TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AZİZ YILDIRIM BAŞVURUSU (5)
|
(Başvuru Numarası: 2013/9037)
|
|
Karar Tarihi: 23/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Abuzer
YAZICIOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Aziz
YILDIRIM
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdurrahim EROL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sanal yayın yapan www.sabah.com isimli internet
sitesinde çıkan röportaj habere karşı cevap ve düzeltme (tekzip) talebinin
mahkemece kabul edilmemesi nedeniyle şeref ve itibarın korunması ve cevap ve
düzeltme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/12/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 14/10/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 1998 yılından beri Fenerbahçe Spor Kulübü
Başkanlığı görevini yürütmektedir.
6. www.sabah.com isimli internet sitesinin 10/10/2013 tarihli
sayfasında "Hürriyet’i Aziz Yıldırım mı
Yönetiyor?" başlıklı röportaj haber yayımlanmıştır. Röportaj
içeriğinin ilgili kısmı şöyledir:
"İşte Hıncal Uluç'un çok konuşulacak
röportajının o bölümü...
Hukuken konuşuyorum; Hürriyet haksız. Sabah
gazetesinde 'Benim elemanlarım reklamlarda görünemez' diye alınmış bir karar
var mı; yok. Bu şu demektir: Ben Ağaoğlu ile iki yıllık bir anlaşma
yapabilirim. Tamamen benim vicdanıma kalmış. Ağaoğlu bana 'Yeni inşaatlarımda
istediğin yerden sana iki daire, üstüne de şu kadar para vereyim. Gel benimle
iki sene anlaşma yap' diye bir teklif yapabilir. Bunu önleyecek kendi
vicdanımdan başka hiçbir şey olmadığına göre ben bu anlaşmayı yaparım ve ilk
senenin reklam filmini çekerim. Bu reklam filmi yayınlanmaya başlar.
Ondan sonra Sabah gazetesi 'Benim elemanlarım
reklamlarda yer alamaz' diyebilir. Tamam... Ama hukukta kurallar geçmişe
yönelik yürümez. Ben de Sabah gazetesine derim ki 'Arkadaşlar, benim bu
arkadaşlarla iki yıllık sözleşmem var. Bu sözleşmem bitene kadar ben bu reklam
filmlerini yapmaya devam edeceğim.' Onlar da 'peki' derler ya da beni
kovarlar!..
Aslında sinyaller geliyor gibiydi. Son dönemde
Toroğlu'nun Hürriyet'teki yeri maç yazılarıyla sınırlı kalmaya başlamıştı.
Rahatsız çünkü... Aziz Yıldırım rahatsız Erman Toroğlu'ndan... Bu işlerin
arkasında Aziz Yıldırım var. Erman'ı Digiturk'ten kim
kovdurdu? Kabloları kesilen, kameralarına tribünlerde yer gösterilmeyen Digiturk nasıl muma döndü ve nasıl en azılı Fenerbahçeli
oldu? Hürriyet farklı mı zannediyorsunuz?
Aziz Yıldırım'ın bir telefonu birtakım medya
organlarında bazı insanların ayağını kaydırmaya yetiyor. Açık söylüyorum; gücü
yetse benim ayağımı da kaydırır. Ama bana gücü yetmiyor. Yeterdi belki de... Bu
şike davalarıyla falan bu hallere düşmeseydi, belki yeterdi!..”
7. Başvurucu; yayımlanan haberde hakkında kullanılan ifadelerin,
şeref ve itibarına saldırı niteliğinde olduğu ve gerçeği yansıtmadığı
gerekçesiyle 10/10/2013 tarihinde Kadıköy Noterliği vasıtasıyla anılan yayın
kuruluşuna cevap ve düzeltme metni göndermiştir. Başvurucu, gönderdiği cevap ve
düzeltme metninin süresi içerisinde yayımlanmaması üzerine 21/10/2013 tarihinde
Sulh Ceza Mahkemesine başvurarak cevap ve düzeltme metninin yayımlanmasına
karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
8. İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Mahkemesi 23/10/2013 tarihli ve
2013/509 Değişik İş sayılı kararı ile talebin reddine karar vermiştir. Kararın
gerekçesi şöyledir:
“… Anayasa’nın 32. maddesi gereğince ve 5187
sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesi gereğince basının özgür olduğu, bu
özgürlüğün bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını
da içerdiği, internet sitesinde yer alan haberin Anayasa’nın 28. maddesinde ve
Basın Kanunu’nun 2. maddesinde belirtilen özgürlük sınırları çerçevesinde haber
içeren yayım yapmış olması dolayısıyla cevap ve düzeltme talebinde bulunanın
talebinin reddine, ...”
