TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜRVET KARAYILAN VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9792)
|
|
Karar Tarihi: 11/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mürvet KARAYILAN
|
|
|
2. Hatice CAN
|
|
|
3. Müslüm ALKURT
|
|
|
4. Osman ALKURT
|
|
|
5. Hasan ALKURT
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Abdulkadir MERT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, mahkeme kararı
ile hüküm altına alınan alacağın geç ödenmesi ve faiz oranının enflasyon
oranının altında kalması nedeniyle Anayasa’nın 35., 36. ve 138. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde
bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 23/12/2013
tarihinde Nizip 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 23/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
5. Başvurucuların murisi Zeynep
Atmaca tarafından, Gaziantep ili, Nizip ilçesi, Keklik köyünde bulunan 101 ada
417 parsel sayılı taşınmazın takdir edilen kamulaştırma bedelinin arttırılması
için Nizip Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır. Mahkemenin 3/2/1999
tarihli kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, temyiz edilen karar
Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 27/12/1999 tarihli kararı ile onanarak
kesinleşmiştir.
6. Mahkeme tarafından
hükmedilen kamulaştırma bedelinin 5.191,05 TL'lik kısmı (yasal faiziyle
birlikte) başvurana 30/7/2001 tarihinde ödenmiştir. Başvurucular, geriye kalan
alacaklarının tahsili amacıyla Nizip İcra Dairesine başvurarak ilamlı icra
takibinde bulunmuşlar, takip üzerine başvuruculara 22/12/2009 tarihinde
alacağın son kısmı olarak 1.426,25 TL ödenmiştir.
7. Başvurucular, yukarıda
belirtilen Mahkeme kararında adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini belirterek, faiz başlangıç tarihinin kararın kesinleşme tarihi esas
alınarak yıllık enflasyon oranlarında belirlenmesi gerekirken yasal faize
hükmedilmesi nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi zarara karşılık
3.000 Avro, kararın geç icra edilmesi nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri
manevi zarara karşılık 1.000 Avro ve yaptığı yargılama giderleri nedeniyle
uğradıklarını ileri sürdükleri zarara karşılık 1.000 Avro tazminatın ödenmesi
istemiyle 16/2/2010 tarihinde 16110/10 başvuru numarasıyla Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine (AİHM) başvuru yapmışlardır.
8. 9/1/2013 tarih ve 6384
sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat
Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun’un yürürlüğe girmesinin ardından
başvurucular, 5/3/2013 tarihinde Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat
Komisyonu Başkanlığına (Komisyon) başvuru yaparak, AİHM başvuru formuna atıfla,
aynı taleplerinin 6384 sayılı Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılmasını
istemişlerdir.
9. Komisyon, 27/8/2013 tarih ve
K.2013/395 sayılı kararıyla, başvurucuların “kesinleşmiş
mahkeme kararının süresinde icra edilmesini isteme hakkının” ihlal
edildiğinin anlaşıldığı, buna göre, AİHM’in konuya
ilişkin yerleşik içtihatları göz önünde bulundurularak, hakkaniyet ölçüsünde ve
taleple bağlı kalınarak takdiren toplam 2.700 TL’nin
6384 sayılı Kanun'un 7. maddesi gereğince tazminat olarak ödenmesine,
Komisyonun 6384 sayılı Kanun'un kapsamını düzenleyen 2. maddesi gereğince,
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve mahkeme kararlarının icra
edilmemesi veya geç ya da eksik icra edilmesine yönelik iddiaları incelemekle
yetkili olduğu belirtilerek, başvurucular tarafından dilekçede yer verilen
diğer ihlal iddiası ve talepleri yönünden yetkisizlik nedeniyle “karar verilmesine yer olmadığına” karar
vermiştir.
10. Başvurucular bu karara karşı
Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz etmiş ve AİHM’e
yaptıkları başvurudaki taleplerini yinelemişlerdir.
11. Ankara Bölge İdare Mahkemesi
30/10/2013 tarih ve İ.2013/147, K.2013/127 sayılı kararı ile itirazın reddine
karar vermiştir.
12. Karar, başvurucular vekiline
3/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucular tarafından
23/12/2013 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 6384 sayılı Kanun’un 1., 2.,
4., 6., 7. ve 8. maddeleri şöyledir:
“Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Kanunun amacı, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair
esas ve usullerin belirlenmesidir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Kanun;
a) Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile
özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı,
b) Mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği,
iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış
başvuruları kapsar.
