TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MECİT GÜMÜŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9105)
|
|
Karar Tarihi:25/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 19/9/2015-29480
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Mecit GÜMÜŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehdi ÖZDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, soyut gerekçelerle
tutukluluğun devamına karar verildiği, tutuklulukta geçirilen sürenin makullüğü
değerlendirilirken mahsup edilmesi gereken sürelerin dikkate alınmadığı ve
tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak dosya üzerinden yapıldığı
gerekçesiyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası
hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 11/12/2013
tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, başvuruda Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 13/3/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
31/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvurunun
bir örneği ve ekleri 2/4/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir.
Adalet Bakanlığı, görüşünü 21/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet
Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 21/5/2014
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, karşı beyanlarını 18/6/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250. maddesi ile görevli
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/5/2007 tarihli ve E.2001/101,
K.2007/229 sayılı kararı ile “devletin
egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya
çalışma” suçundan yürütülen yargılamanın, başvurucunun yakalanamamış
ve savunmasının alınamamış olması nedeniyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 248. maddesinin (5) numaralı fıkrası gereğince ayrılmasına ve
mahkemenin başka bir esas numarasına kaydedilmesine karar verilmiştir.
9. Başvurucu, hakkındaki “kırmızı bülten” kararına istinaden
14/7/2011 tarihinde Rusya Federasyonu Adıgey
Cumhuriyeti'ne bağlı Maykop şehrinde yakalanmış ve Maykop Savcı Vekilinin 12/8/2011 tarihli kararı ile
tutuklanmıştır. Başvurucu söz konusu karara itiraz etmiş, ancak itirazı Adıgey Yüksek Mahkemesi Ağır Ceza Hakimleri Kurulu'nun
15/2/2012 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
10. Başvurucu 12/7/2012
tarihinde Türkiye'ye iade edilmiş ve hakkındaki yakalama emrine (sevk
tutuklaması) istinaden (6352 sayılı Kanun ile Geçici Yetkili) İstanbul 10. Ağır
Ceza Mahkemesi Hakimi önüne çıkarılmıştır. Kimlik
bilgileri, yakalama emri ve ekleri, üzerine atılı suç ve kanuni hakları okunup
hatırlatılan başvurucu, haklarını bildiğini ve yakalama emrindeki kişinin
kendisi olduğunu ifade etmiştir. Mahkemenin 12/7/2012 tarihli ve 2012/525
Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun en kısa sürede esas mahkemesine
gönderilmek üzere tutuklanmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucunun hazır edilmesi
üzerine, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince 20/7/2012 tarihinde duruşma
açılmıştır. Başvurucunun avukatı huzurunda kimlik bilgileri tespit edilmiş,
kanuni hakları hatırlatılmış, yargılamaya esas teşkil eden Diyarbakır Devlet
Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığının 2/8/1999 ve 24/5/2000
tarihli; Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının 25/11/2004 tarihli iddianameleri
ile Erzurum 2 No.lu Ağır Ceza Mahkemesinin 26/11/2004 tarihli birleştirme
kararı ve ekleri okunmuştur. Başvurucu kanuni haklarını anladığını, ancak
iddianamelerden haberdar olmadığını, suçlamaları kabul etmediğini ve ifade
vermeyeceğini söylemiştir. Duruşma sonunda tanık beyanları, eylem evrakları,
fotoğraf teşhis tutanağına göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve ayrıca, şüphelinin kaçacağı, delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme, tanıklar üzerinde baskı yapma olasılığının bulunması, bunların
yanında, sanığın 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100/3-a maddesinde
sayılan suçlardan olması ve öngörülen ceza miktarı itibarıyla kaçma şüphesinin
bulunması, bu nedenle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı gerekçesiyle
başvurucunun “Devletin hakimiyeti altında
bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylemlerde
bulunma” suçundan 5271 sayılı Kanunun 100. ve devamı maddeleri
gereğince tutuklanmasına karar verilmiştir.
12. Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 25/10/2013 tarihli ve E.2007/383, K.2013/443 sayılı kararıyla
başvurucunun eylemi sabit görülerek, “terör
örgütünün yöneticisi olmak” suçundan 22 yıl 6 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutukluluk halinin devamına karar
verilmiştir.
13. Başvurucu tutukluluk halinin
devamına dair karara karşı itiraz etmiş ve Mahkemece dosyanın itiraz merciine
gönderilmesine 31/10/2013 tarihinde karar verilmiştir. İtiraz mercii olan
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/11/2013 tarihli ve 2013/542 Değişik İş
sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir. Ret kararı 12/11/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Temyiz üzerine Diyarbakır 6.
Ağır Ceza Mahkemesinin 25/10/2013 tarihli ve E.2007/383, K.2013/443 sayılı
kararı, temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 7/11/2014 tarihli ve
E.2014/5847, K. 2014/11082 sayılı ilamıyla
onanmıştır.
15. Başvurucu, 11/12/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
…
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis
cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı
verilemez.”
17. 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda
belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına
karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan
haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm
verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan
sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine
karar verilen,
f) Mahkûm olup da
gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan
veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması
nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki
suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde
sözle açıklanmayan, h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına
bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama
kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları
oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için
gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç
dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.)
Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından
yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler.”
18. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her
aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.
…”
19. 5271 sayılı Kanun’un 271.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz
hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde
Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un 142.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 25/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/12/2013 tarihli ve
2013/9105 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu;
i. Tutukluluk durumu değerlendirilirken yeterli gerekçe
kullanılmadığını, tanık beyanları tutukluluğun devamına esas alınacak mahiyette
olmamasına rağmen makul şüphe olmaksızın soyut gerekçelerle tutukluluğun
devamına karar verildiğini, tutuklulukta geçirilen sürenin makullüğü
değerlendirilirken mahsup edilmesi gereken sürelerin dikkate alınmadığını,
ii. Tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak dosya
üzerinden yapıldığını
belirterek kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığı ve Tutukluğun Devamına İlişkin Kararların Gerekçelerinin
Yetersiz Olduğu İddiası
23. Başvurucu, tutukluluğun
devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olduğundan, tanık
beyanlarının tutukluluğun devamına esas alınacak mahiyette olmamasına rağmen
makul şüphe olmaksızın soyut gerekçelerle tutukluluğun devamına karar
verildiğinden, tutuklulukta geçirilen sürenin makullüğü değerlendirilirken
mahsup edilmesi gereken sürelerin dikkate alınmadığından şikâyet etmiştir.
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Bu kapsamda başvurucunun
şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yönünden
değerlendirilmesi gerekir.
24. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"…
Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
"Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da
ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
26. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil nitelikte bir kanun yolu" olup,
bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle,
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle idari merciler
ve derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi
ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
27. Buna göre Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi
önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal
mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve
kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve
başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde
olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve
özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel
başvuru konusu yapılamaz (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
28. Somut olayda başvurucu,
hakkındaki dava temyiz aşamasındayken 11/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmuştur. Ancak bireysel başvurusu sonuçlanmadan temyiz
aşamasında olan karar Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 7/11/2014 tarihli onama
kararı ile kesinleşmiştir.
29. Tutukluluk hâli sona ermiş
olan bir başvurucunun, devam eden tutukluluk hâlinden farklı olarak, tutukluluk
süresinin makul olmadığı ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin
yetersiz olduğu yönünde iddialar ileri sürmesi halinde, iddia edilen ihlalin
tespitini ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise
öncelikle bu yolu tüketmesi gerekir (Hamit
Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 46).
30. 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen, (d)
bendinde ise makul sürede hakkında hüküm verilmeyen bir tutuklu için tazminat talebinde
bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu başvuru yolu, bir
yandan başvuranın tutukluluğunun kanunda belirtilen koşullar dışında olduğunun
kabul edilmesini, diğer taraftan bu sebeple maruz kalınan zararın telafi
edilmesini sağlayabilmektedir. Bu nedenle, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi ile öngörülen
hukuk yolu, başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir
çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Hamit Kaya, § 48).
