TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN ÜNAL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9361)
|
|
Karar Tarihi: 9/9/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucular
|
:
|
1. Hasan ÜNAL
|
|
|
2. Haşim YILMAZ
|
|
|
3. Şerife Emel AKGÜN
|
|
|
4. Muhiddin ÜNAL
|
|
|
5. Şükran ÖZTÜRK
|
|
|
6. Emine YILMAZ
|
|
|
7. Rukiye ÜNAL
|
|
|
8. Mehmet Sabri ÜNAL
|
|
|
9. Emine UZUN
|
|
|
10. Hacer GÜVEN
|
|
|
11. Tahsin BOZTEPE
|
|
|
12. Fatma ŞENOL
|
|
|
13. Muammer ÜNAL
|
|
|
14. Halis Emin ÜNAL
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Yusuf ÖZMEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazlarına kamulaştırmasız el atılması
nedeniyle 2005 yılında açtıkları tazminat davası 2013 yılında kesinleşen
başvurucuların, davanın makul sürede bitirilmemesi nedeniyle makul sürede
yargılanma haklarının, bundan kaynaklanan maddi kayıplar nedeniyle de mülkiyet
haklarının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 20/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine
doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 7/5/2015 tarihinde, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına, başvuru belgelerinin
bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar
verilmiştir
5. Bakanlığın 8/6/2015 tarihli yazısında, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen,
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile dava dosyasında yer aldığı
şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların müşterek sahibi oldukları Manavgat ilçesi Örenşehir köyü Tepeatlı mevkisi 8566 No.lu parselde yer alan 4.700 m2
taşınmazlarına Antalya-Alanya karayolu yapım çalışmaları sırasında Karayolları
Genel Müdürlüğünce el atılmıştır.
8. Başvurucular, 31/5/2004 tarihinde Manavgat 1. Asliye
Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kamulaştırmasız el atma işlemi nedeniyle dava
açmışlardır.
9. Mahkemece görevlendirilen bilirkişi heyeti, 5/8/2006
tarihli raporlarıyla taşınmazın metre kare birim fiyatını 200,00 TL ve
taşınmazın toplam değerini 940.000,00 TL olarak belirlemiştir.
10. Mahkeme, 10/10/2006 tarihli ve E.2004/320, K.2006/964
sayılı kararıyla 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38.
Maddesinin Anayasa Mahkemesinin E. 2002/112, K. 2003/33 sayılı kararıyla iptal
edildiği, iptal kararlarının geriye yürümeyeceği gerekçesiyle davayı
reddetmiştir.
11. Temyiz istemini inceleyen Yargıtay 5. Hukuk Dairesi,
13/7/2010 tarihli ve E.2007/8673, K.2010/14473 sayılı kararıyla ilk derece
mahkemesi kararını bozuştur.
12. Davayı tekrar ele alan Mahkeme, 3/5/2012 tarihli ve
E.2010/868, K.2012/321 sayılı kararıyla taşınmazın 400 m2lik kısmı
için davayı kabul etmiş ve başvurucuların talebi doğrultusunda ödemenin
yapılmasına karar vermiştir.
13. Temyiz istemini inceleyen Yargıtay 5. Hukuk Dairesi,
12/12/2012 tarihli ve E.2012/20727, K.2012/26376 sayılı kararıyla ilk derece
mahkemesi kararını tekrar bozmuştur.
14. Davayı bir daha ele alan Mahkeme, 11/4/2013 tarihli ve
E.2013/63, K.2013/295 sayılı kararıyla taşınmazın 3.230 m2lik kısmı
için davayı kabul etmiş ve 516.800,00 TL bedel karşılığı taşınmazın idare adına
tesciline karar vermiş, taşınmazın kalan kısmı için ise 5/1/1961 tarihli ve 221
Sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme
Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun’a göre el atıldığını
belirterek talebi reddetmiştir.
15. Temyiz istemini inceleyen Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, bu
defa 7/10/2013 tarihli ve E.2013/10358, K.2013/13049 sayılı kararıyla ilk
derece mahkemesi kararını düzelterek onamıştır.
