TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NEYTULLAH BAYRAM BAŞVURUSU
Başvuru Numarası: 2014/10339
Karar Tarihi: 15/4/2015
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Şükrü DURMUŞ
Başvurucu
Neytullah BAYRAM
Vekili
Av. Serhat EREN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, tutukluluk ve itiraz incelemelerinin duruşmasız olarak gerçekleştirildiğini, tutuklulukla ilgili savcılık mütalaasının kendisine tebliğ edilmediğini, tutukluluk incelenmesine ilişkin kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığını, tutukluluk halinin devamına ilişkin karara yapılan itiraz incelemesinin etkin bir şekilde yapılmadığını ve tutukluluk konusunda ayrımcılığa maruz kaldığını ileri sürerek Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ile 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 20/6/2014 tarihinde Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/10/2014 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 5/1/2015 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, 5/2/2015 tarihli yazısı ile başvuruya ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 9/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/10/2008 tarihli ve 2008/39 sorgu sayılı kararı ile “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, kasten kamu görevlisini öldürmek, öldürmeye teşebbüs” suçlamalarıyla tutuklanmıştır.
8. Başvurucu hakkında, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 16/12/2008 tarihli ve 2008/1611 esas sayılı iddianamesi ile “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak, kasten kamu görevlisini öldürmek, kasten kamu görevlisini öldürmeye teşebbüs, kamu malına zarar vermek ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet” suçlamalarıyla kamu davası açılmış, yapılan yargılama sonucunda Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 19/2/2014 tarihli ve E.2013/386, K.2014/22 sayılı ilamla toplam 6 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis, 384 yıl hapis ve 120.000,00 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Anılan karar başvurucu ve müdafisinin yokluğunda verilmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararı 17/3/2014 tarihinde başvurucu müdafisine tebliğ edilmiştir.
9. Başvurucu, 10/3/2014 tarihli dilekçeyle tahliye talebinde bulunmuştur. Tahliye dilekçesinde tutukluluk süresinin 5 yıl 5 ay olduğunu, yargılandığı davada hakkında hüküm verildiğini ve kararı temyiz ettiğini, 6/3/2014 tarihinde yürürlüğe giren 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri ile azami tutukluluk süresinin 5 yıla indirilmesi nedeniyle tutukluluk durumunun incelenmesi gerektiğini belirterek tahliye talebinde bulunmuştur. Başvurucunun talebi Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/3/2014 tarihli ve 2014/324 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir. Kararda başvurucu hakkında hükmedilen cezalar belirtildikten sonra şunlar ifade edilmiştir: “B- Sanık halen hükümlü statüsünde bulunup 6526 sayılı yasa 06/03/2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve usul yasalarının geriye yürümesi hukukun ana kurallarına nazaran mümkün değildir.
C- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun E.2011/1-51 K.2011/42 sayılı ilamında açıkça belirlendiği üzere tutukluluk sürelerinin hesabında yerel mahkeme tarafından hüküm verilinceye kadar geçen süre dikkate alınmalı, buna karşın yerel mahkeme tarafından hükmün verilmesinden sonra tutuklu sanığın hükmen tutuklu hale gelmesi nedeniyle temyizde geçen süre hesaba katılmamalıdır. Zira, hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmakla sanığın altılı suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit görülmekte ve bu aşamadan sonra tutukluluğun dayanağı mahkûmiyet hükmü olmaktadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de AİHS’nin 5.maddesinin uygulamasına ilişkin olarak verdiği kararlarda tutuklulukla ilgili makul sürenin hesabında, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet hükmünden sonra geçen süreyi dikkate almamaktadır.
D- Adam öldürme ve gasp suçunun devlete karşı işlenen suçlardan olmayıp dış dünyada her bir eylemin mağdurunun farklı oluşu ve her bir mağdura yönelik suçun ayrı ayrı oluşması nedeni ile tutukluluk süresinin de her bir mağdura yönelik eylem dikkate alınarak ayrı ayrı 5 yıl olarak dikkate alınması gerekmektedir.
E- Yargılamanın ve tutukluluk durumunun uzamasına sanıkların mahkemeyi protesto etme duruşmaya katılmama ve sağlık raporu alma gibi kendi iradi eylemleri ile sebebiyet verdikleri anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 5271 sayılı ceza mahkemesi kanununun 100 ve devam maddeleri gereğince sanık müdafileri tarafından yapılan itirazın REDDİNE, sanıkların TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA,”
10. Anılan karara yapılan itiraz Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/3/2014 tarihli ve 2014/257 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir. Başvurucu ret kararından 21/5/2014 tarihinde haberdar olduğunu beyan etmiştir.
