TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MÜRVET KARAYILAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9792)
Karar Tarihi: 11/3/2015
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Elif KARAKAŞ
Başvurucular
1. Mürvet KARAYILAN
2. Hatice CAN
3. Müslüm ALKURT
4. Osman ALKURT
5. Hasan ALKURT
Vekilleri
Av. Abdulkadir MERT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, mahkeme kararı ile hüküm altına alınan alacağın geç ödenmesi ve faiz oranının enflasyon oranının altında kalması nedeniyle Anayasa’nın 35., 36. ve 138. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 23/12/2013 tarihinde Nizip 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 23/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucuların murisi Zeynep Atmaca tarafından, Gaziantep ili, Nizip ilçesi, Keklik köyünde bulunan 101 ada 417 parsel sayılı taşınmazın takdir edilen kamulaştırma bedelinin arttırılması için Nizip Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır. Mahkemenin 3/2/1999 tarihli kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, temyiz edilen karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 27/12/1999 tarihli kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
6. Mahkeme tarafından hükmedilen kamulaştırma bedelinin 5.191,05 TL'lik kısmı (yasal faiziyle birlikte) başvurana 30/7/2001 tarihinde ödenmiştir. Başvurucular, geriye kalan alacaklarının tahsili amacıyla Nizip İcra Dairesine başvurarak ilamlı icra takibinde bulunmuşlar, takip üzerine başvuruculara 22/12/2009 tarihinde alacağın son kısmı olarak 1.426,25 TL ödenmiştir.
7. Başvurucular, yukarıda belirtilen Mahkeme kararında adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini belirterek, faiz başlangıç tarihinin kararın kesinleşme tarihi esas alınarak yıllık enflasyon oranlarında belirlenmesi gerekirken yasal faize hükmedilmesi nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi zarara karşılık 3.000 Avro, kararın geç icra edilmesi nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri manevi zarara karşılık 1.000 Avro ve yaptığı yargılama giderleri nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri zarara karşılık 1.000 Avro tazminatın ödenmesi istemiyle 16/2/2010 tarihinde 16110/10 başvuru numarasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuru yapmışlardır.
8. 9/1/2013 tarih ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun’un yürürlüğe girmesinin ardından başvurucular, 5/3/2013 tarihinde Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına (Komisyon) başvuru yaparak, AİHM başvuru formuna atıfla, aynı taleplerinin 6384 sayılı Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılmasını istemişlerdir.
9. Komisyon, 27/8/2013 tarih ve K.2013/395 sayılı kararıyla, başvurucuların “kesinleşmiş mahkeme kararının süresinde icra edilmesini isteme hakkının” ihlal edildiğinin anlaşıldığı, buna göre, AİHM’in konuya ilişkin yerleşik içtihatları göz önünde bulundurularak, hakkaniyet ölçüsünde ve taleple bağlı kalınarak takdiren toplam 2.700 TL’nin 6384 sayılı Kanun'un 7. maddesi gereğince tazminat olarak ödenmesine, Komisyonun 6384 sayılı Kanun'un kapsamını düzenleyen 2. maddesi gereğince, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve mahkeme kararlarının icra edilmemesi veya geç ya da eksik icra edilmesine yönelik iddiaları incelemekle yetkili olduğu belirtilerek, başvurucular tarafından dilekçede yer verilen diğer ihlal iddiası ve talepleri yönünden yetkisizlik nedeniyle “karar verilmesine yer olmadığına” karar vermiştir.
10. Başvurucular bu karara karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz etmiş ve AİHM’e yaptıkları başvurudaki taleplerini yinelemişlerdir.
11. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 30/10/2013 tarih ve İ.2013/147, K.2013/127 sayılı kararı ile itirazın reddine karar vermiştir.
12. Karar, başvurucular vekiline 3/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucular tarafından 23/12/2013 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 6384 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7. ve 8. maddeleri şöyledir:
“Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Kanunun amacı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair esas ve usullerin belirlenmesidir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Kanun;
a) Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı,
b) Mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği,
iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış başvuruları kapsar.
