TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FUAT KARAOSMANOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9044)
|
|
Karar Tarihi: 5/11/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal
TERCAN
|
|
|
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Fuat
KARAOSMANOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av.
Neşet AÇIKGÖZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, işkence suçundan
dolayı yargılandığı davada, delillerin eksik toplanması ve hatalı değerlendirilmesiyle
mahkûmiyetine karar verilmesi, tanıklara soru yöneltme hakkının kısıtlanması,
yargılama sürerken hakim ve savcıların değiştirilerek doğal hakim ilkesine
aykırı davranılması, masumiyet karinesinin ihlal edilmesi ve hukuka aykırı
şekilde tutuklu olarak yargılanması nedenleriyle, Anayasa’nın 19., 36., 38. ve
141. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 12/12/2013
tarihinde İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen
eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 17/6/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Bakırköy 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/11/2008 tarih ve
2008/231 sayılı kararıyla işkence suçundan tutuklanmıştır.
6. Başvurucunun işkence suçunu işlediği konusunda yeterli şüpheye
ulaşan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, cezalandırılması talebiyle aynı yer
14. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben 17/11/2009 tarih ve 2008/34417 esas sayılı
iddianame ile kamu davası açmıştır.
7. Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/6/2010 tarih ve
E.2008/337, K.2010/104 sayılı kararıyla başvurucu, 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 95. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca
müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş ve başvurucunun tutukluluk halinin
devamına karar verilmiştir.
8. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 28/9/2011
tarih ve E.2011/8725, K.2011/10163 sayılı kararıyla anılan Mahkeme kararını
usul yönünden bozmuştur.
9. Bozma üzerine yeniden yapılan yargılama sonucunda Mahkeme,
1/10/2012 tarih ve E.2011/501, K.2012/568 sayılı kararıyla başvurucunun işkence
suçundan müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin
devamına karar vermiş, karar başvurucuya aynı oturumda tefhim edilmiştir.
10. Anılan kararın temyizi üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesi,
6/11/2013 tarih ve E.2013/13411, K.2013/26551 sayılı kararıyla anılan Mahkeme
kararını sanık yönünden onamış, karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
11. Başvurucu vekili, 25/11/2013 tarihinde nihai karardan haberdar
olmuş ve 12/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 4/2/2014 tarih ve 2013/377446
sayı ile sanık lehine itiraz kanun yoluna başvurarak onama kararının
kaldırılmasına ve sanığın beraatine karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
13. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308.
maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 18/3/2014 tarih ve
E.2014/5691, K.2014/6642 sayılı karar ile itirazı yerinde görmeyerek dosyayı
Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göndermiştir. Dosya, Kurul’un 2014/269 sayılı
esasında derdest durumdadır.
14. Anılan Dairenin dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderme
gerekçesi şöyledir:
“…Dairemizin 06.11.2013 gün ve 2013/13411-26551 esas sayılı
kararındaki sanık Fuat Karaosmanoğlu hakkındaki onama ve sanık … yönelik
eylemine ilişkin bozma gerekçelerine göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının
itirazı yerinde görülmediğinden 6352 sayılı Yasanın 99/3. maddesiyle 5271
sayılı CMK.nun 308. maddesine eklenen 3. fıkra
hükmüne göre dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na (GÖNDERİLMESİNE), 18.03.2014
gününde oybirliğiyle karar verildi…”
B. İlgili
Hukuk
15. 5237 sayılı Kanun’un “İşkence”
kenar başlıklı 94. maddesinin (5) numaralı fıkraları şöyledir:
“Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek
cezada bu nedenle indirim yapılmaz.”
16. Aynı Kanun’un “Neticesi
sebebiyle ağırlaşmış işkence” kenar başlıklı 95. maddesinin (4)
numaralı fıkraları şöyledir:
“İşkence
sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına
hükmolunur”
17. 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
4. İşkence (madde 94, 95),
…
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.)
Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan
fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
18. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesi şöyledir
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya
geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya
Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde
yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen
de verilebilir.”
19. 5271 sayılı Kanun’un, “Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi” kenar başlıklı 308. maddesi
şöyledir:
“(1) Yargıtay ceza
dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın
lehine itirazda süre aranmaz.