11. Başvurucu, 20/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/2/2014 tarihli ve E.2013/386, K.2014/22 sayılı kararının temyizi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi 21/10/2014 tarihli ve E.2014/5733, K.2014/10324 sayılı ilamla hükmün onanmasına karar vermiştir.
B. İlgili Hukuk
13. 12/10/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) bendi şöyledir:
“(1) Kasten öldürme suçunun;
g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
14. 5237 sayılı Kanun’un 302. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“ (Değişik: 29/6/2005 – 5377/36 md.) Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
15. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 103. maddesi şöyledir:
“(1) Cumhuriyet savcısı, şüphelinin adlî kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza hâkiminden isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafii de aynı istemde bulunabilirler. (Madde metninden çıkarılan cümle: 25/05/2005-5353 S.K./12.mad)
(2) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re'sen serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest kalır.”
16. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.”
17. 5271 sayılı Kanun’un 105. maddesi (Değişik: 25/5/2005 – 5353/13 md.) şöyledir:
“(1) 103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir.(Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir.”
18. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü Madde hükümleri göz önünde bulundurularak (Ek ibare: 11/04/2013-6459 S.K./16. md), şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.”
19. 5271 sayılı Kanun'un 270. maddesi şöyledir:
“(1) İtirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir.
(2) (Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./20. md) 101 ve 105 inci maddeler uyarınca yapılan itiraz üzerine Cumhuriyet savcısından görüş alınması durumunda, bu görüş şüpheli, sanık veya müdafiine bildirilir. Şüpheli, sanık veya müdafii üç gün içinde görüşünü bildirebilir.”
20. 5271 sayılı Kanun'un 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir”'
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 15/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/6/2014 tarihli ve 2014/10339 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, somut başvuruda sadece haksız ve uzun tutuklama ile ilgili hak ihlallerini şikayet konusu yaptığını, tutukluluk ve itiraz incelemelerinin duruşmasız olarak gerçekleştirildiğini, tutukluluğun incelenmesine ilişkin kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığını, tutuklulukla ilgili savcılık mütalaasının kendisine tebliğ edilmediğini, tutukluluk halinin devamına ilişkin karara yapılan itiraz incelemesinin etkin bir şekilde yapılmadığını, tutukluluk konusunda Anayasa Mahkemesinin İ.B. hakkındaki kararı sonrası İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği tahliye kararının kendi durumu için yol gösterici olduğunu, bu uygulamaya rağmen kendisinin Kürt, ölenlerin ise devletin güvenlik görevlileri olması nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını ileri sürerek Anayasa'nın 14., 19., 36., 38. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirme ile bağlı olmaksızın, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Buna göre başvurucunun tutukluluk konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı yönündeki şikayetinin Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesi, tutuklulukla ilgili kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığı, tutukluluk ve itiraz incelemelerinin duruşmasız yapıldığı, tutukluğa itiraz incelemesinin etkili yapılmadığı ve tutuklulukla ilgili Cumhuriyet savcısının mütalaasının kendisine bildirilmediği yönündeki şikayetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
24. Başvurucunun, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddialarının, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
25. Başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlali iddiasının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında ele alınması gerekir. Dolayısıyla eşitlik ilkesi, bağımsız nitelikte koruma işlevine sahip olmayıp, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını ve korunmasını güvence altına alan bir haktır (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 34).
26. Başvurucunun 10/3/2014 tarihli tahliye talebi (Bkz. § 9), içeriği itibariyle 19/2/2014 tarihli mahkûmiyetle birlikte verilen tutukluluk halinin devamı kararına itiraz niteliğinde değildir. Başvurucu, 6526 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik sonrasında azami tutukluluk süresinin 5 yıla indirildiğini ve yargılandığı dava kapsamındaki tutukluluk süresinin azami sınırı aşığını ileri sürerek, tutukluluk durumunun incelenmesini ve tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
27. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin, yargılandığı davada hükmün verildiği 19/2/2014 tarihi öncesine ait şikâyetler ve bu tarih sonrasına ilişkin şikâyetler olmak üzere iki ayrı başlıkta incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Hüküm Öncesine Ait Kişi Hürriyeti ve Güvenliğine İlişkin Şikâyetler
28. Başvurucu tutuklulukla ilgili kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığı, tutukluluk ve itiraz incelemelerinin duruşmasız yapıldığı ve tutuklulukla ilgili Cumhuriyet savcısının mütalaasının kendisine bildirilmediğini iddia etmiştir.