(2) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokoller kapsamında korunan haklara ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihatları doğrultusunda Ülkemiz aleyhine verilen ihlal kararlarının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığınca teklif edilecek diğer ihlal alanları bakımından da Bakanlar Kurulu kararıyla bu Kanun hükümleri uygulanabilir.
(3) İdari nitelikteki soruşturmalardan kaynaklanan başvurular hakkında bu Kanun hükümleri uygulanmaz.
…
Komisyon ve çalışma esasları
MADDE 4 – (1) Bu Kanun kapsamında yapılacak müracaatlar hakkında karar vermek üzere Bakanlığın merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında çalışan hâkim ve savcılar arasından Adalet Bakanı tarafından atanacak dört kişi ile Maliye Bakanı tarafından Maliye Bakanlığı personeli arasından atanacak bir kişiden oluşan toplam beş kişilik bir Komisyon kurulur. Komisyon Başkanı bu üyeler arasından Adalet Bakanı tarafından seçilir.
(2) 9 uncu madde hükmü saklı kalmak üzere Komisyon üyelerine, müracaatlar sonuçlandırılıncaya kadar başka bir görev verilmez.
(3) Komisyon, üye sayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar verir.
(4) Komisyonun sekretarya hizmetleri Bakanlık tarafından yürütülür.
(5) Kamu kurum ve kuruluşları ile yargı mercileri, Komisyonun görevi kapsamında ihtiyaç duyduğu her türlü bilgi ve belgeyi gecikmeksizin Komisyona göndermek zorundadır.
Müracaatın reddi
MADDE 6 – (1) Komisyon;
a) Müracaat konusu başvurunun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince öngörülen iç hukuk yollarının tüketilmesi koşulu dışındaki diğer kabul edilebilirlik şartlarını taşımadığını,
b) Komisyona süresinde müracaat edilmediğini,
c) Müracaat edenin hukuki menfaati olmadığını,
ç) Müracaatın 2 nci madde kapsamına girmediğini,
tespit ederse müracaatı reddeder.
Müracaat hakkında karar ve karara itiraz
MADDE 7 – (1) Komisyon, müracaat hakkında dokuz ay içinde karar vermek zorundadır.
(2) Komisyon, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin emsal kararlarını da gözetmek suretiyle müracaat konusunda gerekçeli olarak karar verir.
(3) Komisyon kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde Komisyon aracılığıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz dilekçesi müracaata ilişkin diğer tüm belgelerle birlikte derhal itiraz merciine gönderilir. Bu itiraz öncelikli işlerden sayılarak üç ay içinde karara bağlanır. Mahkeme tarafından Komisyon kararı yerinde görülmezse işin esası hakkında karar verilir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
(4) Ödenmesine karar verilen tazminat, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde Bakanlık tarafından ödenir. Ödemeye ilişkin düzenlenecek kâğıtlar damga vergisinden, yapılacak işlemler harçlardan müstesnadır.
Kararın ilgili adli veya idari mercie bildirimi
MADDE 8 – (1) Komisyona yapılan müracaat sonucunda Komisyonun kesinleşen kararlarının bir örneği müracaata konu işlemin yapıldığı adli veya idari mercie gönderilir.
(2) Müracaata konu işlem henüz sonuçlandırılmamışsa ilgili adli veya idari merci tarafından bu işlem ivedilikle sonuçlandırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 11/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 23/12/2013 tarih ve 2013/9792 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
16. Başvurucular, kesinleşmiş mahkeme kararlarında belirlenen alacağın çok uzun süre sonra ödendiğini ve bu durum nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkının” ve Anayasa’nın 138. maddesinin ihlal edildiğini, kamulaştırma artırım bedelinin bir kısmının mahkeme kararlarının kesinleşmesinden yaklaşık 1,5 yıl sonra, geri kalan kısmının ise yaklaşık 10 yıl sonra ödendiğini, yasal faizin enflasyon oranı karşısında çok düşük kaldığını ve 6384 sayılı Kanun yürürlüğe girmemiş olsaydı AİHM’in önceki kararlarını da emsal almak suretiyle bu konuda tazminata hükmedeceğini belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen “mülkiyet hakkının” ihlal edildiğini ileri sürmüşler, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
17. Başvuru dilekçesinde, başvurucular, adil yargılanma haklarının ve mülkiyet haklarının ihlal edilmesinden şikâyet etmektedirler. Bu sebeple başvurucuların iddiaları iki ayrı şikâyet çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bunun yanında 6384 sayılı Kanun ile oluşturulan yeni iç hukuk yolunun, konu ve zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisinde olup olmadığının ortaya konulması gerekmektedir.