9. Anılan karara yapılan itiraz, İstanbul Anadolu 33. Asliye
Ceza Mahkemesinin 30/10/2013 tarihli ve 2013/176 Değişik İş sayılı kararıyla
kesin olarak reddedilmiştir. İtirazın reddi kararı başvurucuya 11/11/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
10. Başvurucu 11/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
11. 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan
Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele
Edilmesi Hakkında Kanun’un "İçeriğin
yayından çıkarılması ve cevap hakkı" başlıklı mülga 9. maddesi
şöyledir:
“(1) İçerik nedeniyle hakları ihlâl edildiğini
iddia eden kişi, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması halinde yer sağlayıcısına
başvurarak kendisine ilişkin içeriğin yayından çıkarılmasını ve yayındaki
kapsamından fazla olmamak üzere hazırladığı cevabı bir hafta süreyle internet
ortamında yayımlanmasını isteyebilir. İçerik veya yer sağlayıcı kendisine
ulaştığı tarihten itibaren iki gün içinde, talebi yerine getirir. Bu süre
zarfında talep yerine getirilmediği takdirde reddedilmiş sayılır.
(2) Talebin reddedilmiş sayılması halinde,
kişi onbeş gün içinde yerleşim yeri sulh ceza
mahkemesine başvurarak, içeriğin yayından çıkarılmasına ve yayındaki
kapsamından fazla olmamak üzere hazırladığı cevabın bir hafta süreyle internet
ortamında yayımlanmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu
talebi üç gün içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Sulh ceza hâkiminin kararına
karşı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir.
(3) Sulh ceza hâkiminin kesinleşen kararının,
birinci fıkraya göre yapılan başvuruyu yerine getirmeyen içerik veya yer
sağlayıcısına tebliğinden itibaren iki gün içinde içerik yayından çıkarılarak
hazırlanan cevabın yayımlanmasına başlanır.
(4) Sulh ceza hâkiminin kararını bu maddede
belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişi,
altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İçerik veya yer
sağlayıcının tüzel kişi olması halinde, bu fıkra hükmü yayın sorumlusu hakkında
uygulanır.”
12. 5651 sayılı Kanun’un 6518 sayılı Kanun’la değiştirilen "İçeriğin yayından çıkarılması ve erişimin
engellenmesi" başlıklı 9. maddesi şöyledir:
“(1) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği
nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel
kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde
yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını
isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin
engellenmesini de isteyebilir.
(2) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği
nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin talepleri,
içerik ve/veya yer sağlayıcısı tarafından en geç yirmi dört saat içinde
cevaplandırılır.
(3) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği
nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talepleri doğrultusunda hâkim bu
maddede belirtilen kapsamda erişimin engellenmesine karar verebilir.
(4) Hâkim, bu madde kapsamında vereceği
erişimin engellenmesi kararlarını esas olarak, yalnızca kişilik hakkının
ihlalinin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL, vb.
şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verir. Zorunlu olmadıkça
internet sitesinde yapılan yayının tümüne yönelik erişimin engellenmesine karar
verilemez. Ancak, hâkim URL adresi belirtilerek içeriğe erişimin engellenmesi
yöntemiyle ihlalin engellenemeyeceğine kanaat getirmesi hâlinde, gerekçesini de
belirtmek kaydıyla, internet sitesindeki tüm yayına yönelik olarak erişimin
engellenmesine de karar verebilir.
(5) Hâkimin bu madde kapsamında verdiği
erişimin engellenmesi kararları doğrudan Birliğe gönderilir.
(6) Hâkim bu madde kapsamında yapılan
başvuruyu en geç yirmi dört saat içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Bu
karara karşı 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir.
…
(10) Sulh ceza hâkiminin kararını bu maddede
belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişi,
beş yüz günden üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.”
13. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
268. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
“(1) Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz,
kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci Maddeye göre ilgililerin kararı
öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir
dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak
suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı
veya hâkim onaylar. 263 üncü Madde hükmü saklıdır.
(2) Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme,
itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün
içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.
(3) İtirazı incelemeye yetkili merciler
aşağıda gösterilmiştir:
a) Sulh ceza hâkiminin kararlarına yapılan
itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları asliye ceza mahkemesi hâkimine
aittir."
14. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24/1/2007 tarihli ve
E.2007/4-14, K.2007/32 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Anayasa'nın 28. maddesinde düzenlenen 'basın
özgürlüğü' ilkesinin özel hukuk alanındaki sınırlaması M.K.nun
24-25 ve B.K.nun 49. maddeleridir. Basının olayları
izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme,
öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğu vardır. Bunun içindir ki
basının yayın yaparken yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek
olan eylemi, genel olaylarındaki hukuka aykırı eylemlerden farklılıklar taşır.
İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık
veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışındaki bir olaydaki davranış
biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla
yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu
nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Ancak basın özgürlüğü ile kişilik
değerleri karşı karşıya geldiğinde, çatışan iki değer aynı zamanda
korunamayacağına göre somut olaydaki olgular itibariyle birinin diğerine üstün
tutulması gerekir. Bunun sonucunda da, daha az üstün
olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an
için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygun olacağı kabul edilecektir.
Basının haber verme görevini yerine getirirken kullanacağı bu hakkın özel hukuk
alanındaki sınıfı; gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi ve konu
ile ifade arasındaki düşünsel bağlılık kuralları olarak belirlenmiştir. Haber
verme bu sınırlar içinde kullandığı sürece hukuka uygundur. Bu unsurlardan biri
olan gerçeklik; verilen habere ya da anlatılmak istenen amaca ve hedefe konu
olan içeriğin, yayın sırasında olayla ilgili durumuna uygunluğudur. Diğer bir
anlatımla gerçeklik somut gerçeklik olmayıp, haberin verildiği andaki beliriş
biçimine, görünürdeki gerçeğe uygunluktur."
15. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "İlke" kenar başlıklı 24.
maddesi şöyledir:
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına
saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını
isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha
üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin
kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına
yapılan her saldırı hukuka aykırıdır."
16. 4721 sayılı Kanun'un "Davalar"
kenar başlıklı 25. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin
önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile
etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.
Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya
kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de
bulunabilir.
Davacının, maddî ve manevî tazminat istemleri
ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş
görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı
saklıdır."
17. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun "İhtiyati tedbirin
şartları" kenar başlıklı 389. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(1) Mevcut durumda meydana gelebilecek
bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya
da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın
yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık
konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir."
18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "Genel olarak" kenar başlıklı
49. maddesi şöyledir:
"Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille
başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı
bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 23/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, söz konusu internet sitesinde gerçeğe aykırı,
maksatlı, iyi niyetten uzak ve suçlayıcı ifadeler içeren haberin yayımlanması
üzerine tekzip yayımlanması için yargıya müracaat ettiğini ancak Derece
Mahkemesince talebinin reddedildiğini, anılan karara karşı yaptıkları itirazın
da kesin olarak reddedildiğini fakat aynı haberin gazetede yayımlanan nüshası
ile ilgili olarak yaptığı tekzip talep başvurusunun reddedilmesi (İstanbul
Anadolu 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 23/10/2013 tarihli ve 2013/508 Değişik İş
sayılı kararı) üzerine yaptığı itirazın, İstanbul Anadolu 2. Asliye Ceza
Mahkemesinin 4/11/2013 tarihli ve 2013/279 Değişik İş sayılı kararı ile kabul
edildiğini, böylece tekzibe konu haberin ve tekzip talebini reddeden Mahkeme
kararlarının hukuka aykırılığının ortaya konmuş olduğunu belirtmiştir.
Başvurucu, söz konusu haberle şeref ve itibarının sarsılmaya çalışıldığını
belirterek Anayasa’nın 32. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespit edilmesi ve hukuka aykırı olan
ret kararlarının iptal edilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
22. Başvurucu, hakkında internet sitesinde yayımlanan haberler
nedeniyle Anayasa'nın 32. maddesinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ise de belirtilen ihlal iddiasının özü; söz konusu internet
haberinin, şeref ve itibarına yönelik bir müdahale oluşturduğudur. Bu sebeple
mevcut davanın koşullarında şikâyetin bir bütün olarak Anayasa'nın 17.
maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
23. Somut başvuruda başvurucu; şeref ve itibarına yönelik
müdahale nedeniyle yalnızca sulh ceza mahkemesine başvurarak cevap ve düzeltme
(tekzip) ve içeriğin yayından çıkarılması talebinde bulunmuş, diğer yollara
başvurmamıştır. Başvuru sürecinde 5651 sayılı Kanun’un 9. maddesi
değiştirilerek “İçeriğin yayından
çıkarılması ve cevap hakkı” başlığı yerine “İçeriğin yayından çıkarılması ve erişimin
engellenmesi” başlığı altında yeniden düzenlenmiştir. Bu nedenle
somut olayla ilgili olarak “cevap veya
erişimin engellenmesi hakkı” adı altında inceleme yapılmıştır.
24. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No. 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20).
25. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin, başvurucuların şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını
tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala
riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Bu anlamda hukuk sisteminde yalnızca birtakım başvuru yollarının
varlığının değil, aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucuların
kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu
nedenle başvurucuların başvuru yollarının tüketilmesi noktasında kendilerinden
beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediği incelenirken başvurunun
özellikleri dikkate alınmalıdır (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. İlhan/Türkiye, B. No: 22277/93, 27/7/2000,
§§ 56-64).
26. O hâlde somut başvuruda yapılması gereken, devletin pozitif
yükümlülüğünün sulh ceza mahkemelerinin yetkisinde bulunan cevap veya erişimin
engellenmesi yolunun mutlaka kullanılmasını gerekli kılıp kılmadığını
değerlendirmektir. Başka bir deyişle sulh ceza mahkemeleri nezdinde bulunan
cevap veya erişimin engellenmesi yolunun, başvuruya konu internet haberleri
nedeniyle şeref ve itibar hakkının korunmadığı yönündeki şikâyetler açısından
makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte,
kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olup olmadığı tespit edilmelidir.
1. Genel İlkeler
27. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde
yer alan “manevi varlık”
kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin manevi varlığının bir parçası olan
kişisel şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin
saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Abdullah
Doğtaş, B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Başka bir deyişle
kişisel itibarın korunması hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının
koruması altındadır. Şeref ve itibarı etkileyen sözlü saldırılar veya basın ve
yayın yolu ile yapılan saldırılara karşı bireyin korunmaması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, § 36; İlhan Cihaner,
B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 42).
28. Öte yandan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının
olaya uygulanabilmesi için kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir
ağırlık düzeyine erişmiş olması ve kişinin itibarına saygı gösterilmesini
isteme hakkından başvurucunun kişisel olarak yararlanmasını güçleştirecek
şekilde yapılmış olması gerekir. Ayrıca öngörülebilir şekilde, kişinin kendi
eylemleri sonucu ortaya çıkabilecek itibarının zedelenmesi olgusundan şikâyet
etmek için Anayasa’nın 17. maddesi ileri sürülemez (Kadir Sağdıç, § 39; İlhan
Cihaner, § 45).
29. İnceleme konusu olan davaya benzeyen diğer davalarda söz
konusu olan, devletin bir eylemi olmayıp yargı mercilerinin, başvurucuların
kişisel itibarlarına sağladıkları korumanın yetersiz olduğu iddiasıdır.
Anayasa’nın 17. maddesi esas olarak kamu görevlilerinin keyfî müdahalelerine
karşı bireyi korumayı amaçlasa da söz konusu madde sadece devletin bu tür müdahalelerde
bulunmasından kaçınmasını sağlamayı amaçlamamaktadır. Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrasında mündemiç negatif yükümlülüğe, bireyin maddi ve
manevi varlığına etkin bir saygının sağlanması için gerekli pozitif
yükümlülükler eklenebilir. Bu yükümlülükler, kişilerin birbirleri ile olan
ilişkilerini de kapsayacak şekilde, kişisel itibarının korunmasını isteme
hakkına saygının güvence altına alınması amacıyla birtakım tedbirler alınmasını
gerektirebilir (Ahmet Oğuz Çinko ve Erkan
Çelik [GK], B. No: 2013/6237, 2/7/2015, § 39).
30. Üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler için
ülkemizde hem cezai hem de hukuki koruma yolları öngörülmüş olmakla birlikte,
bir ihlal iddiasına ilişkin olarak başvurulabilecek birden fazla etkili başvuru
yolunun bulunması durumunda kural olarak başvurucunun aynı amacı taşıyan
başvuru yollarının tamamını tüketmesi beklenemez (Ahmet Oğuz Çinko ve Erkan Çelik, § 41). Anayasa’nın 32.
maddesinde genel olarak düzenlenmiş olan cevap ve düzeltme hakkı da bu kanuni
yollardan bir tanesidir.
