TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜKREMİN EROĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9025)
|
|
Karar Tarihi: 6/1/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Mükremin EROĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet KAYA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kıdem tazminat
alacağına ilişkin açılan davada verilen karar nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 10/12/2013 tarihinde
Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 10/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
12/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir
örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık,
görüşünü 12/2/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş 9/3/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla
erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Takım Tezgahları Sanayi ve Tic. A.Ş.de (TAKSAN) kapsam dışı
personel olarak çalışmakta iken bu Şirketin özelleştirilmesi üzerine 14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi memur statüsünde Antalya
İl Sağlık Müdürlüğüne atanmıştır.
9. Başvurucu özelleştirilen
Şirkette çalıştığı sürelere ilişkin 10.984,70 TL kıdem tazminatı alacağının
mevduata uygulanan en yüksek faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle Antalya 1.
İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
10. Antalya 1. İdare Mahkemesi,
uyuşmazlık hakkında bilirkişi incelemesi yaptırmış ve başvurucunun alması
gereken kıdem tazminat tutarı bilirkişi tarafından 13.682,33 TL olarak
hesaplanmıştır.
11. Mahkeme 27/11/2012 tarihli
ve E.2012/179, K.2012/1500 sayılı kararıyla başvurucunun talebini de gözeterek
10.984,70 TL kıdem tazminatının yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine,
hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan nispi harçtan peşin alınan
miktar dışında kalan 426,50 TL harcın da başvurucuya tamamlattırılmasına
hükmetmiştir.
12. Başvurucu bu karara yaptığı
itiraz başvurusunda, diğer iddialarının yanında ilgili kanuni düzenlemeler
uyarınca kıdem tazminatına mevduata uygulanan en yüksek faizin uygulanması
gerektiği ve davada haklı çıkması nedeniyle yargılama gideri olarak kendisinden
nispi harcın tamamlattırılmasının istenemeyeceği iddialarını ileri sürmüştür.
13. Antalya Bölge İdare
Mahkemesi 8/3/2013 tarihli ve E.2013/14, K.2013/360 sayılı kararıyla itirazın
reddine karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Antalya 1. İdare Mahkemesi'nce verilen 27/11/2012 gün ve E:
2012/179, K: 2012/1500 sayılı karar usul ve hukuka uygun olup bozulmasını
gerektiren bir neden bulunmadığından, itiraz isteminin reddi ile anılan kararın
ONANMASINA, yargılama giderlerinin itiraz edenin üzerinde bırakılmasına, peşin
alınan 21,15 TL karar harcının harcı tahsil eden ilgili dairece davacıya
iadesine, posta gideri avansından artan miktarın karar kesinleştikten sonra
mahkemesince itiraz edene iadesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün
içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08/03/2013 tarihinde oybirliğiyle
karar verildi.”
14. Başvurucu, aynı iddialar ile
karar düzeltme talebinde bulunmuş ve karar düzeltme incelemesi devam etmekte
iken Antalya 1. İdare Mahkemesine sunduğu 3/5/2013 tarihli dilekçesiyle
6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 11/4/2013
tarihli ve 6459 sayılı Kanun’la değiştirilen 16. maddesinin dördüncü fıkrası
uyarınca dava miktarını artırma talebinde bulunarak 13.682,33 TL kıdem
tazminatı alacağının ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
15. Antalya Bölge İdare
Mahkemesi 8/11/2013 tarihli ve E.2013/1378, K.2013/2422 kararıyla karar
düzeltme isteminin reddine karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Danıştay Dava Daireleri ile İdari ve Vergi Dava Daireleri
Genel Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar ile Bölge İdare
Mahkemesinin itiraz üzerine verdikleri kararların düzeltme yolu ile yeniden
incelenebilmesi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesinde
yazılı nedenlerin varlığı halinde mümkün olup, bu maddede sayılan nedenlerden
hiçbirine uymayan karar düzeltme istemlerinin REDDİNE,…”
16. Bu karar başvurucuya 3/12/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 10/12/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Bunun yanında Danıştay
Başsavcılığınca Antalya Bölge İdare Mahkemesinin karar düzeltme talebi hakkında
verdiği kararın, faiz ve nispi harca ilişkin hüküm fıkralarına yönelik kanun
yararına temyiz talebi üzerine Danıştay Onbirinci
Dairesi 2/2/2015 tarihli ve E.2014/2232, K.2015/46 sayılı kararıyla anılan
kısımlar yönünden talebin kabulüne karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
“1475 sayılı İş Kanunu'nun "kıdem tazminatı"
başlıklı 14. maddesinin 11. fıkrasında, kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi
sebebiyle açılacak davanın sonunda hakimin gecikme
süresi için ödenmeyen süreye göre mevduata uygulanan en yüksek faizin
ödenmesine hükmedeceği kuralına yer verilmiştir.