1. Konu ve Zaman Bakımından Yetki
18. Sözleşme’nin 46. maddesi bağlamında AİHM, "Ümmühan Kaplan/Türkiye" kararında, Türkiye’nin en geç kararın kesinleşmesini takip eden bir yıl içinde Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 13. maddesi bağlamındaki makul süre aşımı şikâyetleri hakkında yeterli ve uygun bir tatmin sağlayabilecek bir iç hukuk yolu oluşturması gerektiğine karar vermiştir. AİHM bu iç hukuk yolunun, kendisine sunulacak olan benzer başvuruların yığılmasını engellemek amacıyla, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun açılması tarihine kadar yapılacak olan ve kendi önünde halen derdest olan başvurularla ilgili olduğunu da vurgulamıştır (Ümmühan Kaplan/Türkiye, B. No: 24240/07, 20/3/2012, § 75).
19. 6384 sayılı Kanun, AİHM’e yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair esas ve usullerin belirlenmesi amacıyla kabul edilmiştir. Kanun, ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı, mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla AİHM’e yapılmış başvurular ile Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokoller kapsamında korunan haklara ilişkin AİHM’in yerleşik içtihatları doğrultusunda Türkiye aleyhine verilen ihlal kararlarının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle, Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen diğer ihlal alanlarını kapsamaktadır.
20. Bu Kanun ile kurulan Komisyon, başvurunun, AİHM’ce öngörülen iç hukuk yollarının tüketilmesi koşulu dışındaki diğer kabul edilebilirlik şartlarını taşıyıp taşımadığını, süresinde başvuru yapılıp yapılmadığını, başvuranın hukuki menfaatinin olup olmadığını veya başvurunun Kanun’un 2. maddesi kapsamına girip girmediğini ilk başta inceleyecek ve şartları taşımayan başvuruları reddedecektir.
21. Bu durumda, 6384 sayılı Kanun ile getirilen ve AİHM’in de tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olarak kabul ettiği Komisyon’un görev alanına giren hususlarda aldığı karara karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine yapılan itiraz üzerine verilen kararın ardından süresi içinde Anayasa Mahkemesine yapılan başvurular, başvuruya konu kamu gücü işlem, eylem ve ihmali 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olsalar da 6384 sayılı Kanun ile getirilen sistemin iç hukuk yolu olarak kabul edilmesi nedeniyle bu Kanun uyarınca Komisyonun yetki alanına giren şikayetler bakımından Anayasa Mahkemesinin konu ve zaman bakımından yetkisi dâhilinde olduğunun kabul edilmesi gerekir (B. No: 2013/9785, 17/7/2014, §§ 18-30).
2. Mahkeme Kararının Geç İcra Edildiği İddiası Yönünden
22. Başvurucular, kesinleşmiş mahkeme kararlarında belirlenen alacaklarının çok uzun süre sonra ödenmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. ve 138. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır (B. No: 2012/22, 25/12/2012, § 24).
26. Başvuru konusu olayda, kamulaştırma bedelinin artırılması talebiyle İdare aleyhine açılan dava sonucunda taşınmazın bedelinin İdareden tahsiline karar verilmiş olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
27. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, kamulaştırma bedelinin artırılması davası sonunda hükmedilen bedelin tahsili amacıyla icra takibi başlatıldığı, Mahkeme kararının 27/12/1999 tarihinde kesinleşmesine rağmen en son 22/12/2009 tarihinde ödeme yapıldığı anlaşılmıştır.