31. Cevap ve düzeltme hakkı, bir kişinin saygınlığına, onuruna,
şeref ve itibarına müdahale eden veya gerçeğe aykırı olan bir yayının yapılması
durumunda aleyhine yayın yapılan kimsenin bu yayına cevap vermek ve düzeltmeyi
istemek hakkıdır. Bu hak ile kişi;saygınlığına,
onuruna, şeref ve itibarına medyanın verdiği zararlara karşı kendini
korumaktadır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ediciones Tiempo S.A./İspanya, B. No:
13010/87, 12/7/1989).
32. Şeref ve itibara yönelik müdahaleler nedeniyle öngörülmüş
farklı hukuki yollardan somut olaya özgü olan 5651 sayılı Kanun hükümleri kapsamında ”içeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı”
talep edilmesi, basın açısından basın özgürlüğünün kötüye kullanılmasına karşı
başvurulan ve klasik yargılama faaliyetlerinden daha kısa sürede netice
alınmasını sağlayan bir başvuru yoludur. İnternet ortamındaki bir yazının kötü
tesirleri nasıl geniş bir alana süratle yayılıyorsa cevap veya erişimin
engellenmesi yoluyla bunun giderilmesinin de aynı geniş alanda ve süratle
gerçekleşmesi sağlanarak kişilerin koruması amaçlanmaktadır.
33. Fakat bu yöntem, her türlü haber ve yazı hakkında
başvurulabilecek bir hukuki yol değildir. Anayasa’nın 32. maddesinde “kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması”
hâllerinden bahsedilmektedir. Şeref ve itibara “dokunan”
her yayının “kişilerin şeref ve haysiyetini
ihlâl” etmesi söz konusu olmayacağına göre cevap veya erişimin
engellenmesi yolu yalnızca şeref ve itibara müdahale edildiği hâllerde değil,
ancak şeref ve itibara hukuka aykırı müdahale edildiği hâllerde kullanılabilir.
Hukuka aykırılık ise bu değerlere yönelik “gerçek
dışı açıklamalar varsa” söz konusu olabilir. Bunun sonucu olarak bir
kişinin şeref ve itibarına müdahale edilmesine rağmen yapılan yayın gerçeğe
uygun ise cevap veya erişimin engellenmesi talebi reddedilebilecektir (Ahmet Oğuz Çinko ve Erkan Çelik, § 47). Bu
nedenle cevap hakkını kullanmak isteyen kişiye, gerçeğe aykırı basın
açıklamasının yargı kararlarında vurgulandığı şekliyle (bkz. § 14) objektif
olarak gerçek dışı olduğunun ispatı ve bunun delillerini sunma külfeti
yüklenmiştir.
34. Hukuk sistemimizde cevap veya erişimin engellenmesi
hakkının, başvurudaki gibi sulh ceza hâkimliklerine başvurmak suretiyle veya
hukuk mahkemelerinde açılacak nizalı dava yolu ile
kullanılabilmesi mümkündür. Hukuk sistemimizde genel olarak tekzip talebi
şeklinde de ifade edilen sulh ceza hâkimine başvuru yolunun şeref ve itibarın
korunması bakımından etkili bir yol olup olmadığının tespit edilmesi için bir
bütün olarak cevap veya erişimin engellenmesi yolunun koşullarının gözetilmesi
gerekir. 5651 sayılı Kanun’un değiştirilmeden önceki 9. maddesine göre
düzeltilecek yayın metninin kapsamını aşmayan, bir karşı saldırı ya da haksız
fiil oluşturmayan cevap ve düzeltme açıklaması kanunda gösterilen süreler
içerisinde ilgili yer veya içerik sağlayıcısına gönderilir. Kanun’da öngörülen
sürelerde cevap ve düzeltmenin yayımlanmaması hâlinde sulh ceza hâkimine
başvuru hakkı doğmaktadır.
