TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
FUAT KARAOSMANOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9044)
Karar Tarihi: 5/11/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Akif YILDIRIM
Başvurucu
Fuat KARAOSMANOĞLU
Vekili
Av. Neşet AÇIKGÖZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, işkence suçundan dolayı yargılandığı davada, delillerin eksik toplanması ve hatalı değerlendirilmesiyle mahkûmiyetine karar verilmesi, tanıklara soru yöneltme hakkının kısıtlanması, yargılama sürerken hakim ve savcıların değiştirilerek doğal hakim ilkesine aykırı davranılması, masumiyet karinesinin ihlal edilmesi ve hukuka aykırı şekilde tutuklu olarak yargılanması nedenleriyle, Anayasa’nın 19., 36., 38. ve 141. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 12/12/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 17/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Bakırköy 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/11/2008 tarih ve 2008/231 sayılı kararıyla işkence suçundan tutuklanmıştır.
6. Başvurucunun işkence suçunu işlediği konusunda yeterli şüpheye ulaşan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, cezalandırılması talebiyle aynı yer 14. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben 17/11/2009 tarih ve 2008/34417 esas sayılı iddianame ile kamu davası açmıştır.
7. Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/6/2010 tarih ve E.2008/337, K.2010/104 sayılı kararıyla başvurucu, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 95. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş ve başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.
8. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 28/9/2011 tarih ve E.2011/8725, K.2011/10163 sayılı kararıyla anılan Mahkeme kararını usul yönünden bozmuştur.
9. Bozma üzerine yeniden yapılan yargılama sonucunda Mahkeme, 1/10/2012 tarih ve E.2011/501, K.2012/568 sayılı kararıyla başvurucunun işkence suçundan müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiş, karar başvurucuya aynı oturumda tefhim edilmiştir.
10. Anılan kararın temyizi üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 6/11/2013 tarih ve E.2013/13411, K.2013/26551 sayılı kararıyla anılan Mahkeme kararını sanık yönünden onamış, karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
11. Başvurucu vekili, 25/11/2013 tarihinde nihai karardan haberdar olmuş ve 12/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 4/2/2014 tarih ve 2013/377446 sayı ile sanık lehine itiraz kanun yoluna başvurarak onama kararının kaldırılmasına ve sanığın beraatine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
13. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 18/3/2014 tarih ve E.2014/5691, K.2014/6642 sayılı karar ile itirazı yerinde görmeyerek dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göndermiştir. Dosya, Kurul’un 2014/269 sayılı esasında derdest durumdadır.
14. Anılan Dairenin dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderme gerekçesi şöyledir:
“…Dairemizin 06.11.2013 gün ve 2013/13411-26551 esas sayılı kararındaki sanık Fuat Karaosmanoğlu hakkındaki onama ve sanık … yönelik eylemine ilişkin bozma gerekçelerine göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı yerinde görülmediğinden 6352 sayılı Yasanın 99/3. maddesiyle 5271 sayılı CMK.nun 308. maddesine eklenen 3. fıkra hükmüne göre dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na (GÖNDERİLMESİNE), 18.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi…”
B. İlgili Hukuk
15. 5237 sayılı Kanun’un “İşkence” kenar başlıklı 94. maddesinin (5) numaralı fıkraları şöyledir:
“Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.”
16. Aynı Kanun’un “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence” kenar başlıklı 95. maddesinin (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur”
17. 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
4. İşkence (madde 94, 95),
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
18. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesi şöyledir
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir.”
19. 5271 sayılı Kanun’un, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi” kenar başlıklı 308. maddesi şöyledir:
“(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.
(2) (Ek: 2/7/2012-6352/99 md.) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) (Ek: 2/7/2012-6352/99 md.) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 5/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/12/2013 tarih ve 2013/9044 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, işkence suçundan yargılandığı davada, somut delil olmaksızın hukuka aykırı olarak tutuklandığını, uzun süre tutuklu kaldığını, tutuklama kararlarına yaptığı itirazların gerekçesiz olarak reddedildiğini, mahkemenin maddi gerçeği açığa çıkaramadığını, varsayıma dayalı olarak mahkum edildiğini, dönemin Adalet Bakanının masumiyet karinesini ihlal edecek şekilde beyanatlarda bulunduğunu, olayla ilgili idari soruşturmada şüpheli sıfatına haiz olan Cumhuriyet savcısının aynı olayın adli soruşturmasını yürüttüğünü, masum olduğunun kurum kamera kayıtlarıyla sabit olduğunu, tanıklara soru yöneltme hakkının kısıtlandığını, yargılama sürerken hakim ve savcıların değiştirildiğini, bu şekilde doğal hakim ilkesinin çiğnendiğini, icra edilen keşifte taleplerinin dikkate alınmadığını, gerekçeli kararın varsayıma ve çelişkili delillere dayandırıldığını belirterek, Anayasa’nın 19., 36., 38. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılanma ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Anayasa'nın 19. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası
22. Anayasa’nın 19. maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği güvence altına alınmış olup, maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında belirtilen haller dışında kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılamayacağı kuralı yer almaktadır.
23. Buna göre, hürriyetten yoksun bırakılma ancak Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında belirlenen durumlardan birinin varlığı halinde söz konusu olabilir. Kişilerin hürriyetinin kısıtlanabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Bu çerçevede Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini ve değiştirilmesini önlemek maksadıyla hâkim kararıyla tutuklanabilir. Tutuklamanın kanunda öngörülen şekil ve şartlara uygun olması gerekir. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasına göre de tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
24. Başvurucu, somut delil olmaksızın hukuka aykırı olarak tutuklandığını, uzun süre tutuklu kaldığını, tutuklama kararlarına yaptığı itirazların gerekçesiz olarak reddedildiğini, haksız olarak tutuklu kalmasından dolayı özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
26. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
27. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
28. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
29. Ancak başvurucu hakkında ilk derece mahkemesinde mahkûmiyet kararı verilmiş ise, bireysel başvuru açısından talep hukuka aykırılığın tespiti ve tazminatla sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel başvuru yapılmalıdır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 31).