Anılan Yasa kuralı uyarınca davacıya zamanında ödenmeyen
kıdem tazminatı tutarının, fesih tarihinden itibaren mevduata uygulanan en
yüksek faizi ile birlikte ödenmesi gerektiğinden, Antalya 1. İdare Mahkemesi
Hakimliği kararının, mevduata uygulanan faiz oranı yerine yasal faize hükmeden
kısmı; yürürlükteki hukuka uygun bulunmamaktadır.
Antalya 1. İdare Mahkemesi Hakimliği kararının, karar
aşamasında tamamlattırılan nispi harcın yargılama giderlerine dahil edilmeyerek
davacı üzerinde bırakılmasına ilişkin kısmına gelince:
492 sayılı Harçlar Kanunu'nun "Nispi harçlarda ödeme
zamanı" başlıklı 28. maddesinin 1. fıkrasının 6009 sayılı Yasa ile değişik
(a) bendinde ise, "Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı
kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. ...Bakiye karar ve ilam
harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve
kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez." kuralına yer verilmiş;
belirtilen kurala paralel olarak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun
302. maddesinde de, tarafların, harcının ödenmiş olup olmamasına bakılmaksızın
ilamı her zaman alabilecekleri, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş
olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konmasına ve kanun yollarına
başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği kurala bağlanmıştır.
492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 37. ve 130. maddelerinde ise, 492
sayılı Kanunda ödenmeleri için belli bir süre tesbit
edilmiş olan harçların süresi içinde ödenmemesi durumunun, ilgili makam ve
daireler tarafından, sürenin sonundan itibaren 15 gün içinde, bir müzekkere ile
o yerin ilgili vergi dairesine bildirileceği düzenlenmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesi
ile, yargılama giderleri hususunda göndermede bulunulan 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu, 4.2.2011 günlü, 27836 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanan ve 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun 450. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış; anılan Yasa'nın
447. maddesinin 2. fıkrasında, mevzuatta yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'na yapılan göndermelerin Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı
öngörülmüştür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 323. maddesinin 1.
fıkrasının (a) bendinde celse, karar ve ilâm harçlarının yargılama
giderlerinden olduğu; 326. maddesinde ise, yargılama giderlerinin aleyhine
hüküm verilen, bir başka ifadeyle, davayı kaybeden taraftan alınmasına karar
verileceği belirtilmiştir.”
B. İlgili
Hukuk
19. 2577 sayılı Kanun’un 6459
sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen 16. maddesinin (4) numaralı fıkrası
şöyledir:
“... Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde
belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar
verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere
artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap
verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
20. 2577 sayılı Kanun’un 6459
sayılı Kanun’un 5. maddesiyle eklenen geçici 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü
fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest
olan davalarda da uygulanır.”
21. 25/8/1971 tarihli ve 1475
sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin on birinci fıkrası şöyledir:
“…Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak
davanın sonunda hakim gecikme süresi için, ödenmeyen
süreye göre mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine hükmeder. İşçinin
mevzuattan doğan diğer hakları saklıdır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 6/1/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu; dava dilekçesinde
mevduata uygulanan en yüksek faizin talep edilmesine rağmen yasal faize
hükmedildiğini, davanın kabulüne karar verildiği hâlde yargılama giderlerinin
haksız çıkan davalıya yüklenmesi yasal zorunluluk iken nispi harcın kendisine
yükletildiğini, kanun yolu aşamalarında bu hususların Bölge İdare Mahkemesince
verilen kararda hiç dikkate alınmadığını, ayrıca karar düzeltme aşamasında
3/5/2013 tarihinde dava miktarının artırılması ile ilgili dilekçe vermesine
rağmen bu talebi hakkında da bir karar verilmediğini, bu suretle Bölge İdare
Mahkemesi kararlarının gerekçesiz olduğunu, matbu kararlar ile etkili bir
inceleme yapılmadan itirazlarının reddedildiğini belirterek mahkemeye erişim
hakkı ile düşük faize hükmedilmesi dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve 31.239,65 TL tazminata hükmedilmesi talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun
şikâyetlerine bakıldığında gerekçeli karar hakkı ile mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğinden şikâyet ettiği görülmektedir. Bu nedenle başvurunun iki
başlık altında değerlendirilmesi gerekmiştir
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucunun, mevduata
uygulanan en yüksek faiz talebinde bulunmasına karşın bu konuda İlk Derece
Mahkemesince bir değerlendirme yapılmadığı ve bu talep ile nispi harcın
kendisine yükletilmesine ilişkin kanun yollarında yaptığı itirazlar hakkında
verilen kararlarda bu itirazlara yönelik bir karar verilmediği iddialarına
ilişkin başvurusunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması
nedeniyle kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucu, yargılama
aşamasında ileri sürülen ve esasa etkili hususların karşılanmadığını ileri
sürmüştür.