(2) (Ek:
2/7/2012-6352/99 md.) İtiraz üzerine dosya, kararına
itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) (Ek:
2/7/2012-6352/99 md.) Daire, mümkün olan en kısa
sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı
Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 5/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 12/12/2013 tarih ve 2013/9044 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, işkence suçundan yargılandığı davada, somut delil olmaksızın hukuka aykırı olarak
tutuklandığını, uzun süre tutuklu kaldığını, tutuklama kararlarına yaptığı
itirazların gerekçesiz olarak reddedildiğini, mahkemenin maddi gerçeği
açığa çıkaramadığını, varsayıma dayalı olarak mahkum edildiğini, dönemin Adalet
Bakanının masumiyet karinesini ihlal edecek şekilde beyanatlarda bulunduğunu,
olayla ilgili idari soruşturmada şüpheli sıfatına haiz olan Cumhuriyet
savcısının aynı olayın adli soruşturmasını yürüttüğünü, masum olduğunun kurum
kamera kayıtlarıyla sabit olduğunu, tanıklara soru yöneltme hakkının
kısıtlandığını, yargılama sürerken hakim ve savcıların değiştirildiğini, bu
şekilde doğal hakim ilkesinin çiğnendiğini, icra edilen keşifte taleplerinin
dikkate alınmadığını, gerekçeli kararın varsayıma ve çelişkili delillere
dayandırıldığını belirterek, Anayasa’nın 19., 36., 38. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılanma ve
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Anayasa'nın 19. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası
22. Anayasa’nın 19. maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği güvence
altına alınmış olup, maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında belirtilen haller
dışında kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılamayacağı kuralı yer almaktadır.
23. Buna göre, hürriyetten yoksun bırakılma ancak Anayasa’nın 19.
maddesi kapsamında belirlenen durumlardan birinin varlığı halinde söz konusu
olabilir. Kişilerin hürriyetinin kısıtlanabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Bu çerçevede Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre
suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler ancak kaçmalarını,
delillerin yok edilmesini ve değiştirilmesini önlemek maksadıyla hâkim
kararıyla tutuklanabilir. Tutuklamanın kanunda öngörülen şekil ve şartlara
uygun olması gerekir. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasına göre de tutuklanan
kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma
sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
24. Başvurucu, somut delil olmaksızın hukuka
aykırı olarak tutuklandığını, uzun süre tutuklu kaldığını, tutuklama
kararlarına yaptığı itirazların gerekçesiz olarak reddedildiğini, haksız olarak
tutuklu kalmasından dolayı özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğinden şikâyet
etmektedir.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir.”
26. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
27. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
28. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan
bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı
olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının
tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk
halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona
erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Dolayısıyla
belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma
amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek
şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
29. Ancak başvurucu hakkında ilk derece mahkemesinde mahkûmiyet
kararı verilmiş ise, bireysel başvuru açısından talep hukuka aykırılığın
tespiti ve tazminatla sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları
bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel başvuru yapılmalıdır
(B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 31).
30. Kişi serbest bırakılmadan yargılandığı davada ilk derece
mahkemesinin kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk
hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu”
olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından,
tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu
gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla, isnat olunan suçun
işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu
nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına
hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir
tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali sona ermektedir. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Nitekim gerek Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), gerekse Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası
tutulma halini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi
kararıyla mahkûm olan bir sanığın, söz konusu mahkûmiyet kararından sonraki
tutulmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendi hükmü uyarınca “mahkûmiyet sonrası
tutma” olarak değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında
dikkate almamaktadır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
31. “Bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen
sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı
durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir.
Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece
mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
32. Bu kapsamda “bir suç isnadına
bağlı olarak tutuklu olma” durumunda, tutukluluk süresinin makul
olmadığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam
ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları
tüketildikten sonra ve serbest bırakılma dışında, nihayet bu durumun ortadan
kalktığı mahkûmiyet kararından itibaren süresi içinde yapılması gerekir. AİHM de, mahkumiyet kararından itibaren altı ay içerisinde
yapılmayan “bir suç isnadına bağlı”
tutma kapsamındaki başvurunun süresinde olmadığını belirtmiştir (Atalay Öztürk / Türkiye (KK), B. No:
54890/09, 7/1/2014, § 37-41)
33. Somut olayda başvurucu isnat edilen suç nedeniyle Bakırköy 1.
Sulh Ceza Mahkemesinin 3/11/2008 tarih ve 2008/231 Sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır.
Başvurucu hakkında yürütülen yargılama sonunda Bakırköy 14. Ağır Ceza
Mahkemesince 1/6/2010 tarihinde verilen mahkumiyet
kararı, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 28/9/2011 tarihli kararıyla bozulmuş ve ilk
derece mahkemesinde yeniden başlayan yargılama anılan Mahkemenin 1/10/2012
tarihinde verdiği mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmıştır. Bu karar, Yargıtay 8.