(2) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye'nin taraf
olduğu ek protokoller kapsamında korunan haklara ilişkin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin yerleşik içtihatları doğrultusunda Ülkemiz aleyhine verilen ihlal
kararlarının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığınca teklif
edilecek diğer ihlal alanları bakımından da Bakanlar Kurulu kararıyla bu Kanun
hükümleri uygulanabilir.
(3) İdari nitelikteki soruşturmalardan kaynaklanan
başvurular hakkında bu Kanun hükümleri uygulanmaz.
…
Komisyon ve çalışma esasları
MADDE 4 – (1) Bu Kanun kapsamında yapılacak müracaatlar
hakkında karar vermek üzere Bakanlığın merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında
çalışan hâkim ve savcılar arasından Adalet Bakanı tarafından atanacak dört kişi
ile Maliye Bakanı tarafından Maliye Bakanlığı personeli arasından atanacak bir
kişiden oluşan toplam beş kişilik bir Komisyon kurulur. Komisyon Başkanı bu
üyeler arasından Adalet Bakanı tarafından seçilir.
(2) 9 uncu madde hükmü saklı kalmak üzere Komisyon
üyelerine, müracaatlar sonuçlandırılıncaya kadar başka bir görev verilmez.
(3) Komisyon, üye sayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve
toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar verir.
(4) Komisyonun sekretarya hizmetleri Bakanlık tarafından
yürütülür.
(5) Kamu kurum ve kuruluşları ile yargı mercileri,
Komisyonun görevi kapsamında ihtiyaç duyduğu her türlü bilgi ve belgeyi
gecikmeksizin Komisyona göndermek zorundadır.
…
Müracaatın reddi
MADDE 6 – (1) Komisyon;
a) Müracaat konusu başvurunun, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesince öngörülen iç hukuk yollarının tüketilmesi koşulu dışındaki diğer
kabul edilebilirlik şartlarını taşımadığını,
b) Komisyona süresinde müracaat edilmediğini,
c) Müracaat edenin hukuki menfaati olmadığını,
ç) Müracaatın 2 nci
madde kapsamına girmediğini,
tespit ederse müracaatı reddeder.
Müracaat hakkında karar ve karara itiraz
MADDE 7 – (1) Komisyon, müracaat hakkında dokuz ay içinde
karar vermek zorundadır.
(2) Komisyon, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin emsal
kararlarını da gözetmek suretiyle müracaat konusunda gerekçeli olarak karar
verir.
(3) Komisyon kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on
beş gün içinde Komisyon aracılığıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz
edilebilir. İtiraz dilekçesi müracaata ilişkin diğer tüm belgelerle birlikte
derhal itiraz merciine gönderilir. Bu itiraz öncelikli işlerden sayılarak üç ay
içinde karara bağlanır. Mahkeme tarafından Komisyon kararı yerinde görülmezse
işin esası hakkında karar verilir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
(4) Ödenmesine karar verilen tazminat, kararın
kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde Bakanlık tarafından ödenir. Ödemeye
ilişkin düzenlenecek kâğıtlar damga vergisinden, yapılacak işlemler harçlardan
müstesnadır.
Kararın ilgili adli veya idari mercie bildirimi
MADDE 8 – (1) Komisyona yapılan müracaat sonucunda
Komisyonun kesinleşen kararlarının bir örneği müracaata konu işlemin yapıldığı
adli veya idari mercie gönderilir.
(2) Müracaata konu işlem henüz sonuçlandırılmamışsa ilgili
adli veya idari merci tarafından bu işlem ivedilikle sonuçlandırılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 11/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 23/12/2013 tarih ve
2013/9792 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
16. Başvurucular, kesinleşmiş
mahkeme kararlarında belirlenen alacağın çok uzun süre sonra ödendiğini ve bu
durum nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkının” ve Anayasa’nın
138. maddesinin ihlal edildiğini, kamulaştırma artırım bedelinin bir kısmının
mahkeme kararlarının kesinleşmesinden yaklaşık 1,5 yıl sonra, geri kalan
kısmının ise yaklaşık 10 yıl sonra ödendiğini, yasal faizin enflasyon oranı
karşısında çok düşük kaldığını ve 6384 sayılı Kanun yürürlüğe girmemiş olsaydı AİHM’in önceki kararlarını da emsal almak suretiyle bu
konuda tazminata hükmedeceğini belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen
“mülkiyet hakkının” ihlal
edildiğini ileri sürmüşler, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
17. Başvuru dilekçesinde,
başvurucular, adil yargılanma haklarının ve mülkiyet haklarının ihlal
edilmesinden şikâyet etmektedirler. Bu sebeple başvurucuların iddiaları iki
ayrı şikâyet çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bunun yanında 6384 sayılı Kanun
ile oluşturulan yeni iç hukuk yolunun, konu ve zaman bakımından Anayasa
Mahkemesinin yetkisinde olup olmadığının ortaya konulması gerekmektedir.
