TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İLHAN CİHANER BAŞVURUSU (5)
|
(Başvuru Numarası: 2013/9285)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 23/10/2015-29511
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin
YILDIRIM
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
İlhan
CİHANER
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
GÜLER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal ölçekte yayın yapan Bugün gazetesinde
yayımlanan bir haberde kullanılan ifadelerin başvurucunun kişilik haklarını
zedelediği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 18/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine
doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 22/1/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 12/2/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığın 18/4/2014 tarihli görüş yazısı, başvurucuya
tebliğ edilmiş ve başvurucu, süresi içinde Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını
sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:
7. Ulusal düzeyde yayın yapan Bugün gazetesinin 19/2/2010
tarihli nüshasında, o tarihte Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olan başvurucu
kastedilerek “Savcıyı Teğmen Yaktı”
başlıklı bir haber yayımlanmıştır.
8. Gazetenin birinci sayfasında, başvurucu ile bir üst düzey
askerî yetkilinin fotoğrafı ile birlikte bazı iddialara yer verilerek “Savcıyı Teğmen Yaktı” başlığı kullanılmış
ve altında başvurucuya, "Jandarma
Üsteğmen Ersin Ergut’un ajandasındaki el yazısı notlar
Başsavcı Cihaner’i ele verdi. ‘Cemaati suç örgütü
göstermek için delil yaratılacak’ notu, Cihaner’in
başkanlık ettiği gizli toplantıda alınmış.” şeklinde bazı iddialar
yöneltilmiştir.
9. Haberin devamı ile başvurucunun fotoğrafına, gazetenin on
üçüncü sayfasında yer verilmiş ve sayfanın başında büyük puntolarla "Başsavcı Cihaner’i Üsteğmen
Yaktı" başlığı kullanılmıştır. Başlığın altındaki haber şu
şekildedir:
"Erzurum Özel Yetkili Savcılarınca yürütülen
Ergenekon soruşturması kapsamında 18 Kasım 2009'da gözaltına alınan ve
sonrasında tutuklanan Erzincan Jandarma İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı
Jandarma Üsteğmen Ersin Ergut'un işyeri ve evinde
yapılan aramada ele geçirilen notların, Başsavcı İlhan Cihaner'in
başını yakan deliller arasında yer aldığı öğrenildi.
Başkanlık Ediyordu
Yapılan kriminal
incelemeye göre, Üsteğmen Ergut'un el yazması olduğu
kesinleşen delil niteliğindeki notlarda, "Fethullah
Gülen grubunun suç örgütü olduğu ispatlanacak, bu konuda delil
yaratılacak" yazıları bulundu. İfadesinde bu notun kendisine ait olduğunu
kabul eden Ergut, notları haftalık ve günlük olarak
yaptıkları toplantılarda aldığını söyledi. Bu toplantıların tarihini
hatırlamadığını belirten Ergut’un, bu buluşmaların
bazılarına Başsavcı Cihaner'in de katıldığını, hatta
başkanlık ettiğini açıkladığı öğrenildi. Erzurum Özel Yetkili Savcılar
tarafından yürütülen Ergenekon soruşturmasının gizli tanıklarından
"Erzincan" ile "Gizli Tanık X"in
ifadelerinde de Cihaner hakkında iddialar bulunduğu
öğrenildi.
Gizli Tanık Da Anlatmış
Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı'nın bilgisine
başvurduğu 2 gizli tanıktan X, ifadesinden bir gün sonra Erzincan Jandarma Alay
Komutanı Ali Tapan ile Jandarma İstihbarat personeli tarafından kendisiyle
görüştüğünü ve "Ergenekon davasının Amerika'nın desteklediği Fethullah Gülen cemaatin bir komplosu olduğu, polisin de
Amerikan destekli bu cemaatin hakim olduğu bir teşkilat olduğu, bu nedenlerle
Erzincan'da bulunan mühimmatın polis tarafından konulduğu izleniminin verilmesi
için 'ele geçirilen silah ve mühimmatların' Erzincan Emniyeti tarafından bu
bölgeye konulduğu" yönünde ifade vermesinin istendiğini belirtti. X, bu
yönde ifade vermesi halinde; kendisine her türlü teminatın verilerek, Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısı Cihaner ile görüştürüleceğini, Cihaner'in soruşturma dosyasının Erzincan'da kalmasını
sağlayacağını söylediklerini ifade etti.