16. Bu karar, 10/12/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiş olup başvurucu 20/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Başvurucular aynı zamanda davanın reddedilen kısmı için
karar düzeltme talebinde de bulunmuş, bu talep Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin
23/6/2014 tarihli ve E.2014/3303, K.2014/11058 sayılı kararıyla reddedilmiş ve
karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
B. İlgili Hukuk
18. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma
bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili”
kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile
yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve
taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar
verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren
en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın
malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de
tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde
keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede
sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın
değerini tespit için mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin
beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz
malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde
mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara
tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya
vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi
raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı
beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde
gerektiğinde hakim tarafından onbeş
gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve
hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından
yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder.
Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının
kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına
yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare
adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir
ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil
hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md)
Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde
sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden
itibaren kanuni faiz işletilir.
…”
19. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma
bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“15 inci madde uyarınca oluşturulacak
bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere
mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten
sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
a)Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü.
c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve
unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
d)Varsa vergi beyanını,
e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın
kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması
halinde getireceği net gelirini.
g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki
özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, (…)(2)
resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer
objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu
unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da
dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz
malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde,
kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer
artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr
dikkate alınmaz.
…. ”
20. 2942 sayılı Kanun’a 18/6/2010 tarihli ve 5999 sayılı
Kanun’la ilave edilen geçici 6. maddenin 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı
Kanun’un 21. maddesiyle değişmeden önceki birinci, ikinci ve altıncı fıkraları
şöyledir:
“Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya
kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983
tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir
ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara
kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası
olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, malik tarafından ilgili
idareden tazminat talebinde bulunulması halinde, öncelikle uzlaşma yoluna
gidilmesi esastır.
Tazminat müracaatı üzerine, fiilen el konulan
taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının malikin müracaat ettiği
tarihteki tahmini değeri; bu Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre
teşkil edilen kıymet takdir komisyonu marifetiyle, taşınmazın el koyma
tarihindeki nitelikleri esas alınmak ve bu Kanunun 11 inci ve 12 nci maddelerine göre
hesaplanmak suretiyle tespit edilir. Tespitten sonra, bu Kanunun 8 inci
maddesinin üçüncü fıkrasına göre teşkil olunan uzlaşma komisyonunca, müracaat
tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde 7201 sayılı Kanun hükümlerine
göre tebliğ edilen bir yazı ile, tahmini değer bildirilmeksizin, talep sahibi
uzlaşma görüşmelerine davet edilir.
…
İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı
takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği veya ikinci fıkradaki sürenin
uzlaşmaya davet olmaksızın sona erdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik
tarafından sadece tazminat davası açılabilir. Dava açılması halinde, fiilen el
konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının müracaat tarihindeki
değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki esaslara göre mahkemece tespit ve
taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine ve malike tazminat
ödenmesine hükmedilir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların
hükmedilen tazminata ilişkin temyiz hakkı saklıdır.”
21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve
düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 9/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 20/12/2013 tarihli ve 2013/9361 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
23. Başvurucular, taşınmazlarına kamulaştırmasız olarak el
atılması neticesinde 2005 yılında açtıkları tazminat davasının, iki bozma
kararından sonra 2013 yılında kesinleştiğini; davanın konusunun, çözülmesi zor
bir uyuşmazlık olmadığını, buna rağmen yargılamanın makul süreyi fazlasıyla
aştığını, dava sürecinde taşınmazın değerinde önemli artışlar meydana
geldiğini, bu artışların dava tarihi ile ödeme tarihi arasında kanuni faiz ile
yapılan ödemenin üstünde olduğunu dolayısıyla davanın makul sürede
bitirilmemesine bağlı maddi kayıpları olduğunu belirterek makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuşlardır. Başvurucular, davada reddedilen talepleriyle ilgili
olarak karar düzletme talebinde bulunduklarını ve mülkiyet hakkı ihlaliyle
ilgili evrensel hukuktan kaynaklanan müracaat haklarının saklı tutulmasını
talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
24. Başvurucuların, tazminat bedelinin yasal faizle
ödenmesine rağmen uzun süren yargılama nedeniyle dava sürecinde imar
uygulamasıyla beraber taşınmazın değerinin arttığı ve yasal faizin, zararlarını
karşılamadığı yönündeki şikâyetleri, ölçülülük ilkesi bağlamında mülkiyet hakkı
yönünden; yargılamanın olması gerekenden uzun sürmesine dair şikâyetleri makul
sürede yargılanma hakkı yönünden incelenecektir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Başvurucuların makul sürede yargılanma ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiği iddiaları açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu
şikâyetler için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de
bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu bölümlerine ilişkin olarak kabul
edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
26. Başvurucular, tazminat bedelinin yasal faizle ödenmesine
rağmen uzun süren yargılama nedeniyle dava sürecinde imar uygulamasıyla beraber
taşınmazın değerinin arttığını; yasal faizin, zararlarını karşılamadığını ve bu
nedenle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
27. Anayasa’nın “Mülkiyet
hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
28. Anayasa'nın “Kamulaştırma”
kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının
gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel
mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. … Kanunun taksitle ödemeyi
öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde
taksitler eşit olarak ödenir.
