TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FİKRİ ERDOĞAN VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9032)
|
|
Karar Tarihi: 5/11/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Aliye YILDIZ VARSIN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Fikri ERDOĞAN
|
|
|
2. Sadettin ERDOĞAN
|
|
|
3. Abdullah ERDOĞAN
|
|
|
4. Sevim KOÇAŞ
|
|
|
5. Kemal ERDOĞAN
|
|
|
6. Fatma ERDOGAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Adil AKTAY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1.
Başvurucular, maliki oldukları arazinin kamulaştırılması nedeniyle açılan bedel
tespiti ve tescil davasında araziye gerçek değerinden düşük bir bedel tayin
edilmesi, faize hükmedilmemesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması
nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 10/12/2013
tarihinde Mersin 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 17/6/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm
Başkanı tarafından 4/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5.
Adalet Bakanlığınca, 4/8/2014 tarihli yazı ile Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvuruculara
ait taşınmazın da bulunduğu Ermenek İlçesinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının 10/4/2002 tarih ve 1572 sayılı tasdikli projesi kapsamında Ermenek
Barajı ve HES tesisleri projesi ve göl sahası inşaatı yapılması planlanmış ve
13/7/2006 tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce (İdare) kamu yararı ve
kamulaştırma kararı alınmıştır. Bakanlar Kurulu'nun baraj ve HES projesine
ilişkin 2009/14599 sayılı acele kamulaştırma kararı 31/1/2009 tarih ve 27127
sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
8.
İdare, başvuruculara ait taşınmaza acele kamulaştırma yoluyla el konulması ve
kamulaştırma bedelinin tespiti talebiyle dava açmıştır. Ermenek Asliye Hukuk
Mahkemesi, 5/6/2009 tarih ve E.2009/655, K.2009/726 sayılı kararı ile bilirkişi
raporuna dayanarak el koyma bedelini 38.153,40 TL olarak belirlemiş, bahsedilen
taşınmaza acele el konulmasına ve bedelin başvuruculara ödenmesine karar
vermiştir.
9.
İdare tarafından 13/5/2010 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve
taşınmazın tescili davasında Mahkeme, bilirkişiler eşliğinde kamulaştırma
konusu taşınmaz üzerinde keşif yapmış, bilirkişiler, taşınmazın özelliklerini
gözeterek ve 2010 yılı fiyat, masraf ve verim verilerini kullanarak taşınmazın
toplam değerini 116.925,21 TL olarak belirlemişlerdir.
10.
Mahkeme, 11/4/2012 tarih ve E.2010/558, K.2012/444 sayılı kararı ile Yargıtay
18. Hukuk Dairesi içtihadı doğrultusunda yapılan keşif ve bilirkişi raporunda
yer alan hususlara göre, taşınmazın değerini 116.925,21 TL olarak tespit etmiş
ve acele el koyma kararı sonrası ödenen bedeli mahsup ile bakiye 78.771,81
TL’nin başvuruculara ödenmesine, taşınmazın tapu kaydının iptali ile idare
adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiştir.
11.
Temyiz üzerine karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 22/1/2013 tarih ve
E.2012/13120, K.2013/719 sayılı ilamı ile onanmıştır.
12.
Başvurucuların karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 12/9/2013 tarih ve
E.2013/9878, K.2013/11411 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Anılan karar,
başvuruculara 11/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucular tarafından süresi içinde
10/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz
malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde
idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma
bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz
gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine …
bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde
keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede
sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın
değerini tespit için mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da
dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini
belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye
verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder.
Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini
ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa
itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde
sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların
ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve
hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen
bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir.
… İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair
makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve
kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu
dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup
tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma
bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması
hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz
işletilir.
…
14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma
işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve
idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde
mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun
sonucuna göre işlem yapılır.