800 Bin Lira Teklif Ettiler
Gizli tanık Erzincan ise, yaklaşık 1 yıldır
muhbirlik yapmakta olduğu Erzincan Jandarma İstihbarat yetkilileri tarafından,
Erzincan'da kaldığı cemaatlere ait ev, yurt ve eğitim kurumlarına silah,
mühimmat, vb. suç unsurları ve kamera yerleştirmesinin istediğini, kendisinin
bunu kabul etmemesi üzerine 800 bin TL para teklifinde bulunduklarını söyledi.
Gizli tanık, yine kabul etmemesi üzerine Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı Cihaner ile görüştürüldüğünü ve Cihaner'in
"Ağabeylerinin senden yapmanı istedikleri şeyleri yapmanı bekliyoruz"
dediğini ifade ettiği belirlendi.”
10. Başvurucu, söz konusu haber nedeniyle kişilik haklarına
saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek 18/2/2011 tarihinde, Ankara 21. Asliye
Hukuk Mahkemesinde ilgililer aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
11. Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi, 22/9/2011 tarihli
kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi şöyledir:
“...
Haberin yayınlandığı gazete nüshası, CMK. 250.
maddesine göre Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca davacı hakkında yapılan
soruşturma evrakı ve düzenlenen iddianame, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
kabul kararı, soruşturmada alınan dinleme kararları ibraz edilip tarafların
ekonomik ve sosyal durumları araştırılmış, taraf delilleri toplanmıştır.
Mübrez deliller arasında bulunan ve davacı hakkında Erzurum Cumhuriyet
Başsavcılığınca hazırlanan 2010/329 soruşturma, 2010/70 esas 2010/66 iddianame
numaralı iddianamede davacı hakkında; Ergenekon terör örgütünün Erzincan
yapılanması içinde yer aldığı, şüpheli Dursun Çiçek ile 2009 yılı yerel
seçimler döneminde Erzincan'da toplantı yaptığı, Saldıray
Berk, Recep Gençoğlu, Şinası Demir, Ersin Ergut'un da aralarında bulunduğu Jandarma İstihbarat
görevlileri ile Ergenekon terör örgütünün amaçları doğrultusunda toplantı
yaptığı, birden fazla kişiyle tehditte bulunduğu, resmi belgede sahtecilik
yaptığına dair iddialar ileri sürülerek dava açıldığı ve hala derdest bulunduğu
anlaşılmıştır.
Bu durumda toplanan delillerden, dava konusu
haberin görünürdeki gerçeğe uygun olduğunu kabul etmek zorunluluğu hâsıl
olduğundan, öte yandan haberin kamu yararı amaçlı olabileceği ve haberde
davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edecek ifadeler kullanılmadığı, öz-
biçim dengesinin muhafaza edildiği dikkate alındığında davanın sabit olmadığı
kanaatine varıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.”
12. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk
Dairesinin 9/10/2013 tarihli ilamıyla onanmıştır.
13. Anılan karar, 20/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş ve başvurucu 18/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. Anayasa'nın 9. maddesi şöyledir:
"Yargı yetkisi, Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılır."
15. Anayasa'nın 28. maddesi şöyledir:
"Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi
kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.
(İkinci fıkra mülga: 3.10.2001-4709/10 md.)
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri
hükümleri uygulanır.
…”
16. Anayasa'nın 138. maddesi şöyledir:
"Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar;
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm
verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
..."
17. Anayasa'nın 140. maddesi şöyledir:
"Hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı
hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve
savcılar eliyle yürütülür.
Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.
Hâkim ve savcıların nitelikleri, atanmaları,
hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin
ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında
disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle
ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma
yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren
suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük
işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.
…
Hâkimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden
başka, resmî ve özel hiçbir görev alamazlar.
Hâkimler ve savcılar idarî görevleri yönünden
Adalet Bakanlığına bağlıdırlar.
..."
18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
58. maddesi şöyledir:
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören,
uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para
ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer
bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle
saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına
hükmedebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 8/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 18/12/2013 tarihli ve 2013/9285 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, başvuru konusu haberin Bugün gazetesinde
yayımlandığı 19/2/2010 tarihinde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğunu, o
tarihte bazı şüpheliler hakkında yürüttüğü soruşturmada ticari ve siyasi
bağlantılara ulaşılması ve soruşturmanın kamuoyuna yansıması nedeniyle birtakım
çıkar çevrelerince mesleki itibarını ve kişilik haklarını hedef alan,
aralarında başvuruya konu haberin de yer aldığı yayınlar yapıldığını ileri
sürmüştür.
21. Başvurucu, 12/9/2010 tarihinde yapılan Anayasa
Değişikliği Referandumu’ndan sonra Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunda (HSYK) değişiklikler yapıldığını, yargının
bağımsızlık ve tarafsızlığının zarar gördüğünü iddia etmiştir. Başvurucu,
derece mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız olmadıklarını belirterek Anayasa'nın
36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının, anılan gazetede yayımlanan
haber nedeniyle Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet
karinesinin, derece mahkemeleri tarafından verilen kararların gerekçelerinin
yetersiz olması nedeniyle Anayasa'nın 141. maddesinin ve gazetede yayımlanan
haberin kişilik haklarına zarar vermesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin
ihlal edildiğini iddia etmiş, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi veya
10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvuru dilekçesinde başvurucu, tahkir içeren sözler
nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının, derece mahkemelerinin
değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle ihlal edildiğini belirterek
Anayasa’nın 17., 25., 26., 28., 36., 38., 40., 90. ve 141. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına
ilişkin nitelendirmeleri ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar.
Başvurucunun şikâyet ettiği koşullar ve şikâyetlerini dile getirme biçimi
dikkate alınarak bu şikâyetlerin Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında incelenmesi
uygun görülmüştür. Başvurucunun adil yargılanma hakkının, etkili başvuru
hakkının ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin
özü, derece mahkemelerinde yapılan yargılamaların ve verilen kararların,
kendisinin şeref ve itibarını korumakta yetersiz kaldıkları iddiasıdır.
24. Başvurucu, ayrıca şikâyete konu haber nedeniyle masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte, söz konusu
yayının yapılması nedeniyle herhangi bir kamu gücünü kullanan organ veya
yetkili hakkında şikâyetçi olmamış, genel olarak yayının yapılması sırasında ve
daha sonra derece mahkemelerinde yapılan yargılama sırasında devletin,
itibarını korumadığından şikâyetçi olmuştur.
25. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
26. Başvuruya konu haberde yer alan bazı ifadelerden,
suçluluğu ilgili mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun bu eylemleri
işlediği ve suçlu olduğu inancı yansıtılmış olsa bile başvurucunun, söz konusu
haberin devlet yetkililerin açıklamalarına dayandığı veya bunların söz konusu
haberin yapılmasına neden oldukları yönünde bir şikâyette de bulunulmadığı göz
önüne alındığında başvuruya konu şikâyetin, Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında
incelenmesi gerekmektedir.