35. Cevap veya erişimin engellenmesi yolu, ceza hukukuna özgü
bir nizasız (çekişmesiz) yargılama faaliyetidir. Bir internet yayını ile şeref
ve itibarının ihlal edildiğini veya haber içeriğinin gerçeğe aykırı olduğunu
düşünen kişi, yetkili sulh ceza hakimliğine başvurarak hazırladığı cevap ve
düzeltme metninin yayımlanmasına veya içeriğin yayından çıkarılmasına karar
verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde ve
duruşma yapmaksızın evrak üzerinde yapacağı inceleme sonunda karara bağlamak zorundadır.Sulh ceza hâkiminin
talebin kabulüne dair kararının kesinleşmesi ve ilgili yayın organınca cevap ve
düzeltme metninin yayımlanmaması veya içeriğe erişimin engellenmemesi hâlinde
yer veya içerik sağlayıcının sorumlu müdürü ve onun bağlı olduğu yetkili, ceza
yaptırımı ile karşı karşıya kalabilir.
36. Cevap veya erişimin engellenmesi yolu çekişmesiz bir yargı
yolu olduğu ve karardan etkilenecek yayın organının temsilcileri ile sorumlu
kişiler silahların eşitliği ilkesinden faydalanamadığı için bu konuda verilen
kararlar, basın yolu ile kişilik hakkının ihlali nedeniyle açılan diğer ceza
veya hukuk davalarında da bir kesin hüküm teşkil etmemektedir. Cevap veya
erişimin engellenmesi hakkı, Anayasa’nın İkinci Kısım’ının “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı
İkinci Bölüm’ünde güvence altına alınan, kitle
iletişim araçları tarafından bireylerin şeref ve itibarlarına yönelik olarak
yapılan müdahaleleri gecikmeksizin bertaraf edebilmek ve böylece kişilik
hakkının diğer koruma yollarına nazaran daha hızlı korunmasını sağlamak
amacıyla tanınmıştır. Bu sebeple cevap veya erişimin engellenmesi hakkı bir
müeyyide niteliği taşımasına rağmen bu hakkın kullanılması ya da
kullanılmaması, hak sahibinin bu nedenle diğer dava haklarını kullanmasını
etkilemez (Ahmet Oğuz Çinko ve Erkan Çelik,
§ 51).
37. Diğer taraftan cevap veya erişimin engellenmesi hakkı, ifade
özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü sınırlayan haklardan biridir. Cevap veya
erişimin engellenmesi hakkını kullanmak basın organının ifade özgürlüğüne müdahale
teşkil eder (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ediciones Tiempo S.A./İspanya, §§ 56–64).
Zira basın, istediğini yayımlamak ya da yayımlamamak konusunda serbesttir.
Fakat basının, cevap metni karşısında serbestliği bulunmamaktadır. Cevap
metnini yayımlaması veya erişimi engellemesi gerekmektedir. Nitekim Amerika
Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi, basının sorumlu olması istenilen bir
durum olsa da bu sorumluluğu devlet eliyle sağlamaya çalışmanın anayasaya uygun
olmadığına karar vermiştir. Mahkeme, cevap hakkının devlet eliyle basına ulaşma
hakkı olduğu ve kamusal tartışmanın çeşitliliği ve çoğulculuğu üzerinde
kaçınılmaz bir biçimde sınırlama ve zayıflatma etkisi yaratacağı sonucuna
varmıştır (Miami Herald
Publication Corparation / Tornillo, 418 U.S. 241, 25/6/1974).
38. Anayasa’nın ifade özgürlüğünü düzenleyen 26. maddesine göre
bilgilerin kamu otoritesinin müdahalesi olmadan alınıp verilmesi gerekmektedir.
Ancak aynı maddenin ikinci fıkrasında ifade özgürlüğünün belirli sınırlamalara
tabi tutulabileceği, bu sınırlama şartlarından birinin de “başkalarının şöhret veya haklarını”
korumak olduğu dikkate alındığında cevap ve düzeltme hakkının bu sınırlama
kapsamında olduğu kabul edilmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Melnychuk/Ukrayna, B. No. 28743/03, 05/07/2005, §
2). Bu itibarla anılan hakkın geniş gerekçelerle kullanılmasını sağlamanın veya
bu hakkın etki alanını genişletmenin ifade ve basın özgürlüklerinin ihlali
sonucunu doğurabileceği dikkate alınmalıdır (Ahmet
Oğuz Çinko ve Erkan Çelik, § 53).
