TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NEYTULLAH BAYRAM BAŞVURUSU
|
Başvuru Numarası: 2014/10339
|
|
Karar Tarihi: 15/4/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Neytullah BAYRAM
|
Vekili
|
:
|
Av. Serhat EREN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvurucu, tutukluluk ve itiraz incelemelerinin duruşmasız
olarak gerçekleştirildiğini, tutuklulukla ilgili savcılık mütalaasının
kendisine tebliğ edilmediğini, tutukluluk incelenmesine ilişkin kararların
gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığını, tutukluluk halinin devamına
ilişkin karara yapılan itiraz incelemesinin etkin bir şekilde yapılmadığını ve
tutukluluk konusunda ayrımcılığa maruz kaldığını ileri sürerek Anayasa'nın 10.
maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ile 19. maddesinde düzenlenen kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru, 20/6/2014 tarihinde Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına
engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/10/2014 tarihinde
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 5/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5.
Başvuru konusu olay ve olgular 5/1/2015 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, 5/2/2015 tarihli yazısı ile
başvuruya ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP
aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7.
Başvurucu, 9/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve Diyarbakır
4. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/10/2008 tarihli ve 2008/39 sorgu sayılı kararı ile
“Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, kasten kamu görevlisini
öldürmek, öldürmeye teşebbüs” suçlamalarıyla
tutuklanmıştır.
8.
Başvurucu hakkında, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının
16/12/2008 tarihli ve 2008/1611 esas sayılı iddianamesi ile “Devletin birliği
ve ülke bütünlüğünü bozmak, kasten kamu görevlisini öldürmek, kasten kamu görevlisini
öldürmeye teşebbüs, kamu malına zarar vermek ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet” suçlamalarıyla kamu davası açılmış,
yapılan yargılama sonucunda Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 19/2/2014
tarihli ve E.2013/386, K.2014/22 sayılı ilamla toplam 6 kez ağırlaştırılmış
müebbet hapis, 384 yıl hapis ve 120.000,00 TL. adli para cezası ile
cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Anılan karar
başvurucu ve müdafisinin yokluğunda verilmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararı
17/3/2014 tarihinde başvurucu müdafisine tebliğ edilmiştir.
9.
Başvurucu, 10/3/2014 tarihli dilekçeyle tahliye talebinde
bulunmuştur. Tahliye dilekçesinde tutukluluk süresinin 5 yıl 5 ay olduğunu,
yargılandığı davada hakkında hüküm verildiğini ve kararı temyiz ettiğini,
6/3/2014 tarihinde yürürlüğe giren 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun hükümleri ile azami tutukluluk süresinin 5 yıla
indirilmesi nedeniyle tutukluluk durumunun incelenmesi gerektiğini belirterek
tahliye talebinde bulunmuştur. Başvurucunun talebi Diyarbakır 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin 12/3/2014 tarihli ve 2014/324 Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiştir. Kararda başvurucu hakkında hükmedilen cezalar belirtildikten
sonra şunlar ifade edilmiştir: “B- Sanık
halen hükümlü statüsünde bulunup 6526 sayılı yasa 06/03/2014 tarihinde
yürürlüğe girmiştir ve usul yasalarının geriye yürümesi hukukun ana kurallarına
nazaran mümkün değildir.
C- Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun E.2011/1-51 K.2011/42 sayılı ilamında açıkça belirlendiği üzere
tutukluluk sürelerinin hesabında yerel mahkeme tarafından hüküm verilinceye
kadar geçen süre dikkate alınmalı, buna karşın yerel mahkeme tarafından hükmün
verilmesinden sonra tutuklu sanığın hükmen tutuklu hale gelmesi nedeniyle
temyizde geçen süre hesaba katılmamalıdır. Zira, hakkında mahkûmiyet hükmü
kurulmakla sanığın altılı suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit
görülmekte ve bu aşamadan sonra tutukluluğun dayanağı mahkûmiyet hükmü
olmaktadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de AİHS’nin 5.maddesinin
uygulamasına ilişkin olarak verdiği kararlarda tutuklulukla ilgili makul
sürenin hesabında, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet hükmünden sonra geçen
süreyi dikkate almamaktadır.
