TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SELİM ADIYAMAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8846)
Karar Tarihi: 9/3/2016
R.G. Tarih ve Sayı: 27/4/2016-29696
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
Başvurucu
Selim ADIYAMAN
Vekili
Av.Esra KATIMAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, boşanma davasında, çocuk ile kişisel ilişki kurulması yönündeki taleplerin reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/12/2013 tarihinde Urla Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 15/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 24/11/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 9/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 28/12/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir.
8. Başvurucu aleyhine 1/2/2013 tarihinde İzmir 12. Aile Mahkemesinin E.2013/90 sayılı dosyasına kayden açılan davada, tarafların boşanmaları talebinin yanı sıra müşterek çocuğun velâyetinin davacı anneye verilmesi ve başvurucunun davacıya yönelttiği iddia edilen tehditlerden dolayı 4/8/2007 doğumlu müşterek çocuk ve başvurucu baba arasında kişisel münasebet tesisinden kaçınılması ile gerekirse uzman raporu temininden sonra bu hususun karara bağlanması talep edilmiş olup Mahkemece 6/2/2013 tarihinde tensip tutanağı düzenlenmiştir.
9. Başvurucu tarafından ibraz edilen 5/3/2013 havale tarihli dilekçe ile dava tarihinden beri çocuğunu göremediği, davacı annenin de çocuğu kendisine göstermeme yönünde bir iradeye sahip olduğu, kişisel ilişki tesisine karar verilmemesi durumunda uzun bir süre daha çocuğunu göremeyeceği, çocuğuna dönük görev ve sorumluluklarını sürdürme kararlılığı içinde olduğu, boşanma sürecinin çocuğu ile olan bağına zarar vermesini istemediği, baba ile çocuk arasındaki ilişkilerin zaman içinde zedelenmemesi için kişisel ilişki düzenlemesinin uygun olacağı, bu ilişkinin kurulma koşullarının tespitinin, güvenilir üçüncü kişi nezaretinde görüşme şartı da dahil olmak üzere mahkemenin takdirine bırakıldığı belirtilerek, karar verilirken başvurucunun çalışıyor olmasının gözönünde tutularak görüşme günlerinin hafta sonu olarak tayin edilmesi ve bayram gibi özel günlerde de görüşme imkânı sağlanması talebinde bulunulmuştur.
10. Mahkemece 6/3/2013 tarihli duruşmada, müşterek çocuğun dava süresince tedbiren davacı anne yanında kalmasına; çocuk ile tedbiren şahsi ilişki hususunun ön inceleme aşaması, karşılıklı dilekçelerin verilmesi ve delillerin bildirilmesi işlemleri tamamlandıktan sonra değerlendirilmesine karar verilmiştir.
11. Mahkemece9/4/2013 tarihli duruşmada, başvurucu ile çocuk arasında tedbiren şahsi ilişki kurulması yönündeki talebin, aşamalarda değişecek duruma göre tekrar değerlendirilmek üzere reddine karar verilmiştir.
12. Başvurucu tarafından 22/4/2013 havale tarihli dilekçe ile çocuğun ebeveynini görme ve kişisel ilişki kurma hakkı ile anne babanın çocuk ile kişisel ilişki kurma hakkının anayasal olarak koruma altında olduğu, belirtilen haklar arasında Mahkemece denge kurulması ve bu kapsamda orantılı ölçüde tedbirler uygulanması gerektiği belirtilerek kişisel ilişki kurulması talebinin reddine dair kararın tekrar gözden geçirilmesi suretiyle karardan dönülmesi ve serbest kişisel ilişki kurulması noktasında tereddüt var ise görüşmelerin üçüncü kişi nezaretinde gerçekleştirilmesinin sağlanması talep edilmiştir.
13. 4/6/2013 tarihli ön inceleme duruşmasında, başvurucu tarafından şahsi ilişki talebi yinelenmiştir. Mahkemece 4/6/2013 tarihli ara kararı ile çocuk hazır edildiğinde mahkeme uzmanından tedbiren şahsi ilişki konusunda rapor alınmasına ve şahsi ilişki talebinin ilgili rapor sunulduktan sonra değerlendirilmesine karar verilmiştir.
14. Mahkemece görevlendirilen pedagog tarafından, taraflar ve müşterek çocuk ile yapılan görüşme sonrasında tanzim edildiği anlaşılan 8/7/2013 tarihli sosyal inceleme raporunda; başvurucu gibi annenin de çocuk ve baba arasında şahsi ilişki kurulmasını arzu ettiği ancak güvenlik kaygıları nedeniyle bunun uygun şartlarda gerçekleştirilmesini istediği, çocuk ve babanın görüştürülmesi esnasında çocuğun çekingen tavırları nedeniyle başvurucunun agresif davranmasının çocuk üzerinde olumsuz etki oluşturduğu, çocuğun baba figürüne güvenmediği, zarar vereceği endişesi taşıdığı, mevcut yaşı itibarıyla babası ile yalnız olarak aynı ortamda bulunmak istemediğinin anlaşıldığı, bu nedenle tedbiren anne yanında bulunan çocuğun psikososyal gelişimi açısından başvurucu baba ile güvenli bir bağ kurulabilmesi için dava sürecinde iki haftada bir Pazar günleri 13:00-16:00 saatleri arasında şahsi ilişki kurulmasının, bu süreçte çocuğa bir kolluk görevlisinin eşlik etmesinin çocuğun yüksek yararına olacağı ve baba ile çocuk arasındaki münasebetin çocuk üzerindeki etkilerine göre görüşme süresinin daha sonra tekrar değerlendirilmesinin uygun olacağı ifade edilmiştir.