…”
15. 2942 sayılı Kanun’un
24/4/2001 tarih ve 4650 sayılı Kanunla değişik 11. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı
gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile
ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate
alınmaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 5/11/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 10/12/2013 tarih ve
2013/9032 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
17. Başvurucular,
maliki oldukları taşınmazın idarece kamulaştırılması işlemleri sırasında
idarenin taşınmaza hemen ihtiyacı olduğunu belirterek 2942 sayılı Kanun'un 27.
maddesi uyarınca değer tespiti yapılması ve el konulması talebiyle açtıkları
davada taşınmazın değerinin tespit edildiğini, buna karşın idarenin, yasal
süresi içerisinde 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca kamulaştırma
davasını açmadığını, AİHM kriterlerine göre bedel tespiti ile kamulaştırma
işlemi arasında geçmesi gerekli makul sürenin aşıldığını, bilirkişice
kamulaştırma bedeli tespit edilirken yalnızca taşınmazın bulunduğu ilçenin
verileri dikkate alınarak hesap yapılması gerekli olduğu halde, komşu ilçelerin
tarım müdürlüğü verileri de dikkate alınarak hesap yapıldığını, kamulaştırma
işlemi nedeniyle mülkiyet haklarına yapılan müdahalenin ve tespit edilen
bedelin orantılı olmadığını, uygulanması gerekli faizin düşük hesaplandığını,
aynı mahkemenin benzer kararlarında yerleşik Yargıtay uygulamasını da dikkate
alarak bedel tespiti yaptığı halde, kendilerine ait taşınmazın değerini eksik
hesap ettiğini belirterek, Anayasa’nın 2., 10., 20., 35., 36., 46. ve 90.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır..
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Makul
Sürede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası Yönünden
18.
Başvurucular, 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesine göre 105 günde tamamlanması
gereken kamulaştırma bedelinin tespiti davasının daha uzun sürede
tamamlandığını belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
19.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
20.
Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların
gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası
şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
21.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre
içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
22.
Makul sürede yargılanma hakkı adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup,
davaların makul sürede sonuçlandırılması da yargının görevidir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 39).
23.
Makul süre incelemesinde; yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat
araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının
karmaşık olması; tarafların genel olarak yargılama sürecindeki tutumları;
yargılama sürecinin uzamasındaki etkileri ve usuli
haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı
makamları yanında dava süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet
organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden
kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması
hususunda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği; başvurucu için hukuki
korumanın bir an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın
niteliği ve niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar
verilmesi gerekmektedir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 58).
24.
Taraflar için 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesinde kamulaştırma bedelinin tespiti
davalarının sonuçlandırılması için öngörülen süreler mahkemelere yönelik
süreler olduğundan düzenleyici nitelikte olup, mahkemeler bu sürede davayı
sonuçlandıramasalar da daha sonra verdikleri kararların geçerli olduğunda şüphe
yoktur. 2942 sayılı Kanun’un gereği yapılması gereken duruşmalar ve duruşma
aralıkları, bilirkişi raporlarının beklenmesi ve tebligat işlemleri göz önünde
bulundurulduğunda, bu sürelerin aşılabileceği görülmektedir (B. No: 2013/817,
19/12/2013, §§ 47- 48).
25.
Nitekim AİHM de, benzer şekildeki düzenleyici
sürelerin yargılama süresini kısaltma amacı taşıdığını vurgulamaktadır. AİHM,
ulusal mahkemelerin yasal süreye riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl
yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetlemenin görevi olmadığını belirterek
davaların “makul süre” içerisinde
tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü
ele almakta ve bu sürenin Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
uygun olup olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır. (Bkz., Çalık/Türkiye, B. No: 3675/07, 31/8/2010; Dildirim ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 42927/10,
12/3/2013).
26.
Başvuru konusu olayda, idare tarafından 13/5/2010 tarihinde açılan kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davasında Mahkeme, yaklaşık 23 ay sonra 11/4/2012
tarihinde davanın kabulüne karar vermiş, taraflarca temyiz edilen karar
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 22/1/2013 tarihli ilamı ile onanmış, karar
düzeltme talebi ise aynı Dairenin 12/9/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
Başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti davasında ilk derece mahkemesi ve
temyiz mahkemesinin ihtilaf konusu olayla ilgili tutumunun özel bir karmaşıklık
göstermediği, yargılamanın iki dereceli mahkeme önünde toplam 40 ay sürdüğü,
ilk derece mahkemesinin bu süre zarfında, başvurucunun ve idarenin iddialarına
ilişkin karar vermek için davanın esasını incelediği, bedel tespitine esas
verileri topladığı, bilirkişi raporuna başvurduğu, taraflara itiraz için süre
verdiği, tarafların itirazlarını dikkate aldığı, davanın temyiz ve karar
düzeltme incelemesinin 17 ayda tamamlandığı görülmüş ve yargılama süresinin
bütünü dikkate alındığında mahkemeler nezdinde başvurucunun haklarını ihlal
edecek şekilde gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
27.
