TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET AYDIN ve DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/271)
|
|
Karar Tarihi: 6/1/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
Mehmet AYDIN ve diğerleri (bkz. ekli tablonun B
sütunu)
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvurular, hısımları M.R.A. terör örgütü üyeleriyle girilen çatışmada öldüğü
hâlde bu durumları dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
yapılan başvuruların reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve
mülkiyet haklarının; ret işlemlerine karşı açılan davalara ilişkin yargılama
işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle de
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvurular, muhtelif tarihlerde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.
Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Başvurucular, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânlarının
olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuş; Birinci ve İkinci Bölüm
Komisyonlarınca adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.
4.
Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm Komisyonlarınca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5.
Bölüm Başkanları tarafından muhtelif tarihlerde başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6.
Başvuru belgelerinin birer örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir. Bakanlığın yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvurular hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
7.
Anayasa Mahkemesi tarafından 2014/276, 2014/278, 2014/284 başvuru numaralı
dosyaların konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/271 başvuru numaralı
dosya ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/271 başvuru numaralı dosya
üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8.
Başvuru dilekçeleri ile başvurulara konu yargılama dosyaları içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9.
Başvurucular, hısımları M.R.A.nın
18/5/1996 tarihinde terör örgütü mensuplarıyla yapılan çatışmada öldüğünü beyan
etmiş ve bu özel durumlarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini
terk etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.
10.
Başvurucular, ekli tablonun C sütununda belirtilen tarihlerde 5233 sayılı Kanun
kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar
Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
11.
Ekli tablonun D sütununda tarih ve sayıları belirtilen Komisyon kararlarında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvurularda dosyalarda yer alan bilgi ve belgelerden Sason ilçesi Derince
köyünün boşaltılmadığının, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığının
anlaşıldığı gerekçesiyle taleplerin reddine karar verilmiştir.
12.
Başvurucular tarafından, belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun E
sütununda belirtilen tarihlerde açılan iptal davalarında, ekli tablonun F
sütununda tarihleri gösterilen idare mahkemesi kararları ile hısım olan M.R.A.nın 18/5/1996 tarihinde terör örgütü mensuplarıyla
yapılan çatışmada şehit olduğu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru
dilekçesinde, başvurucuların aileleri ile birlikte 1992 yılında göç ettiği,
ayrıca yapılan keşif esnasında düzenlenen tanık ifade tutanaklarında da
başvurucuların 1992 yılında köyü terk ettiği ve 2000 yılında geri döndüklerinin
belirtildiği, bu nedenlerle geçici köy korucusu (GKK) M.R.A.nın
18/5/1996 tarihinde şehit edilmesinin başvuruculara yönelik bir terör tehdidi
ya da saldırısı olarak kabul edilmesine olanak bulunmadığı gibi başvurucuların
anılan tarihlerden çok önce (1992 yılında) ikamet ettikleri Derince köyü
Gençler mezrasından göç ettiklerinin görülmesi, bu durumda anılan köyün tamamen
boşalmamış olması diğer bir ifadeyle köyde nesnel güvenlik kaygısının
yaşanmamış olması ve hısımlarının şehit olmasının kişiye yönelik bir tehdit ya
da saldırı olarak kabulüne olanak bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Kanun
hükümlerine göre taleplerin idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı
gerekçesiyle davaların reddine hükmedilmiştir.
13.
Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun G sütununda gösterilen tarihlerde
Danıştay Onbeşinci Dairesi ilamları ile kararların
usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenlerinin
kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek
hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.
14.
Başvurucuların karar düzeltme istemi, ekli tablonun H sütununda belirtilen
tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile
reddedilmiştir.
15.
Karar düzeltme isteminin reddi kararları başvuruculara tebliğ edilmiş ve
muhtelif tarihlerde süresi içinde başvurucular tarafından bireysel başvuruda
bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
16.
5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4.
maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki
Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008
tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K. 2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
17.
5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli
hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı
katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit
edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit
edilenlere yirmibeş katından kırksekiz
katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit
edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin
mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e)
bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18.
Mahkemenin 6/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
19.
Başvurucular; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları taleplerin ve akabinde
açtıkları davaların reddedildiğini, idare tarafından köy halkına “Köy korucusu ol ya da köyü terk et.”
