TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MÜKREMİN EROĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9025)
Karar Tarihi: 6/1/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Raportör
Bahadır YALÇINÖZ
Başvurucu
Mükremin EROĞLU
Vekili
Av. Mehmet KAYA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kıdem tazminat alacağına ilişkin açılan davada verilen karar nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/12/2013 tarihinde Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 10/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 12/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 12/2/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 9/3/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Takım Tezgahları Sanayi ve Tic. A.Ş.de (TAKSAN) kapsam dışı personel olarak çalışmakta iken bu Şirketin özelleştirilmesi üzerine 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi memur statüsünde Antalya İl Sağlık Müdürlüğüne atanmıştır.
9. Başvurucu özelleştirilen Şirkette çalıştığı sürelere ilişkin 10.984,70 TL kıdem tazminatı alacağının mevduata uygulanan en yüksek faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle Antalya 1. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
10. Antalya 1. İdare Mahkemesi, uyuşmazlık hakkında bilirkişi incelemesi yaptırmış ve başvurucunun alması gereken kıdem tazminat tutarı bilirkişi tarafından 13.682,33 TL olarak hesaplanmıştır.
11. Mahkeme 27/11/2012 tarihli ve E.2012/179, K.2012/1500 sayılı kararıyla başvurucunun talebini de gözeterek 10.984,70 TL kıdem tazminatının yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine, hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan nispi harçtan peşin alınan miktar dışında kalan 426,50 TL harcın da başvurucuya tamamlattırılmasına hükmetmiştir.
12. Başvurucu bu karara yaptığı itiraz başvurusunda, diğer iddialarının yanında ilgili kanuni düzenlemeler uyarınca kıdem tazminatına mevduata uygulanan en yüksek faizin uygulanması gerektiği ve davada haklı çıkması nedeniyle yargılama gideri olarak kendisinden nispi harcın tamamlattırılmasının istenemeyeceği iddialarını ileri sürmüştür.
13. Antalya Bölge İdare Mahkemesi 8/3/2013 tarihli ve E.2013/14, K.2013/360 sayılı kararıyla itirazın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Antalya 1. İdare Mahkemesi'nce verilen 27/11/2012 gün ve E: 2012/179, K: 2012/1500 sayılı karar usul ve hukuka uygun olup bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, itiraz isteminin reddi ile anılan kararın ONANMASINA, yargılama giderlerinin itiraz edenin üzerinde bırakılmasına, peşin alınan 21,15 TL karar harcının harcı tahsil eden ilgili dairece davacıya iadesine, posta gideri avansından artan miktarın karar kesinleştikten sonra mahkemesince itiraz edene iadesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08/03/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
14. Başvurucu, aynı iddialar ile karar düzeltme talebinde bulunmuş ve karar düzeltme incelemesi devam etmekte iken Antalya 1. İdare Mahkemesine sunduğu 3/5/2013 tarihli dilekçesiyle 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’la değiştirilen 16. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca dava miktarını artırma talebinde bulunarak 13.682,33 TL kıdem tazminatı alacağının ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
15. Antalya Bölge İdare Mahkemesi 8/11/2013 tarihli ve E.2013/1378, K.2013/2422 kararıyla karar düzeltme isteminin reddine karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Danıştay Dava Daireleri ile İdari ve Vergi Dava Daireleri Genel Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar ile Bölge İdare Mahkemesinin itiraz üzerine verdikleri kararların düzeltme yolu ile yeniden incelenebilmesi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesinde yazılı nedenlerin varlığı halinde mümkün olup, bu maddede sayılan nedenlerden hiçbirine uymayan karar düzeltme istemlerinin REDDİNE,…”
16. Bu karar başvurucuya 3/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 10/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Bunun yanında Danıştay Başsavcılığınca Antalya Bölge İdare Mahkemesinin karar düzeltme talebi hakkında verdiği kararın, faiz ve nispi harca ilişkin hüküm fıkralarına yönelik kanun yararına temyiz talebi üzerine Danıştay Onbirinci Dairesi 2/2/2015 tarihli ve E.2014/2232, K.2015/46 sayılı kararıyla anılan kısımlar yönünden talebin kabulüne karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“1475 sayılı İş Kanunu'nun "kıdem tazminatı" başlıklı 14. maddesinin 11. fıkrasında, kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak davanın sonunda hakimin gecikme süresi için ödenmeyen süreye göre mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine hükmedeceği kuralına yer verilmiştir.
Anılan Yasa kuralı uyarınca davacıya zamanında ödenmeyen kıdem tazminatı tutarının, fesih tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte ödenmesi gerektiğinden, Antalya 1. İdare Mahkemesi Hakimliği kararının, mevduata uygulanan faiz oranı yerine yasal faize hükmeden kısmı; yürürlükteki hukuka uygun bulunmamaktadır.