28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
30. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
31. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak görülen silahların
eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı
da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut
görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşmenin
lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38). Ayrıca hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan
gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında yer
verilen “Bütün mahkemelerin her türlü
kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüyle mahkemelerin uyması
gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir.
32. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu
hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 26).
33. Kanun yolu mahkemelerince
verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi
kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu
şeklinde yorumlanmakla beraber başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk
derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz
başvurularıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik
somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması, gerekçeli karar
hakkının ihlali olarak görülebilir (Faik
Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
34. Somut olayda başvurucu,
kapsam dışı personel olarak çalışmakta iken bu Şirketin özelleştirilmesi üzerine
657 sayılı Kanun'a tabi memur statüsünde Antalya İl Sağlık Müdürlüğüne atanmış;
özelleştirilen Şirkette çalıştığı sürelere ilişkin 10.984,70 TL kıdem tazminatı
alacağının mevduata uygulanan en yüksek faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle
dava açmış; İlk Derece Mahkemesi, uyuşmazlık hakkında bilirkişi incelemesi
yaptırmış ve bilirkişi tarafından başvurucunun alması gereken kıdem tazminat
tutarı 13.682,33 TL olarak hesaplanmış, Mahkeme talep ile bağlı kalarak
10.984,70 TL kıdem tazminatının yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine
ve hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan nispi harçtan peşin alınan
miktar dışında kalan 426,50 TL harcın da başvurucuya tamamlattırılmasına
hükmetmiştir.
35. Başvurucu bu karara karşı
yaptığı kanun yolu başvurularında kıdem tazminatına mevduata uygulanan en
yüksek faizin uygulanması gerektiği ve davada haklı çıkması nedeniyle yargılama
gideri olarak kendisinden nispi harcın tamamlattırılmasının istenemeyeceği
iddialarını ileri sürmesine karşın Antalya Bölge İdare Mahkemesi, anılan
iddialar hakkında bir değerlendirme yapmadan kanun yolu başvurularının reddine
karar vermiştir.
36. Diğer taraftan Antalya Bölge
İdare Mahkemesince verilen karar düzeltme talebinin reddine ilişkin karara
karşı faiz ve nispi harca ilişkin hüküm fıkralarına yönelik kanun yararına
temyiz talebi üzerine Danıştay Onbirinci Dairesi, hem
kıdem tazminatı alacağına mevduata uygulanan en yüksek faizin uygulanması
gerektiği hem de davanın kabul edilmesine karşın başvurucunun nispi harç
ödemekle yükümlü tutulmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle kanun yararına
bozma kararı vermiştir (bkz. § 18).
37. 2577 sayılı Kanun’un
başvuruya konu yargılama devam ederken yürürlükte bulunan 49. maddesinde, Danıştayın görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
hukuka aykırı karar verilmesi veya usul hükümlerine uyulmamış olunması
sebeplerinden ilk derece mahkemesi kararlarını bozacağı; yine aynı Kanun’un 54.
maddesinde, kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların kararda
karşılanmamış olması, kararda birbirine aykırı hükümler bulunması, kararın usul
ve kanuna aykırı bulunması ve hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve
sahtekârlığın ortaya çıkmış olması durumlarında kararın düzeltilmesi talebinde bulunulacağı
kural altına alınmıştır (Münür Ata, B. No: 2014/4958, 22/1/2015, § 43).
