TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT KARAYEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9089)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 23/10/2015-29511
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Murat KARAYEL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gönderilen bir mektubun ceza infaz kurumunca
verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi nedeniyle haberleşme özgürlüğünün,
derece mahkemelerinin başvurucunun talebini reddetmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği, derece mahkemelerinin benzer konulara
ilişkin talepleri hep aynı gerekçelerle reddetmesi nedeniyle etkili bir başvuru
yolunun bulunmadığı iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu tarafından 12/12/2013 tarihinde
Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde,
yardım talebinin kabulüne, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 23/1/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 28/1/2015 tarihinde
Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan süre sonunda görüşünü 2/3/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
başvurucuya 10/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 23/3/2015
tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi, ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/12/2005 tarihli ve
E.2001/47, K.2001/114 sayılı kararı ile “Anayasal
düzeni zorla değiştirmeye çalışmak” suçunu işlediği kanaati ile
başvurucunun 36 yıl müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
10. Başvurucunun hapis cezasını çekmekte olduğu Kırıkkale F
Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada, H.Y. isimli
arkadaşı tarafından kendisine gönderilen, “Direniş
hakkındaki değerlendirmeni heyecanla okudum.”, “Gezi sürecinde biz de gayret
ettik ama hala hissedilir bir başarı sağlayamadık. … Hissedilir başarı
sağlayamamamızın temel sebebi bizim özgün bir örgütlenme gibi davranamayışımız.
Yani değerlendirmelerimizi ve kararlarımızı pratikleştirmeyi başaramayışımız.”,
“Eğitim ve Dayanışma Hareketi geliştirme yolundaki çabalarımız üst üste
başarısızlığa uğradı. … Türkiye’deki çalışmalara yoğunlaştık. … Aslında
Paris’te olağanımız var, çünkü Paris’te bizimkiler Atılımcılardan sonra en
etkili sol çevre.”, “… çevremiz bizimle birlikte. İçimizde yozlaşma yok.”, “…
Kadro, eğer bulunduğu yerde örgüt yoksa örgüt kurar. Arkadaşlarımız kadro
tanımına uymuyorlar, çünkü gelişmeleri yazılardaki özgün çizgimiz doğrultusunda
yorumlayıp görevler çıkarmak ve o görevleri yerine getirmek yerine … geleneksel
sol ne yapıyorsa onlara bakıp davranmak eğilimindeler. … Belki de temel hata
bendedir. Bu yüzden bir ara koordinatörün değişmesi için düşündüm ve önerdim.
…benden daha az masraflısını ve benden daha ısrarcısını zor bulurlar.”,
“Hareket ile temas kurmak kadronun sorumluluğundadır.”, “Kapital okumaları
Ankara’nın katılımı olmaksızın yürüyor.”, “Ankara Eskişehir operasyonunun
ardından …”, “B.’nin sözünü ettiğin mektubu… Tut ki
ona karşı hatalı davranmışız. Örgütlü çalışmadan yana olan bir insan bunu
yıkıcılığa götürmezdi.”, “EHP grubu da kapital okuma çalışması yapmıştı. D.
konuşmuş onlarla. Onlar da birlikte yapmayı önermişler.”, “Üçüncü gelişme de
SDP ileydi. U. Gezide içeri girmeden önce çalışmayı ona önerdiğimizde kabul
etmişti.”, “Kapital çalışmasının nasıl yürümesi gerektiğine benim yazdığım
tasarıyı … daha uygun buluyorum.”, “Bir konu da kitap satışı. … Polisin el
koydukları elimizde kaldı.”, “Cezaevinde yatan arkadaşlar dâhil herkes kitabın
yayılması ve tartışılması sürecine katılmalıdır. Bunun yolları neler olabilir
düşünelim ve harekete geçelim.”, “Eylemli tanıtımlar da düşünülmelidir.”, “Hareketimizin
bu anlamda kadınlaşması lazım”, “Direnişin diyalogcu yanını ve sola örnek
oluşturma potansiyelini mektubunda güzel ifade etmişsin” ve benzer
nitelikte başkaca ifadeler içeren mektubun Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun
6/9/2013 tarihli ve 2013/572 sayılı kararı ile “
… örgütsel
amaçlı haberleşmeye neden olacağı…”
gerekçesine
istinaden hükümlüye verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucu, Disiplin Kurulunun anılan kararına karşı
Kırıkkale İnfaz Hâkimliği nezdinde şikâyet yoluna başvurmuş, Kırıkkale İnfaz
Hâkimliği 8/10/2013 tarihli ve E.2013/671, K.2013/708 sayılı kararı ile
başvurucunun şikâyetini reddetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"... Kırıkkale
F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Disiplin Kurulu
Başkanlığının … kararı ile, Hükümlüye H. Yalçın tarafından gönderilen mektubun
içerisinde 5275 Sayılı Kanun'un 68. Maddesinin 3. Fıkrası ‘Kurumun asayiş ve
güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar
amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez, hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez’ hükmü gereğince hükümlü Murat Karayel'e H.