Açıklanan nedenlerle, başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasının "açıkça dayanaktan
yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkı Yönünden
i. Bedel Tespitiyle
İlgili Şikâyetler Yönünden
28.
Başvurucular, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında taşınmazın
rayiç değerinin, 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (f) bendine aykırı şekilde
taşınmazın bulunduğu Ermenek ilçesi yanında komşu ilçeler ile Karaman ili tarım
müdürlükleri verilerinin ortalaması kullanılarak olması gerekenden düşük
belirlendiğini, başka ilçelerde yapılan kamulaştırmalarda ilçe verileri
kullanılırken Ermenek ilçesinde çevre ilçelerin ve bağlı olunan ilin
verilerinin de kullanılması nedeniyle eşitlik ilkesine aykırı hüküm tesis
edildiğini belirterek, mülkiyet hakkının ve hak arama hürriyetlerinin ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular, kendilerine Anayasa’nın 10.
maddesinin ilk fıkrasında sayılan hangi nedene dayalı olarak veya hangi sebeple
ayrı muamele yapıldığından bahsetmemişlerdir. Başvurucular esas olarak diğer
ilçelerde kamulaştırma bedelinin tespitinde sadece ilçe tarım müdürlüğü
verileri dikkate alınıp bedel tespiti yapılırken Ermenek ilçesindeki
taşınmazlarda Ermenek ilçesiyle birlikte çevre ilçeler ile Karaman ili tarım
müdürlükleri verilerinin ortalamasının “mevki”
olarak değerlendirilip bedel tespitinde kullanılmasından şikâyetçi olmaktadır.
Bu durumda başvurucuların şikâyetinin özünün mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin kanunilik şartını ihlal ettiği iddiası olduğu anlaşıldığından konu
mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiş ve hak arama hürriyeti ile eşitlik ilkesi
ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkı yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
29.
30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
30.
Somut başvurunun dayanağını oluşturan kamulaştırılan taşınmazın gerçek
değerinin ödenmesi talebi, Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet
hakkının kapsamına dâhildir. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının
mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği
belirtilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesi temel hak ve hürriyetleri
sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken Devlet ve kamu tüzel kişilerine
özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma yetkisi veren ve kamulaştırma
ilkelerini belirleyen Anayasa’nın 46. maddesi mülkiyet hakkının
sınırlandırılmasına ilişkin özel hükümler içermektedir. Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, başvurucuların bahsedilen talebinin
değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46.
maddelerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir (B. No: 2013/817,
19/12/2013, § 28).
31.
2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (f) bendinde “mevki” kelimesi kullanılmıştır. Mevki kelimesinin benzer
iklim koşulları ve arazi yapısı nedeniyle benzer özelliklere sahip geniş toprak
parçaları anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mevki veya diğer adıyla mahal
kelimesi her zaman ilçe düzeyinde bir alan anlamına gelmeyebilmektedir. Bazı
toprak, iklim ve coğrafi koşullarda bulunan bölgelerde mevkii veya mahal, ilçe
düzeyinden de küçük bir arazi alanı olabileceği gibi bazı durumlarda da daha
geniş toprak parçaları bir mevki veya mahal olarak tanımlanabilir. Bunun
yanında mevki ve şartlar sadece değerlendirmeye alınacak alanın il veya ilçe
düzeyinde olmasıyla bağlantılı olmayıp, toprağın yapısı, arazinin sulanıp
sulanmadığı, arazinin eğimi gibi pek çok faktör, mevkii ve şartlar kavramı
çerçevesinde değerlendirmeye tabi tutulmaktadır (B. No: 2012/1246, 6/2/2014, §
§64, 65-70).
