon TL'ninde ilavesiyle ortalama beher
konut bedeli 98,5 milyon TL'ye baliğ olmaktadır" denilmektedir. Bu yazı,
bilirkişi tarafından konut maliyet bedeli esas alınan 08.02.1993 tarihli
maliyet icmalinden sonra düzenlenmiştir. Dolayısıyla konut maliyet hesabında,
bu yazıda belirtilen rakamın esas alınması gerekir. Bu yazıya ekli
"Maliyet İcmali" başlıklı hesap tablosunda "Fiilen Yapılan
Ödemeler" başlıklı hesaplamada Üstyapı Maliyet Bedelinin faizi ile birlikte
toplam 117.759.947.209,00 TL, Altyapı Maliyet Bedelinin faizi ile birlikte
toplam 28.380.265.826,00 TL, Müşavirlik Bedelinin faizi ile birlikte toplam
4.215.296.891,00 TL, Banka Hizmeti Bedelinin 1.716.957.622,00 TL, Hazine
Komisyonunun 567.626.766,00 TL olmak üzere toplam 152.640.094.324,00 TL olduğu,
"Yapılacak Ödemeler" başlıklı hesaplamada ise, Üst yapı Bedeli olarak
3.763.441.362,00 TL, Alt yapı Bedeli olarak 16.231.128.331,00 TL, Nato Boru Hattı Bedeli olarak 1.385.180.227,00 TL,
Müşavirlik Bedeli olarak 620.012.748,00 TL, Banka Hizmeti Bedeli olarak
324.972,188,00 TL, Hazine Bedeli olarak 107.435.920,00 TL, Arsa Bedeli olarak
3.896.504.500,00 TL olmak üzere toplam 26.328.675.276,00 TL ödenmesi gerektiği,
fiilen yapılan ödemelerle, yapılması gereken ödemeler toplamının 178.968.769.600,00
TL olduğu, buna Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonun’dan
sağlanan 24.337.720.391,00 TL eklendiğinde daire başına oluşan maliyetin toplam
98.501.061,00 TL olduğu belirtilmiştir. Bu hesaplamadan açıkça anlaşılacağı
gibi şerefiye bedeli dahi hesaplanmaksızın davacıya satılan konutun bedeli 98,5
milyon TL'dir. Davacının … TL borçlanmış olması dikkate alındığında,
borçlanılan bedel, konut maliyet bedeli olan 98,5 milyon TL'nin altında
kalmaktadır. Bu durumda, davacının yatırmış olduğu … TL'nin konut maliyet
bedeline mahsup edilmediğinin kabulüne imkan
bulunmamaktadır; dolayısıyla davalının sebepsiz zenginleştiğinden de söz
edilemez. Bu nedenle, aksi yöndeki bilirkişi raporuna itibar edilmemiş, bozma
kararı da dikkate alınarak ispatlanamayan davanın reddine…”
15. Başvuruculardan Mehmet Karakaş’ın Ankara 1. Tüketici
Mahkemesinde görülen davasında, Mahkeme kararında başvurucunun yatırdığı 2.50 TL peşinat konusunda ihtilaf bulunmadığı, istenen
bilirkişi raporlarında başvurucunun belirttiği miktarı istemekte haklı olduğu
yönünde Mahkemeye görüş bildirildiği belirtilmiştir. Mahkeme kararının
devamında Yargıtayın vermiş olduğu bozma kararına, Yargıtayın Pursaklar projesiyle
ilgili bir içtihadına ve dosyada bulunduğu belirtilen Emlak Bankası Genel
Müdürlüğünün Devlet Bakanlığına yolladığı 31/12/1997 tarihli yazıya aynen yer
verilmiş ve yine Devlet Bakanlığının T.C. Ziraat Bankası A.Ş.ye hitaben
24/5/2002 tarihli yazı ile “… Konut sahibi
olmak üzere işin başında yatırılan 2.500.000 TL bedel maliyet hesabından tenzil
edilmiştir.” şeklinde yazışmanın bulunduğu ifade edilerek dava
ekonomisi ve yargılamanın hızlandırılması nedeniyle yeni bir ek rapor
alınmasının dosyaya fazla bir katkısı olmayacağı düşüncesiyle davanın reddine
karar verilmiştir.
16. Başvurucuların yukarıda belirtilen kararları temyiz
etmeleri üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi değişik tarihli ilamlarıyla İlk Derece Mahkemelerince verilen
kararları onamıştır.
17. Karar düzeltme yolu açık olanlar yönünden karar düzeltme
talebi hakkındaki istemler de reddedilmiş, nihai kararlar başvurucuların
vekillerine 5/11/2013 ile 17/11/2014 tarihleri arasında tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucular süresi içinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
20. 22/4/1926 tarihli ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 113. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Asıl borç tediye ile veya sair bir surette sakıt olduğu
takdirde kefalet ve rehin ve sair fer'i haklar dahi
sakıt olur.”
21. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
131. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde,
rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona
ermiş olur.”