Yalçın tarafından gönderilen taahhütlü mektubun, örgütsel amaçlı haberleşmelere
neden olacağı gerekçesiyle tamamının sakıncalı bulunarak ‘Hükümlüye
verilmemesine’ yönelik karar verildiği anlaşılmış;
…
... mektupla ilgili olarak cezaevi idaresince
sakıncalı bulunarak alıcısına gönderilmemesi kararı Ceza İnfaz Kurumlarının
yönetimi ve Ceza Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzük'ün
123. Maddesine uygun olduğundan hükümlünün talebinin reddine, … karar verildi."
12. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı itirazın,
Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi 31/10/2013 tarihli ve 2013/1136 Değişik İş sayılı
kararı ile reddine karar verilmiştir.
13. Anılan karar, 13/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
14. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu
maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve
telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme
hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
15. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak
çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının
Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 91.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
16. İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve gönderme
hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve telgraflar,
zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür başkanlığında, idare
memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan
mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi
personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca
görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine
konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
17. İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için
gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise,
disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise,
infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ
tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz
hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı
tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz
edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı
görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı
sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 8/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 12/12/2013 tarihli ve 2013/9089 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, 13 senedir cezaevinde bulunduğunu, dış
dünyayla haberleşmesinin temel araçlarından birinin mektup olduğunu ancak
kendisine gönderilen başvuruya konu mektubun Cezaevi İdaresince keyfî biçimde
engellendiğini, mektupta okunmaması gereken sakıncalı ifadelerin olmadığını
bildiğini, bununla ilgili kendisi ve gönderici hakkında suç duyurusunda
bulunulduğu hâlde kovuşturma yapılmamasının mektupta suç unsurunun olmadığını
gösterdiğini, bunun yanı sıra derece mahkemelerince, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme veya AİHS) ilkeleri aleyhine taleplerinin reddedildiğini
ve benzer konulara ilişkin taleplere yönelik sürekli aynı şekilde karar
verildiğini ifade ederek haberleşme özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini, derece mahkemelerine başvurunun etkili olmadığını ileri
sürmüş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma ve Etkili Başvuru Yolu
Hakkının İhlâl Edildiği İddiası
20. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararına
karşı, sırasıyla başvurmuş olduğu şikâyet ve itiraz yasa yollarında, derece
mahkemelerince, Sözleşme ilkeleri aleyhine taleplerinin reddedildiğini ve
benzer konularda sürekli aynı şekilde kararlar verilerek hak ihlallerini
onaylamak suretiyle özgürlükçü bakış açısı oluşturmadıklarını şikâyet etmiştir.
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un, "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir. "
22. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 59. maddesinin ilgili fıkraları
uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak
suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün
kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki
iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
23. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali
nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa
hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu
ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da onaylı örneğini başvuru
dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden
olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına
göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi
nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 20).
24. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak
olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü
başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu tarafından soyut şekilde, derece
mahkemelerince, Sözleşme ilkeleri aleyhine talebinin reddedildiği ve benzer
konularda sürekli aynı şekilde karar verilerek özgürlükçü bakış açısının
oluşturulmadığı şeklinde iddialar ileri sürülmekte olup adil yargılanma
hakkının nasıl ihlal edildiği veya başvuru yolunun nasıl etkisiz olduğuna
ilişkin bir açıklama ve kanıtlamada bulunulmadığı anlaşılmıştır.
25. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin "açıkça dayanaktan
yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Haberleşme Özgürlüğünün İhlal Edildiği
İddiası
26. Başvurucunun, bir arkadaşı tarafından gönderilen bir
mektubun kendisine verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi işlemi nedeniyle
anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan
yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri
27. Başvurucu cezaevinde bulunması nedeniyle dış dünyayla
haberleşmesinin temel araçlarından birinin mektup olduğunu ancak kendisine
gönderilen başvuruya konu mektubun Cezaevi İdaresince keyfî biçimde engellendiğini,
mektupta okunmaması gereken sakıncalı ifadelerin bulunmadığını ifade ederek
haberleşme özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
(AİHM) içtihatları hatırlatılmış ve başvurucunun iddialarının bu kararlar
doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
29. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında, Bakanlığın
mevzuata dayanmakta olduğunu oysa AİHM’in Türkiye
aleyhine verdiği ihlal kararları sonrasında mevzuat değişikliğinin
yapılmadığını, Türkiye cezaevlerinde mektupların yaygın şekilde alıkonulması
nedeniyle uluslararası mahkemelerde mağdurların haklı bulunmasının temel
sebebinin mevzuattaki belirsizlik olduğunu, Cezaevi Disiplin Kurulu ve Mahkeme
kararlarının gerekçesiz olduğunu belirtmiştir.
b. Genel İlkeler
30. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı
emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
31. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
32. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte
Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır.
Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22.
maddesinde düzenlenmiştir.
33. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin, haberleşmesine saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir.
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra,
içeriği ve biçimi ne olursa olsun, haberleşmenin gizliliğini de güvence altına
almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü,
yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması
gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:
2013/6693, 16/4/2015, § 49).
34. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
35. AİHM kararlarına göre, haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın, “ulaşılabilir”,
yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci
olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir
amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır. (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 25/3/1983, §§ 85-90;
Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71,
6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88,
25/3/1992, § 34).
36. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. Genel İlkelerin Mevcut Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Mevcudiyeti
37. Somut olayda, başvurucunun bulunduğu Cezaevi Disiplin
Kurulu kararıyla, arkadaşı tarafından başvurucuya gönderilen mektubun örgütsel
haberleşme yapıldığı gerekçesiyle alıkonulmasına karar verilmiştir. Dolayısıyla
anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme özgürlüğüne
bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
38. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine
getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlaline neden olacaktır. Bu
nedenle sınırlamanın, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme; Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Özkan Kart,
B. No:2013/1201, 20/5/2015, § 36).
Kanunilik
39. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen
kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel prensibi içermektedir. İlk
olarak, müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer alan bir düzenlemeye
dayanmalıdır. Keza, müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme, ilgili kişi
açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır ve söz konusu düzenleme, hitap
ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona göre yönlendirme ve belli koşullar
çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye
olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 86-88).
40. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile
mümkün olduğu söylenemez. Buna göre, “kanunun
kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni düzenlemede bulunması
gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisini kullanacak mercilerin
sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği üzere temel esasların, ilkelerin
ve çerçevenin kanunla ortaya konulmuş olması gerekir (AYM, E.1984/14, K.1985/7,
K.T. 13/6/1985). Bu noktada, özellikle kanunun idari makamlara haberleşme
özgürlüğüne müdahalede takdir yetkisi tanıdığı durumlarda ilgili kanunun bu
yetkinin çerçevesini belirli bir açıklıkta belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, B.
No: 15672/08…, 11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye,
B. No: 9460/03, 3/7/2007, § 21).
41. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine
müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının
belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra
kapsamında olduğunun kabulü hâlinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan
bir müdahale kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın
gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak
kabul edip etmediği değerlendirilecektir. (Özkan
Kart, § 40).
42. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli
bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
43. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin,
Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu
Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi
uyarınca cezaevlerinin haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu
kurumu olarak kabul edildiği değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76).
44. Somut olayda, hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un
68. maddesi ile İnfaz Tüzüğü’nün 91., 122. ve 123. maddeleri oluşturmaktadır.
45. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde ve İnfaz Tüzüğü’nün
91. maddesinde, hükümlülerin mektup, faks ve telgraf gönderme ve kendilerine
gönderilenleri alma hakkına sahip oldukları, resmî makamlara veya savunmaları
için avukatlarına gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların denetime tabi
olmadığı, “Kurumun asayiş ve güvenliğini
tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü
veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği,
hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
46. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir
olduğunda kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler,
cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı,
buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve
anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi
neticesinde mektubun kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde
başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki işlemlere karşı hükümlünün
başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu hâliyle ilgili düzenlemenin
yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır (Özkan Kart, § 45).
47. AİHM’in Gülmez/Türkiye
kararında da 5275 sayılı Kanun’un, Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya
Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme Komitesi tarafından incelendiği,
herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir
haksız müdahaleye karşı yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve
ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır (Gülmez/Türkiye,
B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 51).
48. Görüldüğü üzere, müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü,
hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya
koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler
neticesinde, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
49. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
50. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da
haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka uygun ve demokratik
toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik
refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması,
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması
aranmakta olup bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
51. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin
gizliliğine yönelik müdahalenin, ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde
olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen
amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla
birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna
tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim
kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı, 22. maddenin ikinci
fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde
yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören
Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların
dar yorumlanması gereği karşısında, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama
sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla
genişletilmesi mümkün değildir (Özkan Kart,
§ 50).
52. Yukarıda da belirtildiği gibi, cezaevlerinin, Anayasa’nın
22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu
kabul edilmekle birlikte, bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı
alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem
tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte bu kurumların
haberleşme hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin, meşru olabilmesi için
mutlaka Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma
sebeplerine dayalı olması gerekmektedir (Özkan
Kart, § 51).
53. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında, “Kurumun asayiş ve güvenliğini
tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü
veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği,
hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada
belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış
olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde
cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
54. Somut olayda, başvurucuya gönderilen mektubun
alıkonulmasına yönelik Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 6/9/2013 tarihli
kararında, anılan mektupta örgütsel haberleşme yapıldığı gerekçesine
dayanılmıştır.
55. Bu kapsamda başvurucunun mektubunun, İnfaz Kurumunca
denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin, kamu düzeni
ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın
haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru
bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
56. Başvurucu, 13 senedir cezaevinde bulunduğunu, dış
dünyayla haberleşmesinin temel araçlarından birinin mektup olduğunu, ancak
kendisine gönderilen başvuruya konu mektubun Cezaevi idaresince keyfî biçimde
engellendiğini, mektupta okunmaması gereken sakıncalı ifadelerin bulunmadığını
bildiğini, mektupta suç unsurunun olmadığını ifade ederek haberleşme özgürlüğü
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
57. Bakanlık görüşünde; AİHM kararlarında, ceza infaz
kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı
başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceği, keza ceza infaz kurumunun
olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunulmasının
gerekli olduğunun vurgulandığı belirtmiştir.
58. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik
Krallık, § 97).
59. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği
kararlarda, öncelikle, ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin
yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline
sebebiyet vermeyeceğini, keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul
gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu
belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen ve
diğerleri/Türkiye, § 51; Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
60. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu
değerlendirmeyi yaparken, mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile tek bağlantısı olduğu
gerçeğini göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
61. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § § 57-58).
62. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik
toplum" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile AİHS'in
"demokratik toplum düzeninin
gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11.
maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum
ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde
yorumlanmalıdır (Abdullah Öcalan,
B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 93; Fatih Taş,
B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 92-93).
63. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları
uyarınca, "Demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir.
Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren
sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak
koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve
ancak yasayla sınırlandırılabilirler." (AYM, E.2006/142,
K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle, yapılan sınırlama hak ve
özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede
güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak
sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum
düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM,
E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; Abdullah
Öcalan, § 94; Fatih Taş,
§§ 92-93).
64. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051,
20/2/2014, § 84; Fatih Taş, §§
92-93).
65. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için, temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, §
183).
66. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi
kapsamında hukuka uygun olarak "bir
mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma" şeklinde
değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711,
23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan
temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Aynı yönde benzer
bir karar için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No:
74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz
sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, §
35).
67. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesinde
objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna
edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra,
yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve
mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
98 ve 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
68. Somut olayda, “Türkiye
Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) veya “Üçüncü Yol” olarak
adlandırılan terör örgütü üyesi hükümlü olan başvurucuya gönderilen başvuruya
konu mektup, H.Y. tarafından İsveç’ten gönderilmiştir.
69. 1988 yılında adını “Direniş
Hareketi” olarak değiştiren THKP-C/Üçüncü Yol örgütü ile bağlantısı
başvuru dosyasına yansıyan H.Y., bir grup tarafından çıkarılan “Odak” isimli bir dergide hâlen başvurucu
ile birlikte yazarlık yapmaktadır.
70. Odak dergisinin internet sitesinde, başvuruya konu
olayların haber yapıldığı, haberde başvurucuya H.Y. tarafından gönderilen
mektupların sürekli engellendiğinden bahsedildiği, mektupların genel olarak “Eğitim ve Dayanışma Hareketi” çerçevesinde
yazıldığının ifade edildiği anlaşılmaktadır. “Eğitim
ve Dayanışma Hareketi” Odak dergisinin öncülüğünde yürütülen bir
kampanya olup Dergi, bu hareketi “ bir
devrimci-yenilenme hareketidir. Dayanışma ve Eğitim Hareketi geleneksel soldan
bağımsızlaşarak yeni tarzda bir bilinçlenme, örgütlenme ve mücadele geliştirme
hareketidir. Dayanışma ve Eğitim
Hareketi bir direniş hareketidir” şeklinde tanımlamaktadır. Ayrıca
bahsedilen internet sitesinde başvurucunun “Direniş
Hareketi” örgütü adına ortak bildirilere katıldığı da tespit
edilebilmektedir.
71. Başvuruya konu mektup, genel olarak siyasi-ideolojik
olarak yazılmış bir mektup olup 9 sayfadan oluşmaktadır. Mektubun zaman zaman
güncel olayları da anlattığı, bu olaylarla ilgili yazarın eleştirilerini ve
sonucunda tavsiye olarak nitelendirilen yönlendirmelerini barındırdığı
görülmektedir. H.Y. mektupta, mütemadiyen kendisinin ve başvurucunun da içinde
bulunduğu bir topluluktan bahsetmekte ve
“biz” kavramına vurgu yapmaktadır. Bu topluluk dışından biri
tarafından okunması hâlinde rahatlıkla anlaşılamayacak şekilde kapalı bir dil
kullanan yazar, bu topluluk içinde adını zikrettiği bazı isimler ve gönderme
yaptığı bazı olaylarla ilgili gelişmeleri ve öngörülerini başvurucuyla
paylaşmakta, topluluğun “çalışmalarından”
ve “kararlarından”
bahsetmektedir.
72. “Direniş hakkındaki değerlendirmeni
heyecanla okudum.”, “Gezi sürecinde biz de gayret ettik ama hala hissedilir bir
başarı sağlayamadık. … Hissedilir başarı sağlayamamamızın temel sebebi bizim
özgün bir örgütlenme gibi davranamayışımız. Yani değerlendirmelerimizi ve
kararlarımızı pratikleştirmeyi başaramayışımız.”, “Eğitim ve Dayanışma Hareketi
geliştirme yolundaki çabalarımız üst üste başarısızlığa uğradı. … Türkiye’deki
çalışmalara yoğunlaştık. … Aslında Paris’te olağanımız var, çünkü Paris’te
bizimkiler Atılımcılardan sonra en etkili sol çevre.”, “… çevremiz bizimle
birlikte. İçimizde yozlaşma yok.”, “… Kadro, eğer bulunduğu yerde örgüt yoksa
örgüt kurar. Arkadaşlarımız kadro tanımına uymuyorlar, çünkü gelişmeleri
yazılardaki özgün çizgimiz doğrultusunda yorumlayıp görevler çıkarmak ve o
görevleri yerine getirmek yerine … geleneksel sol ne yapıyorsa onlara bakıp
davranmak eğilimindeler. … Belki de temel hata bendedir. Bu yüzden bir ara
koordinatörün değişmesi için düşündüm ve önerdim. …benden daha az masraflısını
ve benden daha ısrarcısını zor bulurlar.”, “Hareket ile temas kurmak kadronun
