TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MURAT KARAYEL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9089)
Karar Tarihi: 8/9/2015
R.G. Tarih- Sayı: 23/10/2015-29511
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Raportör
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
Başvurucu
Murat KARAYEL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gönderilen bir mektubun ceza infaz kurumunca verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi nedeniyle haberleşme özgürlüğünün, derece mahkemelerinin başvurucunun talebini reddetmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği, derece mahkemelerinin benzer konulara ilişkin talepleri hep aynı gerekçelerle reddetmesi nedeniyle etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu tarafından 12/12/2013 tarihinde Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde, yardım talebinin kabulüne, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 23/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 28/1/2015 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan süre sonunda görüşünü 2/3/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 10/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 23/3/2015 tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi, ekleri ile başvuruya konu dosya içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/12/2005 tarihli ve E.2001/47, K.2001/114 sayılı kararı ile “Anayasal düzeni zorla değiştirmeye çalışmak” suçunu işlediği kanaati ile başvurucunun 36 yıl müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucunun hapis cezasını çekmekte olduğu Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada, H.Y. isimli arkadaşı tarafından kendisine gönderilen, “Direniş hakkındaki değerlendirmeni heyecanla okudum.”, “Gezi sürecinde biz de gayret ettik ama hala hissedilir bir başarı sağlayamadık. … Hissedilir başarı sağlayamamamızın temel sebebi bizim özgün bir örgütlenme gibi davranamayışımız. Yani değerlendirmelerimizi ve kararlarımızı pratikleştirmeyi başaramayışımız.”, “Eğitim ve Dayanışma Hareketi geliştirme yolundaki çabalarımız üst üste başarısızlığa uğradı. … Türkiye’deki çalışmalara yoğunlaştık. … Aslında Paris’te olağanımız var, çünkü Paris’te bizimkiler Atılımcılardan sonra en etkili sol çevre.”, “… çevremiz bizimle birlikte. İçimizde yozlaşma yok.”, “… Kadro, eğer bulunduğu yerde örgüt yoksa örgüt kurar. Arkadaşlarımız kadro tanımına uymuyorlar, çünkü gelişmeleri yazılardaki özgün çizgimiz doğrultusunda yorumlayıp görevler çıkarmak ve o görevleri yerine getirmek yerine … geleneksel sol ne yapıyorsa onlara bakıp davranmak eğilimindeler. … Belki de temel hata bendedir. Bu yüzden bir ara koordinatörün değişmesi için düşündüm ve önerdim. …benden daha az masraflısını ve benden daha ısrarcısını zor bulurlar.”, “Hareket ile temas kurmak kadronun sorumluluğundadır.”, “Kapital okumaları Ankara’nın katılımı olmaksızın yürüyor.”, “Ankara Eskişehir operasyonunun ardından …”, “B.’nin sözünü ettiğin mektubu… Tut ki ona karşı hatalı davranmışız. Örgütlü çalışmadan yana olan bir insan bunu yıkıcılığa götürmezdi.”, “EHP grubu da kapital okuma çalışması yapmıştı. D. konuşmuş onlarla. Onlar da birlikte yapmayı önermişler.”, “Üçüncü gelişme de SDP ileydi. U. Gezide içeri girmeden önce çalışmayı ona önerdiğimizde kabul etmişti.”, “Kapital çalışmasının nasıl yürümesi gerektiğine benim yazdığım tasarıyı … daha uygun buluyorum.”, “Bir konu da kitap satışı. … Polisin el koydukları elimizde kaldı.”, “Cezaevinde yatan arkadaşlar dâhil herkes kitabın yayılması ve tartışılması sürecine katılmalıdır. Bunun yolları neler olabilir düşünelim ve harekete geçelim.”, “Eylemli tanıtımlar da düşünülmelidir.”, “Hareketimizin bu anlamda kadınlaşması lazım”, “Direnişin diyalogcu yanını ve sola örnek oluşturma potansiyelini mektubunda güzel ifade etmişsin” ve benzer nitelikte başkaca ifadeler içeren mektubun Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 6/9/2013 tarihli ve 2013/572 sayılı kararı ile “ … örgütsel amaçlı haberleşmeye neden olacağı…” gerekçesine istinaden hükümlüye verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucu, Disiplin Kurulunun anılan kararına karşı Kırıkkale İnfaz Hâkimliği nezdinde şikâyet yoluna başvurmuş, Kırıkkale İnfaz Hâkimliği 8/10/2013 tarihli ve E.2013/671, K.2013/708 sayılı kararı ile başvurucunun şikâyetini reddetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"... Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Disiplin Kurulu Başkanlığının … kararı ile, Hükümlüye H. Yalçın tarafından gönderilen mektubun içerisinde 5275 Sayılı Kanun'un 68. Maddesinin 3. Fıkrası ‘Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez’ hükmü gereğince hükümlü Murat Karayel'e H. Yalçın tarafından gönderilen taahhütlü mektubun, örgütsel amaçlı haberleşmelere neden olacağı gerekçesiyle tamamının sakıncalı bulunarak ‘Hükümlüye verilmemesine’ yönelik karar verildiği anlaşılmış;
…
... mektupla ilgili olarak cezaevi idaresince sakıncalı bulunarak alıcısına gönderilmemesi kararı Ceza İnfaz Kurumlarının yönetimi ve Ceza Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzük'ün 123. Maddesine uygun olduğundan hükümlünün talebinin reddine, … karar verildi."
12. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı itirazın, Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi 31/10/2013 tarihli ve 2013/1136 Değişik İş sayılı kararı ile reddine karar verilmiştir.
13. Anılan karar, 13/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
14. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir.”
15. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
16. İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
17. İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde, mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir. Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 8/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/12/2013 tarihli ve 2013/9089 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, 13 senedir cezaevinde bulunduğunu, dış dünyayla haberleşmesinin temel araçlarından birinin mektup olduğunu ancak kendisine gönderilen başvuruya konu mektubun Cezaevi İdaresince keyfî biçimde engellendiğini, mektupta okunmaması gereken sakıncalı ifadelerin olmadığını bildiğini, bununla ilgili kendisi ve gönderici hakkında suç duyurusunda bulunulduğu hâlde kovuşturma yapılmamasının mektupta suç unsurunun olmadığını gösterdiğini, bunun yanı sıra derece mahkemelerince, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme veya AİHS) ilkeleri aleyhine taleplerinin reddedildiğini ve benzer konulara ilişkin taleplere yönelik sürekli aynı şekilde karar verildiğini ifade ederek haberleşme özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, derece mahkemelerine başvurunun etkili olmadığını ileri sürmüş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma ve Etkili Başvuru Yolu Hakkının İhlâl Edildiği İddiası
20. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararına karşı, sırasıyla başvurmuş olduğu şikâyet ve itiraz yasa yollarında, derece mahkemelerince, Sözleşme ilkeleri aleyhine taleplerinin reddedildiğini ve benzer konularda sürekli aynı şekilde kararlar verilerek hak ihlallerini onaylamak suretiyle özgürlükçü bakış açısı oluşturmadıklarını şikâyet etmiştir.
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un, "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir. "
22. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
23. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da onaylı örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 20).
24. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu tarafından soyut şekilde, derece mahkemelerince, Sözleşme ilkeleri aleyhine talebinin reddedildiği ve benzer konularda sürekli aynı şekilde karar verilerek özgürlükçü bakış açısının oluşturulmadığı şeklinde iddialar ileri sürülmekte olup adil yargılanma hakkının nasıl ihlal edildiği veya başvuru yolunun nasıl etkisiz olduğuna ilişkin bir açıklama ve kanıtlamada bulunulmadığı anlaşılmıştır.
25. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Haberleşme Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası
26. Başvurucunun, bir arkadaşı tarafından gönderilen bir mektubun kendisine verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi işlemi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri
27. Başvurucu cezaevinde bulunması nedeniyle dış dünyayla haberleşmesinin temel araçlarından birinin mektup olduğunu ancak kendisine gönderilen başvuruya konu mektubun Cezaevi İdaresince keyfî biçimde engellendiğini, mektupta okunmaması gereken sakıncalı ifadelerin bulunmadığını ifade ederek haberleşme özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) içtihatları hatırlatılmış ve başvurucunun iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
29. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında, Bakanlığın mevzuata dayanmakta olduğunu oysa AİHM’in Türkiye aleyhine verdiği ihlal kararları sonrasında mevzuat değişikliğinin yapılmadığını, Türkiye cezaevlerinde mektupların yaygın şekilde alıkonulması nedeniyle uluslararası mahkemelerde mağdurların haklı bulunmasının temel sebebinin mevzuattaki belirsizlik olduğunu, Cezaevi Disiplin Kurulu ve Mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğunu belirtmiştir.
b. Genel İlkeler
30. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.”
31. Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale yapılamaz.”
32. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır. Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenmiştir.
33. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin, haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra, içeriği ve biçimi ne olursa olsun, haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
34. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmesinin gizliliğine keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
35. AİHM kararlarına göre, haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın, “ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır. (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 25/3/1983, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88, 25/3/1992, § 34).
36. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalelerin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. Genel İlkelerin Mevcut Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Mevcudiyeti
37. Somut olayda, başvurucunun bulunduğu Cezaevi Disiplin Kurulu kararıyla, arkadaşı tarafından başvurucuya gönderilen mektubun örgütsel haberleşme yapıldığı gerekçesiyle alıkonulmasına karar verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
38. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlaline neden olacaktır. Bu nedenle sınırlamanın, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme; Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Özkan Kart, B. No:2013/1201, 20/5/2015, § 36).
Kanunilik
39. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel prensibi içermektedir. İlk olarak, müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer alan bir düzenlemeye dayanmalıdır. Keza, müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır ve söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona göre yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 86-88).
40. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile mümkün olduğu söylenemez. Buna göre, “kanunun kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni düzenlemede bulunması gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisini kullanacak mercilerin sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği üzere temel esasların, ilkelerin ve çerçevenin kanunla ortaya konulmuş olması gerekir (AYM, E.1984/14, K.1985/7, K.T. 13/6/1985). Bu noktada, özellikle kanunun idari makamlara haberleşme özgürlüğüne müdahalede takdir yetkisi tanıdığı durumlarda ilgili kanunun bu yetkinin çerçevesini belirli bir açıklıkta belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08…, 11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye, B. No: 9460/03, 3/7/2007, § 21).
41. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra kapsamında olduğunun kabulü hâlinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan bir müdahale kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak kabul edip etmediği değerlendirilecektir. (Özkan Kart, § 40).
42. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
43. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi uyarınca cezaevlerinin haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu kurumu olarak kabul edildiği değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76).
44. Somut olayda, hükümlülerin cezaevinden yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile İnfaz Tüzüğü’nün 91., 122. ve 123. maddeleri oluşturmaktadır.
45. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde ve İnfaz Tüzüğü’nün 91. maddesinde, hükümlülerin mektup, faks ve telgraf gönderme ve kendilerine gönderilenleri alma hakkına sahip oldukları, resmî makamlara veya savunmaları için avukatlarına gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
46. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir olduğunda kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler, cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı, buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi neticesinde mektubun kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu hâliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır (Özkan Kart, § 45).
47. AİHM’in Gülmez/Türkiye kararında da 5275 sayılı Kanun’un, Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme Komitesi tarafından incelendiği, herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir haksız müdahaleye karşı yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır (Gülmez/Türkiye, B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 51).
48. Görüldüğü üzere, müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü, hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler neticesinde, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
49. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
50. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması aranmakta olup bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
51. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğine yönelik müdahalenin, ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı, 22. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların dar yorumlanması gereği karşısında, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Özkan Kart, § 50).
52. Yukarıda da belirtildiği gibi, cezaevlerinin, Anayasa’nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu kabul edilmekle birlikte, bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte bu kurumların haberleşme hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin, meşru olabilmesi için mutlaka Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine dayalı olması gerekmektedir (Özkan Kart, § 51).
53. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
54. Somut olayda, başvurucuya gönderilen mektubun alıkonulmasına yönelik Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 6/9/2013 tarihli kararında, anılan mektupta örgütsel haberleşme yapıldığı gerekçesine dayanılmıştır.
55. Bu kapsamda başvurucunun mektubunun, İnfaz Kurumunca denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin, kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
56. Başvurucu, 13 senedir cezaevinde bulunduğunu, dış dünyayla haberleşmesinin temel araçlarından birinin mektup olduğunu, ancak kendisine gönderilen başvuruya konu mektubun Cezaevi idaresince keyfî biçimde engellendiğini, mektupta okunmaması gereken sakıncalı ifadelerin bulunmadığını bildiğini, mektupta suç unsurunun olmadığını ifade ederek haberleşme özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
57. Bakanlık görüşünde; AİHM kararlarında, ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceği, keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunulmasının gerekli olduğunun vurgulandığı belirtmiştir.
58. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik Krallık, § 97).
59. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği kararlarda, öncelikle, ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceğini, keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, § 51; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
60. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu değerlendirmeyi yaparken, mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile tek bağlantısı olduğu gerçeğini göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
61. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § § 57-58).
62. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile AİHS'in "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde yorumlanmalıdır (Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 93; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 92-93).
63. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca, "Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler." (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle, yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; Abdullah Öcalan, § 94; Fatih Taş, §§ 92-93).
64. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Fatih Taş, §§ 92-93).
65. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için, temel hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
66. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma" şeklinde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Aynı yönde benzer bir karar için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
67. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra, yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 98 ve 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
68. Somut olayda, “Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) veya “Üçüncü Yol” olarak adlandırılan terör örgütü üyesi hükümlü olan başvurucuya gönderilen başvuruya konu mektup, H.Y. tarafından İsveç’ten gönderilmiştir.
69. 1988 yılında adını “Direniş Hareketi” olarak değiştiren THKP-C/Üçüncü Yol örgütü ile bağlantısı başvuru dosyasına yansıyan H.Y., bir grup tarafından çıkarılan “Odak” isimli bir dergide hâlen başvurucu ile birlikte yazarlık yapmaktadır.
70. Odak dergisinin internet sitesinde, başvuruya konu olayların haber yapıldığı, haberde başvurucuya H.Y. tarafından gönderilen mektupların sürekli engellendiğinden bahsedildiği, mektupların genel olarak “Eğitim ve Dayanışma Hareketi” çerçevesinde yazıldığının ifade edildiği anlaşılmaktadır. “Eğitim ve Dayanışma Hareketi” Odak dergisinin öncülüğünde yürütülen bir kampanya olup Dergi, bu hareketi “ bir devrimci-yenilenme hareketidir. Dayanışma ve Eğitim Hareketi geleneksel soldan bağımsızlaşarak yeni tarzda bir bilinçlenme, örgütlenme ve mücadele geliştirme hareketidir. Dayanışma ve Eğitim Hareketi bir direniş hareketidir” şeklinde tanımlamaktadır. Ayrıca bahsedilen internet sitesinde başvurucunun “Direniş Hareketi” örgütü adına ortak bildirilere katıldığı da tespit edilebilmektedir.
71. Başvuruya konu mektup, genel olarak siyasi-ideolojik olarak yazılmış bir mektup olup 9 sayfadan oluşmaktadır. Mektubun zaman zaman güncel olayları da anlattığı, bu olaylarla ilgili yazarın eleştirilerini ve sonucunda tavsiye olarak nitelendirilen yönlendirmelerini barındırdığı görülmektedir. H.Y. mektupta, mütemadiyen kendisinin ve başvurucunun da içinde bulunduğu bir topluluktan bahsetmekte ve “biz” kavramına vurgu yapmaktadır. Bu topluluk dışından biri tarafından okunması hâlinde rahatlıkla anlaşılamayacak şekilde kapalı bir dil kullanan yazar, bu topluluk içinde adını zikrettiği bazı isimler ve gönderme yaptığı bazı olaylarla ilgili gelişmeleri ve öngörülerini başvurucuyla paylaşmakta, topluluğun “çalışmalarından” ve “kararlarından” bahsetmektedir.