15. Başvurucu tarafından 9/7/2013 tarihli dilekçe ile belirtilen rapor dikkate alınarak çocuk ile arasında kişisel ilişki tesisi talep edilmiş olup mahkemece 12/7/2013 tarihli celsede belirtilen talep reddedilmiş ve ara kararında, uzman raporu içeriğine göre çocuğun kolluk görevlisi nezaretinde başvurucu ile tedbiren görüştürülmesinin henüz beş yaşındaki bir çocuğun yüksek yararına olmayacağı anlaşıldığından, değişen ve toplanan delillere göre ileride yeniden değerlendirilmek üzere şahsi ilişki talebinin reddedildiği belirtilmiştir.
16. Foça Açık Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü tarafından mahkemeye gönderilen yazıda, başvurucunun 9/11/2013 tarihinde ilgili Cezaevine girişinin yapıldığı bildirilmiştir.
17. 7/11/2013 tarihli duruşmada başvurucu vekilince başvurucunun cezaevine gireceği belirtilerek çocuk ile başvurucu arasında cezaevinde belirli günlerde görüşme sağlanması talep edilmiş, mahkemece çocuğun yaşı gözönünde bulundurulduğunda bu yaştaki bir çocuğun cezaevinde babası ile şahsi ilişki kurmasının uygun olmayacağı belirtilerek başvurucu vekilinin talebi reddedilmiş; 9/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
18. Bireysel başvuru sonrasında ve yargılamanın 11/2/2014 tarihli celsesinde, celse arasında başvurucunun cezaevinden çıktığının bildirilmesi durumunda, tedbiren şahsi ilişki kurulması hususunda değerlendirme yapılmasına, 8/9/2014 tarihli celsede ise müşterek çocuk hazır edildiğinde başvurucunun cezaevinde bulunması da dikkate alınarak şahsi ilişki yönünden davanın esasına yönelik olarak mahkeme uzmanından rapor alınmasına, rapor sonucuna göre çocuk ile başvurucu arasında tedbiren görüşme tesis edilmesi hususunun değerlendirilmesine ve ilgili cezaevinden başvurucunun açık görüş günlerinin ve saatlerinin sorulmasına karar verilmiştir.
19. 10/9/2014 tarihli sosyal inceleme raporunda; çocuk ile baba arasında cezaevinde yapılan görüşmelerden çocuğun olumlu yönde etkilendiği, her ne kadar çocuğun yaşı ve gelişimi gözönüne alındığında cezaevi ziyaretlerinden olumsuz yönde etkilenme ihtimali bulunuyor ise de çocuğun babaannesi eşliğinde babası ile yapacağı görüşmenin psikososyal gelişimi açısından fayda sağlayacağı, çocuğun baba çocuk diyaloğunu yeni yakalamaya başladığı ve babası ile kurduğu bu ilişkiyi kaybetmekten korktuğu, birarada geçirdikleri süreçten keyif aldığı belirtilerek çocuğun her ay bir defa babaannesi eşliğinde babası ile cezaevinde görüşmesinin uygun olacağı ifade edilmiştir.
20. Takip eden 10/10/2014 tarihli celsede, çocuğun yargılama aşamasında başvurucunun o ayki ilk açık görüş gün ve saatlerinde tedbiren başvurucu ile görüştürülmesine karar verilmiştir.
21. Yargılamanın ertelendiği 28/10/2014 tarihli celsede mahkemenin E.2013/90 sayılı kararıyla davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velâyetinin anneye verilmesine, başvurucu şartla tahliye olana kadar çocuğun her ay başvurucunun o ayki ilk açık görüş gün ve saatlerinde başvurucu ile görüştürülmesi suretiyle şahsi ilişki tesisine, başvurucu şartla tahliye olduktan sonra ise çocuğun her ayın 1. ve 3. Cumartesi günleri saat 09.00 ile Pazar günleri saat 17.00 arası, dinî bayramların ilk günü saat 09.00 ile 2. günü saat 09.00 arası ve her yıl Temmuz ayının ilk günü saat 09.00 ile son günü saat 17.00 arası başvurucu yanına verilerek şahsi iliski tesisine karar verilmiştir. Hüküm, yasal süresi içinde taraflarca temyiz yoluna başvurulmamış olması nedeniyle 13/1/2015 tarihi itibarıyla kesinleşmiştir. Gerekçeli kararda, yargılama sırasında ileri sürülen şahsi ilişki taleplerinin reddine ilişkin olarak başvurucunun cezaevinde bulunması ve çocuğun yaşı da dikkate alınarak o yaştaki bir çocuğun cezaevinde babası ile şahsi ilişki kurmasının uygun olmayacağı kanaatine varıldığı, söz konusu talebin başvurucu tanıklarının dinlenilmesinden ve bu yönde uzman raporu alınmasının ardından değerlendirilmesinin uygun olacağının düşünüldüğü, zira çocuğun cezaevinde bulunan babasının orada bulunma sebebi ile ilgili tereddütler yaşayacağı ve yaşı itibarıyla bunu anlayamayabileceğinin değerlendirildiği belirtilmiştir. Gerekçede yukarıdaki değerlendirmeden sonra aradan geçen süre de dikkate alınarak çocuğun velâyeti ve şahsi ilişki yönünden uzman raporu alındığı, söz konusu 10/9/2014 tarihli raporda çocuğun başvurucunun annesi tarafından cezaevine götürüldüğünün ve babası ile görüşmesinin sağlandığının; çocuğun babasının daha önce kendisi ile bu kadar ilgilenmediği, şu anki ilgisinden mutlu olduğu, babaannesi ile babasını görmeye gitmeye devam etmek istediği yönünde beyanda bulunduğunun, her ne kadar çocuğun yaşı ve gelişimi gözönüne alındığında cezaevi ziyaretlerinden etkilenme ihtimali bulunuyor ise de babaannesi eşliğinde babası ile görüşebileceğinin belirlendiğinin ifade edildiği ve bu kapsamda 10/10/2014 tarihli celsede çocuk ve baba arasında tedbiren kişisel ilişki kurulmasına karar verildiği belirtilmiştir.