38. Olayda başvurucunun mevduata
uygulanan en yüksek faizin uygulanması talebi olmasına karşın İlk Derece
Mahkemesinin kıdem tazminatı alacağına yasal faiz uyguladığı ve davanın
kabulüne karar vermesine karşın hüküm altına alınan miktar üzerinden
başvurucuyu nispi harç ödeme yükümlülüğü altına soktuğu, başvurucu tarafından
faiz ve nispi harca ilişkin hüküm fıkralarına yapılan kanun yolu başvuruları
üzerine Antalya Bölge İdare Mahkemesince verilen kararlarda bu hususlar
hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın formül kararlar verildiği
görülmektedir. Oysa başvurucunun bu iddialarının ciddi nitelikte olduğu hatta
kanun yararına temyiz üzerine Danıştay Onbirinci
Dairesi tarafından Antalya Bölge İdare Mahkemesinin kararının anılan iddialar
nedeniyle kanun yararına bozulduğu anlaşıldığından ve İlk Derece Mahkemesince
kıdem tazminatı alacağına hangi sebeple yasal faiz uygulandığının açıklanmaması
ve Antalya Bölge İdare Mahkemesi kararlarında da faiz ve nispi harca ilişkin
yapılan itirazların atıf yapılmak suretiyle karşılanacak iddia niteliğinde
olmaması, temyiz merciince bu iddiaların açık bir şekilde kararlarında
değerlendirilmesi ve karşılanması gerektiği sonucuna varıldığından başvurucunun
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu, karar düzeltme
aşamasında ıslah talebinde bulunarak tazminat talebini yükseltmesine karşın bu
konu hakkında bir karar verilmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
41. Bakanlık görüş yazısında
30/4/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’la 2577 sayılı Kanun’un
16. maddesinde yapılan değişiklik sonrası tam yargı davaları için ıslah imkânı
getirildiği, anılan Kanun’un geçici 7. maddesiyle de bu imkânın derdest
davalarda da uygulanacağının belirtildiği, somut olayda başvurucunun karar
düzeltme talebinden sonra bu konuda karar verilmeden talebini ıslah ettiği,
Antalya Bölge İdare Mahkemesinin karar düzeltme talebinin reddine karar
verdiği, kararda ıslah talebi hakkında herhangi bir değerlendirmede
bulunmadığı, bu durumun adil yargılanma hakkı kapsamında açık keyfîlik içerip içermediği hususunun değerlendirilmesi
gerektiği ifade edilmiştir.
42. Adil yargılanma hakkının en
temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel
unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının
mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak
isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip
olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya
da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği
durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
43. Hukuki güvenlik ilkesi,
Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının içinde zımnen
mevcut bir ilkedir. Bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını ona göre
düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki
yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle
ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir.
Öngörülebilirliğin mutlak bir ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu
edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde
getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi
gerekmektedir. Birçok kanun -işin doğası gereği- yorumlanması ve uygulanması
pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüllerdir (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00; 76292/01, §
83).
44. Anayasa’nın 2. maddesinde
yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir.
Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması; ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı
koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi hukuksal
güvenlikle bağlantılı olup birey, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal
yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye ne tür müdahale
yetkisini doğurduğunu, belirli bir kesinlik içinde kanundan öğrenebilme
imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen
yükümlülükleri öngörüp davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği;
kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete
güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu
zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2013, § 34).
45. Mahkemeye erişim hakkı,
kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla
birlikte getirilecek sınırlandırmaların; hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı
kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu
üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan
Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı
sınırlamalar getirebilir ve bu davalar niteliği gereği düzenleyici işlemlere
konu olabilir. Bununla birlikte bu sınırlamalar, dava açmak isteyen bir kişinin
mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek ölçüde olmamalıdır (Benzer
yöndeki AİHM kararları için bkz. Edificaciones March Gallego S.A./İspanya,
B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34; Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99, 11/10/2001, §
22).
46. Mahkemeye erişim hakkı ise
bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye
başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka
ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen,
§ 52).
47. Başvuru konusu olayda
başvurucu, özelleştirilen Şirkette çalıştığı sürelere ilişkin 10.984,70 TL
kıdem tazminatı alacağının mevduata uygulanan en yüksek faiz ile birlikte
ödenmesi talebiyle dava açmış; İlk Derece Mahkemesi uyuşmazlık hakkında
bilirkişi incelemesi yaptırmış ve bilirkişi tarafından başvurucunun alması
gereken kıdem tazminat tutarı 13.682,33 TL olarak hesaplanmış, Mahkeme talep
ile bağlı kalarak 10.984,70 TL kıdem tazminatının yasal faiziyle birlikte
başvurucuya ödenmesine karar vermiş, anılan karara davalı idare tarafından
yapılan itiraz reddedilmiş, dava karar düzeltme aşamasında iken 2577 sayılı
Kanun’da yapılan değişiklik nedeniyle başvurucu Antalya 1. İdare Mahkemesine
sunduğu 3/5/2013 tarihli dilekçe ile tazminat talebinde ıslah yoluna giderek
bilirkişi tarafından tespit edilen 13.682,33 TL kıdem tazminatı alacağının
ödenmesine karar verilmesini istemiş, bu talep hakkında herhangi bir karar
verilmemiş ve Antalya Bölge İdare Mahkemesi karar düzeltme talebini reddederek
uyuşmazlığı sonlandırmıştır.