22. 23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı mülga Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun’un 23. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü
ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır. Tüketici mahkemelerinin yargı
çevresi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici
örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır.
Tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretleri, 29 uncu maddeye
göre kaydedilen bütçede öngörülen ödenekten Bakanlıkça karşılanır. Davanın,
davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil
olunarak 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilir.
Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
Yedinci Babı, Dördüncü Faslı hükümlerine göre yürütülür.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 7/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun, diğer başvurucuların başvurularıyla birleştirilen 2013/8637
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
24. Başvurucular 1989 yılında Bulgaristan’dan zorunlu göçe
tabi tutularak Türkiye’ye geldiklerini, Ankara Pursaklar
ve Bursa Kestel’de Göçmen Konutları Projesi kapsamında konut sahibi olabilmek
için belli miktarda avans olarak ödeme yaptıklarını, daha sonra da konutların
taksitlerini ödediklerini ancak avans ödemesinin taksitlerden mahsup
edilmediğini, yaptıkları ödemelerin iadesi amacıyla açtıkları davaların
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin vermiş olduğu kararlar sonucunda kabul
edilmediğini, dosyada aleyhlerine hiçbir delil veya rapor bulunmamasına rağmen
İlk Derece Mahkemelerince davaların reddine karar verildiğini, temyiz üzerine
aynı Daire tarafından gerekçe gösterilmeksizin hükümlerin onandığını, ret
kararına dayanak yapılan yazılarda konut maliyet bedelinin hatalı, şişirilmiş
ve gerçeğinden yüksek olduğunu, yeniden bilirkişi incelemesi yapılmadan tüm
taleplerinin reddedildiğini, davalı idarenin peşinatın borçtan mahsup edildiği
konusunu ispatlayamadığını, dosyadaki lehe olan delillerin
değerlendirilmediğini, aynı konuda kabul edilen ve Yargıtay onamasından geçerek
kesinleşen çok sayıda dosya olmasına rağmen aksi yönde karar verilmesinin
eşitlik ilkesini zedelediğini, avans olarak ödedikleri bedellerin iade
edilmediğini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile kanun önünde
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve yeniden yargılama
yapılmasını talep etmişlerdir.
25. Başvuruculardan Mehmet Karakaş davanın açıldığı ve sona
erdiği tarihi nazara alarak yargılamanın uzun sürdüğünü belirtmiş ve makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ayrıca ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
26. Başvuru dilekçeleri ve ekleri incelendiğinde
başvurucuların Ankara ve Bursa Tüketici Mahkemelerinde açılan alacak
davalarının reddedilmesi dolayısıyla Anayasa’nın 10., 35., 36. ve 141.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri
görülmektedir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, Mahkemelerce verilen ret
kararları neticesinde haksız yere davalarının reddedildiğini, kendilerine
verilmesi gereken tazminatın verilmediğini, aynı durumda oldukları kişilerce
açılan davaların Derece Mahkemeleri tarafından daha önce kabul edildiğini iddia
etmişlerdir. Başvurucuların mülkiyet hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlali
iddiaları, yargılama sonucunda verilen kararın gerekçesiz olduğuna ve yargılama
sonucunun adil olmadığına yönelik olup bu iddialar, adil yargılanma hakkının
ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
27. Makul sürede yargılama yapılmadığı iddiası olan Mehmet
Karakaş yönünden adil yargılanma hakkı kapsamında ayrıca bir değerlendirme
yapılmıştır.
1. Başvurucu Mehmet Karakaş’ın Yargılamanın
Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası
28. Başvuruculardan Mehmet Karakaş 26/4/2011 tarihinde Ankara
1. Tüketici Mahkemesinde açtığı alacak davasının makul sürede sonuçlanmadığını
ileri sürerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 5.000
TL manevi tazminat talep etmiştir.
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
30. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği
açıktır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
31. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken
kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41–45).
32. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olaylarda Göçmen Konutları Projesi kapsamında avans olarak ödenen bedelin
iadesi talebiyle açılan alacak davaları bulunmakta olup bu sorunun çözümüne
yönelik olarak 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen
somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir
yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
33. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarihtir. Sürenin bitiş tarihi ise
yargılamanın sona erme tarihidir (Güher
Ergun ve diğerleri, § 52). Bu
kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürelerin başlangıç ve bitiş
tarihlerinin dikkate alınması gerekmekte olup yargılamanın başından itibaren
iki dereceli yargılama sisteminde davanın 20/10/2014 tarihinde kesinleştiği ve
3 yıl 5 ay 24 gün sürdüğü belirlenmiştir.