B. İlgili Hukuk
22. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Geçici önlemler” kenar başlıklı 169. maddesi şöyledir:
“Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır.”
23. 4721 sayılı Kanun’un “Kural” kenar başlıklı 323. maddesi şöyledir:
“Ana ve babadan her biri, velâyeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahiptir.”
24. 4721 sayılı Kanun’un “Sınırları” kenar başlıklı 324. maddesi şöyledir:
“Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür.
Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddî olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir.”
25. Türkiye açısından 14/10/1990 tarihinde imzalanan ve 27/1/1995 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20/11/1989 tarihli Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.”
26. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 9. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
“(1)Yetkili makamlar uygulanabilir yasa ve usullere göre ve temyiz yolu açık olarak, ayrılığın çocuğun yüksek yararına olduğu yolunda karar vermedikçe, Taraf Devletler, çocuğun; ana–babasından, onların rızası dışında ayrılmamasını güvence altına alırlar. Ancak, ana–babası tarafından çocuğun kötü muameleye maruz bırakılması ya da ihmâl edilmesi durumlarında ya da ana–babanın birbirinden ayrı yaşaması nedeniyle çocuğun ikametgâhının belirlenmesi amacıyla karara varılması gerektiğinde, bu tür bir ayrılık kararı verilebilir.
(2)Bu maddenin birinci fıkrası uyarınca girişilen her işlemde, ilgili bütün taraflara işleme katılma ve görüşlerini bildirme olanağı tanınır.
(3)Taraf Devletler, ana–babasından veya bunlardan birinden ayrılmasına karar verilen çocuğun, kendi yüksek yararına aykırı olmadıkça, ana babanın ikisiyle de düzenli bir biçimde kişisel ilişki kurma ve doğrudan görüşme hakkına saygı gösterirler.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, çocuğu ile şahsi ilişki kurması isteminin gerekçe gösterilmeksizin Mahkemece reddedildiğini, bilirkişi tarafından hazırlanan raporun dikkate alınmadığını, ceza infaz kurumunda kalacağı bir yıl boyunca çocuğunu görmesinin engellendiğini, cezaevinde bulunmasına ve geçmişte birtakım suçlar işlediğine dair adli sicil kaydı bulunmasına rağmen çocuğuna karşı daima sevgi dolu olduğunu, hiçbir zaman menfi bir davranış tarzı sergilemediğini, mahkemenin kişisel ilişki tesisine ilişkin talepleri ret kararlarının çocuğun üstün menfaatine de hizmet etmediğini, zira kişisel ilişki tesis edilmeksizin geçen sürenin baba ile çocuk arasındaki bağı tamamen yok etme tehlikesi taşıdığını, bu durumun çocuğu ile yapıcı bir ilişki kurma imkânını da engellediğini, mahkemenin ret kararı gerekçelerinin anayasal haklarının sağladığı güvenceler bakımından yeterli olmadığını, mahkemenin çocuğu ile kişisel ilişki kurmasının uygun olduğunu belirten bilirkişi raporuna itibar etmemesi durumunda dahi yeni bir rapor alma yoluna gitmesi gerektiğini, verilen kararın cezaevinde olan şahısların hiçbir şart altında çocukları ile görüşme imkânı elde edemeyecekleri anlamına geldiğini; olgusal, duygusal, psikolojik, maddi ve tıbbi nitelikteki bütün faktörler ile ailenin durumunun mahkemece derinlemesine incelenmediğini ve çocuğun üstün menfaatine dayanılmakla birlikte baba ile çocuğun üçüncü bir kişi nezaretinde görüşmesinin bu menfaate nasıl bir aykırılık oluşturacağının açıklanmadığını, söz konusu uygulamada ilgili menfaatler arasında adil bir denge gözetilmediğini ve bu suretle ilgili anayasal güvencelerin tamamen ortadan kaldırıldığını, taleplerinin makul sürelerde incelenerek değerlendirilmediğini, başvurunun incelenmesi için yargılamanın bitmesi şartının aranmayacağını çünkü çocuğu ile kişisel ilişki kurulması yönünde karar verilmemesi ile ihlalin devam eder nitelikte olduğunu belirterek Anayasa’nın 20. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından Anayasa’nın 20. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiği iddia edilmiş olmakla beraber ihlal iddialarının mahiyeti gereği, başvurunun aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Somut başvuru, müdahale iddiasına konu ara kararı üzerine ve ilgili yargılamanın derdest olduğu süreçte yapılmış olmakla beraber başvurucu tarafından5/3/2013 tarihli dilekçe ile yöneltilen şahsi ilişki talebinin mahkemenin 9/4/2013 tarihli kararı ile reddedilmesi üzerine söz konusu ara kararına yapılan itirazın da reddedildiği ve başvurucu tarafından devam eden yargılama sürecinde aynı hususta yöneltilen taleplerin de mahkemece kabul edilmediği anlaşılmaktadır. Başvurucu tarafından, verilen son ret kararı ile çocuğunu cezaevinde bulunacağı gelecek bir yıl içinde de görme ihtimalinin ortadan kalktığı ve yapılan ısrarlı itirazlar değerlendirmeye alınmadığından yeni bir karar beklemenin faydasız olacağı düşünülerek 7/11/2013 tarihli ret kararından sonra başvuruda bulunulduğu ifade edilmiştir.