32.
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, 25/5/2006 tarih ve E.2006/3897, K.2006/4360 sayılı
kararıyla, Ermenek ilçesinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 10/4/2002
tarihinde onaylanan proje kapsamında Ermenek’te baraj, HES tesisleri ve göl
sahası inşaatı yapılması ilan edildikten sonraki dönemde tarım ilçe
müdürlüğünün önceki yıllarda sabit bir seyir izleyen tarımsal getiri verilerini
günlük hayatın olağan akışıyla bağdaşmayacak şekilde ve anlaşılamayacak
derecede arttırıldığını dile getirerek 2003 yılı sonrasında kamulaştırmalarda
bu ilçe verileri yanında çevre ilçeler ile Karaman İlinin kullanıma uygun
verilerinin ortalamasının bedel tespitinde kullanılmasını içtihat olarak
benimsemiştir.
33.
2006 yılından beri istikrarlı olarak uygulanan bu yöntem bireyler için
erişilebilir ve bilinebilir olup başvuru konusu olayda 2010 yılında açılan
kamulaştırma bedelinin tespiti davasında başvurucu açısından bahsedilen
yerleşik içtihat öngörülebilir durumdadır.
34.
Açıklanan nedenlerle, başvurucuların bedel tespitiyle ilgili şikâyetler
yönünden mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarının açık ve görünür bir
ihlalin bulunmaması nedeniyle “açıkça
dayanaktan yoksun” olduğuna karar verilmesi gerekir
ii. Kamulaştırma Bedeline Faiz Ödenmemesi Şikâyeti Yönünden
35. Başvurucuların kamulaştırma bedeline faiz
ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
haklarının ihlal edildiği iddialarının, açıkça dayanaktan yoksun olmadığına,
başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
36.
Başvurucular, dava tarihine göre belirlenen bedele faiz ödenmemesi nedeniyle
almaları gereken bedelin değerinde azalma olduğundan şikâyet etmekte ve geç
ödenen kamulaştırma bedeline Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan kamu
alacaklarına uygulanan en yüksek faizin (gecikme faizinin) uygulanması
gerektiğini iddia etmektedirler.
37.
Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı”
kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu
yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
38. Anayasa'nın
“Kamulaştırma” kenar başlıklı 46.
maddesi şöyledir:
“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği
hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan
taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve
usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya
yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli
nakden ve peşin olarak ödenir. … Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu
hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit
olarak ödenir.
…
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir
sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en
yüksek faiz uygulanır.”
39. Anayasa'nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13.
maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
40.
Anayasa’nın 46. maddesindeki düzenlemeye göre; kamulaştırma bedeli nakden ve
peşin olarak ödenmelidir. Ancak tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve
sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların
yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan
toprakların bedellerinin ödenmesi taksitlendirilebilmektedir. Kanunun taksitle
ödemeyi öngörebileceği bu hallerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş
kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faiz
işletilebilir. Yargıtayın istikrar kazanan
içtihatlarına göre de Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen faiz oranı ancak
kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için işletilebilir (Bkz.
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752, 15/10/2002). Dolayısıyla
dava sonunda tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava tarihinden itibaren
devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi talebinin yasal bir
dayanağı veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış bir uygulaması
bulunmamaktadır (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 50).
41.
2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri gereğince tarafların kamulaştırma
kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları halinde taşınmazın bedeli adil
ve hakkaniyete uygun bir şekilde mahkemece dava tarihi itibariyle tespit
edilmelidir. Değer tespitinin dava tarihine göre yapılması, Kanun gereği olduğu
gibi dava sürecinde taşınmazın değerinde meydana gelecek artış veya azalışların
bedele etki etmemesi ve bu şekilde bedel tespitine belirlilik kazandırmanın da
gereğidir. Aksi hâlde taşınmazın değeri uzun süren davalarda artabileceği gibi
azalabileceğinden, idare veya vatandaşlara olumsuz etkide bulunabilir. Ancak bu
durum taşınmazın gerçek değerinin enflasyon karşısında korunması için dava
tarihine göre belirlenen bedele faiz işletilmesine mani
değildir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 52).