1. Konu ve
Zaman Bakımından Yetki
18. Sözleşme’nin 46. maddesi
bağlamında AİHM, "Ümmühan
Kaplan/Türkiye" kararında, Türkiye’nin en geç kararın
kesinleşmesini takip eden bir yıl içinde Sözleşme’nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrası ve 13. maddesi bağlamındaki makul süre aşımı şikâyetleri
hakkında yeterli ve uygun bir tatmin sağlayabilecek bir iç hukuk yolu
oluşturması gerektiğine karar vermiştir. AİHM bu iç hukuk yolunun, kendisine
sunulacak olan benzer başvuruların yığılmasını engellemek amacıyla, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yolunun açılması tarihine kadar yapılacak olan ve
kendi önünde halen derdest olan başvurularla ilgili olduğunu da vurgulamıştır (Ümmühan Kaplan/Türkiye, B. No: 24240/07,
20/3/2012, § 75).
19. 6384 sayılı Kanun, AİHM’e yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek
suretiyle çözümüne dair esas ve usullerin belirlenmesi amacıyla kabul
edilmiştir. Kanun, ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile
özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı, mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla AİHM’e yapılmış
başvurular ile Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokoller kapsamında
korunan haklara ilişkin AİHM’in yerleşik içtihatları
doğrultusunda Türkiye aleyhine verilen ihlal kararlarının yoğunluğu dikkate
alınmak suretiyle, Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen diğer ihlal
alanlarını kapsamaktadır.
20. Bu Kanun ile kurulan
Komisyon, başvurunun, AİHM’ce öngörülen iç hukuk
yollarının tüketilmesi koşulu dışındaki diğer kabul edilebilirlik şartlarını
taşıyıp taşımadığını, süresinde başvuru yapılıp yapılmadığını, başvuranın
hukuki menfaatinin olup olmadığını veya başvurunun Kanun’un 2. maddesi
kapsamına girip girmediğini ilk başta inceleyecek ve şartları taşımayan
başvuruları reddedecektir.
21. Bu durumda, 6384 sayılı
Kanun ile getirilen ve AİHM’in de tüketilmesi gereken
bir iç hukuk yolu olarak kabul ettiği Komisyon’un görev alanına giren
hususlarda aldığı karara karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine yapılan itiraz
üzerine verilen kararın ardından süresi içinde Anayasa Mahkemesine yapılan
başvurular, başvuruya konu kamu gücü işlem, eylem ve ihmali 23/9/2012
tarihinden önce kesinleşmiş olsalar da 6384 sayılı Kanun ile getirilen sistemin
iç hukuk yolu olarak kabul edilmesi nedeniyle bu Kanun uyarınca Komisyonun
yetki alanına giren şikayetler bakımından Anayasa Mahkemesinin konu ve zaman
bakımından yetkisi dâhilinde olduğunun kabul edilmesi gerekir (B. No:
2013/9785, 17/7/2014, §§ 18-30).
2. Mahkeme
Kararının Geç İcra Edildiği İddiası Yönünden
22. Başvurucular, kesinleşmiş
mahkeme kararlarında belirlenen alacaklarının çok uzun süre sonra ödenmesi
nedeniyle Anayasa’nın 36. ve 138. maddelerinin ihlal edildiğini ileri
sürmektedirler.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
24. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
25. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca,
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden
herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır (B. No:
2012/22, 25/12/2012, § 24).
26. Başvuru konusu olayda,
kamulaştırma bedelinin artırılması talebiyle İdare aleyhine açılan dava
sonucunda taşınmazın bedelinin İdareden tahsiline karar verilmiş olup, bu sorunun
çözümüne yönelik olarak yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
27. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, kamulaştırma bedelinin artırılması davası sonunda
hükmedilen bedelin tahsili amacıyla icra takibi başlatıldığı, Mahkeme kararının
27/12/1999 tarihinde kesinleşmesine rağmen en son 22/12/2009 tarihinde ödeme
yapıldığı anlaşılmıştır.