31. Bu kapsamda, çocuk ile şahsi ilişki kurulması hususunda müteaddit defalar talepte bulunulduğu ve verilen ret kararlarına yapılan itirazın da kabul görmediği, son defa 7/11/2013 tarihli celsede ileri sürülen talebin mahkemece aynı tarihli ara kararı ile reddedildiği görülmektedir. Başvurucu tarafından, ara kararından dönülmesi talebinin etkisiz olacağı değerlendirilerek bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Mahkemenin, başvurucu ile çocuk arasında şahsi ilişki kurulması noktasında ileri sürülen talepleri ret ve ara kararlarından dönülmesi yönünde yapılan itirazları kabul etmeme noktasındaki ısrarlı tutumu, başvurucunun son olarak verilen ara kararının tekrar değerlendirilmesi talebiyle yapılacak itirazı etkisiz görme hususundaki kanaatini makul göstermektedir.
32. Bunun yanı sıra bireysel başvuru tarihinde uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmemiş olmakla birlikte baba ve çocuk arasındaki bağa ilişkin tehlikede olan menfaatin niteliği gözönünde bulundurulduğunda söz konusu ara kararları bağlamında, iddiaya konu temel hak üzerindeki etkinin, yargılamanın sonucundan bağımsız olarak doğması söz konusu olduğundan, başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği sonucuna ulaşılmıştır.
33. Başvurunun incelenmesi neticesinde açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvurucu, boşanma davası sürecinde çocuğu ile arasında kişisel ilişki tesis edilmesi hususundaki taleplerin reddedildiğini belirterek aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
35. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun gerekçeli karar hakkı ve makul sürede yargılanma hakkına ilişkin ihlal iddiaları için daha önce benzer hususlarda verilen görüşlere atfen ayrıca görüş sunulmadığı bildirilmiştir. Aile hayatına saygı hakkının ihlali iddiası kapsamında ise Anayasa Mahkemesinin aile hayatına saygı hakkı bağlamında verdiği kararlarda yer alan tespitlere yer verilerek bu tespitler çerçevesinde çocuk ile başvurucu arasında kişisel ilişki tesisi ile ilgilikararlardaki gerekçelerin; aile hayatına saygı hakkı bağlamında ilgili ve yeterli olup olmadığı, kurulması öngörülen kişisel ilişkinin uygulanabilir ve etkili olmasını temin edecek şekilde hareket etme yükümlülüğü açısından etkisiz kalıp kalmadığı ve başvurucunun çocuğu ile kişisel ilişki kurma hakkının yerine getirilmesinde kamusal makamlarca gereken çabanın gösterilip gösterilmediği hususundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğuifade edilmiştir.
a. Genel İlkeler
36. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No. 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
37. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”
38. Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” kenar başlıklı 41. maddesi şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
39. Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
40. Aile yaşamına saygı hakkı, Anayasanın 20. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Madde gerekçesi de dikkate alındığında resmî makamların özel hayata ve aile hayatına müdahale edememesi ile kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi gereğine işaret edildiği görülmekte olup söz konusu düzenleme Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde korunan aile yaşamına saygı hakkının Anayasa'daki karşılığını oluşturmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, özellikle aile yaşamına saygı hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır.
41. Aile yaşamındaki temel ilişkiler, kadın ve erkek ile ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkilerdir. Resmî evlilik birliklerinin aile hayatı kapsamında korunduğu kuşkusuz olup evlilik içinde doğan çocuklar da kendiliğinden evlilik ilişkisinin bir parçası sayılırlar.Bu çerçevede, çocuğun doğumundan itibaren çocuk ve ebeveyn arasında aile yaşamı anlamına gelen bir bağ kurulduğunun kabulü gerekir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 23; N.Ö., B. No: 2013/19725, 19/11/2015, § 33. Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Gluhakovic/Hırvatistan, B. No: 21188/09, 12/4/ 2011, §§54, 60). Başvuru konusu olayda, başvurucunun çocuğu evlilik içinde dünyaya gelmiş olup hukuken mevcut olan ailenin bir parçasıdır. Bu bağlamda, başvurucu ile çocuğu arasındaki söz konusu ilişki, aile yaşamının kurulması için yeterlidir.
42. Aile yaşamının temel unsuru, aile ilişkilerinin normal bir şekilde gelişebilmesi ve bu bağlamda aile fertlerinin birlikte yaşama hakkıdır. Bu hakkın kapsamının ise aile yaşamına saygı yükümlülüğünden ayrı düşünülmesi mümkün değildir (Murat Atılgan, § 24; Marcus Frank Cerny, § 38).
43. Ebeveyn ile çocukların birlikte yaşama istekleri aile yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olup boşanma veya ayrılık davaları kapsamında aile ilişkisine müdahalede bulunulmuş olması, aile yaşamını ortadan kaldırmaz. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile yaşamının anne ve babanın boşanmasının ardından da devam edeceği açıktır. Buna bağlı olarak anne babanın ve çocuğun aile yaşamlarına saygı hakları, belirtilen durumlarda ailenin yeniden birleştirilmesine yönelik tedbirleri de içermektedir. Söz konusu yükümlülük, yalnızca çocukların kamusal makamlarca koruma altına alınması bağlamındaki uyuşmazlıklar açısından değil, ebeveyn veya diğer aile bireyleri arasındaki velâyet ve kişisel ilişki tesisine ilişkin uyuşmazlıklar için de geçerlidir (Murat Atılgan, § 25; N.Ö.,§ 35. Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Berrehab/Hollanda, B. No: 10730/84, 21/6/1988, § 21; Gluhakovic/Hırvatistan, §§56, 57).
44. Aile yaşamına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile yaşamına etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Murat Atılgan, § 26; N.Ö., § 36. Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, § 23).
45. Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri; ebeveynin, mevcut olayda babanın, çocuğuyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. 41. maddede her çocuğun yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve ilişkiyi sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir. Söz konusu yükümlülüğün uluslararası sözleşmelerde de yer bulduğu görülmektedir (bkz. § 26). Bu noktada anne ve baba ile düzenli bir kişisel ilişki sürdürülmesinde çocuğun üstün menfaatinin bulunduğu da gözardı edilmemelidir.
46. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de önüne gelen birçok davada, aile yaşamına saygının kamu makamlarına, ebeveynler ve çocuklarını bir araya getirmek şeklinde pozitif bir görev yüklediğini ve bu durumun, ayrılığa devletin değil ebeveynin yol açtığı durumlarda dahi geçerli olduğunu, bu alandaki pozitif yükümlülüğün bireyler arasındaki ilişkiler alanında dahi aile yaşamına saygıyı güvence altına almak için tasarlanmış ve hem bireylerin haklarını koruyan düzenleyici yargısal bir çerçeve oluşturulmasını hem de fiilen hayata geçirilecek uygun tedbirlerin alınmasını gerektirdiğini ifade etmektedir (Hokkanen/Filnadiya, B. No: 19823/92, 23/9/1994, § 58; Glaser/Birleşik Krallık, B. No: 32346/96, 19/9/2000, § 63; Bajrami/Arnavutluk, B. No: 35853/04, 12/12/2006, § 52).
47. Bununla birlikte aile yaşamına saygı hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerin, hangi koşullarda olumlu edimde bulunmayı gerektirdiğinin kesin çizgilerle belirlenmesi, söz konusu hak kapsamındaki ilişkilerin mahiyeti gereği kolay değildir (Murat Atılgan, § 28; N.Ö., § 39). AİHM de özellikle pozitif yükümlülükler söz konusu olduğunda saygı kavramının çok kesin bir tanımının bulunmadığını ve taraf devletlerde karşılaşılan durumlar ve izlenen uygulamalardaki farklılıklar dikkate alındığında bu kavramın gereklerinin olaydan olaya önemli ölçüde değiştiğini kabul etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdulaziz, Cabales ve Balkani/Birleşik Krallık, B. No: 9214/80, 28/5/1985, § 67).
b. Müdahalenin Mevcudiyeti
48. Anne-baba ve çocukların birlikte yaşama hakkı aile hayatının esaslı bir unsuru olup, anne ve baba arasındaki ilişkinin sona ermesi durumunda hukuksal düzenlemelerden kaynaklanan ve bu ilişkiyi kısıtlayan ya da engelleyen tedbirler, aile hayatına saygı hakkına bir müdahale oluşturur (Murat Atılgan, § 29; N.Ö., § 40. Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Hoppe/Almanya, B. No: 28422/95, 5/12/2002, § 44; Johansen/Norveç, B. No: 17383/90, 7/8/1996, § 52; Elsholz/Almanya, B. No: 25735/94 13/7/2000, § 43). Somut başvuru açısından, boşanma davası sürecinde velâyeti tedbiren anneye verilen çocuk ile görüşme hususunda başvurucuya imkân tanınmaması ve kişisel ilişki konusundaki kısıtlamaların, başvurucunun aile hayatına saygı hakkına müdahale oluşturduğu açıktır.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
49. Anayasa’nın 20. maddesinde, bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin olmadığı anlaşılan birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmakta, ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Bu noktada Anayasanın 13. maddesinde yer alan güvence ölçütleri işlevsel niteliği haizdir (Sevim Akat Ekşi, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33).
50. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
51. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa'da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler gözönünde bulundurularak sınırlanabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasanın bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa kurallarının birarada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan, belirtilen düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 20. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Ekşi, § 35).
i. Kanunilik
52. Hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlanması ölçütü anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün, yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Ekşi, § 36).
53. Kişisel ilişkinin tesisine ilişkin olarak 4721 sayılı Kanun’un 169., 323. 324. maddelerinde ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiş olup başvurucunun aile yaşamının uygulamada ve etkili bir şekilde korunmasını güvence altına alan yasal bir çerçevenin mevcut olduğu ve velâyet hakkı ile kişisel ilişki tesisine dair somut başvuruya konu uygulamanın, belirtilen hüküm temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır.
ii. Meşru Amaç
54. Anayasa'nın 41. maddesinde her çocuğun yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve ilişkiyi sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir. 4721 sayılı Kanun’un ilgili maddelerinde de velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuk ile kişisel ilişkisi düzenlenirken çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararlarının esas tutulacağı ifade edilmiştir. Bu bağlamda, velâyet ile kişisel ilişkiye ilişkin düzenlemeler kapsamında alınan tedbirlerin; çocuğun eğitimi, sağlığı ve ahlakı ile çocuk ve ebeveynin hak ve özgürlüklerini koruma şeklindeki meşru temellere dayandığı anlaşılmaktadır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
55. Belirtilen meşru temellere rağmen bireyin temel haklarına yapılan müdahale ile bu müdahaleyle güdülen meşru amaç arasında bir orantı bulunması zorunludur. Anayasa’nın 13. maddesinde, bu orantının değerlendirilmesi noktasında nazara alınmak üzere, demokratik toplumda gereklilik, hakkın özü ve ölçülülük unsurlarına riayet edilmesi şeklinde üç ayrı güvence ölçütüne daha yer verilmiştir.
56. Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil; koşulları, nedeni, yöntemi ve kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları gibi unsurların tamamı, demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir (Murat Atılgan, § 37; N.Ö., § 48).