D- Adam öldürme ve gasp
suçunun devlete karşı işlenen suçlardan olmayıp dış dünyada her bir eylemin
mağdurunun farklı oluşu ve her bir mağdura yönelik suçun ayrı ayrı oluşması
nedeni ile tutukluluk süresinin de her bir mağdura yönelik eylem dikkate
alınarak ayrı ayrı 5 yıl olarak dikkate alınması gerekmektedir.
E- Yargılamanın ve
tutukluluk durumunun uzamasına sanıkların mahkemeyi protesto etme duruşmaya
katılmama ve sağlık raporu alma gibi kendi iradi eylemleri ile sebebiyet
verdikleri anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 5271 sayılı ceza
mahkemesi kanununun 100 ve devam maddeleri gereğince sanık müdafileri
tarafından yapılan itirazın REDDİNE, sanıkların TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA,”
10.
Anılan karara yapılan itiraz Diyarbakır 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin 31/3/2014 tarihli ve 2014/257 Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiştir. Başvurucu ret kararından 21/5/2014 tarihinde haberdar olduğunu
beyan etmiştir.
11.
Başvurucu, 20/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuştur.
12.
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/2/2014 tarihli ve
E.2013/386, K.2014/22 sayılı kararının temyizi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi
21/10/2014 tarihli ve E.2014/5733, K.2014/10324 sayılı ilamla hükmün onanmasına
karar vermiştir.
B. İlgili Hukuk
13.
12/10/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) bendi şöyledir:
“(1) Kasten öldürme
suçunun;
g) Kişinin yerine getirdiği
kamu görevi nedeniyle,
İşlenmesi halinde, kişi
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
14.
5237 sayılı Kanun’un 302. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“ (Değişik: 29/6/2005 –
5377/36 md.) Devlet topraklarının tamamını veya bir
kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin
bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği
altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik
bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır.”
15.
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 103.
maddesi şöyledir:
“(1)
Cumhuriyet savcısı, şüphelinin adlî kontrol altına alınarak serbest
bırakılmasını sulh ceza hâkiminden isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı
verilmiş şüpheli ve müdafii de aynı istemde
bulunabilirler. (Madde metninden çıkarılan cümle: 25/05/2005-5353 S.K./12.mad)
(2) Soruşturma
evresinde Cumhuriyet savcısı adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz
olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re'sen
serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest
kalır.”
16.
5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.”
17.
5271 sayılı Kanun’un 105. maddesi (Değişik: 25/5/2005 – 5353/13 md.) şöyledir:
“(1) 103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem
üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin
görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî
kontrol uygulanmasına karar verilir.(Ek cümle:
11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu karar
verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin
görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir.”
18.
5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi şöyledir:
“(1)
Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç
otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip
gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından 100 üncü Madde hükümleri göz önünde
bulundurularak (Ek ibare: 11/04/2013-6459 S.K./16. md), şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi,
yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan
sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya
koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen
süre içinde de re'sen karar verir.”
19.
5271 sayılı Kanun'un 270. maddesi şöyledir:
“(1) İtirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap
verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir.
Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların
yapılmasını da emredebilir.
(2) (Ek fıkra:
11/04/2013-6459 S.K./20. md) 101 ve 105 inci maddeler uyarınca yapılan itiraz
üzerine Cumhuriyet savcısından görüş alınması durumunda, bu görüş şüpheli,
sanık veya müdafiine bildirilir. Şüpheli, sanık veya müdafii üç gün içinde görüşünü bildirebilir.”
20.
5271 sayılı Kanun'un 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz
hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet
savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir”'
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21.
Mahkemenin 15/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 20/6/2014 tarihli ve 2014/10339 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22.
Başvurucu, somut başvuruda sadece haksız ve uzun tutuklama ile
ilgili hak ihlallerini şikayet konusu yaptığını, tutukluluk ve itiraz
incelemelerinin duruşmasız olarak gerçekleştirildiğini, tutukluluğun
incelenmesine ilişkin kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığını, tutuklulukla
ilgili savcılık mütalaasının kendisine tebliğ edilmediğini, tutukluluk halinin
devamına ilişkin karara yapılan itiraz incelemesinin etkin bir şekilde
yapılmadığını, tutukluluk konusunda Anayasa Mahkemesinin İ.B. hakkındaki kararı
sonrası İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği tahliye kararının kendi
durumu için yol gösterici olduğunu, bu uygulamaya rağmen kendisinin Kürt,
ölenlerin ise devletin güvenlik görevlileri olması nedeniyle ayrımcılığa maruz
kaldığını ileri sürerek Anayasa'nın 14., 19., 36., 38. ve 40. maddelerinin
ihlal edildiğini iddia etmiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23.
Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirme ile bağlı olmaksızın, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Buna göre başvurucunun
tutukluluk konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı yönündeki şikayetinin
Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesi, tutuklulukla
ilgili kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığı, tutukluluk ve
itiraz incelemelerinin duruşmasız yapıldığı, tutukluğa itiraz incelemesinin
etkili yapılmadığı ve tutuklulukla ilgili Cumhuriyet savcısının mütalaasının
kendisine bildirilmediği yönündeki şikayetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinde
düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerekmektedir.
24.
Başvurucunun, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddialarının, soyut olarak değerlendirilmesi
mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)
kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele
alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
33).
25.
Başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlali iddiasının, kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkı bağlamında ele alınması gerekir. Dolayısıyla eşitlik ilkesi,
bağımsız nitelikte koruma işlevine sahip olmayıp, temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasını ve korunmasını güvence altına alan bir haktır (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
34).
26.
Başvurucunun 10/3/2014 tarihli tahliye talebi (Bkz. § 9),
içeriği itibariyle 19/2/2014 tarihli mahkûmiyetle birlikte verilen tutukluluk
halinin devamı kararına itiraz niteliğinde değildir. Başvurucu, 6526 sayılı
Kanun’da yapılan değişiklik sonrasında azami tutukluluk süresinin 5 yıla
indirildiğini ve yargılandığı dava kapsamındaki tutukluluk süresinin azami
sınırı aşığını ileri sürerek, tutukluluk durumunun incelenmesini ve tahliyesine
karar verilmesini talep etmiştir.
27.
Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin, yargılandığı davada
hükmün verildiği 19/2/2014 tarihi öncesine ait şikâyetler ve bu tarih sonrasına
ilişkin şikâyetler olmak üzere iki ayrı başlıkta incelenmesi gerektiği sonucuna
varılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Hüküm
Öncesine Ait Kişi Hürriyeti ve Güvenliğine İlişkin Şikâyetler
28.
Başvurucu tutuklulukla ilgili kararların gerekçelerinin ilgili
ve yeterli olmadığı, tutukluluk ve itiraz incelemelerinin duruşmasız yapıldığı
ve tutuklulukla ilgili Cumhuriyet savcısının mütalaasının kendisine
bildirilmediğini iddia etmiştir.
29.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
30.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.”
31.
Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan
başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her
aşamasında resen nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur (Taner Kurban,
B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
32.
Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru
yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir
bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının
tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, birtakım başvurular
açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol
açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan
bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut
başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi
gerekmektedir (Taner
Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).
33.
Bireysel başvurunun, başvuru yolu öngörülmeyen durumlarda,
ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmekle
birlikte, başvuru süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi noktasında,
başvurucunun ihlal oluşturan işlem, eylem veya kararla ilgili yeterince bilgi
sahibi olması aranacaktır. Bu kapsamda, ilgili nihai kararın tebliğinin
öngörüldüğü hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ öngörülmeyen hallerde ise
başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması
gerekir (Taner
Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
34.
Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan
bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı
olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının
tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk
halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona
erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla
yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çekişmeli yargılama ve/veya
silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı
da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest
bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel
başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam
ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü,
B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
35.
Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece
mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk
hali sona erer. Çünkü mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu”
olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından,
tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark da
bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmesi, şüphenin yenildiği anlamına
gelmekte; isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta
erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya
ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Bir başka ifadeyle tutuklu sanığın
hukuki statüsü değişmekte, tutuklanmasına neden olan (kuvvetli) şüphe yerini,
her türlü şüpheden uzak bir kabulü ifade eden “kanaat”e bırakmaktadır. Bu nedenle
mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesinin ve bir tutuklama nedenine
bağlı olarak tutukluluk halinin sona erdiğinin kabulü gerekir. Bu bakımdan,
mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez (Hasan Elçi, B. No: 2013/6398, 3/4/2014, §
32).
36.