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
30. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
31. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
32. Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, birtakım başvurular açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi gerekmektedir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).
33. Bireysel başvurunun, başvuru yolu öngörülmeyen durumlarda, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmekle birlikte, başvuru süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi noktasında, başvurucunun ihlal oluşturan işlem, eylem veya kararla ilgili yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu kapsamda, ilgili nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ öngörülmeyen hallerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
34. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
35. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark da bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmesi, şüphenin yenildiği anlamına gelmekte; isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Bir başka ifadeyle tutuklu sanığın hukuki statüsü değişmekte, tutuklanmasına neden olan (kuvvetli) şüphe yerini, her türlü şüpheden uzak bir kabulü ifade eden “kanaat”e bırakmaktadır. Bu nedenle mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesinin ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk halinin sona erdiğinin kabulü gerekir. Bu bakımdan, mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez (Hasan Elçi, B. No: 2013/6398, 3/4/2014, § 32).
36. Bu nedenle mahkûmiyete ilişkin ilk derecesi mahkemesi kararıyla birlikte, sanığın tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve dolayısıyla tabi olduğu rejim değiştiğinden, 30 günlük başvuru süresinin, itiraz yoluna başvurulmayan durumlarda, tutukluluğun hükümle birlikte devamına dair kararın başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir (Hasan Elçi, B. No: 2013/6398, 3/4/2014, § 33).
37. Somut olayda başvurucu isnat edilen suç nedeniyle 9/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış, 13/10/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Yargılamanın yapıldığı Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 19/2/2014 tarihli ve E.2013/386, K.2014/22 sayılı ilamla başvurucunun mahkûmiyetine ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Karar başvurucu ve müdafisinin yokluğunda verilmiştir. UYAP sisteminde başvuru konusu mahkeme dosyasında yapılan incelemede başvurucunun 10/3/2014 tarihinde tahliye talebinde bulunduğu, 19/2/2014 tarihli gerekçeli kararın ise 17/3/2014 tarihinde başvurucunun müdafisine tebliğ edildiği görülmüştür.
38. Başvurucunun 10/3/2014 tarihli tahliye talebinin, 19/2/2014 tarihli tutukluluğun devamı kararına itiraz niteliğinde kabul edilmemesi (Bkz. § 26) ve 19/2/2014 tarihli karara ise itiraz ettiğine dair herhangi bir bilgi ve belge sunmaması nedeniyle somut başvuruda, hüküm öncesine ait şikayetler konusunda bireysel başvuru açısından esas alınması gereken nihai kararın 19/2/2014 tarihli karar olduğu sonucuna varılmıştır. 10/3/2014 tarihinde tahliye talebinde bulunmakla başvurucunun en geç bu tarih itibariyle kararı öğrendiğinin kabul edilmesi gerekir. Bu tarihten itibaren 30 gün içerisinde bireysel başvuruda bulunması gerekirken 20/6/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle, başvurunun, hüküm öncesi kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin şikayetler kısmının “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.
b. Hüküm Sonrasına Ait Kişi Hürriyeti ve Güvenliğine İlişkin Şikâyetler
40. Başvurucu tutuklulukla ilgili kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığı, tutukluluk konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı, başvuru konusu yaptığı talep ve bu talebin reddine ilişkin incelemelerin duruşmasız yapıldığı, tutukluluk halinin devamına ilişkin karara yapılan itiraz incelemesinin etkin bir şekilde yapılmadığı ve başvuruya konu yaptığı tutukluluk incelemesine ilişkin Cumhuriyet savcısının mütalaasının kendisine bildirilmediğini iddia etmiştir.
41. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
42. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
43. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise bireylerin bu haktan şekil ve şartları kanunda gösterilen bazı istisnai durumlarda mahrum edilebileceği kuralı yer almaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 38). Buna göre, hürriyetten yoksun bırakılma ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 39). “Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi” amacıyla kişilerin hürriyetinden yoksun bırakılması maddenin ikinci fıkrasında sayılan hallerden biridir.
44. Somut olayda Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/2/2014 tarihinde açıklanan kararıyla başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir (Bkz.§. 8). Mahkemenin vermiş olduğu mahkûmiyet kararı sonrasındaki bu tutma hali, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi” kapsamındadır.
45. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, hüküm sonrası kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin şikâyetleri yönünden açık bir ihlal tespit edilmediğinden başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Hüküm öncesi kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin şikâyetler kısmının “süre aşımı” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hüküm sonrası kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin şikâyetler kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
15/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.