Antalya 1. İdare Mahkemesi Hakimliği kararının, karar aşamasında tamamlattırılan nispi harcın yargılama giderlerine dahil edilmeyerek davacı üzerinde bırakılmasına ilişkin kısmına gelince:
492 sayılı Harçlar Kanunu'nun "Nispi harçlarda ödeme zamanı" başlıklı 28. maddesinin 1. fıkrasının 6009 sayılı Yasa ile değişik (a) bendinde ise, "Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. ...Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez." kuralına yer verilmiş; belirtilen kurala paralel olarak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 302. maddesinde de, tarafların, harcının ödenmiş olup olmamasına bakılmaksızın ilamı her zaman alabilecekleri, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği kurala bağlanmıştır.
492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 37. ve 130. maddelerinde ise, 492 sayılı Kanunda ödenmeleri için belli bir süre tesbit edilmiş olan harçların süresi içinde ödenmemesi durumunun, ilgili makam ve daireler tarafından, sürenin sonundan itibaren 15 gün içinde, bir müzekkere ile o yerin ilgili vergi dairesine bildirileceği düzenlenmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesi ile, yargılama giderleri hususunda göndermede bulunulan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 4.2.2011 günlü, 27836 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 450. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış; anılan Yasa'nın 447. maddesinin 2. fıkrasında, mevzuatta yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'na yapılan göndermelerin Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı öngörülmüştür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 323. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde celse, karar ve ilâm harçlarının yargılama giderlerinden olduğu; 326. maddesinde ise, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen, bir başka ifadeyle, davayı kaybeden taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir.”
B. İlgili Hukuk
19. 2577 sayılı Kanun’un 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen 16. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“... Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
20. 2577 sayılı Kanun’un 6459 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle eklenen geçici 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.”
21. 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin on birinci fıkrası şöyledir:
“…Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak davanın sonunda hakim gecikme süresi için, ödenmeyen süreye göre mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine hükmeder. İşçinin mevzuattan doğan diğer hakları saklıdır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 6/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; dava dilekçesinde mevduata uygulanan en yüksek faizin talep edilmesine rağmen yasal faize hükmedildiğini, davanın kabulüne karar verildiği hâlde yargılama giderlerinin haksız çıkan davalıya yüklenmesi yasal zorunluluk iken nispi harcın kendisine yükletildiğini, kanun yolu aşamalarında bu hususların Bölge İdare Mahkemesince verilen kararda hiç dikkate alınmadığını, ayrıca karar düzeltme aşamasında 3/5/2013 tarihinde dava miktarının artırılması ile ilgili dilekçe vermesine rağmen bu talebi hakkında da bir karar verilmediğini, bu suretle Bölge İdare Mahkemesi kararlarının gerekçesiz olduğunu, matbu kararlar ile etkili bir inceleme yapılmadan itirazlarının reddedildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkı ile düşük faize hükmedilmesi dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 31.239,65 TL tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerine bakıldığında gerekçeli karar hakkı ile mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinden şikâyet ettiği görülmektedir. Bu nedenle başvurunun iki başlık altında değerlendirilmesi gerekmiştir
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucunun, mevduata uygulanan en yüksek faiz talebinde bulunmasına karşın bu konuda İlk Derece Mahkemesince bir değerlendirme yapılmadığı ve bu talep ile nispi harcın kendisine yükletilmesine ilişkin kanun yollarında yaptığı itirazlar hakkında verilen kararlarda bu itirazlara yönelik bir karar verilmediği iddialarına ilişkin başvurusunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
27. Başvurucu, yargılama aşamasında ileri sürülen ve esasa etkili hususların karşılanmadığını ileri sürmüştür.
28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
31. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak görülen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Ayrıca hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüyle mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir.
32. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
33. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması, gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
34. Somut olayda başvurucu, kapsam dışı personel olarak çalışmakta iken bu Şirketin özelleştirilmesi üzerine 657 sayılı Kanun'a tabi memur statüsünde Antalya İl Sağlık Müdürlüğüne atanmış; özelleştirilen Şirkette çalıştığı sürelere ilişkin 10.984,70 TL kıdem tazminatı alacağının mevduata uygulanan en yüksek faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle dava açmış; İlk Derece Mahkemesi, uyuşmazlık hakkında bilirkişi incelemesi yaptırmış ve bilirkişi tarafından başvurucunun alması gereken kıdem tazminat tutarı 13.682,33 TL olarak hesaplanmış, Mahkeme talep ile bağlı kalarak 10.984,70 TL kıdem tazminatının yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine ve hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan nispi harçtan peşin alınan miktar dışında kalan 426,50 TL harcın da başvurucuya tamamlattırılmasına hükmetmiştir.