57. Hakkın özü, dokunulduğunda söz konusu temel hak ve özgürlüğü anlamsız kılan asli çekirdeği ifade etmekte olup bu yönüyle her temel hak açısından kişiye dokunulmaz asgari bir alan güvencesi sağlamaktadır. Bu çerçevede, hakkın kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren, hakkı kullanılamaz hâle getiren veya ortadan kaldıran sınırlamaların, hakkın özüne dokunduğu kabul edilmelidir. Aile hayatına saygı hakkı bağlamında da bu hakkın ortadan kaldırılması, kullanılamaz hâle getirilmesi veya kullanılmasının aşırı derecede güçleştirilmesi sonucunu doğuran müdahalelerin, bu hakkın özünü zedeleyeceği açıktır. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi, sınırlama için kullanılan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşmak bakımından zorunlu olmasına işaret eden zorunluluk ve araçla amacın orantısız bir ölçü içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz bir yükümlülük getirmemesini deyimleyen orantılılık unsurlarını içermektedir (Murat Atılgan, § 38; N.Ö., § 49; AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013).
58. Anayasa’nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa’da yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması hususunda geçerli olan bu denge, aile hayatına saygı hakkının sınırlanmasında da gözönünde bulundurulmalıdır. Aile hayatına saygı hakkının sınırlanması mümkün olmakla beraber sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir. Bu noktada, belirtilen ölçütlere riayetle bir sınırlama yapılıp yapılmadığının tespiti için müdahale teşkil ettiği ve aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiği iddia edilen önlemin temelini oluşturan meşru amaç karşısında, bireye düşen fedakârlığın ağırlığının gözönünde bulundurulması ve özellikle velâyet ve kişisel ilişki tesisine dair uyuşmazlıklar söz konusu olduğunda ebeveyn ve çocuğun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının belirlenmesi gerekmektedir (Murat Atılgan, § 39; N.Ö., § 50).
59. Başvuruya konu yargısal uygulamanın yukarıda belirtilen meşru temellere dayandığı açık olmakla birlikte başvurucunun aile hayatına bir müdahale teşkil ettiği anlaşılan sınırlamanın, belirtilen hakkın özüne dokunarak onu anlamsız kılacak ölçüde olmaması gerekmektedir.
60. Kamusal makamların izlenen meşru amaçlar bağlamında bir hakkın sınırlanması sürecinde takdir yetkisi bulunmakla birlikte belirtilen takdir yetkisi, her bir vakıa özelinde ayrı bir kapsama sahiptir. Güvence altına alınan hakkın veya hukuksal yararın niteliği ve bunun birey bakımından önemi gibi unsurlara bağlı olarak bu yetkinin kapsamı daralmakta veya genişlemektedir.
61. Aile hayatına saygı hakkı kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülükler arasındaki sınırları kesin biçimde tanımlamak mümkün olmayıp ilgili makamların, her iki yükümlülük çerçevesinde de belirli bir takdir alanına sahip olduğu kabul edilmekle birlikte her iki yükümlülük kapsamında da benzer ilkelerin gözönünde bulundurulması, özellikle her iki durumda da kamusal makamlarca olayın bağlamı ve müdahalenin türüne göre birey menfaatleri ile toplum menfaatleri ve çocuk ile ebeveyn menfaatleri arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmesi gerekmektedir. Bu dengenin tesisinde niteliği gereği çocuğun menfaatlerine özel bir önem verilmesi gerektiği açıktır (Murat Atılgan, § 53; N.Ö., § 42. Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Hokkanen/Finlandiya, § 55; Hoppe/Almanya, § 49). Kamu makamları, söz konusu uyuşmazlıklarda, ebeveyn arasındaki işbirliğini kolaylaştıracak tedbirleri almakla yükümlüdür. Ebeveyn ile görüşmenin aile yaşamına saygı hakkı kapsamındaki menfaatleri tehdit ettiği durumlarda ilgili makamların görevi, söz konusu menfaatler arasında gereken dengenin tesisi olacaktır. Bu dengenin kurulmasında ilgili kamu makamları belirli bir takdir alanına sahip olmakla birlikte burada önemli olan husus, ilgili makamların ailenin yeniden bütünleşmesini kolaylaştırmak için olayın özel şartlarının gerektirdiği her türlü tedbiri almış bulunup bulunmadıklarıdır.
62. Şüphesiz çocuğun üstün yararının ne olduğuna ilişkin tespit, bu tür davalarda dikkate alınması gereken en önemli unsurdur. Bu bağlamda ilgili taraflarla doğrudan temas hâlinde olan yargısal organların, belirtilen hususun tespiti noktasında daha avantajlı konumda olduğu açıktır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin görevi, derece mahkemelerinin yerine geçerek koruma ve kişisel ilişki tesisine ilişkin davalarda, belirtilen hususun bizzat tanzim ve tespiti olmayıp ilgili Anayasal normlar bağlamında, derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış olan takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesidir.
63. Özellikle müdahalenin ölçülülüğü noktasında, derece mahkemelerinin takdir yetkilerini makul ve sağduyulu bir şekilde kullanıp kullanmadıkları hususunu değerlendirme durumunda olan Anayasa Mahkemesi, bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını incelemek durumundadır(Murat Atılgan, § 44; N.Ö., § 55. Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Johansen/Norveç, § 64).
64. Derece mahkemelerinin; takdirlerinin gerekçelerini, ilgili ebeveynin kanun yoluna müracaat imkânını da etkili şekilde kullanabilmelerini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya koymaları ve ulaşılan sonuçların yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi objektif verilere dayandırılması gerekmektedir (Murat Atılgan, § 56; N.Ö., § 45. Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Saviny/Ukrayna, B. No: 39948/06, 18/12/2008, §§ 56-58; Gluhakovic/Hırvatistan, § 62).
65. Derece mahkemelerinin, kendisine velâyet hakkı tanınmayan anne veya baba ile çocuk arasında kişisel ilişki tesis ettiği durumlarda, kurulması öngörülen ilişkinin uygulanabilir ve etkili olmasını temin edecek şekilde hareket etmesi zaruridir. Bu anlamda lehine kişisel ilişki tesis edilen anne veya babanın çalışma saatlerinin ve sair öznel durumlarının gözetilmediği veya görüşme için uygun ortam tespitinin dikkate alınmadığı kararların, aile hayatının korunması noktasında etkisiz kalacağı açıktır (Murat Atılgan, § 57; N.Ö., § 46. Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Gluhakovic/Hırvatistan, §§ 60-80).