27. Başvurucunun, başvuruya
konu kararları veren ilk derece mahkemesi ve Yargıtayın
ilgili dairesinin bağımsız ve tarafsız olmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma
Hakkının İhlali İddiası Yönünden
28. Başvurucu, Bugün gazetesinde yayımlanan dava konusu
haberin, o tarihte bazı şüpheliler hakkında yürüttüğü soruşturmada ticari ve
siyasi bağlantılara ulaşılması ve soruşturmanın kamuoyuna yansıması nedeniyle
birtakım çıkar çevrelerince üzerinde baskı kurmak amacı taşıdığını ve
Cumhuriyet başsavcısı sıfatı ile yürüttüğü mesleki faaliyetleri nedeniyle hedef
hâline getirildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, 2010 yılı Anayasa
değişiklikleri ile yeni bir HSYK’nın oluştuğunu,
yargıda kadrolaşmaya gidilmesi nedeniyle davasının bağımsız ve tarafsızlıktan
uzak biçimde incelendiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde; başvurucunun,
mahkemelerin ve buralarda görev yapan hâkimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı
hakkındaki şikâyetlerine ilişkin olarak somut bir olgu ileri süremediği ve
şikâyetlerin soyut nitelikli olduğu belirtilmiştir.
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya
da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan
Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin ..., belirtilmesi gerekir..."
31. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
32. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen 59. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer
alır:
…
ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da
ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti.
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere
ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel
hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
..."
33. Yukarıda anılan hükümler uyarınca, Anayasa Mahkemesine
başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını ve dayanılan Anayasa hükümlerinin hangi nedenle ihlal edildiğini
kanıtlamak yükümlülüğü başvurucuya aittir.
34. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda
başvurucuların, başvurularını titizlikle hazırlama ve takip etme yükümlülükleri
vardır. Bu yükümlülüğün bir gereği olarak başvurucu, ihlal edildiğini iddia
ettiği Anayasa hükmünün, hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda
bulunmak suretiyle iddialarını kanıtlamak zorundadır. Başvurucu tarafından
soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulması iddiaların
ispatlandığı anlamına gelmez. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu,
Anayasa'ya aykırılığının soyut biçimde ileri sürülmesini sağlayan bir yol
olarak düzenlenmemiştir.
35. Başvurucunun iddialarına dayanak yaptığı HSYK seçimleri,
Anayasa'nın 159. maddesinin 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 22.
maddesi ile değiştirilmesi ve söz konusu değişikliğin 12/9/2010 tarihinde
yapılan referandum ile kabul edilmesinden sonra yapılmıştır.
36. Somut başvuru dosyasında, söz konusu HSYK seçimleri ve HSYK'nın işlemleri ile ilk derece mahkemesinin ve Yargıtayın ilgili dairesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı
iddiaları arasında bir ilişki kurulamamıştır. Subjektif
veya objektif esaslar doğrultusunda ilk derece mahkemesinin ve Yargıtayın ilgili dairesinin bağımsızlığını ve
tarafsızlığını kuşkulu hâle getirecek bir durum tespit edilemediği gibi
yargılamanın bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin herhangi bir husus da
saptanmamıştır.
37. Açıklanan nedenlerle, ileri sürülen ihlal iddialarının
başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle başvurunun bu kısmının,
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma
Hakkının İhlali İddiası Yönünden
38. Başvurucu, tahkir içeren sözler karşısında derece
mahkemelerinin değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle şeref ve
itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, Anayasa Mahkemesi ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları hatırlatılarak başvurucunun,
özel hayatına müdahale edildiğine dair şikâyetlerinin, başvurucunun özel hayatı
ile gazetecilerin basın ve haber verme özgürlüğü arasında adil bir dengenin
sağlanıp sağlanmadığı açısından değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
40. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı, başvuru
dilekçesindeki iddiaları tekrar etmiştir. Başvurucu ayrıca kendisinin, haber
konusu olayların geçtiği dönemde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğunu, ifade
özgürlüğünün Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine
getirilmesi” amacı ile sınırlanabileceğini, yargı gücünün otorite ve
tarafsızlığının sağlanması için bir yargı görevlisi olarak kendisinin korunması
amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlanması gerektiğini ileri sürmüştür.
41. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler
ilk olarak İlhan Cihaner
kararında (İlhan Cihaner, B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74)
ortaya konulmuştur. Daha sonra aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu
tarafından benimsenmiş (Kadir Sağdıç [GK],
B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 35-66; Nihat
Özdemir, B. No: 2013/1997, 8/4/2015 [GK], §§ 29-61) ve Bölümler,
benzer şikâyetlerde, sözü geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047,
15/4/2015, §§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B.
No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).
42. Başvuruya konu sözler ve iddialar (§§ 8-9) nedeniyle
başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği kabul
edilmelidir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun, Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile ulusal günlük gazetenin ve şikâyet konusu haberin yazarı gazetecinin
Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu
özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir.
43. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17.
maddesinde yer alan “manevi varlık”
kapsamında yer almaktadır. Devletin, bireyin manevi varlığının bir parçası olan
kişisel şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek şeklinde negatif
yükümlülüğü ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif
yükümlülüğü bulunmaktadır (Abdullah Doğtaş,
B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibarı etkileyen sözlü saldırılar
veya basın ve yayın yolu ile yapılan saldırılara karşı bireyin korunmaması
hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç, § 36; İlhan Cihaner, §
42). Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına aykırı
olarak yapılan saldırının, başvurucunun kişisel itibarına saygı gösterilmesini
isteme hakkından yararlanmasına zarar verecek şekilde yapılıp yapılmadığını
olayın şartlarına göre değerlendirir (Kadir
Sağdıç, § 39; İlhan Cihaner, § 45).
44. Öte yandan ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini
oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için
gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin
ikinci fıkrası saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum
tarafından kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve
fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bilgi ve
düşünceler için de geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğü, yokluğu
hâlinde “demokratik bir toplum”dan söz edilemeyeceği
çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir ve bazı istisnalara
tabi ise de bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının
ikna edici olması gerekir (Kadir Sağdıç,
§ 48; İlhan Cihaner,
§ 55; Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976,
§ 49).
45. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu,
prensip olarak başvurunun, ihtilaflı yazı ve sözlerin sahibi tarafından
Anayasa’nın 26. maddesine dayanılarak yapılmış olması ile bu yazıya veya sözlere
konu olan kişi tarafından Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına
dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Aksi hâlde Anayasa’nın anılan
maddelerinde korunan hakların dengelenmesinde benzer olaylarda çelişkili
sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı mercilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar
arasında Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir
şekilde bir denge kurmaları gerekir.
46. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir
denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu
şekilde sayılabilir: genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp
sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya
sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi); haber, köşe yazısı veya
makalenin konusu, ilgili kişinin önceki davranışları; yayının içeriği, şekli ve
sonuçları ile haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (İlhan Cihaner,
§§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66;
Nihat Özdemir [GK], 2013/1997,
8/4/2015, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§
44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§
42-50).
47. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin,
başvurucuyu eleştiri sınırını aşan bir müdahaleden korumakta yetersiz kalıp
kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki
ihtilaf, büyük ölçüde, dava konusu haberin; maddi vakıaların açıklanması veya
değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada maddi olgular
ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular
ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı
hatırda tutulmalıdır (Kadir Sağdıç,
§ 57; İlhan Cihaner,
§ 64; benzer yönde AİHM kararı için bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 46). Yine de yeterli
bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte yargılamaya konu bir
yazının bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesi, değer
yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir suç
isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya konulmasında aranan kesinlik
derecesinin, kamu yararı ile ilgili bir konuda, gazetecilerin değer yargısı
içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile
bağdaşmaz (Aynı yönde bkz. Scharsach ve News Verlagsgesellschaft
GmbH/Avusturya, B. No: 39394/98,
13/2/2004, §§ 39-43).