31. Başvurucu, hakkındaki
mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği 17/11/2014 tarihinden itibaren 5271 sayılı
Kanun’un 141. maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir.
Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurulmaksızın
yapılan bireysel başvuruların Mahkemece incelenmesi, bireysel başvuru yolunun
ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
32. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat yoluna
başvurmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru
yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemezliğine karar
verilmesi gerekir.
2. Tutukluluğa
İtiraz İncelemesinin Duruşmasız Yapıldığı İddiası
33. Başvurucu, tutukluluğa
itiraz incelemesinin duruşmasız olarak dosya üzerinden gerçekleştirildiğini,
çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine riayet edilmediğini ileri
sürmüştür.
34. 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesi, koruma tedbirine konu olan
kişiler için, 1. fıkrasında öngörülen durumlarda, tazminat isteminde bulunma
olanağı sunmaktadır (Bkz.§17). Bu kapsamda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen durumlardan hiçbirinin
tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız yapılması nedeniyle uğranılan
zararın tazmin edilmesini talep etme olanağı sunmadığı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla tutukluluğa itirazın duruşmasız yapıldığı şikayeti
açısından, tutuklamanın kanuni olmadığı ve tutukluluk süresinin makul olmadığı
şikayetlerinden farklı olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141.
maddesindeki tazminat yoluna başvurulması gerekli değildir. Açıklanan
nedenlerle başvurucunun şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka
bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
35. Başvurucu, tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız olarak dosya üzerinden gerçekleştirildiğini, çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine riayet edilmediğini ileri
sürmüştür.
36. Adalet Bakanlığı görüşünde,
itiraz incelemesinin duruşmasız yapıldığı iddiası ile ilgili olarak; “başvurucunun Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde
devam eden yargılama esnasında duruşmalara katıldığını ve hâkim karşısında
dinlenilme hakkına sahip olduğunu, AİHM kararları göz önüne alındığında
tutukluluğun devamı konusundaki incelemenin sanığın makul aralıklarla
dinlenilerek gerçekleştirilmesi gerektiğini ancak tutukluluğa ilişkin her
incelemede şüpheli ya da sanığın dinlenmesi zorunluluğunun bu türden
incelemenin çok kısa sürede karara bağlanması gerektiği de göz önüne
alındığında yargı sistemini işlemez hale getirebileceğini, şüpheli veya sanığın
makul aralıklarla dinlenilmesinin yeterli olduğunu” ifade etmiştir.
37. Görüşte ayrıca itiraz
incelemesinden kısa bir süre önce tutuklu kişilerin hâkim karşısına çıktığı
durumlarda itiraz incelemesinde ayrıca duruşma yapılmamasının Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırılık oluşturmayacağı ifade edilmiştir.
38. Başvurucu, Adalet
Bakanlığının görüşüne katılmamış ve başvuru dilekçesindeki beyanlarını
tekrarlamıştır.
39. Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun,
hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
40. Sözleşme’nin 5. maddesinin (4)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalama veya tutulma yoluyla
özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu
hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı
ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”
41. Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası, yakalama veya tutuklama yoluyla özgürlüğünden yoksun
bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü
oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı
merciine başvurma hakkı tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikayetleri
ile ilgili olarak yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli
nitelik taşıması ve özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları
bakımından uygun olan teminatları sağlaması gerekir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No:
2012/1158, 21/11/2013, § 64).
42. Tutukluluğunun gözden
geçirilmesi esnasında yapılan incelemede “çelişmeli
yargı” ve “silahların eşitliği”
ilkelerine riayet edilmesi gerekir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 65).
43. Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası, tutukluluğun yasaya aykırı olup olmadığının hâkim önünde
düzenlenen duruşmalarda etkili olarak incelenmesini talep etme ve tutukluluk
halinin gerekli olup olmadığının yetkililer tarafından hızlı bir şekilde tespit
edilmesini isteme hakkını da teminat altına almaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 66).