42.
Nitekim kanun koyucu bahsedilen husustaki yasal eksikliği gidermek ve
kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında davanın zamanında
sonuçlandırılamaması halinde yargılama sürecinde kamulaştırma bedelinin
enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi ederek benzer
mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 6459 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 2942
sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde
sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden
itibaren kanuni faiz işletilir.” hükmünü getirmiş ve zamanında
tamamlanamayan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında ödemenin yapıldığı
tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz ödenmesi imkânını tanımıştır (B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 53).
43.
Somut başvuruya konu kamulaştırma işleminde ise dava, bahsedilen kanun hükmünün
yürürlüğe giriş tarihinden önce sonuçlandığından yasal faiz ödemesi
yapılmamıştır. Bu durumda kamulaştırma sürecinde kamu yararına ulaşmak için
kullanılan yöntemler ile izlenen amaç arasında makul bir orantılılığın ve
mülkünden mahrum bırakılan başvurucuların üzerine orantısız ve aşırı bir yük
yüklenip yüklenmediğinin araştırılması gerekmektedir.
44.
Somut olayda, başvurucuların taşınmazının Ermenek Barajı ve HES yapılması
amacıyla DSİ kararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı
Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten
yoksun bırakmanın meşru amacının bulunduğu ve kanuna uygun olarak yapıldığı
anlaşıldığından başvurucunun faiz ödenmemesine yönelik şikâyeti Anayasa’nın 35.
maddesi kapsamında ölçülülük ilkesi yönünden incelenecektir. Başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için ödenen tutarların
enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi, yani kamulaştırma
tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi
edecek biçimde faiz uygulanması gerekir. (Scordino/İtalya (no:1), B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 258).
45. Başvuru konusu davada
Mahkeme tarafından belirlenen kamulaştırma bedeli başvurucu adına banka
hesabına peşin olarak yatırılmıştır. Bu durumda başvurucunun kamulaştırma
bedeline devletin alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanması
talebinin Anayasa’nın 46. maddesi kapsamında yasal dayanağı bulunmamaktadır.
(Benzer yönde AİHM kararı için bkz., Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 44).
46. Bununla birlikte kamu
kurumları uzun süren kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında faiz ödemeyerek
bireylerin almaları gereken bedelin enflasyon karşısında aşınmasına neden
olmaktadırlar. Bu durumda taşınmazı kamulaştırılan kişilere ödenen kamulaştırma
bedelinin kişinin uğradığı zararı telafi edebilmesi için taşınmazın gerçek
karşılığı olması yanında ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile
ödeme tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle hissedilir
derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 59).
47. Bir eşyanın devir
tarihindeki bedelinin daha sonra ödenmesi durumunda arada geçen sürede
enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan hissedilir aşınma ile mülkiyetin
gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin tasarruf veya yatırım aracı olarak
getirisinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet
haklarından mahrum edilerek haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58,
K.2011/37, 10/2/2011).
48. Bu çerçevede AİHM,
Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin
değerinde aşınma olması ile arada geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun
telafi edilmemesi veya ödenen faizin enflasyonun oldukça altında olması sonucu
tespit edilen bedelin değerini koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok
davada başvuranların üzerinde meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek
orantısız ve aşırı bir yük bindiği ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği
sonucuna varmıştır (Aka/Türkiye,
B. No: 19639/92, 23/12/1998, § 48-50; Akkuş/Türkiye,
B. No: 19263/92, 9/7/1997, § 28-31; Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 57-60).
49.