sorumluluğundadır.”, “Kapital okumaları Ankara’nın katılımı olmaksızın
yürüyor.”, “Ankara Eskişehir operasyonunun ardından …”, “B.’nin
sözünü ettiğin mektubu… Tut ki ona karşı hatalı davranmışız. Örgütlü çalışmadan
yana olan bir insan bunu yıkıcılığa götürmezdi.”, “EHP grubu da kapital okuma
çalışması yapmıştı. D. konuşmuş onlarla. Onlar da birlikte yapmayı
önermişler.”, “Üçüncü gelişme de SDP ileydi. U. Gezide içeri girmeden önce
çalışmayı ona önerdiğimizde kabul etmişti.”, “Kapital çalışmasının nasıl
yürümesi gerektiğine benim yazdığım tasarıyı … daha uygun buluyorum.”, “Bir
konu da kitap satışı. … Polisin el koydukları elimizde kaldı.”, “Cezaevinde
yatan arkadaşlar dâhil herkes kitabın yayılması ve tartışılması sürecine
katılmalıdır. Bunun yolları neler olabilir düşünelim ve harekete geçelim.”,
“Eylemli tanıtımlar da düşünülmelidir.”, “Hareketimizin bu anlamda kadınlaşması
lazım”, “Direnişin diyalogcu yanını ve sola örnek oluşturma potansiyelini
mektubunda güzel ifade etmişsin” ifadeleri ve
benzer başkaca ifadelerden oluşan mektupta başvurucu ve yazarın dâhil olduğu
topluluğun iç ilişkileri ile topluluk dışında kalanlarla olan dış
ilişkilerindeki gelişmelere ve topluluğun amacına ulaşabilmesi için yapılması
gerekenlere ayrıntılı olarak değinilmektedir.
73. Başvurucu, Anayasal düzeni zorla değiştirmeye çalışmak
suçu nedeniyle mahkum edilmiş THKP-C adlı terör
örgütünün yasa dışı eylemlerine katılmış bir hükümlüdür. Başvurucuya İsveç’ten
mektup gönderen H.Y.nin ise aynı örgütün devamı
niteliğindeki THKP-C/Üçüncü Yol adlı örgüt ile irtibatı bulunduğu dosyadaki
mevcut evrakların tetkikinden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu iki şahıs
arasındaki mektuplaşmada geçen “çalışmalar”
yapan ve “kararlar” alan
topluluğun; eski adıyla “THKP-C/Üçüncü Yol”
yeni adıyla “Direniş Hareketi”
örgütü olabileceği ihtimali doğrultusunda İnfaz Kurumunca mektup anlatımının
yasa dışı örgütsel haberleşme niteliğinde olduğu değerlendirilerek mektubun alıkonulması
şeklinde İnfaz Kurumunun tedbir alması makul görülmüştür.
74. Buna göre başvurucunun haberleşme özgürlüğüne yönelik
kısıtlamanın, Anayasa’nın 22. maddesi anlamında demokratik toplumda kamu
düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için gerekli olan demokratik
toplum düzenin gereklerine aykırı olduğu düşünülemez. Bununla birlikte,
mektubun tamamıyla yukarıda (§ 72) yer verilen anlatıma benzer nitelikteki
ifadelerden oluştuğu dikkate alındığında bu ifadelerin okunamaz hâle getirilerek
mektubun hükümlüye verilmesinin bir anlamı olmayacağından söz konusu
kısıtlamanın ölçülülük ilkesine de aykırı olduğu söylenemez.
75. Açıklanan nedenlerle, söz konusu mektup yönünden
getirilen kısıtlamanın bir ihlal içermediği anlaşıldığından Anayasa’nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Adil yargılanma ve etkili başvuru yolu hakkının ihlaline ilişkin
şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün
ihlaline ilişkin şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme
özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
B. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan
yargılama giderlerinin tahsilinin, başvurucunun mağduriyetine neden olacağı
anlaşılmakla, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun, yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
C. Kararın birer örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca başvurucuya, Adalet Bakanlığına ve Kırıkkale İnfaz
Hâkimliğine gönderilmesine,
8/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.