48. Başvurucu, söz konusu günlük gazetede yayımlanan haberin,
kişilik haklarına zarar vermesi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal
edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, dava konusu haberin yapıldığı tarihte
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı sıfatıyla bazı şüpheliler hakkında yürüttüğü
soruşturmada ticari ve siyasi bağlantılara ulaşılması ve soruşturmanın
kamuoyuna yansıması nedeniyle birtakım çıkar çevrelerince mesleki itibarını ve
kişilik haklarını hedef alan yayınlar yapıldığını, dava konusu haberin de
kendisine karşı başlatılan karalama kampanyasının bir parçası olduğunu, haberin
gerçeğe aykırı bir şekilde yapıldığını ve haberin asıl amacının, başlatılan
soruşturmayı yönlendirmek ve yargı organları üzerinde baskı kurmak olduğunu
ileri sürmüştür.
49. Başvurucunun, davalının sözlerinin şahsiyet haklarına
yönelik bir saldırı olduğu yönündeki değerlendirmelerine karşı davalı, haberin
görünür gerçeğe uygun olduğunu ve basın özgürlüğü kapsamında kaldığını ileri
sürmüştür. Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi kararında, Erzurum Cumhuriyet
Başsavcılığınca başvurucu hakkında yürütülen soruşturma ve düzenlenen iddianame
ile Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin bu iddianameyi kabul kararını değerlendirmiştir.
Mahkeme, başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede yer alan, başvurucunun
soruşturması yürütülen terör örgütünün Erzincan yapılanması içinde yer aldığına
ilişkin iddiaları ve başvurucu hakkında açılan kamu davasının derdest olduğunu
göz önünde bulundurarak dava konusu haberin görünürdeki gerçeğe uygun olduğunu
kabul etmiş, haberin kamu yararı amaçlı olabileceği ve haberde davacının
kişilik haklarına saldırı teşkil edecek ifadeler kullanılmadığı gerekçesiyle
davanın reddine karar vermiştir.
50. Başvurucu, dava konusu haberin, yürüttüğü bir ceza
soruşturması nedeniyle hakkında başlatılan karalama kampanyası kapsamında
yapıldığını ileri sürmüştür. Başvurucuya göre kendisi, yargısal faaliyetleri
nedeniyle hedef hâline getirilmiş ve söz konusu haberde bir darbe planlayıcısı
gibi gösterilmesi nedeniyle kişilik hakları ihlal edilmiştir. İlk derece mahkemesi, davalının
kullandığı şikâyet konusu sözlerin, davacı tarafın kişisel haklarına herhangi
bir saldırı oluşturmadığını kabul ederek davayı reddetmiştir. Somut davada ilk derece mahkemesi, davalının
kullandığı sert sözlere onun verdiği anlamın ötesinde anlam yüklemeyi
reddetmiştir.
51. Başvurucunun bireysel başvuru dilekçesine eklediği bilgi
ve belgelere göre, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılamada başvurucu, söz
konusu gazete haberinde verilen olayların gerçek dışı ve kendisine yönelik
karalama kampanyasının bir parçası olduğu yönündeki soyut değerlendirmelerine
karşı davalı, söz konusu haberin gerçek, güncel,
kamuoyunun ilgisine matuf ve görünür gerçeğe uygun olduğunu ileri
sürmüştür. İlk derece mahkemesi de başvurucunun talebini, söz konusu haberin
bir bütün olarak görünür gerçeğe uygun olduğu ve özle biçim arasındaki dengenin
bozulmadığı gerekçesi ile reddetmiştir.