Devlet tarafından ödenecek bir bedelin enflasyon karşısındaki değer
kayıplarında AİHM, ikili bir ayrıma gitmektedir. Mahkemelerce belirlenmiş bir
para alacağının ödenmemesi halinde daha katı bir tutum sergileyerek %5’e kadar
değer kayıplarını hesaplama faktörlerindeki değişkenlerle ilgili kabul
etmektedir (bkz., Arabacı/Türkiye,
B. No: 65714/01, 7/3/2002). Çünkü burada ödemelerin geç yapılması, mahkeme
kararlarının icra edilmesi ile ilgili bir sorundur. Bunun yanında mahkemelerde
geçen yargılama süresindeki enflasyon nedeniyle kamulaştırma bedelinin değer
kaybında ise meydana gelen farkın tazminatın belirlenmesi yönteminden
kaynaklandığı ve bu konuda ulusal yargıcın belirli bir takdir imkânı olduğu
gerekçesiyle daha esnek yorumlamakta bu farkın başvurucular açısından aşırı bir
yük getirip getirmediğini inceleyerek karar vermektedir. Örneğin bahsedilen
şekilde incelediği bir davada AİHM, %10,74’lük bir değer kaybının aşırı bir yük
getirmediğine karar vermiştir (bkz. Güleç ve
Armut/Türkiye, B. No: 25/969/09, 16/11/2010).
50. Başvuru konusu davada
10/5/2010 tarihi değerlerine göre tespit edilen 116.925,21 TL kamulaştırma
bedeli, iki aşamada ödenmiştir. İlk aşamada 2/4/2009 tarihinde açılan acele el
koyma davasında Mahkeme tarafından 5/6/2009 tarihinde taşınmaza davacı idare
adına acele el konulmasına ve 38.153,40 TL’nin başvuruculara ödenmesine karar
verilmiştir. İkinci aşamada ise 10/5/2010 tarihinde açılan bedel tespiti ve
tescil davası sonunda aynı Mahkeme tarafından 11/4/2012 tarihli kararla dava
tarihine göre tespit edilen 116.925,21 TL kamulaştırma bedelinin, daha önce el
atma kararı sonrasında başvuruculara ödenen kısmının mahsup edilerek kalan
78.771,81 TL’nin başvuruculara ödenmesine karar verilmiştir.
51.
Yapılan incelemede başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü
olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için mahkemece tespit edilen gerçek değer
ile başvuruculara yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının
karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile
başvurucuların mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp
sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan,
yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucunun
maruz kaldığı yükü belirlemektir. Bunun yerine değer kaybını her bir ödeme için
ayrı ayrı hesaplamak yanıltıcı sonuçlara neden olabilmektedir.
52. Bedel tespiti sonrası, el koyma kararıyla
ödenmiş olan bedel mahsup edilerek ödenen 78.771,81 TL’nin dava tarihi ile
ödeme tarihi arasındaki enflasyon nedeniyle değer kaybı %16,29 olmakla birlikte
bu değer kaybının gerçek bedel olan toplam kamulaştırma bedeline oranı ise
%10,9’dur. Başvuruculara dava tarihine göre belirlenerek ödenen 78.771,81 TL
kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde Merkez Bankası verileri kullanılarak
enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 91.607 TL’dir. Bir diğer
ifadeyle kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını telafi edecek fark
12.835,19 TL’dir.
53. Yukarıdaki unsurlara
bakarak, kamulaştırma bedelinin dava açıldığı tarihteki değeri ile ödendiği
tarihteki değeri arasında gözlemlenen farkın kamulaştırma bedeline faiz
eklenmemesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ödenmeyen bu fark, bireyin
mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil
dengeyi bozarak, Anayasa’da yer alan ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde
başvurucu üzerine orantısız ve aşırı bir yük binmesine sebep olarak
başvurucuların mülkiyet hakkını ihlal etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Yetiş/Türkiye, B. No:
40349/05, 6/7/2010, § 56).
54. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti davasının 10/5/2010
tarihli dilekçeyle açıldığı ve Mahkeme tarafından bu tarih esas alınarak
belirlenen bedelin 23 ay sonra Mahkemenin 11/4/2012 tarihli kararıyla
başvurucuya faiz işletilmeksizin ödendiği, bu süre zarfında Merkez Bankası
verilerine göre enflasyonda meydana gelen artışın toplam bedele oranla uğradığı
değer kaybının % 10,9 olduğu, bahsedilen değer kaybı oranı dikkate alındığında,
başvurucuların üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek
şekilde orantısız ve aşırı yük yüklediği sonucuna ulaşılmıştır.