28. Kesinleşmiş mahkeme
kararlarının makul sürede uygulanmaması ya da icra edilmemesi adil yargılanma
hakkının ihlali niteliğindedir. Somut olayda başvurucular lehine verilen
Mahkeme kararı, başvurucuların bu kararın icrası için gerekli tüm girişimlerde
bulunmalarına rağmen İdare tarafından gerekçe gösterilmeksizin uzun süre
boyunca yerine getirilmemiştir.
29. Kamu gücünü kullanan
idarenin, aleyhine verilen, kesinleşmiş ve infaz edilebilir yargı kararlarının
infazını sağlamak için gerekli tedbirleri almamakla başvurucuların mahkemeye
erişim haklarını ihlal ettiği ve dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesini etkili
sonuçları bakımından konusuz bıraktığı anlaşılmış olup, bu şekilde
başvurucuların adil yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
30. Öte yandan Anayasa'nın 35.
maddesine uygun olarak bir kimsenin mülkiyet hakkına devlet tarafından müdahale
edilmişse veya malvarlığı üzerindeki hakları kullanılamaz hale getirilmişse, bu
kişinin hakkının korunması gerekir. Bu da ancak mülkiyete konu malvarlığının
değerinin ödenmesi suretiyle gerçekleştirilebilir. Kural olarak devlet
tarafından el atılan malvarlığının değerini, devletin kendiliğinden ödemesi
beklenir (bkz. Carbonara ve Ventura / İtalya, B.
No: 24638/94, 30/5/2000, § 67).
31. Bu doğrultuda mülkiyet
hakkının kapsamına dâhil olabilecek malvarlığı değerlerinin de belirlenmesi
gerekir. Anayasa'nın 35. maddesi ile 1 No.lu Ek Protokol'ün 1. maddesinin
koruma alanı içinde yer alan menfaatlerin kapsamına, mevcut bir mülk
girebileceği gibi kesin bir şekilde tanımlanmış alacak hakları da girebilir
(AYM, E.2000/42, K.2001/361, K.T. 10/12/2001; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T.
24/9/2008).
32. Bir mahkeme hükmünden doğan
alacak, icra edilebilir olduğunun kanıtlanması durumunda mal ve mülk olarak
kabul edilebilir (bkz. Burdov / Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 40).
33. Başvuru konusu olayda,
Mahkeme kararıyla kamulaştırma bedelinin İdareden tahsiline karar verilmiş
olup, hüküm altına alınan kamulaştırma bedeli, başvurucuların alacak hakları
olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla mahkeme kararına dayalı bu alacaklar "mülkiyet" hakkı kapsamında
değerlendirilir.
34. Başvurucuların, Mahkeme
kararına dayalı ve mülkiyet hakkı kapsamında kabul edilen alacaklarının İdare
tarafından geç ödenmesi, Mahkemece verilen kararı, etkili sonuçları bakımından
konusuz bırakmıştır.
35. Başvuru konusu olayda,
Mahkemece hükmedilen kamulaştırma bedelinin İdare tarafından uzun süre sonra
ödenmesi nedeniyle başvurucuların, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına
alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
36. Anayasa Mahkemesi tarafından
benzer bir başvuruda, Mahkemece hükmedilen kamulaştırma bedelinin, kamu gücünü
kullanan idare tarafından geç ödenmesi veya hiç ödenmemesi nedeniyle,
başvurucuların adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar
verilmiştir (B. No: 2013/711, 3/4/2014, §§ 37-75).
37. Başvuruya konu kamulaştırma
bedelinin artırılması davası sonunda verilen kararın kesinleştiği 27/12/1999
tarihinden itibaren İdare tarafından son ödemenin yapıldığı 22/12/2009 tarihine
kadar başvurucuların Mahkeme kararına dayalı ve mülkiyet hakkı kapsamındaki
alacaklarının ödenmediği, bu şekilde başvurucuların adil yargılanma ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiği kabul edilmiştir. Ancak, Mahkemece hükmedilen
kamulaştırma bedelinin geç ödendiği ve başvurucuların haklarının ihlal edildiği
tespit edilmiş olmakla beraber başvurucuların “mağdur
sıfatı”nı
taşıyıp taşımadıklarının da incelemesi gerekir.
38. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.
39. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup,
anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre; bir kişinin Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması
gerekmektedir. Bu önkoşullar, başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri
sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, başvurucunun “güncel bir hakkının ihlal edilmesi”, bu
ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak” ve
“doğrudan” etkilenmiş olması ve bunların
sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur”
olduğunu ileri sürmesi gerekir (B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
40. AİHM, Sözleşme’nin 34.
maddesinde yer alan “mağdur”
kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin
kast edildiğini belirtmektedir (bkz. Brumarescu / Romanya [BD], B. No: 28342/95,
28/10/1999, § 50).