2. Genel İlkelerin Mevcut Olaya Uygulanması
39. Yukarıda değinildiği gibi cevap veya erişimin engellenmesi
yolu ancak şeref ve itibara hukuka aykırı olarak müdahale edilen hâllerde
başvurulan, bireyin şeref ve itibarına yönelik müdahaleleri gecikmeksizin
bertaraf edebilmesi amacını taşıyan bir yoldur. Cevap veya erişimin
engellenmesi hakkının amacı, basın hürriyeti ile kişilik hakkı arasında gerekli
hassas dengenin kurulmasını sağlamak; kişi ve kuruluşlara haksız zarar veren,
onlar hakkında gerçek dışı bilgiler yayan, şeref ve itibarlarını ihlâl eden
basın kuruluşlarının sahip olduğu yayın kullanma imkânını, zarar görenlere
vererek bu konulardaki cevabını yayımlamaya basın faaliyetinde bulunanları
zorunlu tutmak veya o haberin yayımlanmasını engellemektir. O hâlde bu hak,
basın özgürlüğünün ve basın mensuplarının haber verme ve eleştiri haklarının
özüne dokunmayacak ve aynı zamanda hak sahibinin çıkarlarını koruyacak şekilde
kullanılmalıdır (Ahmet Oğuz Çinko ve Erkan
Çelik, § 58).
40. Türk hukuk sisteminde, cevap veya erişimin engellenmesi
hakkının kullanılması yollarından ilki olan ve somut başvuruda kullanılmış
bulunan sulh ceza hâkimliklerinde çekişmesiz yargı yolu, karardan etkilenecek
olan yayın organının sorumlu müdürü ve diğer ilgililerin yargılanma hukukuna
yönelik olarak usule ilişkin güvencelerinin kullandırılamadığı dolayısıyla
çatışan haklar arasında dengelemenin yapılmasının zorlaştığı bir yoldur. Tekzip
kararı, yapılmış bir haberin gerçek dışı olduğunu ve maddi gerçeğin ne olduğunu
kamuya bildirme, erişimin engellenmesi kararı ise gerçek dışı olduğu belirtilen
haberin ortadan kaldırılması işlevine sahiptir. Çekişmesiz bir dava sonucunda
bu kararı verebilmek ancak hukuka aykırılığın ve gerçek dışılığın çok belirgin
olduğu ve zararın süratle giderilmesinin zaruri olduğu hâllerde mümkündür. Bu
sebeple bireyin şeref ve itibarının korunması için hukuk düzenindeki diğer
yollara göre oldukça dar bir alanda etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir (Ahmet Oğuz Çinko ve Erkan Çelik, § 61).
41. Başvurucu, 5651 sayılı Kanun’un değişikliğe uğramadan önceki
9. maddesi uyarınca söz konusu haber röportajın kişilik haklarına müdahale
oluşturduğu iddiasıyla cevap ve düzeltme talebinde bulunmuştur. Fakat söz
konusu haber nedeniyle başvurucunun şeref ve itibarına gerçek dışı haber
röportaj ile hukuka aykırı olarak yapılan müdahalenin çekişmeli bir yargılama
yapılmadan, gecikmeksizin ve süratle bertaraf edilmesi ihtiyacı ortaya
konabilmiş değildir.
42. Basın ve yayın organlarınca yapılan bir haber nedeniyle
şeref ve itibar hakkına hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen müdahalelerde
mağdurun asıl gayesinin, zararının telafi edilmesi olduğu dikkate alındığında
özellikle somut başvuruya konu ihlal iddiasına benzer uyuşmazlıklar açısından,
koşullara göre diğer ceza veya hukuk yollarının daha yüksek başarı şansı
sunabilecek, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olduğu anlaşılmaktadır.
Dahası başvurucu, açacağı çekişmeli bir hukuk davasında müdahalenin
önlenmesini, durdurulmasını veya devam eden müdahaleye son verilmesini,
müdahalenin hukuka aykırılığının saptanmasını, maddi veya manevi tazminata
hükmedilmesini isteyebilir. Bunun yanı sıra tekzip metnini yayınlatma talebini
ileri sürme ve dolayısıyla cevap ve düzeltme hakkını kullanma imkânına da
sahiptir (Ahmet Oğuz Çinko ve Erkan Çelik,
§ 63).
43. Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde başvurucunun,
ortaya çıktığını iddia ettiği zararın giderimi için uyuşmazlığın esasına dair
ve somut başvuru açısından koşullara göre sulh ceza hâkimliklerinin görevinde
bulunan cevap veya erişimin engellenmesi yolu dışındaki daha etkili diğer
koruma yollarına başvurmadığı anlaşıldığından Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunabilmek için tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine
getirdiği söylenemez.
44. Açıklanan nedenlerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun, başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
23/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.