28. Kesinleşmiş mahkeme kararlarının makul sürede uygulanmaması ya da icra edilmemesi adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir. Somut olayda başvurucular lehine verilen Mahkeme kararı, başvurucuların bu kararın icrası için gerekli tüm girişimlerde bulunmalarına rağmen İdare tarafından gerekçe gösterilmeksizin uzun süre boyunca yerine getirilmemiştir.
29. Kamu gücünü kullanan idarenin, aleyhine verilen, kesinleşmiş ve infaz edilebilir yargı kararlarının infazını sağlamak için gerekli tedbirleri almamakla başvurucuların mahkemeye erişim haklarını ihlal ettiği ve dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesini etkili sonuçları bakımından konusuz bıraktığı anlaşılmış olup, bu şekilde başvurucuların adil yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
30. Öte yandan Anayasa'nın 35. maddesine uygun olarak bir kimsenin mülkiyet hakkına devlet tarafından müdahale edilmişse veya malvarlığı üzerindeki hakları kullanılamaz hale getirilmişse, bu kişinin hakkının korunması gerekir. Bu da ancak mülkiyete konu malvarlığının değerinin ödenmesi suretiyle gerçekleştirilebilir. Kural olarak devlet tarafından el atılan malvarlığının değerini, devletin kendiliğinden ödemesi beklenir (bkz. Carbonara ve Ventura / İtalya, B. No: 24638/94, 30/5/2000, § 67).
31. Bu doğrultuda mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olabilecek malvarlığı değerlerinin de belirlenmesi gerekir. Anayasa'nın 35. maddesi ile 1 No.lu Ek Protokol'ün 1. maddesinin koruma alanı içinde yer alan menfaatlerin kapsamına, mevcut bir mülk girebileceği gibi kesin bir şekilde tanımlanmış alacak hakları da girebilir (AYM, E.2000/42, K.2001/361, K.T. 10/12/2001; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008).
32. Bir mahkeme hükmünden doğan alacak, icra edilebilir olduğunun kanıtlanması durumunda mal ve mülk olarak kabul edilebilir (bkz. Burdov / Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 40).
33. Başvuru konusu olayda, Mahkeme kararıyla kamulaştırma bedelinin İdareden tahsiline karar verilmiş olup, hüküm altına alınan kamulaştırma bedeli, başvurucuların alacak hakları olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla mahkeme kararına dayalı bu alacaklar "mülkiyet" hakkı kapsamında değerlendirilir.
34. Başvurucuların, Mahkeme kararına dayalı ve mülkiyet hakkı kapsamında kabul edilen alacaklarının İdare tarafından geç ödenmesi, Mahkemece verilen kararı, etkili sonuçları bakımından konusuz bırakmıştır.
35. Başvuru konusu olayda, Mahkemece hükmedilen kamulaştırma bedelinin İdare tarafından uzun süre sonra ödenmesi nedeniyle başvurucuların, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
36. Anayasa Mahkemesi tarafından benzer bir başvuruda, Mahkemece hükmedilen kamulaştırma bedelinin, kamu gücünü kullanan idare tarafından geç ödenmesi veya hiç ödenmemesi nedeniyle, başvurucuların adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar verilmiştir (B. No: 2013/711, 3/4/2014, §§ 37-75).
37. Başvuruya konu kamulaştırma bedelinin artırılması davası sonunda verilen kararın kesinleştiği 27/12/1999 tarihinden itibaren İdare tarafından son ödemenin yapıldığı 22/12/2009 tarihine kadar başvurucuların Mahkeme kararına dayalı ve mülkiyet hakkı kapsamındaki alacaklarının ödenmediği, bu şekilde başvurucuların adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği kabul edilmiştir. Ancak, Mahkemece hükmedilen kamulaştırma bedelinin geç ödendiği ve başvurucuların haklarının ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber başvurucuların “mağdur sıfatı”nı taşıyıp taşımadıklarının da incelemesi gerekir.
38. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.
39. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup, anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre; bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu önkoşullar, başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, başvurucunun “güncel bir hakkının ihlal edilmesi”, bu ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak” ve “doğrudan” etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur” olduğunu ileri sürmesi gerekir (B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
40. AİHM, Sözleşme’nin 34. maddesinde yer alan “mağdur” kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kast edildiğini belirtmektedir (bkz. Brumarescu / Romanya [BD], B. No: 28342/95, 28/10/1999, § 50).
41. Anayasa Mahkemesi açısından, idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucu lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi halinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde, bireysel başvuru mekanizmasının ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesinin inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır. Bu kapsamda, Anayasa’nın 36. maddesine ilişkin şikâyetler açısından, yargılama sürecinin ve usulünün adilliğine riayet edilerek, hakkaniyete uygun ve makul bir gerekçeye dayalı olarak verilen bir karar mağdur sıfatını ortadan kaldırabilecektir (B. No:2013/841, 23/1/2014, § 83; B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 61 ve 74).
42. Aynı şekilde AİHM de, ulusal yetkililerce ihlalin açıkça veya özü itibarıyla tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi halinde, ilgili tarafın, Sözleşme'nin 34. maddesi anlamında, mağdur olduğunu ileri süremeyeceğini belirtmektedir (bkz. Fatma Yüksel / Türkiye, B. No: 51902/08, 9/4/2013, § 44; Scordino / İtalya, No 1, [BD], B. No: 36813/97, 29/3/2006, §§ 178 ve devamı). AİHM’e göre bu iki koşul yerine getirildiği takdirde, Sözleşme ile düzenlenen koruma mekanizmasının ikincil niteliği sayesinde Mahkemenin inceleme yapması engellenmiş olacaktır (bkz. Eckle / Almanya, B. No: 8130/78, 15/7/1982, §§ 64-70; Jensen / Danimarka, kabul edilebilirlik kararı, B. No: 48470/99; Cataldo / İtalya, kabul edilebilirlik kararı, B. No: 45656/99; Göktepe / Türkiye, kabul edilebilirlik kararı, B. No: 64731/01, 26/4/2005; Fatma Yüksel / Türkiye, B. No: 51902/08, 9/4/2013, § 46; ayrıca bkz. B. No:2012/1277, 20/11/2014, § 50).
43. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların varlığını devam ettirip ettirmediğine bağlı bulunmaktadır (bkz. Freimanis ve Lidums / Letonya, B. No: 73443/01 ve 74860/01, 9/2/2006, § 68,). Başvurucuya sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu Anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği göz önünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda, idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (B. No:2013/841, 23/1/2014, § 84; ayrıca bkz. Fatma Yüksel / Türkiye, B. No: 51902/08, 9/4/2013, §§ 48-49; Gafgen / Almanya, [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 116; ayrıca bkz. B. No:2012/1277, 20/11/2014, § 51).
44. Başvuru konusu olayda, başvurucular murisinin kamulaştırma bedelinin artırılması için açtığı dava sonucunda verilen karar 27/12/1999 tarihinde kesinleşmiş, Mahkeme tarafından hükmedilen kamulaştırma bedelinin 5.191,05 TL'lik kısmı (yasal faiziyle birlikte) başvurucular murisine 30/7/2001 tarihinde ödenmiş, geriye kalan alacaklarının tahsili amacıyla başvurucular icra takibinde bulunmuş, takip üzerine başvuruculara 22/12/2009 tarihinde alacağın son kısmı olan 1.426,25 TL ödenmiştir. Başvurucular, kararların geç icra edilmesi nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri manevi zarara karşılık 1.000 Avro tazminatın ödenmesi istemiyle 16/2/2010 tarihinde 16110/10 başvuru numarasıyla AİHM’e başvurmuşlar, başvuruları incelenme aşamasında iken 6384 sayılı Kanun yürürlüğe girmiş ve başvurucular AİHM’e yaptıkları başvuru ve taleplerini 6384 sayılı Kanun uyarınca kurulan Komisyona iletmişlerdir. Komisyon 27/8/2013 tarihli kararı ile “kesinleşmiş mahkeme kararının süresinde icra edilmesini isteme hakkının” ihlal edildiğini tespit etmiş ve karar tarihindeki kur üzerinden 1000 Avro karşılığı 2.700,00 TL’nin takdiren başvuruculara ödenmesine karar vermiştir. Başvurucular tarafından karara karşı yapılan itiraz Ankara Bölge İdare Mahkemesince reddedilmiştir.