…
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.”
29. Anayasa'nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) Ek (1)
No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması”
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
31. Somut başvuruda başvurucular, kamulaştırmasız el atma
işlemine değil, yargılamanın uzun sürmüş olması nedeniyle dava sürecinde imar
uygulamasının da etkisiyle taşınmazın değerinin artmış olması dolayısıyla yasal
faizin zararlarını karşılamadığına yönelik şikâyette bulunmaktadırlar. Bahse
konu şikâyetler, Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri kapsamında ölçülülük ilkesi
yönünden incelenecektir.
32. Anayasa’nın 35. ve 13. maddeleri gereği kişilerin
mülklerinden mahrum bırakılmaları hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile
mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması
gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 37).
33. Ölçülülük ilkesi; “elverişlilik”,
“gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. “Elverişlilik”,
öngörülen müdahalenin, ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını; “gereklilik”, ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını; “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, § 38).
34. Kamulaştırmasız el atma davalarında bedel hususunda
tarafların anlaşamamaları hâlinde tazminat olarak ödenecek taşınmaz bedelinin
2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri uyarınca dava tarihine göre adil ve
hakkaniyete uygun bir şekilde mahkemece tespit edilmesi gerekmektedir. Değer
tespitinin dava tarihine göre tespiti, Kanun gereği olduğu gibi dava sürecinde
taşınmazın değerinde meydana gelecek artış veya azalışların bedele etki
etmemesi ve bu şekilde bedel tespitine belirlilik kazandırmanın gereğidir. Aksi
hâlde taşınmazın değeri, uzun süren davalarda artabileceği gibi azalma
ihtimalinin de bulunduğundan idare veya vatandaşlara olumsuz etkide bulunabilir
(Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §
52).
35. Başvuruya konu davada Mahkeme, 2942 sayılı Kanun’un 10.
maddesi doğrultusunda taşınmaza ilişkin bilgi ve belgeler ile yapılan keşif ve
bilirkişi raporuna göre usulüne uygun olarak bedeli tespit etmiştir. Davanın
konusu, tazminat olarak ödenecek taşınmazın dava tarihindeki bedelinin tespiti
olduğundan Mahkeme, 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesine uygun olarak davanın
açılmış olduğu 2004 yılı fiyatları üzerinden bedeli tespit etmiş, daha sonra taşınmazın
değerinde meydana gelen artışları ve bedelin ödenme tarihine göre rayiç
değerini değerlendirmeye esas almamıştır. Bu nedenlerle başvurucuların karar
tarihine göre tazminatın belirlenmesi taleplerinin Anayasal ve yasal dayanağı
bulunmamaktadır.
36. Ayrıca başvurucuların iddia ettiği gibi yargılama daha
kısa sürede tamamlansa da başvurucuların alacağı bedelde bir değişme
olmayacağından taşınmazın daha sonra yapılan imar uygulamaları nedeniyle
değerinin artmasından faydalanmaları mümkün olmayacaktır.
37. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kamulaştırmasız el
atmaya dayalı başvurularda benzer şikâyetleri incelerken maddi tazminat
talepleriyle ilgili olarak, dava koşullarının tamamını ve özellikle
başvuranların ulusal mahkemeler önünde talep ettikleri miktarın tamamını alıp almadığını
incelemektedir. AİHM, inceleme yaparken başvuranların alacaklarına uygulanan
gecikme faizinin, yerel mahkemeye başvurulduğu andan idare tarafından ödemenin
yapıldığı tarihe kadar geçen süre içindeki paranın uğradığı değer kaybını
telafi edebilecek nitelikte olup olamadığı sorunu ile sınırlandırılabileceği
kanaatindedir (Sarıca ve Dilaver/Türkiye,
11765/05, 27/5/2010, § 65; Ergen ve
diğerleri/Türkiye, 35364/05, 7/12/2010 § 34; Yetiş ve diğerleri/Türkiye, 40349/05,
6/7/2010, § 44).