44. Hürriyeti kısıtlanan
kişinin, salıverilme talebine ilişkin karar veren ilk derece mahkemesi
huzurunda hazır bulunması, ancak itiraz incelemesinin yapıldığı mahkemenin
önüne çıkmaması ve burada duruşma yapılmaması, silahların eşitliği ilkesi
gözetildiği müddetçe Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile sağlanan
teminatları ihlal etmez (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
§ 67).
45. Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası uyarınca, tutukluluğun devamına ilişkin olarak mahkemelerce
verilen kararlara yapılan her itirazda başvurucunun dinlenilmesi gerekli
olmamakla beraber tutuklu kişinin makul aralıklarla dinlenilmeyi talep etme
hakkı vardır (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
§ 68).
46. 5271 sayılı Kanun’un 108.
maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan
sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğini her oturumda veya
koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında; (1) numaralı fıkrasına göre ise
soruşturma evresinde en geç otuz günlük zaman dilimleri içerisinde incelemek
zorundadır.
47. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre şüpheli veya sanık soruşturma ve
kovuşturma evrelerinin her aşamasında herhangi bir süre beklemeksizin
salıverilmesini talep edebilir. Aynı Kanun’un 267. maddesine göre ise resen ya
da talep üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm kararlar mahkeme önünde
itiraza konu olabilirler.
48. Somut olayda itiraz
incelemesi sırasında duruşma yapılmamıştır. Başvurucunun ve Cumhuriyet
Savcısının tutukluluk halinin hukuka aykırı olup olmadığına ilişkin sözlü
açıklama yapmak üzere Mahkemeye çağrılmadığı ve dinlenmediği incelemede
silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğinden bahsedilemez (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
§ 71).
49. Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesince yapılan 25/10/2013 tarihli duruşmada, başvurucunun tutukluluk
halinin devamına karar verilmiştir. Başvurucu, hakkında verilen tutukluluğun
devamına dair karara 30/10/2013 tarihli dilekçe ile itiraz etme imkânı bulmuş,
ancak Mahkemece kararda bir isabetsizlik bulunmadığından, itirazın
değerlendirilmek üzere dosya ile birlikte Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmiştir. Bunun üzerine Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesi 6/11/2013 tarihli ve 2013/542 Değişik İş sayılı kararı ile tarafların
yazılı belgelerini temel alarak duruşma yapmaksızın itirazı reddetmiştir.
50. Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrasında öngörülen kural dikkate alındığında hürriyeti kısıtlanan
kişinin durumu hakkında kısa sürede karar verilmesi esası dâhil olmak üzere
tutukluluk kararına karşı yapılan her itirazda duruşma yapılması ceza
yargılaması sistemini işlemez hale getirecektir. Bu nedenle, Anayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan yargılama usulüne ilişkin
yükümlülükler, duruşma yapmayı gerektirecek özel bir durum olmadığı sürece,
tutukluluğa karşı yapılacak itirazlar için her durumda duruşma yapılmasını
gerektirmez (Firas
Aslan ve Hebat Aslan, § 73).
51. Somut olayda başvurucu,
tutukluluk hali ile ilgili itirazlarını 25/10/2013 tarihli duruşmada dile
getirme fırsatı bulmuştur. Bu nedenle, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince
yapılan incelemeden 11 gün gibi makul bir süre sonra, 6/11/2013 tarihinde
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yapılan itiraz incelemesi sırasında
duruşma yapılması gerekmeyebilir. Bu dava kapsamında taraflardan hiçbirinin söz
konusu itiraz incelemesine sözlü olarak katılmamış olması nedeniyle,
ilgililerin hâkim karşısına çıkarılmamasının, kendi içerisinde, silahların
eşitliği ilkesini ihlal etmediğini belirtmek gerekir.
52. Açıklanan nedenlerle,
tutuklulukla ilgili itiraz incelemesinin duruşmasız yapılması nedeniyle
Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Tutukluluğun hukuki olmadığı
ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersizliği
nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü ve yedinci fıkralarının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetinin “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız yapıldığı şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
25/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.