35. Başvurucu bu karara karşı yaptığı kanun yolu başvurularında kıdem tazminatına mevduata uygulanan en yüksek faizin uygulanması gerektiği ve davada haklı çıkması nedeniyle yargılama gideri olarak kendisinden nispi harcın tamamlattırılmasının istenemeyeceği iddialarını ileri sürmesine karşın Antalya Bölge İdare Mahkemesi, anılan iddialar hakkında bir değerlendirme yapmadan kanun yolu başvurularının reddine karar vermiştir.
36. Diğer taraftan Antalya Bölge İdare Mahkemesince verilen karar düzeltme talebinin reddine ilişkin karara karşı faiz ve nispi harca ilişkin hüküm fıkralarına yönelik kanun yararına temyiz talebi üzerine Danıştay Onbirinci Dairesi, hem kıdem tazminatı alacağına mevduata uygulanan en yüksek faizin uygulanması gerektiği hem de davanın kabul edilmesine karşın başvurucunun nispi harç ödemekle yükümlü tutulmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle kanun yararına bozma kararı vermiştir (bkz. § 18).
37. 2577 sayılı Kanun’un başvuruya konu yargılama devam ederken yürürlükte bulunan 49. maddesinde, Danıştayın görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, hukuka aykırı karar verilmesi veya usul hükümlerine uyulmamış olunması sebeplerinden ilk derece mahkemesi kararlarını bozacağı; yine aynı Kanun’un 54. maddesinde, kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların kararda karşılanmamış olması, kararda birbirine aykırı hükümler bulunması, kararın usul ve kanuna aykırı bulunması ve hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekârlığın ortaya çıkmış olması durumlarında kararın düzeltilmesi talebinde bulunulacağı kural altına alınmıştır (Münür Ata, B. No: 2014/4958, 22/1/2015, § 43).
38. Olayda başvurucunun mevduata uygulanan en yüksek faizin uygulanması talebi olmasına karşın İlk Derece Mahkemesinin kıdem tazminatı alacağına yasal faiz uyguladığı ve davanın kabulüne karar vermesine karşın hüküm altına alınan miktar üzerinden başvurucuyu nispi harç ödeme yükümlülüğü altına soktuğu, başvurucu tarafından faiz ve nispi harca ilişkin hüküm fıkralarına yapılan kanun yolu başvuruları üzerine Antalya Bölge İdare Mahkemesince verilen kararlarda bu hususlar hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın formül kararlar verildiği görülmektedir. Oysa başvurucunun bu iddialarının ciddi nitelikte olduğu hatta kanun yararına temyiz üzerine Danıştay Onbirinci Dairesi tarafından Antalya Bölge İdare Mahkemesinin kararının anılan iddialar nedeniyle kanun yararına bozulduğu anlaşıldığından ve İlk Derece Mahkemesince kıdem tazminatı alacağına hangi sebeple yasal faiz uygulandığının açıklanmaması ve Antalya Bölge İdare Mahkemesi kararlarında da faiz ve nispi harca ilişkin yapılan itirazların atıf yapılmak suretiyle karşılanacak iddia niteliğinde olmaması, temyiz merciince bu iddiaların açık bir şekilde kararlarında değerlendirilmesi ve karşılanması gerektiği sonucuna varıldığından başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
40. Başvurucu, karar düzeltme aşamasında ıslah talebinde bulunarak tazminat talebini yükseltmesine karşın bu konu hakkında bir karar verilmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Bakanlık görüş yazısında 30/4/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’la 2577 sayılı Kanun’un 16. maddesinde yapılan değişiklik sonrası tam yargı davaları için ıslah imkânı getirildiği, anılan Kanun’un geçici 7. maddesiyle de bu imkânın derdest davalarda da uygulanacağının belirtildiği, somut olayda başvurucunun karar düzeltme talebinden sonra bu konuda karar verilmeden talebini ıslah ettiği, Antalya Bölge İdare Mahkemesinin karar düzeltme talebinin reddine karar verdiği, kararda ıslah talebi hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmadığı, bu durumun adil yargılanma hakkı kapsamında açık keyfîlik içerip içermediği hususunun değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
42. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
43. Hukuki güvenlik ilkesi, Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının içinde zımnen mevcut bir ilkedir. Bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak bir ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun -işin doğası gereği- yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüllerdir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00; 76292/01, § 83).
44. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması; ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye ne tür müdahale yetkisini doğurduğunu, belirli bir kesinlik içinde kanundan öğrenebilme imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği; kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2013, § 34).
45. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların; hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar niteliği gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte bu sınırlamalar, dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek ölçüde olmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34; Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99, 11/10/2001, § 22).
46. Mahkemeye erişim hakkı ise bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).
47. Başvuru konusu olayda başvurucu, özelleştirilen Şirkette çalıştığı sürelere ilişkin 10.984,70 TL kıdem tazminatı alacağının mevduata uygulanan en yüksek faiz ile birlikte ödenmesi talebiyle dava açmış; İlk Derece Mahkemesi uyuşmazlık hakkında bilirkişi incelemesi yaptırmış ve bilirkişi tarafından başvurucunun alması gereken kıdem tazminat tutarı 13.682,33 TL olarak hesaplanmış, Mahkeme talep ile bağlı kalarak 10.984,70 TL kıdem tazminatının yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiş, anılan karara davalı idare tarafından yapılan itiraz reddedilmiş, dava karar düzeltme aşamasında iken 2577 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik nedeniyle başvurucu Antalya 1. İdare Mahkemesine sunduğu 3/5/2013 tarihli dilekçe ile tazminat talebinde ıslah yoluna giderek bilirkişi tarafından tespit edilen 13.682,33 TL kıdem tazminatı alacağının ödenmesine karar verilmesini istemiş, bu talep hakkında herhangi bir karar verilmemiş ve Antalya Bölge İdare Mahkemesi karar düzeltme talebini reddederek uyuşmazlığı sonlandırmıştır.
48. Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı Kanun'un 16. maddesinin (4) numaralı fıkrasına 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile ''Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.'' cümlesi, aynı Kanun’un 5. maddesi ile de 2577 sayılı Kanun’a Geçici 7. madde olarak ''Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.'' cümlesi eklenmiştir.
49. Bunun yanında 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (kanun tasarısının 3. maddesi) gerekçesinde ''AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.'' ifadesi yer almaktadır.
50. 2577 sayılı Kanun'da, 6459 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktarın -kanun yolu aşaması dâhil- yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin artırılmasına olanak tanınmıştır. Madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere yasal değişiklikle ilgililerin uğramış olduğu zararın dava dilekçesinde gösterilen zarar miktarından fazla olmasına karşın davacı veya davacıların dava dilekçesinde gösterdikleri zarar miktarının artırılmasına yönelik taleplerinin mahkemelerce kabul edilmeyerek istemle bağlı kalma kuralı nedeniyle dilekçesinde gösterilen zarar tutarı kadar tazminata hükmetmelerinden doğan hak kayıplarının giderilmesi amaçlanmıştır. Bir başka ifade ile mahkemelerce istemle bağlı olma kuralı uygulanmak suretiyle verilen kararlara karşı taraflardan birinin -kanun yoluna başvurmuş olması şartıyla- davacı veya davacıların artırılan miktara isabet eden harcı ödemek suretiyle kararı veren Mahkemeye verecekleri dilekçe ile bir defaya mahsus olmak üzere dava dilekçesinde gösterilen miktarı artırmaları mümkündür (Danıştay Onbeşinci Dairesi, E.2013/3778, K.2014/881, 19/2/2014).
51. Somut olayda başvurucu, 2577 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik sonrası ve açtığı dava kanun yolu incelemesinde iken harcını ödemek suretiyle Antalya 1. İdare Mahkemesine başvurarak ıslah talebinde bulunmuş olup yukarıda anılan düzenleme uyarınca başvurucunun yaptığı ıslah talebinden sonra davada “öngörülebilen” husus, başvurucunun ıslah talebinin de dikkate alınarak bir karar verileceğidir. Antalya 1. İdare Mahkemesi tarafından ıslah talebi hakkında bir işlem yapılmamış veya bu talebin davanın kanun yolu incelemesinde bulunduğu Antalya Bölge İdare Mahkemesine iletilmemiş olması nedeniyle başvurucunun tazminat miktarının artırımına yönelik usulüne ve süresine riayet edilerek yapılan ıslah talebi hakkında bir karar verilmemiş olması 2577 sayılı Kanun’un 16. maddesinin (4) numaralı fıkrası ile geçici 7. maddesinde bulunan kurallara aykırı bir durum olup “öngörülemez” niteliktedir, Başvurucunun ıslah talebi hakkında bir karar verilmeksizin karar düzeltme talebinin reddedilerek davanın sonlandırılması neticesinde başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucu hakkında yapılan yargılama sırasında hukuk kurallarının yorum ve uygulanmasının öngörülemez nitelikte olması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
53. Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğini belirterek, 31.239,65 TL tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, adil yargılanma hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmesinden kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak ortadan kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiş olduğundan tazminat talebinin ise reddine karar verilmesi gerekir.
56. 198,35 harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ve mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya 1. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.