34. Tüketici mahkemelerinin görevi 4077 sayılı mülga Kanun’un
23. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede; bu Kanun’un uygulanmasıyla
ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı, tüketici
mahkemeleri nezdinde açılan davaların harçlardan muaf olduğu ve bu mahkemelerde
basit yargılama usulüne göre yargılama yapılacağı belirtilmiştir. Bu şekilde
kanun koyucu, tüketiciyi koruma amacını dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir tüketici davalarının yargılaması sistemi oluşturmuş ve bu
davaların, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz
bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
35. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi sonucunda
başvurucunun açtığı alacak davasının yerel Mahkemece ilk önce kabul edildiği,
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından kararın temyiz incelemesi neticesinde
bozulduğu, daha sonra yapılan yargılama sonucunda başvurucunun davasının
reddine karar verildiği ve kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
36. Yukarıda yer verilen ilkeler (bkz. § 31) ve yargılama
süresinin bütünü dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtaydaki yargılama sürecinde ilgili başvurucuların
haklarını ihlal edecek bir gecikmenin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle yargılamanın makul süreyi aşmadığı
ve başvurucunun
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin
olmadığının açık olduğu anlaşıldığından Mehmet Karakaş’ın makul süre
şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Başvurucuların Gerekçeli Karar Hakkına
İlişkin Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddiası
38. Başvurucular, Derece Mahkemeleri ve Yargıtay kararlarının
gerekçesiz olduğunu belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
39. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
40. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
41. Sözleşme’nin 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
42. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma
hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi
gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, § 38).
43. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber
bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2295, 20/2/2014,
§ 51). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın
hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa
bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33).
44. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna
başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak
açısından hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın
gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da
işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının
yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay,
B. No. 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
45. Somut başvurularda yatırılan avansın miktarlarına,
mahsubun yapılıp yapılmadığının daha iyi anlaşılabilmesi için inşaat maliyeti,
borçlanma sözleşmeleri ve sözleşmede yer alan bedel konusu ile ilgili olarak
istenen bilirkişi raporlarına yer verilmiş; başvurucular lehine tanzim edilen
bilirkişi raporlarına itibar edilmeme sebebi olarak Yargıtay kararlarından ve
ilgili resmî yazışmaların içeriğinden yararlanılmış, bu suretle her bir
başvurucunun durumuna uygun somut bir değerlendirme yapılarak davanın
reddedilme sebepleri açıkça belirtilmiştir.
46. Dolayısıyla ulaşılan sonuca uygun olarak delillerin
yeterli gerekçe ile Mahkeme tarafından serbestçe değerlendirildiği ve Yargıtay
tarafından Mahkeme görüşüne iştirak edilerek kararın onandığı görülmektedir. Bu
nedenle iddiaların karşılandığı ve Mahkeme kararının gerekçesiz olduğundan söz
edilemeyeceği anlaşılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri
sürülen Mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğuna ilişkin iddiaların yerinde
olmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Başvurucuların Diğer İddiaları
48. Başvurucular; Ankara Pursaklar
ve Bursa Kestel’de Göçmen Konutları Projesi kapsamında belli miktarda avans
olarak ödeme yaptıklarını ve daha sonra da konutların taksitlerini
ödediklerini, avans ödemesinin taksitlerden mahsup edilmediğini, yaptıkları
ödemelerin iadesi amacıyla açtıkları davalarda mahsup işleminin yapıldığının
ispat edilemediğini ancak Yargıtayın bozma ilamları
sonrasında davalı idare lehine kararlar verilerek hüküm kurulduğunu iddia
ederek davaya konu olan avans miktarlarının iadesini yahut yeniden yargılama
yapılmasını talep etmişlerdir.
49. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
50. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
51. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
52. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi
kararları açıkça keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
53. Başvurucular, devletin zorunlu göçe tabi tutulan kişilere
sattığı konutlardan birini alırken ödedikleri peşinatın sözleşme bedelinden
mahsup edilmediğini ileri sürerek anılan davaları açmışlardır. Bursa 1.
Tüketici Mahkemesi; bozmadan önce hükme esas alınan ve bilirkişi raporunda
geçen maliyet hesabının kesin olmadığını, dosya içinde örneği yer alan Emlak
Bankasının 17/3/1993 tarihli yazısında belirtilen konut maliyet hesabına göre
davacıya satılan konutun maliyet bedelinin borçlanılan bedelden fazla olduğunu,
bu nedenle davacının yatırmış olduğu peşinatın mahsup edilmediğinin kabulüne
imkân bulunmadığını belirterek davayı reddetmiştir. Ankara 1. Tüketici
Mahkemesi ise yeni bir bilirkişi raporuna gerek duymadan dosyada mevcut olan
somut bir belgeye ve yatırılan avansın miktarına dayanarak, sonuca ne şekilde
ulaştığını açıkça belirterek karar vermiştir. Başvurucular aleyhlerine karar
verilmek suretiyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmekte olup
iddialarının özü, Derece Mahkemesi ve temyiz merciince delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına,
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkindir.
54. Başvurucular, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından
dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkemenin
kararında açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum
da tespit edilememiştir.
55. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri
sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvuruların diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1. Başvuruculardan Mehmet
Karakaş’ın makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3.
Diğer iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin
başvurucular üzerine BIRAKILMASINA
7/1/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.