şeklinde yapılan baskının ve zorlamanın Mahkemece dikkate alınmadığını,
dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik nedeniyle köylerinin
boşaltılmış olduğunu belirten belgeler dikkate alınmaksızın terör örgütü
mensuplarınca hısımları M.R.A.nın öldürülmesine dair
özel durumları gözönünde bulundurulmadan köyün
tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesi ve şahıslarına yönelik bir terör
tehdidi ya da saldırısının bulunmaması ileri sürülerek sundukları belgeler
değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını ve
bu belgeler kendilerine tebliğ edilmediği için kendilerine savunma yapma
imkânının tanınmadığını, verilen kararın adil olmadığını belirtmişlerdir.
20.
Başvurucular ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, kendileri
tarafından sunulan belgeler dikkate alınmadan idarece sunulan belgelere
dayanarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde çelişkili ve
gerçeği yansıtmayan belgelere dayanılarak karar verildiğini, idarenin can ve
mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet
haklarından yoksun kaldıklarını, Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da
yer almayan bir neden ileri sürülerek Komisyon ve yargı makamlarınca taleplerinin
reddedildiğini, ayrıca yaptıkları başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 7., 35., 36., 87., 125.
ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve
maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21. Başvuru
dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki
zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi nedeniyle
Anayasa’nın 2., 7., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucular, Mahkemece verilen ret kararları neticesinde idarenin can ve mal
güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz kaldıkları
mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması
imkânının kendilerine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde
tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan ihlal
iddiaları, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi
sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası
yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal iddiaları
aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
22.
Başvurucular, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen
belgelere göre karar veren Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia etmişlerdir.
23.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan
birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya
menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya
koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 38-41; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 34-37).
24.
Somut başvurular açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan
kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini
gerektiren bir yönde bulunmamaktadır.
25.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların tarafsız mahkemede yargılanma haklarının
ihlal edildiği iddialarının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
26.
Başvurucular; taraflarınca sunulan bilgi, belge, deliller dikkate alınmaksızın
sadece idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere
dayanılarak İlk Derece Mahkemeleri tarafından davalarının reddine karar
verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
27.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel
başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında,
başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp
karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece
Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların,
temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan
tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu,
başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında
mahkemelerce, idare ve başvurucular tarafından sunulan belgeler
değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik ve
beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
28.
Somut başvurularda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde
başvurucuların usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucular
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
29.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların çelişmeli yargılanma ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
30.
Başvurucular, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair
yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmişlerdir.
31.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi hariç
olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği
iddia edilen taleplerin Derece Mahkemeleri kararlarında denetlenerek
reddedildiği, bu nedenlerle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77).
32.
Somut başvuruların incelenmesi neticesinde başvurucuların taleplerinin 5233
sayılı Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında Derece
Mahkemelerince yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının
çeşitli idari kurumlar tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında
değerlendirildiği, başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu
etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. §§ 12, 13),
İlk Derece Mahkemelerince oluşturulan kararlar ve gerekçelerin hukuka uygun
bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği
anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı
kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi hususu dışında gerekçeli
karar haklarının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
33.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği
iddialarının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddialar
34. Başvurucular,
5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri giderim taleplerinin
değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
35. 5233
sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel
başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında,
Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda
sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
37. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun C sütunu) ile nihai karar tarihleri (bkz.
ekli tablonun H sütunu) arasında geçen ve ekli tablonun I sütununda her bir
başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama süreçlerinde uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu
otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin
olduğu tespit edilemediğinden ve başvurular açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığı anlaşılmadığından yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul süreyi aştığını
ileri sürdükleri yargılamaların uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
5. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
39.
Başvurucular, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik nedeniyle
köylerinin boşaltılmış olduğunu belirten belgeler dikkate alınmaksızın terör
örgütü mensuplarınca hısımları ve başvurucu Mustafa Aydın’ın kardeşi M.R.A.nın öldürülmesine dair özel
durumları dikkate alınmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine
ve şahıslarına yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmamasına
dayanılarak verilen kararın adil olmadığını belirtmişlerdir.
40.
Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında,
bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece
kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
41. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece
mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması,
delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması
ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden
adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek
istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu
hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi
kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
42.
Başvuru konusu olayda başvurucular; mevcut delillerin değerlendirilip
tartışılmadığını, davalı tarafın beyanlarına dayalı olarak karar verildiğini,
terör örgütü mensuplarınca hısımları ve başvurucu Mustafa Aydın’ın kardeşi M.R.A.nın öldürülmesine dair özel durumları gözönünde bulundurulmadan karar verildiğini belirtilmekte
olup başvurucuların iddialarının özünün Derece Mahkemesince delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
43.
Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararlarında, ikinci derece hısımları M.R.A.nın 18/5/1996 tarihinde terör örgütü mensuplarıyla
yapılan çatışmada şehit olduğunu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru
dilekçesinde, başvurucuların aileleri ile birlikte 1992 yılında göç ettiğini,
ayrıca yapılan keşif esnasında düzenlenen tanık ifade tutanaklarında da
başvurucuların 1992 yılında köyü terk ettiğini ve 2000 yılında geri
döndüklerinin belirtildiğini, bu nedenlerle geçici köy korucusu M.R.A.nın 18/5/1996 tarihinde şehit edilmesinin
başvuruculara yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısı olarak kabul edilmesine
olanak bulunmadığı [başvurucu Mustafa Aydın açısından ise GKK olan kardeşi M.R.A.nın 18/5/1996 tarihinde terör örgütü mensuplarınca
girilen çatışmada hayatını kaybetmesine karşın anılan tarihten çok önce (1992
yılında) Derince köyünden göç etmesi nedeniyle kendisine yönelik bir terör
tehdidi ya da saldırısından dolayı yerleşim yerini terk ettiğini kabule olanak
bulunmayacağı] gibi başvurucuların ikamet ettikleri Derince köyü Gençler
mezrasından anılan tarihlerden çok önce (1992 yılında) göç ettiklerinin
görüldüğünü, bu durumda anılan köyün tamamen boşalmamış olması diğer bir
ifadeyle köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve hısımlarının
şehit olmuş olmasının kişiye yönelik bir tehdit ya da saldırı olarak kabulüne
olanak bulunmaması nedenleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Başvurucuların iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle
Derece Mahkemesi kararları onanmış; karar düzeltme talepleri ise
reddedilmiştir. Bu çerçevede Derece Mahkemelerinin kararlarında açık bir keyfîlik bulunmadığı anlaşılmaktadır.
44.
Başvurucular ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü
yerine getirmemesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia
etmektedirler.
45.
Başvuru dilekçeleri incelendiğinde Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal edildiğinin
ileri sürüldüğü bölümde başvurucular tarafından, 5233 sayılı Kanun kapsamında
tanzim edilen belgelerde maddi zararlarının mevcut olduğu iddia edilmiş fakat
idari yargı makamlarının tazminat başvurularına ilişkin söz konusu
düzenlemeleri dar ve aleyhe yorumlayarak Anayasa’nın 35. maddesin ihlal
ettikleri ileri sürülmüştür.
46.
Başvurucular tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği hususundaki iddiaların
yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak
yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde (bkz. §§ 38–42) başvurucuların
delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin
olarak katılma imkânlarının ellerinden alındığına dair bir bulgu da
saptanmadığı anlaşılan somut yargılama faaliyetlerinin Derece Mahkemelerince
adil yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit
edilmiş olduğundan mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki iddiaların
ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür,
B. No: 2013/2263, 26/6/2014, § 43).
47.
Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun
yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir
hatası ve açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5.
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucuların yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMALARINA
4
|
3
|
2
|
1
|
Sıra
|
|
2014/284
|
2014/278
|
2014/276
|
2014/271
|
Başvuru
Numarası
|
A
|
Abdulaziz AYDIN
|
Orhan AYDIN
|
Mustafa AYDIN
|
Mehmet AYDIN
|
Başvurucu
ve
T.C.
Kimlik No
|
B
|
13/9/2007
13.223
|
30/5/2008
17.542
|
3/1/2006
8.341
|
30/5/2008
17.543
|
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt
Numarası
|
C
|
27/1/2011
2011/1-872
|
27/1/2011
2011/1-880
|
27/1/2011
2011/1-886
|
27/1/2011
2011/1-881
|
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası
|
D
|
5/5/2011
|
16/5/2011
|
16/5/2011
|
16/5/2011
|
Dava
Tarihi
|
E
|
23/2/2012
|
23/2/2012
|
23/2/2012
|
23/2/2012
|
Yerel Mahkeme
Karar Tarihi
|
F
|
20/12/2012
|
20/12/2012
|
20/12/2012
|
20/12/2012
|
Temyiz Yolu Karar Tarihi
|
G
|
19/9/2013
|
19/9/2013
|
19/9/2013
|
19/9/2013
|
Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi
|
H
|
6 yıl
|
5 yıl 3 ay
|
7 yıl 8 ay
|
5 yıl 3 ay
|
İdari ve Yargısal
Süreçte Geçen Toplam Süre
|
I
|
6/1/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.