55. Belirtilen nedenlerle,
kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle
başvurucuların Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. maddesi
Yönünden
56. Başvurucular, kamulaştırılan
taşınmazlarının bedelinin dava tarihi esas alınarak belirlenmesi ve faize
hükmedilmemesi nedenleriyle 245.178,38 TL ve bu bedele 11/4/2012 tarihinden
itibaren en yüksek banka mevduat faizi üzerinden hesaplanacak bedelin maddi
tazminat olarak ödenmesini talep etmişlerdir.
57. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
58. Başvurucular tarafından
yalnızca maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunulmuş olup, başvuruda Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiştir.
59. Başvuruculara dava
dilekçesinin verildiği tarihe göre belirlenen kamulaştırma bedelinin 23 ay süren
dava sonunda faiz işletilmeden ödenmesi sonucu kamulaştırma bedelinde bu sürede
toplam bedele oranla %10,9 oranında enflasyon nedeniyle ciddi bir değer kaybı
oluştuğu, bu durumun başvurucular üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu
yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük binmesine
neden olduğu dikkate alınarak bahsedilen maddi değer kaybını telafi edebilmek
için kamulaştırma bedeline enflasyon oranında faiz işletilerek başvuruculara 12.835,19
TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir. Üye Nuri NECİPOĞLU
bu görüşe katılmamıştır.
60. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V.
HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucuların,
1.
Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma
haklarının ihlal edildiği iddiasının "açıkça
dayanaktan yoksun olması",
2. Bedel
tespitiyle ilgili şikâyetler yönünden mülkiyet haklarının ihlal edildiği
iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun
olması" ,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OY
BİRLİĞİYLE,
3.
Kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
B. Kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE, OY BİRLİĞİYLE,
C. Toplam 12.835,19 TL maddi
tazminatın başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE, Üye Nuri NECİPOĞLU’nun
karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,
D. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,
E. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
ÖDENMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, OY
BİRLİĞİYLE,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine, OY BİRLİĞİYLE,
5/11/2014
tarihinde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Başvurucular,
maliki oldukları taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle açılan bedel tespiti ve
tescil davasında taşınmazın bedelinin olması gerekenden düşük tespiti ve dava
tarihine göre belirtilen kamulaştırma bedelinin dava sonunda faiz işletilmeden
kendilerine ödenmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
Mahkememizce adil yargılama hakkına yönelik
şikâyet yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna, mülkiyet hakkına yönelik şikâyet nedeniyle kabul edilebilir olduğuna
ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğine, başvuruculara talepleri doğrultusunda
maddi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Çoğunluğun adil yargılanmaya ilişkin kabul
edilemezlik, mülkiyet hakkına ilişkin kabul edilebilirlik ve mülkiyet hakkının
ihlali görüşüne aynen iştirak etmekle birlikte, başvuruculara maddi tazminat
verilmesine ilişkin görüşüne katılmak mümkün değildir. Çünkü tazminat davaları,
çekişmeli yargılamayı gerektiren dava çeşitlerindendir. Bunun için davacının
dilekçe ile harcını yatırarak mahkemeye başvurması gerekir. Mahkemece karşı
tarafa dava dilekçesi tebliğ edilerek, savunma hakkı verilir ve Hâkim
tarafından davanın türüne göre deliller toplanarak yargılama sonunda hüküm
fıkrası kurulur. Hüküm fıkrasında, davacının istek sonuçlarından her biri
hakkında taraflara yüklenilen borç ve tanınan haklar sıra numarası altında
açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde belirtilip, faiz, harç, yargılama
gideri ve vekâlet ücreti miktarları gösterilmelidir.