38. Bu durumda kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat
davasında dava tarihine göre belirlenen bedelin, kişinin uğradığı zararı telafi
edebilmesi için taşınmazın gerçek karşılığı olması yanında ayrıca ödenen
bedelin tespitiyle ödenmesi arasında geçen dönemde gözlemlenen enflasyona
nispetle hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 59).
39. Somut başvuruya konu 31/5/2004 tarihinde açılan davada
Mahkeme, 11/4/2013 tarihli kararıyla başvuruculara 516.800,00 TL’nin yasal faiziyle
ödenmesine karar vermiştir. Davanın açıldığı Mayıs 2004 tarihi ile kararın
verildiği Nisan 2013 tarihi arasında geçen sürede Merkez Bankası verilerine
göre enflasyon oranı %104,48’dir. Aynı sürede dava tarihi ile karar tarihi
arasında uygulanan toplam kanuni faiz oranı ise %111,26 olup enflasyondan
kaynaklanan değer kaybını telafi ettiği anlaşılmaktadır.
40. Başvuru konusu olayda başvurucular, yerel mahkemede talep
etmiş oldukları maddi tazminat miktarının tamamını almıştır. Asliye Hukuk
Mahkemesince, dava tarihinden itibaren ödemenin yapıldığı tarihe kadar
hükmolunan faiz oranı, bu süre içerisindeki paranın değer kaybının üzerinde
olup başvurucuların değer kaybından doğan tüm zararlarını telafi etmiştir.
41. Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkı
42. Başvurucular, 2004 yılında açtıkları kamulaştırmasız el
atma nedeniyle tazminat davasının Yargıtayca 2013
yılında onanması nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir.
43. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun, kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında
ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38-39).
44. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve
diğerleri, §§ 41-45).
45. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, asliye hukuk mahkemesi
nezdinde açılan bedel davasının söz konusu olduğu görülmekle, 6100 sayılı
Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri, § 49).
46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı, kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup (Güher
Ergun ve diğerleri, § 50) somut başvuru açısından bu tarih 31/5/2004’tür.
47. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda, somut
yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucuların temyiz
istemini reddeden Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin E.2013/10358, K.2013/13049
sayılı karar tarihi olan 7/10/2013’tür .
48. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesi’nin
bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihin farklı olması hâlinde dikkate alınacak süre, 23/9/2012
tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren
geçen süredir (Güher Ergun ve diğerleri,
§ 51).
49. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusunun bir adet taşınmaza el atılması nedeniyle tazminat talebi
olduğu, 31/5/2004 tarihinde açılan
davanın yargılama sürecinde ilk derece mahkemesince verilen kararın iki defa Yargıtayca bozulduğu, kararın temyiz edildiği ve Yargıtay
18. Hukuk Dairesinin 7/10/2013 tarihli kararıyla dokuz yılın üzerinde bir
sürede kesinleştiği anlaşılmaktadır.
50. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya
konu yargılama sürecinin asliye hukuk mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle,
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama
faaliyetleri için geçerli usule ilişkin genel hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 6100 sayılı
Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi
gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 20).
51. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların, makul sürede sonuçlandırılmadığı
yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa
Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden
özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 54-64),
başvuruya konu davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı
bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu dokuz yılı
aşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
53. Başvurucular, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması ve bu sürede taşınmazın rayiç değerinin artması nedeniyle
2.149.250,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminat talep etmişlerdir.
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin dokuz
yılı aşan yargılama süresi nazara alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu
sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvuruculara, takdiren ve müştereken
net 6.650,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucular ayrıca, uzun süren yargılama sürecinde
taşınmazın değerinin arttığını, tazminata uygulanan kanuni faizin değer
artışını karşılamadığını ve zarara uğradıklarını ileri sürerek maddi tazminat
talebinde bulunmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi
zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından ve başvurucuların bu
iddiasıyla ilgili olarak mülkiyet haklarının ihlal edilmediğine karar
verildiğinden başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
57. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların mülkiyet hakkı ve
makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucuların;
1. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
haklarının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara müştereken net toplam
6.650,00 TL MANEVİ TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucuların tazminata ilişkin
diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucular tarafından yapılan
198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
9/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.