Ceza Dairesinin 6/11/2013 tarih ve E.2013/13411, K.2013/26551 sayılı ilamıyla
onanmıştır.
34. Başvurucunun, isnat edilen suçla ilgili yargılama kapsamında
3/11/2008 - 1/6/2010 ve 28/9/2011 - 1/10/2012 tarihleri
arasında “bir suç isnadına bağlı olarak”
özgürlüğünden yoksun bırakıldığı, mahkûmiyet kararlarından sonra temyiz
sürecinde 1/6/2010 - 28/9/2011 ve 1/10/2012 - 6/11/2013 tarihleri arasında
geçen sürenin “mahkûmiyet sonrası tutma”
kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
35. Bu belirlemeler karşısında, “bir
suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukla ilgili şikayetleri içeren
bireysel başvurunun ilk derece mahkemesinin nihai kararını verdiği 1/10/2012 tarihinden
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 12/12/2013 tarihinde yapılan
bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
36. Açıklanan nedenlerle, başvurunun “kişi özgürlüğü ve güvenliğinin” ihlal edildiği yönündeki kısmının“süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekmiştir.
2. Anayasa'nın 36. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası
37. Başvurucunun, tutukluluğa ilişkin şikâyetleri dışındaki ihlal
iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilebilecek şikâyetler
olduğu anlaşılmaktadır.
38. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
39. 6216 Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
40. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/403, 26/3/2013,
§ 16).
41. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun
Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip
olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
42. Somut olayda, başvurucu hakkında verilmiş
olan karar, temyiz incelemesi
sonucunda Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 6/11/2013 tarih ve E.2013/13411,
K.2013/26551 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir. Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının 4/2/2014 tarih ve 2013/377446 sayı ile olağanüstü kanun yolu
niteliğinde olan “itiraz” yetkisini
kullanması üzerine, anılan Dairece dosya yeniden ele alınmış ve itiraz
oybirliğiyle yerinde görülmeyerek, dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna
gönderilmesine 18/3/2014 tarihinde karar verilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının itiraz talebi, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun E.2014/269
sırasına kayden (derdest olarak) görüşülmeyi
beklemektedir.
43. 5271 sayılı Kanun hükümlerine göre ceza yargılamasında
tüketilmesi gereken son başvuru yolu temyiz aşaması olup, temyiz incelemesinden
geçen kararlara karşı itiraz yolu, anılan Kanun’un 308. maddesi uyarınca
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına tanınmıştır (B. No: 2013/2001, 16/5/2013, §
18).
44. Bu kanun yoluna ilişkin düzenlemeleri içeren 5271 sayılı Kanun’un
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz
yetkisi” kenar başlıklı 308. maddesine göre, Yargıtay ceza
dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre
aranmaz. İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını
düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.
45. İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna
aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Genel Kurul, itirazda ileri
sürülen nedenlerle bağlı olmaksızın kararı usul ve esas yönünden inceler.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, itirazın süresinde yapılıp yapılmadığını, ileri
sürülen nedenin itiraz konusu olup olmayacağını inceledikten sonra, itiraz
edilebilir olduğunu saptarsa karar esastan incelenir. İtiraz yerinde bulunmazsa
esastan ret kararı verilir; yerinde görülürse daire kararı yerine geçecek bir
karar verilir.
46. Temyiz incelemesinden geçen kararlara karşı “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi”nin
bir olağanüstü kanun yolu olarak düzenlendiği açıktır. Ancak, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısınca bu yetki kullanılmış ise, Yargıtay Ceza Genel
Kurulunca Daire kararının kaldırılabilme ihtimali de görmezden gelinemez.
Dairenin onama kararının kaldırılması üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
verilen bozma kararı doğrultusunda ilk derece mahkemesince yeni bir karar
verilecektir. Olağanüstü bir kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının
itiraz yetkisinin, somut olayda geldiği aşama dikkate alındığında etkili olarak
değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Bu durumda, aynı dava sürecinin farklı
düzlemlerde hem Anayasa Mahkemesince hem de Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
yargısal incelemeye tabi tutulması, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurudaki
ikincil nitelikteki rolüne uygun olmayacağından, başvurucunun adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının öncelikle derece mahkemelerince
incelenmesi gerekmektedir.
47. Açıklanan gerekçelerle, başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Anayasa'nın 19. maddesinin ihlal edildiğine yönelik
iddiasının “süre aşımı”,
2.
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
5/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.