Anayasa Mahkemesi, ihlalin tespit edilmesi
halinde başvurucuya maddi ve manevi tazminat verilmesi usulünü AİHM kararlarını
örnek alarak uygulamakla neredeyse tesbit ettiği her
ihlale tazminat verme yoluna gitmektedir. AİHM uluslararası yargılama yapan bir
mahkeme olduğundan, esas aldığı bütün kurallar uluslararası niteliktedir. Orada
açılan her davanın başvurucusunun (davacısının) mutlaka bir karşı tarafı
(davalısı) ulusal devlet bulunmaktadır. AİHM'de başvuru dilekçesi karşı tarafa
(davalıya) tebliğ edilerek savunma ve delil ikamesi imkânı verilmekte, davanın
bütün aşamalarına katılımı sağlanarak sonuca gidilmektedir. Tazminatla ilgi
olarak uluslararası yargılama yapan başka bir yargı mercide bulunmadığından,
AİHM'nin tazminata da karar vermesi yapısına göre yerindedir. Bireysel
başvuruyu uygulayan Avrupa ülkelerinin bir kısmının mevzuatında tazminat
verilmesi hususu hiç düzenlenmemiş, tazminat verilmesi kabul edilen ülkelerin
uygulamalarında ise çok özel durumlara ilişkin, sınırlı sayıda tazminat
verilmesi örnekleri bulunmaktadır.
Tazminat verilmesi yönünden, usulü,
uygulanması ve yapısı farklı, uluslararası mahkeme olan AİHM içtihatlarının
örnek alınması yerine, bireysel başvuruda başarılı olduğu bilinen Avrupa'daki
ulusal mahkemelerin uygulamalarının esas alınması daha yerinde olacaktır.
6216 sayılı Kanun'un "Esas hakkındaki inceleme" kenar
başlıklı 49. maddesinin (2) numaralı fıkrası, "Bireysel
başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilmesi halinde, başvurunun bir
örneği bilgi için Adalet Bakanlığı'na gönderilir. Adalet Bakanlığı gerekli
gördüğü hallerde görüşünü yazılı olarak Mahkemeye bildirir."
şeklinde düzenlenmiştir.
Bireysel başvurularda başvurucunun (davacının)
karşı tarafı (davalısı) bulunmamaktadır. Maddeye göre Adalet Bakanlığı davanın
tarafı değil sadece bildirim yapılan muhatabıdır. Gerekli görürse, savunma
değil, görüşünü yazılı olarak bildirebilir. Değiştirilen, Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğünün 71. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi karar vermek için Adalet
Bakanlığı'nın görüşünü beklemek zorunda değildir. Tazminata neden olan olayın
muhatabı başka bir kamu kurumu olduğundan, gerçekte Adalet Bakanlığı tazminat
davasının tarafı da olamaz. Tazminat davası ile ilgili olarak uluslararası veya
ulusal hiçbir usul ve maddi hukuk kuralı dikkate alınmayıp, taraf teşkili
tamamlanmadan, karşı tarafa (davalıya) tebligat yapılmadan savunma ve delilleri
alınmadan, tazminata karar verilmesi, hüküm fıkrasında bulunması zorunlu
hususların varlığının gözetilmemesi, kararın ikinci derecede incelenmesinin
ortadan kaldırılması doğru olmadığından, olayda adil yargılanma hakkının
varlığından söz edilemez.
6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre, "Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesi'nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak
şekilde, mümkünse dosya üzerinden karar verir." denilmektedir.
Kuraldaki
"başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir" kısmı, mahkemeye çok özel hallerde, istisnai
olarak kullanılması maksadıyla verilmiş, ihtiyari bir yetkidir. Uygulamada
mahkemece bu yetki, istek varsa, ihlal tespit edilen neredeyse her davada
manevi tazminat, yargılamanın hiçbir kuralına uyulmadan isteğe bağlı olarak
bazen maddi tazminat verilmesi şeklinde kullanılmaktadır.
Bireysel
başvuru, şahısların kişisel haklarının tek tek tespit edilerek, kendilerine
teslim edilmesi yeri değildir. Esasen Anayasa Mahkemesi'nce varsa ihlalin
tespit edilmesiyle yetinilmesi, tazminat konusunda başvurucuya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilmesi, görevli genel mahkemesince
usulüne uygun taraf teşkili sağlanması, yargılama yapılarak sonuca gidilmesi,
taraflara ikinci derece inceleme yapılmasını isteme hakkı tanınması gerekir.
Böyle bir tercih yapılması halinde başvurucunun da herhangi bir kaybı söz
konusu olmayacaktır.
Açıklanan
nedenlerle, başvuruculara, mülkiyet haklarının ihlal edilmesinden dolayı maddi
tazminat ödenmesine ilişkin çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.