41. Anayasa Mahkemesi açısından,
idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucu lehine bir tedbir ya
da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu
ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi halinde ilgili tarafın artık
mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde,
bireysel başvuru mekanizmasının ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesinin
inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır. Bu kapsamda, Anayasa’nın 36. maddesine
ilişkin şikâyetler açısından, yargılama sürecinin ve usulünün adilliğine riayet
edilerek, hakkaniyete uygun ve makul bir gerekçeye dayalı olarak verilen bir
karar mağdur sıfatını ortadan kaldırabilecektir (B. No:2013/841, 23/1/2014, §
83; B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 61 ve 74).
42. Aynı şekilde AİHM de, ulusal yetkililerce ihlalin açıkça veya özü itibarıyla
tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde
giderilmesi halinde, ilgili tarafın, Sözleşme'nin 34. maddesi anlamında, mağdur
olduğunu ileri süremeyeceğini belirtmektedir (bkz. Fatma Yüksel / Türkiye, B. No: 51902/08, 9/4/2013, § 44; Scordino / İtalya, No 1, [BD], B. No: 36813/97,
29/3/2006, §§ 178 ve devamı). AİHM’e göre bu iki
koşul yerine getirildiği takdirde, Sözleşme ile düzenlenen koruma
mekanizmasının ikincil niteliği sayesinde Mahkemenin inceleme yapması
engellenmiş olacaktır (bkz. Eckle / Almanya, B. No: 8130/78, 15/7/1982, §§
64-70; Jensen / Danimarka, kabul edilebilirlik kararı,
B. No: 48470/99; Cataldo / İtalya, kabul edilebilirlik kararı, B.
No: 45656/99; Göktepe / Türkiye,
kabul edilebilirlik kararı, B. No: 64731/01, 26/4/2005; Fatma Yüksel / Türkiye, B. No: 51902/08,
9/4/2013, § 46; ayrıca bkz. B. No:2012/1277, 20/11/2014, § 50).
43. Mağdur sıfatının ortadan
kalkması, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali
tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı
zararların varlığını devam ettirip ettirmediğine bağlı bulunmaktadır (bkz. Freimanis ve Lidums / Letonya,
B. No: 73443/01 ve 74860/01, 9/2/2006, § 68,). Başvurucuya sunulan telafi
imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu Anayasal temel hak
ve özgürlüğün ihlalinin niteliği göz önünde bulundurularak dava koşullarının
tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir
başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için
aynı zamanda, idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar
verilen tazminata da bağlı olabilecektir (B. No:2013/841, 23/1/2014, § 84;
ayrıca bkz. Fatma Yüksel / Türkiye,
B. No: 51902/08, 9/4/2013, §§ 48-49; Gafgen / Almanya, [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 116; ayrıca
bkz. B. No:2012/1277, 20/11/2014, § 51).
44. Başvuru konusu olayda,
başvurucular murisinin kamulaştırma bedelinin artırılması için açtığı dava
sonucunda verilen karar 27/12/1999 tarihinde kesinleşmiş, Mahkeme tarafından
hükmedilen kamulaştırma bedelinin 5.191,05 TL'lik kısmı (yasal faiziyle
birlikte) başvurucular murisine 30/7/2001 tarihinde ödenmiş, geriye kalan
alacaklarının tahsili amacıyla başvurucular icra takibinde bulunmuş, takip
üzerine başvuruculara 22/12/2009 tarihinde alacağın son kısmı olan 1.426,25 TL
ödenmiştir. Başvurucular, kararların geç icra edilmesi nedeniyle uğradıklarını
ileri sürdükleri manevi zarara karşılık 1.000 Avro tazminatın ödenmesi
istemiyle 16/2/2010 tarihinde 16110/10 başvuru numarasıyla AİHM’e
başvurmuşlar, başvuruları incelenme aşamasında iken 6384 sayılı Kanun yürürlüğe
girmiş ve başvurucular AİHM’e yaptıkları başvuru ve
taleplerini 6384 sayılı Kanun uyarınca kurulan Komisyona iletmişlerdir.