48. Tam yargı davalarında
istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla
2577 sayılı Kanun'un 16. maddesinin (4) numaralı fıkrasına 6459 sayılı Kanun’un
4. maddesi ile ''Ancak, tam yargı
davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları
gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir
defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin
dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.''
cümlesi, aynı Kanun’un 5. maddesi ile de 2577 sayılı Kanun’a Geçici 7. madde
olarak ''Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu
Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması
dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.''
cümlesi eklenmiştir.
49. Bunun yanında 6459 sayılı
Kanun’un 4. maddesinin (kanun tasarısının 3. maddesi) gerekçesinde ''AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat
davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını
ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde
ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı
davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken
anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı
verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle,
nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını
arttırma hakkı tanınmaktadır.'' ifadesi yer almaktadır.
50. 2577 sayılı Kanun'da, 6459
sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle tam yargı davalarında dava dilekçesinde
belirtilen miktarın -kanun yolu aşaması dâhil- yürürlük tarihinde derdest olan
davalarda da süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin artırılmasına
olanak tanınmıştır. Madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere yasal
değişiklikle ilgililerin uğramış olduğu zararın dava dilekçesinde gösterilen
zarar miktarından fazla olmasına karşın davacı veya davacıların dava
dilekçesinde gösterdikleri zarar miktarının artırılmasına yönelik taleplerinin
mahkemelerce kabul edilmeyerek istemle bağlı kalma kuralı nedeniyle
dilekçesinde gösterilen zarar tutarı kadar tazminata hükmetmelerinden doğan hak
kayıplarının giderilmesi amaçlanmıştır. Bir başka ifade ile mahkemelerce
istemle bağlı olma kuralı uygulanmak suretiyle verilen kararlara karşı
taraflardan birinin -kanun yoluna başvurmuş olması şartıyla- davacı veya
davacıların artırılan miktara isabet eden harcı ödemek suretiyle kararı veren
Mahkemeye verecekleri dilekçe ile bir defaya mahsus olmak üzere dava
dilekçesinde gösterilen miktarı artırmaları mümkündür (Danıştay Onbeşinci Dairesi, E.2013/3778, K.2014/881, 19/2/2014).
51. Somut olayda başvurucu, 2577
sayılı Kanun’da yapılan değişiklik sonrası ve açtığı dava kanun yolu
incelemesinde iken harcını ödemek suretiyle Antalya 1. İdare Mahkemesine başvurarak
ıslah talebinde bulunmuş olup yukarıda anılan düzenleme uyarınca başvurucunun
yaptığı ıslah talebinden sonra davada “öngörülebilen” husus, başvurucunun ıslah
talebinin de dikkate alınarak bir karar verileceğidir. Antalya 1. İdare
Mahkemesi tarafından ıslah talebi hakkında bir işlem yapılmamış veya bu talebin
davanın kanun yolu incelemesinde bulunduğu Antalya Bölge İdare Mahkemesine
iletilmemiş olması nedeniyle başvurucunun tazminat miktarının artırımına
yönelik usulüne ve süresine riayet edilerek yapılan ıslah talebi hakkında bir
karar verilmemiş olması 2577 sayılı Kanun’un 16. maddesinin (4) numaralı
fıkrası ile geçici 7. maddesinde bulunan kurallara aykırı bir durum olup
“öngörülemez” niteliktedir, Başvurucunun ıslah talebi hakkında bir karar verilmeksizin
karar düzeltme talebinin reddedilerek davanın sonlandırılması neticesinde
başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle
başvurucu hakkında yapılan yargılama sırasında hukuk kurallarının yorum ve
uygulanmasının öngörülemez
nitelikte olması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
53. Başvurucu, anayasal
haklarının ihlal edildiğini belirterek, 31.239,65 TL tazminata hükmedilmesi
talebinde bulunmuştur.
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvuru konusu olayda tespit
edilen ihlal, adil yargılanma hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar
hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmesinden kaynaklandığından ve
ihlalin yeniden yargılama yapılarak ortadan kaldırılmasında hukuki yarar
bulunduğundan 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası
gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine, yeniden
yargılama yapılmasına karar verilmiş olduğundan tazminat talebinin ise reddine
karar verilmesi gerekir.
56. 198,35 harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ve
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ve mahkemeye erişim hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin
gerekçeli karar hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya 1. İdare
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat
taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/1/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.