52. Davalının, başvuruya konu haberde dile getirdiği
düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve
içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği
sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda; bir haber, köşe yazısı veya makalenin
kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber, köşe
yazısı veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine
yazının bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o
kadar çok üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner, § 74). Basının genel yarar nitelikli
bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu
bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
53. Şikâyet konusu haberin yayımlandığı dönem, ülkede sivil
hükûmete karşı darbe hazırlığı yapıldığına ilişkin iddialar üzerine başlatılan
bir dizi soruşturmanın devam ettiği bir dönemdir. Bu soruşturmalar kapsamında
birçok kişinin ev ve iş yerlerinde aramalar yapılmış, bu kişiler gözaltına
alınmış ve bazıları da yetkili mahkemelerce tutuklanmıştır. Başlangıç evresinde
elde edilen delillerden yola çıkılarak soruşturma, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca genişletilmiş ve bu süreçte özellikle bazı emekli veya muvazzaf
general ve subaylar soruşturmaya dâhil edilmiştir. Bu kişilerin ev ve/veya iş
yerlerinde yapılan aramalarda örgütün hiyerarşik yapısını gösterdiği iddia
edilen deliller ile hükûmeti zorla yıkmak için yapıldığı iddia edilen bazı
planların ele geçirildiği ileri sürülmüştür. Haberin yayımlandığı tarihte basın
ve yayın organlarında, soruşturmalar kapsamında yürütülen operasyonlara,
verilen gözaltı ve tutuklama kararları ile ele geçirilen delillere yönelik pek
çok haber yayımlanmıştır.
54. Başvuruya konu haberin yayımlandığı dönemde başvurucu ile
ilgili olarak bir süre basın ve yayın organlarında haber yapılmış ve yazılar
yazılmıştır. Nitekim başvurucunun bireysel başvuru dosyasına eklediği gazete
kupürleri de bunu doğrulamaktadır. Başvurucu, haberin yayımlandığı dönemde
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı’dır. Başvuruya konu haberde, terör örgütü
soruşturması olarak nitelendirilen soruşturma kapsamında ele geçirilen deliller
ile şüpheli ifadelerinden, Fethullah Gülen cemaatinin
suç örgütü olarak gösterilmesinin planlandığının, bu kapsamda Başsavcı Cihaner’in de katıldığı toplantılar düzenlendiğinin ve
planlanan amaç doğrultusunda delil yaratılmaya çalışıldığının ortaya çıktığı
belirtilmektedir. Şikâyet konusu haberde dile getirilen iddialar ile haberin
yayımlandığı dönemdeki olaylar ve başvurucunun beyanları birlikte
değerlendirildiğinde söz konusu haberde sarf edilen sözlerin ve iddiaların bir
ölçüde, genel yarar nitelikli bir tartışmaya katkı sundukları kabul edilebilir.
55. Ayrıca başvurucunun, olayların geçtiği zaman diliminde
üst düzey bir kamu görevi olan Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı görevini
yürüttüğü ve gazete haberinden önce meydana gelen olaylarla birlikte daha da
artan tanınmışlık derecesi dikkate alındığında başvurucunun, tanınmayan bir
kişi olduğu iddia edilemez.
56. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu
görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu
görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar (Benzer bir karar için
bkz. Saday/Türkiye, B. No: 32458/96, 30/3/2006, §
33). Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkimler ve savcılarla birlikte
diğer yargı çalışanlarını asılsız suçlamalardan korumak devletin
görevlerindendir. Demokratik bir toplumda bireylere, yargı sistemi ve ona dâhil
olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış
olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını
isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (Benzer değerlendirmeler
için bkz. İlhan Cihaner,
§ 85).
57. Başvurucu, olayların meydana geldiği dönemde uzunca bir
süre kendisi hakkında eleştiriler içeren haberlerin hedefi olmuştur. Ancak
somut başvuruya konu haber, terör örgütü nitelemesi altında yapılan
soruşturmada ele geçirilen deliller ile şüpheli ifadelerinden yola çıkılarak o
dönemde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olan başvurucunun, bu soruşturma
kapsamında bazı şüphelilerle irtibatının bulunduğu iddiasına ilişkin bir haber
yazısıdır ve ne başvurucunun şahsına hakaret içermekte ne de kendisine karşı
şiddeti teşvik etmektedir.