Komisyon 27/8/2013 tarihli kararı ile “kesinleşmiş
mahkeme kararının süresinde icra edilmesini isteme hakkının” ihlal
edildiğini tespit etmiş ve karar tarihindeki kur üzerinden 1000 Avro karşılığı
2.700,00 TL’nin takdiren başvuruculara ödenmesine
karar vermiştir. Başvurucular tarafından karara karşı yapılan itiraz Ankara
Bölge İdare Mahkemesince reddedilmiştir.
45. 6384 sayılı Kanun uyarınca
kurulan Komisyon, mahkeme kararlarının geç icra edilmesi nedeniyle
başvurucuların hak ihlaline uğradığını tespit etmiş ve uğranılan hak ihlali
nedeniyle talep edilen tazminat miktarının tamamının ödenmesine karar vermiş,
bu karara karşı yapılan itiraz başvurusu da reddedilmiştir.
46. Başvurucuların, 6384 sayılı
Kanun ile oluşturulan iç hukuk yolunun AİHM’in Ümmühan Kaplan / Türkiye kararında
belirttiği ilkeleri (bkz. § 18) taşımadığı yahut Komisyon tarafından ödenmesine
karar verilen tazminat tutarının kendilerine ödenmediği yönünde bir iddiada da
bulunmadıkları anlaşılmıştır.
47. Bu durumda, 6384 sayılı
Kanun ile kurulan Komisyon tarafından mahkeme kararlarının geç icra edilmesi
nedeniyle başvurucuların temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğinin tespit
edildiği ve bu ihlal sebebiyle talep edilen tazminat tutarının tamamının
başvuruculara ödenmesine karar verildiği görülmekle, Mahkeme kararının geç icra
edilmesiyle ortaya çıkan ihlalin gideriminin
sağlanması ve bundan dolayı ihlalin güncelliğini yitirmesi nedenleriyle
bireysel başvuru tarihi itibarıyla başvurucuların mağdur statüsünün bulunmadığı
sonucuna varmak gerekmiştir.
48. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların, bireysel başvuru tarihi itibarıyla mağdur statüsü
bulunmadığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “kişi yönünden
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
49. Başvurucular, kamulaştırma
artırım bedelinin bir kısmının mahkeme kararlarının kesinleşmesinden yaklaşık
1,5 yıl sonra, geri kalan kısmının ise yaklaşık 10 yıl sonra ödendiğini, yasal
faizin enflasyon oranı karşısında çok düşük kaldığını ve 6384 sayılı Kanun
yürürlüğe girmemiş olsaydı AİHM’in önceki kararlarını
da emsal almak suretiyle bu konuda tazminata hükmedeceğini belirterek
Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen “mülkiyet
hakkının” ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
50. 6216 sayılı Kanun’un geçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem
ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
51. Anılan hüküm uyarınca
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcı 23/9/2012 tarihi
olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Anayasa Mahkemesinin
yetki kapsamının anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da
içerecek şekilde genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/947, 12/2/2013, §
16).
52. Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin
geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B.
No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
53. 6384 sayılı Kanun ile
getirilen iç hukuk yoluna, ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar
ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı veya mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya
da hiç icra edilmediği konuları ile Bakanlar Kurulu kararlarıyla belirlenen
konularla sınırlı olmak üzere başvuru imkânı getirilmiş olup, bu konular
dışında Komisyonun bir yetkisi bulunmamaktadır.
54. Başvuru konusu olayda,
başvurucular, Mahkeme kararlarının geç icra edilmesi ve hüküm altına alınan
alacağa uygulanan faiz oranının enflasyon oranından az olması nedeniyle mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de,
ilgili Mahkeme kararı 27/12/1999 tarihinde kesinleşmiş ve 22/12/2009 tarihinde
alacağın son kısmı da ödenmiştir.
55. Bu durumda, başvurucuların
mülkiyet hakkına ilişkin şikâyetlerinin 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşen
Mahkeme kararına dayanması, Mahkeme kararında belirlenen alacağın son kısmının
22/12/2009 tarihinde ödenmiş olması ve Tazminat Komisyonunca karar verildiği
tarih itibarıyla şikayet konusu hakkında Komisyona bir yetki verilmemiş olması
hususları bir arada değerlendirildiğinde, başvurucuların mülkiyet hakkına
ilişkin ihlal iddiaları zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında
kalmaktadır.
56. Açıklanan nedenlerle,
başvuru konusu ihlal iddiasının 23/9/2012 tarihinden öncesine ait olduğu
anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Mahkeme kararlarının geç icra edildiği iddiasının “kişi yönünden yetkisizlik”,
2.
Mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının “zaman
bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
11/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.