72. “Direniş hakkındaki değerlendirmeni heyecanla okudum.”, “Gezi sürecinde biz de gayret ettik ama hala hissedilir bir başarı sağlayamadık. … Hissedilir başarı sağlayamamamızın temel sebebi bizim özgün bir örgütlenme gibi davranamayışımız. Yani değerlendirmelerimizi ve kararlarımızı pratikleştirmeyi başaramayışımız.”, “Eğitim ve Dayanışma Hareketi geliştirme yolundaki çabalarımız üst üste başarısızlığa uğradı. … Türkiye’deki çalışmalara yoğunlaştık. … Aslında Paris’te olağanımız var, çünkü Paris’te bizimkiler Atılımcılardan sonra en etkili sol çevre.”, “… çevremiz bizimle birlikte. İçimizde yozlaşma yok.”, “… Kadro, eğer bulunduğu yerde örgüt yoksa örgüt kurar. Arkadaşlarımız kadro tanımına uymuyorlar, çünkü gelişmeleri yazılardaki özgün çizgimiz doğrultusunda yorumlayıp görevler çıkarmak ve o görevleri yerine getirmek yerine … geleneksel sol ne yapıyorsa onlara bakıp davranmak eğilimindeler. … Belki de temel hata bendedir. Bu yüzden bir ara koordinatörün değişmesi için düşündüm ve önerdim. …benden daha az masraflısını ve benden daha ısrarcısını zor bulurlar.”, “Hareket ile temas kurmak kadronun sorumluluğundadır.”, “Kapital okumaları Ankara’nın katılımı olmaksızın yürüyor.”, “Ankara Eskişehir operasyonunun ardından …”, “B.’nin sözünü ettiğin mektubu… Tut ki ona karşı hatalı davranmışız. Örgütlü çalışmadan yana olan bir insan bunu yıkıcılığa götürmezdi.”, “EHP grubu da kapital okuma çalışması yapmıştı. D. konuşmuş onlarla. Onlar da birlikte yapmayı önermişler.”, “Üçüncü gelişme de SDP ileydi. U. Gezide içeri girmeden önce çalışmayı ona önerdiğimizde kabul etmişti.”, “Kapital çalışmasının nasıl yürümesi gerektiğine benim yazdığım tasarıyı … daha uygun buluyorum.”, “Bir konu da kitap satışı. … Polisin el koydukları elimizde kaldı.”, “Cezaevinde yatan arkadaşlar dâhil herkes kitabın yayılması ve tartışılması sürecine katılmalıdır. Bunun yolları neler olabilir düşünelim ve harekete geçelim.”, “Eylemli tanıtımlar da düşünülmelidir.”, “Hareketimizin bu anlamda kadınlaşması lazım”, “Direnişin diyalogcu yanını ve sola örnek oluşturma potansiyelini mektubunda güzel ifade etmişsin” ifadeleri ve benzer başkaca ifadelerden oluşan mektupta başvurucu ve yazarın dâhil olduğu topluluğun iç ilişkileri ile topluluk dışında kalanlarla olan dış ilişkilerindeki gelişmelere ve topluluğun amacına ulaşabilmesi için yapılması gerekenlere ayrıntılı olarak değinilmektedir.
73. Başvurucu, Anayasal düzeni zorla değiştirmeye çalışmak suçu nedeniyle mahkum edilmiş THKP-C adlı terör örgütünün yasa dışı eylemlerine katılmış bir hükümlüdür. Başvurucuya İsveç’ten mektup gönderen H.Y.nin ise aynı örgütün devamı niteliğindeki THKP-C/Üçüncü Yol adlı örgüt ile irtibatı bulunduğu dosyadaki mevcut evrakların tetkikinden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu iki şahıs arasındaki mektuplaşmada geçen “çalışmalar” yapan ve “kararlar” alan topluluğun; eski adıyla “THKP-C/Üçüncü Yol” yeni adıyla “Direniş Hareketi” örgütü olabileceği ihtimali doğrultusunda İnfaz Kurumunca mektup anlatımının yasa dışı örgütsel haberleşme niteliğinde olduğu değerlendirilerek mektubun alıkonulması şeklinde İnfaz Kurumunun tedbir alması makul görülmüştür.
74. Buna göre başvurucunun haberleşme özgürlüğüne yönelik kısıtlamanın, Anayasa’nın 22. maddesi anlamında demokratik toplumda kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için gerekli olan demokratik toplum düzenin gereklerine aykırı olduğu düşünülemez. Bununla birlikte, mektubun tamamıyla yukarıda (§ 72) yer verilen anlatıma benzer nitelikteki ifadelerden oluştuğu dikkate alındığında bu ifadelerin okunamaz hâle getirilerek mektubun hükümlüye verilmesinin bir anlamı olmayacağından söz konusu kısıtlamanın ölçülülük ilkesine de aykırı olduğu söylenemez.
75. Açıklanan nedenlerle, söz konusu mektup yönünden getirilen kısıtlamanın bir ihlal içermediği anlaşıldığından Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Adil yargılanma ve etkili başvuru yolu hakkının ihlaline ilişkin şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
B. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan yargılama giderlerinin tahsilinin, başvurucunun mağduriyetine neden olacağı anlaşılmakla, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun, yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
C. Kararın birer örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca başvurucuya, Adalet Bakanlığına ve Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine,
8/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.