30. Kişi serbest bırakılmadan yargılandığı davada ilk derece mahkemesinin kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Nitekim gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), gerekse Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olan bir sanığın, söz konusu mahkûmiyet kararından sonraki tutulmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca “mahkûmiyet sonrası tutma” olarak değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
31. “Bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
32. Bu kapsamda “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma” durumunda, tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra ve serbest bırakılma dışında, nihayet bu durumun ortadan kalktığı mahkûmiyet kararından itibaren süresi içinde yapılması gerekir. AİHM de, mahkumiyet kararından itibaren altı ay içerisinde yapılmayan “bir suç isnadına bağlı” tutma kapsamındaki başvurunun süresinde olmadığını belirtmiştir (Atalay Öztürk / Türkiye (KK), B. No: 54890/09, 7/1/2014, § 37-41)
33. Somut olayda başvurucu isnat edilen suç nedeniyle Bakırköy 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/11/2008 tarih ve 2008/231 Sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında yürütülen yargılama sonunda Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesince 1/6/2010 tarihinde verilen mahkumiyet kararı, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 28/9/2011 tarihli kararıyla bozulmuş ve ilk derece mahkemesinde yeniden başlayan yargılama anılan Mahkemenin 1/10/2012 tarihinde verdiği mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmıştır. Bu karar, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 6/11/2013 tarih ve E.2013/13411, K.2013/26551 sayılı ilamıyla onanmıştır.
34. Başvurucunun, isnat edilen suçla ilgili yargılama kapsamında 3/11/2008 - 1/6/2010 ve 28/9/2011 - 1/10/2012 tarihleri arasında “bir suç isnadına bağlı olarak” özgürlüğünden yoksun bırakıldığı, mahkûmiyet kararlarından sonra temyiz sürecinde 1/6/2010 - 28/9/2011 ve 1/10/2012 - 6/11/2013 tarihleri arasında geçen sürenin “mahkûmiyet sonrası tutma” kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
35. Bu belirlemeler karşısında, “bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukla ilgili şikayetleri içeren bireysel başvurunun ilk derece mahkemesinin nihai kararını verdiği 1/10/2012 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 12/12/2013 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
36. Açıklanan nedenlerle, başvurunun “kişi özgürlüğü ve güvenliğinin” ihlal edildiği yönündeki kısmının“süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.
2. Anayasa'nın 36. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası
37. Başvurucunun, tutukluluğa ilişkin şikâyetleri dışındaki ihlal iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilebilecek şikâyetler olduğu anlaşılmaktadır.
38. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
39. 6216 Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
40. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
41. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
42. Somut olayda, başvurucu hakkında verilmiş olan karar, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 6/11/2013 tarih ve E.2013/13411, K.2013/26551 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 4/2/2014 tarih ve 2013/377446 sayı ile olağanüstü kanun yolu niteliğinde olan “itiraz” yetkisini kullanması üzerine, anılan Dairece dosya yeniden ele alınmış ve itiraz oybirliğiyle yerinde görülmeyerek, dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine 18/3/2014 tarihinde karar verilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz talebi, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun E.2014/269 sırasına kayden (derdest olarak) görüşülmeyi beklemektedir.
43. 5271 sayılı Kanun hükümlerine göre ceza yargılamasında tüketilmesi gereken son başvuru yolu temyiz aşaması olup, temyiz incelemesinden geçen kararlara karşı itiraz yolu, anılan Kanun’un 308. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına tanınmıştır (B. No: 2013/2001, 16/5/2013, § 18).
44. Bu kanun yoluna ilişkin düzenlemeleri içeren 5271 sayılı Kanun’un “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi” kenar başlıklı 308. maddesine göre, Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.
45. İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Genel Kurul, itirazda ileri sürülen nedenlerle bağlı olmaksızın kararı usul ve esas yönünden inceler. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, itirazın süresinde yapılıp yapılmadığını, ileri sürülen nedenin itiraz konusu olup olmayacağını inceledikten sonra, itiraz edilebilir olduğunu saptarsa karar esastan incelenir. İtiraz yerinde bulunmazsa esastan ret kararı verilir; yerinde görülürse daire kararı yerine geçecek bir karar verilir.
46. Temyiz incelemesinden geçen kararlara karşı “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi”nin bir olağanüstü kanun yolu olarak düzenlendiği açıktır. Ancak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısınca bu yetki kullanılmış ise, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca Daire kararının kaldırılabilme ihtimali de görmezden gelinemez. Dairenin onama kararının kaldırılması üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen bozma kararı doğrultusunda ilk derece mahkemesince yeni bir karar verilecektir. Olağanüstü bir kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin, somut olayda geldiği aşama dikkate alındığında etkili olarak değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Bu durumda, aynı dava sürecinin farklı düzlemlerde hem Anayasa Mahkemesince hem de Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yargısal incelemeye tabi tutulması, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurudaki ikincil nitelikteki rolüne uygun olmayacağından, başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının öncelikle derece mahkemelerince incelenmesi gerekmektedir.
47. Açıklanan gerekçelerle, başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Anayasa'nın 19. maddesinin ihlal edildiğine yönelik iddiasının “süre aşımı”,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
5/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.