58. Son olarak başvuruya konu haberde abartıya kaçılmadığı da
söylenemez. Ne var ki basın özgürlüğünün kapsamının, demokrasi ile yakın
ilişkisinin doğal sonucu olarak, bir dereceye kadar abartıya ve hatta
kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir
(Kadir Sağdıç, § 76; Radio France ve diğerleri/Fransa, B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37).
59. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik
mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini
belirleyemezler. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle
aktarılacağına bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda
Anayasa’nın 26. maddesinin, sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini
değil, aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda
tutulmalıdır (Ali Suat Ertosun, §
66; Oberschlick/Avusturya, B. No: 11662/85,23/5/1991, § 57).
60. Somut olayda ilk derece mahkemesi, davalının basın
özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının
korunması hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk derece
mahkemesi, söz konusu haberin genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı
sunup sunmadığı sorusuna özel bir önem vermiş, ayrıca haberin yapıldığı şartlar
üzerine de eğilmiştir. İlk derece mahkemesi, davaya konu haberde geçen
olayların gerçekliği meselesine eğilmiş ve haberin yayımlandığı tarihte meydana
gelen olaylarla haberin içeriği arasındaki öz-biçim ilişkisinin bozulmadığına
ve gazete haberinde geçen olayların “görünür
gerçekliğe uygun” olduğuna karar vermiştir.
61. Diğer taraftan, hakkında dava açılan haberde yer alan
iddialar, olgulara dayalı ithamlar şeklinde de değerlendirilse, değer yargıları
olarak da kabul edilse ilk derece mahkemesi, anılan gazetedeki haberin, terör
örgütü soruşturması nitelendirmesi altında yapılan soruşturmada ele geçirilen
deliller ile şüpheli ifadelerinden yola çıkılarak o dönemde Erzincan Cumhuriyet
Başsavcısı olan başvurucunun, bu soruşturma kapsamında bazı şüphelilerle
irtibatının bulunduğu iddiasına ilişkin bir haber yazısı olduğunu belirterek
haberde yer alan iddiaların olgusal temelden tümüyle yoksun olmadıklarını
değerlendirmiştir.
62. Açıklanan nedenlerle, yukarıdaki değerlendirmelerin
tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları
takdir payları da dikkate alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, derece mahkemelerince
tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve
bu kapsamda bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlali
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
2. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlali
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşı oyu ve
OY ÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
OY BİRLİĞİYLE,
8/9/2015 tarihinde karar
verildi.
KARŞIOY YAZISI
1. Başvurucunun bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının bu aşamada hukuka uygun, her türlü
şüpheden uzak ve inandırıcı delillerle kanıtlanması bu aşamada her ne kadar
mümkün olamamış ise de; benzer durumdaki pek çok
kişinin maddi ve manevi varlığı, aralarında hakim-savcı, emniyet mensupları
başta gelmek üzere bir grup kamu görevlisinin kasıtlı, örgütlü ve sistematik
çalışmaları sonucunda ağır zararlara uğratılmıştır.
2. Bu süreçlerde, itham ve iddiaların tamamen kurgu ve iftira
olduğu yolunda Başvurucunun yaptığı savunma ve açıklamalara bazı basın
organlarında hiç yer verilmemiş, basın özgürlüğünün ayrılmaz parçası olan
tarafsız habercilik ilkeleri göz ardı edilerek, olayda olduğu gibi, maksatlı
yayınlar yapılmıştır. Bu durumda olay, geleneksel basın özgürlüğü standartları
içerisinde değerlendirilemez. Bu nedenle Bölüm çoğunluğunun benimsediği ve
emsal kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının olaya tatbik
kabiliyeti bulunmadığı görüşündeyim.
3. Başvurucunun ihlal edilen kişilik haklarından dolayı başka
bir yolla giderim sağlayamadığı gözetildiğinde, Kadir Sağdıç Başvurusuna
(2013/6617) ilişkin karşı oyumuzda da belirtilen nedenlerle,
başvurunun kabulü gerektiği düşüncesindeyim.
|
|
|
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|