Bu nedenle mahkûmiyete ilişkin ilk derecesi mahkemesi kararıyla
birlikte, sanığın tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve dolayısıyla tabi olduğu
rejim değiştiğinden, 30 günlük başvuru süresinin, itiraz yoluna başvurulmayan
durumlarda, tutukluluğun hükümle birlikte devamına dair kararın başvurucu
tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir (Hasan Elçi, B. No: 2013/6398, 3/4/2014, §
33).
37.
Somut olayda başvurucu isnat edilen suç nedeniyle 9/10/2008
tarihinde gözaltına alınmış, 13/10/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Yargılamanın
yapıldığı Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 19/2/2014 tarihli ve E.2013/386,
K.2014/22 sayılı ilamla başvurucunun mahkûmiyetine ve tutukluluk halinin
devamına karar vermiştir. Karar başvurucu ve müdafisinin yokluğunda
verilmiştir. UYAP sisteminde başvuru konusu mahkeme dosyasında yapılan
incelemede başvurucunun 10/3/2014 tarihinde tahliye talebinde bulunduğu,
19/2/2014 tarihli gerekçeli kararın ise 17/3/2014 tarihinde başvurucunun
müdafisine tebliğ edildiği görülmüştür.
38.
Başvurucunun 10/3/2014 tarihli tahliye talebinin, 19/2/2014
tarihli tutukluluğun devamı kararına itiraz niteliğinde kabul edilmemesi (Bkz.
§ 26) ve 19/2/2014 tarihli karara ise itiraz ettiğine dair herhangi bir bilgi
ve belge sunmaması nedeniyle somut başvuruda, hüküm öncesine ait şikayetler konusunda
bireysel başvuru açısından esas alınması gereken nihai kararın 19/2/2014
tarihli karar olduğu sonucuna varılmıştır. 10/3/2014 tarihinde tahliye
talebinde bulunmakla başvurucunun en geç bu tarih itibariyle kararı
öğrendiğinin kabul edilmesi gerekir. Bu tarihten itibaren 30 gün içerisinde
bireysel başvuruda bulunması gerekirken 20/6/2014 tarihinde yapılan bireysel
başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
39.
Açıklanan nedenlerle, başvurunun, hüküm öncesi kişi hürriyeti ve
güvenliğine ilişkin şikayetler kısmının “süre
aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekmiştir.
b. Hüküm
Sonrasına Ait Kişi Hürriyeti ve Güvenliğine İlişkin Şikâyetler
40.
Başvurucu tutuklulukla ilgili kararların gerekçelerinin ilgili
ve yeterli olmadığı, tutukluluk konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı, başvuru
konusu yaptığı talep ve bu talebin reddine ilişkin incelemelerin duruşmasız
yapıldığı, tutukluluk halinin devamına ilişkin karara yapılan itiraz
incelemesinin etkin bir şekilde yapılmadığı ve başvuruya konu yaptığı
tutukluluk incelemesine ilişkin Cumhuriyet savcısının mütalaasının kendisine
bildirilmediğini iddia etmiştir.
41.
Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“Şekil ve
şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri dışında kimse
hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
42.
6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
43.
Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu, ikinci ve üçüncü
fıkralarında ise bireylerin bu haktan şekil ve şartları kanunda gösterilen bazı
istisnai durumlarda mahrum edilebileceği kuralı yer almaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 38). Buna göre,
hürriyetten yoksun bırakılma ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında
belirlenen durumlardan birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (Hamit Kaya,
B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 39). “Mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi”
amacıyla kişilerin hürriyetinden yoksun bırakılması maddenin ikinci fıkrasında
sayılan hallerden biridir.
44.
Somut olayda Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/2/2014
tarihinde açıklanan kararıyla başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına
ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir (Bkz.§. 8). Mahkemenin vermiş
olduğu mahkûmiyet kararı sonrasındaki bu tutma hali, Anayasa’nın 19. maddesinin
ikinci fıkrasındaki “mahkemelerce verilmiş
hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi” kapsamındadır.
45.
Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, hüküm sonrası kişi hürriyeti
ve güvenliğine ilişkin şikâyetleri yönünden açık bir ihlal tespit
edilmediğinden başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin "açıkça
dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1.
Hüküm öncesi kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin şikâyetler
kısmının “süre aşımı” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Hüküm sonrası kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin şikâyetler
kısmının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
15/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.