45. 6384 sayılı Kanun uyarınca kurulan Komisyon, mahkeme kararlarının geç icra edilmesi nedeniyle başvurucuların hak ihlaline uğradığını tespit etmiş ve uğranılan hak ihlali nedeniyle talep edilen tazminat miktarının tamamının ödenmesine karar vermiş, bu karara karşı yapılan itiraz başvurusu da reddedilmiştir.
46. Başvurucuların, 6384 sayılı Kanun ile oluşturulan iç hukuk yolunun AİHM’in Ümmühan Kaplan / Türkiye kararında belirttiği ilkeleri (bkz. § 18) taşımadığı yahut Komisyon tarafından ödenmesine karar verilen tazminat tutarının kendilerine ödenmediği yönünde bir iddiada da bulunmadıkları anlaşılmıştır.
47. Bu durumda, 6384 sayılı Kanun ile kurulan Komisyon tarafından mahkeme kararlarının geç icra edilmesi nedeniyle başvurucuların temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğinin tespit edildiği ve bu ihlal sebebiyle talep edilen tazminat tutarının tamamının başvuruculara ödenmesine karar verildiği görülmekle, Mahkeme kararının geç icra edilmesiyle ortaya çıkan ihlalin gideriminin sağlanması ve bundan dolayı ihlalin güncelliğini yitirmesi nedenleriyle bireysel başvuru tarihi itibarıyla başvurucuların mağdur statüsünün bulunmadığı sonucuna varmak gerekmiştir.
48. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların, bireysel başvuru tarihi itibarıyla mağdur statüsü bulunmadığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
49. Başvurucular, kamulaştırma artırım bedelinin bir kısmının mahkeme kararlarının kesinleşmesinden yaklaşık 1,5 yıl sonra, geri kalan kısmının ise yaklaşık 10 yıl sonra ödendiğini, yasal faizin enflasyon oranı karşısında çok düşük kaldığını ve 6384 sayılı Kanun yürürlüğe girmemiş olsaydı AİHM’in önceki kararlarını da emsal almak suretiyle bu konuda tazminata hükmedeceğini belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen “mülkiyet hakkının” ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
50. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
51. Anılan hüküm uyarınca Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Anayasa Mahkemesinin yetki kapsamının anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/947, 12/2/2013, § 16).
52. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
53. 6384 sayılı Kanun ile getirilen iç hukuk yoluna, ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı veya mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği konuları ile Bakanlar Kurulu kararlarıyla belirlenen konularla sınırlı olmak üzere başvuru imkânı getirilmiş olup, bu konular dışında Komisyonun bir yetkisi bulunmamaktadır.
54. Başvuru konusu olayda, başvurucular, Mahkeme kararlarının geç icra edilmesi ve hüküm altına alınan alacağa uygulanan faiz oranının enflasyon oranından az olması nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de, ilgili Mahkeme kararı 27/12/1999 tarihinde kesinleşmiş ve 22/12/2009 tarihinde alacağın son kısmı da ödenmiştir.
55. Bu durumda, başvurucuların mülkiyet hakkına ilişkin şikâyetlerinin 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşen Mahkeme kararına dayanması, Mahkeme kararında belirlenen alacağın son kısmının 22/12/2009 tarihinde ödenmiş olması ve Tazminat Komisyonunca karar verildiği tarih itibarıyla şikayet konusu hakkında Komisyona bir yetki verilmemiş olması hususları bir arada değerlendirildiğinde, başvurucuların mülkiyet hakkına ilişkin ihlal iddiaları zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır.
56. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal iddiasının 23/9/2012 tarihinden öncesine ait olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Mahkeme kararlarının geç icra edildiği iddiasının “kişi yönünden yetkisizlik”,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
11/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.