TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET NURİ DOKEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9144)
|
|
Karar Tarihi: 11/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet Nuri DOKEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Yılmaz İÇÖZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, iş akdinin
feshedilmesi üzerine 12/1/2011 tarihinde açtığı işe iade davasının makul sürede
sonuçlanmadığını ve Yargıtayın yerleşik içtihadına
aykırı olarak reddine karar verildiğini belirterek, eşitlik ilkesinin, adil
yargılanma ve sosyal güvenlik haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
yargılamanın yenilenmesi ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 18/12/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 31/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
2/10/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 31/10/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvurucu, güvenlik müdürü
olarak çalışmakta iken iş akdinin alt işveren RGS Güvenlik A.Ş. tarafından
feshedilmesi üzerine 12/1/2011 tarihinde, üst işveren MS İstanbul İç ve Dış
Tic. Ltd. Şti. aleyhine işe iade davası açmıştır.
8. Davalı şirketin husumet
itirazı üzerine başvurucu, husumette yanılma nedeniyle davanın gerçek hasım
olan RGS Güvenlik A.Ş.' ye yöneltilmesi talebinde bulunmuştur.
9. Ankara 16. İş Mahkemesi,
husumette yanılma nedeniyle davayı gerçek hasım ve alt işveren olan RGS
Güvenlik A.Ş.’ye yöneltmiş, 30/5/2012 tarih ve
E.2011/37, K.2012/477 sayılı kararıyla, feshin verimsizlik ve performans
düşüklüğüne dayandırıldığı, ancak bu konuda davacının savunmasının alındığına
dair bir belge sunulmadığı, bu nedenle fesih için gerekli şartlara
uyulmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle, RGS Güvenlik A.Ş. yönünden davanın
kabulüne, feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine, MS İstanbul İç ve
Dış Tic. Ltd. Şti. yönünden karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.
10. RGS Güvenlik A.Ş.’nin temyiz istemi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
18/4/2013 tarih ve E.2012/33211, K.2013/12480 sayılı ilâmıyla; işe iade
davasının işçinin hizmet edimi ile yükümlü olduğu işverene karşı açılması
gerektiğini belirtmiş, davanın husumette yanılma sonucu, gerçek hasım olan alt
işveren yerine asıl işverene karşı açılması durumunda, davanın alt işverene
yöneltilmesi suretiyle yargılamaya devam edilmesi gerektiğini, ancak somut
olayda fesih bildiriminin davacıya alt işveren RGS Güvenlik A.Ş. tarafından
yapıldığı bu nedenle dürüstlük kuralları gereği husumette yanılma durumundan
söz edilemeyeceğini belirterek, davanın kabulü yönündeki kararın bozularak
ortadan kaldırılmasına ve davanın usul yönünden reddine hükmetmiştir.
11. Karar başvurucuya 13/12/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, 18/12/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.
maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi,
22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin üçüncü fıkrası (Bkz. B.No: 2014/1981, 18/9/2014, §§ 17–22).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 11/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 18/12/2013 tarih ve 2013/9144
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, iş akdinin işverence feshedilmesi üzerine 12/1/2011 tarihinde
açtığı işe iade davasının makul sürede sonuçlanmadığını ve Yargıtayın
yerleşik içtihadına aykırı olarak davanın husumet yönünden reddine karar
verildiğini belirterek, eşitlik ilkesinin, adil yargılanma ve sosyal güvenlik
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
16. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde başvurucunun, açtığı işe iade davasının Yargıtayın
yerleşik içtihadına aykırı olarak reddedildiği iddiasıyla eşitlik ilkesinin,
adil yargılanma ve sosyal güvenlik haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü
anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun anılan
iddiaları yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına yönelik olup, adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
Başvurucunun, makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
17. Başvurucu, açtığı işe iade davasının, husumette yanılma sonucunda alt
işveren yerine asıl işverene karşı açılan işe iade davalarının alt işverene
yöneltilerek devam edilmesi yönündeki yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı
olarak reddedildiğini ileri sürmüştür.
18. Anayasa'nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz."
19. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir."
20. 6216 sayılı Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
21. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri
ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
22. Başvuru konusu olayda,
başvurucu tarafından asıl işverene karşı açılan dava, Ankara 16. İş
Mahkemesince, husumette yanılma olduğu kanaatiyle alt işverene yöneltilmiş ve
alt işveren yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, Yargıtay 9.
Hukuk Dairesince, somut olayda fesih bildiriminin başvurucuya alt işveren
tarafından yapıldığı bu nedenle işe iade davasını asıl işverene karşı açan
başvurucu yönünden dürüstlük kuralı uyarınca husumette yanılma durumundan söz
edilemeyeceği gerekçesiyle ortadan kaldırılmış ve davanın reddi yönünde hüküm
kurulmuştur. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi gerekçesinde, husumette yanılma halinde
uygulanan yerleşik içtihadı belirttikten sonra, somut olayda husumette yanılma
durumundan söz edilmeyeceğini ve bu nedenle söz konusu içtihadın somut dava
yönünden uygulanamayacağını belirtmiştir (bkz. § 10) .
23. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında
isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
24. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
25. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça
dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
26. Başvurucu, 12/1/2011
tarihinde açtığı işe iade davasının makul sürede tamamlanmadığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
28. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
29. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
30. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, iş akdinin feshi üzerine açılan işe iade davasının söz konusu olduğu
görülmekle, 4857 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
31. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 12/1/2011
tarihidir.
32. Sürenin bitiş tarihi ise,
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut olayda
yargılamanın sona erdiği tarihin, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin, Ankara 16. İş
Mahkemesi kararını ortadan kaldırarak davanın reddine hükmettiği 18/4/2013
tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
33. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri
çerçevesinde, bireylerin ekonomik geleceği ile çalışma barışı açısından arz
ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi
hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu
nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş
davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında, sözlü
yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş
davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz
bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §
59).
34. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772,
7/11/2013, §§ 64-65).
35. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde
görüldüğü anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama
faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren
6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 4857
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30.
maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (§ 13).
36. Anayasa Mahkemesinin, derece
mahkemelerinin yargılama sürelerine riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl
yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetleme görevi bulunmamakta olup Mahkeme,
davaların “makul süre” içerisinde
tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü
ele alarak, bu sürenin Anayasa’nın 36. maddesine uygun olup olmadığıyla sınırlı
bir inceleme yapmaktadır (B. No: 2014/1512, 30/6/2014, § 48).
37. Başvuruya konu yargılama
süreci incelendiğinde; davanın, iki dereceli bir yargılama sisteminde toplam
iki yıl üç ay altı gün sonunda karara bağlandığı anlaşılmaktadır.
38. Yargılama süresinin bütünü
dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtaydaki
yargılama sürecinde başvurucunun haklarını ihlal edecek şekilde gecikme
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle,
başvuruya konu yargılamanın makul süreyi aşmadığı ve başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
11/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.