66. AİHM de benzer başvurular açısından ilgili müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığının denetlenmesinde, müdahalenin haklılığını ortaya koymak üzere ileri sürülen nedenlerin, Sözleşme’nin 8. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında ilgili ve yeterli olup olmadığını dikkate almaktadır (Hoppe/Almanya, § 48).
67. Başvuru konusu yargısal sürecin değerlendirilmesinden, başvurucu ve eşi arasında devam eden boşanma davası neticesinde tedbiren velâyet hakkı anneye tanınan müşterek çocuk ile başvurucu baba arasında kişisel ilişki tesisine ilişkin ilk talebin 5/3/2013 havale tarihli dilekçe ile mahkemeye iletildiği; mahkemece 6/3/2013 tarihli duruşmada çocuk ile tedbiren şahsi ilişki hususunun ön inceleme aşaması, dilekçelerin karşılıklı verilmesi ve delillerin bildirilmesi işlemleri tamamlandıktan sonra değerlendirilmesine karar verildiği ve 9/4/2013 tarihli duruşmada, başvurucu ile çocuk arasında tedbiren şahsi ilişki kurulması yönündeki talebin, aşamalarda değişecek duruma göre tekrar değerlendirilmek üzere reddine karar verildiği; başvurucu tarafından çocuğun ebeveynini görme ve kişisel ilişki kurma hakkı ile anne babanın çocuk ile kişisel ilişki kurma hakkının anayasal olarak koruma altında olduğu, mahkemece belirtilen haklar arasında denge kurulması ve bu kapsamda orantılı ölçüde tedbirler uygulanması gerektiği belirtilerek kişisel ilişki kurulması talebinin reddine dair kararın tekrar gözden geçirilmesi suretiyle karardan dönülmesi ve serbest kişisel ilişki kurulması noktasında tereddüt var ise görüşmelerin üçüncü kişi nezaretinde gerçekleştirilmesinin sağlanması hususunda 22/4/2013 havale tarihli dilekçe ile ileri sürülen itirazın da reddedildiği görülmektedir. Devam eden yargılama sürecinde 4/6/2013 tarihli ön inceleme duruşmasında, başvurucu tarafından şahsi ilişki talebi yinelenmiş ancak mahkemece çocuk hazır edildiğinde mahkeme uzmanından tedbiren şahsi ilişki konusunda rapor alınmasına ve şahsi ilişki talebinin ilgili rapor sunulduktan sonra değerlendirilmesine karar verilmiştir. Mahkemece görevlendirilen pedagog tarafından taraflar ve müşterek çocuk ile yapılan görüşme sonrasında tanzim edildiği anlaşılan 8/7/2013 tarihli sosyal inceleme raporunda, tedbiren anne yanında bulunan çocuğun psikososyal gelişimi açısından başvurucu baba ile güvenli bağlanmasının oluşabilmesi için dava sürecinde iki haftada bir Pazar günleri 13.00 ile 16.00 saatleri arasında şahsi ilişki kurulmasının, bu süreçte çocuğa bir kolluk kuvvetinin eşilik etmesinin çocuğun yüksek yararına olacağı ve baba ile çocuk arasındaki münasebetin çocuk üzerindeki etkilerine göre görüşme süresinin daha sonra tekrar değerlendirilmesinin uygun olacağının ifade edilmiştir. Bunun üzerine başvurucu tarafından 9/7/2013 tarihli dilekçe ile belirtilen rapor dikkate alınarak çocuk ile arasında kişisel ilişki tesisi talep edildiği, ancak mahkemece 12/7/2013 tarihli celsede talebin reddedildiği ve ara kararda, uzman raporu içeriğine göre çocuğun kolluk görevlisi nezaretinde başvurucu ile tedbiren görüştürülmesinin henüz beş yaşındaki bir çocuğun yüksek yararına olmayacağı anlaşılmakla, değişen ve toplanan delillere göre ileride yeniden değerlendirilmek üzere şahsi ilişki talebinin reddedildiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun bir ceza hükmü nedeniyle (hakaret, memura mukavemet suçları kapsamında) cezaevine girişini müteakip 7/11/2013 tarihli duruşmada başvurucu vekilince başvurucunun cezaevine gireceği belirtilerek çocuk ile başvurucu arasında cezaevinde belirli günlerde görüşme sağlanması talep edilmiştir. Mahkemece çocuğun yaşı gözönünde bulundurulduğunda bu yaştaki bir çocuğun cezaevinde babası ile şahsi ilişki kurmasının uygun olmayacağı belirtilerek başvurucu vekilinin talebi reddedilmiş, 9/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
68. Bireysel başvuru sonrasında devam eden süreçte alınan uzman raporunu takiben 10/10/2014 tarihli celsede, çocuğun yargılama aşamasında başvurucunun o ayki ilk açık görüş gün ve saatlerinde tedbiren başvurucu ile görüştürülmesine karar verilmiş ve yargılama neticesinde verilen nihai karar ile velâyeti anneye bırakılan çocuk ile baba arasında, başvurucu şartla tahliye olana kadar çocuğun her ay başvurucunun o ayki ilk açık görüş gün ve saatlerinde başvurucu ile görüştürülmesi suretiyle şahsi ilişki tesisine, başvurucu şartla tahliye olduktan sonra ise çocuğun her ayın 1. ve 3. Cumartesi günleri saat 09.00 ile Pazar günleri saat 17.00 arası, dinî bayramların ilk günü saat 09.00 ile 2. günü saat 09.00 arası ve her yıl Temmuz ayının ilk günü saat 09.00 ile son günü saat 17.00 arası başvurucu yanına verilerek şahsi ilişki tesisine hükmedilmiştir.
69. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca kişisel ilişki kurulması talebinin ilk defa mahkemeye iletildiği 5/3/2013 tarihi ile mahkemece başvurucu ve çocuğu arasında tedbiren kişisel ilişki tesisine hükmedilen 10/10/2014 tarihli ara kararı arasında ve bir yıl yedi ayı aşkın bir süre, mahkemenin şahsi ilişki taleplerini reddeden muhtelif tarihli ara kararlarına istinaden başvurucuya çocuğu ile görüşme imkânı sağlanmadığı anlaşılmaktadır.
70. Söz konusu karar gerekçeleri değerlendirildiğinde bazı ara kararlarında, talebin aşamalarda ortaya çıkacak duruma göre yeniden değerlendirilmek üzere reddedildiğinin ifade edildiği, son olarak verilen 7/11/2013 tarihli ret kararında ise çocuğun yaşı gözönünde bulundurulduğunda bu yaştaki bir çocuğun cezaevinde babası ile şahsi ilişki kurmasının uygun olmayacağının belirtildiği görülmektedir.
71. Bu bağlamda son ara kararı öncesinde dosyaya sunulan ve mahkemece görevlendirilen pedagog tarafından taraflar ve müşterek çocuk ile yapılan görüşme sonrasında tanzim edildiği anlaşılan 8/7/2013 tarihli sosyal inceleme raporunda; başvurucu gibi annenin de çocuk ve baba arasında şahsi ilişki kurulmasını arzu ettiğinin ancak güvenlik kaygıları nedeniyle bunun uygun şartlarda gerçekleştirilmesini istediğinin, tedbiren anne yanında bulunan çocuğun psikososyal gelişimi açısından başvurucu baba ile güvenli bir bağ kurulabilmesi için dava sürecinde iki haftada bir Pazar günleri 13.00 ile 16.00 saatleri arasında şahsi ilişki kurulmasının, bu süreçte çocuğa bir kolluk kuvvetinin eşlik etmesinin çocuğun yüksek yararına olacağının ve baba ile çocuk arasındaki münasebetin çocuk üzerindeki etkilerine göre görüşme süresinin daha sonra tekrar değerlendirilmesinin uygun olacağı ifade edilmiş olmasına rağmen söz konusu rapora neden itibar edilmediğinin ve çocuk ile baba arasındaki muhtemel bir kişisel ilişkinin çocuğun sağlık ve güvenliği açısından nasıl bir menfi etki doğurabileceği kanaatinin, belirtilen rapordan ayrılmayı haklı kılabilecek hangi nedenlere dayanılarak edinildiğinin gerekçede belirtilmediği görülmektedir.
72. Bu noktada başvurucunun, çocuğun ebeveynini görme ve kişisel ilişki kurma hakkı ile anne babanın çocuk ile kişisel ilişki kurma hakkının anayasal olarak koruma altında olduğu, mahkemece belirtilen haklar arasında denge kurulması ve bu kapsamda orantılı tedbirler uygulanması gerektiği belirtilerek kişisel ilişki kurulması talebinin reddine dair kararın tekrar gözden geçirilmesi suretiyle karardan dönülmesi ve serbest kişisel ilişki kurulması noktasında tereddüt var ise görüşmelerin üçüncü kişi nezaretinde gerçekleştirilmesinin sağlanması hususundaki taleplerinin de mahkemece dikkate alınmamış olması, bunun yanı sıra bireysel başvuru sonrasında devam eden yargısal süreçte alınan ve daha önce temin edilen raporla benzer tespitler içeren bilirkişi raporunda çocuğun, başvurucunun annesi tarafından cezaevine götürüldüğünün ve babası ile görüşmesinin sağlandığının; çocuğun, babasının daha önce kendisi ile bu kadar ilgilenmediği, şu anki ilgisinden mutlu olduğu, babaannesi ile babasını görmeye gitmeye devam etmek istediği yönünde beyanda bulunduğunun, her ne kadar çocuğun yaşı ve gelişimi gözönüne alındığında cezaevi ziyaretlerinden etkilenme ihtimali bulunuyor ise de babaannesi eşliğinde babası ile görüşebileceğinin belirlendiğinin ifade edildiği yönündeki tespitlere istinaden 10/10/2014 tarihli celsede çocuk ve baba arasında tedbiren kişisel ilişki kurulmasına karar verilmesi ve aynı kanaatin nihai karara da yansıtılmış olması dikkate değerdir.
73. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvurucunun çocuğu ile kişisel ilişki tesis edilmesi hususunda ileri sürdüğü taleplerin reddine ilişkin olarak söz konusu takdirin gereklerinin derece mahkemesi kararlarında somut verilerle bağlantı kurulmak suretiyle yeterli şekilde ortaya konulmadığı görülmektedir.
74. Bu çerçevede çocuk ile başvurucu arasında kişisel ilişki kurulmasına imkân vermeyen kararlardaki gerekçelerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında ilgili ve yeterli olmadığı, ebeveyn ve çocuğun bütünleşmesini temin edecek şekilde hareket etme yükümlülüğü açısından etkisiz kaldığı, sonuç olarak başvurucunun çocuğu ile kişisel ilişki kurma hakkının yerine getirilmesinde kamusal makamlarca gereken çabanın gösterilmemiş olduğu anlaşılmaktadır.
75. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
76. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
77. Başvurucu, kendisi ve çocuğunun aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasıyla toplam 30.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
78. Somut başvuruda aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
79. Aile hayatına saygı hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
80. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Bakanlığa GÖNDERİLMESİNE
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.